0.1

2K 264 405
                                    


Bir şey aklımı meşgul ediyor sebepsizce. İçimdeki yarım kalmışlıkla bir şekilde debelenip duruyorum bu dünyada. Her şey üstüme üstüme gelirken ben sadece onları yok sayıp gündelik hayatıma hiçte ters düşmeyen normal yaşantıma alışmaya çalışıyorum. İçimde, derinlerde bir yerde tarif edemediğim yalnızlık duygusu sanki her geçen gün büyüyerek bir canlı haline geliyor. Anlamsız bir üzüntü yayılıyor bedenime ve sanki gülümseyen suratımı zorla düşürüyor.

O iğrenç his, ne yapsam geçmiyor. Bana işkence çektirmekten zevk alırcasına uykularımı bile haram ediyor. Bunalıyorum. Daha fazla dayanamayıp odamın penceresini açtım. Evren sanki hissettiklerimden kaçamayacağımı yüzüme vururcasına bir havayla karşılaştırmıştı beni. Etraf sabah sisiyle kaplıydı. Gerçi saat sabahın 5 buçuğuydu ve ben bu durumu evrenin benimle olan düşmanlığına bağlamamalıydım.

Tenime değen serin hava bir nebze de olsa beni kendime getirmişti sanki. Her ne kadar tüylerim diken diken olmuş ve ben soğuktan titriyor olsam da bu durumdan memnundum. Bedenen çektiğim acı ruhumdaki acıyı gölgede bırakıyordu. Anlamlandıramadığım bir acıydı bu.  Maddi durumum iyiydi. Son zamanlarının başarılı yazarlarından biriydim ve tipim de kötü sayılmazdı. Belki son zamanlarda berbere uğramadığım için saçlarım biraz uzamış ve dağınık bir görüntü elde etmişti ama bu bile yakışıyordu bana. Kendimi çirkin bulmuyordum. Yakışıklı da bulmuyordum.

Ortalama bir insandım işte. İş hayatında sürekli başarılı olmaya çabalayan, geleceğe kendinden bir iz bırakmak isteyen her insan gibi ben de hayatın çoğu güzelliğinden kaçıyordum. Zaman. Zaman yoktu çünkü çoğu şeye. Özellikle son kurgumu yazdığım zamanlarda hiç bir şeye vakit ayırmak istemiyordum. Tek düşündüğüm yazdığım kurguyu mükemmelleştirmekti. Bu kadar çaba vermeme rağmen gelen yorumların çoğu “Klişe romantik kurgu işte. “ oldu. Yine de bu tarz düşüncelere sahip olanlara rağmen kitaplarım hep popüler oldu. Kitap, her ne kadar klişelerle dolu bile olsa romantik kurgulara karşı yoğun bir istek var. Bu hep böyleydi böyle de devam edecek. Çünkü bu tür kurgular belli bir kitlenin zevkine hitap ettiği için ortaya çıkmıştı ve hâlâ varlıklarını sürdürebiliyorlarsa, aynı şekilde o kitle de hâlâ vardır demektir. Yazmaktan zevk aldığım kurgularım birkaç kişi tarafından klişe görülse bile ben bir şekilde yükselmiştim bu piyasada.

Bir anda bedenimden bir elektrik akımı geçmiş gibi titredim. Pencerenin yeterince açık kaldığına kanaat getirerek pencereyi kapattım. Sanki zihnim berraklaşmıştı. Şimdi neden böyle garip davrandığımı anlıyordum. Salondaki bej rengi tekli koltuğa geçip oturdum. Gözlerini yere dikmiş yaşadığım bu bunalımı anlamlandırmaya çalışıyordum.

Tam bir hafta bundan önce "Olağanüstü Sen" adlı kitabımı bastırmıştım. Ve bu his de tam o zamanlarda ortaya çıkmıştı. Ben bu durumu kurgumun finaline bağlıyorum. Sanırım yan karakterlerden biri olan, esas erkeğin peşinden koşan o kıza mutsuz bir son yazdığım için bu haldeyim. Belki ona daha mutlu bir son yazmalıydım. Yine de basit bir yan karakter yüzünden niçin bu kadar kederliyim, hâlâ anlamış değilim.

Sanki uzun süre güneşe bakmış gibi bir yanma hissi vardı gözlerimde. Uyumak için o kadar çaresizdim ki, üzerinde oturduğum bu tekli koltuk bile bana kaliteli bir yataktan daha rahat geldi. Gözlerimi kapatıp tekrar uyumayı denedim. Bu sefer ne olursa olsun açmayacaktım gözlerimi. Sanki mühürlüyormuşçasına sımsıkı kapattım.

Aniden yüksek bir yerden düşüyormuşum gibi bir his sardı bütün vücudumu. Genelde insanlar uyumadan önce bu tarz hisler yaşarlar. Bana da aynısı oluyordur muhtemelen diye düşündüm, ama bir şeyler yanlıştı. Bu his geçmiyordu. Kulağım uğulduyor ve nefes kesici rüzgar da ona eşlik ediyordu. Suratıma vuran ılık rüzgar sanki kafama geçirilen bir poşet gibi nefesimi kesiyordu.

Olağanüstü Sen ✅Where stories live. Discover now