LAL

By hikayelerindeyasar

27.3M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
42.BÖLÜM "GİTMELER"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
50. BÖLÜM "KAYBETMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
54.BÖLÜM "SINAV"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

53.BÖLÜM "LÂL"

172K 10.9K 4.9K
By hikayelerindeyasar

Merhaba, bir gün arayla yeni bölüm :) Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın <3

53.BÖLÜM "LÂL"

Doğan güneş ve yeni bir gün...

Sarı'nın tüylü kuyruğunu yüzümde hissederken oflayarak başımı kaldırdım, yine odamıza gelmişti ve biz daha uyurken ona mama vermemiz için yatağımıza çıkmıştı. Kuyruğunu yüzüme çarparken oflayarak gözlerimi açtım.

Başı Kuvars'ın tarafındaydı, patileriyle Kuvars'ın yüzüne vururken onu almak için uzandım ama benden kaçıp Kuvars'ın çıplak göğsüne atladı. Kuvars göğsüne çarpan ağırlıkla hızla gözlerini açarken üzerindeki Sarı'yı gördü ve sıkı bir küfür savurdu.

"Kuvars dur."

Kuvars Sarı'yı kuyruğundan tutup yakalarken "Yine mi lan sen?" Diye kızdı. Sarı'nın kulakları düşerken hızla uzandım ve Sarı'yı ondan kurtarmaya çalıştım.

"Kuvars dur, acıkmış, ben ona mama vereceğim şimdi."

Sarı beni onaylamak ister gibi miyavlarken Kuvars'ın ona kızmasına aldırmadan kollarının altında uzandı ve tatlı tatlı baktı.

"Ulan ibne." Kuvars onu tuttu ve ciddi bir ifadeyle ona baktı. "Yakında seni sokağa atacağım az kaldı."

"Miyav."

Korkuyla uzanıp Sarı'yı kucağıma aldım, o benim bacaklarıma sinerken kötü kötü Kuvars'a baktım. "Aşk olsun Kuvars."

Kucağıma Sarı'yı alıp ayağa kalkarken Kuvars ardımdan homurdandı. "Şu kedi yüzünden bir uyuyamıyoruz, olan yine bana oluyor."

Sarı'yı Kuvars'tan olabildiğince uzaklaştırırken kendi giyinme odama girdim. Hızla banyoda işlerimi halledip  üzerime bir şort ve tişört giyip saçlarımı topladıktan sonra Sarı'yı tekrar kucağıma aldım ve aşağı indik beraber.

Hızla ona yemesi için mamasını verirken aynı zamanda bende Kuvars'la beraber içmek için kahve makinasını çalıştırdım. Yanında da kahvaltılık bir şeyleri masaya koyarken çok geçmedi, çalan zilin sesini duydum.

Kapıya doğru giderken maalesef kim olduğunu tahmin edemiyordum. Düğün organizatörüm Toprak Hanım neredeyse her gün buraya, eve geliyor ve düğün detaylarıyla beni boğuyordu. Alt tarafı bir geceydi işte, şamdan beyaz olsa ne olacaktı, halı beyaz yerine kırmızı olsa ne?

"Cemre Hanım günaydın." Toprak Hanım sabahın sekizinde on santimetrelik ince topuklu ayakkabılarının üzerinde, kırmızı rujlu dudakları ve permalı saçlarıyla bana gülümserken bende aynı mimiklerle karşılık verdim. Dün her şeyi hallettik ve bitti sanıyordum. Ama nedense her defasında bir şey çıkıyordu.

Ona az önce Kuvars ve benim için hazırladığım kahveden ikram ederken Toprak Hanım elindeki dosyaları önüme bıraktı.

"Cemre Hanım merak etmeyin, düğünle ilgili her şey konuştuğumuz gibi tamamlandı, hiçbir eksik olmayacak, ben diğer konuları halletmek için gelmiştim. Kuvars Bey balayı pakedini de benim ayarlamamı istedi. Bunun için birkaç alternatifi kendisine mail olarak ilettim. Kendisi tercihini Fransız Polinezya'sından yana kullandı. Bora Bora Adası'nda yirmi günlük bir balayı."

Bana konuyla ilgili daha detaylı bir broşür verirken "Tabii önemli olan sizin tercihiniz, eğer beğenmediyseniz diğer alternatifleri de sunabilirim?" diye sordu Toprak Hanım.

Her şey çok fazla pahalı ve aşırı geliyordu ama yine de itiraz edip Kuvars'la maddi açıdan bir tartışmaya daha girmemek için baş parmağımla onay işareti verdim.

"Çok güzel, bunun dışında ek olarak-"

O bilgi vermeye devam ederken Kuvars'ın merdivenlerden inen adım seslerini duydum, yürürken aynı zamanda biriyle telefonda konuşuyordu.

"Tamam sunumu hazırlayın, yarım saat içerisinde şirkette olurum."

Toprak Hanım ayağa kalkarken bende kalktım. Kuvars gelen misafirimizi görüp tek kaşını kaldırdı.

"Günaydın Kuvars Bey, Cemre Hanım'la düğün hazırlıklarını konuşuyoruz."

Kuvars başını olumlu anlamda salladıktan sonra bana döndü. "Ben kahvaltıyı evde yapamayacağım, acilen şirkete gitmem gerekiyor."

Başımı salladım. "Ama orada bir şeyler ye mutlaka."

Kuvars evden çıkmadan önce beni kendine çekip alnımı öptü. "Sende bir şeyler ye, sağlıklı bir şeyler."

Ona gülümseyerek başımı salladım.

Kuvars çıktıktan hemen sonra tekrar Toprak Hanım'la beraber masaya oturduk. Toprak Hanım bana başka bir katalog daha sundu.

"Cemre Hanım, kına gecesi ve bekarlığa vedanız için ne düşünüyorsunuz. Ben ikisinin aynı gün olmasını tavsiye ederim, tüm kız arkadaşlarınız gelir, buna göre organizasyonlar hazırlarız, birkaç farklı konsept var, sizde seçersiniz. Ancak eğer ayrı ayrı yapmak isterseniz de birkaç önerim olacak."

O bana katalogu verirken sertçe yutkundum.

Benim hiç arkadaşım yoktu ki...

Kim gelecekti, bekarlığa partime? En son bana, acınası biri olduğumu, benimle sırf Kuvars'la ilişkim olduğu için arkadaşlık yaptığını söyleyen Merve mi, yoksa hamile haliyle Eliza mı?

Yalnızlık hissi gelip çöktü boğazıma, yumru gibi bir şey nefes almamı engellerken başımı kaldırdım ve Toprak Hanım'ın gözlerinin içine baktım. Şu an yeni yeni fark ediyordum, düğünde de benim tanıdığım, benim tarafımdan bir kişi bile olmayacaktı.

Yutkunamadım. Anne ve babam olsun, bugünümü görsünler ne kadar isterdim...

"Bakın kına organizasyonumuz için nedimeler oluyor, dans gösterileri düzenliyorlar, bununla beraber canlı müzik tabii ki... Daha ne isterseniz, hepsi var."

Başımı olumsuz anlamda salladım, masanın üzerindeki not defterine "Kına gecesi ya da bekarlığa veda partisi istemiyorum." yazdım.

Kadının her şeyi kontrol etmek isteyen gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Neden ki Cemre Hanım? İleride çok pişman olabilirsiniz, bu özel bir gün."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Peki siz bilirsiniz. Bu arada düğün davetiyeleri ile ilgili de  not aldım, Kuvars Bey'in söylediği herkese gönderdik ancak sizin ailenizden iletmemizi istediğiniz, arkadaşlarınız da olabilir birileri varsa bana mail olarak adreslerini iletebilir misiniz?"

Boğazımdaki yumru neredeyse nefesimi keser gibi oldu, gözlerim dolarken bakışlarımı ellerime çevirdim.

Hiç kimsem yok.

Yalnızım.

Önümdeki not defterine yazarken canım acıdı. "Benim düğüne gelecek bir tanıdığım yok."

Toprak Hanım yazıyı okuduktan sonra başını çevirdi ve bana baktı. "Kusura bakmayın Cemre Hanım, ben gitsem iyi olacak."

Toprak Hanım kalkarken onu zar zor geçirip yeniden masaya döndüm, masadaki kına ve bekarlığa veda kataloglarına bakarken hüznüm daha da arttı.

Mamasını bitirip yanıma gelen Sarı onu kucağıma almam için miyavlayana kadar da o kataloglardan başımı çeviremedim. En sonunda bacaklarıma dolanan Sarı'yla düşüncelerimden ayıldım ve uzanıp onu kollarıma aldım. Acı acı gülümsedim.

"Ne yapalım, ailem yok belki ama sen varsın Sarı, Kuvars var... Bunlarda bana yeter."

***

Kuvars bütün gün gelmedi, dün Hıdırellez kutlamaları için sahilde kaldığımız ve hiç uyuyamadığımız için sabah gelince biraz uyumaya karar vermiştik ama bu da Sarı'nın acıkmasıyla bölünmüştü. O, o yorgunlukla şirkete giderken bende Toprak Hanım'ı gönderdikten sonra ders çalışmaya dönmüştüm. Son bir senedir başıma gelenlerden dolayı sürekli çalışmalarım bölünse de neredeyse üç yıldır verdiğim bir emekti üniversite sınavı. Son tekrarlarımı da neredeyse bitirmek üzereydim ve tek duam tıp fakültesini kazanmaktı. Umarım verdiğim bunca emek boşa çıkmazdı. Tek dileğimdi.

Akşam için yine dünden kalma abur cuburları yiyip belki Kuvars gelir diye de enginar yaptım.   Ancak Kuvars arayıp işin biraz daha uzun sürebileceğini söyleyince yemeklere hiç dokunmadan kaldırdım ve kimya özet defterimi alıp salona geçtim, uzanarak özet defterimi okumaya başladım.

Dün gecede hiç uyumamanın verdiği yorgunlukla gözlerim kapanırken karanlık beni kucakladı.

Uykumun arasında olduğum yerden kaldırıldığımı hissettiğimde gözlerimi hafifçe araladım.

"Şşh, uyu."

Gözlerim yeniden kapanırken Kuvars beni kucağında taşıdı. Onun kokusuyla uykuya dalmam çok sürmezken yeniden yatağa bırakılınca irkilir gibi oldum ve gözlerim aralandı.

"Açsan dolapta yemek var. Senin için yaptım."

Kuvars uzandı ve parmaklarımı öptü, ardından saçlarımın üstüne öpücük kondurdu. "Şimdi yerim ben bir şeyler, sen beni düşünme, uyu."

Huzurla gözlerim kapanırken Kuvars yanımda olmayınca dünyanın ne kadar anlamsız ve boş olduğunu bir kere daha anladım, onsuz bir hayatın hiçbir anlamı yoktu. Başımı kaldırdım ve o, ceketini ve gömleğini çıkarırken uzun uzun onu izledim.

Sadece altına gri bir eşofman giyip bana döndüğünde tek kaşı havalandı. "Uyumadın mı sen hala?"

Çok uykum vardı yine de onu bugün çok az görmüştüm, her anının tadını çıkarmak istiyordum.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hadi uyu, yorgun görünüyorsun."

Bu sefer olumlu olarak başımı salladım. "Kuvars, sakın benden gitme olur mu?"

Gözlerim kapanırken belli belirsiz onun sesini duydum. "Bu asla mümkün değil."

***

"Cemre, kızım?"

Her yer karanlık, gözlerim açık ama hiçbir şey göremiyorum, koşuyorum. Annemin sesi mi o?

Ses artmaya devam ediyor. "Cemre, kızım, bana gel, sesime gel."

Koşmaya devam ediyorum, nefesim tükenene kadar koşuyorum, kalp atışlarım çok hızlı ama anneme ulaşmak için durmuyorum.

"Kızım?" Annemin kokusunu duyuyorum. "Kızım?"

Bu sesi duymayalı ne kadar olmuştu, içinde yüzdüğüm hislerle gözlerim kapanıyor.

"Anne... Seni çok özlemişim..."

"Canım kızım, çok özledim seni..."

"Seninle olmak istiyorum... Kimsem yok burada, hiçkimsem, çok yalnızım, düğünüme çağırabileceğim bir arkadaşım bile yok. Anne lütfen... Anne niye öldün? Niye? Beni de al yanına. Sensiz hayat çok zor."

"Olmaz kızım. Benim güzel kızım, olmaz."

Annemin sesi silikleşiyor, gözlerimi açıyorum, karanlıktan başka hiçbir şey yok, artık onun sesini de duyamıyorum.

"Anne, nerdesin? Lütfen gel, anne... Anne..."

***

"Cemre, uyan. Cemre." Biri uykumda beni sarsarken titreyerek gözlerim açıldı.

"Kabus mu gördün?" Kenardaki komodinin üzerinde duran suyu bana uzattı. Olduğum yerde doğrulurken Kuvars'ın uzattığı sudan bir yudum aldım.

Gördüğüm rüya çok güzeldi, yıllar sonra annemin sesini kulaklarımda duymuştum. Ama bu bana ona karşı olan özlemimi de hatırlatmıştı, dağılmış hissederek Kuvars'a baktım, kirpiklerim titriyordu.

"Şşh, gel buraya." Kuvars beni çıplak göğsüne çekerken sıkı sıkı sarıldım ona.

"Geçti güzelim..." Beni teselli etmeye çalışırken ondan ayrıldım ve sakin, yeşil gözlerine baktım.

"Annemi gördüm. Kuvars ben annemi çok özledim..."

Kuvars'ın gözlerinden acı duygusu geçerken sertçe yutkundu, ademelması hareket ederken beni hızla tekrar kendine çekti.

Hıçkırıklarım boğazıma dizilirken Kuvars yüzünü boynuma gömdü.

"Mezarlığa gitmek ister misin?"

Ondan ayrılırken başımı salladım. "Lütfen..."

Biraz sonra, gecenin üç buçuğunda mezarlıktaydık. Bulduğum ilk şeyleri giymiştim, Kuvars'ta arabayı hızla kullanmıştı ve benim hayattaki en büyük iki varlığıma getirmişti beni...

"Ben burada olacağım, bir şey istersen bakman yeterli."

Ona başımı sallarken, onu ardımda bırakarak yürüdüm ve mezarları başına geldim. Burada çok kötü anılarım vardı. Bu mezarın başında öleceğime inandığım bir zamanı geçirmiştim, bu mezarın başında ayağa kalkacağıma söz vermiştim ve bu mezarın başında şu an o sözü nasıl tutamadığımı da görüyordum.

Ama ayağa kalkmak kolay değildi. Hiç değildi.

Kuvars dışında sahip olduğum kimse yokken, yeri gelmiş onu da kaybetmişken acı veriyordu hatta.

"Anne, baba ben geldim." Annemin toprağını avuçlarıma alırken hıçkırıklarımı tutamadım, omuzlarım sallandı.

"Sizi çok özledim. Keşke yanımda siz de olsaydınız. Annecim, ah annecim sensiz bir hayat öyle zor ki..."

Avuçlarımdaki toprağı kokladım.

Gözyaşlarım toprağa değerken burnuma sanki anne kokusu doluyormuş gibi içime çektim.

"Annem... Sana bir kere sarılmak için tüm hayatımdan vazgeçerdim, babam, çok özledim, çok isterdim sizin kollarınızda olmak. Siz gittiğinizden beri hayat öyle zor ki... İnsanlar öyle acımasız ki. Anne, baba... Keşke kalksanız, keşke kimsesiz olmasam... Keşke bu kadar yalnız olmasam..."

Hıçkırıklarımı tutmaya çalışıp gözlerimi silerken Kuvars'ın ağladığımı anlamaması için uğraştım.

"Eğer beni bir yerlerden izliyorsanız, ben çok iyiyim, sakın üzülmeyin, bakın evleniyorum da... Siz yoksunuz ama evleniyorum. Kuvars var. Beni seven bir adam var. Beni mutlu ediyor, beraber çok mutluyuz. Ama keşke siz de olsaydınız, bir kere sarılsaydım size doyasıya..."

Yutkunmak güçleşirken babamın toprağından da biraz aldım. "Dediğim gibi beni izliyorsanız bakmayın ağladığıma, sadece özlemden. Anne senin her zaman söylediğin gibi, kendi ayaklarımın üzerinde durmak için mücadele ediyorum. Sınava gireceğim, sınavı kazanacağım, ardından Kuvars'la evleneceğim, terapilerimde iyi gidiyor yakında konuşacağım..."

"İkinizi de çok seviyorum, yanımda olamasanız da kalbimdesiniz. Hep benimlesiniz..."

Omzuma konan ceketle irkilirken hemen arkamda Kuvars'ı hissettim. Usul usul gözyaşlarımı sildi.

Ayağa kalkarken son bir kez mezarlarına baktım. "Siz yine de merak etmeyin, ben beni çok seven bir adamla beraberim... Mucizeler gerçek oldu, Kuvars benden asla ama asla gitmez. Kimsesiz hayatımda tek 'kimsem' o benim."

Kuvars beni kollarının arasına alırken sesim çıkmadı, arabaya kadar kucağında taşıdı. Tek bir soru sormadı. Üstelemedi. Ağlama demedi. Bana ağladığım için kızmadı. Gözleri anlayışla yanarken sadece yanımda durdu ve bana destek oldu.

Onunla beraber eve geçip beni yatağa yatırdığında da aramızdaki mühürlü sessizlik devam etti. Yatakta cenin pozisyonu alıp sadece kafamdaki düşüncelerle kalırken de arkamdan bana sarıldı, elleri belimde öylece bütün gece beni kontrol etti.

Sabah doğan güneşle beraber nihayet gözlerim kapanırken o hala gözlerini benden ayırmıyordu.

Tekrar uyandığımda, saat dokuza geliyordu. Yatakta doğrulup Kuvars'a baktım. Gri takım elbisesini giymişti, kravatını bağlarken onu izledim. İşini bitirip bana döndüğünde uyandığımı daha yeni fark etti.

Saçım başım dağılmış bir halde mahçup hissederek gülümsedim ona.

Kuvars yanıma iki adımda gelirken aramızdaki mesafeyi kapattı, eğilip alnımdan öptü beni. Kokusunu burnumda hissederken gözlerim kapandı. "Günaydın."

"Günaydın."

Dün geceden hiç bahsetmedim. Onun yerine gülümsedim ve gündemi değiştirdim.

"Sen çabuk hazırlanmışsın, bende bir duş alıp kahvaltıyı hazırlayayım."

Kuvars tekrar alnımı öptü. "Onun yerine sen hazırlan, beraber dışarıda kahvaltı edelim, bugün dil terapi seansın var zaten. Bir de Can Bey'den senin genel durumunla ilgili bir değerlendirme alacağız bugün."

Tek kaşımı kaldırdım. Can Bey'in adını duymayalı uzun zaman olmuştu. Kendisi sürecin en başında konuşma bozukluğumla ilgilenen doktordu, kendisi ve diğer meslektaşlarının bulgularının doğrultusunda konuşma engelimin psikolojik olduğunu öğrenmiştim. Bu nedenle beni Hakan Bey'e ve dil terapisine yönlendirmişlerdi.

Çok uzun bir süredir dil terapilerine katılıyordum. Çok ağır zamanlarda bile gitmeye devam etmiştim, yeri gelmişti hocam eve gelmişti. Ama hala hiçbir sonuç alamamıştım. Bende bu konuyu merak ediyordum.

Kuvars'a başımı salladım. Gülümseyerek ayağa kalkarken onun hala inceleyen bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

Mayıs ayında olduğumuz için kısa bir duştan sonra üzerime mini, çiçekli bir elbise giydikten sonra aynadan kendime baktım, her zamanki rutinimde önce yüzümdeki yara izlerini kapattım. Çok makyaj yapmadan saçlarımı kuruttum ve öylece açık bıraktım.

Ardından aynanın karşısına geçip yüzmdeki hüzünlü ifadeyi dağıtmak için prova yapmaya çalıştım. Gülümsemem yapmacık gelirken birkaç denemeden sonra yerine oturdu.

Kuvars'ın benim için endişelenmesini istemiyordum.

Odadan çıkıp salonda onun Sarı'ya mama verdiğini görünce istemsizce gülümsedim. Az önceki gibi yapmacık bir gülüş değildi, sıcacık, içten gelen bir duyguyla mutlu hissettim.

Bir ailem yoktu belki ama en azından Kuvars'ın benim ailem olacağını biliyordum.

Onun bana hiç eksikliğimi hissettirmeyeceğini de...

Bana dönünce, yeşil gözlerine o tanıdık huzurlu ifade yerleşti, onun bana böyle bakmasını öyle çok seviyordum ki. Bakışları yüzümden üzerime çevrilirken sertçe yutkundu. Beğeni dolu bakışlarının altında yanaklarım kızardı.

"Hadi ama çok acıktım, gitmiyor muyuz?"

Sarı miyavlayarak Kuvars'ın paçalarına dolanırken Kuvars beni onayladı. Beraber deniz kenarında şık bir kahvaltı mekanına geçerken Kuvars bana haberleri vermeye başladı. "Beşiktaş'taki ev tamamlanmış, düğünden sonra direkt oraya geçeceğiz."

Aynanın karşısında çalıştığım gülümsememle Kuvars'a baktım. "Ne güzel."

"Bahçede o istediğin, sokak hayvanları için olan yerde yapılmış. Bugün gidip görebiliriz."

Aynı gülümseme. "Tabii."

Kahvaltılıklar önümüze gelirken Kuvars da sessizleşti, ben onun benim durgun olduğumu düşünmemesi için balayından söz açıp heyecanlı olduğumdan bahsederken Kuvars'ın dudakları yana kıvrıldı.

Kahvaltıdan sonra yürüyüş yapıp yol üstünde olduğu için düğünden sonra oturacağımız evi son bir kez gezip gördükten ve ben şahsen hayran kaldıktan sonra onunla beraber hastaneye geçtik.

Dil terapisine gitmek yerine direkt olarak Kuvars'la Can Bey'in odasına çıkarken en son bu hastaneden onunla beraber çıkışımız gözlerimin önüne geliyordu. O günden bu yana Hakan Bey'i görememiştim. Onun ilaçlarının bana, ruh sağlığıma daha iyi geldiğini biliyordum ama cesaret edip Kuvars'a söyleyemiyordum.

Can Bey bizi karşılayıp odasına buyur ettikten hemen sonra Kuvars çok fazla beklemedi ve benim durumumun nasıl gittiğini sordu.

Can Bey dönüp bana baktı. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı. "Açıkçası, Cemre Hanım'ın sorununun psikolojik bir boyutu olduğu için, travmadan sonra sustuğu için ona en iyi Glen şeyin terapiler olduğunu düşünüyoruz meslektaşlarımla birlikte. Hakan Bey'le ilgili endişelerini anlıyorum ama hastanemizde çok vasıflı başka doktorlar da var, hatta bir psikiyatr istemezseniz bir psikologla da seanslarına devam edebilir ama mutlaka etmesi gerektiğini düşünüyorum."

Kuvars'ın bakışları bana döndü. O gözlerin derinlerindeki öfkeyi değil tedirginliği gördüm. "Terapilerden sonra Cemre'nin daha da kötüleştiğini düşünüyorum."

Can Bey bana döndü, sanki benim bir yorum yapmamı bekliyormuş gibi. Ama ne söyleyeceğimi bilemedim. Hakan Bey'le konuşmak bana çok iyi geliyordu ama bunu kabullenmem demek herkesin benim somut durumumun ne kadar kötü olduğunu görmesi demekti. İlaçları kullanmadan önce Kuvars bir dakika yanımdan ayrılınca yaşadığım kaygıyı hatırlamak bile tüylerimi ürpertiyordu. Bunları kimse görmemeliydi. Güçsüz gözükmemeliydim.

Hiçbir şey söylemedim, söylemek yerine Kuvars'a baktım. Can Bey olumlu anlamda başını salladı.

"Peki o zaman, bizde dil terapi seanslarını arttırmaya çalışırız."

Odanın havası ağırlaşırken bakışlarımı kaldırdım ve Kuvars'la Can Bey arasındaki bakışları gördüm. Ben mi öyle hissediyordum bilmiyorum ama sanki bana söylemedikleri  kötü bir şey vardı. Bunun dil terapilerimle ilgili olduğunu düşünürken içime kötü bir his yerleşti kaldı.

Can Bey değerlerimin tekrar değerlendirilmesini isterken tomografiye yeniden girdim ve nöroloji bölümünden başka bir uzman doktora daha göründüm.

Can Bey tüm sonuçlarıma bakıp önceki sonuçlarımla karşılaştırırken tekrar Kuvars'a baktı.

"Kuvars Bey daha önce de belirttiğimiz gibi, Cemre Hanım'ın durumu tamamen psikolojik, travma sonrası gelişen bir durum. Sadece terapilerle bunun üstesinden gelebilir." Can Bey'in bakışları değişti ve ekledi. "Umarım."

Damarlarımdan akan kan soğurken dudaklarımdaki gülümseme soldu. Kuvars'ın öfkesini hisseder gibi olurken ona baktım.

"Kalkalım mı, dil terapi seansım başlamak üzere, geç kalmak istemiyorum."

"Cemre Hanım, asistanım size eşlik etsin, benim Kuvars Bey'le konuşmam gereken bazı durumlar daha var."

Tek kaşımı kaldırıp ikisine de baktım. Kuvars bana bir şey söylemezken Can Bey seviyeli tebessümüyle bana baktı ve açıklama yaptı. "Terapi seanslarınızın sıklığıyla ilgili durumlar."

Anladım der gibi bakarken, Kuvars'a döndüm. "Seansın bittiğinde seni bekliyor olacağım."

"Tabii." Aynı gülümseme.

Asistanla beraber yürürken Can Bey ve Kuvars arasındaki gerginliği düşünmeden edemedim. Can Bey yanımda tam olarak konuşmamıştı ama sanki bir terslik var gibiydi. İlk geldiğimizde o umut verici konuşmaları yapan doktor o değilmiş gibi davranıyordu.

İç sıkıntım katlanarak artarken Hakan Bey'in odasının hemen önünden geçtim. İçeri girip ona selam vermek ve belki de özür dilemek istiyordum, verdiği ilaçları kullandığımı anlatmak istiyordum ama öyle utanıyordum ki.

Bir de içimdekileri birine dökmek, hissettiğim yalnızlık duygusunu paylaşmak, yaklaşan sınav için güç almak istiyordum.

Yapamadım.

Dil terapilerimin olduğu kısma geçerken Can Bey'in asistanı başka bir ricam olup olmadığını sorup gülümseyerek yanımdan ayrıldı.

Aylardır beraber terapiler yaptığım hocamın odasına girerken kafamda binlerce düşünce geziyor, hepsi birbiriyle çarpışıyor, doğru düşünmemi engelliyordu.

Ders bitip ben tüm dil egzersizlerini tekrar tekrar yaptıktan sonra hocama döndüm, gözlerim dolu doluydu. Can Bey'in yanımda konuşamadığı konunun ne olduğunu az çok tahmin ediyordum ve bu çok canımı yakıyordu.

Sormaya korkuyordum ama nihayet sordum.

"Aylardır beraberiz, hatta neredeyse yıl olacak, bu süreç boyunca çok çalıştım, evde günde belki on kez sizin verdiğiniz dil egzersizlerini yapıyorum. Bana hep umut verici konuşuyorsunuz, çok çalışırsam olacağını söylüyorsunuz ama hiçbir şey olmuyor. Bırakın konuşmayı heceleyemiyorum bile. Ağzımı açtığımda çıkan anlamsız seslerden öyle utanıyorum ki, dudaklarımı aralamaya korkuyorum. Bakın sürekli beklentilerle yaşamak kadar zor bir şey yok, lütfen bana gereksiz yere ümit vermeyin ve doğruları söyleyin. Buna göre yoluma bakayım. Benim gibi hastalarınız var, bu terapileri onlarca kişiye yapıyorsunuz, sizce benim durumum nasıl? Lütfen net bir şey söyleyin, lütfen."

Yutkunamadım. "Ben konuşabilecek miyim?"

Dil terapistim öylece bana baktı. Hep gülen ve beni destekleyen gözleri kısıldı. "Cemre, bu net bir şey değil, genel olarak çocukluk yıllarında, konuşmanın ilk öğrenildiği zamanlarda konuşamayan çocuklarla bu terapileri yapıyorum. Bu yüzden seni diğer hastalarımla kıyaslayamam."

Dolu gözlerimle ona baktım. "Peki, neden bu lanet olası dilim açılmıyor o zaman. Bakın kelime değil daha istediğim heceyi bile çıkaramıyorum!"

Kadının yüzü gölgelendi. "Ben-"

"Can Bey'i dinledim az önce, sözleri çok umut verici değildi, lütfen bana bir şey söyleyin. Bu normal mi? Bir yıldır uğraşıp tek bir hece bile çıkaramamam... Doğruyu söyleyin, sadece doğruyu."

"Maalesef normal değil." Gerçek beynimin tam içine, düşüncelerimin ortasına bir balyoz gibi inerken bunu duymayı beklemeyen bir yanım irkildi.

"Can Bey'e bununla ilgili bir rapor ilettim, şu ana kadar yapmış olduğumuz çalışmalarla dil kaslarının yeterince güçlendiğini düşünüyorum ama maalesef Cemre, terapilerden bu süre boyunca bir sonuç alamadık."

Boğazıma oturan yumru yüzünden yutkunamadım. Zaman durdu sanki. Dünya ayaklarımın altından kaydı. Dilim kurudu. Hayat çekildi damarlarımdan.

"Bundan sonra devam edersek belki bir faydası olabilir ama hemen umutsuzluğa kapılma. Lütfen karamsar olma."

"Bir sonuç almış olmamız lazımdı değil mi? Hiç olmazsa bir hece?"

Dil terapistimin alnı kırıştı. Ağır ağır başını salladı. "Evet, hiç olmazsa bir sonuç almış olmamız lazımdı. Ama maalesef, Cemre... Maalesef..."

Dizlerim titrerken ne yapacağımı bilemedim. Hayatımı, tıp okuma hayalimi bile konuşma engelimi düzeltmek üzerine kurmuştum. Hep geçecek bir durum olduğuna inanmıştım. Bir gün bende konuşacak, bağıracak, hatta şarkı söyleyecektim, ağzımdan sadece anlamsız sesler dökülmeyecekti. İnsanlar bana acımayacaktı. Bir eksiğim olmayacaktı.

Şimdiyse her şey boşaydı.

Dil terapi odasından bir daha girmemek üzere çıkarken bomboş koridorda tüm gücümü kaybetmiş bir savaşçı edasıyla öylece dizlerimin üzerine çöktüm.

Verdiğim savaşı kaybetmiştim.

Umutsuzca inandığım hayallerimin en önemlisi çökmüştü

Dilim lâldi benim.

Lâl.

***

55. bölümde ilk kısmın finali oluyor. İkinci kısım yine burada, bu kitaptan devam edecek.

Sizce ilk kısmın finalinde neler olacak?

Final kesitleri için;

Instagram: hikayelerindeyasar

Twitter: lalmaglup

Continue Reading

You'll Also Like

875K 53.7K 46
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
1.2M 38.6K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
1.7M 28.3K 50
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
293K 16.3K 57
Hadi ama nerden bilebilirdim ki okulun ilk gününden müdürün oğluna tekme atıcağımı!