10.Bölüm: Felekten Bir Gün

6.6K 349 35
                                    

Şule ile öylece oturuyorduk. Bir şey demesini bekliyordum. Ama bana inat edercesine tek kelime etmiyordu. Yerimde kıpırdandım ve dudaklarımı ıslattım, 

"İçecek bir şey ister misin? Sanırım sana göre daha ev sahibi sayılırım." dedim omuzlarımı dikleştirerek. Şule uzun saçlarını soluna aldı ve bana döndü. 

"Ah, teşekkürler. O kadar da misafir sayılmayayım canım.". Sinirden kızarırken ayağa kalktım ve ayaklarımı ahşaba vura vura mutfağa gittim. Sürahideki soğuk limonatayı bardağa koyup tek dikişte içtim ve içimin soğumasını bekledim. İşe yaramamıştı. Geri kızın yanına döndüğümde, parlak kızıl saçlarıyla oynuyordu. Anladık, güzel saçın var!  

"Burada böyle oturacak mısın?" dedim imayla. Kız bana süzer gibi baktı ve geri önüne döndü. 

"Tam olarak kim olduğunu sorabilir miyim?" dedim dayanamarak. Şule dudağının ucuyla güldü ve tekrar kafasını bana çevirdi, 

"Niye bu kadar dikkatini çektim ki?" 

"Hiçte bile!" dedim şok olmuş bir ifadeyle inkara yönelirken. 

"B-ben sadece merak ettim.". Şule cevap vermeye fırsat bulamadan dış kapı anahtarla açılmıştı. Seda abla Şule yi gördüğünde kocaman gülümsedi, 

"Şulecim!". Ne bu böyle ya? 

"Merhaba Seda abla." 

"Ben butiğe gidicektim şunları bırakıp. Tam sana göre bluzler var. Benle gel istersen." 

"Hah, harika olur." Dedi Şule. Niye beni çağırmadı ki ya? Bana göre bir şey yok muymuş? Seda abla elindeki torbaları bırakmak üzere yukarı çıktı. Şule nin yanıma geldiğini fark ettiğimde gerildim. 

"Sevgilisi değilim." dedi kulağıma eğilip. Tek kelime edemedim. Çantasını alıp dış kapıya yöneldiğinde cesaretle atladım, 

"Umrumda değildi ki!" 

"Tabii..". Ağzım açık kalakalmıştım. Bir şey daha söylemek için toparlanmaya fırsat kalmadan Seda abla aşağı inmişti. Somurtup kollarımı bağdaş yaptım ve arkama yaslandım. Kapıdan çıkıp gittiler ve evde yalnız kaldım. Ayaklarımı uzattım ve arkaya yaslandım. Bale den sonra biraz uyumuştum ama yetmemişti galiba. Televizyonda kanalları değiştirmeye başladım ama neredeyse bana uyan hiçbir şey yoktu. Kapı çaldığında bir umutla ayağa zıpladım. 

"Selam." diye içeri girdi Ayaz. 

"Aras yok." 

"Fark etmez. Ha.. sizin etütünüz yok mu?" 

"Bugün 6 daymış. Aras da dışarı çıktı.". Ayrıntıyı söyleyip söylememekte kararsız kalmıştım. Belki de onu tanıyordu. 

"Sen napıyorsun?". Dudaklarımı büzüp duvara yaslandım. 

"Sıkılıyorum..". Ayaz ellerini ceplerine sokup taklidimi yaptı. Yani dudaklarını büzüp gözlerini devirdi, 

"Hı?" dedi yanıma yaslanıp. 

"Dışarıya çıkmak ister misin? Madem Aras çıktı ve seni almadı..." 

"Olur." dedim hemen ve üst kata koşturdum. 

"Giyinip geliyorum!" diye seslendim merdivenlerden. Odaya kendimi atıp dolabı açtım. Ne giyinebilirdim? Ah, kahretsin, nereye gideceğimizi sormamıştım! Askıdan kot gömlek çıkardım. Yarım kolluydu ve beyaz ufak düğmeleri vardı. Krem rengi astarının üstünde hafif kabarık tülü olan eteği çıkardım ve üstüme geçirdim. Dizimin dört parmak üstüne geliyordu. Altıma kısa tayt geçirdim ve saçlarımı fırçalamaya başladım. Yeni yıkanmam bir şanstı. Büyük bir şans. Saçlarımı açık bıraktım ve şeklinin bozulmaması için bir fıs sprey sıktım. Açık kahve -belki de turuncu- tonlarındaki uzun askılı çantaya mp4, telefon, cüzdan ve toka koydum. Çantamla aynı tondaki bilekliği sağ bileğime taktım ve son olarak şeftali rengindeki ruj. Önemli tabii. 

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin