KARMA

By Mestra6

1M 92.1K 31.5K

Ormanın içinde uyanan bir kız ... Hafızası silinmiş bir kamp dolusu insan ... Dövmelere göre ayrılmış gruplar... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
BÖLÜM 60
BÖLÜM 61
BÖLÜM 62
SÜRPRİZZZ 🥳
BÖLÜM 64
BÖLÜM 65
BÖLÜM 66
BÖLÜM 67
BÖLÜM 68
BÖLÜM 69
BÖLÜM 70
BÖLÜM 71
BÖLÜM 72
BÖLÜM 73
BÖLÜM 74
BÖLÜM 75
BÖLÜM 76
BÖLÜM 77
BÖLÜM 78
BÖLÜM 79
BÖLÜM 80
BÖLÜM 81
BÖLÜM 82
BÖLÜM 83
BÖLÜM 84
BÖLÜM 85
BÖLÜM 86
BÖLÜM 87
BÖLÜM 88
BÖLÜM 89
BÖLÜM 90
BÖLÜM 91
BÖLÜM 92
BÖLÜM 93
BÖLÜM 94
BÖLÜM 95
BÖLÜM 96
BÖLÜM 97

BÖLÜM 63

7.3K 694 278
By Mestra6

*KEYİFLİ OKUMALAR🖤*





" Beni öylece bırakıp gitmeniz hiç hoş değildi Prenses. Arkanızdan gelmeye çalıştım ama oldukça kalabalıktı."

Helios, Brian ve Eliot ne olduğunu anlamaya çalışır şekilde ikimizi izliyordu. Ama ben de ne olduğunu anlamamıştım.

" İzninizle size kendimi - bu sefer tamamen - tanıtayım. Ben Prens Lysander Forbes Alexander Riccordo Molgrae . Sen istediğini diyebilirsin tabi ama benim tercihim ilk tanıştığımızda kullandığım isim.
Sen de Carla 'sın değil mi ? "

Bilerek Carla 'ya bastırmıştı. Söylediğim yalan yüzünden yüzüm kızarmaya başlamıştı.
" O halde benim de size kendimi - bu sefer tamamen - tanıtmama izin verin. Ben Prenses Carmen Aerenia Mirillia Solaris Sanguis Arachnos. Yalan söylediğim için üzgünüm ama kendimi açığa çıkaramazdım. "

Gülümserken elini sorun olmadığını belirtircesine sallamıştı. Gözleri diğerlerine kayarken önce Brian 'a elini uzattı. " Brian değil misin sen ? "

Brian onu tanımış olmasına şaşırmış gibi gözüküyordu. " Evet Prens Lysander, " dedikten sonra uzattığı elini sıkmıştı.

Sonra da Helios 'a elini uzatmıştı. Helios kısaca 
" Helios, " dedikten sonra uzattığı elini sıkmıştı. Alexander 'ı dikkatli bakışlarıyla incelediğini görebiliyordum.

Alexander gülümseyerek " Memnun oldum Helios ," dedikten sonra bana dönmüştü. Bir Prens 'e göre özellikle de Molgrae Prensi 'ne göre oldukça alçakgönüllüydü. Prens Eliot 'a kısa bir bakış atıp
" Bundan sonrasını ben hallederim," dedi.

Eliot bir şey söyleyecek gibi olsa da vazgeçip bana bakarak " Yemekte görüşmek üzere Prenses " deyip arkasını dönerek uzaklaştı.

Ben ise koluma girmiş beni yönlendiren Alexander 'a bakıyordum. Başındaki yeşil taşları olan taca Eliot 'ınkine benzeyen kıyafetine baktıktan sonra tekrar yüzüne baktım.

" Yüzümde bir şey var da ben mi göremiyorum ? "
Bakışlarımı çekmek yerine daha dikkatli bir şekilde baktım. Gerçekten de oydu.

" Nasıl oldu da insanlar seni farketmedi ?"Sonuçta ülkenin Prensi 'ydi .

" Çünkü Prenses,  yaklaşık dört yıldır dış ülkelerle olan görüşmeler için yurtdışındaydım. Doğal olarak değiştim ve insanlar geldiğimi bilmedikleri için rahat bir şekilde gezebildim. Bilselerdi belki şüphelenebilirlerdi ama hala ülkeye döndüğümü bilmiyorlar. "

Merdivenleri çıkarken " Dört yıl uzun bir süre değil mi ? "diye sordum.

" Aslında uzun bir süre ama annemi ve babamı kaybettikten sonra burada kalmak bana iyi gelmedi. Ben de Kraliçe' nin izniyle gittim ve biraz uzaklaştım. Hem de bu arada dış ülkelerle olan bağları güçlendirip sorunlarımızın çoğunu çözdüm. "

" Üzgünüm bilmiyordum. "

Bana dönüp gülümseyerek " Önemli değil," dedi.
Yine de gözlerinin arkasındaki acıyı görebiliyordum.
Üstelik tanıyordum da çünkü ben de aynı şeyi hissediyordum. Annemi ve babamı kaybetmenin acısı hiçbir zaman geçmiyordu.

O zaman dikkatimi çekmeyen detayları şimdi farkediyordum. Yürüyüşündeki ve hareketlerindeki zariflik, saklamayadığı aksanı ve o kadar bilgili olması ... Gerçekten de bana o binayı gezdiren Molgrae Prensi' ydi.

" Prenses önünde durduğumuz oda sizin. Karşı taraftaki iki oda  Helios ve Brian için. Ben sizi yalnız bırakayım biraz dinlenin. Akşam yemeğine yakın bir saatte gelip sizi alırım. "

Dönüp giderken " Alexander ? " diye seslendim.
" Veliaht prens sensin değil mi ? "

Dudağının bir kenarıyla gülümsedikten sonra dönüp koridorda ilerleyerek kayboldu.Ama ben cevabımı almıştım. O gün tanıştığım çocuk aslında geleceğin kralıydı.

Brian tamamen gözden kaybolmasını bekleyip bana dönerek " Sen nasıl tanıştın Prens 'le ? " diye şaşkınca sordu.

Omuz silkip " Şehirde gezerken karşılaşmıştık. Bana Doreneda Kalesi 'ni gezdirdi," dedim.

Hayretle " Gidip onca insan içinden nasıl Veliaht Prens 'i bulmayı nasıl başardın ?!" dedi.

" Aslında ben onu değil de o beni buldu ."

Gerçekten de olan buydu. Üstelik onun kral olacak olmasına sevinmiştim. Eliot 'tansa Alexander  kesinlikle daha iyi bir kral olurdu.

Odanın kapısını açıp içeri girdim . Kapatmadan önce ikisini de bakıp " Gidip dinlenin biraz ," dedim.

Odanın ortasında kocaman yuvarlak bir yatak vardı. Köşede dolap ve makyaj masası duruyordu. Bir duvar komple aynalarla kaplanmıştı. Beyazın ağırlıkta olduğu oda oldukça zarif bir görüntüye sahipti.

Başımdaki tacı çıkarıp yatağın üstüne bıraktım. Elim direkt kolyeye giderken avucum içinde tutup enerjisini hissetmiştim. Ne olduğunu ya da ne işe yaradığını bilmiyordum. Ama korumak zorunda olduğumu biliyordum.

Kapı çalınca Helios 'un geldiğini düşüp gelmesini söylemiştim. Ama içeri giren elindeki tepsiyle bir hizmetçi olmuştu. Elindeki tepsiye rağmen eğilip selam verdi.

" Majesteleri, Prens Lysander sizin çay gönderdi. Nereye koymamı istersiniz ?"diye sordu.

" Masaya bırakabilirsin. Teşekkür ederim."

" Herhangi bir isteğiniz olursa koridorun başındaki muhafızları çağırabilirsiniz efendim. "

Çayı ve yanında birkaç atıştırmalığı da bıraktıktan sonra odadan çıkmıştı. Yavaşça ayağa kalkıp çayı ve tabağı alarak balkona gittim ve koltuklardan birine oturdum.

Bir an için Helios 'un geldiğini düşünmüştüm ama gelmemişti. Derin bir nefes alıp kırgınlığımı bir tarafa bırakarak çayımdan bir yudum aldım. Tadı limonatayı andırsa da  bu çay sıcak ve çok daha lezzetliydi. İnsanı rahatsız etmeyen bir ekşiliği vardı.

Çayı da alarak ayağa kalktım ve manzarayı izlemeye başladım.Odam sarayın arka tarafına bakıyordu.
Bahçede dolaşan insanlar görünce şaşırmıştım. Şu ana kadar prens ve prensesler haricinde kimseyi görmemiştim ama doğal olarak sarayda yaşayan lordlar ve leydiler de vardı.

Sarayın arka kısmı oldukça kalabalıktı ve insanlar yürüyüş yapıyor, çardaklarda oturmuş sohbet ediyorlardı.

Bakışlarımı tekrar manzaraya çevirdim.Sarayın büyük bahçesini çevreleyen duvarların arkasında kocaman bir orman uzanıyordu. Ormanın arkasında da dağlar sıra sıra göğe doğru zirvelerini uzatmış duruyorlardı. Yüzümü okşayan serin rüzgarla beraber çayımı içtim ve eşsiz doğa manzarasını izlemeye devam ettim.
Şu an tek isteğim üzerimdeki elbiseden kurtulmaktı ama çıkarırsam giyemeyeceğimi de biliyordum.Çayım bitmesine rağmen yerimden kıpırdamamıştım.

" Carmen ? "

Arkamda döndüğümde Brian 'ın balkon kapısında durduğunu gördüm. " Kapıyı çaldım ama duymadın."

" Gelsene . "

Ben koltuklara geçerken o da gelmiş ve tam karşıma oturmuştu.Sıkıntılı yüz ifadesini farkedince " Bir sorun mu var ? " diye sordum.

Eliyle ensesini kaşıyıp gözlerini kaçırdı. " Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. "

Elimdeki bardağı masaya bırakıp tamamen ona odaklandım. En yumuşak ses tonumla " Söyle gitsin bir şey olmaz," dedim.

" Ben, şey , yani ..  Tanrım! Ben Joanna 'dan kaçtım. Çünkü odama geleceğini biliyorum. Ve eğer burada olursam gelemeyeceğini düşündüm. Yani istersen tabi ki gidebilirim. Hatta ben gideyim."

Hızlıca konuştuktan sonra ayağa kalkmıştı. Kolundan yakalayıp çekerek oturttum. " Saçmalama Brian. İstediğin kadar kalabilirsin burada merak etme.
Bu kız da neden bu kadar yapışkan anlamıyorum! Seni rahat bırakmıyorsa bunu ona zorla yaptırırım. Sana böyle bir şey yapmaya hakkı yok.  "

Brian minnettar bakışlarla bakmasına rağmen utandığı belliydi. Onu böyle zor bir duruma soktuğu için Joanna 'dan bir kez daha nefret etmiştim.
Sırf prenses olduğu için istediğini alabileceğini düşünen şımarık bir kız çocuğuydu. Brian ne kadar karşı çıksa itiraz etse de elindeki imkanları ve gücü kullanarak onu rahat bırakmamıştı.

Daha fazla utandırmamak için konuyu değiştirmeye karar verdim. Masada duran tabağı uzatıp gülümsedim. " Almaz mısın ? "

O da konunun değişmesinden memnun bir şekilde gülümsemiş ve tabaktan seçtiği tatlıları almıştı.
" Sarayı beğendin mi ? "

Arkama yaslanıp gözlerimi etrafta kısaca gezdirerek
"O kadar muhteşem inşa edilmiş ki insan hayret ediyor. Evet Sanguis Sarayı da oldukça görkemli ve güzeldi ama bu saray bambaşka bir şey. Özelikle de manzarasına bayıldım," dedim.

" İçindekiler olmayınca saray gerçekten de büyüleyici."

" Alexander o kadar kötü değil sanki ? "

Bir tatlı daha yedikten sonra cevap vermişti. " Yani çok tanımıyorum beni tanıyor olmasına da şaşırdım. Gerçi tanımayan kalmadı. Neyse bu konuya girmiyorum sinirlerim bozuluyor. Bence aralarında en iyisi Prens Lysander. En azından bize oldukça kibar davrandı. Prens Eliot 'ın ve Kraliçe 'nin aksine. "

Gözleri öfkeyle dolarken  tabağı bırakıp gözlerimin içine baktı. " Tanrı şahidim, Carmen Eliot 'u dövmemek için kendimi zor tuttum. Sana dokunduğu anda parmaklarını tek tek kırmak istedim.

Helios ise daha kötüydü. Sen tutmamış olsan kesinlikle önce bir güzel döver sonra da yakardı. Gözlerindeki kırmızılığı geçirmek için uzun süre gözlerini kapalı tuttu. Daha önce onu o kadar sinirli gördüğümü hatırlamıyorum Carmen. Ben bile korkttum. "

İç geçirip " Hala çok sinirli değil mi ? "dedim.

" Evet. Hatta bence o yüzden yanına gelmedi. Öfkesi yüzünden seni kırmak istemiyor. "

Öfkelenmekte haklıydı ve diyebilecek bir şeyim yoktu. Owen 'a verdiğim söz aklıma gelirken kendimi balkondan atmak istemiştim." Bir de Owen 'a söz verdim onunla yemek yiyeceğim diye !  "

Brian da yeni hatırlamış gibiydi. " Carmen ?"

" Evet ? "

Başını iki yana sallayıp " Helios bu sarayı başımıza yıkacak. Normalde zaten izin vermezdi ama şimdi hayatta izin vermez," dedi.

" Başka şansım yok Brian. Ben de onunla yemek yemeye meraklı değilim. Ama yapmazsam baloya gelemeyecekler. Ne kadar heyecanlı olduklarını görmüşken bunu onlara yapamam."

Brian da yüzünü benim gibi buruşturmuştu. Bu durumdan en az benim kadar rahatsız olduğunu hissediyordum. " Aklıma bir fikir geldi. "

" Neymiş ? "

Bana doğru eğilip sesini alçalttı. " Bence yemeğine fare zehri koyabiliriz."

Ciddi bir şey söylemesini beklemiştim oysa. Göz devirip " Saçmalama Brian," dedim.

" Kapı çalıyor dur bakıp da geleyim." Bir yandan içeri doğru giderken bir yandan seçeneklerini sıralıyordu.
" Böcek ilacı da olabilir ya da sivrisinekler için olan da olabilir. Kalıcı bir çözüm için farklı zehir- "
Bağırmayı bıraktığında bir sorun olduğunu anlamıştım. Hızlıca ayağa kalkıp içeri girdim.

Üzerindeki mücevherler , zümrüt yeşili uzun elbisesi ve kafasındaki yine yeşil tonlarındaki taçla Prenses Joanna kapıda duruyordu.Güzel olduğunu kimse inkar edemezdi. Simsiyah uzun saçları yumuşak yüz hatları ve yemyeşil gözleriyle oldukça güzeldi.

" Brian ben de seni arıyordum.Hadi gel bahçede biraz yürüyelim. Uzun zaman oldu  başbaşa kalmayalı. Konuşacak çok şeyimiz var. "

Başbaşa derken bana ters bir bakış atmayı ihmal etmemişti. Brian cevap veriyordu ki koluna yavaşça dokununca susmuştu.

Şirince gülümseyip " İçeri gelsenize Prenses Joanna. Kapıda kaldınız ," dedim.

Sahte gülümsemesiyle ve kibirli haraketleriyle içeri girmişti. Arkasından kapıyı kapattıktan sonra yüzümdeki gülümsemeyi hızlıca bozdum. Ani değişimim karşısında şaşırsa da başını dikleştirip gözlerimin içine bakmıştı.

" Prenses Joanna anlamakta zorluk çektiğim bir şey var. Nasıl oluyor da size onlarca kez söylenen şeyi anlamamak da bu kadar ısrarcı olabiliyorsunuz ? "

Kollarını göğsünde bağlayıp kaşını hızlıca kaldırdı.
" Ne demek istediğini anlamıyorum . "

Ona doğru bir adım daha atıp durdum. Tekrar gülümsedim ama bu sefer ki kraliçeninkilere benzeyen içi zehir dolu bir gülümsemeydi.

" Ben de tam olarak ondan bahsediyordum. Sizin probleminizin anlamamak. Sizin yerinizde bir çocuk olsa çoktan anlamıştı. "

Öfke dolu bakışlarını bana dikip olduğu yerde daha da dikleşti ." Bana hakaret edemezsin ! Ben Molgrae Prensesi Joan- "

Bir adım daha atıp gülümsememi büyüttükten sonra araya girmiş ve sözünü kesmiştim.

" Kim olduğunu gayet iyi biliyorum. Gerçi önceden bilmiyordum ama o gün masada söylediğinde öğrenmiştim. Senin aksine söylenen şeyleri tek seferde anlayabiliyorum tatlım."

Bir adım daha atıp iyice yaklaştım. " Sana son bir kez daha söyleyeceğim. Brian 'ı rahat bırakacaksın. Sırf prenses olduğun için ona evcil hayvanınmış gibi muamele yapamazsın. "

Konuşmaya daha doğrusu bağırmaya yeltenince bir adım daha atmış ve aramızda sadece birkaç parmak boşluk bırakmıştım.

Gözlerim parlarken odanın içindeki hava sertleşip bize doğru çarpmaya başladı. " Sen yeteri kadar konuştun şimdi beni dinleyeceksin. Brian korumam olarak biliniyor olabilir ama bilmediğiniz şey benim de onun koruması olduğum. "

Rüzgar daha da hızlanarak ikimize çarpmaya devam etti. " Onu rahatsız etmeye devam edersen karşında bulacağın kişi ben olurum. Madem prensesçilik oynuyoruz hem Arachnos hem de Sanguis Prensesi olduğumu artı olarak karma olduğumu hatırlatmak isterim. Emin ol beni karşına almak istemezsin Joanna. Üstelik yaptıklarının- ki bu konumunu kullanarak genç bir adamı sürekli rahatsız etmek - Kraliçe' nin kulağına gitmesini isteyeceğini hiç sanmıyorum. Değil mi Prenses ? "

Rüzgarı biraz daha hızlandırdım. " Değil mi Prenses ?!"

Uçuşan saçlarını düzeltmeye çalışıyordu ama başarılı olduğu söylenemezdi. Dişlerinin arasından " Evet," diye tıslamıştı.

Rüzgarı durdurup elimi saçlarına uzattım ve dağılan saçlarını düzene soktum. Devrilmiş tacını da eski haline getirdikten sonra gözlerine bakıp tatlı bir şekilde gülümsedim.

Yumuşak ve sevecen ses tonumla" Anlaşabildiğimize sevindim Prenses," dedim.

Aniden değişen ruh halim karşısında afalladığını gözlerinde görebiliyordum. Geriye doğru bir adım atıp benden uzaklaştı. Bir şey yapmayıp şirince gülümsemeye devam ettiğimi farkedince arkasını dönmüş ve koşar adımlarla odadan çıkmıştı.

Açık bıraktığı kapıyı arkasından sertçe kapattıktan sonra Brian 'a döndüm. Oldukça ciddi bir şekilde suratıma bakıyordu. Bakışlarına sertçe karşılık verdim. Saniyeler sonra ikimizin de yüz ifadesi dağılmış aynı anda kahkahalara boğulmuştuk.

Yere oturup sırtımı yatağa yasladım ve elimle ağzımı kapatarak gülmemi bastırmaya çalıştım.Brian da yanımda yere çökmüş kahkahalarını sakinleştirmeye çalışıyordu. Nihayet ikimiz de durulunca bana döndü.

" Carmen ? "

" Evet ? "

" Bir düşman daha kazandın. "

Omuz silkip " Sıraya girmesi gerekecek," dedim. Göz göze geldiğimiz anda ikimiz de tekrar kahkahalara boğulmuştuk. Brian Joanna 'nın taklidini yapıp sesini onun gibi çıkarttıkça daha çok gülüyordum.

Dakikalar sonra gülmekten ağrıyan karnımı tutmuş nefeslenmeye çalışıyordum. Brian da başını omzuma yaslamıştı. " Carmen ? "
Ona doğru döndüğümde yüzündeki gülümsemeyle bana baktığını görmüştüm." Teşekkür ederim."

" Bir şey yapmadım ki. "

Kafasını omzumdan kaldırıp gözlerimin içine baktı.
" Benim için nasıl bir anlam ifade ettiğini tahmin edemezsin. Ne kadar teşekkür etsem az Carmen. Gerçekten o kız hayatımı zehir ediyordu ve senin sayende kurtuldum ondan. O kaçıştan sonra bir daha bana yaklaşacağını sanmıyorum. "

Kendime çekip sıkıca sarılmıştım." Yaklaşmasa iyi olur. Söylediklerimde ciddiydim Brian. Seni rahatsız etmeye devam ederse ben de kendi konumumu ona karşı kullanırım. "

Geri çekildikten sonra dişlerini gösterecek şekilde gülümsemişti." Şu an iyi ki o adamlar beni bıçaklamış diyorum. Eğer yaralı olmayıp revire gelmeseydim seninle hiç tanışmamış olacaktım. Odama gidince önceden küfür ettiğim o adamlar için dua edeceğim."

Dediği şey beni güldürmüştü. " Ben de iyi ki seninle tanışmışım Brian. Gerçekten mükkemel bir insansın."

Ellerini saçlarından geçirip olduğu yerde dikleşti.
" Tabiki mükemmelim . "

Başımı iki yana sallayıp güldüm. O da bana eşlik ederken kapı bir kez daha çalmıştı.Brian ayağa kalkıp bana da elini uzatmıştı. Elini tutup ayağa kalktıktan sonra kapıya yöneldim. Karşımda Helios 'u görünce şaşırmıştım.

Brian bana göz kırptıktan sonra kapıdan çıktı. Giderken Helios 'un sırtına dostça vurmuştu.

Ben yatağıma otururken Helios da kapıyı kapatıp odaya girmişti. Eliyle boynunu kaşıdıktan sonra bakışları bana döndü. Ne zaman ne söyleyeceğini bilemeyip bocalasa böyle yapardı.

" Şey - " Eliyle yüzünü sertçe sıvazlayıp derin bir nefes aldı. Elinden damlayan kanı farkedince endişeyle ayağa fırlamıştım. Yanına gidip elini kendime doğru çektim. " Helios elin ! "

Elini ellerimin arasından hızlıca çekmişti." Bırak şimdi elimi önemli bir şey değil . "

Bakışlarını kısaca yere çevirdikten sonra tekrar gözlerime baktı .Ellerini yüzüme koyup kalbimi titreten bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

" Özür dilerim. Arabada söylediklerimde ciddi değildim. Sen öyle ortadan kaybolunca çok korktum. Bir bahane olmadığını biliyorum. Sadece, seni çocuk olarak görmüyorum. Ya da sorumsuz biri olarak da görmüyorum. Hepsi öfkeli olduğum için söylediğim şeylerdi. Gelmeden önce seni odada bırakıp çekip gittiğim için de özür dilerim. Saçma ve çocukça bir hareketti. Asıl çocukça davranan bendim yani. Üzgünüm..."

Bakışlarıyla bile özür dilerken kalbim çoktan yumuşamış ona olan kırgınlığı unutmuştu.Kolundan tutup yavaş bir şekilde yatağa oturttmuştum.

Önünde diz çöküp ellerini tekrar ellerimin içine aldım. Kanlı yaralar ve çürükler oldukça tanıdıktı. Bir şeyleri yumrukladığımda benim de ellerim böyle oluyordu. " Bana diyorsun ama kendin yapıyorsun Helios! Bu ellerinin hali ne ?"

Bir yandan onu azarlıyor bir yandan da iki elimin arasına aldığım elini iyileştiriyordum. İlki tamamen iyileşince diğer eline geçmiştim.

" Hayır anlıyorum sinirlisin ama ellerinden ne istedin ? Bana yaptığım için kızarken kendin yapıyorsun. Hiç doğr- "

Dudaklarıma kapanan dudakları beni susturmuştu.
Beni yukarı doğru çekip yanına oturttu. Elleri belimi sıkıca kavrayıp kendisine çekerken ben de ellerimi saçlarına daldırmıştım. Beni kendine doğru iyice bastırıp öpmeye devam etti. Kalp atışlarını hissedebilecek kadar yakınındaydım. Delicesine çırpınıyordu. Benimkinin de pek farkı yoktu gerçi. Ona ayak uydurmak istercesine aynı hızla atıyordu.

Dudaklarımız ayrılırken bile oldukça yakındık. Aldığımız nefesler havada çarpışırken gözlerine bakınca yoğun bakışlarıyla karşılaşmıştım. Belimdeki elini çekip yarım kalan işime devam ettim. Kısaca gözlerine baktıktan sonra tekrar eline döndüm.
" Acıyor mu ? "

" Hem de hiç acımıyor . "

İşim bittiğinde elini kaldırıp baktım. Hiçbir yara kalmamıştı. Dudaklarıma götürüp tam avuç içinden öpmüştüm.

" Ne düşündüğünü bilmiyorum Helios ama benim ilgimi senden başkası çekmiyor.  Yalnızca sana aşığım sevgilim. Ve inan ki hiçbir şey bu durumu değiştirmeyecek. Kalbimin  yalnızca bir sahibi var.
O da gamzesine aşık olduğum adam."

Ben konuşurken gözlerinden onlarca duygu gelip geçmişti. Sevgi, aşk,  merhamet, sevinç , hayranlık...

Uzanıp tam gözünün altından öpmüştüm. Tam göz yaşının aktığı yerden. Bir şey dememişti ama beni göğsüne bastırıp kollarını etrafıma sıkıca dolamıştı. Gözlerimi kapatıp gülümsedim. Evimdeydim ve oldukça mutluydum.

Çalan kapıyla yavaşça kollarının arasından çıktım. Yataktan kalkmadan önce yanağına ufak bir öpücük bırakmayı da ihmal etmemiştim.Aynaya bakıp hiçbir sorun olmadığını görünce kapıyı açmıştım.

" Prens Lysander birazdan sizi almaya geleceğini iletmemi istedi."

Başımla onaylayınca görevli hızlı adımlarla uzaklaşmıştı. Tacımı da alarak aynanın karşısına geçtim.Dikkatli bir şekilde tacı başıma yerleştirdikten sonra Nicole 'den öğrendiğim şekilde sabitlemiştim.

Helios kollarını belime sararken başını da omzuma yaslamıştı. Aynadaki yansımamız o kadar güzeldi ki.
Gülümsemem tüm yüzümü kaplarken sadece gözlerine bakıyordum. O da aynı şekilde gülümsemişti. Kapı çalınca yanağımdan hızlıca öpmüş ve kapıya yönelmişti.Ben de arkasından onu takip ediyordum.

" Merhaba Helios, merhaba Prenses. Umarım iyice dinlenmişsinizdir. Çünkü yemek vakti. "

" Gayet iyi dinlendik. Ayrıca çay için teşekkür ederim."

Gülümsedikten sonra kolunu bana uzattı. Koluna girip yürümeye başladığımda Brian 'ın da odasından çıktığını farketmiştim.

Alaxender 'la birlikte önden giderken onlar da birkaç adım arkamızdan takip ediyorlardı. Sarayın doğu kanadına doğru yönelirken koridorlar arasında yürüyorduk.Her biri diğerine o kadar çok benziyordu ki tek başıma olsam kesinlikle kaybolurdum.

" Tam bir labirent gibi. Kaybolmamayı nasıl başarıyorsun ? "

Gülerek bana dönmüştü. " On dokuz yılını bu koridorlarda geçirince alışıyorsun. "

İlerledikçe etrafımızdaki insan sayısı da artmaya başlamıştı. Sarayın misafir kısmından çıkıp yaşam alanlarına gelmiştik. Önünden geçtiğimiz herkes Prens 'le beni selamlıyordu.

Özellikle genç kızların yanınından geçerken heyecanlı konuşmalarını duyabiliyor gözlerini Prens 'e dikip  hayranlıkla onu izlediklerini görebiliyordum. Hatta bazı bakışların arkama kaydığının da farkındaydım. Brian ve Helios da oldukça dikkat çekmişlerdi.

" Sanırım saraydaki tüm genç leydiler sana aşık . "

Alçak sesle söylediğim şey yine onu güldürmüştü.
" Yani biraz öyle diyebiliriz. Kraliçe artık evlenemem gerektiğini söylediğinden ve bunu tüm saray halkının önünde yaptığından beri bir hayli arttılar.  Neyseki şu an ilgi benden çok korumalarına kaydı. Özellikle de Helios 'a bakıyorlar. Bakışları paylaşmaktan oldukça memnun olduğumu söylemem lazım."

Arkama dönüp bakmak istiyordum ama absürt kaçacağını bildiğimden yapmamıştım. "Ayrıca tüm genç lordlar da sana bakıyor. Sarayda oldukça popüler olduğunu söylemeliyim. Özellikle de yaptığın konuşmadan sonra herkes seni konuşuyordu."

Bir yandan beni selamlayanlara gülümsüyor bir yandan da kısık sesle konuşmaya devam ediyordum.
" Genelde insanların ne dediğini umursamam ama bıraktığım izlenimi merak ettim. "

" Aslında gayet iyiydi diyebilirim. Karma olman zaten yeteri kadar ilgi çekiciyken bir de Prenses Clarissa 'nın kızı olduğunu söyledin. Mermiyi havada durdurup insanlar seni dinlemeyince yıldırımla dikkatleri çekmen de epey inanılmazdı.

Cesur, son derece güçlü bir karma barışı getireceğine söz verdi. Üstelik bu kişi hem Arachnos hem de Sanguis Prensesi. Bir de Kral' ı kurtarmış olman var ki bu da sana karşı olan sempatiyi oldukça arttırdı.

Halk sana bayılsa da sevmeyenler de var tabi ki. Arachnos olduğun için cezalandırılman gerektiğini söyleyen siyasi bir rehine olarak kullanılmanı isteyenler de var. Ama arkanda Sanguisler varken kimse sana bir şey yapmaya cesaret edemez. Prens Owen 'ın seni koruyacağına dair kraliyet yemini verdiği doğru mu ? "

Duymuş olmasına şaşırmamam gerekirdi ama şaşırmıştım. " Evet doğru."

" Kraliyet yemini oldukça ciddi bir yemindir. Önce sözle sonra da kanla yemin edilir. Prens Owen 'ın seni korumak için her şeyi yapabileceğine eminim. Ayrıca ben de böyle bir şeye müsaade etmem. Daha kral olmamış olabilirim ama sözüm en az bir kralinki kadar değerlidir.

Gözlerindeki intikam hırsını gördüm Carmen. Savaşı kazanıp Arnold 'a cezasını vermeyi ne kadar çok istediğini gördüm. Kim ne düşünürse düşünsün ben senin bizim tarafımızda olduğunu biliyorum. Ve sana bizim tarafımızdan da bir zarar gelmemesini sağlayacağım. Arkanda iki kraliyet ailesi varken kimse sana yaklaşmaya cesaret edemez. "

Sözlerinde samimi olduğu belliydi. Ses tonu kesinlikle insana güven veriyordu." Teşekkür ederim Prens Lysander. Ne diyeceğimi bilmiyorum. "

Omuz silkip " Bir şeye demene gerek yok. Ayrıca lütfen bana Alexander demeye devam et. Bana öyle seslenen yalnızca ebeveynlerimdi. Başka birinin ağzından da duymak iyi geliyor," dedi.

" Nasıl istersen,  Alexander. "

Koyu ahşap bir kapının önünde durunca askerler selam vermişti.

Kapıya doğru yönelince Brian ve Helios 'un gelmediğini farkedip durmuş ve Alexander 'ın kolundan çıkarak onlara yaklaşmıştım.

" Siz niye gelmiyorsunuz ? "

Brian kısaca " Owen 'ın emirleri ," dedi. Şaşkınlıkla ikisine baktım. Onlar burada beklerken ben gidip yemek yiyemezdim." Şaka yapıyor olmalısınız ! "

Helios Alexander 'a kısa bir bakış attıktan sonra yanıma yaklaştı ve sadece benim duyabileceğim ses tonuyla konuşmaya başladı." Carmen biz sadece korumalarınız unutma. Owen da böyle kalmasını istiyor. Brian geçen sefer sizinle yemek yemiş olabilir ama Sanguis ailesine olan yakınlığıyla alakalı bir şeydi. İçeride olmamız hoş karşılanmayacaktır. O yüzden biz de burada bekliyor olacağız."

İçimde yükselen öfkeye engel olamamıştım. " Ama -"

" Carmen şimdi içeri girip yemeğini yiyeceksin itiraz istemiyorum. Dediğim gibi biz korumalarınız ve işimizi yapıyoruz." Bakışlarındaki ve sesindeki uyarıyı farkedebiliyordum.

Arkama dönüp beni bekleyen Alexander 'a baktım ve sahte olduğu uzaktan bile belli olan bir şekilde gülümsedim. Çünkü rol yapamayacak kadar sinirliydim.

" Gidebiliriz. "

Uzattığı koluna girip muhafızların  açtığı kapıdan içeriye doğru yürüdüm. Sarayın her yeri gibi gösterişli olan yemek salonuna girdiğimizde bakışlar bize dönmüştü. Aynı anda selam verdikten sonra masaya yöneldik.

Alexander masaya doğru yürürken mahçup sesiyle 
" Kusura bakmayın Kraliçem biraz geciktik," dedi.

Masanın en başında Kraliçe Yasmine her zamanki soğuk bakışlarıyla oturuyordu. Bizim için boş bırakılmış sandalyelere geçtik. Alexander önce benim sandalyemi çekmiş sonra da yanımdaki boş yere oturmuştu.

" Herkes geldiğine göre yemeğe başlayabiliriz."

Önüme konan tabakta ne olduğunu açıkçası bilmiyordum. Yine de saygısızlık olmaması için servis edilen her şeyi yiyecektim.

Joanna 'nın yemeği yerine bana diktiği bakışlarını farkedince başımı hafifçe kaldırmış ve bakışlarına karşılık vermiştim.Sonunda pes eden taraf o olmuş yemeğine dönmüştü. Ben de aynı şeyi yapmıştım.

Masada sadece çatal bıçak sesleri yükselirken böyle yemek yemenin bana hiç uygun olmadığını düşünüyordum. Ben sevdiklerimle sohbet ederek ve kahkahalar eşliğinde yemek yemeye alışmıştım. Şu anki sessizlikten hoşlandığım söylenemezdi.Yine de düşünmek ve incelemek için fırsatım olmuştu.

Sağ tarafta ve baş köşede Kraliçe oturuyordu. Kraliçe 'ye en yakın sandalyelerde Alexander ve Prenses Iris oturuyordu.

Alexander 'ın yanında ben sonra da sırasıyla Prens Eliot ve annesi Prenses Madeline vardı. Onun tam karşısında ise eşi Prens Sean  bulunuyordu.

Tam karşımda ve Prenses Iris 'in yanında ise Prenses Joanna oturuyordu. Onun yanında ise daha önce görmediğim bir adam oturuyordu. Başındaki taç ve Prenses Joanna 'ya yakınlığından babası Prens Albert olduğunu tahmin ediyordum.

Beni inceleyen bakışlarını hissedebiliyordum. Yine de olumsuz bir harekette bulunmamıştı. Suyumdan bir yudum içip bardağı tekrar masaya bıraktım.

Yemeğime devam ettim ama sırf yanlış anlaşılmasın diye yiyordum. Brian ve Helios kapıda aç bir şekilde beklerken içimden yemek gelmiyordu. Önüme konan her şeyi yesem de zevk aldığım söylenemezdi.

Kapılar hızlı bir şekilde açılınca hepimiz o tarafa dönmüştük. Yüksek rütbeli olduğu belli olan orta yaşlarda bir muhafız selam verdikten sonra bakışlarını Kraliçe 'ye dikmişti.

" Kraliçem lütfen affedin yemeğinizi bölmek istemezdim ama taht odasına gelmeniz gerekiyor."
Kraliçe ayağa kalkıp bakışlarını bana çevirmişti .
"Seninle karşılıklı çay içmeyi çok isterdim Prenses ama anlaşılan bu gece olmayacak."

" Önemli değil Kraliçem daha zamanımız var . "

Başıyla onayladıktan  sonra kendisini bekleyen muhafızla birlikte salondan çıkmıştı. Alexander yemeğini bitirdikten sonra ayağa kalktı. Bir süredir bunu beklediğim için ben de hızlıca ayağa kalkmıştım.
Masadakilere kısa ve zoraki olduğu belli olan kısa bir baş selamı verdikten sonra koluma girmişti. Ben de aynı şeyi yapıp hızlı adımlarına ayak uydurarak salondan çıkmıştım.

Helios ve Brian kapıda duruyorlardı. Ben Alexander 'la yürürken onlar da bizi takip etmeye başlamışlardı.
Geldiğimiz koridorları tekrar yürürken Alexander 'ın düşünceli hali dikkatimi çekmişti." Ne düşünüyorsun ? "

" Bir şey düşünmüyorum sadece dalmışım. Neyse sarayda gezmek ister misin ?" dedi.

" Bir mahsuru yoksa odama gidip dinlenmek istiyorum. Hem senin de yapman gerekenler vardır daha fazla benim yüzünden görevlerinden geri kalmanı istemiyorum ."

Bakışları beni bulurken yavaşça gülümsemişti.
"Görevlerimden geri kalmadığımı ve seninle zaman geçirmekten hoşlandığımı söylemek zorundayım.
Daha metrodayken farklı havanı hissetmiştim. Sana o gün dediğim gibi kızlara etrafı gezdirmeyi falan teklif etmiyorum.

İlk defa sana böyle bir şey sordum. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama bir şekilde özel olduğunu hissetmiştim. Sen öyle hızlıca gitmeseydin bir şeyler içmeyi teklif edecektim. O gün yapamamıştım ama şansıma seninle tekrar karşılaştım.Yarın benimle  bir şeyler içmeye ne dersin ? Seni yakından tanımayı çok isterim. "

Kötü bir niyeti olmadığını biliyordum Prens Eliot 'un aksine. " Ben de seni tanımayı çok isterim. Hem Alexander 'ı hem de Prens Lysander 'i."

" Güzel o zaman ben gelip seni alırım. Yarın akşam balo olacağı için tüm gün etraf kalabalık olacaktır.
Ama çoğu kişinin bilmediği bir yer biliyorum. Orada kimse olmaz rahatça sohbet edebiliriz."

Koridorlara kimse olmadığı için çok daha hızlı bir şekilde gelmiştik.Kapımın önünde durup kolumu yavaşça bıraktıktan sonra arkasını dönüp Brian ve Helios 'a baktı.

" Yemeklerinizi odalarınıza göndereceğim. Herhangi bir şey isterseniz koridorların başında bekleyen muhafızlar var. Onlara seslenmeniz yeterli olacaktır. "

Üçümüze de bakıp " İyi akşamlar," dedikten sonra  arkasını dönüp uzaklaşmıştı.

Normalde olsa sarayı gezmeyi çok isterdim. Ama ben gidersem Brian ve Helios 'un da geleceğini biliyordum. Daha yemek yemedikleri için onlara böyle bir şey yapamazdım.

İkisine de bakıp " Gidin ve yemeklerinizi yiyin," dedim. Brian kızgınlığımı farketmiş olacak ki
" Carmen bize kızma lütfen ; Owen 'a da kızma. Olması gereken şey bu zaten. İçeride kimse korumalarıyla oturuyor muydu ? Hem oradakilere güvenmediğini de göstermez mi bu ? "dedi.

" Ama siz benim korumam değilsiniz ki. Biriniz sevdiğim adam biriniz çok değer verdiğim bir arkadaşım.Siz dışarıda aç bir şekilde beklerken nasıl yemek yememi istiyorsunuz ki benden ?! Saygısızlık olmayacağını bilsem tek lokma bile yemezdim . "

Helios " Biz bunu zaten biliyoruz. Amaç diğerlerinin farketmemesi. Ayrıca burada böyle konuşmaya devam edersek yaptıklarımızın bir önemi kalmayacak," dedi.

Brian mesajı aldığı için arkasını dönüp odasına girmişti. Helios da bana son kez baktıktan sonra odasına girmişti. Ben de kendi odama girip kapıyı kapattım.

((((((((((((((((((((((((((((((✨))))))))))))))))))))))))))))

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen:)

Continue Reading

You'll Also Like

7.7M 446K 83
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
128K 15.4K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
885K 20.2K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
633 67 14
Hikaye, küçük yaşta ailesini kaybeden prensesin amcası tarafından bir laboratuvara hapsedilmesiyle başlar. Bu laboratuvar, prensesin hayatını sonsuza...