LAL

By hikayelerindeyasar

27.3M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
42.BÖLÜM "GİTMELER"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
50. BÖLÜM "KAYBETMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
53.BÖLÜM "LÂL"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

54.BÖLÜM "SINAV"

149K 12K 9.6K
By hikayelerindeyasar

Selam :) Deprem oldu, bölüm yazmaya devam ettim, bence bir oy ve yorumu hak ettim. <3 Satır içi yorumlarını okumaya bayılıyorum, lütfen satırlarca yorum yapın <3 

54.BÖLÜM "SINAV"

Her hikayenin bir başlangıç noktası vardır.

Benim hikayemin başlangıç noktası oldukça zorluydu, ama bir şekilde başlangıç noktasından adım atmış ve koşmaya başlamıştım. Her hayat bir yarıştır. Zamana karşı, insanlara karşı, hedeflerimize karşı... Hep bir mücadeleden oluşur. Biz koşarız. Ciğerlerimiz tükenene, nefesimiz kalmayana kadar koşarız. Başlangıç noktasından uzaklaşmak ve bitiş çizgisine varmak için. Önümüzdeki engelleri aşmaya çalışırız, mücadelemiz devam eder, ve hep yarışırız. Bazen hiçbir engel yoktur ve sadece kendimize karşı yarışır. Ama koşu hiç durmaz.

Hayat işte tam böyle bir şeydir. Hep mücadele etmek gereken, duranın geçildiği bir yarış.

Ben başlangıç noktasından uzaklaşalı çok oldu. Çok durdum. Çok pes ettim. Geçildim. Ama mücadeleme hep devam etmeye çalıştım. Bu uğursa ciğerlerim tükenene kadar nefes nefese kaldım, hayatımda inandığım bir çok şeyi kaybettim, en son da sesime hiç kavuşamama ihtimalini de. Ama yine de devam ettim.

Şimdi bitiş çizgisine iki gün kala, takvimin tam önünde, omuzlarım bir gün sonra savaşa girecek ve ordusunun yarısını kaybedecek bir komutan edasıyla çöküktü.

Bu hikayenin nasıl başladığını çok iyi biliyordum. Annem ölmeden önce, hasta haliyle her yatağa yattığında bana güçlü durmam gerektiğini, kendi ayaklarımın üzerinde yükselen bir kadın olarak yeşereceğimi, bunu yapmamın en önemli etmeninin de eğitim olduğunu öğretmişti bana. Bu yüzden ki, amcam ve yengem okula gitmemi engellediklerinde bile eğitimden vazgeçmemiştim. O küçük kömürlükte bulduğum testleri tekrar ve tekrar kez çözerken tek hayalim bir gün annemin istediği ve arzu ettiği gibi güçlü bir kadın olmaktı. Çünkü zayıftım o zamanlar, şiddet görüyor, korkudan hiçbir şey yapamıyordum. Sonra bir gün hayatımın küçük mucizesi gerçek oldu, bir iş buldum ve bu sayede açıköğretimden eğitime devam etmenin peşinde koştum. Çok büyük zorluklar ve fedakarlıklar sonunda işte buradayım. Hayatım boyunca yaşamaya tek tutunduğum hayalim, tıp kazanma umudu...

Sessizce takvim yaprağında yazan 11 Haziran Cuma yazısına bakarken içim heyecanla ve korkuyla titredi.

En son dil terapisine gidip konuşmamda hiçbir yol alamadığımı ve büyük olasılıkla hayatım boyunca hiçbir zaman konuşamayacağımı öğrendiğimden bu yana bir ay geçmişti. Bu bir ay boyunca artık Kuvars'la olan iletişimimi de en aza indirmiştim, öyle çok utanıyordum ki kendimden artık aynaya bile bakmak istemiyordum, antidepresan kullanmayı bir anda bırakmıştım.

Tekrar uykusuzluk ve iştahsızlık başlamıştı. Önceleri uyumak için kullandığım o birkaç saatten de olmuştum. Sanki hayat parmak uçlarımdan çekiliyordu.

"Güzelim..." Kuvars'ın elleri belime dolanırken içine saplanıp kaldığım düşüncelerden de sıyrıldım. Kuvars başını köprücük kemiğime yaslarken gözlerim kapandı. Onun boğuk sesini duydum. "İyi misin?"

Gözlerim yeniden huzursuzca açıldı. Bakışlarım takvim yaprağına giderken Kuvars başını kaldırdı, omuzlarımdan tuttu ve ona doğru dönmeme neden oldu. Ağır ağır olumlu anlamda başımı salladım.

Kuvars nefesini içine çekti. "Terapilere tekrar başlamak ister misin?"

Hızla başımı olumsuz anlamda salladım. Kuvars'ın alnı kırıştı, gözlerinde endişenin gezdiğini gördüm ama hızla o ifadeden kurtuldu. Yüzü yine ifadesizlikle gölgelenirken yeşil gözlerinin feri sönmüştü.

"Bir aydır, iyi değilsin."

Dudaklarım ruhsuzca yana kıvrıldı, bir aydır her gün Kuvars'la bu konuşmayı yapıyorduk. Dil terapisinden ayrıldığım günden bu yana eve iki tane ayrı psikolog gelmişti, onlarla da konuşmayınca başka bir dil terapisti getirmişti, Can Bey ayrı olarak çaba harcarsam yapacağımı söylemişti ama gerçek açık ve netti.

"Lütfen üstüme gelme, iyiyim ben."

"Daha ne kadar böyle devam edeceksin?" Yine onun öfkeli sesini duydum. Ona döndüğümde de alev alev yanan gözlerini gördüm.

"Yemiyorsun, içmiyorsun, uyumuyorsun, daha ne kadar gidecek bu!"

Daha ne kadar gidecek bu?

Olduğum yerde titrerken Kuvars'ın gözlerinin içine bakamadım.

"Daha nereye kadar gidecek söyleyeyim! Hep böyle olacak, hep! Dil terapistimin söylediği gibi bunca zaman bir yol katetmemiz gerekiyordu ama edemedik. Ben konuşamıyorum ve konuşamayacağım. Bence evlenmeden önce yol yakınken kiminle evlendiğini fark et. Terapi için kimi getirirsen getir bu böyle olacak çünkü!"

Kuvars'ın öfkeli yeşillerine bakmadan yanından geçip gitmek istedim ama beni kolumdan tuttu ve kendine çekti, onun göğsüne yapışırken çok uzun zamandır ona sarılmayan yanım sızlıyordu. "Bana bak."

Bakmadım.

"Bana bak Cemre!"

Çenemi tuttu ve kaldırdı. Onun gözlerinin içine hüzünle baktım.

"Bir daha sakın ama sakın kendini küçümseme. Seni hayatımdaki her şeyden ve herkesten daha çok seviyorum. İyileşeceksen, eğer bunun bir yolu varsa bunun için sonuna kadar giderim ama bunu sadece ama sadece senin için yaparım. Ha yoksa, ben seni zaten böyle sevdim. Bizim iletişim kurmak için kelimelere ihtiyacımız yok."

Beni tutup sıkıca sararken dudakları boynuma değdi.

Söyledikleriyle içim ısınırken yüreğimdeki ağırlık bir an olsun geçti. Hiç olmazsa o vardı. Ne olursa olsun, o...

"Düğünü öne alalım."

Şaşkınlıkla irkilirken Kuvars kollarını biraz olsun gevşetti ve başımı onun omzundan kaldırıp gözlerinin içine baktım.

"Zaten sadece dokuz gün kaldı."

"Pazartesi mesela? Sınavdan hemen sonra düğün olur, seninle beraber tatile gideriz, bir süre uzaklaşmak sana iyi gelir."

Yorgunluk tüm omuzlarıma çökerken ona baktım. Şimdi başka bir endişe beni yokluyordu. İki gün sonra üniversite sınavının ilk aşaması ve hemen ardından ikinci aşaması vardı. Bütün bunların üzerine düğün yapmak düşüneceğim en son şeydi sanırım.

Yine de başımı kaldırdım ve onun istekli gözlerinin içine baktım. Benim için çaba harcıyordu. Benim için.

Şu an fark ediyordum, Kuvars hep benim mücadelemde, beni düştüğüm her an kaldıran, bana umut aşılayan yegane kişiydi. Beni benden çok seviyordu.

"Olur. Ama davetiyeler? Yurtdışından gelecek konuklar?"

"Yarın asistanlar herbirine dönüş yapar, hafta sonu otele yerleşirler, pazartesi de düğün yaparız. Bu şekilde ağırlamış oluruz."

Şaşkınlıkla karışık başımı salladım. "Ya peki Pazartesi günü doluysa? Bayağı yoğunluk yok muydu Çırağan Sarayı'nda?"

"O hiç sorun değil, her türlü hallederim."

Şaşkınlıkla karışık gülümsedim. "Peki o zaman."

Kuvars cebinden telefonunu çıkarıp düğün organizatörümüz Toprak Hanım'ı ararken aynı zamanda kapı çaldı. Ben kapıya doğru giderken sanırım Toprak Hanım olumsuz bir cevap vermişti ki Kuvars "Pazartesi olan düğünü Pazar'a alın Toprak Hanım. Kendilerine iletirsiniz, ben tüm düğün masraflarını karşılarım. Eğer kabul etmezlerse fiyatın beş katını teklif edin." dedi.

O konuşmadan dikkatimi alıp kapıyı açtım. Aytekin her zamanki gülümsemesiyle elindeki kutuyu bana gösterirken "Yengecim," diye selamladı beni.

Bende onu başımla selamladım.

"Valla sizi bölüyorum ama müstakbel kocanı almak zorundayım bugün." İçeri girerken elindeki kutu da bana uzattı.

Kutunun içinde ne olduğunu anlamadığım için şaşırarak ona baktım. "Sana kolay silinebilir kalem aldım."

Kutuyu elime alırken telefon konuşmasını yeni bitiren Kuvars'a yanımıza geldi. "Bu ne lan?" Direkt kutuyu benden alıp açarken garip garip kaleme baktı.

"Karışmasana sen bana, yengecim bu kalemi sana aldım çünkü, şimdi sen düğünde ayakkabı giyeceksin ya, işte onun altına en başa, büyük harflerle benim adımı yaz. Bu bekarlık canıma tak etti, son ümidim sensin valla yenge."

Ben uzun zaman sonra ilk defa içten bir şekilde gülerken Kuvars uzandı ve Aytekin'in kafasına vurdu. "Utan lan kendinden."

Aytekin mağrur bir ifadeyle başını öne eğdi. "Utandım."

Ben tekrar ona gülerken muzip gözlerini hızla kaldırdı ve bana baktı. "Yenge unutma bak, büyük harflerle."

Kuvars onu tutup dışarı atarken Aytekin hala bana seslenmeye devam ediyordu. Kuvars da çıkmadan önce bana doğru döndü.

"Şirkette önemli bir toplantım var. Ondan sonra hemen gelirim." Başımı salladım olumlu anlamda.

"Gelirken istediğin bir şey var mı?" Bu sefer olumsuz anlamda başımı salladım. Kuvars uzandı ve çıkmadan önce hızla tutup kendine çekip sıkıca sarıldı. Sıcaklığı ve kokusu dört bir yanımı sardı, saçlarımı koklayıp öptü. "Sen benim her şeyimsin, ne olursa olsun güçlü ol lütfen."

Alnıma dayadı dudaklarını. Güven verir gibi öptü, her şeyi silmek ister gibi öptü. İçine çekercesine öptü. Mümkünmüş gibi daha sıkı sarıldı.

"Kendine iyi bak."

"Sende, hoşça kal."

Onun gitmesiyle beraber yine bomboş hissederek yukarı çıktım. Takvimin önünden geçerken iç sıkıntım tekrar arttı. Yarın olacak sınavı kazanmaktan başka çarem yoktu.

Ağır ağır adımlarla yukarı çıktım. Son bir aydır, aslında son bir yıldır hep yaptığım gibi Kuvars gelene kadar ders çalışmak için son kez bir deneme kitapçığını önüme aldım. Son denememi çözüp deneme bittikten sonra cevap anahtarından doğru ve yanlışları kontrol ederken tek tük çıkan yanlışlarımı görüp biraz olsun mutlu oldum.

Hayatta bir kere mucize beni bulmuştu. Belki ikinci kez yine bulurdu. Belki tıp kazanırsam kendi kendimin mucizesi oluverirdim. Kendimi tedavi edecek yeni bir yolu keşfederdim. Sonra Kuvars hep yanımda olurdu. Yalnız hissediyordum evet ama yapayalnız değildim. Kuvars vardı. O bana yeterdi.

Bunun sevinciyle olduğum yerden kalkıp uzun zaman sonra bir şeyler yemek üzere mutfağa geçtim. Kuvars'a üzümlü kek yapmak için kolları sıvadım. Kek harcını yapıp kalıba döktükten sonra fırına verdim ve derecesini ayarladım.

Uyuyan Sarı'yı da severek uyandırıp mamasını verdikten ve onun temizliğiyle ilgilendikten sonra keki fırından çıkardım ve tadına bakıp ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Uzun zamandır yemek yapmayı da bırakmıştım. Bugün için yemek yapmaya da karar verdikten sonra yeniden salona geçtim. Vakit tekken pek ilerlemiyordu.

Kekten bir parça alıp kahve de yaptıktan sonra televizyondaki haberlere göz attım. Haberler de hafta sonu olacak olan üniversite sınavından bahsedilirken içim yine sıkıldı ve kapadım.

Kapının çalmasıyla irkilip ayaklandım ve kapıyı açtığımda karşımda karnı iyice büyüyen ve belirginleşen Eliza'yı gördüm.

"Selam gelin hanım."

Son bir ayda Eliza birkaç kez daha uğramış ve halimi hatrımı sormaya devam etmişti, daha önce onunla pek ilgilenemediğim, moralim aşırı kötü olduğu için mahçup bir ifadeyle ona gülümsedim. Son zamanlarda o da en son Merve'nin yaptığı gibi işaret dilini öğrenmek için bir hoca tutmuştu ve çalışıyordu.

"Hoş geldin."

"Hoş bulduk, ama seni kaçırmaya geldim. Bir yemek yeriz dedim dışarda, çok güzel bir mekan biliyorum."

"Aslında kek yapmıştım, beraber evde yiyebilirdik."

Eliza yüzünü buruşturdu. "Ay o ne öyle? Gel biraz Boğaz havası alalım."

"Tamam o zaman. Ben giyinip geliyorum."

Ben içeri geçip üzerime siyah, bol bir pantolon ve siyah, triko bir tişört giyip saçlarımı toparladıktan sonra aşağı indim. Sarı için biraz mama ve su koyup çantamı da aldıktan sonra kapıya gittim. Eliza hiç içeri gelmemişti, elinde telefonuyla sosyal medya hesaplarına fotoğraf yüklüyordu. Beni görünce başını kaldırdı.

"Cemre, tam çıkmadan senden bir şey rica edebilir miyim?"

Tabii anlamında ona başımı salladım.

"Yol boyunca yemem için bana bir parça kek getirebilir misin?"

Bir anda gülümsedim ve hızlıca mutfağa gidip bir kaba birkaç parça dilim kek koydum. Ardından ona götürdüm.

O minnetle kabı alırken bende evden dışarı çıktım ve kapıyı dışarıda korumalar olmasına rağmen sıkı sıkı kilitledim.

Eliza'yla beraber şık bir mekanda yemeğe gelene kadar yol boyunca Eliza ona koyduğum tüm kekleri yedi. Ona her garip garip baktığımda karnını göstererek gülümsüyordu.

Gittiğimiz yerde de Eliza iki kişilik yemek yerken bende kendime bir Sezar Salata istemekle yetindim. Uzun zaman sonra boğazımdan geçen ve yarısını bitirebildiğim bir yemek olduğu için mutlu hissettim. Yemekten sonra Eliza'yla karşılıklı kahve içerken o konuşmaya başladı.

"Seni böyle canlı ve mutlu görmek çok güzel Cemre. Çok yakında düğün de olacak giderek her şey çok daha iyi oluyor."

Ona gülümseyerek başımı sallarken temiz havayı da ciğerlerime çektim.

"Hafta sonu sınavların da var değil mi? Sana çok güveniyorum, parçala o sınavları ama ne olursa olsun ben senin sınava dair verdiğin çabayı gördüm ve biliyorum. Sakın o yüzden, sonuç ne olursa olsun kendini suçlama. Kendine güven, stres yapma ve o sınavı parçala."

Gülümsedim. Kuvars da böyle söylüyordu. Stres yapmamam gerektiğini. Bunu nasıl başaracağımı bilmiyordum.

Yine de gülümsedim ve teşekkür ettim.

Eliza'nın bakışları önce bana ardından arkamdaki bir noktaya çevrildi. O noktaya daha dikkatli bakarken dudakları yana kıvrıldı.

"Aaa, o Tuğçe mi?"

Benimde bakışlarım arkama dönerken uzun zaman sonra Tuğçe'yi gördüm. Onunda bakışları bize çevrilmişti, sanırım o bizi daha önce fark etmişti. Dümdüz sarı saçları, ışıl ışıl parlayan mavi gözleri ve elinin hemen altındaki tıp kitapları ve önündeki kahvesiyle dertsiz tasasız bir genç kadın gibi görülüyordu.

"İstanbul'a mı gelmiş yeniden, hayret. Aman neyse konuşmuyoruz zaten bakmayayım."

Bende başımı Tuğçe'den Eliza'ya çevirdim.

Bütün tadım tuzum kaçmıştı yeniden. "Kalksak olur mu?"

"Olur tabii. Hatta bak ne diyeceğim, şirkete gidelim mi, sen abimi görürsün, bende Kılıç'ı. Olmaz mı?"

Başımı salladım. Kuvars zaten toplantım bitince eve geçeceğim demişti, böylelikle beraber eve giderdik. Hatta akşam yemeğini beraber hazırlardık.

"Olur tabii."

Gülümsedi. "Ben bir lavaboya gidip hemen geliyorum, sonra çıkarız."

Eliza bana başını salladı. Lavaboya geçip Kuvars'ın şirketine gideceğimiz için istemsizce saçlarımı açıp çantamın içindeki dudak nemlendiricimi dudaklarıma sürerken arkamda bir hareketlilik hissettim. Başımı kaldırıp aynadan gelene baktım ve Tuğçe'yle göz göze geldik.

"Merhaba Cemre'cik."

Nemlendiriciyi sürmeyi bırakıp kapağını kapatarak çantama koyarken ona dönmedim. Ama o hemen yanıma geldi.

"Seni tebrik etmek istiyorum, haftaya evleniyormuşsun." Duraksadı. "Kuvars'la."

Sesindeki acıyı fark ederken ilk defa ona acıyan ben oldum.

Acılı ses tonuyla gözleri dolarken devam etti. "En yakın arkadaşımı ve sevdiğim adamı elimden aldın." Yutkundu. "Tebrik ederim, bir hizmetçi parçası için çok büyük başarı."

Onun yanından gitmek için harekete geçtim ama beni kolumdan tutup kendine çekti. "Nasıl başardın bilmiyorum ama sana sadece şunu söylemek istiyorum. Nereye gidersen git, ne yaparsan yap, sen sadece basit bir hizmetçisin. Sadece busun. Hiçbir zaman Kuvars'a layık biri olamayacaksın. Hiçbir zaman benim gibi olamayacaksın. Hiçbir zaman."

Onu hızla ittim. O lavabo mermerine çarparken öfkeyle bana baktı. İşaret dili bilmediği için ona söyleyecek tek kelime bulamazken sadece acıyarak baktım.

Bu dediklerini ona bir gün yedirmiş olacaktım. O sınavı kazanıp meslek sahibi biri olarak onların gözünde o acınası, zavallı kız olmayacaktım.

Oradan çıkarken Tuğçe arkamdan tekrar seslendi. "Her ne olursa olsun ama ne yaparsan yap onu çok mutlu et, olur mu?"

***

Şirkete geldiğimizde hala beynimin içinde Tuğçe'nin sözleri tekrarlanıyordu. Eliza benimle yönetim katına çıkmak yerine direkt Kılıç'ın odasına giderken ben de Kuvars'ın odasına geçtim. Sevil bana eşlik ederken Kuvars'ın toplantıda olduğunu, laf arasında Nur'un onu toplantıda asiste ettiğini de söyledi.

Bu durum hoşuma gitmese de Kuvars'ı beklerken odasına geçtim, onun ajandalarına ve düzenli dosyalarına bakarken istemsizce gülümsedim. Can sıkıntısıyla bir ajandasını açıp içindeki notları okudum. Çoğu işle ilgili şeylerdi, pek bir şey anlamayıp kapattıktan sonra masadaki duran tek dosyayı aldım elime.

Tam dosyayı yeni açmıştım ki Kuvars biraz yorgun görünerek odadan içeri girdi, sanırım benim burada olduğumu söylememişlerdi ona, bakışları şaşkınlıkla parlarken gözleri elimdeki dosyaya kaydı.

Orada hızla bir duygu gelip geçerken tam olarak ne olduğunu anlayamadım, iki adımda aramızdaki mesafeyi kapatıp dosyayı elimden çekip alırken şaşkınlıkla öylece kalakaldım.

"Ne yapıyorsun sen bu dosyayla?"

Olduğum yerde bu soruyla irkildim. Hızla ayağa kalkarken avuçlarım buz kesti.

"Hiç. Ben sadece öylesine, seni beklerken ne olduğuna bakayım dedim. Zaten bakmamıştım bile daha."

Kuvars'ın bakışları yumuşarken birden gözlerinin çantama iliştiğini fark ettim, çantam küçük bir omuz çantasıydı, içine cüzdanımı bile zar zor sığdırmıştım, Kuvars sanki oraya kağıtların sığıp sığmayacağını tarttıktan ve sığmayacağına emin olduktan sonra tekrar bana döndü. "Anladım, neden geldin buraya? Bir sorun mu var?"

Birkaç saniye içerisinde sanki ufaldım, küçüldüm, kırıntılarım kaldı, ufalandım. Kalbimin tam ortası yanarken burnum sızladı, Kuvars'a söyleyecek hiçbir şey bulamadım.

O bana soru yöneltirken açıp eksik sayfa var mı diye dosyayı kontrol ederken de yapacak hiçbir şey bulamadım, sadece çenem titredi. Ağlamamak için tüm gücümle dişlerimi sıkarken kendimi tuttum, bir damla yaşın bile akmasına izin vermedim.

Kuvars bana güvenmiyordu.

Hemde hiç güvenmiyordu.

Kuvars dosyanın tam olduğuna emin olduktan sonra bana döndü. Kendimi sıkarken ona belli etmemek için her şey normalmiş gibi davrandım. "Eliza ile dışarıdaydık, o buraya gelmek istedi, ben de eşlik ettim ona."

Kuvars'ın sevineceğine inanan yanım alabora olurken düşünmemek için uğraştım. Şimdi düşünürsem çenemin titremesini bastıramayacak ve şurada hüngür hüngür ağlayacaktım.

"İyi yapmışsın."

Çalan kapıyla beraber Kuvars'a bakmamak için başımı oraya çevirdim ama o kadar kötü hissediyordum ki, ellerimin tir tir titremesine mani olamıyordum.

Sanki hırsızlık yaparken yakalanmışım gibi davranıyordu bana. Bense bir kere bu durum olmasına rağmen o zaman geçerli sebeplerim vardı. Eliza içindi, o bu sayede kardeşini kazanmıştı. Sonra düzeltmiştim de her şeyi, Haldun'un görüntülerini gazeteciye vermiştim. Şimdi bu muameleyi haketmiyordum. Hiç haketmiyordum.

"Kuvars Bey rahatsız ediyorum ama." Kırmızı, iddialı elbisesiyle Nur hemen kapıda görünürken dişlerimi daha da sert sıktım. "Bu evrakları acil imzalamanız gerekiyor."

Kuvars masaya uzanıp kalem alırken ona doğru ilerledi. Onlar yan yana gelirken içim nefretle kasıldı. Dudaklarım kurudu. Titremem arttı.

Kuvars onları imzaladıktan sonra az önce benden koparıp aldığı dosyayı Nur'un eline verdi. "Bunu da arşiv bölümüne bırak."

Nur başını sallarken dosyayı aldı ve çıkıp gitti. Kuvars bana döndüğünde kırgın bakışlarımı ondan sakladım.

"Aç mısın? Yemeğe gidelim."

Başımı hızla olumsuz anlamda salladım. "Sen yoğunsun sanırım, ben eve gideyim."

Kuvars gözlerimin içine baktı ama kırgınlığımı göremedim ben de o gözlerde aşıldığını zannettiğim ama hala aşılamamış güvensizlikleri gördüm.

Hep bastırmıştı. Belki benim sorunlarımdan, sürekli kaçıp gitmemden dolayıydı bilmiyorum ama hiç içinden gelenleri söylememişti, hiç beni kırmak istememişti. Ama görebiliyordum. Daha dün bir bugün iki gelen asistana bile güvenip verdiği dosyayı benim tutmam onu korkutuyordu.

Bana güvenmiyordu.

O zamanki sebeplerimi görmesine, her şeyi düzeltmiş olmama, benim sayemde kardeşinin mutlu bir ailesi olmasına rağmen güvenmiyordu.

Bir hırsızmışım gibi sanki.

"Saçmalama," dedi Kuvars hızla. "Bitti benim işlerim, beraber çıkalım, ben yemek yerken sende bir şeyler içersin olmaz mı?"

Ağlamamak için tırnaklarımı avucuma bastırırken içimde ona tüm bu olanlardan dolayı kız diyen taraf ağır bastı, içimi dökmek istedim ama sustum, ona sürekli sızlanan biri olmaktan öyle çok yorulmuştum ki...

Sessizce çantamı alıp onu takip ederken, o yemek yiyip düğünle ilgili tüm pürüzleri hallettiğini, 14 Haziran Pazartesi günü evleneceğimizi söylerken sadece onu dinledim, hiç yorum yapmadım.

Böyle sanki dünya bomboş gibi geliyordu. Her ne olursa olsun Kuvars'ın hep bana inandığını, güvendiğini düşünen yanım sanki devrilmiş, diğer yanım da onun yasını tutuyordu. Kuvars yanımdaydı. Yalnız değildim ama yapayalnız hissediyordum.

Beraber eve geçip kendimi suyun altına bırakırken de aynı his bitmedi. Bu defa sınav için telaşlanmadım, konuşamadığım için de... Acaba evlenerek Kuvars'a büyük bir yanlış mı yapıyordum, sadece bunun endişesi sardı beni.

Suyu kapatıp bornozumu giyip havluyla saçlarımı sardıktan sonra hiç beklemeden banyodan dışarı çıktım. Kuvars odada yoktu. Çalışma odasının ışığının açık olduğunu fark ederken orada olduğunu anladım.

Kapıyı ne olur ne olmaz, çaldıktan ve "Gir," cevabını aldıktan sonra içeri geçtim. Masa bir dilim kek ve filtre kahve görürken buruk bir tebessüm dudaklarımda asılı kaldı.

"Niye kapıyı çalıyorsun?"

"Seninle bir şey konuşmak istiyorum."

Kuvars'ın yeşil gözleri ağır ağır üzerimdeki bornozda ve saçımdaki havluda gezindi. "Tabii ama saçlarını kurutmadın mı sen?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Ben sadece konuşmak istiyorum."

Kuvars ağır ağır ayağa kalktı. Dudaklarında hoş bir gülümseme vardı o bana öyle bakarken ne diyeceğimi bile bilemedim.

"Tamam."

"Ben sana bir şey sormak istiyorum."

Kuvars tam karşıma geçerken onun gözlerine bakabilmek için başımı kaldırmam gerekti.

Bana güveniyor musun?

"Benimle evlenmek istediğine emin misin?"

Kuvars'ın yüzü gölgelendi. "Anlamadım, ne?"

Dudağının kenarındaki tebessüm yok olurken derin bir nefes çektim içime. "Diyorum ki her şey art arda geldi, hiç durup kararını tartamadın. Belki tekrar düşünmek istersin."

Parmaklarımı birbirine sararken başımı eğdim tekrar önüme.

"Cemre." Kuvars'ın sesindeki acıyı hissettim. "Benimle evlenmek istemiyor musun?"

Yutkunmak zorlaştı. "Önemli olan senin ne istediğin. Gerçekten benimle evlenmek istediğine emin misin?"

"Ne biçim soru bu?" Sesi gürleşti. Sanki beni kolumdan tutup sarsacakmış gibi yaklaştı bana. Dayanamadım kaldırdım, başımı. "Sen zaten seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun."

Seviyorsun ama bana senin için sıradan bir insana güvendiğin kadar bile güvenmiyorsun...

Kuvars'ın omuzları yorgunca çöktü. "Kendini bu evliliğe zorlanmış mı hissediyorsun?"

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Sadece senin kararından emin olmak istedim."

Bana niye güvenmiyorsun ki? Ben senin için canımı çıkarıp veririm. Benim Nur'dan neyim eksik?

Kuvars'ın yüzünde allak bullak bir ifade olurken gözlerimin içine bakamadan başını çevirdi. Sertçe yutkundu, ademelması hareket etti. "Ben bu evliliği çok istiyorum." Yutkundu, tekrar konuşmaya başladığında sesi daha kısık ve toktu.

"Ama eğer-" Duraksadı. "Eğer sen evlenmek istemiyorsan-" Tekrar duraksadı, yutkundu. Sesi daha da kısılırken acının kokusunu sesinden aldım. Gözlerimin içine bakamadı, lafının gerisini getirirken. "Düğünü iptal edebiliriz."

Bu sefer ben yutkundum sertçe. Sanki yumruk yemişim gibi irkilirken Kuvars başını çevirdi ve ateş gibi yanan gözlerle gözlerimin ta içine baktı. Onun gözlerinin ta içinde ona hayır, bu evliliği istiyorum dememi isteyen bir yan olduğunu fark ederken öylece kalakaldım.

"Ben senin için söyledim, konuyu bana çekme. Gerçekten Kuvars, iyi düşün kararını iyi ver, birkaç gün içinde çok önemli bir şeye imza atacaksın, kendini zorunda hissettiğin için hiçbir şeyi yapmanı istemiyorum. Etraflıca bana olan sevgini ve güvenini tart. Ben kararın ne olursa olsun sana saygı duyacağım."

"Tartılacak hiçbir şey yok Cemre. Sen benim her şeyimsin. Bir daha böyle bir konunun açılmasını bile istemiyorum. Bir daha benden gideceksin diye endişelenmek istemiyorum. Bir kere daha olmaz."

Aramızda zaman asılı kalırken bakışlarımı ondan kaçırdım. "Peki." Gülümsedim. "Ama son bir şey sormak istiyorum. Bana güveniyor musun?"

Ama zaten cevabını bildiğim bir soruydu. Parmaklarımdan döküldüğü gibi utançla yanaklarım yandı.

Kuvars'ın yeşil gözleri benim kahvelerime saplanıp kaldı. Aramızda asılı kalan zaman ağır ağır ilerledi ve beni yuttu sanırım.

Kuvars cevap vermek yerine sessiz kalmayı seçti.

Sessizlik bile bizim iletişimimize şu ana kadar engel olamamışken şimdi bizi bölen tek şeydi.

Olsun Kuvars... Olsun...

Yine de her şeyi bastırdım ve gülümsedim ona. Kalbim yana yana gülümsedim. İçimde tuttuğum kelimeler bir roman kadar kalındı artık.

***

İçimin tüm sıkıntısıyla yeniden odaya geçmek yerine çalışma odasına geçtim. Yarı yarıya dolu olan test kitaplarına baktım. Yüreğim sıkışır gibi olurken oraya öylece oturdum. Ağlamak yerine kupkuru gözlerle baktım kitaplarıma.

Kafamın içinde binlerce düşünce geziyor, mutsuzlukla birbirlerine çarpıyordu. Kuvars'ın dosya elimde diye kontrol eden gözleri, Nur'a güvenip ona verişi, Tuğçe'nin bugün yüzüme karşı söyledikleri, daha öncesinde Merve'nin söyledikleri, davetlere gittiğimizde insanların beni kınayan bakışları, Haldun Keskiner'in sözleri, yengemin, amcamın, Ahmet'in sözleri... Her biri beynime kazınırcasına canımı yakıyordu.

Bir zamanlar olduğum kız bile bana acıyarak bakıyordu. Çünkü ben kendimi bu hale koymuştum.

Hayatımı Kuvars üzerine inşaa etmiştim. Kuvars aşağı Kuvars yukarı, onu dünyamın merkezine oturtmuştum, onun işi, kardeşi, ailevi sorunları.

Onun için onlarca fedakarlık yaptıktan sonra nihayet şimdi kendimi yeni görüyordum. İnsanların beni gördüğü çerçeveden kendime yeni bakıyordum.

Hayatımı tamamen ona endekslemiştim, o gelir diye tüm gün evde beklemiş, işi bırakmış, para kazanmayı kenara koymuş, hiç olmadığım biri gibi görünmeye başlamıştım. Makyaj yapmıştım, şirkete gittiğimde kötü görünüyorsam kendimi çirkin hissetmekten başka hiçbir şey elimden gelmemişti. Sürekli insanlarla kendimi kıyaslamış ve hep mutsuz olmuştum. Çünkü tüm dünyam Kuvars Demirhan ve onun çevresiydi. Onun çevresine layık görememiştim kendimi. O çevrenin ışıltısı gözlerimi kör etmişti.

Ben bu uğurda hedeflerimi bir kenara koymuştum.

Ben meslek sahibi olmayı bile sırf onun çevresine layık olmak için ister hale gelmiştim.

Ben kendim yürümeyi unutmuştum. En çok istediğim şey kendi ayaklarımın üzerinde durmakken halbuki. Kuvars o kadar her şeyi benim için yapmıştı ki, ben her şeyden vazgeçmiştim. Kendi gücümü, kendi yapabileceklerimi unutmuştum. ,

Kuvars onu sevince var olan, insanlar onu aşağılayıp, Kuvars'ın çevresine layık görmeyince kötü hisseden biri yapmıştım. Bu uğurda antidepresanlar kullanmıştım.

Ben kendimi kaybetmiştim.

Ben o başlangıç çizgisinden çok sapmıştım. Koşmayı bırak, durmuş ve sürekli Kuvars'ın beni taşımasını beklemiştim.

Kuvars bunu yapmıştı. Kuvars bana iyilik etmişti. Bana kol, kanat olmuştu, benim yürüyemediğim yollara beni uçarak götürmüştü.

Ama ben hiç kendim yol alamamıştım ki...

Ben bütün hayatımı ona bağlamıştım. İnsanlar beni ona yakışır görsün diye en çok istemiyor muydum konuşmayı?

Evet her şey o yüzdendi.

Hayatımı insanlar için yaşamaya başlamıştım, insanlar memnun olsun, insanlar beni sevsin, insanlar bana değer versin. İnsanlara iyilik yapayım...

Kendimi unutmuştum. Tamamen unutmuştum.

Bu ben değildim, bu o başlangıç noktasındaki kız değildi. Bu kız bir yabancıydı. Bu kız her yeni günü hayallerine giden yolda bir adım yapan o kadın hiç değildi. Bu kız sürekli pes eden, ağlayan, insanlar onu sevmiyor, yalnız bırakıyor diye sızlanan, Kuvars'ın çevresine ait olmak için çaba harcayıp insanlar onu kabullenmeyince kendinden nefret eden, kendini küçümseyen, kendini eksik bulan o kızdı.

Bu kız yalnız kalmaktan nefret ederken aslında yapayalnız olduğunu fark edememişti. O kadar hayatını Kuvars'ın aşkına çevirmişti ki, onun içindeki güvensizlikleri, ona karşı soru işaretlerini fark etmemişti.

Ben aslında...

Hıçkırıklarım boğazıma dizilirken test kitaplarıma baktım.

Ben aslında kendimi çok seviyordum.

Elim kalbime gitti, bir damla göz yaşı düşmedi gözlerimden.

Ama kendimden nefret etmiştim.

Eskiden bu kimsesiz kızın hiç olmazsa hayalleri vardı. Şimdiyse koca, bomboş bir yılın sonunda onlarda gitmişti elimden. Bu Cemre'yi tanıyamıyordum.

Halbuki benim tek hedefim, tek varış noktam geleceğimdi. Ben başka hiçbir şeye sahip olmak istemiyordum ki.

Diğer her şey sadece sonsuz acı veriyordu. Benim kendi yolumu yürümem gerekiyordu. Kendim başarmam ve tekrar o kız olabilmem. Bununda tek yolu, yeniden o kendi ayaklarının üzerinde durup kendi yolunu yürümek için çırpınan kız olmanın tek formulü bu sınavı kazanmaktı. Sonraysa sızlanmadan, küçümsemeden, kendim olmak.

Ben bu hayatta yapayalnızdım.

Herkes bir gün bir noktada giderdi. Bugün bunu anlamıştım.

O yolda tekte kalsam başarmak zorundaydım. O sınavı kazanacaktım. Başka çarem yoktu. Bu benim geleceğimdi.

Sonra da yeniden kendimi sevmeyi öğrenecektim. 

***

Merhaba,

Öncelikle bu bölüm artık Cemre'nin bir şeyleri fark etmeye başladığı an diyebilirim. Bir sonraki bölüm kitabın ilk kısmının sonu olacak ve artık şu kitabın üzerindeki kara bulutlar yavaş yavaş dağılacak <3 Daha güçlü ve bilinçli karakterler olacak. 

Bu konuyla ilgili detay vermem gerekirse bölümler 55'ten sonra yine kaldığı yerden devam edecek. 56, 57 diye. Ama artık çok farklı bir LAL sizi bekliyor olacak <3 Şimdiden o bölümler için çok heyecanlıyım <3 

55.bölüm, ilk kısmın finali, Pazar akşamı saat tam 19.00 'da burada olacak <3 Çayınızı, kahvenizi alın gelin, çok uzun bir bölümle karşınızda olacağım. Sizi epey bir olay bekliyor. 

Şimdiden alıntılar için takip edebilirsiniz: Instagram: hikayelerindeyasar Twitter: lalmaglup 

O zaman Pazar gününe kadar kendinize çok iyi bakın <3 Hoşça kalın <3 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın <3

Continue Reading

You'll Also Like

157K 708 11
Bahar gündüzleri sıradan bir hayat yaşayan basit bir sekreterdir.Geceleri ise eskortluk yapan fantezi dünyası geniş olan bir seks bağımlısıydı.Mender...
499K 23.6K 51
Burak: Ne istiyorsun? 055*: Bu kadar kaba olma ya. 055*: Alt tarafı bir soru soracaktım. Burak: O zaman sor, ders çalışmam lazım. 055*: Alıkoyduysam...
5M 276K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
1.2M 34.9K 70
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?