LAL

By hikayelerindeyasar

27.3M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
42.BÖLÜM "GİTMELER"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
53.BÖLÜM "LÂL"
54.BÖLÜM "SINAV"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

50. BÖLÜM "KAYBETMEK"

200K 13.5K 10.3K
By hikayelerindeyasar

Herkese merhaba, lütfen bölüme yorum yapmayı ve alttaki yıldız tuşuna basmayı unutmayın <3

50. BÖLÜM "KAYBETMEK"

Bazen hayat öyle yoğun ve yorucu geliyor ki, şaşırıp kalıyorum insanlara bakarken nasıl dayanabiliyorlar, nasıl yaşamaya devam edebiliyorlar diye. Gücümün tükendiğini hissediyorum, umutlarım eskisi gibi sağlam değil ve bana güç vermiyor. Önce Eliza'yla aramızdaki bitmek bilmeyen kavgadan dolayı, onunla aramı düzeltmek için, onu anladığım için yardımcı oldum, hiç yapmamam gereken bir şeyi yaptım ve bunun sonucunda Kuvars'a ihanet ettim. O ihaleyi kaybetti, ihaleyi kaybetmesi hızlı bir şekilde borsa hisse değerlerinin düşmesine neden oldu, şirketi iflasın eşiğine o kadar hızlı geldi ki kalbi dayanmadı. Az kalsın onu kaybediyordum. Daha bunu aşamadan onun soğukluğuyla baş etmem gerekmişti ve soğuk kabuğunu kırmayı başarınca en sonunda her şey eskiye dönmüştü bir nevi de olsa. Ardından arkadaşlarım sandığım Yiğit bana ilanı aşk etmiş, bunu kaldıramayan Merve benim hakkımda gerçek düşüncelerini dile getirmişti. Gün sonunda yapayalnız ve ölü bir savaşçı gibi hissediyordum. Tüm gücüm sanki kemiklerimden çekilmişti, ruhum hissettiğim bu ağırlığı kaldıramıyordu.

Sessiz sessiz uyandım, saat gecenin üçüydü. Kuvars'ın kollarında ağlayarak uyumamın üzerinden saatler geçmişti. Korkuyla başım Kuvars'a çevrildi. O da giderse tamamen şu hayatta yapayalnız birisi olacaktım. Bir tek o vardı, bir tek o...

Korkuyla onun çıplak göğsünün üzerine uzanıp kıvrıldım. Nefesimi tutup onun kalp atışlarını dinledim. Uykusunda sessizce beni kendine çekerken ona sımsıkı sarıldım. Başım hala göğsündeydi, gözlerimi açmadan onun kalp atışlarını dinledim. O düzenli ritim hayatımın en huzurlu melodisi anlamına gelirken bir kere daha ona ne kadar bağlı olduğumu fark ettim. Onu seviyordum. Bir insanın başka bir insanı sevebileceği en yoğun şekilde seviyordum. Onsuz nefes alamayacak kadar seviyordum. O benim her şeyimdi, o da giderse ne yapardım.

Sabahın ilk saatleri odaya dolan gün ışığıyla gözlerimi zorlukla açarken yatağın boş olduğunu fark ettim. Kuvars yoktu. Olduğum yerde doğruldum, üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Ense köküme kadar terlemişti saçlarım. Hızla saçlarımı toplayıp kenardan aldığım tokayla bağladım onları. Yataktan kalktım, dilim kupkuruydu. Sanki boş bir çuvalı taşıyormuşum gibi bedenimi arkamda sürükledim. Banyoya geçtim, kapıyı arkamdan kapadım ve aynadan yüzüme baktım. Sandığımdan daha iyi durumdaydım. Hissettiğim çökmüş bir yüz, kabarmış saçlar ve ruhsuz bakışlarken tam aksiydim, yüzüm hala aynıydı. Sadece gözlerimde düzeltemeyeceğim kadar üzgün bir ifade vardı. Sanki ne yaparsam yapayım o dolu gözlerim hep öyle kalacaktı. Merve'nin söyledikleri beynimde yankılanırken gözlerimi sıkı sıkıya yumdum.

Üzerimdekilerden bir çırpıda kurtulup hızla suyu ayarlayıp altına girerken o sesleri susturmak için kulaklarımı sıkı sıkıya bastırdım. Her şey üstüme üstüme geliyordu, omuzlarım bu yükü taşıyamayacağı için çökmüştü.

Terlemiş saç diplerimi soğuk suyla biraz serinlettikten hemen sonra suyu kapattım ve bornozumu üzerime sarıp tekrar aynanın karşısına geçtim. Bütün ruhum çekilmiş gibi kendimi odaya sürükledim ve kenara ayırmış olduğum giyeceklerime ruhsuz gözlerle baktım.

Mutsuzum.

Giyinmek istemiyorum.

Uyumak ve hiç uyanmamak istiyorum.

Islak saçlarımdan sular dökülürken uzandım ve iç çamaşırlarımı bile giyinmeden siyah geceliğimi geçirdim üzerime. Saçlarım geceliğin sırt kısmını ıslatırken çıplak ayaklarıma çevirdim gözlerimi. Oflayarak yanaklarımı şişirdim ve saate bakmak için Kuvars'ın kenarda duran telefonuna uzandım. Sabahın altısıydı, uyanmak için erken bir saatti.

Kuvars neredeydi acaba?

Bir an için onun beni bırakıp gitmiş olabileceğine dair nedensiz bir korku duyarken hızlanan kalp atışlarıma koydum elimi. Sakin ol... İçeridedir.

Bütün yaşadıklarımdan sonra kaybetme korkusu öyle yoğundu ki... Kuvars'sız bir dünya düşünemiyordum. Eski ben değildim artık. Tüm psikolojim alt üst olmuş, tamamen dağılmıştım. Artık ait olduğumu sandığım kurulu düzenin bir parçası değildim. Artık bir düzen yoktu. Artık eskiden inatla sahip olduğum hayallerim yoktu.

Dağılmıştım ama bu dağınıklığın içinde ait olduğum tek kişi Kuvars'tı, onu da kaybedemezdim.

Onsuz nasıl yürünür unutmuştum artık.

Beynimdeki hastalıklı düşüncelerin arkasından koşup odadan dışarı çıktım. Koridorda yoktu, hızla aklıma aşağı inmek gelirken mutfakta boştu, tekrar yukarı çıkarken anlamsız olmasına rağmen tedirgin hissediyordum. Yavaş yavaş kafayı yemeye başlamış olmalıydım. Hiç normal değildim, hiç ben değildim.

Yeniden Kuvars'la odamıza geldiğimde eş zamanlı olarak Kuvars'ın çalışma odasının kapısının kolunun indiğini fark ettim ve hemen ardından Kuvars odadan çıktı. Onu görür görmez gözlerim dolarken Kuvars başını kaldırdı ve gözlerimiz birleşti.

"O bakışta ne öyle?"

Ona doğru koşup boynuna sarılmak isterken bunun fazla abes duracağının bilincinde olduğum için kendimi zor durdurdum, gözlerim dolmasın diye de çenemi mümkünmüş gibi iyice sıktım.

"Neredesin, seni merak ettim."

Kuvars'ın yeşil gözleri bacaklarımda ve geceliğimde gezinip ıslak saçlarımda durdu. "Halletmem gereken birkaç iş vardı. Sen uyanmadan bitireyim dedim."

Anladım der gibi başımı salladım, Kuvars aramızdaki mesafeyi kapattı. "Sen niye saçlarını kurutmadın?"

Omuz silkerken küçük bir kedi yavrusu gibi Kuvars'a yapıştım. Ellerim omuzlarına gitti. Kuvars'ın eli de benim belime dolandı.

"Hasta olacaksın."

Yine omuz silktim. "Olmam."

Kuvars'ın bakışları ıslak saçlarıma kaydı, hala damlalar üzerimdeki geceliğe damlıyor ve iz bırakıyordu.

"Bugün işe gidecek misin?"

Kuvars'ın bakışları saçlarımdan parmaklarıma kaydı. "Gitmem lazım. Önemli toplantılarım var."

Ellerim onun omuzlarına kaydı, gömleğini giymişti bile, elim arsızca gömleğinin yakasında dolaştı. Masum masum sordum. "Erteleyemez misin?"

Kuvars'ın gözleri benim gözlerimi buldu. "Güzelim-"

Uzandım ve bana itiraz etmesine izin vermeden yanağını öptüm. "Lütfen."

"Halletmem gereken çok iş var bugün-"

Tekrar yanağını öptüm. "Ama lütfen..."

Ellerimi onun ensesinde birleştirirken Kuvars huysuz huysuz homurdandı. Tekrar yanağını öpmek için parmak ucumda yükselmek için kalktım, dudaklarım yeni çıkmış sakallarına değdiği gibi Kuvars yüzünü çevirdi ve dudakları dudaklarımı buldu. "Yanaktan olmaz ama."

Tebessüm ettim, onun dudakları sertçe kendi dudaklarımı buldu. Eli geceliğimi sıyırıp kalçalarımı kavrarken dillerimiz birbirinde tükenmek ister gibi birbirine dolandı, Kuvars'ın dişleri sertçe dudaklarımı ısırırken bir an olsun durmadı. Ellerim ensesindeki saçları kavradı ve küçük çaplı, sesimin yettiği ölçüde çığlık attım.

Kuvars beni bırakmadı, dudakları dudaklarımdan kayıp boynuma değdi. Boynumu öperek ilerledi ve üzerimdeki geceliğin askılarını sıyırdı.

Birkaç saat sonra, nemli saçlarım onun çıplak göğsünde yayılmış bir şekildeyken onun nefesini içine çektiğini hissettim, saçlarımı kokluyordu. Ona doğru dönerken az önceye göre daha telaşsız ve huzurluydum, o olduğu sürece hiçbir sorun yoktu.

"Hala işe gitmekte kararlı mısın?"

Kuvars uzandı ve canlı yeşil gözleri benim parmaklarımı bulurken beni iyice kendine yapıştırdı. "İşlerim var, ertelemem mümkün değil.."

İç geçirdim, onu gözümün önünden ayırmak bile istemiyordum. Hep benimle olsun ve gitmesin diye ölebilirdim bile.

"Bende gelsem seninle?"

"Gel ama toplantılarım var, tek başına sıkılabilirsin."

Tatlı tatlı gülümserken "Bende ders çalışırım o sırada, zaten öğleden sonraya terapilerim için randevularım var onlara gideceğim" dedim.

Kuvars olumlu anlamda başını salladıktan sonra uzandım ve onun yüzünü ellerimin arasına aldım, onun gözleri huzurla kapanırken eğildim ve yanağını öptüm.

***

Kuvars'ın şirketi geldiğim her defasında beni korkutmayı başarıyordu. Öyle geniş ve kalabalıktı ki, burada olmak bana küçücükmüşüm gibi hissettiriyordu. Elimdeki geometri kitabını göğsüme bastırırken kaygılarımı da bastırmaya çalıştım. Gelmeden önce güzel görünmek için mini siyah bir etek, siyah ince bir kazak ve uzun, dizime kadar gelen topuklu çizmeler giymiştim. Saçlarımı da at kuyruğu şeklinde toplayıp solgun yüzüme makyaj yapmamıştım. Evden çıkmadan önce güzel olduğumu düşünüyordum, şimdiyse sanki herkes ayıplarcasına bana bakıyor, Kuvars Bey ve bu kız mı dercesine dalga geçiyordu. İçim sıkıntıyla dolarken kendime karşı duyduğum güvensizlikten bir türlü kurtulamadığımı fark ettim.

Özellikle önümde ince topuklu ayakkabılarının üzerinde, şık, uzun ve ince kadınları gördükçe tırnaklarımı yememek için kendimi zor tutuyordum. Kuvars her gün bu kadınlarlaydı, onlarla iş konuşuyor, toplantılar yapıyor, bir araya geliyordu. Üstüne üstlük Kuvars her bakımdan mükemmel bir adamdı, hem çok yakışıklıydı hem hali vakti, epey bir yerindeydi. Bu nedenle Kuvars isteseydi bu kadınlardan herhangi biriyle çok rahat olabilirdi.

Evet istememişti. Onun tercihi benden yanaydı ama yine de içim sıkılıyor ve rahatsızlık duyuyordum. Son zamanlarda başıma gelenler nedeniyle öyle bir kaybetme korkusu gelişmişti ki bende, sağlıklı düşünme kabiliyetimi kaybetmiştim. Sanki her an Kuvars benden gidecek gibi hissediyordum.

"Hoş geldiniz, Kuvars Bey. Sizde Cemre Hanım."

Birçok insanın meraklı bakışı altında yönetici katına çıkan asansörden inip sadece Kuvars'ın odasının olduğu kata geldiğimizde, bir az olsun insan kalabalığının azalmış olmasıyla içim rahatladı. Sevil bizi karşılarken Kuvars'ın diğer asistanları da hemen arkasındaydı.

Sevil'e karşılık vermek için gülümserken o da aynı ifadeyle bana tebessüm etti. Kuvars hiç beklemedi bile, elimden sıkı sıkı tutup beni odasına çekti.

Sevil yerine bir başka asistan arkamızdan geldi. "Kuvars Bey on dakikaya kadar muhasebeyle toplantınız var. Hemen ardından Başaran Holding'le görüşmeniz var."

Kuvars başını sallarken kol saatinden saati kontrol etti.

"Dün istediğim dosyalar hazır mı?"

"Evet, hazır hepsi. Necati Bey son kontrollerini yaptı ve ilgili birime gönderdi, sizinde incelemeniz için rafa yerleştirdim."

Kadın hızla rafa gidip dosyaları alıp ardından Kuvars'a verdi. Kuvars dosyalara şöyle bir göz gezdirmeden hemen önce bana baktı.

"Cemre için kahvaltılık bir şeyler hazırlayın."

Tam ona gerek yok demek için elimi kaldırmıştım ki, asistan "Tabii efendim," dedi ve hızla odadan dışarı çıktı. Evden çıkmadan önce; o, işle ilgili birkaç telefon görüşmesi yaparken ben onun için kahvaltı hazırlamıştım ama benim midem hiçbir şey almadığı için zar zor kahve içebilmiştim. Kuvars dünden beri üzerime çöken mutsuzluk nedeniyle kahvaltı yapmam için ısrarcı olmamıştı.

"Yemek istemiyorum."

"Cemre, çok zayıfladın, hiçbir şey yemiyorsun artık."

Omuz silktim. "İştahım yok sadece."

"Yemen lazım, hastalanacaksın."

Kapı tıklatılırken bakışlarımı Kuvars'tan kapıya çektim. Gelen yine aynı asistandı. Elinde yiyecek bir şeylerin olduğu bir tepsiyle girerken Kuvars'a döndü.

"Kuvars Bey sizi toplantı odasında bekliyorlar."

Kuvars başını salladıktan sonra, kahvaltı tepsisine ve bana baktı. "Ben gelene kadar bunlar bitecek."

Sıkkın bir nefes verip başımı sallarken Kuvars cep telefonunu ceketinin iç cebine koydu ve odadan dışarı çıktı. Onun çıkmasıyla beraber asistan tepsiyi getirip benim önüme koydu. Kaşarlı bir tost ve portakal suyu vardı.

"Başka bir şey ister misiniz Cemre Hanım?"

Olumsuz anlamda başımı salladım.

"Ben hemen kapıda olacağım, işaret dili biliyorum, istediğiniz bir şey olursa hemen ulaşabilirsiniz."

Gülümseyerek başımı salladım.

Onunda odadan dışarı çıkmasıyla beraber sıkkın bir şekilde tepsideki yiyeceklere baktım. Midem ağrıyordu ama canım hiçbir şey yemek istemiyordu.

Onları kenara itip beraberimde getirdiğim geometri kitabını açtım ve türevin geometrik yorumu ile ilgili konunun testini çözmeye başladım.

Neredeyse türev ile ilgili tüm testleri bitirip olduğum yerde doğrulurken tepsiyi almak üzere gelen asistanla beraber başımı kitaptan kaldırdım.

"Cemre Hanım dokunmamışsınız bile, başka bir şey ister misiniz?"

Olumsuz anlamda başımı salladım. İşaret dili bildiğini söylediği için içim rahat bir şekilde parmaklarımı kaldırdım ve ona sordum. "Kuvars'ın toplantısı uzun sürer mi?"

"Normalde çok uzun sürmezdi ama şu aralar bütçe anlamında sıkışık olduğumuz için uzun sürebilir."

Başımı salladım. "Tamamdır, teşekkür ederim."

Kadın odadan dışarı çıkarken bende oflayarak integral çözmeye başladım. Artık sınava sadece üç buçuk ay kalmıştı ve her boş durduğum an vicdan azabı olarak bana dönüyordu. Bu evde çalışmaya başladığım günden beri, yaklaşık iki buçuk senedir sınava hazırlanıyordum, son zamanlarda yaşadıklarımdan fırsat bulamasam da öncesinde epey bir çalışmıştım ve eğer hayallerim gerçekleşmezse ne yapardım bilmiyordum.

Sürekli beynimin içinde gezinen olumsuz düşünceleri ve iç sıkıntımı bastırmaya çalıştım. Dakikalar ilerleyip ben epey bir soru çözmüşken Kuvars hala gelmeyince sıkıntıyla test kitabını kenara bıraktım ve ayağa kalktım. Biraz olsun dolaşıp havamı değiştirmek için Kuvars'ın odasından çıktım ve az önce benimle ilgilenen asistan kızın yanında başka bir kadın gördüm. Kadın o kadar güzeldi ki, neredeyse 180 santimetreden uzundu, üzerinde dizinin altına kadar gelen kalem bir etek giymişti, topuklu ayakkabı yerine düz taban bir ayakkabı tercih etmişti. Uzun siyah saçları dalgalar şeklinde omzuna dökülüyordu. Turkuaz rengi gözleri vardı.

Asistan beni fark ettiği gibi ayağa kalkarken kızında bakışları merakla bana kaydı.

"Cemre  Hanım bir şey mi istemiştiniz?"

Ona cevap vermek yerine kıza baktığımı fark edince açıkladı. "Ben başka bir departmanda çalışmaya devam edeceğim,  Nur Hanım, benim yerime işe başlıyor."

Tebessüm etmeye çalışırken içim soğudu. Kuvars'a sonsuz güveniyordum ama bu kadın o kadar güzeldi ki, oval yüzü, minik, kalkık burnu, yarı dolgun dudakları, turkuaz rengi gözleri ile, istemsizce kıskanmadan edemiyordum.

Kadın ayağa kalkarken istemsizce onun zarif vücudunu incelemeden edemedim.

"Merhaba, çok memnun oldum." Elini bana uzatırken sıcacık gülümsedi, samimi bir kadındı üstelik.

Yeniden tebessüm ettim. Asistan beni de ona tanıttı. "Cemre Hanım, Kuvars Bey'in nişanlısı."

Kızın gözleri şaşkınlıkla gölgelenirken tebessümünü bozmadı. O şaşıran gözlerini oymak istedim. Artık her yerde fotoğraflarım vardı, internette benden bahsedilen onlarca haber vardı, hiçbirini bile duymamış mıydı?

"Cemre Hanım bir şey mi istemiştiniz?" Diğer asistan kadın bana tekrar soru sorarken ne diyeceğimi bilemedim.

"Kuvars'ı soracaktım."

"İlk toplantısı bitti, ikincisine geçti." Benim sorduğum kişi yerine Nur beni cevaplarken ona döndüm.

"Şey işaret dili biliyorum."

Ne güzel(!)

Ne diyeceğimi bilemedim, Nur yerine diğer asistana sordum. "Ne zaman biter bir fikriniz var mı?"

Beni yine o kadın yerine Nur yanıtladı. "Birazdan yanınızda olur büyük ihtimalle. Anlaşmanın imzalandığını söyledi Kuvars Bey, bana."

Saçma bir şekilde içimdeki rahatsızlık büyürken başımı salladım. Lavaboya gitmek için harekete geçtim, daha fazla bu kadının yanında kalmak istemiyordum.

Boş lavabonun kapısını kapatıp aynadan kendi yüzüme baktım, göz altlarım mosmordu neredeyse, dün bütün gün ağladığım için gözlerimin feri sönmüştü. Sabah makyaj yapmadığım için yüzümdeki o korkunç günden kalan izler belli oluyordu. Saçlarımı gelişigüzel bir şekilde toplamıştım. Sabah evden çıkarken ne kadar kendimi beğendiğim geldi aklıma. Bir de şimdiki halime baktım. Topuklu çizmelerime rağmen boyum kısaydı, üstüne üstlük Kuvars sürekli bana zayıfladığımı söylüyordu. Tahta gibi olmuştum, kaburga kemiklerim bile bakınca belli oluyordu. Çok çirkindim.

Etek giydiğim ve tahta gibi olan bacaklarımı sergilediğim  kendimden nefret ede ede yüzümü yıkadım ve biraz serinledikten sonra tekrar Kuvars'ın odasına doğru yöneldim.

"Gerçekten inanamıyorum, nasıl tanışmışlar ki, yani Kuvars Demirhan gibi biriyle öyle bir kad-"

Ben geldiğim gibi büyük ihtimalle ben ve Kuvars, bizim ilişkimiz hakkında konuşan Nur cümlesini sonlandırırken kendi içimden sabır çektim.

Herkesin aklındaki o soru! Kuvars nasıl benim gibi bir kadınla olurdu! Merve'nin dünkü Kuvars sana acıdığı için seninle diyen sesi kulaklarıma gelirken iç sıkıntım katlanarak arttı. Sanki içimde bir el beni boğuyordu, kimse beni görmüyordu. Yavaş yavaş ölüyordum.

Nefret ediyordum, meraklı ve benim ilişkim hakkında yorum yapmaya hazır insanlardan... Nefret.

İkisi de beni gördüğü gibi konuşmayı kesip ayağa kalkarken onlara bakmadan jet hızıyla Kuvars'ın odasına girdim.

Odanın boş olmasını beklerken az önce benim oturduğum yerde oturan ve test kitabındaki çözdüğüm integral sorularına bakan Kuvars'ı gördüm. Yorgun görünüyordu.

"Merhaba."

Kuvars bana dikkatlice bakarken olduğu yerden kalktı. "Sen iyi misin?"

Gözlerimi ondan kaçırdım. Hiç iyi değildim, psikolojik olarak çok kötü durumdaydım, onu kaybedeceğime, onun beni sevmediğine dair su altında kalmış düşüncelerim tekrar gün yüzüne çıkmıştı.

"Seni beklerken sıkıldım sadece, iyiyim." Yalan söylemeyi tercih ettim.

Kuvars yüzümdeki hiçbir mimiği kaçırmak istemezmiş gibi bana baktı. "Bitti mi toplantılar?"

Kuvars kolundaki saati kontrol etti. "Bir saat boşluğum var. Yemeğe gidelim."

Ona hevesle başımı salladım, şirkette çok bunalmıştım, biraz olsun buradan uzaklaşırsak çok daha iyi olacaktı.

Tam ben çantamı almıştım, Kuvars'ta ayağa kalkmıştı ki, aynı zamanda Kuvars'ın odasının kapısı tıklatıldı.

"Gir."

Nur yüzünde büyük bir tebessümle içeri girerken bende yüzümü buruşturdum. "Kuvars Bey merhaba, ben yavaştan işe başladım da, sabah bana öğle arası tahvil dosyalarını beraber inceleyelim demiştiniz. Toplantı odasında sizi bekliyorum."

Tahvil dosyalarını beraber inceleyelim mi ne demek?

Kuvars ve o? Yalnız başına, bir odada.

Bir de bunu Kuvars mı dedi?

Çatık kaşlarımla Kuvars'a döndüm. Midem cayır cayır yanıyordu sanki.

"Onu başka zamana erteleyelim." Kuvars tereddüt etmeden Nur'u yanıtlayıp geri çevirirken biraz olsun içim rahatladı.

Nur gül kurusu renginde ruj sürdüğü dudağını büktü. "Bu gece on iki de, faiz yatırımları tamamlanıyor ama. Bugün mutlaka incelmemiz gerekiyor ve öğle arasından sonra iki toplantınız, akşamda Başaran Holding Yönetim Kurulu'yla yemek yiyeceksiniz. O yüzden başka bir tarihe erteleme şansım yok."

Kuvars yorgunca başını salladı. "Tamam o zaman, sen toplantı odasına geç, beş dakikaya geliyorum."

Nur'un gözleri bile gülerken selam vermek için bana döndü, ardından odadan gülümseyerek çıktı. Onun mutluluğu beni irite ederken canım sıkıldı. Çatık kaşlar ve asık bir suratla Kuvars'a döndüm.

"Erken bitirmeye çalışırım, Sevil'e söyleyeyim sana yiyecek bir şeyler odaya getirsin." Bana yaklaşıp alnımı öpüp çıkmak için harekete geçerken elimi onun göğsüne koydum ve asık suratımla ona baktım.

"Hemen biter."

İç sesim onun gitmemesi için neredeyse çıldırırken ellerimi kaldırdım ve böyle bir imkan olmamasına rağmen sordum. "Sen gitmesen olmaz mı?"

"Hemen bitirip gelmeye çalışırım."

"Lütfen, sensiz yemek yemek istemiyorum."

Uzandım ve onun dudağının kenarını öptüm.

"Böyle yaparsan gidemem ama."

Yavru kedim Sarı'nın bakışlarının aynısıyla ona baktım. "Bana böyle bakma. Böyle bakınca seninle sevişmekten başka bir şey düşünemiyorum."

O kendini bana bastırırken gülümsedim ve ceketine uzandım. "O zaman beni bırakma."

Kuvars beni bırakmadı, hızlıca kalçamdan tutup bacaklarımı ona dolamama neden olurken dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Ellerim onun ensesine sıkı sıkı tutunurken nefessiz kalmama sebep olacak kadar tutkuyla öptü beni Kuvars.

"İkidir aynı şeyi yapıyorsun." Dudaklarının altında tebessüm ettim. Kendimi ona bastırdım ve ensesinden tutup öpmek için dudaklarına uzandım. Dillerimiz birbirine dolanırken Kuvars'ın bir eli bacaklarımda gezindi ve eteğimi sıyırdı.

"Burada olmaz."

Kuvars umursamazca uzandı ve onu engellemeye çalışan ellerimi ve avuçlarımı öptü. Dudakları yeniden dudaklarıma uzanırken kendimi kaybettim, ellerim onun yüzünü avuçladı. Onu o kadar seviyordum ki... Sadece onunlayken kafamın içinde bitip tükenmeden beni yiyen sıkıntı susuyordu.

Kuvars umursamazca dudaklarımdan boynuma ilerlerken resmen hırladı. "Beni tahrik edip sonra olmaz deme."

"Ama tahvil yatırımları..."

"Siktir et işi."

Kuvars'ın dudakları boynuma küçük öpücükler bırakırken kollarında titredim.

"Saçlarını aç." Kuvars uzandı ve sıkı sıkıya topladığım saç tokamı tuttu ve çekti. Saçlarım omuzlarıma döküldü.

Kuvars hala bacaklarım ona dolanmışken bir adım geri çekildi ve uzun uzun bana baktı. Onun bakışları altında yanaklarım kızardı.

"Ne oldu?"

Kuvars uzandı ve başını köprücük kemiğime yasladı, kokumu içine çekerken "Çok güzelsin," diye inledi. Ellerim saçlarına kayarken o kendini bana daha çok bastırdı.

Kendimi o kadar  çirkin hissediyordum ki, o bana her güzel olduğumu söylediği her an kendimi bambaşka bir kadın gibi hissediyordum. Kuvars bende neyi görüp güzel buluyordu bilmiyordum ama onu çok seviyordum. Her şeyden çok...

Beni yine tüm hafızamı unutturacak bir şiddette öperken sonunda bir ses duydum. Kuvars'ın odasının kapısı çalıyordu. Sanırım bir süredir nabız sesimden kaynaklı olarak duymamıştım ve bu nedenle kapının çalma şiddeti artmıştı.

"Kuvars Bey, orada mısınız?"

Kuvars kapıyla zerre ilgilenmeyip beni öpmeye çalışırken ellerimi onun göğsüne koydum ve beni fark etmesi için hafifçe ittim. Kuvars zorlukla dudaklarımdan korkarken ne oldu dercesine bana baktı.

Hızla kucağından inip eteğimi düzelttikten sonra kapıyı gösterdim.

Kuvars anın bölünmesinin öfkesiyle soludu. "Gir!"

Nur biraz çekinerek kapıyı açıp ikimize baktı. Gözleri benim üzerimde biraz daha oyalandı, saçlarım dağılmıştı, Kuvars'ın beni öptüğünü belli edercesine yanaklarım kıpkırmızıydı.

"Ş-şey," dedi. "Ben sizi bekliyordum, neredeyse on beş dakika oldu da, onu sormak için-"

Kuvars hızla kızın sözünü böldü. "Ben eğer gelmediysem bir yere, bunu sormak için odama gelmeyin Nur Hanım."

Nur'un yanakları kızarırken Kuvars'ın ona çıkışmasından dolayı ben bile utandım. Onun ne hissettiğini anlarken açıkçası empati kurup üzülemedim bile. Biraz rahatladım hatta.

"Afedersiniz Kuvars Bey." Nur çıkmak üzere harekete geçerken bende uzandım ve çantamı ve test kitaplarımı aldım. Burada işim bitmişti, Kuvars zaten bütün gün toplantılarda olacaktı. Nur'a karşı içim de rahatlamıştı, Kuvars'ın nasıl benim gibi bir kadınla olabileceğini o merak ededururken ben o adamla beraberdim.

"Kuvars, sen işlerinle ilgilen, benim zaten bugün dil terapisine gitmem gerekiyordu, ardından da Hakan Bey'le randevum var. Ben seni tutmayayım hiç."

Kuvars çatık kaşlarla bana bakarken sırıtmamak için kendimi zor tuttum. Açık konuşamasa da içinden beni bu halde bıraktıktan sonra mı gidiyorsun dediğini duyabiliyordum.

"Şimdi gitme."

"Seninde vaktin yok zaten, terapilerden sonra yemek yer eve geçerim. Gece görüşürüz."

Uzandım ve Nur kapıda dururken Kuvars'ın dudağına küçük bir öpücük kondurdum, Kuvars beni bırakmadı. Belimden tutup daha sert bir şekilde öperken tebessüm ettim. Gülüşümden öptü bu sefer.

"Bütün gün seni düşüneceğim. Beni mahvettin."

Gülümsedim ve dudağının kenarına son bir öpücük kondurup çıkışa doğru ilerledim, çıkarken Nur'a gülümsemeyi de unutmadım.

***

Kuvars'ın yanından ayrılıp şirketten çıktığım gibi yeniden içim sıkıp dertlerimle bir araya gelirken tüm enerjim sanki parmaklarım çekildi ve gitti. Dün olanlar, bugün Kuvars'ın şirketindeki Nur, ondan kısa süreli de olsa ayrılmam... Hepsi bir bir üzerime çullandı ve nefesimi kesti sanki... Neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. Ama hiç iyi hissetmiyordum, az önce Kuvars'ı öpen, ona sahip olan ben değilmişim gibi üzerime bir ağırlık çöküyordu.

Merve'yle de mutluyduk, o da benim arkadaşımdı ama bir anda çekip gitmişti... Ya Kuvars'ta bir noktada beni bırakıp giderse, bu hayatta yapayalnız, kimsesiz kalırsam...

Korku ve kaygılarım hiç bitmiyordu.

Üstüne üstlük elimde ağırlık yapan geometri test kitabım bana ilerideki sorumluluklarımı hatırlatırken boğazıma yerleşen yumru daha da büyüdü sanki.

Niye böyleydim, niye böyle hissediyordum...

Kuvars gitmezdi, beni bırakmazdı. Asla yapmazdı.

Düşüncelerim ağırlaştı.

Ya giderse...

Onu kaybedersem ne olurdu...

Umutsuzluk yüreğime kara bulut gibi çökerken, enerjisiz bir şekilde ilk gelen otobüse bindim.

*

Boş bakışlarımı dil terapilerimi bana veren hocamda gezdirdim. Israrla yapmamı söylediği hareketleri günde belki on beş set halinde tekrarlıyordum, aylar geçmişti artık konuşmayı bırak heceler bile dökülmüyordu dudaklarımdan. Terapiler hiçbir işe yaramıyordu.

"Lütfen Cemre, dikkatini bana ver."

İçimdeki umutsuzluk deryasından sıyrılıp ilgimi vermeye çalıştım. Benim içim mi boşalmıştı yoksa gerçekten her şey rayından çıkmıştı ve odağımı kaybetmeme mi neden olmuştu bilmiyordum.

Anlamsız geçen kırk beş dakikanın ardından dil terapisinden çıkıp Hakan Bey'in odasına doğru yürüdüm. Hakan Bey her zamanki gibi çok şıktı, bana bir bardak su ikram edip koltukta rahat edebileceğim bir pozisyon almamı rica etti.

Benden onunla dertlerimi paylaşmamı beklerken tam olarak ne diyeceğimi bilemedim. "Seni bugün biraz üzgün gördüm."

Bacaklarımı kendime çekerken Hakan Bey'in güven veren kahverengi gözlerine baktım. "Bugün biraz üzgünüm. Kendimi pek iyi hissetmiyorum, bugünkü seansı kısa tutsak sorun olur mu?"

"Ne olursa olsun bana anlatırdın. Seninle her şeyi paylaşabildiğimizi düşünüyordum."

"Konuşmak artık fayda vermiyor Hakan Bey. Hayatım hiç yoluna girmiyor, hep aynı. Bir sorunu aşıyorum, artık tamam ayağa kalkacağım diyorum ardından bir darbe daha yiyorum. Uzun metrajlı bir korku fiminde gibiyim. İnanın artık anlatmaya gücüm kalmadı bile."

Boş bakışlarımı ona çevirdim. Hakan Bey ciddi bir ifadeyle bana baktı. Onun bakışları altında daha fazla dayanamadım, gözyaşlarım bir bir döküldü. "Dayanamıyorum artık. Yemin ederim dayanamıyorum. Artık biraz olsun gücüm bile kalmadı."

Hakan Bey ayağa kalkıp bana peçete uzatırken ellerimi yüzüme gömdüm. "Merve... O da gitti... Artık bu hayatta gerçekten kimsem kalmadı.Bir tek Kuvars var, ya o da giderse... Herkes gidiyor, her gören Kuvars'ın bana acıdığı için benimle olduğunu düşünüyor. Böyle olmadığını biliyorum ama artık böyle hissedemiyorum. Korkuyorum Hakan Bey. Hayatımda hiç olmadığı kadar yalnız başıma kalmaktan korkuyorum. Halbuki daha önce gitmeye kararlı olduğum zamanlar oldu. Her şeyi, herkesi bırakıp gitmek istediğim zamanlar... O zamanlar böyle değildim, daha cesurdum. Daha cesur hissediyordum. Şimdiyse hiç gücüm yok. Korkuyorum. Korkağın tekiyim. Bu korkunun sonunda o giderse nasıl yaşarım inanın bilmiyorum. Kimsem kalmaz o zaman. Hiçkimsem."

Hıçkırıklara boğuldum. Gözyaşlarım ardı sıra aktı. "Dayanamıyorum Hakan Bey, yemin ederim dayanamıyorum. Bu acının bir sonu olmalı ama hiç bitmiyor, acı hep devam ediyor. Ne olur bana br yolunu söyleyin, bu acı nasıl biter... Ben niye diğer insanlar gibi değilim, lütfen yardım edin..."

"Cemre lütfen böyle yapma, sen gördüğüm en özel insanlardan birisin. Konuşamaman, seni eksik bir insan yapmaz. Aksine merhametin, sabrın, çalışkanlığınla takdir edilesi bir insansın."

Gözyaşlarım arasında güldüm. "Takdir edilesi bir insan mıyım? Bu yüzden mi gelen giden ne kadar acınası olduğumu söylüyor? Bundan çok değil bir sene önce dünyanın en kötü ailesine sahiptim, şiddet görüyordum, paramın son kuruşuna kadar onlara veriyordum, onlara karşı çıkmaya korkan eziğin tekiydim. Kendi hayallerim vardı, Hakan Bey anlıyor musunuz uğruna savaştığım hedeflerim vardı Üniversite sınavını kazanacaktım, deli gibi çalışıyordum, üniversiteye gittiğim gibi o aileden kurtulacaktım, sonra konuşmak için çabalayacaktım, yeni bir hayatım olacaktı. Rahat, sakin, huzurlu."

Hıçkırıklarım dinene kadar sustum. "Kuvars benim sadece bu tatsız hayatımda sevdiğim, hayatıma renk katan birisiydi. Onu uzaktan sevmeyi bile seviyordum ben.Şimdiyse dönüp bakıyorum, neler geldi geçti. O aileden kurtuldum ama bu bana çok pahalıya patladı. Hayallerimi kaybettim. Bana bakın, bir gelecek görebiliyor musunuz? Ben göremiyorum."

"Sonra gittim sırf Eliza için, sırf Kuvars'ın kardeşi mutsuz olmasın diye, sırf Kuvars ileride pişman olmasın diye onun arkasından iş çevirdim. Ama yemin ederim ona bu denli zarar vereceğimi bilmiyordum. Her neyse sonunda işleri yine düzeltmenin bir yolunu buldum ama olan bana oldu. Biliyor musunuz Kuvars bir kere bile Eliza'ya kızmadı, her şeyin suçlusu ben oldum. Onun için savaşmaya kalktım, yine elime yüzüme patladı. Şu an düzeldik gibi ama yine o kadar korkuyorum ki ona yaptıklarım onda kaldı diye."

Gözyaşlarımı sildim. "Şu halime bir bakın, artık umudum kalmadı. Merve bile, düne kadar arkadaşım olduğunu zannettiğim kadın benim acınası bir zavallı olduğumu düşünüyormuş. Bugün Kuvars'ın şirketinde de duydum, Kuvars nasıl öyle bir kadınla olur diyorlar... Her bakımdan eksik ve yetersizim... Aldırış etmemem lazım ama ne yapacağımı bilemiyorum, yardım edin bana, zavallı olmak istemiyorum. Artık yaşamaktan ve bu insanlardan çok yoruldum..."

Ellerim güçsüzce iki yanıma düştü. Hakan Bey ben sakinleşene kadar bekledi. Ağlamam sessiz iç çekişlere döndüğünde "En son yine bunları konuşmuştuk, o zamanda dediğim gibi Cemre, hayat hep ileriye gidebileceğimiz tek yönlü bir yol değil. Engeller ve kötü insanlarla dolu. İnan bana insanlar hep konuşur, kendilerinin aksine hep mükemmeli arar, en küçük bir şeye kulp bulmak zorunda hissederler, bu tip insanların çocukluktan beri sevgi ve değer görmemiş, takdir edilmemiş çocuklardır. Kendilerindeki eksikliği başkalarının başarılarıyla, ilişkileriyle, konumlarıyla dalga geçerek ve hep onları eksik görerek gidermeye çalışırlar."

Gözyaşlarım dinmedi.

"Bir gün ölürsem ancak mutlu olacaklar sanki..."

Hakan Bey yutkundu. "Cemre inan bana bu hayat kimse için vazgeçilmeyecek kadar önemli, hem yolun daha çok uzun. İlerleyeceğin yol çok uzun..."

Başımı kaldırdım ve gözyaşlarıyla ıslanmış yüzümü Hakan Bey'e çevirdim. "Bugünlük bu kadar olsa olur mu? Eve geçip dinlenmek istiyorum."

Hakan Bey ayağa kalktı. "Sen nasıl istersen, ancak sana iki tane antidepresan yazacağım. Bunları düzenli kullanırsan daha iyi hissedeceksin."

Hakan Bey yerinden kalkıp bilgisayarının başına geçerken söylediklerini algılayamadım. "Ne demek yani bu?"

"Ruh halini iyileştirecek, son zamanlarda çok kilo kaybettin, tekrar iştah kazanmanı sağlayacak, uyku düzenin yerine oturacak, içinde bulunduğun depresyona ve kaygılarına iyi gelecek. Düzenli kullanımda iki ila altı hafta içerisinde etkisini gösterecekler. Sabah ve akşam kullanman lazım. Doz atlamaman lazım. Şu an için düşük dozda başlıyoruz, duruma göre dozu arttırabilirim."

Bana uzattığı reçeteyi alırken Hakan Bey'in gözlerinde ilk defa endişe duygusunun yer ettiğini gördüm, genelde hep çok sakin, bana gülümseyen o gözleri şimdi sanki benim için kaygılanıyordu. Yüzümü buruşturdum ve reçeteyi çantama koydum.

"O zaman görüşmek üzere."

"Hoşça kal Cemre. Kendine çok iyi bak lütfen, ilaçlarını aksatma."

Elimdeki reçeteye tuhaf bakışlarla bakarken nefesim kesik kesikti. Hakan Bey daha önce geçirdiğim en zor zamanlarda bile böyle bir şeye ihtiyaç duymamıştı. Şu anki durumum o kadar mı kötüydü?

Kapıdan çıktığım gibi dalgınca biriyle çarpıştım. Çarpmanın etkisiyle savrulurken çarptığım kişi hızla uzandı ve düşmemem için belimi kavradı. Başımı kaldırdım ve o yeşil gözlerle karşılaştım.

"Kuvars senin ne işin var burada?"

Kuvars bana cevap vermeden önce kol saatinden zamanı kontrol etti. "Asıl senin seansın niye bu kadar erken bitti?"

"Ben rica ettim, eve geçmek için. Sen soruma cevap verecek misin?"

Kuvars'ın bakışları elimdeki reçeteye kaydı. "Seninle yemek yemek için geldim. İşleri erteledim. Bu ne peki?"

Kuvars elimdeki reçeteyi bir anda çekip alırken şaşırarak onun tepkisine baktım. Kuvars reçeteyi okudu.

"Bu ilaçlar da ne?"

"Antidepresan. Hakan Bey yazdı. Hadi gel yemeğe gidelim."

Kuvars'ın bakışları karardı, çenesindeki kas seğirirken başını kaldırdı ve bana baktı. "Nerden icap etti bu?"

"Bilmiyorum, gel hadi gidelim."

Kuvars'ın bakışları iyice gözlerime kenetlendi. "Hem senin gözlerinin içi kıpkırmızı olmuş, ağladın mı?"

Onun öfkelendiğini hissettim. Hızla başımı olumsuz anlamda salladım. "Sen şurada otur, ben senin durumun hakkında Hakan'la konuşup geleceğim."

Onu durdurmak istedim ama bakışlarıyla engel oldu.

"Kuvars buna gerek yok. Eve gidelim."

"Ne demek gerek yok, aha birkaç saat önce benim yanımda mutluydun, şimdi hem ağlamışsın hem de sana ilaç yazmış. Ne demek oluyor tüm bunlar?"

Onun kolundan tutmaya çalıştım ama Kuvars kapı koluna uzandı. "Sen geç beni şurada otur ve bekle."

Mecburen sıkkın bir nefes verip kenardaki koltuklardan birine geçerken, Kuvars'ta reçetemi alıp içeri girdi. Nedendir bilmiyorum ama bana karşı olmasa bile, diğer insanlara karşı çok sert biriydi. Hakan Bey'e çok değer veriyordum ve onun canının sıkılmasını, Kuvars'ın ona bağırmasını, hesap sormasını hiç istemiyordum. Sadece kibar kibar bilgi alsa ne güzel olurdu.

Tekrar içim sıkıldı, Hakan Bey acaba durumum hakkında ne derdi tam olarak? İç sıkıntılarımı Kuvars'a dökerse moralim çok bozulurdu ve çok utanırdım. İçimde bir taraf Kuvars'ın gitmesinden, onu kaybetmetme ihtimalinden deli gibi korktuğumu kimse bilmesin istiyordu.

Hakan Bey'i ve Kuvars'ın konuşmasının ne yönde olduğunun merakıyla yerimde kıvranırken ayağa kalktım. Koridor boştu, hiçkimse yoktu. Umarım kimse de geçmezdi...

Yanaklarım kızarmış bir şekilde Hakan Bey'in odasının kapısına yapıştım ve kulağımı odaya dayadım. Ne konuştuklarını çok merak ediyordum.

"Maalesef Kuvars Bey." Hakan Bey'in sıkıntılı sesini duydum. "Dozu arttırmak zorunda bile kalabilirim. Bunların yetersiz olmasından endişeleniyorum açıkçası. Sizde çok dikkatli olmalısınız. Cemre'nin psikolojisi düzelmek yerine daha kötü bir hal alıyor. Yaşadıklarını kaldıramıyor."

"Biraz kilo verdi, hepsi bu. Yaşadıklarımız ağır şeyler, yakında kendini toplayacaktır."

Kuvars'ın bana inancı karşısında gözlerim tekrar dolu dolu oldu. "Birkaç gün önce daha onunla İtalya'daydık, mutluydu. Birkaç saat önce benimleydi, mutluydu."

Hakan Bey sıkıntıyla iç geçirdi. "İşte sorun bu Kuvars Bey, hayatındaki tek kişi sizsiniz. Bütün dünyası şu an sadece sizin üzerinize kurulmuş durumda. Siz bir gün hayatından çıkarsanız-"

"Öyle bir şey olmayacak. Yakında benim karım olacak."

Hakan Bey tekrar sıkkın bir nefes aldı. "Cemre'nin doktoru olarak onun sağlıklı bir ruh yapısında olmadığını söyleyebilirim, Cemre artık bu hareketli yaşantınızı kaldıramıyor Kuvars Bey. Bu süreçte bir evlilik ya da başka sorumluluklar vererek ona daha fazla yük yüklemenizi tavsiye etmiyorum."

Görmesemde Kuvars'ın öfkeli yüzünü hayalimde canlandırabildim. "Ne diyorsun lan sen?" Kuvars'ın sesi neredeyse koridorda yankı bulurken kaygı ve utançla gözlerimi kapattım. Hakan Bey neden bunları anlatıyordu ki, her şeyin onun ve benim aramızda kalması gerekmiyor muydu?

"Cemre iyi! Duyuyor musun, onu benden başka kimse tanıyamaz! O iyi!"

Gözlerim kapandı. Hayır Kuvars, hiç iyi değilim...

"Maalesef Kuvars Bey..." Hakan Bey boğazını temizledi ve son cümlesini etti. "Cemre'nin intihar edebileceğini düşünüyorum, farkında değilsiniz ama onu kaybediyoruz gün be gün."

***

Tekrar merhaba <3

Biraz kısa bir bölüm oldu, bunun için kusura bakmayın. Hayatımın yoğunluğu nedeniyle sizi epey bir süre de beklettim, bunun için tek tek özür diliyorum, kısa da olsa bu bölümü yazıp paylaşmak istedim. Ama yeni bölümler çok yakında gelecek ve her hafta düzenli bir şekilde yayımlayacağım <3 Bu arayı telafi edeceğim her türlü söz veriyorum <3

Diğer paylaşmak istediğim konu, artık hikayenin ilk kısmının sonlarına geldik. 55.bölümde ilk kısmın finali olacak ve hikayenin asıl bomba kısımlarına geçeceğiz <3 Hikayenin başından beri yazmak istediğim ikinci kısım için çok heyecanlıyım. Eylül ayı içerisinde ilk kısmı bitirmiş olacağız <3 Bir çok karaktere veda edeceğiz ve artık epey bir duygusalım bu bölümleri yazarken <3 Merak edenler için, ikinci kısım yine buradan devam edecek.

Sizce neler olacak? Fikirlerinizi paylaşın benimle <3

Yeni bölümde görüşmek üzere <3 Bu bölüme lütfen oy vermeyi unutmayın <3

Continue Reading

You'll Also Like

505K 23.9K 51
Burak: Ne istiyorsun? 055*: Bu kadar kaba olma ya. 055*: Alt tarafı bir soru soracaktım. Burak: O zaman sor, ders çalışmam lazım. 055*: Alıkoyduysam...
1M 46.8K 59
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
5M 277K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
57K 3.7K 14
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur