O Kadar Da Masum Değilim

41.2K 2.3K 1.3K
                                    

Şarkı sözü direkt Doruk olduğu için bu bölüm sayılı bir isme sahip değil.

Kapanan kapının ardında kalan Arslan'dan bakışlarımı çektim. Yaptığı harekete rağmen şimdilik susmam gerekiyordu. Aşağılamasının bedelini kazıklandığında görecekti. Şimdilik yapmam gereken tek şey uslu bir rehine olmak ve parasını yemekti.

Dikkatimi tabağıma verdim. En azından dışarıdan görünen buydu ama kafamı gömmeden önce gözlerini bana dikmiş adamı görmüştüm. Şimdi tam olarak ona bakmasam da yanındaki kişiyle konuştuğunu görüyordum.

O kadar uzun süre götümü kollamıştım ki belayı görünce tanıyordum ve belaya koşmak hoşuma gidiyordu.

Ağzımı lokmalarla şişirdim ve kafamı kaldırıp gülümsedim. Şişkin yanaklar yüzümün kemiksiliğini alarak beni daha şirin gösterirken el salladım bana bakan iki sapığa.

Bela hoşuma giderdi ama bu seferkinin nedeni bu değildi, sahibimin köpeğini korumasını izlemek istiyordum. Sözlerinin arkasını görmek istiyordum. Onun yerini ifşalama ihtimali olan insanların yanında bela istiyor muydu? Soruna rağmen sözlerinin arkasında duracak mıydı? İkili el sallamamın üstüne gülerek ayağa kalkarken; "Film başlasın." Dedim kendi kendime.

Birkaç saniye içinde karşımdaki koltuk ve kaydığım için açılan boşluk doldu.

"Beyler..." Dedim en çekici gülüşümle. Bana bakışları niyetlerini belli ediyordu. Bu, bunu ilk yaşayışım değildi.

İnce yapılıydım ve yüzüm bir bebek kadar temizdi, kulaklarıma kadar uzattığım mavi saçlarımla maskülen kadınları andırıyordum. Bunlar bana aşağılayıcı gelmiyordu. Kas gücüyle değil, beyin gücüyle yeniyordum düşmanlarımı. Bu tatlı görüntü düşmanı kandırırken yardımcı oluyordu.

Şimdi bu tanrının unuttuğu yerde küçük yavrularını bir deliğe geçirmek isteyen iki hıyar için mükemmel bir seçenek olduğumu görebiliyordum.

"Selam..." Dedi yanımda oturan. Tek başıma olsam parmaklarımı bedenimde gezen gözlerine bastırmış olurdum. "Bu gece boş musun?" Güzel sözler söylemekle uğraşmadı. O kadar istekli görünüyor muydum? Eğer öyleyse bu beni Arslan'dan daha iyi oyuncu yapıyordu. Bu düşünceyle gülümsedim. Zaten onu her şeyde yenebilirdim.

"Paraya bağlı, şu an bile müsait olabilirim." Dirseğimi masaya, elimi yanağıma dayadım. Kahve gözler diğer arkadaşına gitti, birbirleriyle bakışları aracılığı ile konuşurlarken ben hiç acele etmeden tabağımdakileri yemeğe devam ettim.

"İki yüzlüğe ikimizle, benim arabada..." Camdan dışarıda duran kamyoneti gösterirken üzerime doğru eğildi. Ondan yayılan koku etrafı dolduruken iğrendiğimi belli etmemeye çalıştım.

Gözlerim kokuşmuşun ardına, açılan kapıya kaydı. Kurtarıcım içeri girdiği anda gözleri benim gözlerimle buluştu. Yüzünün saliseler içerisinde düşmesini izledim. Kaşları çatıldı ve ifadesi sertleşti.

Arslan masaya doğru gelirken ben yine önümdekilere döndüm.

"Hayır, dediğiniz kişiyi tanımıyorum." En masum halimle konuşurken Arslan'ın beni işitecek kadar yakında olduğuna emin oldum. Bir tanrı olsam, bu sinsilikle kesinlikle Loki olurdum.

"Hayırdır beyler, bir sorun mu var?" Yumruk yaptığı ellerini masaya dayadı ve vahşileşmiş yeşil gözlerini ikili de dolaştırdı.

Yanımdaki azgın bir bana bir ona bakarken, ben geriye yaslanmış filmin keyfini çıkarıyordum.

"Para işini seninle mi hallediyoruz?" Dedi karşı tarafta oturan. Arslan pezevenk ben de fahişesiydim, düşüncesi buydu.

"Ne dedin sen?" Arslan adamın yakasına yapıştı. Bunu ağır bir hakaret olarak almıştı belli ki.

"Sakin ol şampiyon sevgiline elimizi sürmedik." Gevşek gülüş Arslan'ı tutan son ipi de kopardı. Yönünü değiştererek önce yanımdaki kokuşmuşa kafa attı ve bir saniye bile oyalanmadan diğerini de yumruğu ile yere indirdi.

Arkaya yatırdığı saçı gizli hamleleri yüzünden dağılarak önüne düştü ve sinirle aldığı nefeslerle inip kalktı.

Bileğimi tutarak beni kaldırdı. Bir kelime bile etmeden peşinden sürüklerken ben kahkaha atmamak için zor duruyordum.

Lokantanın sahibi kapıda karşımıza dikilince Arslan yanlış kişilere, bense doğru kişilere çattığıma emin oldum.

"Öyle kolay değil." Arslan bileğimi bırakınca acele etmeyerek köşeye doğru geçtim. Küfürler havada uçuşurken ben her şey gayet güzelmiş gibi köşede duran radyoya uzandım ve en yakın tuşa bastım.

Ahmet Kaya; "Bugün düşünemeyeceğin kadar başım belada..." Derken sözlerin manidarlığı bana kahkaha attırdı.

Arslan üzerine çıktığı adamı yumruklarken gözlerim masada bıraktığım tabağıma kaydı. Yanlış yerde duruyordum.

"Bana aldırmayın." Beni duymadıklarına emindim. Masaya doğru ilerleyerek son parçaları mideye indirdim.

Yerde olan sapıklardan biri öfkeyle doğrularak bana yöneldi. Gözlerim ondayken hala yemeğimi çiğniyordum.

Ayağa kalktı ve bana doğru koşarcasına geldi. İki katım kadardı ve fıçı gibi şişkoydu. Arslan diğer ikisi ile uğraşıyordu, yani beni kurtaramazdı.

"İş başa düştü." Yumurta yediğim demir tabağı elime aldım ve gelişine doğru bir tane savurdum. Tabak adamın yüzüyle buluşurken duyulan metal sesi bir müzik gibi eğlendirdi beni.

İkinci darbem adamın apış arasına inen bir tekmeydi. Bu onu dizlerinin üzerine devirmeye yetti.

"Büyük şeylerle böyle başa çıkılır; hilr yaparak."

"Polis mi?" Duyduğum cümleyle başım sesin sahibine döndü. Müşterilerden biri polisi arıyordu. Bu eğlencenin bittiği anlamına geliyordu.

Hızla Arslan'a doğru koştum ve kolundan yakalayıp peşimden çekmeye başladım ama bir kaya gibi yerinden oynamadı.

"Polis geliyor!" Dedim bağırarak. Arslan adamı bırakarak doğruldu ve o benim kolumu tutarak bizi dışarı sürükledi.

Polis sirenleri duyulduğu anda; "Siktir!" Diye bağırdı ve koşmaya başladı. Hala beni de tutuyordu ve ben yaptığım en iyi şey koşmak olduğu için hiç ses etmeden eşlik ettim ona.

"Polis, durun!" Arkamızdan bağırıyorlardı.

Arkaya baktığımda silahlarını çektiklerini gördüm. Durdurmak için ayaktan vurabilirlerdi ve arabamız ulaşmamız için uzakta ve açıktaydı.

"Böyle yakalanacağız, beni takip et!" Arslan'ı var gücümle çektim. İlk sefer de durmasa da ikinci de beni takip etti.

Saklanmakta ondan daha iyiydim ve birkaç saniye içinde benim bile yolu hatırlayamacağım ara sokaklarda kaybolduk.

İzimizi kaybettiğimize emin olsam bile Arslan neredeyse on dakika daha koşturdu bizi. Sonunda durduğumuzda yediğim her şeyi yakmıştım.

"Bana seni sordular." Neden yalan söylüyordum? Korkması hoşuma mı gidiyordu? Yıldızlı evet.

Elini saçlarına atarak hırsla karıştırdı.

"Neyseki arabada önemli bir şey yoktu." Aşağı baktığı için gözlerimi devirdiğimi görmedi ama kârlı çıkması sinirimi bozmuştu.

Onun yakalanması benim yakalanmam demekti ama yine de yakalanmayacak sınıra kadar zorlayacağımı biliyordum. Bela beni çekiyordu madem beni yanında istiyordu buna katlanmak zorundaydı.

Arslan koçum sen tehlikelisin ama Doruk tehlikenin kendisi ;))

Yaşasın sümsük olmayan ukeler.

Ayrıca Doruk'u sorgulamayın kendisi biraz çatlak. Sokakta büyüdüğü için hiçbir şeyden korkmuyor ve genelde uçuk olduğu için sadece eğleniyor.

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now