0.8

12.3K 606 61
                                    

8. Bölüm

GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ

>

Öğle vakitleriydi. Abimin söylediğine ve Özkan'dan aldığım bilgiye göre Özkan, birazdan bize gelecekti.

Annem, pazara gitmişti, oradan da teyzeme uğrayacağı için eve geç gelirdi ve biz de evde abimle yalnızdık. Abim, Özkan geldiğinde direkt oyuna başlayabilmek için konsollardan oyun ayarlarken ben de yiyecek bir şeyler bulma bahanesiyle sürekli mutfağa girip çıkıyordum.

"Her şeyi bitirme," diye seslendi abim odasının açık kapısından. "Akşam maç var, maçın önünde yiyeceğiz."

"Bana ne?" Diye karşılık verdim, karışık çerezden bir avuç alıp ağzıma tıktım. "Ben izlemeyeceğim."

Son cümlem ağzımdan dökülen çerezlerle birlikte dudaklarımdan çıktı ve tam o anda kapı zili çaldı, hemen sonra abim, "Aç!" Diye hönkürdü.

Özkan olduğunu biliyordum, çerezleri hızlıca yutmaya çalışsam da ağzımı doldurduğum için minik bir süre gerekliydi ama biliyordum ki abim, o süreyi vermezdi, o yüzden hızla kapıyı açtım ve kapıdaki Özkan'la göz göze gelir gelmez şişmiş yanaklarımın hareketini durdurdum.

Özkan'ın yüz ifadesi başta oldukça normalken yanaklarımı gördü, gülmemek için alt dudağını ısırdı ve ben hızla yana kayarken o, sessizce içeriye girdi, "Afiyet olsun," dedi bir yandan da.

Abim, "Özo!" Diye seslendi odasından.

Özkan, kapının yanında ayakkabılarını çıkarıp dolaptan ona verdiğim pembe peluş terlikleri siyah şort-tişört kombininin altına giydi ve, "Ha?" Diye bağırarak abime karşılık verdi.

Bu iletişim şekillerine çok da aldırış etmedim, kapıyı kapatıp mutfağa geçtim, o sırada abim, "Hangi seneyi oynayalım?" Diye bir kez daha seslendi.

"2019," dedi Özkan direkt, hemen sonra adım seslerini duydum, abimin odasına gitmişti.

Ağzımdaki çerezleri yuttum ve kalçamı mutfak tezgahına yasladım, dertli dertli iç geçirerek ağzıma bir avuç daha çerez tıktım. Abimle Özkan, birbirlerine oldukça iğrenç şakalar yapıp bir de üzerine buna kahkahalarla gülerken ben, Özkan'la ayak üstü hayaller kurdum.

Bir yengeç burcu yer, zaman demeden her an her yerde hayal dünyasına gömülebilirdi.

"Dudu!" Diye bağırdı abim. Daldığım hayallerden onun sesiyle irkildim ve abim, "Dudu!" Dedi bir kez daha.

"Efendim," diye karşılık verdim, bir bardak suyu çerezlerin üzerine hızla içtim. "Oyunu bırakamıyoruz, bize iki limonata getirsene ya," dedi abim, odasından seslenmeye devam edip. "Söz, formamı bir günlüğüne giymene izin vereceğim."

Onun bu ikna çabasına göz devirip buzdolabına yöneldim ve annemin sabah yaptığı limonatadan iki büyük bardağa doldurdum, limonatayı geri buzdolabına bıraktığımda masanın üzerindeki damla çikolatalar da dikkatimi çekerken abimlere azıcık acıdığım için onu da tabağıyla birlikte tepsiye koydum ve abimle Özkan'a götürdüm.

Ben içeriye girer girmez Özkan, koca bir sevinç çığlığı attı, "1-0," diye haykırdı, hemen sonra ikisi de beni fark ederek bana döndü ve Özkan, gülüşünü yüzünden silmeden bana bakmaya devam edip, "Uğur getirdin," dedi tatlı tatlı.

Kalbim hızlandı.

Bunu, her zamanki gibi soğuk bir yüz ifadesi takınarak belli etmedim, limonatalarla damla çikolatasını onların arasındaki sehpanın üzerine koydum, tam arkamı dönüp odadan çıkmaya yeltenmiştim ki, "Gitme," diyen Özkan'ın sesi kulaklarıma doldu.

Bir an durdum, bana demediğini düşünüp kalbimin atış hızını dinginleştirmeye çalışırken, "Dudu," dedi Özkan, bir insanın ismimi söyleyebileceği en eşsiz, en güzel tonda. "Sana diyorum."

Sakince arkama döndüm, "Ne?" Dedim afallamış hâlimi heyecandan gizleyemeyerek. Abim, o esnada ağzına damla çikolataları atmakla meşguldü, bizi takmıyordu bile ama Özkan gözlerime o kadar güzel bakıyordu ki.. İstekle. "Uğur getirdin," dedi hemen sonra sebep sunar gibi. "İşin yoksa biraz burada kal."

Abim, bir anda öksürmeye başladı, ortamdaki ağır çekim havası kesildi ve Özkan'la aynı anda abime döndük. Abim, boğazını gösterip morarmaya başlarken bir an için telaşa kapılıp ne yapacağımı bilemedim ama sanırım Özkan, benden daha az telaşlıydı çünkü hızla ayağa kalkıp arkadan abime sarıldı, klasik hayata döndürme hareketini yaptı, bunu bir-iki defa tekrarladı ve abimin ağzından bir damla çikolatası yere fırladı. Ben yüzümü buruştururken abim, kendine gelip derin bir nefes verdi, Özkan da yine uslu uslu abimin yanındaki yerine oturdu.

"Sağol, kardeşim," dedi abim, Özkan'a bakmadan limonatasından bir yudum alarak.

"Ne demek," dedi Özkan, oldukça gamsız bir sesle oyunu tekrar başlatıp.

Bu hızlı ve saçma ana aval aval baktığım sıra abimin bakışları bana döndü, "Damla çikolatası çerez mi, Dudu?" Dedi kızar gibi. "Niye getirdin önümüze?"

"Azıcık ağzınız tatlansın dedim," diye savunmaya geçtim. "Sen de hepsini birden ağzına tıkmasaydın."

"Ha ben suçluyum yani?" Dedi abim, teesüf eder gibi. Ona, anında başımı sallayıp onay verdiğimde, "Ne uğuru be?" Dedi abim, ufakça yükseldi ama sert değildi, her zamanki ufak didişmelerimizdi. "Canisin sen, cani. Kesin limonataya da büyü yapmışsındır, pis cadı. Taş devri cadısı."

Abimin büyü kelimesiyle Özkan, bakışlarını hızla bana çevirdi ama ona dönmedim, muhtemelen yazıştığımız şeyler aklına gelmiş olmalıydı. "İçmezsen içme ya," dedim abime, triplenir gibi. "Limonatasına büyülü dediğini de anneme diyeceğim."

"Söylemezsen hatrım kalır," diyen abime daha fazla cevap vermeden arkama dönüp odadan çıkarken, "Ben içiyorum ben içiyorum," diye seslenen Özkan'ın sesini duydum. "Büyülü müyülü, idare edeceğiz artık."

Sessizce güldüm, kendi odama geçip masanın başına kuruldum ve bir yandan birkaç soru çözüp bir yandan da Özkan'ın yan odadan gelen gülüş sesini dinledim.

Gözler Yalan Söylemez | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin