Melekler Ölmeyi Hak Eder

10.3K 870 511
                                    

Arslan

Aşk, zaafların en tehlikelisi...

Arslan, zaaflarını kullanarak yönetmeye çalıştığı Doruk'u, kendi zaafı olarak bulmuştu. Ne zaman olduğunu kestiremiyordu. Zaten bilmesine de gerek yoktu. Önemli olan tek şey köprüleri onun için yaktığı gerçeğiydi. Seçimlerinin geri dönüşü yoktu ama yaptıklarından pişmanlık da duymuyordu. Hayatı boyunca pişman olacağı yüzlerce şey yapmıştı ama Doruk'u sevmek bunlardan biri değildi. Bu aşk, ona ve hayatındaki her şeye zarar verse bile vazgeçmemişti.

Sözleri duyduğunda aklında bunlar yoktu ama elini silahına, oradan da havaya gönderen bu düşüncelerdi.

"Korkma..." Demişti adam Doruk'un kalbini hedef alarak. "Tek bir kurşun." Kurşun hedefi olan kalbi buldu ama bu tetikçinin kurşunu değildi. Adam kalbine aldığı tek kurşunla yere, Doruk'un yanına düştü.

Arslan sadece titrek bir nefes aldı. Bütün emeklerinin karşılığı buydu; titrek bir nefes. Sonrasında ona nefesini titreten iki neden birini; her şeyi silip attığını
unuttu çünkü aşkı baskın geliyordu. Herkese ve her şeye seçtiği Doruk'a doğru ilerlerken aklında başka kimse yoktu.

Başına gelip zaman kaybetmeden onu kucağına aldığında sert bir rüzgar esti. Etraftaki kumları kaldıran bu rüzgâr Doruk'un mavi saçlarını da uçurdu ve Arslan'ın koluna dökülmelerini sağladı. Arslan içindeki tüm telaşa rağmen soğukkanlılıkla taşıdı sevgilisini arabaya. Ölmeyecek kadar güçlü olduğunu biliyordu. Doruk da Arslan gibi kendisini hiçe sayacak bir adım atmıştı bugün. O da sevdiği adam için yapmıştı bunu. Dikiz aynasından Doruk'a bakarken gözlerinde düşüncelerinin verdiği bilinç vardı.

Babasının yanına vardığında onu bekleyen bir ambulans bozması aracın olması Arslan'ı şaşırttı. Gerçekten de güvenmemişti babasına. Oradan gidip Doruk'u bıraksa bile kısa bir zamanda bir şeyler uydurup dönmeyi düşünüyordu. Şimdi gerek kalmamıştı tabii ki.

Yaşlı adamın yüzündeki hayal kırıklığı onu tanımayan gözler için çabucak görülebilirdi ama Arslan altındaki anlayışı da görüyordu. Arslan'ı anlıyordu ama yine de nefret etmekten geri duramıyordu.

Yıllar önce o, bu duruma düştüğünde ne Arslan'ı ne de annesini seçmişti. O, gücünü seçmişti ama oğlu onun gibi değildi. Babasının neredeyse iki katı kadar olan, görüntüsünden bile güç yayılan biri için beklenmeyecek bir tercihti bu ama Arslan, Doruk'u seçmişti.

"Hükmedebilirdin." Arslan, Doruk'u arabaya bırakıp çıktıktan sonra söyledi kelimeyi. Sesindeki acıma oğlunun dudaklarına ironik bir gülüş kondurmasını sağladı. Kalbi olduğu için acıyordu ona.

Bir yanıt vermeden Doruk'u izlemeye devam etti. Doktor uyuşturucuyu bedeninden atmak için hızla ilaç uygularken silik nabız sesleri duyuluyordu.

"Güç..." Adamın konuşmak için yaptığı hamle daha fazla sabrı kalmamış olan Arslan'ı harekete geçirdi. Bir kurt gibi hızla yaslandığı yerden doğruldu ve öfkeyle babasına doğru geldi.

"Güç..." Dedi tıpkı onun gibi. Aralarında bir adım kala durdu. Sık sık bu konuma geliyorlardı. Arslan babasından daha iradeli olduğu için kendisini durduran taraf oluyordu ama şimdi yeşil gözlerindeki karartı son adımı da aşmak üzere olduğunu gösteriyordu. "Güç bana onun verdiklerini veremez." Sıkılı çenesi yüzünü de kasmasına neden olurken göz kapakları titreyek bakışlarını kısa bir an için gizledi. Hiçbir güç ona kalbinin hissettiği duyguyu veremezdi. Her gün atan kalbi annesinden sonra ilk defa ona can vererek atmaya başlamıştı.

"Benimle kalmalıydın." Dedi adam oğlunun duygusallığına karşı. Arslan annesine benziyordu. Adamın yıllar önce  güç uğruna bırakıp gittiği aşkına...

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now