KANKAŞK - KALBİME FISILDA

By Hiyera212

9.9K 4.8K 4.2K

Aşık olduğun geceyse, güneşin doğduğuna üzülürsün. Her şey gün doğmadan güzelse gece rüyalarında görüp gerçek... More

1. BÖLÜM/T
2.BÖLÜM/T
4.BÖLÜM/T
5. BÖLÜM/T
6. BÖLÜM/T
7. BÖLÜM/T
8. BÖLÜM/T
9. BÖLÜM/T
10. BÖLÜM/T
11. BÖLÜM/T
12. BÖLÜM/D
13. BÖLÜM/T
14. BÖLÜM/T-B
15. BÖLÜM/T
16. BÖLÜM/ T
17. BÖLÜM-T
18. BÖLÜM-D
19. BÖLÜM-D
20. BÖLÜM-T
21. BÖLÜM/T
22.BÖLÜM/D
23. BÖLÜM/D
24.BÖLÜM/D
25. BÖLÜM/B
26. BÖLÜM/T
27. BÖLÜM/T
28. BÖLÜM/T
29. BÖLÜM/T
30. BÖLÜM/D
31. BÖLÜM/D
32. BÖLÜM/D
33. BÖLÜM/T
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM-T
39. BÖLÜM/T

3.BÖLÜM/T

499 172 410
By Hiyera212

Medya:Deniz Efe KAYA

Bu yaz tatili ne kadar uzadı yahu, en son 3 hafta tatil yapıp okula geri dönecektik! Yemin ederim okulu özledim! 🥵🥴 okul açılsa da şu ev işlerinden kurtulsak!😁 (Düzenleme: 30.11.2023/ Okulum bitti ve sonsuz yaz tatili ve sonsuz KPSS sürecim başladı.)

Kalan yol boyunca ben hariç her şeyden konuşmuşlar, Burak ile Deniz arabada sigara içmiş ve ortalığı dumana boğmuşlar öksürmemek için büyük çabalar içine girmiştim. Bol sigara içmeli yarım saatin ardından kusmak üzereydim, Burak manyağı bir sigara daha içerse ayaklarına kusacaktım ve bundan asla pişmanlık duymayacaktım. 

Maysa ise bir müddet daha konuşmaları dinlemiş uyuya kalmıştı. Benim de gözlerim kapanmaya başlamıştı ki araba yavaşladı ve tamamen durdu. Geldiğimizi anlayıp Maysa'yı dürttüm. Anında gözlerini açtı.

"Burak siz inin kardeşim ben bir saate gelirim."

"Abi arabayla iki tur atıp vereyim mi ya?" Burak'ın aslında bizi indirmek istediğini anlayıp gülümsedim. Abim ilk önce itiraz etse de Burak'ın yalvarışlarına dayanamayarak "Tamam ama acele et," demesiyle derin bir oh çektim.

Burak heyecanla arabadan inip abimin yerine geçti ve bu süre zarfında Deniz arabadan inmedi. Heyecanla nefesimi tutmuştum. Burak arabayı çalıştırdı, "Kanka çıkın artık, içeriyi abin göremiyor zaten!"

"Oh be! Dünya varmış!" diyerek Maysa ile aynı anda yerimizden birer ölü gibi kendimizi koltuklara attık. Deniz arkaya öyle bir bakış attı ki görmeniz lazımdı. Hayatımda hiç bu kadar tatlı olduğunu görmemiştim. O nasıl şaşkınlık nidası, o nasıl bir çehre!

"Siz ama nasıl ya?"

"Ben sana anlatırım kardeşim?"

"Bu arada aşk olsun ya iki saatte kuzenimin bütün hayat dedikodusunu ettiniz he!" Deniz utanarak önüne döndü. Araba kalabalık olduğu için hep yapmak istediğimi yapamıyor, çehresini süzemiyordum.

Araba durduğunda "Çok uzatmayın hadi, inin hemen hepiniz!" deyip üçümüzü kapı dışarı eden Burak arabayı daha hızlı bir şekilde geri götürdü. Biz de yürümeye başladık girişe doğru.

Deniz yanıma doğru geldi ve "Şey az önceki söylediklerim için..."

"Sorun değil,"

"Özür dilemiyorum zaten de!"

"Ne diliyosun madem özür dilemiyon?"

"Az önceki söylediklerim için kızgın mısın, diye soracaktım!"

"Hayır kızgın değilim, neden kızgın olayım?"

"Ne bileyim, bağırarak konuşuyorsun da o yüzden!" deyip adımlarını hızlı hızlı atmaya başladı.

"Ah, erkekler!"

Maysa'nın yanına sokulup "Kuzen buraya geldiğime ne zaman pişman oldum sence?"

"Seni bilmem ama ben pencereden içeri girdiğim an pişman olmuştum!" dedi.

"Ben geldim!" diyerek kolunu omzuma atan Burak'ın elinden tutup ben de kolumu atmaya çalışsam da beceremeyip indirdim. "Abi boyun bu kadar uzun olmamalı!" dedim. "Deniz niye önden gidiyor?" Sorusuna cevap beklemeden bağırmaya başladı Burak "Deniz beni beklesene la!"

Deniz aniden durdu ve arkasını döndü, Burak ile bana baktı, baktı ve baktı. Ardından arkasını dönüp beklemeye başladı. "Ne yapıyorsak yapalım!" Ellerimi birbirine sürterek "Yemek mi yesek, sucuklu ekmek!"

"He lan, canım çekti bak!"

"Burak sen git sucuklu ekmekleri sipariş et, biz de arkandan geliyoruz!" dedi Deniz. Gözlerim büyülenmiş gibi ona bakıyordum. Saçları koyu kahverengiydi ama siyah denecek kadar koyuydu. Gözleri ise kalbimi yerinden oynatıyordu, maviliğine vuruluyordum. Sanki kainatın bütün maviliğini gözlerinde barındırıyordu, seçim şansı bırakmıyordu bana, illa o gözler benim olacaktı!

Siyah gömleği ve pantolonu vücudunu sarmıştı. Gömleğinin ilk üç düğmesi vurulmamıştı ve bağrı görünüyordu. Teninde parlayan zincirin ucu içindeydi. Boyu uzundu ama Burak'a göre daha zayıf ve kısaydı ama bizden en az 20 santim kadar daha uzundu. Elmacık kemikleri belirgindi ama dudakları ile yanakları arasındaki o çizgi ruhumu anlatıyordu. Gamzeleri yoktu ama yutkunurken elma şekeri gibi olan yanakları geriliyor ve sert bir imaj sergiliyordu. O kadar yakışıklıydı ki biçimli kaşlarına bile ayrı ayrı şiir yazabilirdim.

"Neyli olsun?"

Deniz ile ben aynı anda "Soğansız ama acılı!" dedik ve bir an onun mavi okyanusları ile benim yeşil ormanlarım birleşti.

"..."

"..."

"...."

"... Tuana alo, sana diyorum, beni duymuyor musun?"

"Ha efendim, ne oluyor?"

"Kız daldın gittin iki dakika oldu, nereye bakıyorsun?" Az önce Deniz'in olduğu yere baktım ve onu orada bulamadım.

"Ne, nereye bakacam kızım, bir yere baktığım yok! Hayde!" Bizim mahallenin sucuk ekmekçisi daha güzel yapıyordu ama beleş malın tadı bir başka olduğundan karnım doymuştu.

Burak bir yarımı bitirmiş ikincisine başlarken ben daha çeyreğimi bitirememiştim. Maysa ise benden önce bitirmiş lavaboya gitmiş ve gelmişti. Evet sorun ben de yavaş yesem de hızlı yesem de en son masadan kalkan hep ben olurum! Ayranım da hep erken biter ikincisini istemek zorunda kalırım.

"Ben şiştim!" deyip sucuk ekmeği masaya bıraktım, Burak tam elini uzatırken ona ölümcül bir bakış atmıştım ki Deniz ekmeği alıp "İsraf olmasın, ben yerim." dedi ve hayat benim için o an güzelleşti. Deniz ekmeğimi yerken bana hiç bakmasa da ben ondan gözlerimi ayırmıyordum. Nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyordu?

Deniz ekmeğini Burak'tan önce bitirdi ve acılı şalgamı kafasına dikip ardından ellerini temizledi. Deniz ayağa kalktı ve "Burak kardeşim şimdiden teşekkür ediyorum, en son ne zaman yediğimi hatırlamıyorum yeminle!"

Burak hararetle ayağa kalkıp sandalyeyi devirdi, "Ne demek teşekkür, bana bir açıklama borçlusun!" derken sucuk ekmekçi amca "Sen de bana 70 lira borçlusun!" deyince hepimiz kahkaha atmaya başladık. Burak hayal kırıklığına uğramış, hayattan bezmiş, sokakta yürürken araba su sıçratmış gibi bir hale büründü.

"Ya kanka üzülme ya herkes kendininkini öder olur biter!" Dedim kankime kıyamayarak, Deniz hemen amcanın yanına gidip "Amca kızlarınki dahil benimki ne kadar?" diye sorunca "Ya Deniz ne yapıyorsun, biz kendimizinkini öderiz!" diye atıldım. Maysa hiç oralı olmamıştı ama Burak ağzı doluyken "Evet kanka onlar öder ama ben ödeyemem!" dedi. Nankörlüğü karşısında kollarımı çiçek yaptım ve ardından, "Neyse Deniz sen öde istersen, Burak'ın karakterine yetecek para kalmamış kendisinde, en azından yediklerini ödesin!"

Deniz'e baktığımda yine zaman benim için o an durmuştu, her şey oydu, dünya onun için dönüyordu. Gamzelerimi belli edecek şekilde gülümsedim, o da bana tebessüm ediyor hatta gözlerinin içi gülüyordu. Gözlerime bir kaç saniye daha bakıp amcaya parayı verdi ve yanıma geldi. 

"Dondurma ister misin?" Dişlerimi göstererek sırıtmama engel olamadım, "Aslında çok yedim ama karamelli dondurmaya asla hayır demem!" karamelli dondurmaya en az Deniz'e aşık olduğum kadar aşıktım.

Neden bu sıcakta kazak giydiğimi hiç bilmiyordum, bir insan bu kadar geri zekalı olabilir miydi? Deniz'in sesini duyduğumda ona döndüm, terlediğimi o da anlıyor muydu, eminim çok kötü kokuyordum. Aslında banyo yaptığım için hasta olmak istememiştim, yoksa o kadar da deli değilim.

"Tamam o zaman, siz oyun alanına gidin biz geliyoruz!"

 Aramızda kalan boşlukla yürümeye başladık ve hiç konuşmadan ilerledik. Bir anda bana dondurma ısmarlayası tutmuşu, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi ama bunu idare edebilecek kadar güçlü hissediyordum kendimi.

Etrafta çok insan vardı, saat bayağı geçti ama kızlı erkekli çoğu insan buradaydı. Vay be, insanlar ne boş vakit harcıyor burada.

Deniz'in koluna kolumu geçirip "Eee, Toprak ne zaman dönüyor? Her seferinde Mardin'e bensiz gitmesinden hiç hoşlanmıyorum, insan der ki sen benim best frendimsin, seni de götüreyim de iki tur at der. Ama nerde, anca kendisini düşünsün o!"

Deniz gülerek "Valla canım benim, sen istesen ben oraya bin kez götürmüştüm seni! Toprak inşallah bir iki güne gelir, soruyorum ikizime ne zaman geleceksin diye, beyefendi tınlamıyor beni! Sürpriz yapacakmış aklı sıra!"

"Anneni de özledim valla, hele gitmeden önce annemle oturdular bana oya yapmasını öğretmeye çalıştılar, görmen lazımdı. Diyorum yapamıyorum diye, dinleyen yok!" Ne saçmaladığımı kendime sorarken dudağımı ısırdım, başka konu yokmuş gibi oya ne yani, Allah'ım bu bendeki heyecanın kaynağı ne? Hayır yani bileyim de ona göre depolayayım, bitmek tükenmek nedir bilmiyor da kendisi!

Aniden Deniz'in önünü üç kız kestiğinde bir adım geriledim ve Deniz'in ölüp bittiğim kolundan da çıkmış oldum. Ne olduğunu o an kestirememiş olsam da Deniz'den beni uzaklaştıran kızlara lanetler yağdırdım.

İkisi esmer birisi sarışındı. Sarışın olan konuştu, "Uzun zaman oldu video atmayalı, kayıpsın!" ne videosu kastettiğini anlamamış olan ben aval aval bakıyordum. Sonra aklıma abimin fenomenlikle ilgili söyledikleri gelince kaşlarımı çatarak kızlara bakmaya devam ettim.

"Seni ilgilendiren bir mevzu yok!" diye yanıtladı Deniz, esmer kızlardan birisi koluna dokundu ve "Yakından daha yakışıklı olduğunu söylemiş miydim?" diye sordu. Kızın elini sertçe ittim, "O elini kırarım!" dedim tehdit edercesine. Üçü birden varlığımı yeni hissetmiş olacak ki "Hımm burada kim varmış? Yabancı!" Deniz yanındakilerden uzaklaşıp kolumdan tuttu ve yanına çekti. Ardından koluyla belimi sardı, koruyucu meleğim benim.

"Sevgilin mi?"

"Seni ilgilendirir mi?" dedi Deniz. Sakinliği beni delirtiyordu.

"Hayır, hayranlarına haber vereceğimizden mi korkuyorsun, sadece bugün mü müsait değilsin, yoksa her gün mü onu merak ediyoruz!" dedi sarı çiyan. Resmen bana hakaret etmişti ve bu beni delirtmeye yetmişti. 

Deniz'in himayesinden çıkarak "Her saniye meşgul, sizin gibi dingillere ayıracak bir salisesi bile yok!" dedim. Deniz kolumdan tuttu ve kulağıma "Gidelim!" diye fısıldadı.

"Sen onun sözcüsü müsün?"

"Yok sözlüsüyüm!" dedim sinirle.

Dilimden dökülenler sonradan kafama dank ettiğinde dilimi ısırdım ve Deniz'e döndüm aniden. Çok utanmıştım. Deniz gülümseyerek bana bakıyordu, bu haline içten içe aşık oldum. Vicdansızın oğlu o nasıl gülüş. 

Kızlar şaşkınca bize bakarken Deniz belimden tutup ardından yürümem için teşvik etti. Bakışlarımı ondan çekmeden yürümeye başladım, gözlerimi ondan çekemeyecek kadar büyülenmiş gibi dona kalmıştım. Deniz gözlerimde dünyamı ışığa vuran bir güneş gibiydi. Nasıl bu kadar yakışıklı olmayı başarıyordu. Beni gelir gelmez hatta onu görür görmez beni çekim etkisine almıştı, sanki benim uydum o olmuştu. Onsuz yörüngemi kaybederdim her halde! Gerçi gelir gelmez değildi bu, eminim doğduğumdan beri bu böyleydi. 

Dünyam o an sallanmaya başladığında daha neler olduğunu anlayamadan betona doğru çekildim. Sanırım yere düşüyordum, her şey aslında çok hızlı olmuştu ama sanki ben ağır çekimde izliyordum olanları. Deniz Efe'nin güçlü refleksleri sayesinde ağzım yüzüm hoşaf olmadan yer çekiminden kurtulmuştum ama sanki kalbim durmuş gibi hissediyordum. Korkudan ölmek üzereydim, az önce resmen pestilim çıkacaktı ve Deniz beni tutmuştu. Hayatımın kahramanı.

"İyi misin?" Deniz'in elinden kurtularak "Oha az önce ölüyordum, beni tuttun!" diyerek ağzım yüzüm kaymış bir şekilde sırıttım. Sanırım şok geçiriyordum ve ben o an tam bir salaktım.

"Oh iyisin!"

Deniz benimle ilgilenmeyi bırakıp kızlara döndü. "Derdiniz ne kızım sizin, kibarlıktan da anlamıyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz?"

"Yanlışlıkla oldu!" dedi esmerlerden biri, yalan söylediği sırıtmasından belliydi. "Ne yanlışlıkla oldu, çelme taktın ona, hesabını vereceksin!" Deniz'in bir avuç geri zekalı kıza şiddet uygulayacağını düşündüm, böyle bir şeyi kabul edemezdim.

"Deniz bırak o salakları, gel dondurma yiyelim!" dedim. Deniz şaşırmış gibi baktı, masum masum gülümsedim. "Hatta sen dondurmaları ala dur, ben tuvalete gidip geleyim. Bunlar yüzünden kendini yorma, değmezler!"

Kızlar bu söylediğime gurur yapacak kadar asil olmadıkları için üstlerine alınmadılar bile. Deniz ise "Sen iyiysen hiçbir şeyin önemi yok!" dedi. Ona o an aşkımı ilan etmek istesem de gülümseyerek yanağına küçük bir buse kondurup "Kahramansın!" dedim. Şaşkınlıkla dona kalan Deniz'i o şekilde bırakarak tuvaletlerin olduğu yere doğru gittim, üçü de peşimden geliyorlardı. Yürürken mesaj attım bizimkilere. "Kanka tuvalette kavga var!" Burak hemen cevap vermişti, "Geliyorum hemen canım!"

Tuvalete gidene kadar sırıtmış, Deniz'le evlendiğimi ve bir sürü çocuklarımızın olduğunu hayal etmiştim. Yani tamam bu şeklide bile bu kadar hayale kapılmıştım ama elimde değildi.

İçeri girdiğimde aynaya baktım, biraz saçlarım dağılmıştı. Ellerimle taradım ve kendime öpücük attım. "Çok güzelsin, insanlar kıskanır bu güzelliği!" Normalden farklı bir şekilde harbi güzel görünüyordum, kendimi güçlü hissettiğim her an güzel görünüyordum.

Üçü de aynada yansıyınca tek kaşımı çattım, gözlerim, Deniz'e asılıp benim suratımı az kalsın dağıtacakları düşüncesiyle, sinirle büyüdü. Boynumdaki damarlar şişecek kadar dişlerimi sıkıyordum, omzumu geriye doğru oynatarak esnemeye çalıştım. Eğer öküz gücünde bir abiniz varsa ve sürekli yeni öğrendiği dövüş tekniklerini üzerinizde uyguluyorsa siz de bir şeyler kapmış oluyorsunuz!

"Bana bak kızım, karşımızda hiç şansın yok o yüzden hemen paraları dökülsen iyi edersin!"

"Hangi paraları?"

"Deniz'in sevgilisi olduğuna göre sen de zenginsindir!"

"Deniz zengin değil ki!"

"Sen aptal mısın yoksa aptal ayağına mı yatıyorsun, Zehra git şunun ceplerine bak!" dediğinde Zehra denen kız daha bir adım atamamıştı ki aynadan gördüğüm ve hesapladığım şekilde arkaya döner dönmez gelen kızın baldırlarına gelecek şekilde tekmemi savurdum. Kız acıyla bağırdı ve yere dizlerinin üzerine çöktü; diğerleri de üzerime doğru geldi.

Kızın birinin yumruğunu gördüğüm gibi kafamı geriye doğru çekip ardından sağ dizimi karnıma çektim ve sertçe sarışın kızın karnına vurdum, iki büklüm geriye doğru düştü. Diğer esmer kız da benim gibi tekme attı, tekmeden kurtulup yanağına tokadı patlattım. Elini yanağına koydu ve kızgın gözlerle bana bakarak bana tekrar tekme attı, tekmesini hesap edemediğim için kalça kemiğime geldi ve ben sinirle hırladım. Elimi yumruk yaptım ve bana doğru hamle yapan diğer kızın yanağına vurdum. Aslında şiddete karşıydım, bir erkek için dövüşmeyecek kızlardan da biriydim ama onlar üç kişiydi. Sadece ben daha kalıplı, güçlü ve onlara göre uzundum.

Kızın kafası yana yatmıştı ve acıyla bağırdı, bileğime aldığım darbe ile yere yapışınca ilk vurup devirdiğim kız üzerime binip saçlarımı iki taraftan tuttu, sinirlenerek çığlık çığlığa ortalığı velveleye veren kızın sesi ile saçlarımı bırakan kıza aynı anda sesin geldiği yere baktık. Burak kızın birinin kollarını arkada birleştirmişti ve yüzünü de duvara dayamıştı. Maysa ise sarışın kızı saçlarından yakalamış yüzünü yere yapıştırmıştı. Bir an midem bulanır gibi olsa da histerik bir şekilde kahkahama engel olamadım.

Burak'ın bir kız kavgasında olmasınaydı bu kahkahamın sebebi. Kız debelendikçe "Şişt, uslu ol yoksa seni çok pis ısırırım, protez tırnaklarını sökerim." diyordu.

Üzerimdeki kızın kafasına ayaklarımı geçirerek geriye fırlattım ve aniden üstünde olan ben oldum. "Ben abimin ve bir sürü erkek arkadaşımın yanında büyüdüm kızım, size boyun eğer miyim sandınız?" diyerek kahkaha attım.

"İyi misin kanka?" Burak'a nefes nefese kalmış bir şekilde baktım, ardından kafamı sallayarak tekrar güldüm. "Ay sizin yanınızda kala kala benim de ciğerlerim mi çürüdü ne yaptı, nefesim başka yerlere kaçtı!"

"Siz kimsiniz de kardeşime saldırıyorsunuz kız"

"Burak tamam sakin ol, işimiz bitti burada! Almaları gereken bir şey vardı yeterince aldılar!" kızlar daha fazla dayak yemeyeceklerini anlamış olacaklar ki çırpınıp küfür etmeyi bıraktılar. "Bu arada siz ucubeler!" aynanın üstüne koyduğum telefonumu aldım, "Bunda kavganın görüntüleri var haberiniz olsun. İlk önce sizin geldiğinizi ve bana saldırdığınızı kanıtlayan görüntüler! Bu yüzden benden ve ailemden uzak durun! Ailem derken neyi kastettiğimi de anlamışsınızdır umarım!" diyerek göz kırptım ve kıvırttırarak dışarı çıktım.

"Kuzen bunları paketleyip geliyoruz!"

Koşar adımlarla buraya doğru gelen Deniz'in yanına gittim. "Acaba iki saattir neredesin, bir şey oldu sandım!" Telaşlı hali hoşuma gitse de "Ay ne olacak canım?" daha yeni çıktığım tuvaletten Burak çıkıp "Tuana neden hemen çıktın?" diye sordu ve Deniz yanlış anlayan gözlerle ikimizi süzdü ardından kaşlarını çatarak "Ne oluyor burada?" diye sordu.

"Ne demek ne oluyor Deniz?" diye sordum. Hayır yani bunu yanlış anlaması saçmaydı, tamam, değildi. Ben böyle bir durumla karşılaşsam onunla asla konuşmazdım. Çünkü aşıktım ona, böyle bir durumu kaldıramazdım. Deniz kaç yıldır birlikte büyümemişiz gibi Burak ile beni yanlış anlaması da anormaldi!

"Yani ne bileyim, abinin burada olduğundan haberi yok ama sen dondurma al bana diye beni oyalayarak Burak ile bu tuvalette ne bokumu yiyordunuz merak etmiş olamaz mıyım?" dedi, ses tonu gayet sakin çıkıyor olsa da sinirlendiğinde beliren damarları gün yüzüne çıktığında yutkunmadan edemedim. Yani içeriden Maysa ve o üç kız da çıkar bir kaç saniye sonra umudu ile bekliyorum ya da ne bileyim hayal kırıklığına uğramış gibi hissettiğimden susuyorum, bilmiyorum ama susuyorum aptal gibi yani.

"Kardeşim yanlış anladın, sence böyle bir şey mümkün mü? O ve beni yanlış anlayacak son insan senin olman lazım! Unuttun mu, biz üçümüz beraber doğduk, beraber büyüdük, beraber yaşlanacağız falan filan, ne oldu yani?" diyerek Burak Deniz'in yanına gitti ve omzuna vurdu.

Deniz onu ciddi bir şekilde itti, şaşkın gözlerle baka kaldım. Biraz korkmuştum ama şu lanet çenemi bir açabilsem, gerçi açsam kesin kavga ederdim ben.

"Oğlum leş gibi kokuyorsun ya!"

İçimden öyle bir yük kalmışçasına ferahladım ki anlatamam. "Olum on dakikadır tuvalette ne boklar oldu bir bilsen!"

"Gerçekten orada ne halt ettiniz!" bu sefer harbi sinirlenip omzuma çarparak tuvalete giden Deniz'in arkasından bakıp "Of! Görmesen olmaz mıydı?" diye söylendim. Şimdi kesin kızları onun için dövdüğümü ve onu sevdiğimi anlayacak.

"Maysa!"

"Deniz?"

"Ne olduğunu biriniz açıklayacak mı, yoksa ben mi öğreneyim?"

Yanına gittim ve kolundan tutup kendime çevirdim, "Bir halt döndüğü yok! Her şeyi yanlış anlama, biz birbirimizden hoşlanmayız. Ve zaten Burak ile Maysa'nın da arasında bir şey yok! Kimsenin aramızda dostluktan başka kurduğu bir duygu yok anlıyor musun?" 

"Şey dicem, aslında benim var?" Burak'a sinirle döndüm ve baktım, "Ne dicen sen ya?" Deniz elini elimden kurtardı, "Maysa güzel kız yani!" şok olmuş bir şekilde Burak'a baktım. Ardından ani bir hareketle "Ulan ırz düşmanı, seni it!" diye bağırarak ayağımdaki ayakkabıyı kafasına fırlattım. Deniz kahkaha atarken Maysa her zaman ki umursamazlığına bürünüp "Burak seni Bulut'a dövdürttürürüm! Artık vazgeç!" diyerek yürümeye başladı.

İçerden "İmdat!" diye ses gelince "Burak ayakkabımı geri getir Allah'ın cezası!" diye bağırdım. Sırf içerdeki sesi Deniz duymasın diye.

Ayakkabımı geri fırlatan Burak'a bir yandan söyleniyordum bir yandan da yere çömelmiş ayakkabımı giyiyordum. Arkamdan beni kucaklayan Deniz'in beni havaya kaldırması ile çığlık atıp "İndir beni!" diye bağırdım. Deniz indirmeyip koşar adımlarla beni dondurmacının yanına kadar taşıdı. "Kaç saattir beni ekiyorsun kızım, dur yerinde!" Yere indirirken arka cebimden telefon düştü.

"Tefonum!" diye bağırmama kalmadan Deniz havada yakaladı, gülerek "Oh şükür!" dedim ve "Sen manyak mısın, az kalsın değerlimden oluyordum!" diye bağırdım. Deniz telefonu kendi cebine atıp "Gelir gelmez aksiyondan, kavgadan, gürültüden başka bir şey görmedim, sağ olun!" deyince çenem düştü.

Deniz fark etmiş olacak ki "Hiç asma suratını, bir rahat ettirmediniz ki!" şirince gülümseyerek "Dondurma yersek her şey geçer gibi!" dedim.

"Benim bildiğim öpünce geçiyordu!" deyince Burak kahkaha atarak Deniz'in yanağından öptü. Deniz şoklar içerisinde Burak'a baktı ve ardından "Seni bitirdim bu kez!" diyerek birbirlerini kovalamaya başladılar. İlk önce Deniz ona vurmuş arından Burak onu kovalamaya başlayıp o ona vurdu derken yorgun bir şekilde Deniz tekrar yanıma gelmiş ve kendini bankın üzerine atmıştı.

Derin soluklanmalarının ardından birlikte dondurmalarımızı yedik. Bankta bir başımıza oturmuş, o kalabalığa rağmen kulaklığı takarak onun listesinden müzik dinlemeye başlamıştık. Hiç böyle bir an yaşamamıştım, kalbim güm güm atıyordu. Daha önce de birlikte müzik dinlemiş olsak da başımızda ne Mert ne Toprak ne de Burak vardı.

Baş başaydık.

"Bak bunu ben söyledim," diyerek yeni bir müzik açtığında onun sesi kulağıma doldu. O kadar güzel bir sesi vardı ki, sesine şiirler şarkılar yazabilirdim o an. Bilmediğim bir dilde söylediği şarkının anlamını bilmiyordum, hatta kelimelerini dahi bilmiyordum ama bana hüzünlü gelmişti.
Şarkıyı içten içe dinlerken gözlerim Deniz'in biçimli yüzünü esir almıştı. Saçları koyu kahverengiydi, yüzü tertemizdi ama şah damarının orda bir beni vardı. O bene odaklanmış sadece oraya kamp kurma hayalleri kuruyordum.

Bankta kayarak ayaklarımı diğer tarafa uzattım ve kafamı Deniz'in bacağına koydum. Dizlerimi kendime çektim onun yüzünü incelemeye devam ettim. Mavi gözleri yeşil gözlerimin esiriydi.

"En son bunu ben gitmeden önce mi yapmıştık?" diye sordu.

Eskiden Deniz uykusu geldiğinde dizime yatardı, bende onun saçlarını okşardım. Ben hiç Deniz'in dizine yatmamıştım, ta ki gitmeden önce onun değil benim uykum gelmişti ve bu sefer ben onun dizinde uyumuştum. O an her şey yok olurdu, sadece o ve ben kalırdık. Her şey silinirdi, bir biz yazılı kalırdık. Her şey dururdu, zaman, mekan her şey yok olurdu. Sadece onun karamel kokusu sarardı beni, o muhteşem sesinin tınısı bütün seslerin üzerinde kalbimi esir ederdi.

O gün abim gelmemişti, sabaha kadar öyle kalmıştık. Sabah ise Kerem abi gelip bizi almış ve eve götürmüştü. Maysa ile beni sır olarak tutacağına söz vermişti. Annemgil ise ben geldiğimde hala uyuyordu bu yüzden sıkıntı olmamıştı, hepimiz evlerimizde inmiştik ama Deniz ben eve girene kadar evin önünde arabayı beklettirmişti. Onu gerçekten her şeyiyle seviyordum, bunca yıl hiç yorulmamıştım onu sevmekten, bundan sonra da yılmaz, asla pes etmezdim.

Herkes bilirdi benim onu sevdiğimi, o bilmez, anlamazdı.

***

Adana'ya gitmemizin ardından bir hafta geçmişti ve markette çalışmaktan bana bir hâl gelmiş bir ben bugün izin günüm olduğundan ve okulların açılmasına da sadece iki gün kaldığından bunu iyi değerlendirmek adına bugün Burak'ın evine gidecektim. Tabii ki sırf Deniz'i görmek umuduyla. 

Deniz'in evi de yakındı Allah'tan bize, yoksa onu görmeden duramayan ben ne yapardım? Gerçi çocuğun evini bilmeme rağmen, annem annesiyle sık sık görüşmesine rağmen ben bu zamana kadar çok az evine gitmiştim. Burak'ın evine hep giderdik, kimse Deniz'in evine gitmezdi buluşmak için. Burak'ın anne ve babası da şakacı, komik insanlar olduğundan daha rahattık.

Burak'ın evi iki katlıydı, üst katta ablası alt katta ise kendileri kalıyordu. Annesi, ablası ve bir kaç kadın daha gölgeye serdikleri çiltenin üzerinde ekmek açıyorlardı. Annem ise saçın başına geçmiş ekmeği pişiriyordu. Beni görüp ekmek serdirmeye kalkmasın diye füze hızıyla eve girip Burak'ın odasına doğru koşuşturdum.

"Oğlum insan haber verir ekmek yapıyorlar diye, bütün dedikodu teşkilatı toplanmış!" diye söylenerek kapıdan içeri girdim. Deniz ve Burak sigaralarını söndürdü. Deniz'in tıpa tıp aynısını görünce kendimi bir adım geriye atarak "Tövbe bismillah, sen ne zaman geldin?" diye bağırdım.

Toprak çok yakışıklı bir yüze sahipti, kendisi Deniz'in ikiz kardeşi olur. Bütün fiziksel özellikleri aynı olan türden ikiz kardeşlerdi. Keşke benim de ikiz kardeşim olsaydı da Toprak'ta onunla evlenseydi.

Düşüncelerime gülerek Toprak olmadığını bildiğim Deniz'in üzerine doğru ilerledim ve üstüne atlayarak "Sen ne kadar büyümüşsün!" diye bağırdım. Bu sorudan çok sevme şeklimdi ve sadece iki ay görmeme rağmen böyle bir şey diyecek kadar uzak kalmış hissediyordum.

"Yalnız Toprak benim!" diyen kişiye baktım. Ses tonları hariç farklılıkları yok denecek kadar az olan ikizlerimi bir de Deniz'in kokusundan anlıyordum. Göz kırptım ve "Ahhh, karıştırmışım pardon!" diyerek gittim ve ona sarıldım. Kulağıma "Sen çok fenasın!" diye fısıldadı. Dişlerimi dilime geçirerek "Öyleyimdir." diyerek kahkaha attım.

"Ben geldiğimde bana sarılmadın!" diyen Deniz'e üçümüz birden şaşkınca bakarken Burak hızla yanına gitti ve ona sarıldı, "Ben her zaman sarılırım canım!" dediğinde Toprak ile öğürdük. Hemen onların yanına gidip Burak'ı çekip attım. Benim olana dokunanın köküne kadar soyunu yok ederdim, bu erkek olsa bile.

Deniz'in yanına gittim ve ona sarıldım. Kendisi istemişti zaten, neden sarılmayaydım ki hem Toprak'a sarılıp ona sarılmasam yanlış anlardı. Deniz'de bana sarıldığında kafamı boyun girintisine koydum ve boynunun kokusunu içime çektim. Kalbim yerinden fırlayacak gibi olsa da onu bırakmak istemedim. Onu çok seviyordum, ona aşıktım.

İstemeyerek de olsam Burak'ın "Yeter lan, kızı nüfusuna geçirdin!" diye Deniz'e laf attı. Bende gülümseyerek yanına oturdum ve ayaklarımı ortadaki masaya uzattım. Burak'ın odası dağınık değildi, oda küçük ve sevimliydi. İki koltuk karşı karşıyaydı, yan tarafta Burak'ın yatağı toplu bir şekilde duruyordu. Odanın içinde klima ve ortadaki masa dışında pek bir şey yoktu. Aslında başka bir şey yoktu. Erkekler!

"Ben gelince sustunuz, önemli bir konuşmayı mı böldüm?" diye sordum. Deniz soruma cevap vermek yerine sigara yakmıştı, Toprak ise telefonu ile uğraşıyordu. Burak'a ölümcül bakışlar attım, "Hiç öyle boş boş konuşuyorduk, İstanbul'u anlatıyordu Deniz." dedi. "Sen de dinlemek istersen devam etsinler, hatta belki ara tatilde gideriz!" deyince kaşlarımı çattım, "Sevmediğim bir şehri dinlemek istemiyorum!" dedim.

İstanbul benden çok şey çalmıştı, Deniz'ime hasret bırakmıştı, onsuz geçen yıllarım İstanbul'da hapsolmuştu. Tamam abartıyor gibi görünüyor olabilirim ama her yaz tatilinde üç aylığına gittiğini hesaplayın, çok uzun bir süre. Beni onsuz koymuştu, canımı ciğerimi sökmüştü.

"Öyle söyleme, güzel şehir!" Toprak'a koltuk yastığını fırlatarak "Sen sus! Suçlusun zaten," diyerek trip attım.

"Neden suçlu, bir şey mi yaptı?" Deniz'e çevirdim bakışlarımı, saçları dağınıktı, baş parmağı dudağındaydı, diğer eliyle sigarasın külünü masanın üzerine boşalttı. Üzerinde koyu kırmızı bir tişört ve siyah pantolonu vardı. Gözlerinin maviliğine hapsolmadan önce cevapladım "Bana geldiğini haber vermedi, bundan başka bir şey yapmadı!"

"Sori sori!" Toprak'a gözlerimi devirerek ofladım, "İş işten geçti be kanka, of çok sıkıcısınız ya! Okullar da açılacak ama siz burada kafanızı dumanlamaktan başka bir halt yapmıyorsunuz!"

"Ne yapabiliriz ki?"

"Bul işte kanka!"

"Kanala gidip yüzelim mi?" Burak'a ölümcül bakışlarımı sunarak "Burak öldürürüm seni, benim de yapabileceğim şeyler bul!"

"Doğruluk mu cesaret mi?" Toprak sayesinde aklımda kurnaz fikirler gelmeye başladı, gülümsedim "Haydi şişe getir Burak!"

"Ben oynamam!"

"Deniz ya!"

"Kızım çocuk musunuz ya, gidin dışarda oynayın asabımı bozmayın!"

"Ben gidiyorum!" diyerek ayağa kalktım, Burak "Kanka hemen gitme ya!" deyince saçlarımı savurarak "Sakın arkamdan gelmeyin!" diyerek kapıdan çıktım. Kimsenin gelmediğini görünce ayakkabılarımı hızla giydim ve Burak'ın odasının penceresine gidip onlara baktım. Deniz kafayı yastığa gömmüş bir şekilde yatarken Toprak telefonuna gömülmüş bir şekilde dünyadan bihaberdi. Burak ise ayakları duvarda kafası yerde ters dönmüş bir şekilde oturuyor ve Tiktok izliyordu. "Sakın gelmeyin arkamdan!" diye tekrar bağırdım, üçü aynı anda korkmuş bir şekilde bana bakıp "Defol!" diye bağırdılar.

"Evlendiğiniz gün hepinizin karısını kaçıracağım!" diye bağırarak oflaya oflaya yürümeye başladım.

"Tuana gel de ekmeği ser!" Olduğum yerde kalakaldım, kımıldamazsam beni görmezlerdi değil mi?

"Bekleme güneşin altında, gel hadi!" Anne ya! Neden ben, neden bir başkası değil! Mahallede daha iyi seren kimse yok mu, bu sıcağın bağrında ateşin dibinde olmamı nasıl istersin, sen anne misin, vicdanın yok mu, insan evladına nasıl bunu reva görür!

"Tabii ki anneciğim, fırının başında kavrulmaktan başka bir işim yok!"

Deniz'in annesini gördüğüm an cici hallerime büründüm ve gülümseyerek annemlerin oraya gittim ve en becerikli, en hamarat kız rolüyle bütün aferinleri aldım. Şuraya yazıyorum eğer anneme bağırıp gitseydim hepsi benim dedikodumu yapardı. İşte önünüzde iki seçenek varsa işinize gelmeyeni seçin, bu sayede milletin diline dolanmıyorsunuz!

Gece boyası gelmiş tavanımı izlerken aklımdan çıkmayan bir adet Deniz Efe Kaya vardı. Uzun zamandır aşıksın ve ona bir türlü ulaşamıyorsun. Ulaşsan kaç yazar ki, kankin o senin, diyor ve durduruyorum içimdeki o apansız yiğidi. En fazla ne olabilir ki, arkadaşça sarılmalar, yanaktan öpülmeler. O bile yok hani, eli elime değince elektrik çarpmışa dönüp çekiyor elini. Sarılıyoruz bazen, hiç kopmayacakmışız gibi. Bazen ulaştığımı sanıyorum ama bir türlü gerçek anlamda kavuşamıyorum. Kavuştuk işte, dediğim anda hayat bana arkasını dönüyor ve çıkmaz sokaklardan birine ışınlayıveriyor. Her zaman şans beni terk ediyor ve şansın bana ettiği beddualarla hayata devam etmek zorunda kalıyorum. Bildiğim şu ki beddua etmeyeceksin, beddua olacaksın. Onu bile beceremiyorum. Sanırım bu benim sınanma şeklim, kaderim. Bundan vazgeçecek değilim, eğer sınanacaksam bu olmalı, başkalarının acısını kaldıracağımı pek zannetmiyorum.

"Cennetin kokusu sandığın, hayatına renk katan, onu gördüğünde yüzünde güller açan sen, 'O' bir gün hiç beklemediğin bir anda karşına çıksa ne yapardın?" sorusuna:
Cevaben "Hiç bir şey." derdim usulca. Neden mi, o benim kankim ya kankim. En fazla uzaktan sevebilirim onu. Öğrense ne yaparım bilemem, utançtan ölürüm belki de. Bu şehri terk etme nedenim olurdu, emindim bundan. Ay şimdi öyle şeyler hissettiğimi öğrense...

İntiharlık sebep...

Kor ateşlerde yaktıran, heyecanı tam doruklarında yaşatan, vurdu mu tam vuran, öldü mü tam öldüren aşk; inanılmazdır aşk yüzünden ölmek ama aşk yüzünden çok ölen vardır. Bu da çok saçma ötesi güzel gelir bana. Aslında aşk yüzünden kırık bütün kalpler ölüdür. Bir kadının kalbini kırmak kolaydır, peki ya düzeltmek ya da onarmak?

Hiç bir zaman kırdığın bir kalbi tam anlamıyla onaramazsın. Onaramazsınız... Çünkü kadının göz yaşı bir elmas değerindedir ve siz kadını ne kadar ağlatırsanız o kadar değeriniz düşer. Bu yüzden Deniz Efe'nin değeri hep yüksekleri bulsun diye onun yüzünden hiç ağlamadım, ağlamam da inşallah.

Aklımdan geçen yarısı saçma sapan cümlelerime son vermem gerektiğini düşünerek gözlerimi kapadım. Uykunun çağrısına kulak verdim, belki rüyamda sevdiğim adamı görürdüm. Sağa döndüm sola döndüm, uyku ne zaman alıp götürür bilmiyordum ama bir kez de saniyesinde alıp götürseydi hiç fena olmazdı.

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

922K 52.8K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
666K 30K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
884K 29.3K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!