22.Bölüm: Sonsuz

4.6K 295 31
                                    

Günlerden 29 Ağustos... Hala buradayım. Yarın aylardır hazırlandığımız bir gösterimiz var. Sabahında ise... otobüsüm. Sabah 7.30 arabasına şimdiden bilet almıştım. Okul programına yetişmeliydim, annemin doğum gününe yetişmeliydim, Esin in voleybol takımının ilk maçına yetişmeliydim. Yetişmem gereken onca şey kollarını sonuna kadar açmış beni bekliyordu. Burada ise hiç ayrılmak istemediğim biri vardı. Aslına bakarsanız, bu şehir beni tedirgin ediyordu. Ama yine de burayı seviyordum. Ve bilirsiniz işte, başka bir şehirde birini severseniz o şehrin nüfusu o bire iner. Bunu çok iyi anlıyordum.

Ruhuma işleyen piyano sesini duyduğumda gözlerimi kapattım. Aras piyano çalıyordu. Onun parmaklarının marifeti bu sesi son kez duymuş olmak istemiyordum.

Ayağa kalktım ve üstümdeki pijamamı düzeltip kapımı araladım. Parmak ucumda merdivenleri çıktım ve git gide yaklaşan sesin ayaklarımı da yönlendirmesine izin verdim. Kendimi piyano odasının önünde bulduğumda kafamı bir an kapıya yasladım ve hemen geri çektim. Düşündüğümün aksine Aras resital şarkısını çalmıyordu. Başka bir şarkı çalıyordu. Ve melodisi çok fazla tanıdık olan bir şarkıydı. Bunun üstünde sonradan düşüneceğim.

Kapıyı açtığımda gözlerini tuşlardan ayırmamıştı bile. Öyle hararetli de çalmıyordu. Tuşlara basışı, çiçekten çiçeğe konup tekrar uçan bir kelebek gibiydi. Hafif hafif, estetik, ritimli.

Şarkının bittiğini anladığım son notadan sonra başını kaldırıp bana baktı. Ağır ağır üç kere alkışladım ve önünde eğilir gibi yaptım. Gülümsediğinde, esmer teninde belli belirsiz olan çenesindeki küçük yarık dikkatimi çekmişti.

"Gösteri öncesi gösteri parçasına çalışırsın sanmıştım." dedim şirince gülümsemeye çalışıp.

"Sen sanki sadece bale yapıyorsun." dedi imayla. Dudaklarımı büzdüm ve salak aşıklar gibi yerimde ileri geri sallandım.

"Heyecanlı mısın?" dedim konuyu dağıtma çabasıyla.

"Heyecan mı? Ben mi?" dedi piyano kapağını indirip. Uykusuzluktan ağırlaşan göz kapaklarını zorluyor gibiydi.

"Deli gibi. Korkuyorum. Her şey mahvolacak gibi hissediyorum. Bırakamayacak gibiyim çünkü.."

Kaşlarımı kaldırdığımda güçsüzce ekledi,

"Sahnede çalmayı. Uzayıp giden bir resital istemezler."

Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım.

"Parmağın neden şiş senin?" dedi ince gözlerini baş parmağıma dikerek. Ahh, lanet kıymık.

"Kıymık girdi. Aynur annen yarına iner dedi, o yüzden umursamıyorum."

"Kıymığı nerden buldun Allah aşkına?" dedi ve ayağa kalkıp büyük bir ilgiyle parmağımı avcuna aldı. O şiş parmağımı dikkatle incelerken ben onu izliyordum. Dolan gözlerimi kontrol çabasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Tamam, acımıyor bile." dedim gülüp parmağımı çekerken. Kafasını kaldırıp bana gülümsedi. Gözlerim yer çekimine inat havalı bir şekilde yukarı uzanan saçlarına gittiğinde sağlam elimle saçına vurdum,

"Her sabah uğraşıyor musun bununla?"

"Heey!" dedi ve eliyle geri düzeltmeye çalıştı. Çabasına kıkırdadım ve,

"Neyse, ben seni rahatsız etmeyeyim." dedim ve çıkmak üzere arkamı döndüm. Kolumu tutup beni geri çevirirken aceleyle konuştu,

"Hayır, et."

Cimcime kızlar gibi dudaklarımı hafifçe büzdüm ve gülümsedim.

"Ne zaman..." dedi ve elini kolumdan çekti. Kafasını kaşıdı ve yüzünü hafifçe buruşturup tek kaşını kaldırdı,

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin