14. Bölüm: Soğuk

7.1K 319 57
                                    

Multimedya Eylül. İyi okumalaaar :)

Göz kapaklarımı yakan güneşe daha fazla tahammül edemeyeceğimi anlayıp gözlerimi araladım. Oh, sabah güneşi tamamen benim üzerimdeydi sanki. Hani, akşam güneşi güzele vururmuş diye bir deyim vardır ya, herhalde sabah güneşide şanssıza vuruyor. Bana bakınca. 

Şans dedim de, kafamı çevirip Eylül ün yattığı uyku tulumuna baktım. Boş olduğunu fark etmemle hızla doğruldum ve etrafa bakındım. A-ha, oradaydı. İleride. Diğer boş tulumdan anladığım kadarıyla Ayaz la beraber kumda uyumuşlardı. 

Güneşten midir bilinmez, avuçlarım terlemişti. Dudaklarımı ıslattım ve uyku tulumundan çıktım. Yengeçler kulaklarını kemirmediyse iyi. 

Onların yanına geldim ve başlarına oturdum. Uyuyorlardı. Ayaz kolsuz tişörtünü ikisinin başına koymuştu. Güneşi engellemek için. Bir süre aralarında bir avuç uzaklık olan ellerine baktım. Ardından bundan vazgeçip başka bir yere yönelmeye çalıştım. Eylül'ün bacaklarının da odaklanılabilecek yanlış bir yer olduğunu anladığımda ayağa kalkıp daha ileri yürüdüm. Güne genelde duşla başlardım. Burada ise öyle bir seçenek yoktu. Daha iyi uyanmak için ılık suyun yararlı olacağını biliyordum. Ama vücudum bunu kesin bir şekilde reddediyordu. Sıcacık kumlardan kalkıp suya girmek? Hem de tuzlu? Hayır, almayacağım. 

Düşünmemeye çalıştıkça düşünüyordum. Hissettiklerimi engelleme çabamın boşa gittiğinin farkındayım. Ama insan deniyor işte. Bu Kaf Dağını bulmaya çalışmak gibi bir şey. Deniyorsun, yoruluyorsun.. İçten içe imkansız olduğunu biliyorsun. Ama o küçücük umut seni peşinden sürüklüyor. 

Set vurmaya çalıştıkça alevleniyor. Her gün biraz daha büyümüş, biraz daha olgun, biraz daha yakıcı. İlk başta, içimde beslediğim yavru ejderha sevimliydi. Kim kocaman bir canavara dönüşeceğini düşünürdü ki? 

Onu kaybettiğimi zannettiğimde o ejderhanın büyüklüğünü anlamıştım. Hiçbir şey, hiçbir korku böyle hissettirmemişti. Kalbimin bu kadarını taşıyabileceğini bile bilmiyordum. Orada devasa bir boşluk varmış. Orayı ısıtacak kocaman gün ışığını bekliyormuş meğerse. Ama gün ışığı alev topuna dönüştü. Bir ejderhanın püskürttüğü alev topu. 

Geçmişte olanlar umrumda değil. Herkesin hataları vardır değil mi? 

En çok pişmanlık çektiğim şeyse can kurtaranın yerine ona dudaklarından can üflemekti. Bununla kalmak için gerçekten çabalamıştım. Ama bir daha onu canlı göremeyeceğim korkusu beni öyle eline almışken... 

"Aras?" diye yanıma oturdu Ayaz birden. Gözleri kısıktı. Uykudan uyanmaya çabalayan bir yüz ifadesi vardı. 

"Ne zaman uyandın?" 

"Yarım saat falan oldu herhalde." dedim. Ayaz gözlerini ovarken, 

"Kumda uyumuşuz. Her yerim kum olmuş.". Bir şey demeden saçlarını karıştırmasını izledim, 

"Sen..." dedi birden durup. Geriye dönüp hala uyuyan (sanırım) Eylül e baktı. Tekrar bana baktığında gözleri irileşmişti, 

"Yanlış anlamadın değil mi? Gece uyanmış, ben de oturuyordum. Konuştuk sonra uyumuşuz.." 

"Sorun değil tamam." dedim omzuna vurup. 

"Aras, bana da hiçbir şey anlatmıyorsun. Bu ne zamana kadar sürecek?" 

"Ne anlatmamı bekliyorsun ki?" 

"Eylül.." dedi sesini kısıp. Beceriksice omuz silktim, 

"Ben çabalıyorum. Birilerine anlatıp daha da çorbaya döndüremem." 

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin