1.4

202 31 40
                                    




Merhaba!! Öncelikle birkaç gün önce size şehir dışına çıkacağım için bir saatte iki bölüm attım umarım güncelleme sanıp sadece son bildirime tıklamamışsınızdır. Eğer öyleyse sadece "1.3" bölümü okudunuz demektir. Yapacağınızı sanmıyorum ama yine de uyarayım dedim. Sadece 1.3 okuyanlar 1.2'ye geri dönebilir böylece.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Yorumlarınızı henüz okuyamadım, hatta çoğu mesajlara bile bakamadım ama bu bölümü sırf önemli bir yer diye bulduğum ilk internette paylaşıyorum. Sıfır internetle dağın başında gerçekten kafayı yemek üzereyim. Jackson gel kaçır beni.

Dönüşte bütün mesajlarınızı ve yorumlarınızı okuyup yanıtlayacağım söz veriyorum.






Ne kadar oldu gideli?
Bilmiyorum geçen zamanı.



^
^
^


1 sene önce


Genç adam nereye gideceğini bilmiyordu ama adımları onu götürüyordu gideceği yere. Kalbi kime ihtiyacı olduğunu biliyordu çünkü. Boğazında düğüm olan çığlıklar, gözlerinde hapis olan damlalar özgürlüğüne ancak onunlayken kavuşurdu. Kalbi de bunu çok iyi biliyordu.

Bahçenin kapısını araladı sessizce. Adımları ezbere gitti ağaçların altına. Aradığını bulduğunda gözleri, hızla oraya yöneldi adımları. İnce bir dalı anımsatan kolları, kendinden uzun merdiveni sarıp sarmaladı. Birkaç adımla ışığı yanmayan pencerenin önüne geldiğinde uyuduğunu düşündü istemsizce.

Gittiğini unutmuştu. Alkolle birlikte uyuşan zihni kabullenememiş olmalıydı ki gidişini ilk kaçamakta onun yanına getirmişlerdi onu, eskisi gibi.

Çatıya dayadığı merdivenin, en az elleri kadar soğuk demirlerinden tuttundu. Dengesiz adımlarıyla olabildiğince hızlı çıktı çatıya. Olabildiğince hızlı ve sessizce vardı pencerenin başına.

İki kere tıklatı. "Jackson, uyuyor musun?" Ses gelmedi. "Jackson, beni içeri al." Yine gelmedi.
"Çok üşüyorum." Ellerini birbirine sürttü. Belki böyle derse açardı. "Yok musun odada?" Biçimli kaşları dalgalandı. Elleriyle saçlarını karıştırdı düşünceli bir tavırla. O an hatırladı Jackson'ın sözlerini. "Ben gidiyorum." Demişti daha birkaç ay önce. 'Hayır, yanlış hatırlıyorum.' Diye düşündü içinden.

"Gittin mi?" Bir kere daha tıklattı.
"Gerçekten gittin mi Jackson?"

"Gitmemiş ol. Her şey zihnimin bana oynadığı ahmakça bir oyun olsun." Tekrardan tıklatmıştı pencereyi. Küçük bir taşı anımsatan, güçsüz vuruşları yavaşladı. "Gitmemiş ol Jackson. Beni yalnız bırakmamış ol."

"Sen hiç bırakmazdın beni yalnız. Şimdi nasıl inanayım gittiğine?" Hiç bırakmamıştı onu yalnız. Mark kaçsa bile bulurdu onu. Mark yok olsa bile anlardı yok olduğu yeri. Ne zaman başına bir şey gelse hissederdi, çıkardı bir yerlerden. Hep yanında olmuştu onun. İstese de istemese de hep dibinde biterdi o. "Hayır, gitmedin."

Ses gelmedi.

"Gittin mi?" Son bir kez daha tıklattı pencereyi.
"İnanıyorum bak açmıyorsan. Küserim ama sonra." Ama açan olmadı. Ses veren olmadı. Dizlerinin üzerinde duran beden gerçeklerle sarsıldı. Gözlerini ovuşturdu sertçe.

"Jackson... annem hasta. Aç, anlatayım."

"Açmayacak mısın?"

"Peki, ben yine de anlatayım. Yokluğunda dinler çünkü beni biliyorum." Dizleri artık bedenini taşıyamaz hale geldiğinde dengesini kaybedip düşmeden önce yasladı sırtını duvara. Şimdi bir çatının üzerinde, ilk defa yalnızdı. Ve burası ilk defa bu kadar soğuktu. Eskiden hiç üşümezdi buraya tırmandığında. Belki de Jackson'ın o daha üşümeden onu çekip almasındandı içeriye. Onun üşümesine de izin vermezdi ki o.

unless i'm with you | markson Where stories live. Discover now