Sevip Ölüme Terk Etmek

19.4K 1.5K 799
                                    

Bölüm şarkısı medyada. Uyumlu okursanız aşırı zevk alırsınız.

Arslan

"Bu gerçek hayat mı? Yoksa sadece hayal mi?" Aralanan dudaklar mikrofondan birkaç santim ötede girdi şarkısına.

Normal günlerin aksine oldukça doluydu masalar fakat bu kalabalık öylesine değildi. Seçilen müzisyenden, çalışanlara herkes oldukça özenliydi. Bugün uğruna mekan kapattıkları özel müşteriler değil, mekan sahiplerinin sahipleriydi.

Masaların birinde oturan orman yeşili gözlüydü günün düzenleyicisi. Yılların ardından geri dönmüştü işlere, babasının bıraktığı tahtı devr alıyordu. Yerini alanlarla aynı masada oturuyor ve onlara göz dağı veriyordu. Tıpkı bugün art arda açtığı kartlarda olduğu gibi sektörde de eli güzeldi. Bir anda birçok yeri satın almış ve neredeyse zirveden başlamıştı işe. Parası ve soyadı sayesinde toplamıştı herkesi.

Art arda masalarda oturan adamların hepsi, birinin ilk hamleyi yapmasını bekliyordu. Tek yanlış hamle ile duvarlarda kurşun izi olmayan alan kalmazdı. Bunun için yüzlerde sahte gülüşler olsa da sinirler oldukça gergindi.

"Bir defa daha kız çıkartırsan hile yaptığını düşüneceğim." Dedi yaşlı adam masasındaki gence. Kendisi Cahit'in düşüşünün ardından bir çok yeri satın almış Ziya Saygın için burada bulunuyordu.

Adamını gönderip kendisi buraya gelmeyecek kadar akıllı sayılı kişilerden biriydi Ziya. Arslan'ın bu gecede görmek istediği nadir insanlardan biriydi de aynı zamanda. Arslan'ın babası Cahit'in geçmişte elinde olan her şey şimdi Ziya'daydı.

"Sadece şanslıyım Kadir, abartılacak bir şey değil." Önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi burun kıvırıyordu Arslan ama bu geceye yatırdığının beş katı vardı masada.

"Anne bir adam öldürdüm." Şarkı dudaklardan dökülmeye devam ederken Arslan tekrardan iyi bir el açtı. Masadakiler itiraz eder şekilde homurdanırken o sadece sırıtıyordu.

Buraya oturmak için birçok adam öldürmüştü ve bir çoğunu arkada bırakmıştı. Düşüncesi ile aklına gelen hınzır kahve gözleri gözlerini açıp kapayarak uzaklaştırdı. Doruk'u düşünmek için oldukça yanlış bir yerdeydi.

"Ben zavallı bir çocuğum kimse beni sevmez ki." Müzisyenin sesi değişirken buna Arslan'dan başka kimse dikkat etmedi. Yeşil gözler sesi tanıyıp kartlardan sahneye kayana kadar zaman yavaşlamış gibi hissetti Arslan. Düşüncesinin onu yanılttığına emin olduğu halde kontrol etmek istemişti.

Sonra siyahlar içindeki şarkıcıyı gördü. Kafasını önüne eğmiş okuyordu şarkıyı. Parıltılı fötr şapkası yüzünü saklıyordu ama Arslan onun sandığı kişi olmadığını anladı. Sesi daha kalındı, o olamazdı.

Müziğin ritmi değişirken hoparlörden gelen seste rahatsız edici bir şekilde arttı. Herkesin kafası oraya dönerken Arslan derin bir nefes aldı.

Şarkıcı kafasını kaldırıp zevk dolu yamuk gülüşünü herkese gösterdi. Gözlerinde ateşten bile daha sıcak ve parlak parıltılar vardı. Sesini kalınlaştırmayı bırakarak kendi tonuna döndürdü ve mikrofonu tutacağından sökerek eline aldı.

Arslan'ın nefesi boğazında kalırken gözleri de şarkıyı söyleyen Doruk'a kilitlendi.

Doruk birkaç adım atarak sahneden indi. Hem ses yüksekliğinden hem de seçtiği takımdan dolayı resmen parlıyordu Doruk.

"Haydan gelen, huya gider. Gitmeme izin verir misin?" Normal tonda okuduğu şarkıyı bir anda yükselterek; "Hayır, gitmene izin vermeyeceğiz." Dedi. Anice eğildi ve dizlerinin üzerine oturarak şarkısını bir gösteriye dönüştürdü. Lambalar tek tek sönerken sadece onun üzerindeki açık kaldı. Bunu ayarladığı çok belliydi, Arslan onu şaşkınca izlemekten, olacakları engellemek için uğraşamıyordu bile.

"Bırakın gitsin." Dedi tekrar kısık sesle.

"Hayır, gitmene izin vermeyeceğiz!" Ve tekrar bağırdı. Arslan gibi herkes de onun gösterisini neredeyse hipnotize olmuş gibi izliyordu. Ne olduğunu anlayamamışlardı.

"Gidemezsin! Gideyim! Asla, asla, asla..." Ekolayan ve tekrarlayan mikrofonu ile iyice gür çıkıyordu sesi. Neredeyse korkutucu denebilecek kadar kalınlaştırıp inceltiyordu. Şarkıya o kadar uyumluydu ki onun bu halinin gösteri olmadığını bir tek Arslan anladı.

Kalın ve korkutucu sesin aksine sarhoş gibi yamuk yürüyordu. Aralarında dolandığı masalara uzanıp kalkıyor ve ellerini oturanların üzerlerinde gezdiriyordu.

Kel bir adamın kafasına vurması herkesi kahkahalara boğarken o müziğin en yüksek anını bekliyordu.

Attığı her yamuk adımla biraz daha yaklaşıyordu Arslan'a. Masaların ortasına geldiğinde anice durdu ve etraftan sesler duyuyor gibi kafasını bir o yana bir bu yana döndürdü. Bayılıyordu gösteriye.

"Hayır, hayır, hayır..." Tekrar ani bir hareketle dizlerinin üzerine çöktü ve sonra duyduğu sese dayanamıyormuş kendini yerden yere attı ve bir saniye sonra bir şey olmamış gibi kalktı.  Bu kalkış daha önce üzerinde olmayan bir karizma verdi ona.

"Beelzebub -Şeytan'ın bir adı- bir iblisini bana ayırdı." Parmağı Arslan'ı gösterdi. "Benim için, benim için..." Sandalyelerden birinin üstüne ayak atarak güç aldı ve Arslan'ın olduğu masaya çıktı.

"Demek beni taşlayıp, gözüme tükürebileceğini düşünüyorsun." Ayağı ile tuttuğu sert ritim masayı sallarken bütün kağıtları dağıttı. Kendinden geçmişçesine sallanıyordu. Hareketlerinden zevk aldığı attığı kahkahalardan belliydi.

Masada çömelerek yeşil gözlü eski yol arkadaşının karşısında durdu.

"Demek beni önce sevip, sonra ölüme terkedebileceğini düşünüyorsun?" Tekrar bir kahkaha ile böldü melodiyi. Kahve gözlerindeki parıltı küçük bir göz kırpış ile söndü.

"Yapma." Arslan'ın kırpıdayan dudaklarından çıkan kelime sikinde bile değildi. Ayağa kalkarak iki kolunu da yana açtı.

"Oh bebeğim, bunu bana yapamazsın bebeğim." Ceketi açılırken Arslan içinde gördüklerine şaşırmadı. Elindeki mikrofonu bırakıp ceketinin içindeki gaz bombalarına ulaştı ve pimlerini hızla çekerek yere attı.

"Buradan çıkıp gitmek zorundayız." Arslan'ın üzerine atlarken söylediği sözler hem müziğin sözleriydi hem de gerçekten söylemek istedikleriydi. Arslan onu yakalamak için hamle yaptı.

Doruk'u tuttuğu gibi duyduğu silah seslerinden dolayı onu da masanın altına çekti. Silah sesleri susmazken içerisi dumanlar altında kaldı.

Doruk ceketindekileri bitirmediği için atmaya devam ediyordu.

"Ne yaptın sen!" Arslan'ı duymazlıktan geldi ve arka cebine uzandı. Arslan, Doruk'un cebinden çıkan kelepçeyi göremeden bileğinde hissetti.

"Seni rehin alıyorum!" Koşmaya ve Arslan'ı peşinde sürüklemeye başlamadan önce ettiği son sözler bunlardı.

Bu bölümde anladık ki birileri baya bir yalan sıkmış ama Doruk reise işlemez.

Smut yazdığımdan beri yb soranım yok. Demiştim bundan geliyorlar diye :D

-Lisa

Rehine - BxBKde žijí příběhy. Začni objevovat