KANKAŞK - KALBİME FISILDA

Autorstwa Hiyera212

9.9K 4.8K 4.2K

Aşık olduğun geceyse, güneşin doğduğuna üzülürsün. Her şey gün doğmadan güzelse gece rüyalarında görüp gerçek... Więcej

1. BÖLÜM/T
2.BÖLÜM/T
3.BÖLÜM/T
4.BÖLÜM/T
5. BÖLÜM/T
6. BÖLÜM/T
7. BÖLÜM/T
8. BÖLÜM/T
9. BÖLÜM/T
10. BÖLÜM/T
11. BÖLÜM/T
12. BÖLÜM/D
13. BÖLÜM/T
14. BÖLÜM/T-B
15. BÖLÜM/T
16. BÖLÜM/ T
17. BÖLÜM-T
18. BÖLÜM-D
19. BÖLÜM-D
21. BÖLÜM/T
22.BÖLÜM/D
23. BÖLÜM/D
24.BÖLÜM/D
25. BÖLÜM/B
26. BÖLÜM/T
27. BÖLÜM/T
28. BÖLÜM/T
29. BÖLÜM/T
30. BÖLÜM/D
31. BÖLÜM/D
32. BÖLÜM/D
33. BÖLÜM/T
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM-T
39. BÖLÜM/T

20. BÖLÜM-T

198 128 12
Autorstwa Hiyera212

İYİ OKUMALAR...

Dokunulmaz hisleri olan, ruhu okyanus gözlü bir çocukla dolup taşmış, asi bir o kadar da deli dolu bir kızdım ben.

Bilmediğim oydu, onunla nasıl bir cümlenin içinde var olacağımı kestiremiyordum. Hangi anlamda, hangi sıfatla yanında olacaksam olacaktım; yeter ki ondan bir metre bile uzakta kalmayaydım.

Ben seni hep aynı şekile, aynı hislerle seveceğim Deniz Efe Kaya!

Anlamlandıramıyorum bu bende ki seni; aşk yeterince güçlü bir kelime gibi gelmiyor...

Yeterince acı çekip çekmediğimi bilmiyorum, yani en azından başka kızlarla gönül eğlendirmiyordu, sağına soluna bakıp kızlara bakmıyordu, her gün başka bir kıza mesaj atmıyordu, her kızla konuşmuyodu...

Deniz'in en sevdiğim özelliklerinden birisi de buydu sanırım, o dünyanın en güzel çocuğuydu bu yüzden. Her şeyiyle benim olan adam, benim dünyamdı. Onun haberi yoktu ama olsun, öğrenecekti elbet!

"Bir insan nasıl bu kadar yakışıklı, zeki, yetenekli olabiliyor bazen anlam veremiyorum!" Dedim Nihan'a doğru. Nihan ile Deniz çok iyi anlaşamasalar da elbet bu son bulacaktı, neyse ki Nihan'ın aşkıma karşı bir saygısı vardı.

"Aman ne yakışıklı ama! Benim de mavi gözlerim olsa, sesim güzel olsa ben de ülkenin en güzel kızı olurdum!" Gözlerimi devirdim, ben sırf ikisine sahip diye Deniz'e aşık değildim ama onlar sadece görüntüden ibaret sanıyorlardı. "Deniz sadece bunlara sahip bir insan değil ki, o dünyanın en iyi kalpli en masum insanı." Bazıları ona olan saplantımı sorgulamasın, ben bile sorgulamıyorum; devreler yanar yani, şantelleri atmaya ne gerek var canım?

"Allah aşkına neresi masum, seninle birlikte olsa iki gün sonra terk edip başka kızlara bakar be!" Sanırım Deniz Efe konusunda en güvendiğim yerden vuruyordu Nihan beni, Deniz kızlarla vıcık vıcık konuşan gevşek erkeklerden değildi; o delikanlıydı ama adamdı, harbi adamlardan.

"Saçmalama Niho ya, sen ondan haz etmediğin için öyle söylüyorsun! Deniz'i benim gözümde hiç görmediğin için bunları söylüyorsun, o öyle birisi değil. O benim her şeyim, o dünyanın en iyi insanlarından birisi!" Kimse fikrimi değiştiremeyeceği için bana göre hava hoştu, Deniz gelse 'Ben böyle yalancıyım, böyle kötüyüm, böyle yavşak bir insanım!' dese yine inanmazdım, gözümle görmediğim bir şeye asla ama asla inanmazdım, görsem de inanmazdım zaten!

Deniz Efe benim bu hayatta abim ve babamdan sonra güvendiğim ilk adamdı.

O benim güven çemberim.

"Her şeyim deme, bir gün onu tamamen kaybedersin hiçbir şeysiz kalırsın!" Neden kalbimi kırmak hoşuna gidiyor, azına kürekle vursam yeridir he!

"Aman sen de Mert'e olan sinirini bizden çıkarma!"

"Siz derken, olmayan sizden neyin hıncını çıkarayım acaba?"

"Niho bak ağzına ıslak terlikle vuracağım şimdi he!"

"Tamam tamam, sustum!" Diyerek eliyle dudaklarına fermuar çekip pencerenin oraya fırlattı, oradan alıyormuşum gibi yapıp cebime koydum.

"Ben sana verene kadar konuşma!" diye de uyardım. Gülmemek için ikimizde kendimizi zor tutuyorduk. Bu anasınıfında öğrendiğimiz bir şeydi ve biz hala bunu kullanıyorduk.

Deniz bizi eve bırakalı iki saat kadar olmuştu. Saat üç olmuş lakin hiç uykumuz olmadığından hala uyanıktık. Yarın her ne kadar sınav olsa da uyuyamıyorduk işte, sınav zamanından önce gelen depresyonlar..! Neyse ki sınav üçüncü dersti; o zamana kadar bin kez uykumuzu alırdık. Hatta okula ilk iki saat hiç gitmez uyurdum. Son sınıfların devamsızlığı uzamıştı, hatta ikinci yazılı sınavlardan sonra eve gönderecekler; evde ders çalışmaya devam edecektik. Bu benim için kötü olmuştu, hele Deniz'i daha az göreceğim için berbat bir durumdu.

Nihan'a pijamalarımdan birini vermiştim, ben de üzerimi değiştirerek başka bir pijamamı giymiştim. Nihan'la ablamın yatağında uzanmış birbirimize oje sürüyorduk. İkimizin yatağı da tek kişilikti ama ablamın ki daha genişti, benimki onunkinden dar ama uzunlamasına büyüktü. Ablam kısa olduğu için ona kız yatağı bana ise erkek yatağı almışlardı. Şuraya bu hayat berbat emojisini ekleyelim!

Ayak parmaklarıma kan kırmızısı oje sürmüştüm, Nihan da fıstık yeşili. El parmaklarımıza ise instagramda gördüğümüz şekilli ojelerden denesek de beceremeyince asetonla temizlemiştik. Yarın sıraya kalmayacağımız için oje sürmekte bir sıkıntı görmediğimiz için ben kırık beyaz Nihan'da kan kırmızısı ojeyi sürmüştü. Aslında sınırlı sayıda (4) oje olduğu için pek bir seçeneğimiz de yoktu. Çok oje süren birisi değildim, bunlar da Hilal'in kullanmadıkları ojelerdi.

"Deniz Efe sence de haklı değil mi?" Nihan'ın parmağına sürdüğüm ojeyi son anda kurtararak dışına kaçmasını engelledim, bakışlarımı ona çevirerek "Haklı ama sana göre hangi konuda?" içimden devam ettim. 'Bana bütün konularda haklı gibi geldi de!'

"Ne bileyim işte bazı yerlerde katılmasam da gururdan oda, yoksa haksız diyemem ama her neyse! Mert konusuna gelecek olursak, sence gerçekten de beni seviyor olabilir mi? Mert'ten bahsediyoruz yani, bütün kızlara yavşayan, gevçek bir çocuktan!" Öyle demesen de olurdu, Mert sadece kendisini sevebilecek birisini arıyor!

"Nihan ilk olarak Mert'i nasıl görüyorsun bilmiyorum ama bana kalırsa fazla ön yargılısın! Mert'le aynı hatta daha beter olan Burak'a bile Aksen şans verdi. Mert herkesle ilgilenir gibi yapıyor ama hiç sevgilisi olmadı, çünkü kimseye değer vermedi. Artık sana değer veriyor, seninle çıkmak istiyor; asılmak değil!" Sözlerimde ki haklılık sesime de yansımıştı, kararlı ve net!

"Haklı olsan da bu eski Mert'in değiştiğini göstermiyor! Ne belli benimleyken de başka kızlarla konuşmayacağı, ne belli beni aldatmayacağı?" O zaman bütün kızlar ömrü boyunca bekar kalsın, kimse evlenmesin, herkes ön yargıyla hareket edip evlenmeseydi biz doğar mıydık?

Sabır dilenircesine iç çektim "Nihan o zaman kimseyle çıkma, istemeye geldikleri gün de kocacığınla tanışır evlenene kadar da kaynaşırsınız!" insanlara, bu en yakın kız arkadaşlarımdan biri de olsa, katlanma sürem ortalama beş saniye falan olmalıydı, aksi takdirde şuan gözlerimi kızgın bir boğa gibi Nihan'a dikmiş onu dövecek gibi bakmazdım!

"İyi fikir gibi gözüküyor!" Tek kaşını çatmış haline gözlerimi devirdim; neden şu hareketi bir ben yapamıyorum!

"Öyle yap o halde!" Tırnaklarını üfleyerek kurutmaya çalıştı, ardından bana bir bakış atıp "Babama kalırsam memur olana kadar bana koca yasak. Mert'e şans vereceğim ben ya, yoksa beni hangi manyak ne yapsın?" kahkaha atıp "Kız evi naz evi ama fazla naz da aşık usandırır! Doğru karardasın!" dedim.

"Yani Mert hariç kimse beni hak etmiyor mu? Ben beyinsiz miyim?"

"Aptal bir sarışınsın bebeğim!"

"Yani?"

"Yakışıyorsunuz ve tencere-kapak gibisiniz!" Tatmin olmuş bir şekilde telefonu ile uğraşmaya başladı.

Ben kendi yatağıma geçtiğimde Nihan'la göz göze geldik. Şimdi kim ışığı söndürecekti?

"Hayatta kıymetlimi kaldırıp ışığı kapatamam!" Nihan'a sırıtarak baktım ve "Hayatım sence ben de kalkar mıyım, manyak mısın?" Ellerini etrafında açıp "Eee ne yapacaksın?" sorusunu yanıtlamadan yerde ki içeri terliklerini alıp fırlattım, terlik duvara çarptı, diğerini attığımda ışıklar kapandı.

Olmayan yakalarımı yukarı kaldırırken Nihan kahkaha atıyordu, "Harbi manyaksın he, ben de evde söndürsem de burada Sultan yengenin korkusundan bir yerlerim yemez!" sinsice gülüp, "Oda benim malım, kimse karışamaz!" diyerek yastığa bıraktım kafamı.

İkimiz de uyumuyor tavanla bakışıyorduk. Kendi yatağı olmadığı için yerini yadırgamış olsa gerek, bir müddet sağa sola döndü ama uyuyamadı. Ben de zaten o dakikalarda sevdiğim adamı düşündüğümden uyumamıştım. Bir müddet sonra "Kim ilk önce uyuyacak oyunu oynayalım mı?" sorusunu düşündükten sonra "O kim en son uyuyacak oyunu değil miydi?" diye sordum.

"Kızım o oyunu kazanacağım belli, bu sayede inada biner uyurum diyorum. Sen ne diyorsun?"

"Kaybeden tostları alır, diyorum!"

"Anlaştık fıstığım!"

Yüzümde, göğsümde ve saçlarımda hissettiğim soğuklukla çığlık attım. Boğuluyorum lan, nefesi nereden alıyorduk?

"Noluyor lan!" Bağırmamla annem ve Nihan kahkaha atıp "Ben sana demiştim değil mi Nihancığım, Newton boşuna suyun kaldırma kanunu bulmadı, diye!" ikisi gülmelerine devam ederken ben gözlerimdeki suyu ovuşturarak gidermeye çalışıyordum. Ağzına itin tükürdükleri üzerime su dökmüşlerdi, hem de havanın soğuk olduğunu bile bile. Tamam Bitlis'te ki gibi soğuk olmasa da herkesin soğuğu kendine değil mi?

"Anne ne yapıyon sen ya!" diye çemkirip ayaklandığım gibi üzerimde ki tişörtü çıkardım. Neyse ki dün Deniz aşkımın verdiği kazağı annem görüp de o nereden çıktı sorusuyla karşılaşmamak için çıkarmıştım. Yoksa mahvolabilirdi.

"Kaç saattir uyanmıyon biliyon mu?"

"Uyanmıyorsam uyanmıyom, nasıl su dökebilin ya?" cırlamalarıma devam ederken Nihan'ın saçından çekip "Bütün bu yılanlıklar senden çıkıyo di mi hain?" diyerek kurutma makinasını alıp ıslanan saçlarımı kuruttum. Kulağımın içine kadar su kaçmıştı, dua etsinler de ağrımasın, yoksa aldıkları nefesi başka yerlerinden çıkartmasını iyi bilirdim!

"Ya neyi ben dicem, kalkmadın biz de su döktük!" Bir de açıklama yapıyor, Allahtan Hilal ayda yılda bir geliyor da onunla kız kardeşçilik yapmamıza gerek kalmıyordu, şayet Nihan gibi bir kardeşim olsaydı onu şuan felç etmiştim! Başka bir kardeşim olmadığı için Allaha şükür edip kurutma makinasını kapattım. Annem çoktan çıkmıştı zaten, ciyaklamalarımı duymayı pek kaldıramaz da kendisi!

"Neyse, saat kaç?"

"Dokuz!"

"Hadi acele edelim, ikinci saat bitmeden orda olalım da yok yazmasınlar!" Nihan kahkaha atıp "Toplantı varmış, bizimkiler yok yazdırmamış başkana. Acele edelim yine de!" ben de kötü Hades gülüşlerimden birini atıp "Seviyorum hayatımı!" dedim Deniz'i kast ederek.

Üzerime siyah kazağımı ve lacivert yüksek bel kot pantolonumu giymiştim. Müdür son sınıfları serbest bırakmıştı. Bu da bizim işimize geliyordu tabii çoğu kişi son kez giyeceğini bildiğinden yine okul kıyafetiyle geliyordu benim gibi ama bugün sınavdan sonra Kadirli'ye gidecektim. Aşırı sıkılıyordum, sıkılacak vaktim yoktu ama olsun, sıkılıyordum işte.

Toz pembe şapkamı alıp sırt çantama koydum, Nihan makyaj yapıyordu. Yanına gidip bana da yapmasını rica ettim, gözlerime açık kahverengi bir far çekti, aylaynır da çekip göz altlarıma kapatıcı sürdü. BB kremi yüzüme sıvadıktan sonra allık sürüp durağıma mat bordo ruj sürdü. Hayatta aylaynır çekemezdim, hatta far bile çekemiyordum, neyse ki Nihan buradaydı.

"Çok güzel oldu he!"

"Tabii kızım, ne sandın?" Makyaj yapıp da süslendiğimde nedense egom tavan yapıyordu; kendime güvenim artıyordu.

Annem o ara dünkü gerginliğinden ve bunalımından kurtulmuş olacak ki her zaman ki gibi çemkirme modunda "Tuana, kız geç kaldınız yörüyün hayde!" aynı şekilde ben de çemkirerek "Tam ana ya, bitti işimiz zaten!" sevgili arkadaşımın bakışlarını üzerimde hissedince şirince sırıtarak öpücük attım. Konuşmaları kısaltarak söylemek benim işimdi, annemle çemkirerek konuşmak da bizim tarzımızdı.

Salona doğru gidip kahvaltıya oturmadan ayakta bir kaç şey ağzıma atıyordum, Nihan bir sandalye çekip kendisine koyulan çaya bir çuval şeker atıp şirin bir şekilde kahvaltı yapmaya başladı. Bir kendime bir de arkadaşıma bakıyordum, tanımasam kendisini bana hanımefendi ayağı çekmesine kanardım ama çok iyi tanıyordum. Kendimden daha iyi hem de!

"Tuanacığım otursana," Annemin duyamayacağı şekilde ekledi: "Kazık gibi tepemde durmuşsun!"

Gözlerimi devirerek yağlı soba çöreğinin içine dilimlenmiş domatesleri ve peyniri doldurup "Senin zıkkımlanmanı bekleyecek süremiz olsaydı otururdum!" dedim.

Annem arkadaşımla daha terbiyeli bir şekilde konuşmamı höykürünce içimden 'Sen onu bir de yalnızken gör anne!' diye bağırsam da dışımdan sadece masumca gülümsemekle kaldım. Nihan ise kibar bir şekilde önüne geleni çöreğin içine tıkıştırıp çayı bir dikişte bitirip ayaklandı. Ağzım beş karış açık bir şekilde onu izlerken annem çenemi eliyle yukarı doğru itip "Çeneni de evde düşürme, hayde!" diye okula postalayınca ben de odama gidip çantamı sırtlandım. Bugün en azından içinde bir yığın kitap yoktu, sınav haftasında ders işlemiyorduk.

Nihan da çantasını alınca okula doğru yolculuğumuz başlamış oldu. Yolları yürüyüp geçerken Denizgilin evinin önüne gelmiştik, babam ve Kerim amcayı evin önündeki arabanın kaputunu açmış uğraşırlarken gördüm. He lan, benim babam dün gece eve gelmemişti! Nerede kaldı la benim moruğum?

"Nihan sen gide dur hele, ben şu babamın hesabını alıp geliyom!" Diyerek onu orada bırakıp babamgile doğru ilerledim, Kerim amca ilk beni görünce babamı dürtüklemişti. Zaten haber vermesen şaşardım sayın müstakbel babacığım!

"Napıyosunuz?" Çitin yanındaydım, onlar iç taraftaydı bense dışarda. İçeriye girmekle zaman kaybedemezdim.

"Günaydın Tuana, geç kalmışsınız?"

"Ben okula geç kaldım da sen eve bayağı geç kaldın baba?"

"Geldim eve ama anan almadı, biz de Kerim amcanla köydeki evlerinde kaldık!" Aklıma Deniz ile yataklarını kırdığımız geldi, vay be, ne güzel anlardı...

"Hemm, iyi yapmışsınız. Kolay gelsin bu arada, ne oldu araba mı bozuldu?"

"Yok yiğenim, bujileri sökmüş çocuklar arabayı almayayım diye. Babanla onu takıyorduk, tabii tek sorun bujiler de değil. Pezevenkler aküyü de saklamışlar, yenisini aldık az önce!"

"Hii! Kötü olmuş! Niye öyle bir şey yaptılar ki, arabayı ne yapacaksınız?"

"Satacağım!"

"Ama o araba Kerem abinin?"

"Benim üzerime ama?"

"Her neyse kızım, sen okuluna geç kalma!" Babamın uyaran sesine karşılık omuzlarımı silkip "Kerim amca ya, sen niye arabayı satıyon ki? Çocuklar arabayı seviyorlar!" babamın kızgın bakışlarına şahit olsam da umursamadım.

Kerem abi ve çocuklar bu Toyoto'yu alana kadar gece gündüz çalışmışlardı, Burak ve Mert'in bile payı vardı içinde. Benim bile az da olsa payım vardı, beş yüz lira gibi küçük bir mevlaydı ama olsun. Bu bizim ortak arabamızdı.

"Sen bu işe karışma, kızım!" Kızım, kelimesine bastırarak gözlerini pörtleten babama "Yok yani yayla evine çıkacağız diye de elinizdekileri har çur etmeyin diye söylüyorum. Şayet bu arabayı Kerem abi burs paralarından köşeye koyarak almıştı, kalan kısmını da çocuklarla çalışarak aldığından diyorum. Üçünün de hatta bizim çocuklarla kendi imkanlarıyla aldığı arabayı satıp da elinize geçecek iki üç parayla alacağınız ev size mutluluk verecek mi?" İkisine de sinir olmuş annemgile hak vermiştim.

Tuana sus yeter, kız kısmı konuşmaz, terbiyeli ol, defol git, çenesi çekilmeyesice, anası kılıklı! Bu kelimeleri beklerken Kerim amca gözlerimin içine bakıp "Haklısın aslında!" dediğinde arkamı dönmeden önce "Bütün evren biliyor, rica ederim. Ben bir taneyim!" dediğimde cevap vermelerini beklemeden beni bekleyen Nihan'a gözlerimi devirerek çantamın kulplarının altından elimi geçirerek ona merak ettiği şeyleri anlattım.

"İyi yapmışsın kız, yoksa bir daha nasıl serseriliğe gideceklerdi!"

"Sus kız, o arabada çok anım var. Bir çırpıda ayrılamam o arabadan!"

"He senin derdin başka?"

"Benim derdim sadece Deniz, gerisi Allaha kalmış!" Kim bilir satılsa Deniz ne kadar üzülecekti, You Tube'dan ilk kazandığı paralarla almıştı, şimdiki paraları ise bankaya yatırıyor; zamanı gelince de köyde ki evi restore ettirecekti. Belki de ikimizin yuvası olacaktı, kim bilir?

Okula on beş dakika içinde konuşarak varmıştık, herkes üçüncü dersin ziliyle içeri girmeye başlamışlardı. Biz de hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp sınıfa girdik. Sınıfın içinde herkes birbirinin masasına koşuşturuyor çoğu ise ya masanın üzerine ya da bileklerine kopya yazıyorlardı.

Burak Mert'in ensesine kopya yazarken o kadar dikkatliydi ki bizi fark etmemişlerdi. Berat yazdığı kopya kağıdını rulo yapıp masanın yanındaki demir borunun içine tıkıştırdı, Aysel yazdığı kopya kağıdını kalorifer peteğine yapıştırdı. Mehtap oturduğu sıranın önünde eğilmiş sıraya yazıyordu, Derya ve Seher avuç içlerine yazarken Toprak son kez not kağıtlarına göz atıyordu. Gözlerim Deniz'i arasa da denk gelemedi. Bizi ilk fark eden Mert olmuştu.

Kinayeli ve umursamaz bir şekilde "Geldi bizim çaycı Hüsamettin'le çırağı!" Hüsamettin amcanın bakkalcı olduğuna bahse girebilirdim ama benim yerime Burak: "Olum bir espri yapacaksın doğru yap, Hüsamettin fırıncı değil miydi?" Gözlerimi devirdim, bende harbi doğruyu bildiğini düşünmüştüm ama biri ötekinden daha beterdi.

"Hüsamettin amca bakkalcı canımcımlar, bilmiyorsanız öğrenin!" Gözlerimi Berat'a çevirip ona dik dik baktım, tam ağzının payını verecekken "Canımcımlarını Hüsamettin amcana gönder o zaman!" kapıdan içeri giren Deniz'i görünce içimden gülümsedim, aşkla baktım ama bunu belli etmemeye özen göstererek Burak'ın oturduğu masanın arkasına geçtim.

Çantamı indirirken Nihan'da aynı şekilde çantasını bırakmış ama ayakta kalmıştı. Ortamın gerginliği bir kaç bakışmadan sonra Mert'in "Yok yani, meğer lafının arkasında duracak o göt yok sen de; ne diye o zaman laf atıyon?" diye sormasıyla ortam biraz dalgalansa da buna Burak haricinde gülen olmamıştı. İyi demişti, afferim kardeşime.

"Bacanak o anca laf atar zaten, kafa atmayı öğrendiğinde bize döner nasıl olsa!" Burak'ın arkasında olduğumdan saçını çekmiştim ama bana ölümcül bir bakış atıp beni yerime çömdürmüştü. Ben oturunca Nihan'da oturdu; Mert ayaklandığında Nihan da ayaklansa da Toprak'ın yanına geçip oturmuştu. O ara Deniz halen aynı yerinde sinirle Berat'a bakıyordu. Bakışlarının altında ben bile ezilmiş, büzülmüş hatta yok olmuştum.

"Hadi gençler, herkes yerine otursun! Sınav başlayacak, bütün sınıflar aynı anda başlayacağı için kelebek sistem yapmaya karar vermiştik ama süre kalmadığından yapamıyoruz."

Sınıf bir anda nefesini tutmuş, hocanın son cümlesiyle de rahat bir nefes almıştı. Çoğu kişi yerlerine otursa da Deniz halen Berat'a bakıyordu, ne düşündüğünü bilmek dahi istemiyordum. Hoca ortamın gerginliğini hissetmiş olacak ki Deniz'in omzuna dokunup "Deniz Efe, bir sorun mu var?" diye sordu.

Deniz hocanın geldiğini yeni fark etmiş gibi dalgınlığından sıyrılıp hocanın hala omzunda olan elini omzunu silkerek ittirdi "Bir şey yok!" diyerek Burak'ın yanına oturdu. Bakışları bir an bana kaysa da sonra hemen önüne geçip oturmuş ve konuşmamıştı. Hoca kafasını sağa sola sallasa da bir şey demedi.

Canım sıkılmıştı. Bu haldeyken sınavdan bir şey anlamayacağımı bilsem de hocanın dağıttığı sorulara odaklanmaya çalıştım. Aklıma hiçbir sorunun cevabı gelmiyordu, kafam durmuş gibiydi. Aklıma üniversite sınavı geldi, az kalmıştı; yeterince çalışmadığımdan emindim ama elimden gelenin en iyisini yaptığımın da farkındaydım.

Annem ve babamın tatlı olamayan tartışmaları gözlerimin dolmasına yetmişti, neden böyle bir anda kafamın 404 EROR vermesini anlamlandıramıyordum. Gözlerimden damlalar kağıdın üstünü ıslatırken kendime gelmeye çalıştım, bu matematik sınavıydı. 6 saatlik bir dersti ve okul puanımı en çok etkileyen dersti.

Tuana hata vermenin sırası değil; beynini köşeye koymanın zamanı hiç değil. Eline al içine koy o beynini de şu sorulardan dersi geçecek kadar da olsa yap!

İç sesimi dinlemeye çalışıyordum, kendimi sakinleştirmem gerekiyordu. Kendini güncellemeye almış telefon gibi bir kaç dakika kendime gelmeye çalıştım, derin nefeslerimin ardından önümdeki kağıt bir çırpıda çekilip yerine bütün soruların cevaplandığı bir kağıt gelince şok olmuş bir şekilde Nihan'a baktım.

"Önüne bak!" Diye sessizce söylendiğinde onun boş kağıdımı doldurmaya başladığını gördüm. Bütün soruları cevaplamıştı ama cevaplardan üçü yanlıştı. Yanlış soruları cevaplamaya başlayınca kağıtları değiştirip doğrularını hızlıca yapıverdim. Kağıtlar grup şeklinde hazırlanmıştı, benimki A Nihan'ın ki B idi. Soruları yanıtladıktan sonra da kağıtları tekrardan değiştirip aynısını ilk kağıt için de yaptım. İkimizin doğru cevaplarını da farklı işlemler yaparak çözmüştüm. İsimlerimizi karaladık, ilk önce Nihan kağıdı verip dışarı çıktı.

Ayaklanacağım sırada Burak'ın ön tarafındaki Toprak'a "Olum beşinci soruyu diyorum, birinci değil!" diye tıslamasını duyunca kuş dili ile ona nasıl yapılacağını anlattım. Burak beni duydukça kağıda çözümü yazıyordu. "Tefeşefeküfür efedeferifim!" Kuş diliyle teşekkür eden kankamın omzuna iki kere vurup ayaklandım, Deniz'in tıslayarak "O kadar dil bilip de sizin dilinizi çözemediğim için kendime acıyorum!" dediğinde Mert "Ben anladım valla, beşinci soru cepte!" diye kıkırdadı.

Kağıdı hocaya verip dışarı çıktığımda olduğum yerde kala kaldım.

Allah kahretmesin, Nihan'ın kağıdı B idi ama ben B'ye yazmıştım adımı. Burak'a B'deki cevapları vermiştim, Burak'ın kağıdının grubunu sormamıştım. A mıydı B mi yoksa C mi? Allah seni ne yapmasın dingil hoca?

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

YUVA Autorstwa _twclr

Dla nastolatków

675K 33.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
870K 28.7K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
658K 29.7K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
82.1K 7.3K 21
ARJİN & AFRAN ŞAHMARAN Van'da geçen bir töre hikayesidir...