1.6

11.1K 561 65
                                    

16. Bölüm

GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ

>

Bahçedeki hamakta oturmuş, yanımda getirdiğim kitabı okuyordum. Akşam üzeriydi, yaz sıcağı inceden inceye alnımdan ter döktürürken oturduğum hamakta sallanmaya devam edip bir yandan da elimle yüzüme hava yapmaya çalıştım, "Dudu," diyen tanıdık kız sesini işittiğimde gözlerimi kitaptan alırken bahçenin girişine, bana doğru gelen Seda ve Berat'a baktım.

Yan taraftaki komşularımızdı, daha doğrusu ikisi de Akif'in kardeşiydi. Seda'yla Berat; ikizdi, yaşlarımız aynı olduğu için ve geçen sene onlar da benim gibi mezuna bıraktığı için bugün onlar da ikinci kez sınava girmişti.

Kitabın kaldığım sayfasına ayracı bıraktığımda hamaktan doğruldum ama inmedim, hafifçe tebessüm ettim ikisi de yanıma kadar ulaşırken. Seda tereddüt etmeden gelip hemen yanıma, hamağa otururken Berat önümüze, çimenlere bağdaş kurup oturmuştu. "Selam," dedim gözlerimi ikisinde gezdirerek.

Aman aman bir yakınlığımız yoktu ama zararsızlardı, herkese olduğum gibi onlara da bir tık mesafeli olmama rağmen severdim. "Sınavın nasıl geçti diye merak ettik," dedi Seda, koyu kahve saçlarını omuzlarından geriye iterek. "Nasıldı?"

"Güzeldi," dedim dürüstçe. "Bu defa başardım sanırım, sizin?"

"Berbat," dedi Berat, yüzünü memnuniyetsizce buruşturarak. Buna şaşırmamıştım çünkü lisede ikisiyle de aynı sınıfta olduğum için Berat'ın derslerinin pek iyi olmadığını biliyordum, daha doğrusu derse ilgisi yoktu ve sınava da tamamen aile zoruyla giriyordu. Ama Seda öyle değildi, derslerini önemserdi ve genel olarak denemelerde onunla kapışırdık.

"Benimki iyiydi ya," dedi Seda da. "Beklediğim kadar iyi geçmedi ama geçen seneye nazaran iyiydi işte."

Buna gerçekten sevinerek içten bir şekilde tebessüm ettim, tam bu sırada bahçe kapısındaki hareketlilikle üçümüzün de gözleri oraya çevrildi ve abimle Özkan'ı gördük bizim bahçeye girerken.

İlk günkü heyecanla kalbim hızlandı yine.

"Oo," dedi abim, bize bakıp yanımıza doğru ilerledikleri sırada. "Bebeler buluşmuş."

Özkan'a bakmaya sebepsizce cesaret edemezken o ve abim yanımıza kadar gelip tam karşımıza, Berat'ın yanına oturdular bağdaş kurarak. Gözlerim artık istekle Özkan'a değindiğinde onun gözlerinin hemen yanımda oturan Seda'da olmasıyla hızlanan kalbimde inceden bir sızı hissettim, hemen sonra kendi kendimi abarttığıma ikna edip boğazımı hafifçe temizledim.

Özkan'ın Seda'dan aldığı bakışları bana yöneldi, "Sınav nasıldı?" Diye sordu ortaya.

"Kötünün iyisi," dedi Seda, ilk cevap verip atılarak.

"Berbat," dedi Berat direkt.

"İyiydi," dedim sakince.

Özkan hafifçe güldü, gülüşünü silmeden güzel gözleriyle bana baktı ve, "Stres yapmıştın," dedi. "Umarım sınavda da etkilememiştir seni."

"Yok," dedim başımı hafifçe iki yana sallayarak. "Sınavda stres falan kalmadı."

Dünkü sınav da bugünkü de iyi geçmişti, tabii dünkünün mükemmel geçmesiyle bugün daha bir motive olmuş şekilde girmiştim ikinci sınava, aynı sonucu da almıştım.

Abim, Berat'a döndü. "Boş ver," dedi teselli verir gibi. "Bırak onlar okusun, biz seninle ticarete atılacağız."

Berat, bunu bekliyormuş gibi anında, "Di mi ya?" Dedi abime hevesle. "Ticaret ticaret ticaret, al bir otobüs, doldur mültecileri, topukla. Efsane iş."

"Abim duyunca görürüm efsaneni," dedi Seda, Berat'a.

"Onun arkasında ben varım," dedi abim, elini Berat'ın omzuna atıp destekler gibi. "Akif ne diyebilir benim Berat'ıma?"

Berat bile bunu ciddiye almadan güldü, benim ise tüm dikkatim belli etmesem de Özkan'daydı. Önce yerdeki çimenleri sakince yoldu, ardından başını yerden kaldırıp önce bana saliselik bir bakış attı ama hemen sonra asıl durağında, Seda'nın gözlerinde durdu gözleri. "Ee Seda," dedi hafif sırıtan bir ifade ve saçma neşeli sesiyle. "Sınavın çok güzel geçmedi mi?"

Usulca kırıldım yine.

Boğazımda beliren bir yumruyla yutkunduğumda ortamdaki kimse Özkan'ın söylediğini anlamamışken tek anlayan ben ve Özkan'dık, anladığımı anlamayan ise Özkan'dı çünkü hâlâ yüzündeki o sırıtışla Seda'ya bakıyordu.

"Kötünün iyisi dedim ya," dedi Seda, doğal olarak kendi cevabını vererek. "Ama güzel sayılırdı yani, çok güzel olmasa da."

Verdiği cevapla Özkan'ın kaşları inanmamış gibi havalandı, "Olsun," dedi. "İstediğin bölüm gelir belki."

"Ay inşallah," dedi Seda, saf saf heyecanla.

Anonimin o olduğunu zannediyordu.

Ben olduğumu anlamasını istemiyordum evet, vereceği tepkiden çok korkuyordum çünkü ama bir başkası sanmasını da istemiyordum. Bakışlarındaki sorgulu ve eğlenen ifadeye bakılırsa gerçekten de Seda olduğunu zannediyordu.

Aklım sendeydi, Alaz'ı görür görmez direkt ona içimi açtım, Dudu'yu falan umursamadım.

Beni yine umursamadı.

Seda, neşeyle gülüp yazın ne kadar güzel olduğundan bahsetmeye başlarken Özkan, gözlerini ondan almadı, sadece ona baktı ve belki de hayatımda ilk defa bu kadar ikinci plana atıldığımı, umursanmadığımı hissettim. Kalbimdeki tüm kırıklıklarla ona baktım ama o, Seda'dan gözlerini almadığı için bunu bile fark etmedi.

Elimde sıktığımı yeni fark ettiğim kitapla usulca ayağa kalktım, kalkışımla hamak sallandığı için Özkan da dahil herkesin dikkati bana çevrilirken, "Ben bir anneme bakayım," dedim canlı ama soğuk çıkan sesimle. Kimse ses etmedi, o an arkama dönmeden önce saliselik bir şekilde gözlerim Özkan'a değindiğinde onun gözlerinin zaten üzerimde olduğunu fark ettim, bunu normal karşılarken saliselik bakışlarımı üzerinden çekmemle o da gözlerini üzerimden aldı, yine Seda'ya döndü.

Arkama döndüm, abimle Berat; Seda'nın zıttı olarak kış mevsimini savunurken önümde tuttuğum kitabı tüm gücümle sıktım, sinirden dolmaması için çaba sarf ettiğim gözlerimle annemin hava sıcak olduğu için aralık bıraktığı kapıyı açtım ve yine aynı şekil aralık bırakıp içeriye girdim, salonda oturmuş annemin görüş alanında salon kapısının önünden geçip odama geçtim, "Aç mısın?" Diye seslendi annem, ben odamın kapısını kapatmadan önce.

"Hayır," dedim canlı sesimle seslenip, hemen sonra kapımı örttüm, elimdeki kitabı yatağın üzerine atıp penceremin kenarına geçtim ve tül perdeyi görünemeyeceğim kadar yana çekip bahçedeki Özkan'ları izlemeye başladım.

Abim, Berat ve Seda hâlâ konuşuyordu, çetin bir sohbet içindeydiler ama Özkan, başını yere, çimenlere eğmiş, onları yoluyordu.

Dirseklerimi pencere pervazına yasladım, gözlerim sinir bozukluğuyla dolduğunda dalgınca onları seyrettim. Özkan her başını kaldırıp Seda'ya baktığında usulca incindim, kalbim kırgınlıkla titredi, karşısına geçip kim olduğumu yüzüne haykıracak cesareti bulamadığım için kendi kendime kızdım, hep yaptığım gibi yine ona görünmedim, kimseye bir şey belli etmeden kendi kendimi yedim.

Gözler Yalan Söylemez | TextingWhere stories live. Discover now