39

10K 872 361
                                    

"Arslan'ı kurtarın, lütfen." Yalvaran gözlerle baktım ona. Diyecek başka bir şeyim yoktu. Gerisini düşünmeme gerek yoktu. Ölümü umursamıyordum. Ardımda kalan kimse yoktu, Arslan dışında. Onu da benden daha iyi koruyabilecek birine bırakmıştım.

Sözlerim öfkesinin şiddetini arttırırken yeşil gözleri daha da karardı. Canımı elleri ile yakmak isteyerek silahı yere fırlatırcasına attı ve yakalarımdan tutarak kaldırdı. Sırtım duvara çarpana kadar sürükleyerek çekti.

"Bana Arslan'ı düşünüyor numarası yapma!" Böğürürcesine öfkeyle konuştu. İnip kalkan göğsünü, küçülmüş göz bebeklerini ve sıktığı çenesini görebiliyordum. Oğlunun yaralanması onu normalde olmayacağı kadar güçlendirirken, benim bütün gücümü söküp almıştı.

Arslan benim için yıkılmaz bir duvardı. Her düştüğümde ona tutunuyor, dinleniyor ve daha güçlü kalkıyordum. Sonra daha kötü bir şekilde tekrar düşüyordum ama o hep oradaydı. Her ne kadar geri düşsem de yakalamak için bekliyordu. Yaptığım her şeye rağmen, aldığı her bir darbeye rağmen devrilmemişti. Onu yerde, kanlar içinde yatarken görmek, ondan aldığım bütün gücü yitirmeme neden olmuştu.

"Arslan yaşayacak ama sen öleceksin." Sözlerinin ardından başını arkaya, silahı bıraktığı tarafa kaydırınca kuru ve duygusuz gülüşümü kaçırdı.

"Benim de istediğim de bu." Kelimeleri dalga geçmek için söylememiştim ama anlamlarına karşın tekrardan bana döndü.

"Ben de sizinle aynı şeyi istiyorum ama bu Arslan'ın engellemeye çalıştığı şey..." Adamlardan biri silahını ona uzatırken gözlerim, yeşil gözlerden ayrılıp silaha kaydı. "Ve siz beni öldürürseniz..." Bakışlarımı tekrardan gözlerine çektim. Demek istediğim şeyi anlaması gerekiyordu. "Oğlunuz da sizi öldürür." Haklıydım, o da bunu biliyordu. Bunun için silahın kabzası ile dudağımın üzerine sertçe vurdu.

Kafam yana doğru savrulurken içimde bir yerde kaybettiğimi sandığım ateşin kıvılcımıni hissettim. Çenemden kavrayarak tekrardan ona bakmam için zorladı.

"Arslan'ı hafife alma. Ölürsem yapanın sen olduğunu bilir." Dudağımdan sızan kan çeneme akarken sözlerimle birlikte gülümsedim. Çabam ölmek istemediğim için değildi, sadece doğruları söylüyordum.

"Ölmeyeceksin, gideceksin." Ölürsem hesabını babasına sorardı ama gidersem suçlu ben olurdum. "Her ne istiyorsan vereceğim sana; sadece fiyatını söyle."

İki ay öncesinde olsa kabul ederdim. Para uyuşturucu demekti, uyuşturucu da hayat. İki ay öncesinde denklem bu kadar basitti ama şimdi uyuşturucusuz geçen üç günün sonunda umurumda olan tek şey Arslan'dı.

"Hayır." Dedim sakince. Arslan gözlerini açana kadar hiçbir yere gitmeyecektim.

"Hayır mı?" Tek kaşı kalkarken dudakları aşağılama ile dolu bir şekilde kıvrıldı. Bunu daha çok para için yaptığımı sanıyordu.

"Ya öldürürsün ya da Arslan'a götürürsün, başka bir seçenek yok." Göğsünü derin soluğu ile şişirirken gözlerini yumdu. Fırtına öncesi sessizliği onu daha çok sinirlendireceğine emin olduğum cümle ile böldüm.

"Onu seviyorum." Yüzü bir saniye için sabit kalsada sonrasında içine doğru gülmeye başladı. Ciddiye alınmamak sinirimi bozarken çenemi sıkmaktan başka bir şey yapamadım. "Ve bunu hiçbir şey ile değiştiremezsin. İki seçeneği de bırakıp üçüncüye gider de beni burada bırakırsan geri gelirim." Bunu düşünüyor olmalıydı. Ben olsam öyle yapardım; bana iki seçenek sunana karşı üçüncüyü seçerdim.

"Arslan bile benden kurtulamadı. Sen hiç başaramazsın." Gözleri açıldığında ilk hamlesini benden önce çevredekilere yaptı. Elini kaldırarak gitmelerini işaret etti.

"Beni hafife alıyorsun." Dedi benim gibi sesini sakin tutmaya çalışarak.

"Ben rakiplerimi asla hafife almam. Nasıl hepsi ölü de ben hayattayım sanıyorsun? Bana bakınca hasta bir çocuk görüyorsun. İkinci sınıf biri. Mal sattığın, adını hatırlamadığın, işini yaptırırken ölen biri ama ben bu değilim ve sen beni para teklif edecek kadar hafife alıyorsun." Kendime güvendiğim tek konu hayatta kalmaktı. Bana haşare diyorlardı. Ben de hakkını veriyordum. Ne kadar vurursan vur ölmüyordum işte.

"Gelirsen, Arslan'ın seni göndermesini sağlarım ve bu pek tatlı kalbini incitir çocuk." Sözlerimle ettiği alaya karşı sadece gülümsedim.

"Savaşı başlasın tabii uğruna savaşacak bir oğul bıraktıysan." Suçu ona atarken küstah, yalancı ve bencildim. Tabii bunu başkasına anlatsam zekice derdim. Suç benimdi. Benim yüzümden ölüyordu ama ben babasının onu işe sokmasını kullanıyordum.

Adam birkaç adım geri giderek tekrardan derin bir nefes aldı. Söylediğim her şeyi, tüm seçenekleri ve olasılıkları aklından tarttığı düşünceli gözlerinden belliydi.

Sonunda gitmek için yana doğru bir adım attı ama hemen sonra durdu ve; "Bunun için kimseye hesap vermeyeceğim." Dedi. Ben ne dediğini kavrayamazken silahın kabzası tekrardan yüzümü buldu.

*

Arslan'ı anlıyordum. Vurulduğum gün ne hissettiğini, başımda uyanmam için beklerken, elimde camla kendimi öldürmeye çalışırken, uyuşturucu krizine girerken aklından geçenleri biliyordum. Onu anlıyordum çünkü tam da şu anda onun gibi hissediyordum. Çaresizce odasının kapısında uyanmasını beklemek ölüm gibiydi. Bir tanrı olduğunu düşünsem ona dua ederdim ama benim tanrım beni korurken vurulmuştu.

Elimden gelen bütün zorluğu çıkarmıştım ona. Beni sevdiği için nefret ettiğim de olmuştu. O hiçbir zaman bencilce sevmemişti. Beni, benim iyiliğim için bırakıp gidebilecek kadar sevmişti Arslan. Ben onun gibi değildim. Doğamda bencillik vardı ve ona zarar verecek olsam bile gitmezdim. Benim için kaçmak kolaylıktı ve ben Arslan'ı kalacak kadar çok seviyordum.

Bu asla başlamaması gereken bir aşktı. Hastalıklı, duygusuz ve yanlıştı ama içindeyken, etrafım onunla çevriliyken, gerçek ve yalan arasındaki çizgi yok oluyordu. Geriye sadece o kalıyordu ve bizi öldürecek olan şeyin peşinden gitmeden duramıyordum. Ne kendim olmaktan vazgeçebiliyordum ne de ondan. Azrail bize iki defa uğramıştı ve üçüncü bir şansımız olmayacağını biliyordum. Bunun için son şansımda asla dillendireceğime inanmadığım kelimeleri, gerçekten kalbimden gelecek şekilde söyleyecektim.  İlk seferinde de onu kandırmak için yalan söylemiyordum ama o bunu bilmiyordu. Bunun için dilimden onu sevdiğimi duyana kadar ölemezdi.

+Rehine bütün modunu hüzüne mi döndürüyor??? Şok iddiaları yazar cevaplıyor.

-Hayır (Mükemmel derecede açıklayıcı cevap.)

Şöyleki vurdulu kırdılı mükemmel sahneleri özledim ama bu olayın yaşanması gerekiyordu.

Şimdi hepimiz gerçek Doruk'u istiyoruz dimi? Evettt. Artık dönmeli, kralımıza ihtiyacımız var. Bu bölümleri yazmak da güzel ama biraz sıkıldım.

Bu arada kurgu 40 bölüm oldu. Kısa bir duygu, düşünce alsam olur mu? Devam etmesini istiyor musunuz? Bölüm bekliyor musunuz? Yoksa aklımdaki gibi 50 bölüm yapıp bitirmeli miyim?

 Kısa bir duygu, düşünce alsam olur mu? Devam etmesini istiyor musunuz? Bölüm bekliyor musunuz? Yoksa aklımdaki gibi 50 bölüm yapıp bitirmeli miyim?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-Lisa

Rehine - BxBOn viuen les histories. Descobreix ara