KARMA

By Mestra6

1M 92.1K 31.5K

Ormanın içinde uyanan bir kız ... Hafızası silinmiş bir kamp dolusu insan ... Dövmelere göre ayrılmış gruplar... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
BÖLÜM 60
BÖLÜM 61
BÖLÜM 62
BÖLÜM 63
SÜRPRİZZZ 🥳
BÖLÜM 64
BÖLÜM 65
BÖLÜM 66
BÖLÜM 67
BÖLÜM 68
BÖLÜM 69
BÖLÜM 70
BÖLÜM 71
BÖLÜM 72
BÖLÜM 73
BÖLÜM 74
BÖLÜM 75
BÖLÜM 77
BÖLÜM 78
BÖLÜM 79
BÖLÜM 80
BÖLÜM 81
BÖLÜM 82
BÖLÜM 83
BÖLÜM 84
BÖLÜM 85
BÖLÜM 86
BÖLÜM 87
BÖLÜM 88
BÖLÜM 89
BÖLÜM 90
BÖLÜM 91
BÖLÜM 92
BÖLÜM 93
BÖLÜM 94
BÖLÜM 95
BÖLÜM 96
BÖLÜM 97

BÖLÜM 76

7.1K 648 140
By Mestra6

* KEYİFLİ OKUMALARR 🌺❤️*




Günler ard arda geçerken monotonluğundan oldukça bunalmaya başlamıştım. Uyanıyor, yemek yiyor kısa bir yürüyüş yapıyor tekrar uyuyordum. Bazen Brian bazen Helios bazen de ikisi beraber yanımda oluyorlardı. Ama asla beni yalnız bırakmamışlardı. Ne zaman uyansam mutlaka başımda biri oluyordu.

Benim için olmasa da onlar için ağır bir tempoydu. Uyku düzenleri tamamen bozulmuştu. Artık daha az yiyor daha çok benimle ilgileniyorlardı. Kaç kere onların bir suçu olmadığını anlatsam da ikisi de dinlememişti. Kendilerini olanlardan dolayı sorumlu hissediyorlardı. Tüm bunlar oldukça berbat hissetme neden oluyordu. Benim yüzümden yaşamadıkları şey kalmamıştı gerçekten.

Bugün iki hafta sonra nihayet günüme bir farklılık katmayı başarmıştım. Sarah 'ı ikna etmek zor olsa da o da gitgide daha da iyi olduğumu ve eski halime dönmeye başladığımı farkettiği için izin vermişti.

Gözüm odanın köşesindeki koltukta uyuklayan Helios 'a kayınca gülümsemiştim. İlk başlarda abartılı bir merak ve ilgiyle izlese de bir süre sonra gece alamadığı uykusu onu ziyaret etmeye karar vermişti.

Rahatsız olmaması için müziği iyice kısıp bakışlarımı tekrar tuvalime çevirdim. Neredeyse bitmişti ama güzel olup olmadığından emin olamıyordum. Gerçi önemli de değildi. Sonuçta sadede kafamı dağıtmak için yapıyordum. Fırçamı siyah boyaya batırıp tuvale doğru biraz daha eğildim. Birkaç dokunuştan sonra işim de bitmiş oldu.

Tüm malzemeleri toparlayıp fırçaları temizledim. Üzerimdeki önlüğü ve eldivenleri de çıkarıp bir köşeye bıraktım .Bakışlarım tekrar tuvale dönmüştü. Basına açıklama yaptığım günü resmetmiştim. Ben biraz önde kürsüde dururken ikisi de koruyucu meleklerim olarak iki yanımda duruyorlardı. Meleklerden tek farkları siyah olmalarıydı zaten. İkisi de simsiyah zırhlarının içindeydi ve kaskları başlarını örtüyordu. Kask korkutucu olduğu kadar havalı da duruyordu.

Benim de üstümde aynı zırh vardı ama kaskım yoktu. Rüzgar saçlarımı savurmasına rağmen ben bakışlarımı kalabalığa dikmiş öylece bakıyordum. Arka planda gökyüzünde şimşekler eklemeyi de unutmamıştım. Onca kalabalığın karışında sadece üçümüz duruyorduk. Üçümüz de dimdik omuzlarla her şeye hazır olduğumuzu haykırıyorduk. O gün halkın da bize bakınca bunu görüp görmediğini merak etmiştim.

Bakışlarım tekrar Helios 'a dönmüştü. Zaten o yanımda olduğunda başka şeylerle çok uzun süre ilgilenemiyordum. Mutlaka bakışlarım bir mıknatısla çekilmişcesine onu buluyordu.

İçimden yanına gidip yüzüne düşen saçlarını düzeltmek biraz da kokusunu solumak geçse de yanına gidersem uyanacağını biliyordum. Son olaylardan sonra uykusu iyice hafifleşmişti. En ufak şeyde bile hızlıca uyanıyor bakışlarını hemen bana çeviriyordu.

Onu izlerken aklıma çok uzun zaman önce verdiğim bir söz gelmişti. Daha kampa gelişimin ilk zamanlarıydı. Kutudan çıkan çizim defterine bakıyorduk. Ve benden onu çizmemi istemişti. Ben de yapacağımı söylemiş ama yapmamıştım.  Tanrım ! Sanki birkaç ömür önceymiş gibi geliyordu !

Owen 'ın benim için getirttiği boş tuvallerden birini alıp şövalenin üstüne yerleştirdim. Tekrar hazırlanırken onu nasıl çizeceğimi düşünüyordum.
Önce kalemle çizecek sonra da renklendirecektim. Ama sorun şu ki hangi halini çizeceğimi bilmiyordum. Belki de yüzlerce anı gözümün önünden geçip kendisi seçmemi istiyordu. Önce aklıma gelen sarayın balkonuda simsiyah smokinin içinde gecenin karanlığına karışmış haliydi. Ama bunu daha sonra yapacaktım. Kalemim özgürlüğüne kavuştuğunda ciddileşerek işime odaklandım.

Taslağı kısa sürede bitirip boyama işine geçtim. Ama biraz daha uzun sürmüştü. Boyalar birbirleriyle karışıp tablomdaki detaylarda yerlerini alırken saniyeler dakikalara dönüştükçe Helios 'un yüzü de şekillenmeye başlamıştı.

Arka planı da boyayıp yüzünde eksik olan gölgeleri de eklediğimde işim bitmişti. Geri çekilip önce uzun süre aynı pozisyonda kalmaktan kasılan boynumu biraz masaj yaptım. Uyuşan elimi de bir süre açıp kapatmıştım.

Etrafı bir kez daha toparlayıp önlüğü ve eldivenleri tekrar çıkardım. Bakışlarım tabloya çevrilince hiç görmemişim gibi ilgiyle süzdüm. Helios dizlerinin üstünde yerde oturuyordu. Kafasına dayalı silaha rağmen bakışlarını yukarı doğru kaldırmış gülümseyerek bakıyordu. O an Helios 'u nasıl gördüysem öyle çizmiştim. Tabloda ben yoktum sadece başına dayadığım silahın bir kısmı gözüküyordu. Her ne kadar onun gibi mükemmel yapamadıysam da benzemişti. Bizim için oldukça garip ama özel bir andı.

Görevli iki kadın içeri girip hem bana hem de Helios 'a yemek getirmişti. Yemekleri ufak masaya bıraktıklarında teşekkür etmiştim.Onlar artık bana ayrılmış olan revir odasından çıkarken ben de oturduğum sandalyeden kalkmıştım. Bir süre esneme hareketleri yapıp tutulan vücudumu gevşettim.

Adımlarım koltuğa doğru gidince ağır bir şekilde yanında diz çöktüm. Pek de hoş olmayan bir ifadeyle uyuyordu ama alışkındım artık. Bana farkettirmemeye çalışsa da sürekli kabuslar gördüğünü biliyordum.

Elimi yanağına doğru götürüp hafifçe okşadım.
" Helios ? "

Anında gözleri açılmış ve doğrulmuştu. Odayı hızlıca gözleriyle taradıktan sonra bana döndü." Bir şey mi oldu ? "

Endişeli bir şekilde bana bakıyor olması beni oldukça üzüyordu. Benim yüzümden sürekli tetikteydi.Ben de onun gibi koltuğa oturup kollarımı boynuna sardım. Hiç beklemeden beni göğsüne yaslayıp kollarının arasına almıştı. Atan nabzını tenimde hissetmek ; sıcaklığıyla sarılı olmak oldukça rahatlatıcıydı. Geri çekilip yanağına  bir öpücük bıraktım.

Gülümsemesi yüzüne yayılırken endişesi de silinmişti. Yüzüme düşen saçlarımı yavaş bir şekilde geri attıktan sonra alnıma uzun ve şefkatli bir öpücük bırakıp başını benimkine yasladı.Bir süre bekledikten sonra
ayağa kalkıp önce onun tepsisini sonra da kendimkini getirmiştim.Yemeklerimizi sesizlik içinde yemiştik. Biten tepsiyi tekrar masaya bırakıp koltukta geriye yaslandım.

Helios da tepsisini bıraktıktan sonra sırtını koltuğa yaslamıştı. Başımı omzuna yasladığımda o da kolunu bana sarmıştı.

" Nasıl hissediyorsun ? " Her gün mutlaka aynı soruyu soruyordu. Hatta gün içinde birkaç kez sorduğu da oluyordu. " Sen inanmıyor olsan da gayet iyiyim. Hatta bence revirden ayrılıp kendi odama geçme zamanım geldi. "

" Buna sen değil Sarah karar verecek. Bugün ki kontrolden sonra ne yapacağına karar verir.  "

Bir süre sonra kolunu çekip ayağa kalkmıştı. Kuruması için bir kenara bıraktığım tablolardan ilkini alıp dikkatle incelmeye başladı. " İnanılmaz bir yeteneğin var. Bir fotoğraf karesinden farkı yok resmen ! "

Bakışları kendi tablosuna kayınca ise gözleri şaşkınlıkla irileşmişti. Eline alıp daha yakından incelerken ben de ayağa kalkıp yanına gittim." Tanrım ! Tek kelimeyle kusursuz. O an beni böyle mi görüyordun yani ?  "

" Evet aklımda onlarca soru olmasına rağmen ben senin tatlı gülümsemene takılmıştım."

Gamzesi belli olacak şekilde gülümsediğinde nabzım hızla atmaya başlamıştı. Şimdiye kadar alışmış olduğunu sansam da kalbim beni her seferinde yanıltıyordu. " Teşekkür ederim . "

" Sadece verdiğim sözü yerine getirdim." Kaşı merakla havalanınca sormasını beklemeden " Kampta defteri ilk gördüğümüz zaman seni çizmemi istemiştin ben de çizeceğimi söylemiştim," dedim.

" İyi de çizmiştin zaten defterin benimle doluydu. İlk başta neden defterin üzerine öyle atladığını anlamamıştım ama görünce her şey yerli yerine oturmuştu."

Yanaklarım utançla kızarırken bakışlarımı ondan alıp başka yerlere bakmaya başladım.Resmen sapık gibi çizmiştim çocuğu !

Helios kısık bir sesle güldükten sonra beni kendine çekip sıkıca sarılmıştı. " İyi ki çizdin Carmen. O defter olmasa beni sevdiğinden tam olarak emin olamayacaktım. Ayrıca giderken yanımda o sayfayı götürmemiş olsaydım dayanamazdım. Belki sadece birkaç hafta geçirmiştik beraber ama oldukça yoğun yaşadık her şeyi. Orada yaşadıklarımız belki de yıllara bedeldi."  Oldukça haklıydı. Beraber az zaman geçirmemize rağmen birbirimize aşık olmuştuk. Hatta aşk bile zayıf ve önemsiz bir kelime olarak kalıyordu.
Kapı çalınınca yavaşça kollarının arasından çıktım. Yüzü bundan pek hoşnut olmadığını ele verse de bir şey dememişti .

Brian içeri girdiğinde bakışları önce ikimize sonra da arkada duran tablolara kaymıştı. Gözleri hayretle irileşirken hızlıca bana döndü." Carmen bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum. Kesinlikle muazzam . "

Gülümseyip " Teşekkür ederim ," dedim. O da gülümsedikten sonra bakışlarını Helios 'a çevirmişti. Bunun anlamı Brian 'ın zamanın gelmiş olmasaydı.

Helios bana kısaca sarıldıktan sonra hızlı adımlarla odadan çıktı. Arkasından kapanan kapıya  bir süre bakıp yatağıma oturdum. Brian 'la karşılıklı nasıl olduğumuzu sormuş aynı cevapları almıştık.

" Brian bence bugün gidebiliriz." Gülümsemesi hızlıca bozulurken bakışları da değişmişti." Carmen bence o adamın yanına gitmen doğru değil."

" Daha önce konuştuk ama bunları tekrar başa dönmek istemiyorum. Kral da Owen da izin verdi ben de kendimi gayet iyi hissediyorum. Yani gitmemiz için hiçbir engel kalmadı Brian. "

Omuzları pes etmenin getirdiği etkiyle düşerken oturduğu koltuktan kalktı. Ben de hızlıca ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Ben kapıdan çıktıktan kısa süre sonra Brian da bana yetişip elindeki tacı bana uzattıktan sonra benimle aynı hizada yürümeye başladı.

Tacı başıma takıp derin bir nefes aldım. Gitmek için bu kadar çok ısrar etmeme rağmen gitmek istediğim söylenemezdi. O adamın yakınında olmak istemiyordum ama başka şansım yoktu.

Brian da benim kadar sessiz bir o kadar da endişeliydi. Yine de beni vazgeçirmek için başka herhangi bir girişimde bulunmamıştı.

Daha önce gelmediğim bir koridora girdikten sonra bir duvarın yanında durdu ve elini bir süre duvarda gezdirdi. Nihayet aradığını bulunca ise elini duvara doğru bastırdı. Duvarın kayarak açılıp başka bir koridora açılmasına şaşırmamıştım. Artık alışmıştım çünkü.

Biz içeri girdikten kısa süre sonra duvar ağır ağır kapanmış ve bizi karanlıkta bırakmıştı.Soluklarım hızlanırken direkt Brian 'ın koluna yapışmıştım.
" Carmen korkma bir şey yok . "

Bir yandan ona tutunarak yürüyüp bir yandan da ateş oluşturmaya çalışıyordum. Ama sevgili ateş elementim her zamanki gibi kendisine ihtiyaç duyduğum anda gelmemeye karar vermişti.

" Demesi kolay. " Ona çemkirmeme güldükten sonra
" Merak etme Prenses, karanlıktan çıkan canavarlara karşı seni korurum, " dedi.

" Dalga geçmeyi bırak ! "

Biz yürüdükçe koridor aşağı doğru eğim kazanıyordu. Üstelik gitgide daralıyor ve alçalıyor gibi hissediyordum. Bu da benim daha fazla korkmama sebep oluyordu.

Aklıma gelen fikirle yüzüme yayılan sırıtışa engel olamamıştım. Brian 'ı kolundan çekip durdurduktan sonra endişeli ve korkmuş sesimle " Sen de duydun mu ? " diye sordum.

" Neyi duydum mu Carmen ? "

Sesimdeki korkuyu biraz daha artırıp " Burada bizden başka bir şey daha var," dedim. " Saçmalama Carmen yürü hadi. "

O ileri doğru gidemeden bir süredir büyüttüğüm tüylü bitkiyi yavaşça ayaklarının olduğunu tahmin ettiğim yere dolamıştım. Brian ayaklarına dolan şeyi hissettiği anda hiç beklemediğim bir tepki vermiş bağırmaya başlamıştı. " Carmen ! Carmen ! Burada bir şey var! "
Bir yandan da zıplayıp ayağındaki bitkiden kurtulmaya çalışıyordu.

O kadar komikti ki daha fazla dayanamayıp kahkahalara boğulmuştum. Brian onu oyuna getirdiğimi anlayınca zıplamayı bırakmıştı. Kesinlikle yüz ifadesini çok merak ediyordum. Elimi ona doğru uzattığım anda elimden çıkan alev yüzüne yansımaya başlamıştı.

Hem öfkeyle hem de utançla kızarmış yüzü o kadar komikti ki tekrar kahkaha atmaya başladım. Brian hızla önüne dönüp yürümeye devam ederken ben de onu takip etmeye başladım.

Sesimi iyice inceltip " Carmen ! Carmen ! Burada bir şey var ! " diye bağırdım. Brian daha da hızlanırken ben gülmeye devam ediyordum. " Sus artık ! "

" Ama çok komikti ya! O ses nasıl bir canlıdan çıkabilir bilmiyorum. Sen türünü biliyor musun? " Onun sözlerini kullanarak dalga geçmem onu daha çok sinirlendirmişti. " Carmen ! "

" Tamam tamam sustum." Daha fazla sinirlendirmemek için susmuştum ama bugün bana yıllarca yetecek malzeme çıkmıştı zaten. Daha sonra bol bol dalga geçerdim.

Nihayet tünel bitmiş zemin düzleşmişti. Girişte duran iki muhafız bizi görünce hızlıca eğilip reverans yapmış sonra da geçmemiz için çekilmişlerdi. Beklediğimin aksine eski ve küflenmiş bir zindan değildi. Hatta hücreler ve giriş çıkışlarda teknolojinin izlerini görebiliyordum.

Yanından geçtiğimiz çoğu hücre boş olsa da dolu olanlarda vardı. Tamamen camdan yapılmış hücrelerde sadece yatak ve ufak kapalı bir alan vardı. Ki o da muhtemelen tuvaletti.

Yanından geçtiğimiz mahkumlara bakarken birinin oldukça tanıdık geldiğini farkettim. Beni zehirleyen garsondu. Anlaşılan Kral onu da buraya getirtmişti.

Bakışlarımı adamdan çekip yürümeye devam ettim. Brian nihayet bir hücrenin önünde durmuştu. Ama bu hücre diğerlerinden çok farklıydı. Tüm duvarlar , tavan zemin hatta camın çoğu kısmını lendas bitkisi sarmıştı. Daha önce farketmemiştim ama kokusu kesinlikle iğrençti. Brian da yanımda yüzünü buruşturmuş bakışlarını cama dikmişti.

Arkamızdan gelen muhafız bakışlarını bana çevirip " Girmek istediğinize emin misiniz Prenses? " diye sordu. Ona bakıp başımla onaylayınca elini yan taraftaki dijital ekrana uzatıp birkaç sayı tuşlayarak parmak izini okuttu. Kapıdan çıkan metalik sesle ise geri çekilmişti.

" Brian sen burada bekle bir şey olursa girersin. "

Ben içeri giremeden kolumdan yakalayıp "Asla seni o adamla yalnız bırakmam ," dedi ve içeri girdi. Beni dinlemeyeceğini bildiğim için başımı iki yana sallamakla yetinmiştim. Ben onun ardından içeri girer girmez kapı da arkamızdan kapandı.

Melvin üzerindeki mahkum tulumuyla yatağa uzanıyordu.Bir eli zincirle duvara sabitleşmiş öylece tavana bakıyordu.

İçeri girdiğim anda siyah gözlerini rahatsız edici bir şekilde üzerime dikmişti. Hızlıca ayağa kalkınca istemsizce birkaç adım geri çekildim. Sırıtışı genişlerken kaşlarını da ağır bir şekilde kaldırmıştı.
"Vay kimleri görüyorum? Biricik sevgilim beni ziyarete gelmiş. "

Öfkelenmeyecektim. Derin bir nefes alıp başımı dikleştirdim ve gülümsedim. Ama şu ana kadar ki en zehirli gülümsememdi.

"Birisine büyü yapıp duygularını kafana göre değiştirerek kendine aşık edince o kişi sevgilin olmuyor yalnız."

Omuz silkip gülmüştü." Önemli olan nasıl geliştiği değil Prenses sonucunda neler olduğu. Bana sevgilim dedin mi dedin, bana aşkla baktın mı baktın, beni öptün mü öptün. Seni odama çağırdığımda da gelmiş olsaydın tamamlanmış olacaktık."

Brian hızla ona doğru atılınca koluna asılıp onu durdurdum. Bana doğru dönerken oldukça öfkeli gibi duruyordu. Gözlerinin içine uyarırcasına bakınca sinirle gözlerini yummuş sonra da geri çekilmişti.

"Anlaşılan bu seferkini biraz daha iyi eğitmişsin. Ateşli çocuk biraz vahşiydi de. Kuduz bir hayvandan farkı yoktu. Neyseki bu seferki eğitimini tamamlamış."

Brian bir kez daha ona doğru atılınca bu sefer önüne geçtim. Gözlerine bakıp " Brian, Owen neden seni seçti ?" diye sordum.

" Carmen -"  Lafını kesip " Neden ? "deyince bir süre gözlerime bakmış öfkeli bir soluğu içine çektikten sonra geri çekilmişti. Artık karışmayacağını biliyordum.

Melvin sırıtarak bana bakmaya devam ediyordu. Gözlerini gözlerimin içine sabitledikten sonra yumuşak bir ses tonuyla " Carmen ? "demişti. Kafamın içinde yükselen fısıltılarla sadece ona odaklı hale gelmiştim. Ağır adımlarla ona yaklaşırken sadece gözlerine bakıyordum.

Brian arkamdan " Carmen ne yapıyorsun?!" diye seslense de cevap vermedim. Tam yanına geldiğimde titreyen sesimle " Mel ? " dedim.

Gülümsemesi daha da genişlerken sadece gözlerime bakıyordu. " Evet benim Carmen. Şimdi zincirlerimi çöz de buradan beraber gidelim. "

Brian 'ın bize doğru geldiğini farkedince hızla bir hava bariyeri yarattım. Zincirin duvara bağlı kısmına yaklaşınca Melvin de " Aynen  böyle Carmen o zinciri bir şekilde  hızlıca çözmelisin. Kimseyi dinleme sadece bana odaklan olur mu ? " dedi.

Başımla onaylayıp zincire biraz daha yakınlaştım. Melvin 'in gözleri zincire odaklı olduğu için ayaklarına doğru yaptığım hamleyi görememişti. Hızlı ve sert bir şekilde sırtüstü düşünce zinciri de şakırdamıştı.

Bariyeri kaldırdığımda Brian kafası karışmış bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. Ona göz kırptıktan sonra yere doğru eğildim. Şimdi sırıtma sırası bendeydi.

Zincire bağlı olan kolunun alçıda olduğunu daha yeni farketmiştim. Muhtemelen Helios 'un eseriydi. Ayağımla koluna doğru bastırmaya başladım.
"Ee nasılmış duygularıyla oynanmak ? Sadece birkaç saniye sürmesine rağmen ne kadar iğrenç bir duygu olduğunu anlamışsındır diye düşünüyorum. Ayrıca bir daha onlarla ilgili en ufak bir şey söyleyecek olursan daha beterini yaparım. Anladın mı ? "

O küfür olduğunu düşündüğüm bir şeyler mırıldanırken baskıyı biraz daha artırıp" Anladın mı ?! " diye tekrar sordum. Yüzü acıyla buruşurken derin bir nefes alıp " Anladım," dedi.

Ayağımı kolunun üstünden çekip ondan uzaklaşmaya başladım. Muhtemelen ayağıma yapışıp beni devirmek için kullanacağı elini farkedince hızlı bir şekilde üzerine bastım. Bir kez daha acıyla inlerken  tekrar ona doğru  eğildim ve  parlayan gözlerimle gözlerine baktım.

" Seni ilk ve son kez uyarıyorum büyücü. Uslu uslu durup sorduğum her soruyu yanıtlayacaksın. Yok yapmazsan da oldukça acı verici yöntemler biliyorum."

Ona doğru uzanan lendası farkedince hızlı bir şekilde ayağa kalkıp yatağına oturdu. Vesmiralda bizim için ne kadar can yakıcıysa onlar için de lendas öyleydi. Üstelik lendasın mide bulandırıcı bir kokusu ve oldukça sivri dikenleri vardı.

Duvara doğru yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım ve bakışlarımı simsiyah gözlerine diktim. Hâlâ bana fısıldayan sesleri duyabiliyordum. Ona gitmemi onu kurtarmamı söylüyorlardı. Büyük ihtimal bir buçuk ay boyunca bunu yapabilmek için güç biriktirmişti. Ama işe yaradığı söylenemezdi.

Sırıtışım gitgide genişlerken onunki de gitgide kayboluyordu. Bakışlarımı tırnaklarıma doğru çevirip inceliyormuş gibi yaptım.

" Daha uğraşacak mısın yoksa başlayalım mı ? "

Fısıltılar bir anda çoğalınca başımı ağır ağır kaldırıp yüzüne baktım. Odaklanmanın etkisiyle kaşları çatışmış alnı kırılmıştı. Siyah gözleri kısık bir şekilde hala üzerime odaklıydı.

Göz devirdikten sonra iç geçirdim. Anlaşılan vazgeçmeyecekti ama ben de onu bekleyecek değildim." Yaptığın şey her neyse işe yaramıyor büyücü üzgünüm. Pes etmen senin için daha iyi olacaktır. Şimdi sana birkaç soru soracağım sen de cevaplayacaksın. Yalan söylemeye çalışayım deme."

Zihnimin içinde yükselen fısıltılar kesilmişti. Nihayet vazgeçmişti.Geriye doğru yaslanıp bakışlarını gözlerime dikti. " Neden cevaplayayım?"

Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken kıpırdamayan dudaklarına bakıyordum. Melvin sırıttıktan sonra
" Büyücüler hakkında hiçbir şey bilmiyorsun değil mi?"  diye sordu.

Sesi sadece kafamda yankılanıyor dışardan duyulmuyordu." Bunu nasıl yaptın? Lendas güçlerini engellemiyor mu?"

" Sorularını cevaplamak zorunda değilim."

Öfkeli bir nefesi içime çektim. Anlaşılan beni uğraştıracaktı. Elimi duvardaki sarmaşıklara uzatıp yönlerini ona doğru çevirdim. Sarmaşıklar iki kolunu sararken Melvin acıyla inlemişti. Dikenleri iyice tenine doğru soktuğumda ise "Tamam dur cevaplayacağım! " diye bağırdı.

Sırıtıp elimi geri çektim. Sarmaşıklar geri çekildiğinde derin bir nefes almıştı." Bu bizim normal gücümüz , beyinlerimiz bunu yapabilecek şekilde gelişmişti. O yüzden lendas bunu engelleyemiyor."

" Neden Kral'ı öldürmeye çalıştın ?"diye sordum.

" Çünkü bunun için para aldım. Büyücü olsak da para yaratamıyoruz maalesef."

" Kim böyle bir şey istedi senden ? "

" Kim olacak tabi ki Arnold. "

Beklediğim bir cevaptı aslında. Arnold da böyle bir şey yapabilecek kapasite kesinlikle vardı. Neden yaptırdığını anlamak da çok zor değildi. Kral düşerse ülke düşer mantığıyla hareket ediyordu. Kral düşerse ülke düş- " Prens Antanio 'yu sen öldürdün değil mi ?"

Kaşları şaşkınlıkla havalanırken cevap vermesini beklemeyip " Prens Darrius Molgrae ve eşinin hatta Kral Therron'un da ölümüne sen sebep oldun değil mi ?!" dedim.

Şaşkınlığından  hızlıca sıyrılıp gülümsemeye başladı.
" Carmen bu kadar zeki olman beni benden alıyor gerçekten. Güzelsin elbette ama seni ilgi çekici yapan şey kesinlikle zekan. Bir de cesaretin. Çok ateşli olduğunu söylemiş miydim ? "

Brian onun verdiği cevapları duyamasa da sorduğum sorularla oldukça şaşırmıştı. Öfkeyle " O mu yapmış ?!" diye sordu. Ona kısaca bakıp başımla onayladım. Alexandre duyunca kesinlikle deliye dönecekti.

" Kral 'ı neden öldüremedin peki ? "

Hepsini o öldürdüğüne göre Kral 'ı da öldürmesi gerekirdi.

" Aslında büyü yaparken bir hata yaptım sonra da düzeltme fırsatım olmadı. Arnold da anlaşmayı bozup paramı vermeyince ben de daha fazla uğraşmadım. Zaten eninde sonunda ölecekti. Tabi sen gelmeseydin."

İnanılır gibi değildi ama her şeyi sırf para için yapmıştı. Üstelik zerre kadar pişmanlık bile duymuyor pişkinlikle konuşuyordu. İçimden yükselen tiksintiyi bastırıp tekrar gözlerine baktım.

" Saraya nasıl sızdın ? Ya da burada mı doğdun ? "

" Tabi ki burada doğmadım. Ailem beni evlatlık aldı. Gerçi ona da  ben sebep oldum. Biricik evlatları ölünce çok boşluğa düştüler sonra ona benzer başka bir çocuk görünce de sahiplendiler.  Ne büyük şans değil mi ? "

Tanrım! Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu da öldürmüştü. Kesinlikle bir psikopattan başka bir şey değildi. Üzerine atılıp öldürmek istiyordum ama bu şeref bana değil Alexander'a aitti.

Aklıma gelen şeyle sertçe " Molgrae sarayına giderken yapılan saldırı da senin işindi değil mi ? "dedim.

" Gerçekten zekanız parıl parıl parlıyor Prenses. Evet o da benim işimdi. Birkaçını öldürür birkaçını da rehin alırım diyordum ama sen gelip her zamanki gibi işleri bozdun. Sen geldiğin an oradan ayrıldım çünkü arkadaşların söz konusu olunca ne kadar saldırgan ve dikbaşlı olduğunu biliyordum. "

O saldırganlığını üzerinde denememek için kendimi çok zor tutuyordum gerçekten. Onun yüzünden az kalsın Liam'ı kaybedecektik. Ona doğru yaklaşıp yüzüne sert bir yumruk attıktan sonra " Liam içindi," diye fısıldadım. Gerçi yeterli değildi ama şimdilik bununla yetinmeliydim.

Eski yerime geçip biraz terretdütle " Nwaxaer ne ? " diye sordum. Ama kolye bu sefer tepki vermemişti. Başından beri bu soruyu sormak istiyordum zaten ama olaylar o kadar farklı yönlere gitmişti ki hâlâ şaşkındım.

" Boynunda asılı olan taş . Ah onu ilk seferinde alabilmiş olsaydım ben şu an dışarda sen de bir mezarda olurdun. Ama kader işte ! "

Derin bir nefes alıp içimden yükselenleri bir köşeye bıraktım. Vereceği cevaplara ihtiyacım vardı. " Kolye neden büyücüler için önemli ? "

" Çünkü o kolye içinde tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir güç barındırıyor. Onun sayesinde en vasat büyücü bile tarihteki en güçlü büyüden daha iyi hale gelebilir. İstediğin her türlü şeyi yapabilirsin. Kara büyüyle yaratıldığı için biraz tehlikeli ama eline geçtiği anda önünde kimse duramaz. Dünyayı fethetmek mi istiyorsun yapabilirsin, gezegeni komple yok etmek mi istiyorsun onu da yapabilirsin. Hayal gücüne kalmış."

Kaşlarımı çatıp " Yalnız değilsin değil mi ? "diye sordum.

" Tabi ki değilim asla da olmadım. İnsanlar büyücülerin neslinin tükeneceğini sanacak kadar aptallardı. "

Gözlerimi kısıp " Nerede saklanıyorlar?" diye sordum. Ama cevap vermemişti.  Elimi ona doğru savurduğumda lendas tekrar ona dolanmıştı. Dikenleri büyütüp iyice derine saplanmasına sebep oldum. Çektiği acı yüzünden bile belli oluyordu.
" Cevaplayacağım ama benim de bir şartım var ! "

Kaşlarım havalanırken gülüp " Pazarlık yapabileceğin konumda olduğunu mu sanıyorsun ? " dedim.

" Beni zaten öldürecekken neden sorularını cevaplayayım ki ? Ha şimdi ölmüşüm ha sonra ne fark edecek ? Anlattıklarımdan sonra beni öldüreceksiniz. Benim şartım da bu ; can güvenliğimden emin olunca sorularını yanıtlamaya devam edeceğim."

Böyle bir söz veremezdim. Alexander, Kral Augustus hatta Kraliçe Yasmine bile öğrendiğinde haklı olarak onun öldürülmesini isteyecekti. Eline bu kadar çok kan bulaşmışken yaşamasına izin vermeyeceklerdi.
Başımı iki yana sallayıp duvardan doğruldum. " Böyle bir şey sağlayamam büyücü. Yaptıklarının cezasını çekeceksin."

Yüzündeki ifadeden bunu beklemediğini anlamıştım. Büyük ihtimalle kabul edeceğimi düşünmüştü. Bakışlarım Brian'a dönünce mesajı almış olacak ki yaslandığı duvardan doğruldu.

Beraber kapıya doğru yürürken arkamızdan bağırmaya başlamıştı." Sırtında bir hedef tahtasıyla geziyorsun.O kolyenin sende olduğunu anlar anlamaz hepsi peşine düşecek. Hem gücünü çalabilecek hem de kolyeyi alabilecekler. Böyle bir fırsatı hiçbiri kaçırmayacaktır. Artık bir ölüsün sevgili Prenses ! "

Kapıyı yüzüne kapatmadan önce bakışlarımı son kez ona çevirip " Merak etme hedef tahtası olmaya alışkınım ben. Ama daha hiçkimse o tahtaya sağlam bir atış yapmayı başaramadı. Başaramayacak da. Benim için endişelenmeyi bırakıp son günlerinin tadını çıkar ! " dedim. Kapı yüzüne kapanırken ben de daha fazla orada durmayıp yürümeye başladım.

Elimi öne doğru uzattım ama ateş oluşmamıştı. Nöbetçi muhafızların yanında durup " Koridor niye bu kadar karanlık ? " dedim.

" Girişte ışıkları açmak için düğme vardı aslında majesteleri ama görmemiş olmalısınız. Burdan da açılıyor siz geçin ben açarım. "Teşekkür edip yanından geçtim. Biz girer girmez ışıklar da yanmıştı.

Oradan çıkıp sarayın geniş koridorlarında yürümeye devam etmiştim.Bir yandan da düşünüyordum. Aslında büyücüye soracağım daha çok soru vardı. Ama cevaplamayacağını biliyordum. Ne kadar acı çektirsem de söylemeyeceği bakışlarından bile belliydi. Ona can güvenliği sağlamam imkansızdı.
Kendim Arnold 'ı bu kadar çok öldürmek istiyorken Alexander 'a böyle bir haksızlığı yapamazdım. Onun da en az benim kadar intikam almaya hakkı vardı.

Büyücünün neden beni ilk başta öldürmediğini anlamıyordum.  Madem başından beri zehirle öldürmek gibi bir planı vardı o zaman beni kaçırdığı gün de öldürebilirdi.  Neden büyüyle kendine aşık etmiş o kadar uğraşmıştı? Ya da neden kaçırmak için kütüphaneye gitmemi beklemişti? Madem portal açabilmek gibi bir becerileri vardı o zaman neden başka bir zaman yapmamıştı ? Bu ve bunun gibi onlarca soru aklımdan geçerken bunlara bir cevap alamayacağımı bildiğim için oldukça öfkeliydim.

Üstelik ne kadar özgüvenli  durmuş olsam da içimde büyüyen korku beni boğuyordu. Zaten kehanet başıma yeteri kadar dert açmışken şimdi de bu çıkmıştı. Gerçekten rezalet bir kaderim vardı. Benim için nasıl bir son hazırlandığını merak etmeden duramıyordum. Acaba Arnold kalbime kazık mı saplayacaktı yoksa başka bir büyücü kolyeyi benden çalmak için beni öldürecek miydi ?  Kimin yapacağını bilmesem de sonucu tahmin etmek çok zor değildi.

Helios' a daha önce anlattığım gibi birisi beni öldürecekti. Ama bu sefer kendimi öldürmek de bir çözüm değildi. Çünkü bu sefer de Nwaxaer bir büyücünün eline geçebilirdi.

Tanrım ! O kadar büyük bir çıkmazın içindeydim ki nasıl kurtulacağımı kurtulup kurtulamayacağımı bile bilmiyordum. Güçlü durmaya çalıştıkça başka bir yerden başka bir tehdit çıkıyordu. Sanki tüm evren hayatımı mahvetmek için anlaşmış gibiydi!

Revire girene kadar bakışlarımı zeminden çekmeden yürüdüm. İçeri girer girmez kendimi yatağa bıraktım. Brian da yan tarafımdaki sandalyeye oturmuştu. Çoğu kısmı duymadığı için merak ettiğini biliyordum. O sormaya fırsat bulamadan söylediği her şeyi ona da anlattım. Ama bakışlarımı ona çevirmemiş tavana bakarak anlatmıştım.

Nihayet bitirdiğimde ise yavaşça ona dönmüştüm. Yüzündeki ifade hiç de iç açıcı değildi. Korku, endişe panik hepsini görebiliyordum. Ne diyeceğini bilememiş öylece bakmıştı. " Herkese sen anlatır mısın ? Ben de biraz dinlenip uyuyayım."

Gözleri kısılırken " Seni burada yalnız bırakmayacağım," dedi.Ben cevap veremeden Sarah içeri girmişti." Evet kontrol zamanı. "

Tüm değerlerimi bir kez daha dikkatle incelemeye başladı. Dakikalar sonra işini bitirdiğinde oldukça mutlu gözüküyordu." Carmen  burada kalman için bir sebep kalmamış gibi görünüyor. Artık odana gidebilirsin," dedi.

" Gerçekten mi ? " diye heyecanla sordum. Bu beyaz oda bir süre sonra oldukça boğucu oluyordu.

" Evet hatta şimdi bile gidebilirsin. Ama ne olursa olsun en ufak rahatsızlığında bile bize haber vereceksin."

" Tamam söz veriyorum direkt senin yanına geleceğim."

O gülümseyerek odadan çıkarken ben de Brian' la beraber arkasından çıktım. Önce beni Helios 'un odasına bırakmış sonra da Owen ve Kral 'la görüşmek için gitmişti.

Kapıyı açmaya çalıştığımda kilitli olmadığını farketmiştim. Odaya girip kapıyı kilitlendikten sonra ayakkabılarımı ve tacı çıkarıp yatağa girdim. Gece uyumadığı için odaya gelir gelmez tekrar uykuya dalmıştı.

Kafamdaki tüm kötü düşünceleri bir kenara bırakıp ona odaklandım. Hâlâ pes etmediysem en büyük sebeplerinden biri de oydu. Onu için yaşayacaktım.
Yanına yaklaşıp alnına düşen saçlarını düzelttim. Uykulu bir şekilde " Carmen ? " deyince
" Buradayım ," diye fısıldadım.

Beni kollarının arasına çektikten sonra uykusuna kaldığı yerden devam etti.Uzun bir süre gülümseyerek yüzünü izledikten sonra başımı ona doğru yaslayıp gözlerimi kapattım.


Hissettiğim şeyle hızlıca gözlerimi açtım. Oda oldukça karanlıktı. Başucumdaki gece lambasını açıp saate bakmıştım. Saat gecenin dördüydü. " Helios ? "
Ona seslendiğim anda uyanmış uykulu bir şekilde doğrulmuştu. Bakışlarını bana çevirdikten sonra saate bakmıştı.

"Banyodan bir ses geldi sanki. Sen duymadın mı ? "

Ben ayakkabılarımı giyip banyoya doğru gittiğimde o da hızlıca arkamdan gelmişti. Beni arkasına doğru çekti. " Sen burada bekle ben bakarım ," deyip temkinli adımlarla banyoya doğru yürümeye başladı.

O içeri girip dikkatlice her yeri kontrol ederken " Özür dilerim," dedim. Bana doğru dönerken anlamadığı belliydi. Etrafına birkaç hava bariyeri yaratıp garanti olsun diye bir de  toprak duvar ördüm ve aldığım kilitle banyonun kapısını kilitledim. Anahtarı yere attıktan sonra hızlıca ateş oluşturup erimesini sağladım. Metal cızırtılı seslerle erimiş zeminde iz bırakmıştı.

Elektriği kullanarak odanın ışığını yaktıktan sonra derin bir nefes alıp arkama dönmüştüm. Bakışlarımı balkonun girişine çevirdim.

" Orada olduğunu biliyorum, saklanmayı bırak. "

[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[⚓️]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen:)

Continue Reading

You'll Also Like

53.5K 1.4K 77
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
294K 25.7K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
136K 1.3K 35
Liseden yeni mezun köle ruhlu bir fetişist olan Emir, sonuçlarını asla tahmin edemeyeceği bir yola girer. Uğradığı şantaj sonucu hayatı Zehra adında...
25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...