KANKAŞK - KALBİME FISILDA

Por Hiyera212

9.9K 4.8K 4.2K

Aşık olduğun geceyse, güneşin doğduğuna üzülürsün. Her şey gün doğmadan güzelse gece rüyalarında görüp gerçek... Mais

2.BÖLÜM/T
3.BÖLÜM/T
4.BÖLÜM/T
5. BÖLÜM/T
6. BÖLÜM/T
7. BÖLÜM/T
8. BÖLÜM/T
9. BÖLÜM/T
10. BÖLÜM/T
11. BÖLÜM/T
12. BÖLÜM/D
13. BÖLÜM/T
14. BÖLÜM/T-B
15. BÖLÜM/T
16. BÖLÜM/ T
17. BÖLÜM-T
18. BÖLÜM-D
19. BÖLÜM-D
20. BÖLÜM-T
21. BÖLÜM/T
22.BÖLÜM/D
23. BÖLÜM/D
24.BÖLÜM/D
25. BÖLÜM/B
26. BÖLÜM/T
27. BÖLÜM/T
28. BÖLÜM/T
29. BÖLÜM/T
30. BÖLÜM/D
31. BÖLÜM/D
32. BÖLÜM/D
33. BÖLÜM/T
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM-T
39. BÖLÜM/T

1. BÖLÜM/T

1.2K 194 854
Por Hiyera212

Medya: Tuana Bozkurt (yakında eklenecektir)

Başladığınız tarihi buraya bırakın, bittiğinde güzel bir bir başlangıca merhaba dediğiniz için mutlu olabilirsiniz😋🥰

Bu kitabı kaç yıldır yazmak istediğimi bir bilseniz, liseye başlamadan önce başlamış, lise bitmiş, üniversiteye başlamış ve anca devam etme fırsatı bulmuş oldum. İnşallah her şeye değer bir kitap olur.🤗

Karakterlerin birkaç tanesi hariç hepsi değişmiştir!(09.10.2020)
Düzenleme: Karakterleri tekrar değiştireceğim çünkü içime sinmedi.

İyi okumalar aşk kuşlarım...😍😍

"Kalemim oksijen olmuş; ne zaman yazmasam boğuluyorum." WhatsApp'ta ki hakkımda kısmını güncelleyip yatakta aşağı doğru kaydım ve sağa sola döndüm. 

Sıcaktan bunalmış bir Habeş maymunu gibi hissediyordum kendimi, öyle ki bu tembelliğin başka açıklaması da olamazdı. Yazları Osmaniye'nin bitmek bilmeyen sıcağına ek olarak Kuzey Afrika'dan da sıcaklar geliyor hepimizi perişan ediyordu. 

Yaz tatili bitmek üzereydi ve ben lise sona geçmiştim. Eziyet Yıllıkları adında bir de  günlük tutmaya başlamıştım, nasıl üniversiteyi kazandım diye sorarlarsa günlüğü ellerine tutuşturacaktım. Okulu seven nadir insanlardan birisiydim, bazılarınız okulu mu seviyor yoksa içindekileri mi bir düşünsün derim, ben okulu seviyordum ama içindekileri de seviyordum. 

Okulun açılmasını sabırsızlıkla bekliyordum, okul açıldığında bunu söylediğimi hatırlamayacağım ve sabahları anne beş dakika daha, diye yalvaracağım ama olsun. En azından gerçekten biraz daha fazla kafamı dağıtacak ve sıkılmamak için nedenlerim olacaktı.

Bu yaz tatili hiç geçmek bitmek bilmemişti, önceki tatiller göz açıp kapanıncaya biterken bu yıl öyle olmamış tabiri caizse beni mahvetmişti. Neden bu kadar uzadığı da belliydi, mutsuzdum.

Yine yaza girmeden aylar önce tatil planları yapmıştık 'Gerçekleşmesi İmkansız Olan Tatil Planlarını' kastediyorum, her zaman ki gibi hayallerim boşa gitmiş hiçbir planımızı gerçekleştirememiştik. Bunca zaman diliminde daha çok bizi bekleyen üniversite sınavına çalışmış, boş zamanlarımda ise evde ya televizyon seyretmiş ya da dışarda arkadaşlarımla takılmıştım.

Arkadaşlarımın yanımda olması, aynı mahalleden olmak gerçekten de çok güzel bir duyguydu, kalabalık bir grubumuz vardı. Etrafımda onca insan olmasına rağmen yalnızlık duygum geçmiyordu, arkadaşlarımı çok sevmeme rağmen bazen az insanla kalabalık hissetmek istiyordum. 

Düşüncelerimle boğuşurken içeri ablam kapıyı çalmadan girdi, gözlerimi devirdim ve ona kısık sesle sevmediği birkaç sözcük savurdum. Bu odada bir insan evladı yaşıyordu ve bu insan müsveddesi bunu daha anlayamamıştı. Anlamışsınızdır, ablamı çok seviyorum.

"Tuana?"

"Kapı çalma ahlakın yok mu senin?" Benden büyük olması onu azarlamayacağım anlamına gelmiyordu herhalde? Yargı dağıtmayı seven biriyle karşılaştınız bebekler!

"Senin de düzgün yatma ahlakın yok herhalde. Beynin yeterince aktı, zaten geldiği yerde az var!" Yanıma doğru gelmiş ve kafamı yerden kaldırmaya çalışmış ama becerememişti.

Kendimi düzelterek yatakta normal bir şekilde uzandım. Az önce kafam yerde vücudum yataktaydı, bu benim düşünme pozisyonumdu ama Hilal tarafından düşüncelerim sabote edilmişti. Evde ben bu konumdayken genellikle kimse beni rahatsız etmezdi ama şu gördüğünüz kokuşmuş yumurta 7 yıldır yurt köşelerinde yaşadığı için benim alışkanlıklarımı bilmiyor zaten saygı da göstermiyordu.

"Neden rahatsız edildiğimi öğrenebilir miyim?" İçimdeki good girle sahip çıkarak yumuşak bir dille sormuştum, zira Hilal benim odama dalmazdı böyle. İşi düşmüştür, net.

"Sadece bulaşığı sen yıkayabilir misin, diye sormak için gelmiştim. Görüyorum ki sıkıntıdan patlamışsın, bence yıkayabilirsin!" diyerek odadan çıkmaya yeltendi ben ise hemen yataktan atlayarak "Boşuna Hilal! O bulaşığı asla ama asla yıkamam! Her seferinde aynı şeyi yapıyorsun, o bulaşığı hep bana kitliyorsun ama bu sefer yemezler!" Hilal göz devirip odadan çıktı.

Arkasından bağırdım, "Boşuna boşuna! Yıkamam ki..." kendi kendime de en az yarım saat bunu tekrarladım ama kimsenin beni taktığı söylenemezdi. O bulaşığı yüksek ihtimal ben yıkayacaktım ama bunu şu anlık reddediyordum.

***

Bir saat sonra ağlayarak bulaşığı yıkıyordum ve halimden de hiç memnun değildim. "Neymiş arkadaşının düğünü varmış, hazırlanması ve kuaföre gitmesi gerekiyormuş!" diye bağırdım. Neyse ki annem evde yoktu da rahatça delirebiliyordum.

"Ya bana ne? Sabahtan beri neden yıkamadı acaba, sırf ben yıkayayım diye yemin ediyorum bütün kap kacağı kirletmiş!" resmen ağzıma cami mikafonu dayamışlar gibi avazım çıktığı kadar bağırıyordum bulaşık yıkarken. Mesele kesinlikle bulaşık yıkamak değildi.

İşte sırf bu yüzden okulun açılmasını dört gözle bekliyordum, aşırı boş zamanlarımda tabii ki sınava hazırlanıyordum ama ev işleri beni gerçekten çok yoruyordu. Sınava hazırlanmak benim için kolay değildi çünkü aşırı hareketli bir insandım ve bu da masa başında en fazla yarım saat oturmam demekti. Tembel bir insanın aşırı hareketli olması gerçekten de berbattı çünkü ders çalışırken oturamıyordum ama eğlenceli videolar izlerken gayet oturabiliyordum.

Önümüzde çok ama çok önemli(!) bir sınav olduğu için saçımızı süpürge etmemiz gerekiyordu; yoksa bu dünyada mezuniyet belgesi olmadan yaşamak kolay değildi! İlla o üniversiteyi okuyup o belgeyle birlikte yıllarca atanmayı bekleyecek ama bu sırada askeri ücretle fabrikalarda çalışmayı ihmal etmeyecektik! Allah göstermesin sana avuç yalatan bir hayatla karşılaşman an meselesi olur sonra. 

İçim doldu, boşalt Allah'ım.

Bulaşıkları kırık iki bardak ile bitirip odama geçmiştim, aşırı sıkıldığım ve evde kimse de kalmadığı için arkadaşım Burak ve kuzenim Maysa ile buluşmaya karar verdim. İnsanın yaz tatilinde tüm arkadaşları mı yaylaya gider abi ya? Birkaç komşumuz hariç neredeyse herkes yayladaydı, bu sıcağın çekileceği yoktu tabii. Kendini severek ödüllendiren bazı komşularımız ise arada denize gidip serinlemişler bizi de davet etmişler ama annem izin vermemişti. Tuana kim ki bir deniz görsün, Tuana evde çürüsün, yaşlansın!

Denizsizlikten tuzum suyum kurumuştu. 

Hızla üzerimdeki pijamalardan kurtulup diz altında biten yeşil bir kapri ile beyaz bir tişört giyip aynanın karşısına geçtim. Belimde biten açık kumral saçlarımı tepemden toplayıp topuz yaptım.

 Kendi mahallemizde buluşacağımız için makyaj yapmaya gerek yoktu ama rujsuz dudaklarım bir hiç olduğu için pembe bir lipbalm sürüp aynada kendime öpücük attım. Kendimi seviyormuş gibi yapmak hoşuma gidiyordu.

Yaz boyunca aldığım kilolar gözüme battı, bu kilolardan acilen kurtulmam gerekiyordu çünkü kıyafetlerim bana dar gelmeye başlamıştı. Kıyafetlerimin çoğunluğunun owersize olması dışında sizi endişelendiren bir durum olmasın, bu sınav aldığım on kiloyu iki ayda verdirir diye kendimi rahatlattım.

Aynada son kez kendime baktım, koyu yeşil gözlerimde durdum, gerçekten de normal olamaz mıydım, insanlarda çok az rastlanan bir durumdu ki ailenin tek yeşil gözlü insanı bendim. Bazen bundan nefret ederdim.

Kumral uzun saçlarımla ışık saçarak aşağıya indim, okuldaki ve mahalledeki herkes uzun saçlarımın hayranıydı. Cennette yaşayan melekler kadar göz alıcı bir afeti devrandım! Güzeldim yani Allah var ama bu güzelliğe nazar ediyorlardı, gözleri çürüsün.

 En yakın iki arkadaşım da benim kaderimi yaşamış mahallede kalmışlardı. Birlikte dedikodu kazanı kaynatıp günümüzü değerlendirmeyi düşünüyorduk. Evlerimizin yakın olması bizim için velinimetti ama ebeveynlerimiz için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Evimizin aşağısında görünmeyen bir dere vardı, derenin etrafı türlü ağaçlarla da çevrilmişti. Tarlaları sulamak için bir bölümü derince kazılmış, havuz şeklini almıştı. Küçükken içine düşüp boğulmuştum, bu yüzden babam ve annem boğulmamdan çok korkarlardı ve bu yüzden de beni hiç denize götürmemişlerdi.

Bu dereyi seviyordum,  hem gözlerden uzak hem de rahatlatıcı bir etkisi vardı. Eskiden yazları dere kurumazdı ama birkaç yıldır az yağışların da etkisi ile derede gram su yoktu. 

Ben dereye doğru ilerlerken Maysa ve Burak'ın sesleri geliyordu, benden önce gelmişlerdi ve sohbete başlamışlardı. Onları gördüğümde süzdüm, ikisi de gündelik kıyafetleri ile kurumuş otların üzerinde oturmuş ayaklarını derede sarkıtıyorlardı. 

Maysa benim dayımın kızıydı, aynı zamanda da en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Asıl adı Mavi'ydi ama sevgilisinin adı Bulut olduğu için ona Maysa derdik. Uzun kızıl saçlarını balık sırtı örmüştü, zayıf olduğu için kemikleri belli oluyordu ve bu duruma içim sızladı. Aşırı zayıf insanlara oldum olası üzülürdüm, bazen kıskansam da öyle olmayı istemezdim. 

Maysa gölgemi fark etmiş arkasına bakıp bana kızmıştı. "Tuana ağzını ayırmış ne bön bön bakıyorsun, gelip otursana!" Ona gözlerimi devirerek baktım ama gözlerine güneş geldiği için bunu görmemiş olabilirdi. "Kes be kes!" diyerek yanlarına oturdum.

"Hayırdır kız, ne oldu yine, cinlerin tepende geziyor?" Burak bir elinde sigara diğerinde kola bana bakıyordu. 

Burak ile ortaokula başladığımda arkadaş olmuştum, eskiden bu mahallede değil köyde yaşıyorlardı. Burak uzun boyu yüzünden hiç rahat oturamamış gibi sürekli kıpırdıyordu. Uzamış sarı saçları alnına dökülmüş kavisli suratını örtüyordu. İnce dudaklarının arasından verdiği duman midemi talan etti.

 "Her zamanki Hilal işte, boş verin!"

"Maysa duyduğuma göre sizin evin aşağısında Ceylan vardı ya, o kocaya kaçmış kız!" gözlerimi büyüterek Maysa'nın elindeki çekirdek paketini bir çırpıda alıp "Hangi Ceylan kız, şu Nazmiye yengenin kızı mı?"

"Ay durun ya benim haberim yok!" elimdeki paketten çekirdek aldı. "Nasıl kaçmış, kime kaçmış, niye kaçmış Burki?"

Ceylan'ın son durum analizini yaptıktan bir saat kadar sonra Burak elindeki bilmem kaçıncı sigarasını yaktı. "Size bir şey diyeceğim, hani Deniz Efe'nin abisi vardı ya?" Maysa'yı Burak'a olan bakış açımı bozduğu için kolumla arkaya yaslayarak "Eee ne olmuş Deniz'e?" diye sordum. Deniz Efe benim çocukluktan beri arkadaşımdı, evleri bir üst sokakta Burak'ın evinin karşısındaydı. 

Biz üçümüz ayrılmaz bir bütündük.

"Ne olmuş Kerem'e?" diye sordu Maysa, Burak öfleyerek "Siz de hep hoşlandığınız kişileri soruyorsunuz, neden bir kız kardeşleri yok, onu da ben sorardım!" deyip kollarını çiçek yaptı. Şimdi küsmenin sırası mıydı?

İkimiz de aynı anda "Burak!" diye çığlık attık. Sanırım bizimle arkadaş olduğu için pişman olarak ayağa kalktı ve aniden "Kızım şu cırtlak sesinizi alçaltın! Bir gün sizin yüzünüzden sağır olacağım!" dediğinde dayanamadık ve ona öldürücü bakışlar eşliğinde güzel iltifatlarda (!) bulunduk. "Tamam tamam, işte abisi nişanlanacakmış!"

Bir dakika Burak ne dedi öyle, Kerem mi evleniyormuş? "Okulu bitmiş mi ki? Kimin kızını istemiş, kimi bulmuş, hangi ara bulmuş?"

"Burak şaka mı yapıyorsun, yoksa ciddi misin?" diye hayretle sordu Maysa, manken gibi çocuk elden gitmişti. Maysa'ya da ne oluyorsa, sevgilisi vardı, onu da hiç sevmezdi ama olsun.

"Bunun şakası mı olur kız, abin söylemedi mi, Kerem'in en yakın arkadaşı halbuki!"

"Abim bana bir şey demedi de Kerem kimin kızını istemiş?"

"Bilmiyorum artık, orasını Deniz geldiğinde anlatır."

"Denizgil tatile gittiler ama ne zaman dönecekler ki?" Sorumu ortaya atmış ama daha çok kendime sormuştum, Burak ise üzerine alınıp cevap verme gereği duymuştu: "Birkaç güne geleceklermiş onlar da." Bunu duyduğumda kalbimde ince bir sızı peydah oldu ama etkisi uzun sürmedi.

"Bizi aydınlattığın için teşekkür ederiz!" diye dalga geçen Maysa'yla Bura'a bakarak kahkaha attım.

 "Bir yağuşuklu daha elden gitti, napsak ki!" diye güldü. Deniz Efe elden gitmesin de, ben bir şey istemiyorum.

"Okullar da açılacak, hemen açılaydı da yeni gelen mini mini birlerle uğraşsaydık be!" diye iç geçiren Burkime bakıp gözlerimi devirdim. "Allah aşkına mini birlerle uğraşma, senin yüzünden sonunda disipline gidiyoruz."

Omuz silken Burak elimi tutup beni ayağa kaldırdı, ona bakarak hülyalı bir şekilde "Okullar açılsaydı da Deniz Efe'mi göreydim, gözlerine bakaydım da bütün ders boyunca onu seyredeydim!" diye iç geçirdim. Burak omuzlarımdan tutup beni ittirerek yürütmeye başladı.

 Maysa koluma girip "Okullar açılsaydı da Bulut'cuğumu göreydim, ellerini tutaydım da AVM AVM gezdireydim!" diyerek o da iç çekti. 

Üçümüz de bahtımız kara evlerimize dağıldık.

***

Ertesi gün öğlene doğru hava kararmıştı, sanırım yağmur yağacaktı. Hayretle bütün mahalle gerçekten yağmur yağacak mı diye endişeye bekliyorduk. 

Bu saate kadar yemek yemediğimden olsa gerek açlıktan başım ağrımaya gözlerim kararmaya başlamıştı. Çalışma masamdan kalkıp odamdan çıkarak paytak adımlarla mutfağa doğru ilerledim. Aç olunca ben, ben değildim.

Mutfağın kapısına geldiğimde içeriye bir aç kurt gibi dalacak iken abim ile Kerem abinin sesi durmama neden oldu. Kerem abi ne zaman dönmüştü ki acaba Deniz'im de gelmiş miydi? 

Evde Kerem abi vardı ve benim üzerimde şort atlet ikilisi vardı, abimin beni öldürme olasılığını düşünerek odama gidip üzerime bir eşofman altı ve tişört giydim.

 Mutfağa tekrar gittiğimde derin bir nefes alarak içeri girdim. Abimin ve Kerem abinin sigara içtiğini görünce çığlık attım. Abim hayatta sigara içen bir insan değildi! Şimşekler beynimde dans etmeye başlayınca "Abi sen sigara mı içiyorsun?!" diye yüksek sesle konuştum. Umarım evdekiler duymazdı, hele Hilal duysa eminim anneme söylerdi.

İkisi de gözlerini bana çevirdiğinde abim şok olmuş bir şekilde bana baktı ben de kızgın bir şekilde ona bakıyordum. Kerem abi ise piç gülüşü ile beni günaha davet ediyordu. O an abimi unutup içimden 'Vay be ne kadar yakışıklı, aynı Deniz'ime benziyor.' diye geçirip yutkundum.

Abim elindeki sigarayı söndürüp açık camdan aşağı attı ve "Hayır, ne münasebet!" diyerek otuz iki diş sırıttı. Bu sırıtışın altındaki kederi gördüm, göz altları kararmıştı ve günlerdir uykusuz kalmış gibi bir hali vardı. Hayattan bezmişe benziyordu, birkaç gündür ki ruh halini de beyin süzgecimden geçirdim ve abimin üzgün olduğuna karar verdim.

Yanına gidip sandalyenin kenarında durdum abimin boynuna sarıldım "Bir derdin bir tasan mı var abiciğim?" diye ciddi ciddi sordum, abim katiyen sigara içen bir insan değildi, bu yüzden Burak'ı dövdüğünü bile biliyordum. Kesinlikle bir derdi olması gerekiyordu.

Sigara bizim ailemizin en katı kuralıydı, asla içmezdik, içilen ortama girmezdik. Benim çok sevimli arkadaşlarımın çoğu içerdi ve ben o ortamlardan çıkmazdım.

"Nereden anladın abim?" Ona tekrar sarıldım ve "Biliyorum, sen asla sigara içmezsin, kesin bir derdin vardır. Kim sıktı canını, canım abim."

"Nefes'i bugün istemeye geleceklermiş!" dediğinde gözlerimi devirmeden edemedim. Neden bir kız yüzünden canını sıkıp sigara içiyordu ki? Hele bu onu kıskandığım ve daha varlığına alışamadığım sevgilisi için içmesi sinirlerimi bozsa da bunu ona söylemedim.

"Yağni isteyebilirler abi, bir kızı herkes istemeye gidebilir ama bu evleneceği anlamına gelmiyor, öyle değil mi?"

"Tuana küfür ettirme bana, sevgilin varken seni istemeye gelirler, ben de veririm görürsün sen!"

"Abi ilk önce ne yapmalıyız onu düşünelim!" 180 derece dönmüştüm ve bu Kerem abinin kahkaha atmasına sebep olmuştu. 

Abim dalga geçercesine "Sanki sevgilisi olabilirmiş gibi, ben de ona verirmişim gibi..." dediğinde kollarımı çiçek yaparak somurttum ve "Sen bilirsin!" diyerek mutfaktan çıkmak için adımlarımı kapıya doğru attım.

"Tuana gel, şaka yapıyorum kızım, istemediğin birine verecek halimiz yok!" dediğinde gülümseyerek mor mutfak sandalyesini çekerek hemen oturdum. "Kim istiyor yengemizi?" Gözlerini devirdi, "Bu önemli mi sence?" gözlerimi şaşı yaparak baktım.

"Tamam tamam. Benim liseden bir tane sevmediğim bir izbandut vardı ya, Nefes'i rahatsız etmişti de kavga etmiştik." 

"Necip'in oğlu Murat'ı diyor!" dedi Kerem abi. Kumral saçları dalgalıydı ve kaşlarına kadar geliyordu. Kirli sakalları onu çok karizmatik kılıyordu ve elmacık kemiklerinden tutun tüm yüz çevresi Deniz'e benzemesi yönünden bende hayranlık uyandırıyordu.

"Lan onun oğlu Sevda ile çıkmıyor muydu, hangara ayrılmışlar ki?" bir anda yükselmiştim ve ikisi de ürkmüştü.

"Önceden öyleydi de hâlâ çıkıyorlar mı onlar ya?" Kerem abiye döndüm ve aklımdaki o soruyu sordum, "Sen kimle nişanlanacaksın?" çok mu ani sormuştum bilmiyordum ama meraktan çatlasam daha mı iyiydi, biraz merakımı giderse ölür mü?

"Kim nişanlanıyormuş?" Abimin sorusu ile şaşkınca ona baktım ve Kerem abi kaşlarını çattı ve ardından kendini tutamayıp kahkahayı bastı.

 "Ben mi nişanlanıyormuşum, benim niye haberim yok, ne zaman haberim olur acaba, nikahı kıyarken mi?" abim omzuna vurup "Nerden çıkarmışlar lan o lafı?" diye güldü. "Ne bileyim, kim dedi kız sana, söyle de bana da haber versinler, benim de haberim olsun!" diye dalga geçti.

"Hımm, ne bileyim, Burki öyle söyleyince, herhalde senin Nefes'le Murat'tan bahsedecekti de hatlar karıştı!" dedim ve ağzımdan Burki'nin çıktığı ve onu gambazladığım gelince dudağımı ısırdım. "O mal zaten ne zaman doğru düzgün anladı ki geri zekâlı!" diyerek sitem etti abim. Eminim eline geçen ilk fırsatta Kerem abi onu dövecekti.

"Yanlış anlamış işte, uzatmayın da ne yapacağımızı düşünelim!" dedim Burak konusu kapansın diye, işe yaramış olacak ki abim ayağa kalktı ve çenesini sıvazlayarak "Ne yapacağımızı hiç bilmiyorum, çok stres yaptım. Nefes'imi düşünemiyorum bile, nasıl hissediyordur şimdi?" diye kaygıyla kafasını karıştırdı. 

İçimden 'İki erkeği de elinde oynattığı için kendisini prenses gibi hissediyordur!" diyerek göz devirdim.

"Kerem abi Deniz de geldi mi?" 

"Sadece ben geldim canım, Oğuzhan İstanbul'dan buraya geliyordu, ben de onunla geleyim evi falan temizleyelim dedim."

"Temizlediniz mi ya?"

"Yok yahu, bu Mecnun'dan beter ile uğraşmaktan daha evi temizleyemedim!"

"Olum ben mi dedim temizleme diye, gece gündüz benimle gezeceğine temizleseydin!"

"Olum yalnız başıma nasıl temizleyeyim, sensiz temizlik yaptığımı nerede gördün!"

İkisi de İstanbul'da okuduğu için aynı evde kalıyorlardı. 

"Annen göbek bağını benimle birlikte mi kesti olum, her şeyde varım da temizlik de yokum ben!" gözlerimi devirerek "Biz bu işi hallettikten sonra temizleriz hep beraber, değil mi abi?" abi kelimesine vurgu yapmış ve tek kaşımı çatmıştım. Tamam, aslında o yeteneğe sahip olamadığım için işaret parmağımla kaşımı kaldırmıştım. Kerem abi gülse de abim "Bu işi halledin hepinize benden lahmacun!" dediğinde ellerimi sıvazladım ve dilimi dudağımın üzerinde gezdirdim. Açtım aç.

Kerem abi ile aynı anda "Kabul!" diyerek kahkahalara boğulduk.

"Şimdi Tuana, ben Nefes'i kaçırsam babam bizi eve almaz hem de Nefes'in adı çıkar. Bu şıkkı elediğimize göre diğer şık o piç Murat'ı öldüresiye kadar dövmek, yine ucu ya bana ya da Nefes'e dokunur filan. Ne yapacağımızı hiç bilmiyorum. Babası da vereceğim artık seni, okul okutacak para kalmadı, diyormuş. Hepten delireceğim artık ya!" Son dediğinde içim acımıştı çünkü benim babam okuyun ben tüm mal varlığımı satarım demişti.

"Şimdi çok güzel küfürler ederdim o dingile ama ortam müsait değil. Abi yapacağımız şey çok belli, ben gidip Sevda ile konuşacağım, sen Nefes'i korkmaması konusunda ikna edeceksin, Kerem abi de Murat'la konuşacak!" Kerem ellini kaldırdığında gülümseyerek "Evet?" dedim. "Murat'a ben ne diyeceğim?"

"Gidip yerime ağız burun dalsan çok güzel olurdu." dedi abim, ben de kafamı sallayarak "Gelir gelmez mahallenin diline dolanma! Ona söyle tüm mahalle Sevda ile sevgili olduğunuuz biliyor, o anlar zaten."

"Tamam o iş ben de!"

***

Yanıma sadece telefonumu almış Sevda ablanın evinin yolunu tutmuştum. 

Nefes ile abime çok üzülmüştüm, ikisi liseden beri sevgililerdi, hatta daha öncesinden birbirlerinden hoşlanıyorlarmış. Uzun yıllardır ilişkileri çalkantılıydı ve bunun tek sorumlusu abim ve kıskançlıklarıydı. Bir ayrılır bir barışırlardı ama yıllardır birbirlerinden kopmazlardı. 

Onları kurtarmak için çok güzel bir plan yapmıştım ve kendimle gurur duyuyordum. Abimi mutsuz görmeye dayanamadığım gibi geleceğin doktorunun önünü de kapatamazdım. Nefes tıp okuyordu, 6. sınıfa geçmişti ve intörn olarak üniversite hastanesinde çalışması gerekiyordu.

Sevda abla bizim kuaförde çalışıyordu, evleri arada çalıştığım markete yakındı, bu yüzden sürekli bizden alışveriş yaparlardı. Markette kaç kere ikisini birlikte görmüştüm. Liseden beri Murat ile çıktığını ablamdan biliyordum; geçen hafta onları parkta sarılırken de görmüştüm. Murat'la ne zaman ayrılar da Murat görücü gitmeye karar verdi hiç anlayamamıştım. Ne olmuş olabilirdi, Sevda aldatmış mıydı? 

Kafamdaki tilkilerimi söndüremiyor sürekli olaylar arası bağlantı kurmaya çalışıyordum. Mahallenin ilişki çetelesine sahip olmak resmen insanın hayatını kurtarıyordu, emin olun bunlar gece gündüz düşünse Murat'ın Sevda ile olan ilişkileri akıllarına gelmezdi. Gelse de Sevda ile konuşmak bir yana hiçbir doğru çözümü bulamazlardı. 

Bazen fikirlerde, yaratıcılıkta benden üstünü bir insanın olmadığını düşünür kendime fahriyeler düzesim gelirdi. 

Sevdagilin evine geldiğimde derin bir nefes aldım ve tek katlı evin üzerime üzerime geldiğini fark ettim, ikindi olmuştu neredeyse ve ben hâlâ açtım. Abimin bana lahmacun almasını beklemiyordum tabi ki.

  Zili çaldığımda eski anılarım canlandı gözümde, ne çok zile basıp kaçardık, bu evinkini de az çalıp kaçmamıştık! Ne güzel günlerdi hey be! Ben yavaş koştuğum için ve Deniz ile Burak'ı hep yakalattığım için beni kollarımdan kaldırarak koşarlardı ve biz çok eğlenirdik. Bazen Burak yorulurdu ve Deniz'de böyle olunca beni sırtına alırdı. keşke şimdi de Deniz beni sırtına alsaydı.

Kapıyı Sevda'nın erkek kardeşi Selim açtı. Siyah saçları kısacık kesilmişti ve gözlerinin yorgunluğu buradan bile belli oluyordu. Lise bire geçmişti ve bu mahallenin her ferdi gibi bizim okula gidecekti.

"Sevda abla yok mu?" Selim gözlerini devirip beni baştan aşağı süzdü. Üzerimi gelmeden önce tabii ki değiştirmemiştim, bu hiç aklıma gelmemişti. Zaten pijamalarıyla ekmek almaya giden bir insan ciddi meseleler konuşmak için neden üzerini değiştirsin ki!? Eşofmanlarımı seviyordum. Mahalleli eşofman ile gezmeme hep laf atsa da umurumda değildi, onu giyme bunu giyme ne giyeyim?

"Sevda, Tuana seni çağırıyor!" diye içeri bağırdığında onu ittirip "Öküzlüğünün sırası mı çaylak, çekil önümden bakayım!" diyerek onu itip içeri girdim. Samimi bir mahalledeyseniz herkesin evi, sizin evinizdir.

Annemler buraya misafirliğe beni zorla getirdiklerinde Sevda odasında saçlarımı örerdi, bu yüzden onun odasını gayet iyi biliyordum. Hemen odasına gittim ve kapıyı tam çalacakken kapı açıldı ve Sevda bana şaşkınca baktı.

Evde anladığım kadarıyla ikisinden başka kimse yoktu ve bu benim işime gelirdi. Sevda'nın şaşkın suratına sırıtarak baktım ve "Selam!" diyerek onu itip odasına girdim. Bu bende ki özgüven kaynağının nereden geldiğini sormayın, sadece mahallenin delisi ve kimsenin baş edemeyeceği biri olduğumu bilin yeterli!

"Tuana ne söyleyeceksen hemen söyler misin, işim gücüm var seninle uğraşamam!"
"Ben de seninle bütün zamanımı harcayacak değilim kızım! Murat'la seni geçen hafta sarılırken gördüm bankta. Yani bu demek oluyor ki geçen haftaya kadar onunla çıkıyordun, ne oldu da ayrıldınız?"

"Bir dakika sen nereden biliyorsun ayrıldığımızı?"

"Doğru yani ayrıldığınız?"

"Sesini alçalt istersen biraz!"

"Murat, Nefes'i istemeye geliyormuş, bundan da haberin vardır her halde!" diye hunharca sordum.

"Duydum!"

"E öyleyse neden hiç bir şey yapmıyorsun, kaç yıldır sevgilisiniz, neden ayrıldınız?"

"O parkta buluştuk çünkü benden ayrılmak istediğini ve bu ilişkinin devam etmeyeceğini söyledi. Bende ona sarıldım ağladım ama hiçbir etki yaratmadı. Sonra Murat beni tartaklayınca mahallenin çocukları araya girdi. Abin de vardı!"

"Bana sabah sizin hâlâ çıktığınız aklına gelmediğini söyledi ama!"

"O kavganın yayılmasını önlemek içindir!"

"Burada bütün suçlu Murat, sırf senin şiddet görmeni engellemek için araya girdikleri için abime garez olsun diye sevgilisini mi istemeye gidiyor yani!"

"Öyle görünüyor!" diyerek ağlamaya başladı. İçim acıyarak yanına gidip sarıldım, bir müddet ağlamaya devam etti ve ortam sessizliğe boğuldu.

"Tuana sana bir sır vereyim mi?"

"Vermesen daha sağlıklı olur ama ver hadi!" Ben içimde sır tutan birisine mi benziyorum be bacım.

"Ben hamileyim!" 

"Oha!"

"Sessiz ol!"

"Hiçbir ayrıntıyı duymak istemiyorum, o yüzden bunu Murat'a söyle ve bütün mahallenin diline dolanmadan evlenin!"

"Ya istemezse!"

"İsteyecek it gibi, o kadar da şerefsiz olduğunu düşünmüyorum!" Ya o kadar da şerefsiz ise? 

"Haklısın!"

"Tamam o zaman, sen onunla kesinlikle konuş, sonra da beni aramayı unutma!"

***
Nefes'in evinin arka bahçesinde hep beraber durmuş Nefes ile abimin tartışmalarına şahit olmuştuk ama sonunda her şey hallolmuştu. Kahkaha atarak yağan yağmurun altında koşmaya başladık. Evet, gerçekten yağmur yağdı ve biz eve varana kadar suyumuz çıktı ama buna öyle bir değmişti ki.

Ne olursa olsun sevmesem bile o geri zekalı Murat'ın Nefes'i istemeye gelmemesi beni mutlu etmişti. Abim sevinçten havalara uçmamıştı ama içten içe ne kadar sevindiğini biliyordum, kim isterdi ki sevgilisini biri beğensin de istemeye gitsin! 

Katil olmak için başka bir sebebe ihtiyaç var mıydı emin olamıyorum. Murat Nefes'i beğendiği için gitmiyordu tabii ama mahallede Nefes'i oğluna almak isteyen bir yığın teyze vardı ve bunlardan birisi de benim annemdi.

Akşam Kerem abi bizimle yemeğe kaldı, annem ve babam televizyonun karşısına geçmiş dizilerini izlerken biz mutfakta hep birlikte çekirdek çitliyorduk.

Zaman hemen akıp gidiyormuş gibi hissetmeye başlamıştım, yaza veda ediyorduk ve okulların açılmasını dört gözle bekliyordum. Kerem abinin gelmesi ile hayatımıza renk gelmişti resmen. Bütün yaz onlarsız en kötüsü de Deniz'siz geçmişti ve ben onu çok ama çok özlemiştim.

"Deniz Efe aradı, uçaktaymış, geceden sonra Adana'ya inermiş. Oradan da buraya gelecek," Deniz'in adını duyunca genzime çekirdek kaçtı ve öksürmeye başladım. "Helal kız helal!" diyerek belime okkalı yumruklar atan abime "Öküz!" diye höykürüp masadan hemen kalktım.

Tezgâha gidip kendime su doldurup içtim ve derin bir nefes aldım, Deniz'i ilk defa görecek değildim ama içimde öyle büyük bir heyecan vardı ki yerimde duramıyordum. Kalbim küt küt atıyordu, nefesimi düzene sokarak yanlarına geri oturdum. İnsanın duygularını yansıtamadığı bir yaşam alanında olmak gerçekten de berbattı.

"Hilal, kızım çay kaynadı çay!" Annemin ablama bağırdığını beni ilgilendiren bir mevzu olmadığını anlayarak abimlere döndüm.

"Eee anlat bakayım, ne yaptın tatilde?" Kerem abi bana döndü ve kolasından bir yudum aldı, Her zamanki gibi işte, dedem Mardin'e çağırdı annem gitti Toprak'la, ben de babam ve Deniz ile İstanbul'a gittik. Babam işlerle ilgilendi biz de boş boş takıldık, arkadaşlarla gezdik tozduk."

"Yani kayda değer bir şey olmadı mı?"

"Kayda değerden kastın ne?"

"Ne bileyim kızlar filan?"

"Ha! Yok ya, bayağı kız vardı da tavlanacak; Deniz efendi ilgilenmeyince uğraşmadık!" bunu duyunca kocaman gülümseyerek "Aman ne gereği var, elin memleketinde kızlarla?" abim kaşlarını çatıp "Sana ne lan!" diye böğürünce yerimden kalktım ve "Oğuz yine aynı öküzlüğüne geri döndüğüne göre ben de uyumaya gidebilirim!" diyerek mutfaktan çıkmak için hareketlendim. Kapıdan tam çıkacakken "Size de iyi geceler!" diyerek saçlarımı savurdum ve odama doğru ilerledim.

Yatağıma geçmiş uyuyacakken annemin Hilal'e iş buyurduğunu duydum ve kahkaha attım, nasıl oluyormuş Hilal hanım! Biraz da sen sürün de ben makamımda rahatça oturayım. O bulaşıkların cezasını çek öyle, pis insan müsveddesi.

Uyumdan önceki son aktivitemi yerine getirmeden önce Eziyet Yıllıkları adlı günlüğüme birkaç satır şey yazıp yatağımın altına koydum. Ardından son aktivitemi gerçekleştirmek üzere Bay Pandik'i kucağıma aldım ve onunla konuşmaya başladım.

"Bay Pandik, Deniz kızlarla ilgilenmemiş, ben de bu yaz kimseye asılmadım, gördüğüm bütün yakışıklı çocuklara harammış gibi sırt çevirdim, hiçbiriyle muhatap olmadım." dedim ve diğer tarafa dönerek devam ettim. "Ben Deniz'i sevdiğim için ona sadık olduğum için kimseye bakmıyorum, o ise kimseye aşık ya da sevdalı değil, kimseyle de çıkmıyor, öyleyse neden bütün yaz boyunca bir kızla bile ilgilenmedi?"


Aşk kuşlarım, canlarım. Tatil nasıl gidiyor? Valla sıkılmaktan erimiş sakız gibi hissediyorum kendimi, bir ucu yatakta diğeri telefonda... 

(Düzenleme: 30.11.2023/ Ablam atandı ve biz Samsun'a taşındık ve ben yine sıkılıyorum, bir elimde KPSS bir elimde Kore dizileri. Aşırı strese girdiğim, depresyonlardan çıkamadığım için bu kitabı düzenlemeye karar verdim. Aslında uzun zamandır aklımdaydı ama hiçbir şekilde vaktim yoktu. Yeni kurguları zihnimden atıp öncelikle bu kurguyu tamamlamam gerektiğini düşündüm.)


Allah rızası için bol bol yorum yapıp, oylamayı unutmayın. 😘😘😘

Continuar a ler

Também vai Gostar

168K 14.4K 13
Dilhun kitabında geçen Karan ve Mavi'nin hikayesidir. Bu kitabı anlamak için diğerini okumanıza gerek yoktur. Kırdığın kalbin vebaliyle yaşar, Seni...
Üçüz Derken Por Nisa🌼

Ficção Adolescente

61.5K 4K 21
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
3.1M 197K 53
Bu sefer doğum sırasında karışan bir bebek yok. Bir kızın ailesini kaybettikten sonra kurduğu yeni ailesini okuyacaksınız. Duru 18 yaşında ailesini k...
90.6K 4.9K 70
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!