3.7

189 19 6
                                    




Bu bölümü ara bölümlerden birisi olarak düşünelim ha?






Yazardan


"Çok heyecanlıyım!" Jaebeom üzerindeki takım elbisesiyle bir sağa bir sola heyecanla koşuşturduğu sırada Jinyoung saçlarını yaptırdığı masanın aynasından onu izliyordu. O kadar gergindi ki uzun saçlarını çekiştirerek sürekli kötü görünüp görünmediğini soruyordu. Alt tarafı bir baloydu. Ancak onun için Dünya'nın en önemli şeyiymiş gibiydi.

Aslında öyleydi de.

Hayalini kurduğu onlarca yazarla karşılaşacaktı.

"Jinyoung bu saçlarım çok mu abartı? Acaba kestirsem mi?" Jinyoung oturduğu yerden kalkarken gözlerini devirerek ona yaklaşmıştı. "Saçmalama istersen. Oldukça marjinal bir stilin var."

"Gerçekten mi? Güzel mi?"

"Ben seviyorum." Jinyoung omuzlarını kaldırarak gözlerini saçlarına dolandırdığında, Jaebeom son zamanlarda oldukça değişen Jinyoung'un tavırlarını bir kere daha sorgulamıştı. Yine de o sevdiyse sorun yoktu. Sonuçta onun sevdiği her şey oldukça iyiydi ona göre. "O zaman kalsınlar."

"Mutlaka kalmalılar." Jinyoung yanındaki aynaya dönüp kravatını son bir kez daha  düzenledi. Fark ettirmese de o da oldukça gergindi.

Kravatının düzgün durduğundan emin olduktan sonra ona döndü. "Gidelim mi artık?"

"Geç bile kaldık!!!"

"Balo daha başlamadı bile..."

"Olsun! Yine de ne kadar ilgili olduğumuzu belli etmemiz gerek. İnsanların gözüne girmeliyim."

"Sen sadece kendin ol yeterli Jaebeom. Her halükarda gireceğinden eminim."

"Nereden eminsin?"

"Çünkü annem her seferinde insanlar sevdikleri işleri yaparken, o işe ruhlarına kadar teslim olurlar derdi. Ve o her kitabıyla ilgili bir işi olduğunda, parıl parıl parlardı. Tüm benliğini o işe verirdi. Ve sana her baktığımda, onun işine olan tutkusunu görüyorum. Ve ondaki tutku onu böyle yüceltirken, seni kim bilir ne hale getirecektir."

"Beni annen ile benzetme bile! O kadın tam anlamıyla mükemmel."

"Mükemmel olduğu için benzetiyorum bende Jaebeom."

"Aman tanrım. Bu bir iltifat mıydı?"

"Artık sözlerimin altındaki imaları anlaman hoşuma gidiyor." Jinyoung kapıyı açarak odadan çıkarken, oldukça keyfi yerindeydi. Çünkü Jaebeom ona bugün dokuzuncu gülümsemesini sunmuştu. Ve eskisi gibi uzak davranmadığı içinde oldukça rahat hissediyordu.




^^^



"Jackson, meyveleri getirdi Youngjae." Mark elinde bir kasa meyveyle mutfağa girdiğinde, yaptığı içeceği bırakıp koşarak yanına gitmiş ve elinden almak istemişti ama Mark izin vermeyerek yan tarafa kaymıştı. "Ben taşıyabilirim, sen içecekleri hallet."

"Ama ağır görünüyor. Bırak birazını ben taşıyayım bari. Sonuçta bu kasları çeyizime saklamak için yapmadım."

"Eminim ki eşya taşımak için de yapmamışsındır Jackson. Gerçeği söyle ne için yaptın bakalım?" Mark zar zor taşıdığı meyveleri tezgaha koyduktan sonra ellerini yıkamaya başlamıştı.

"Hım," düşünceli bir tavırla ona yaklaşırken, "seni daha iyi taşıyabilmek için." Dedi Jackson anında girdiği flörtöz bir tavrıyla. Kesinlikle kırmızı başlıklı kızı yazan yazar, hikayesinin böyle bir ahlaksızlıkla sınanacağını bilseydi yazmazdı.

unless i'm with you | markson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin