LAL

By hikayelerindeyasar

27.3M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
50. BÖLÜM "KAYBETMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
53.BÖLÜM "LÂL"
54.BÖLÜM "SINAV"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

42.BÖLÜM "GİTMELER"

238K 16.9K 18.7K
By hikayelerindeyasar


42.BÖLÜM "GİTMELER"

İnsanın en büyük düşmanı bazen sadece kendi oluyor.

Psikoloğum Hakan Bey, bir keresinde benim sorunumun, sürekli kendimi aşağılayıp durmamın sebebinin kendimi düşmanım olarak görmemden kaynaklandığını söylemişti.

Ona göre benim sürekli kendimi aşağılamalarım, bir türlü sevildiğimi kabullenememem, doğru bir şey yaptığımda bile vicdan azabıyla sarsılmam hep bundanmış.

Hep kendimi değersiz görmem, değer gördüğümde bana en büyük değer veren insana güvenememem, onu itmem, her şey de çabuk pes etmem, insanların benim değerime paha biçmelerine izin vermem, onların beni götürdüğü noktalara gitmem, çabuk manipüle olmam, olayların hep olumsuz tarafını görmem, kendi kendimin moralini bozmam, hep başarısız olacağımı düşünmem, kendimi hep başkalarıyla kıyaslamam ve bunun sonucunda kendimi aciz olarak görmem, kronik kararsızlığım, geçmişte yaşamam, hep korkmam, uykuya saklanmam ve ne kadar mücadele etmeye çalışsam da hep aynı hataları tekrar tekrar yapmam bu kendi içimde kendimi en büyük düşman olarak görmemdenmiş.

Ona söz vermiştim, Hakan Bey kendimin dostu olmam için çabalayacağıma dair söz verdirtmişti bana... Kendimi suçlamayacak, her şeyi hak ettiğimi düşünen yanımı bastıracak ve eleştiriyi içselleştirmeyecektim.

Ona anlatmıştım. Ailemin mezarının başında ölümden döndüğüm anı, kendime verdiğim sözleri... Tekrar güçlü bir insan olacağımı, ağlamayacağımı, canımı acıtacağım her şeye güleceğime...

Bana güvendiğini söylemişti ama onunda güvenini boşa çıkarmıştım sanırım.

Ben psikolojik olarak zayıf, aptal, herkese ihanet eden koca bir geri zekâlıdan daha fazlası değildim. Kendime düşman olmaktan kurtulamıyordum...

Kuvars gözlerimin içine bakarken kendimden öyle nefret ediyordum ki, bulduğum ilk uçurumdan kendimi yuvarlamak için derin bir arzu duyuyordum.

"Niye?" diye sordu Kuvars. Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. "Niye yaptın?"

''Ben seni sevdim...'' Kuvars'ın sesi öyle güçsüz geliyordu ki şimdi kulağıma, ona kendimi anlatmak için havaya kalkan ellerim tir tir titriyorlardı.
Ben seni sevdim. Di'li geçmiş zaman.

Geçmiş zamanı artık olmayan eylemlerimizde kullanırız.

Di'li geçmiş zaman.

Ben seni sevdim...

Sevdim... Artık sevmiyorum...

İçim yana yana yüzümü yıkayan gözyaşlarına rağmen onun gözlerinin içine baktım.
Devam etti.

''Sevdim lan seni! Kendimden bile çok sevdim! Hayatta hiçbir şeyi sevmediğim kadar çok sevdim! İt gibi sevdim lan!'' Artık bağırıyordu.

Onun sesinden de acının kokusunu alırken başımı ağır ağır onun yüzüne bakamayacağım için ellerime çevirdim, titreyen ellerimdeki Kuvars'ın evlenme teklifi ederken bana verdiği kuvars taşlı yüzük gözüme çarptı.

Acı bütünüyle beni ele geçirmeden önce Kuvars devam etti.
''Deliriyordum lan senin için! Bir dakika yalnız bıraksam şimdi ne yapıyordur, şirkete gitsem dışarı çıkmış mıdır, dışarıya çıktıysa ya bir şey olursa... Günde en az on kere korumaları arıyordum...''
Kuvars'ın sesi yeniden acıyla çatladı.
''Sevdim lan seni. Sadece seni. Sessizliğini sevdim, dik başlılığını sevdim, merhametini sevdim.''
Eli kendi yüzüğüne gitti. ''Evlenecektim lan ben seninle.''
Yutkunamadım, kendimi boynuna geçirdiği halatla kendi kendini öldürmeye çalışmış ama altındaki sandalyeyi çektiği an halatı kopmuş biri gibi hissediyordum.
Kuvars acıyla sordu bana. ''Sen bu kadar mı sevmedin beni?''

Seni öyle bir sevdim ki aslında... Kendime düşman oldum, belki sana düşman oldum, belki kardeşine; belki hayatımdaki herkese. Ama sen benim boktan hayatımdaki tek güzel şeydin Kuvars.

Hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım.

Sen beni sevmesen de bütün hayatım boyunca içimde taşıyacak kadar çok seviyorum seni ben...

Kelimeler lal olup aramıza sessizliği mühürlerken Kuvars ellerini başının arasına aldı. Saniyeler dakikalar, dakikalar belki saatlere evrildi ama başını kaldırıp gözlerimin içine bakmadı.

Ona tek kelime anlatmama izin vermedi.

En sonunda başını kaldırırken kan sinmiş gözleri öyle kötü görünüyordu ki, onun sağlığı için korktum. "Bunu yapmış olamazsın, hayır de, istemeden oldu, tehdit edildim de. Bilmiyordum de."

"Özür dilerim..."

Kuvars'ın hayal kırıklığının tadı boğazıma saplanıp kalırken öylece içimde kendime karşı olan birazcık öz saygıyı da yitirdim. Bilincim yitip gitmek üzereyken acı acı gözlerimi yumdum. "Nasıl öğrendin?"

"İhalede verdiğim değerin çok az üzerinde bir sayı söyleyerek K&E Partnership kazanınca, Haldun denen erkek orospusu bana başarısının sırrını söyleyiverdi, sen ve Eliza'nın yardımıyla."

Acı dengemi sarstı. "Biri kardeşim, biri sevdiğim kadın!" Kuvars inanamıyormuş gibi elleriyle yüzünü kapadı. "Aklım almıyor. Neden?"

Kuvars'ın ona bahaneler sıralamamı, hiçbir şeyi yapmadığımı söylememi istediğini biliyordum. Sonunda benden nefret edeceğini de biliyordum ama artık sadece gerçekleri anlatacaktım.

Ona sarılmak, onu parçaladığım gibi birleştirmek istedim ama buna yüzüm olmadığı için öylece durmaya devam ettim.

"Her şeye baştan başlamam gerekiyor."

Yüksek ateşten dolayı titreyen bacaklarımla zar zor yürüyüp kenardaki orta sehpaya zorlukla oturdum ve Kuvars'ın tam gözlerinin içine bakarken ağlama isteğimi hiçe saydım.

Kendim ettim, kendim buldum...

"Her şey benim yüzümden oldu aslında..." Yüksek ateşten dolayı bilincim gelip giderken hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım. Artık her şeyi itiraf etmenin zamanı gelmişti ve geçiyordu bile.

"Eliza'nın beni işten gönderdiği zamanı biliyorsun, hani Yiğit'in evindeyken gelip bulmuştun beni..." Kuvars'ın bakışları koyulaşırken zorlukla devam ettim. "Ondan sonra buraya yerleşti, aramızdaki mesele çözülmemişti, bana kötü davranıyordu."

Ellerim titredi. Şimdi Kuvars bütünüyle benden nefret edecekti.

''Birlikte katıldığımız ilk daveti hatırlarsın, orada, onu gördüm Eliza'yı..." Duraksadıktan sonra gözümden dökülen bir damla gözyaşıyla beraber Kuvars'a açıkladım. "Kılıç Keskiner'le birlikteydi. Onlar berabermiş..."

Kuvars'ın gözlerinden geçen ölümün sessizliğini gördüm. Elleri yumruk olurken sinirle ayağa kalktı. "Bana bana nasıl söylemezsin!"

Kuvars yumruğunu sertçe duvara geçirirken olduğum yerde korkuyla sıçrayarak ona baktım. "Sen Keskiner'leri biliyor musun, o şerefsizlerin tek bir tane legal işleri mi var? Nasıl gelip anlatmazsın lan bana bunu?"

Bilincimin kapanmaması için zorlukla çenemi sıkarken ona baktım. Söyleyecek tek kelimem yoktu.

"Yapamadım..."

Kuvars burun kemerini sıkıp derin derin nefesler alırken kendini toparlayana kadar başını soğuk duvara yasladı. Bana geri döndüğünde gözleri alev alevdi.

"Devam et."

Gözlerim dolu dolu, titreyerek ona baktım. Gözlerindeki bakıştan o kadar korkuyordum ki devam etmek için cesaret bulamıyordum.

"Onları görünce, çok öfkeliydim, sizin aranıza girmek, kardeşlerin arasını bozmak istemedim. Ama Eliza'yı da artık hayatımda istemiyordum. Aramız kötüydü, çok kötüydü. Ben gidip Eliza'ya gördüklerimi anlatmamam karşılığında evden gitmesini istedim."

Kelimeler parmaklarımdan döküldüğü gibi öyle korkunç geldiler ki, kendimden, olduğum kişiden iğrendim.

İçimdeki düşman bağıra çağıra beni yaralarken Kuvars'ın gözlerinden çektim bakışlarımı.

Orada kendi kıyametim vardı çünkü.

Kuvars bana öyle bir baktı ki, sanki beni hiç tanıyamamış, bundan önce tanıdığı Cemre ve aslında olduğum kişi çok farklıymış gibi...

Onun gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı bilincimi sarsarken ölmek istedim.

Kuvars beni anlamıyordu.

Anlamayacaktı da.

Ben bile kendimi anlamakta öyle zorlanıyordum ki...

Ama sadece her şey o yediğim hakaretleri sindiremememden olmuştu.

Şimdi zamanı geriye alabilsem, her şeyi değiştirir, başım önümde tüm hakaretlere siner, hiçbir şey yapmazdım, gördüklerimi görmemiş gibi yapar, döner yoluma bakardım.

Ama şimdi her şey bir keşkeye sinip kalmıştı.

Sevdiğim adam artık bana her baktığında benim aslında nasıl yalancı biri olduğumu düşünecekti. Bana aynı bu şekilde bakacaktı.

Bir şeyin parmaklarıma ağırlık yaptığını hissederken başımı eğdim. Hemen orada, yüzük parmağımdaydı. Kuvars evlenme teklifi ederken takmıştı. Ucunda kuvars taşının olduğu zarif, parmağımda taşımaktan gurur duyduğum bir parçaydı.

Şu ana kadar gurur duyduğum...

Ben bakışlarımı yüzük parmağıma dikmeye devam ederken Kuvars bana uzak bakışlarıyla geçip kenardaki koltuğa oturdu, yüzü ifadesizdi. Hiçbir duygu yoktu artık o yüzde ama gözlerinde, nefret ettiği birine bakar gibi bir bakış parıldıyordu.

"Özür dilerim. Özür dilemek şu an çok gülünç geliyor sana biliyorum ama özür dilerim. Her şey, tüm yaşattıklarım için..."

Hıçkırıklarım ve yüksek ateşim nedeniyle yığılmamak için sehpayı tutarken kenarda duran suya uzandım, bardağı titreyen ellerimle tutmaya çalışırken dudaklarıma götürdüm ama öylesine güçsüzdüm ki, gözlerim bardağı iki görürken su üzerime döküldü ve bardak parmaklarımın ucundan kayıp yeri boyladı.

Kırılan bardağın sesi, aramızdaki sessizlikte tek ses oldu.

Üstüm ıslanırken yerimden sıçrayamadım bile, bunun Kuvars'a kendimi anlatabilmem için son fırsat olduğunu ve her şeyden sonra artık istenmediğim yerde durmamam gerektiğini biliyordum.

"Sonra biliyorsun zaten, Eliza evden gitti, ilişkimizi onaylamadı." Dünden önceki gün katıldığımız davette beni herkesin içinde nasıl aşağıladığı kısmını geçtim. Ne dersem diyeyim, Kuvars beni anlamayacaktı zaten artık.

"Dün yine Eliza'yla konuştuk, ondan özür diledim yaptığım her şey için o da benden diledi. Bana ailesinin ölümünden sonraki yalnızlığını anlattı. Seninle arasındaki meseleyi... Kılıç Keskiner'i çok uzun yıllardır seviyormuş, onun için adaya taşınmış, aşık olmuşlar birbirlerine. Babanız ve Haldun Keskiner arasındaki bitmek bilmeyen rekabeti anlattı, artık işlerin çözülmesini istiyordu. Keskiner'lerin bu ihaleden çıkamayacaklarını söyledi, yani eğer kaybederlerse."

Kuvars'ın yüzünde ağır ağır acı bir tebessüm oluştu. "Bu yüzden mi yardım ettin?"

"Gitmeye karar vermişti, bugün gitmiş olmalı. Gitmeden önce her şeyi çözmek, sadece bu bitmek bilmeyen rekabete bir son vermek istiyordu."

"O piçle beraber benim kardeşim gitmeye karar verdi ve sen bunun için yardım ettin öyle mi?"

Dudaklarımı birbirine bastırırken Kuvars'ın dudakları alayla büküldü. "Lan bu kadar mı değer vermedin bana? Bu kadar mı?"

Sessizlik büyürken hayal kırıklığının tadı benim ağzıma doldu bu sefer.

Bakışlarım yeniden yüzüğüme kaydı, küçük bir tebessüm yerleşti yüzüme.

Buna sebep olan bendim, böyle olacağını biliyordum ama yine de şu an öyle ağır geliyordu ki.

Başımı kaldırdım, gözyaşlarıyla titrerken. "Eliza hamile Kuvars. O bir aileye sahip olmayı hak ediyor. Bizim aksimize."

Kuvars'ın yüzüne karanlık çökerken, gücü alınmış bir adam gibi öylece olduğu yerde yığılacak sandım. Yüzü yirmi dokuz yaşındaki bir adamın yüzü değildi, şu an gözüme öyle yaşlı görünüyordu ki...

Gidip ona destek olmaya dair duyduğum deli arzuyu bastırmaya çalışıp yüksek ateşten dolayı yığılıp kalmadan önce gücümün son kırıntılarını toparlamaya çalıştım.

Ellerimi kaldırdım. Onunla konuşmak, özür dilemek, beni yeniden sevmesi için yalvarmak isteyen bir tarafım varken ne diyeceğimi bilemeyerek bocaladım.

"Sus." Kuvars'ın sert sesi üzerime dökülen bir buzlu su kadar titrememe neden olurken gözyaşlarım ardı ardına daha da hızlandılar.

Susayım.

Sanki konuşabilirmişim gibi.

"Senin yüzünü görmek istemiyorum. Yukarı çık."

Böyle olacağını biliyordun diyen tarafım bana acırken bir tarafım da Kuvars'ın her şeyine rağmen ona kızamadı. Öylece ona baktım, kardeşinin o adamdan hamile olması onu öyle sarsmıştı ki...

Ayağa kalktım, az önce kırılan bardağın kırıkları ayağıma batarken fiziksel acıyı aldırmadan öylece bir iki adım attım.

Bir hata yapmıştım. Hata bile değil, bile isteye, Kuvars'a, sırf onun gelecekteki mutluluğu için ihanet etmiştim, onun kardeşinin bir hayatı olsun istemiştim ve şimdi sonuçlarına onsuzlukla katlanmaya çalışıyordum.

Beni istemediğini, bana bakarken titreyen o bakışlarının artık karardığını ve nefretin yuva kurduğunu biliyordum artık.

"Ben," dedim titreyen ellerimle düşmemek için koltuğun kenarına tutunurken. Ağırlık yapan yüzüğü hayatımın en ıstırap verici şeyi olsa da tutup çıkardım. "Ne kadar kötü geldiğini biliyorum ama yemin ediyorum senin canını acıtmak istemezdim. Sen belki artık benden nefret edebilirsin ama ben seni hayatımın her anında çok seveceğim."

Kuvars'ın acıdan başka hiçbir şeye ev sahipliği yapmayan gözleri parmaklarıma kayarken yüzüğü gördü. Günler günler önce hiç çıkarmamak için taktığım bu yüzüğü öylece avucumda tutarak ona uzattım.

"Kıymetini bilemesem de bana kattığın her şey için teşekkür ederim."

Kuvars iki adımda aramızdaki mesafeyi kapatırken onun hızından ben savruldum. "Ne yapıyorsun sen? Sana susmanı söylemedim mi?"

Ellerimin arasında tuttuğum yüzüğe Kuvars öfkeyle bakarken beni tutup sarsacak gibi hissettim ama hiçbir şey yapmadı. Sıkı dişlerinin arasında konuştu.

"Hemen gidecekmiş. Bok gidersin."

"Hakaret etme artık! Hatamı biliyorum! Sana yaptığım şeyin farkındayım, senin beni artık sevmediğini hatta nefret ettiğini de biliyorum. Çekip gideceğim ve kurtulacaksın işte."

"Kızım yürü git." Kuvars burun kemerini sıktıktan sonra öfkeyle bileğimden tuttu. "Çık yukarı! Tir tir titriyorsun, nereye gidiyorsun gece gece?"

Güçlü görünmek için titrememi bastırmaya çalışarak gözyaşlarımı elimle sildim. Yeniden konuşmam için bileğimi bırakırken elimdeki yüzük avucumda kalmaya devam etti.

"Bırak beni seni kendimden kurtaracağım işte."

Kuvars bu sefer hırlar gibi üzerime saldırdı. Beni kolumdan tutup titrememe aldırmadan merdivenlere sürüklerken başım döndü, dilimin ucunda kendi mide bulantımdan kaynaklanan safra tadını aldım.

Kuvars beni onunla kaldığımız odaya sertçe iterken hiddetle tek parmağını beni uyarırcasına kaldırdı. "Yeter artık."

"Asıl sana yeter artık! Senin işini kolaylaştırıyorum işte, neden beni bırakmıyorsun?"

Tekrar kapıya yönelecekken Kuvars beni sertçe tutup yatağa doğru bastırdı. "Dur artık."

Gözlerimiz yeniden kesişirken onun hayal kırıklığıyla gölgelenmiş gözleri bana yeniden acı verdi ve hırçınlığım durdu, dinginleştim.

Ben bunu ona nasıl yapabilmiştim?

Kuvars veremliymişim gibi beni tuttuğu gibi ellerini benden çekerken hızla odadan dışarı çıktı ve çıktıktan sonra ilk iş olarak kapıyı üzerime kilitledi.

***

Bütün gece ateşler içerisinde tir tir yanarken acıyla ağlamaktan başka bir şey yapamadım. Hıçkırıklarım boğazımı zorluyordu ama yüzümü gömdüğüm yastık nedeniyle duyulmasına izin vermiyordum.

Bilincim aralıklarla gidip gelirken birinin aşağıyı darmaduman edişinin sesini duyabiliyordum maalesef.

Aramızdakiler bu gece bitmişti. Bir daha o yeşil gözler bana aşkla bakmayacaktı, bir daha sevgiyle dokunmayacaktı tenime.

Kendimi hiç bu kadar fazlalık gibi hissetmemiştim ama bilincim gidip gelirken ne yapacağımı planlamak isteyen beynim gözlerimin önüne karanlıktan başka hiçbir şey getirmiyordu.

Güneş ışıkları odamın camından içeri girerken birinin yeniden kapının anahtarını zorladığını işittim. Zorlukla başımı kaldırmaya çalışırken yüksek ateş nedeniyle başım yeniden yastığa düştü.

Merve'nin kızıl saç tellerini sıkıştırdığı gevşek tokaya ve dağılmış saçlarına bakarken onunda pek uyuyamadığını ve Kuvars'ın gürültüsünü duyduğunu fark ettim. Acıyarak gözleri bana çevrilirken "Ah," dedi. "Cemre, bu halin ne?"

Hızla yanıma gelirken komodinin üzerindeki suyu aldı ve başımı kaldırırken bana içirdi. "Şu haline bak, cayır cayır yanıyorsun. İlaçlarını aldın mı?"

Ona cevap veremezken gözlerimden bir damla yaş döküldü ve öylece çöktüm yana.

Merve bana zorlukla dünden kalan çorbayı ısıtıp içirdikten sonra ilaçlarımı verdi. Yarı baygın yatarken her zaman komodinde duran not defteri ve kalemini aldım.

"Merve bana yardım et. Kuvars'ın yüzüne bir daha bakamam, buradan gitmem lazım. Hesabımda para var, yardım et, paranın yarısını sana veririm."

Merve yazıyı okuduğu gibi kaşları çatılırken defteri ve kalemi köşeye koydu. "Kızım ne parası ya? Burada havale geçireceksin neredeyse! Bir de gitmek diyorsun, otur oturduğun yerde. Ne olduğunu anlamadım zaten, Kuvars Bey bütün evi başımıza yıktı geceden beri. Eliza Hanım'ı aradı, bağırdı çağırdı, onu sildi bir kalemde. Gece ne oldu bilmiyorum ama Kuvars Bey'in gazabını çekemem üstüme."

Merve yastığımı düzeltip ona bakmamı sağlarken endişeyle ateşimi kontrol etti. "Her şey çok kötü. Ne oluyor bilmiyorum ama dışarısı gazeteci ordusuyla dolmuş durumda, herkes Kuvars Demirhan'ın bir anda iflasın eşiğine gelmesini konuşuyor. İstisnasız her haber kanalında, çöken borsa var. Şirket hisseleri deli gibi değer kaybediyor, dün bir ihale mi ne varmış, çok kötü şekilde kaybetmişler. Ekonomi Bakanından tut, dünyaca ünlü ekonomistlerden hepsi bütün gece onu aradılar."

Bir damla yaş gözümden düşerken Merve bana baktı, eli ağzına giderken şaşkınlıkla olduğu yerde kaskatı kesildi. "Hiii! Sakın bu işle bir ilgim var deme bana!"

Bir damla yaş daha gözünden düşerken Merve şaşkınlığı soludu.

"Saçmalama Cemre, bu kadar da salak değilsin, bunu yapmış olamazsın!"

Hıçkırıklarım yeniden boğazıma dizilirken Merve öylece bana bakakaldı. "Nasıl yaparsın bunu?"

Defteri önüme çekerken titreyen parmaklarımla kalemimi tutmakta zorlana zorlana Merve'ye uzun zamandır içimde kalanları tek tek yazdım. Bilincim gider gibi olurken Merve bana bir de ağrı kesici verdi.

Merve yazdıklarımı okurken şok olmak ve buz kesmek arasında gidip geldi. En son okumayı bitirdiğinde dönüp bana baktı.

"Oha Cemre! Bunu nasıl yaparsın! Bunu beş yaşındaki çocuk yapmaz ya! Hem gidiyorsun Eliza'yı tehdit ediyorsun, sana onca şeyler yapıyor hepsine izin veriyorsun bir de gidip alt tarafı bir hamile diye acıyıp sevdiğin adama ihanet mi ediyorsun?"

Bana kınarcasına baktı.

"Güvenin çok kolay bir şey mi olduğunu zannediyorsun! Bu adam sana bir daha nasıl güvenecek! Adam ortalığı birbirine kattı, her şeyini kaybetmek üzere. Sahip olduğu her şeyi. Ona bunu nasıl yaparsın!"

Hıçkırıklarım nefesimi keserken ben böyle olsun istemedim diye bağırmayı arzuladım. Tek dileğim buydu.

Ben böyle olsun istememiştim ama böyle olacağını biliyordum... Sadece, tek amacım, o küçük çocuğun mutlu bir yuvada dünyaya gelmesiydi.

"Olan sana olacak aptal!" Bağırdı Merve. "Bana bak, hiç ağlama öyle. Bu adam seninle bitirecek her şeyi, ayağına gelen fırsatı teptin resmen. Sonra ne olacak, ben söyleyeyim sana, Eliza doğuracak, gelecek, bak o zaman nasıl barışıyorlar!"

Gözyaşlarımın arasında Merve'ye baktım. "Barışsınlar zaten, yeter ki mutlu olsunlar Merve."

Merve'nin omuzları yazdığım yazıyı okuduktan sonra düşerken bana baktı. "Ah, Cemre..."

Uzandı bana sarılırken kemiklerim ağrıdı. "Keşke söyleseydin be Cemre, Kuvars Bey Eliza'ya kızardı, bağırırdı ama yine de kardeşi, canı sonuçta. Bir şekilde işleri çözmeye çalışırdı belki. Şimdi olan sana olacak, ne yapacaksın şu halinle?"

Ondan ayrılırken gözyaşlarımı temizledim. "Ben bakarım başımın çaresine..."

Merve'nin dudakları yazdığım yazıyı okuduktan sonra mutsuzca büküldü. "Nasıl bakacaksın? Sınava hazırlanıyordun, hadi diyelim gittin, sınav ne olacak, terapilere gidiyordun, onlar ne olacak Cemre? Nasıl kalkacaksın ayağa bir daha?"

Ruhsuz ruhsuz Merve'ye baktım.

Hiçbir şey bilmiyordum.

Şu an bunları düşünecek halim yoktu.

Sadece aklıma geldiğinde bile ağlamama sebep olan Kuvars'ı düşünüyordum. Ne yapıyordu, Merve kötü olduğunu söylemişti.

Tabii ki kötüydü. Her şeyin, onun bin bir emek vererek kazandığı her şeyi kaybetmesinin sorumlusu benken nasıl iyi olabilirdi?

"Merve ne olur bana yardım et, ben yemin ederim işlerin bu kadar kötü olabileceğini tahmin etmedim, Kuvars'ın sahip olduğu her şeyi kaybetme noktasına geleceğini düşünmedim, Eliza da öyle söyledi, atlatır o dedi. Lütfen ben burada, onun çatısı altında duramam... Yapamam, onun gözlerinin içine bakamam bir daha, param var, gitmem lazım burdan... Bana öyle bakmasına dayanamıyorum, benden nefret ediyor."

Merve hüzünle bana bakarken saçlarımı okşadı. "Biraz iyi ol, iyileş, sonra duruma göre konuşalım tamam mı? Şu an söz veremiyorum, ateşler içerisinde yanıyorsun hem."

Kapı zilinin sesini duyarken Merve yerinden sıçradı. Benim bilincim yorgunlukla giderken onun da yanımdan kalktığını hissettim.

Uyku ve uyanıklık arasındaki çizgi de dilim damağım yaşadığım iç huzursuzluğuyla kavrulurken onun sesini duydum en nihayetinde. Merve'yle konuşuyordu sanırım.

"Ateşi var mı hala?" İçim burkulurken bir gözyaşı daha döküldü gözlerimden.

Neden durmuyorlardı, neden kurumuyordu bu gözyaşları?

Merve konuştu hemen ardından. "Daha iyi, efendim."

Ben yutkunurken onun adımlarının uzaklaşma sesini duydum.

"Kuvars Bey, kötü görünüyorsunuz, bir ağrı kesici ister misiniz?" Merve'nin sesini yeniden duyarken içim acıyla büküldü.

"Hayır." Kuvars'ın sesi net olurken kendimi yatağın içine gömmek, şuracıkta ölüp gitmek istedim.

Kuvars buraya gelmedi, benimde yeniden yükselen ateşim nedeniyle başım yastığa düşerken bilincimi yitirdim.

Kirpiklerim yeniden aralandığında evde neredeyse bağırmaya varacak raddede sesler yükseliyordu. Ne olduğuna bakmak için yorganı üzerimden çekerken zorlukla ayağa kalkabildim, üzerimdekiler terlediğim için su gibi olmuştu. Kenardan Merve'nin koyduğu gri eşofman takımını üzerime geçirmek için tüm gücümü kullanırken duvara tutuna tutuna ilerledim ve kapıyı açtım.

Kapıyı açtığım gibi bir bedene çarparken neredeyse düşmek üzereyken o beden beni kollarımdan tuttu, başımı kaldırırken şaşırarak Yiğit'i gördüm.

"Yiğit, ne yapıyorsun burada?"

Yiğit kollarımı bıraktıktan hemen sonra işaret diliyle ona bu soruyu sorarken Yiğit derin bir nefes verdi, beni gördüğüne o da şaşırmış gibiydi.

"Şey," dedi hızla, ben hafiften onun paniğinin kokusunu alırken. "Demirhan Holding'in yönetim kurulundan bir çok önemli iş insanı buradaydı. Tedbir amacıyla yukarıda bulunmam söylendi."

Başımı sallarken olduğum yerde sallandım.

"Hala buradalar mı?"

Yiğit sıkıntılı bir nefes verdi. "Hayır az önce gittiler."

"İşler ne kadar kötü?"

Yiğit tekrar sıkıntılı bir nefes verdi. "Senin dinlenmen gerekiyor."

"Bana cevap verene kadar gitmeyi düşünmüyorum."

"Sanırım epey kötü, Kuvars Bey'le ortaklıklarını ayırmak istiyorlar, böyle bir şeyin olmasına ihtimal bile vermiyorlarmış anlaşılan. Kuvars Bey'de hepsine siktir olup gitmelerini söyledi. Sanırım işler giderek kötü bir hal alacak. Televizyonlar bunu konuşuyor. En kötü ihtimal yüz binin üzerinde insanın işsiz kalması demek bu. Gerçekten ne olur bilemiyorum."

Düşmek üzereyken Yiğit hızla tuttu beni. "Cemre? Cemre? İyi misin?"

"Ben, ben ne yaptım Yiğit? Ben bunu ona nasıl yaptım?"

Yiğit beni daha sıkı tuttu. "Kendine gel Cemre, sen bu değilsin. Sen benim tanıdığım çok güçlü bir kızsın. Seni ilk gördüğümde gelecek hedeflerine sıkı sıkıya bağlanmış, umut dolu bir kızdın. Asıl o zaman hayatını düşünsene, o zamanki halinden şimdi nasıl yol kat ettin. Yapma, böyle umutsuzluğa düşüp o güçlü kızı böyle ayaklarının altında ezme."

Gözyaşlarımı geri itmeye çalışırken Yiğit'e baktım. "Gelecek hedefi mi? Ben bir gelecek göremiyorum ki artık Yiğit. O zamanlar sınavı kazanıp ailemden kurtulmayı umuyordum, şimdiyse sınav mı? Baksana bana, başıma gelmeyen kalmadı, bir yangının ortasında kaldım, ardından bıçaklandım. Günlerce hastanede yattım, kaburga kemiklerimin iyileşmesi haftalar sürdü."

Ellerimi iki yana hiçliği kucaklar gibi açtım. "Baksana bana, bir enkazdan fazlasını görüyor musun?"

İç çektim. "Bütün hayatım parçalandı, hem de kendi ellerimle parçaladım. Hayallerimin yakınında bile değilim. Her şeyimi kaybettim, her şeyimi."

Ellerim önüme düştü. "Nasıl hiçbir şey yokmuş gibi dönüp devam edebilirim ki ben hayatıma? Ben nasıl yürüyüp kendi yoluma gidebilirim artık? Ne deli gibi hazırlanmaya çalıştığım sınav kaldı, ne de o... Ve bunların hepsini ben yaptım, ben! Kendi kendime düşman oldum. En kötüsü de bu, birini suçlamak istiyorum ama kendimden başka kimse yok."

Kendimi toparlamaya çalıştım. "Ben ayaklar altında ezilmeye çok alışığım ama o.... Onun benim yüzümden bu hale düşecek olması beni parçalar Yiğit. Ben yemin ederim bu kadar ağır olabileceğini düşünmedim, yemin ederim. Ben ona bunu nasıl yaptım Yiğit? Onun yüzüne nasıl bakarım Yiğit ben?"

Hıçkırıklarım yeniden beni ele geçirirken Yiğit beni kollarımdan tuttu ve sarstı.

"Kriz geçiriyorsun kendine gel."

Ağlamam daha da şiddetlenirken Yiğit'in beni tutmaya çalışan kolları arasında öylece yere çöktüm, ellerimi yüzüme bastırırken canım olabildiğine yanıyordu.

Yiğit yanı başımda hıçkırıklarım dinene kadar durdu, ardından bana tüm arkadaşlığıyla destek oldu.

Yiğit beni kollarımdan tutup odamın içine girmeme olanak sağladıktan sonra ''İyi değilsin sen, ben Merve'yi çağıracağım, dinlen biraz,'' dedi.

Onunla konuşmak için ellerimi kaldırmaya çalıştım ama Yiğit izin vermedi. Arkasını döndü ve ellerim önüme düşerken hızlı adımlarla gitti.

Onun arkasından bir süre bekledikten sonra dışarıda Kuvars'ın sesini duyar gibi oldum, belli belirsiz bir seste olsa yerimden kalkıp zorlukla odanın çıkışına yöneldim.

''Başına gelenler çok kötü Kuvars. Şaka gibi gerçekten, daha da büyümeyi düşünürken bir anda ihaleyi nasıl kaybedebildin?''

Merdiven boşluğundan eğilip Kuvars'la konuşan kişiye bakmak istedim.

''Önce bizimle işlerini kestin, ardından ihale...'' Kadın derin bir nefes verirken onun kim olduğunu hemen tanıdım. Beyza'ydı. Buradaydı.

''Haldun Keskiner'in Eliza'dan ve şey nişanlından yardım aldığını konuşuyor herkes.'' Duraksadı. Kuvars'ın ne yaptığını uzun boyu nedeniyle göremezken içim acıyla yandı.

''Ama tabii ki ben böyle bir şeye inanmadım Kuvars. Yani biri kardeşin diğeri nişanlın, evleneceğin kadın...'' Beyza'nın sesi çatlarken gözyaşlarım yeniden aktı.

''Yeter, Beyza.'' Kuvars'ın tok sesi salonda yankılandı.

Beyza acıyla iç geçirdi.

''Beni kovuyorsun, susturuyorsun ama ben sana bir gün bile ihanet etmedim. Hep senin yanındaydım, sırf sana seni sevdiğimi söyledim diye beni gönderdin. Sırf o kız istedi diye. Şu haline bak, gözlerinin içini kan toplamış. Senin ne kadar çalıştığını, ne kadar emek verdiğini en iyi ben biliyorum. Yapma Kuvars, bırak yanında olayım.''

Acı damağımı parçalarken gözyaşlarım daha da hızlandı. Olduğum yerde daha fazla duramayacağım için ayağa kalkarken gücüm yetmedi ve tutunmak isterken bacağım şiddetle merdivenin köşesine çarptı.

Beyza buraya dönüp bakma ihtiyacı duymazken Kuvars iki adım geriledi ve böylelikle olduğum yerden onu görebilirken onunda gözleri bana çarptı.

O nefreti, kini onun gözlerinde görürken ölünebilseydi şimdi ölmeyi isterdim.

Beyza bizim bakışlarımızın arasına girerken Kuvars'ın ona ne söyleyeceğini beklerken midem acıyla kasıldı.

''Bir şey söylemeyecek misin Kuvars?''

Kuvars Beyza'ya bakmadı, bakışları hala tüm öfkesiyle benim gözlerimdeydi.

''Gitsen iyi olur, Beyza.''

Beyza'nın suratı şaşkınlıkla dolarken sordu. ''Nasıl yani? Kuvars bana ihtiyacın var, babam tekrar sana destek olmak istiyor. Bir milyar dolarlık bir yatırımdan bahsediyorum. Seni bu zor günlerinde destekleyebilirim, hep yanında olurum. O kızın aksine ben sana asla ihanet etmem.''

Gözyaşlarım iyice arttı, artık hıçkırıklarımı zor tutuyordum.

Kuvars'ın cevabını duymaya yüreğim yetmezken tüm gücümü ayaklarımda topladım ve hızlı hızlı odama geçtim.

Burada kalamazdım artık.

Kuvars'ın bakışları içine düştüğüm cehennem vadisi gibiydi. Bana bir daha öyle bakmasına dayanamazdım.

Çantama cüzdanımı koyduktan sonra elime gelen ilk siyah elbiseyi ve montu üzerime giyerken Merve'nin kenara bıraktığı ilaçlarımı da yanıma aldım.

Saçlarımı hızla toplayıp yürümek için kendimi zorlarken tüm enerjimi kullandığım için yorgunlukla olduğum yerde kaldım.

Çıplak bacaklarım şu an evde olduğum için soğuğu hissetmiyordu ama camdan dışarı bakınca yağan karı gördüm.

Donmamak için bacaklarımı kapatacak uzun bir çizme de giydikten sonra olduğum yerden ağır ağır kalktım.

Odadan çıktığım gibi bir bedenle çarpışırken Merve şaşkınlıkla bana baktı. ''Cemre? Ne yapıyorsun? Nereye gidiyorsun?''

Onu itip gitmek üzere hareketlenirken Kuvars'a görünmemeye çalıştım. Hoş zaten görünsem de onun umurunda olacağımı zannetmiyordum artık. Beyza'nın da dediği gibi aşağılığın tekiydim ve benim gibi bir kadınla olmayı hak etmiyordu.

Kapıya ulaşmış kapıyı açarken Merve arkamdan bağırdı. ''Cemre dur!''

Merve beni tutmak için hareketlenirken kenardaki odalardan birinin kapısı açıldı ve onu gördüm.

''Kuvars Bey!'' Merve hızla Kuvars'a dönerken Kuvars'ın bakışları benim sıkı tuttuğum çantamda ve açtığım kapıda gezindi.

Öfke gözlerini daha da köreltirken bana doğru hızla geldi ve iki adımda aramızdaki mesafeyi kapattı. ''Ne yapıyorsun lan sen?''

Merve hızla açıklamaya çalıştı. ''Kuvars Bey ben durdurmaya çalıştım ama izin vermedi.''

Kuvars zorlukla ayakta duran bana bakarken burun kemerini sıktı.

''Sen git.'' Merve hızla kaybolurken Kuvars'ın eli benim bileğimi mengene gibi sıktı.

Ondan kurtulmak için çabalarken diğer elimle göğsüne vurdum.

Elimi bırakıp belimden tutarken beni engellemedi. Hızlı hızlı dolusu, bu yüzden göğüs kafesi hızlı hızlı inip kalkarken ''Nereye gittiğini sanıyorsun?'' dedi, bağırsa daha az etkili olacak bir tonda.

Gözyaşları gözlerime doldu.

''Seni rahat bırakıyorum işte, sana ihanet eden birini neden yanında tutmaya devam ediyorsun? Başka kadınlarla seni görüp daha da mutsuz olayım diye mi?''

Kuvars'ın gözleri ağır ağır yaşlı gözlerime değdi.

''Ağlama.''

Gözyaşları daha da arttı.

''Lan, sikeyim, ağlama!''

Yaşlar durmadı. Kuvars öfkesinin altında acı çeken bir yüzle bana baktı.

'' Beyza'yı yolladım. Ağlama.''

Kuvars'ın belimdeki elleri bana sarılmak üzere ilerleyecek gibi olup anında kaskatı kesilirken geri çekildi.

''Şimdi dön odana git, tir tir titriyorsun.''

Acıyla ona baktım.

''Ben gidiyorum Kuvars. Burada daha fazla kalamam. Benden nefret ediyorsun, bak gözlerin bile nasıl bakıyor, buna katlanamam artık...''

Kapıyı ağır ağır açtım. Gözlerim hala yaşlarla doluydu.

Soğuk üzerime saldırırken Kuvars'ın eli bileğime tutundu, beni ve ağzımdan kaçan çığlığı umursamadan sertçe tuttu ve kapıyı kapatırken vahşice üzerime atıldı.

'' Gidemezsin.''

Kuvars beni belimden tutup kollarının arasında zorlanmadan odama çıkarırken ona vurmaya dair tüm çabamı egale etti.

"Seni istiyorum." Kuvars beni sertçe çevirerek ezercesine göğsüne bastırdı, şiddet dolu bir şekilde dili ağzımın içine girdi. Dillerimiz birbirini okşarken Kuvars'ın elleri sırtımdan, kalçalarıma indi; arsızca dolaştı orada.

Beni içine sokmak ister gibi sertçe kendine bastırıyordu. Nefesim nefesinde can bulurken dizlerim titredi. İstemsizce o bende kendimi ittim ona.

Bir damla gözyaşı gözlerimden dudaklarıma kayarken Kuvars o gözyaşını dudaklarıyla sildi.

''Ağlama lan, ağlama işte.'' Yeni gözyaşları yeni acılara gebe kaldı.

Yeniden dudaklarıma acıyla saldırdı.

Tek vücut olmak ister gibi tutkuyla öpüşüp vücutlarımız birbirini zorlarken güçlükle ellerimi Kuvars'ın sert göğsüne koydum.

Dakikalardır öptüğü için morarttığı ve kanamasına neden olduğu dudaklarımdan ayrılırken nefes nefese bir şekilde başını alnıma yasladı.

Sonra elleri mengene gibi gidişimi engellemek ister gibi bileklerime sarıldı. "Artık gidemezsin!" diye haykırdı beni yeniden sertçe göğsüne çekerken. "Buna izin vermem. Hiçbir kuvvet seni benden alamaz."

Dakikalar üzerimize çöktü. Acı ve nefret birbirine katarcasına bir savaşa girerken Kuvars'ın dudakları yeniden dudaklarımı buldu. ''Seni bütün hayatımda istiyorum.''

'' Gidemezsin, bunu o kafana sok! Kalacaksın ve bana yaşattıklarını kendi gözlerinle göreceksin.''

Kuvats bir anda beni bırakırken olduğum yerde öylece çakıldım. ''Bir daha denersen seni buraya kitlerim ve kimse bu kapıdan içeri giremez! Beni anlıyor musun?''

Ona karşı çıkmak istedim ama dudaklarımdaki yakıcı acı hala duruyordu.

''Beni buraya kapatamazsın!''

Kuvars beni belimden tutup dudaklarımın üzerine eğilirken yeniden öperek beni cezalandıracak sandım ama durdu.

Nefesimi dudaklarıma çarparken tane tane konuştu.

''Öyle bir kapatırım ki...''

''Yine kaçarım.''

Yine nefesi dudaklarımın üzerinde gezindi, bu hisle gözlerimi kapatıp onu öpmek isterken son anda kendimi durdurdum.

Beni az önce cezalandırmak için öpmüştü, daha çok vicdan azabı çekmem için. Sertti, aşk ve şefkat yoktu.

''Dene ve gör.''

Kuvars ardı sıra dönüp çıkmak için hareket ederken bana bakmadığı için onunla konuşma çabamı görmedi, onu durdurmak için sırtını tuttum. Tutuşumla kezzap dökmüşüm gibi bir tavır takınıp bana dönerken aramızda asılı kalmış cümleler vardı.

''Neden yapıyorsun bunu? Neden beni öpüp böyle davranıyorsun? Daha çok acı çekmem için mi, zaten ne kadar pişman olduğumu göremiyor musun?''

''Gidemezsin.''

Çıldıracakmış gibi sordum. ''Neden? Neden gitmeme izin vermiyorsun?''

Bana doğru döndü, inip kalkan göğsüne bakışlarımı çevirirken onun gözlerindeki salt öfkeden kaçmak istedim.

''Çünkü ben bu kalbin amına koyayım! Sen hayatımın içine sıçsan da dışarıda tek başına ne yapacağını düşünmeden duramıyorum!''

Aramıza sessizlik girerken öylece kalakaldım.

''Siktiğimin kalbi hala yalnızca seni istiyor.''

''Yapma...''

''Ağlama diyorum sana.''

Kuvars beni tutup sarsmak ister gibi baktı. ''Merak etme, bunu ikimiz içinde kolay hale getirmenin yolunu bulacağım.''

Baştan aşağı titredim. '' Seni seviyorum...''

Bunu söyleme ihtiyacını daha önce hiç bu denli yoğun hissetmemiştim.

''Sus,'' dedi Kuvars hızla beni belimden tutup sertçe sıkarken. ''Sus. Sakın bir daha bana yalan söyleme. Bir yalana daha tahammülüm yok.''

''Kuvars...''

Kuvars bana bakmadan arkasını döndü ve gitti. Kapının sertçe kapanma sesini duyarken beynim bas bas ''Bunu hak ettin,'' diye bağırıyordu. Kalbimse ''Onu artık tamamen kaybettin,'' diye ağlıyordu.

Artık daha fazla ayakta kalmaya gücüm yetmediği için öylece çöküverdim.

**

Merve ateş düşürücüyü bana verip ıslak saçlarımı kuruturken baygınca ona baktım.

Yükselen ateşim nedeniyle zar zor beni duşa sokmuştu ve hala kendime gelemediğim için bir ilaç daha veriyordu şimdi.

''Sağ ol bu arada, iki saniyede beni sattın.''

Merve ona yazdığım yazıya bakarken kıkırdadı. ''Ee ekmek parası.''

Bir duraksadı. ''Ama ya, sabahtan beri bunu düşünüyorum, Kuvars Bey sence fakir mi oluyor? Yani sence bu ay maaşlarımızı öder mi?''

Ona bakarken iç geçirdim. Ve asgari ücretle geçinen bir Kuvars Demirhan düşündüm. Bizim gibi akbil kart kullanan, aylık abonman yapan, Metrobüs'e binmeye çalışan, sabah simit çay yapan, LC Waikiki erkek reyonundan giyinen, BİM'den alışveriş yapan, üşüse bile doğalgazı açmayan, özel uçak yerine Metro Turizm kullanan bir Demirhan...

Bakışlarım yumuşarken aslında böyle olsa ne kadar uyumlu olacağımızı düşündüm, sanırım kendimi eskisi kadar rahatsız hissetmezdim.

Ve tüm bu olayların hiçbiri olmazdı.

İç geçirerek Merve'ye baktım.

''Ee ne diyorsun, durum ne kadar kötü, Allah korusun Kuvars Bey fakir mi oluyor?''

Boş bakışlarımla ona baktım, deftere uzanıp yazdım. ''Daha neler.''

Merve güldü. ''Doğru diyorsun valla, işte zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor.''

Merve bir süre düşündü. Ardından heyecanla konuştu. ''Ama keşke Prag'ta evlenseydin be kızım, hiç olmazsa şimdi dünya kadar nafakan olurdu, çalışmak zorunda kalmazdın; dünyayı gezerdin.''

Ona gözlerimi devirdim.

Merve yine güldü.

''Kızım sen safsın, herkesi mutlu etmeye çalışıyorsun, o kızın sana yaptıklarına rağmen onu mutlu etmek için şu girdiğin eziyete inanamıyorum.''

Omuzlarım düştü, kimse beni anlamıyordu. Ortada bir bebek vardı. Benim hayatımın hiçbir döneminde sahip olamayacağım bir bebek.

Eliza'dan ve o bebekten nasıl yıllarını çalardım?

''Ünlü bir düşünürün dediği gibi,'' dedi Merve ve devam etti, ''Herkesi mutlu edemezsin çünkü sen pizza değilsin.''.

Ona yeniden gözlerimi devirdim. Zaten ağzından ünlü bir düşünür tamlamasının dökülebilme ihtimali bile beni şaşırtmıştı.

Merve saçlarımı kurulamama tamamen yardım edip bana dolaptan en kalın eşofmanları verirken biraz daha sakinleşerek yeniden yatağa uzandım.

Kirpiklerim rahatsızlıkla birbiri ardına örtülürken yeniden kendi vicdanımla baş başa kaldım.

Eliza ne yapıyordu acaba şimdi? Merve, Kuvars'ın onu aradığını, bağıra çağıra hayatından sildiğini söylemişti. Onun duyduğu yalnızlığı hisseder gibi oldum.

Keşke her şeyi çözmenin bir yolu olsaydı, keşke Kuvars ve Keskinerler atasındaki bu çatışma bitseydi ve iki kardeş huzura erseydi, ortada bir de bebek vardı.

Kuvars dayı oluyordu...

Onu küçük bir bebekle hayal ettim, ona ninniler söylerken...

Bomboş hissederken elim kendi karnıma gitti.

Ben doğru bildiğim şeyi yapmıştım. Çok pişmandım, kendimden nefret ediyordum ama içimde hala o bebeği düşünen, sen o bebekten daha önemli değilsin diyen bir parça vardı.

Peki, Kuvars?

Ona yaptığım bu kalleşlik hep aramızda asılı duracaktı.

Eskisi gibi bana baktığı her an ona yaptığım ihaneti hatırlayacaktı.

Biz bir daha asla biz olamayacaktık...

Acıyla dönerken göğsümü tuttum, bir şey sanki ciğerlerimi patlatarak dışarı çıkmak istiyordu. Öksürerek yaşlı gözlerimi silerken güçlü ol diye teskin ettim kendimi.

Güçlü ol.

Sen bu değilsin.

Güçlü ol.

Ona onu ne kadar sevdiğini göstermen lazım.

Aşkın için savaşman lazım.

Sen kendinin düşmanı değilsin.

Artık değilsin.

Kurtul şu aşağılık psikolojisinden.

Ailene o mezarın başında verdiğin sözleri düşün.

Mücadele et.

Mücadele!

Olduğum yerden zorlukla kalkarken üzerime kenardaki uzun, beyaz hırkayı aldım. Onunla bir kere daha konuşmam lazımdı, ona kendimi, içimi anlatmam gerekiyordu.

Merve az önce neredeyse iki gündür görmediğim kendi odasında baktığı Sarı'ya mama vermek için gittiği için onu yardımı olmadan yürüyüp sessizce kapıyı açtım.

Sanırım Kuvars çalışma odasındaydı, çünkü aşağıdan hiç ses gelmiyordu. Çalışma odasının kapısına gidip tedirginlikle dudaklarımı birbirine bastırırken kapı kulpuna doğru yöneldim ama içeriden gelen sesler üzerine duraksadım.

"Kuvars Bey oldukça çok zarar ettiniz, bütün yatırımlarınız çöküyor, yatırım danışmanlığını aldığınız tüm şirketler durumu kontrol etmek ve işler düzelene kadar işlerini askıya almak için aradılar bizi. Böyle giderse konkordato(bir borçlunun ticari durumunun sarsılmış olmasıyla alacaklıların, alacaklarını belli bir plana göre almaları konusunda kendi aralarında vardıkları ve mahkemece onaylanan anlaşma.) talep etmeniz gerekebilir."

Elim öylece askıda kalırken işlerin bu denli kötü gidiyor olması beni bozguna uğrattı, ağzım açılıp kapanırken adam konuşmaya devam etti.

"Kuvars Bey, yarın çok geç olabilir, Türkiye piyasasından çekilmeniz gerekiyor. Uluslararası şirketler zinciriniz var, İngiltere belki Amerika'da devam edebilirsiniz ama Türkiye'de kalmaya devam ettiğiniz süre boyunca, hatta hala çekildiğinizi açıklamadığınız her an milyon dolarlar kaybediyorsunuz. Bu sizin totalde tüm işlerinize yansıyacaktır."

Kuvars'ın sıkıntılı nefesini duydum. "Ne yapmamı bekliyorsun, yüz binden fazla çalışan istihdam ediyorum. Benim çekilmem demek zaten döviz konusunda sıkıntılı olan ülkem için işlerin daha da kötüleşmesi demek."

Adam duraksadı.

"Kuvars Bey, bakın bu bir seçim değil, kalırsanız iflasınızı verirsiniz, giderseniz belki sonra tekrar Türkiye'ye yatırım yaparsınız. Ama şu an değil."

Gitmek mi?

İçim acıyla burkulurken öylece olduğum yerde kaldım.

Kuvars'ın omzundaki tüm yükü, gitmekle kalmak arasındaki gelgitlerini hissederken uzunca bir süre nefesimi tutarak öylece kaldım.

"Gerekeni yapın."

Kuvars'ın sesi son noktayı koyarken öylece boşluğa baktım.

O gidecek miydi yani şimdi?

Kapıyı açmaktan vazgeçip yeniden gözyaşları akıtmamak için direnen gözlerimi koluma bastırıp içeri girdim.

Odada volta atıp Allah'a Kuvars'ın işlerini yola koyması için dua ettikten sonra göğüs kafesimde hissettiğim koca boşlukla birlikte cenin pozisyonda kıvrılarak gözlerimi kapadım.

Diğer gün neredeyse akşam, birinin üzerimdeki hırkayı ve terden sırılsıklam olmuş pijama üstümü çıkarmasıyla ayılır gibi olurken bir el başımı kaldırmak için ensemden kavradı ve bu elin Merve'ye ait olmadığını fark ettim.

Yirmi saattir uyuduğumu da...

Kazağı üzerime geçirirken o, gözlerim yavaşça aralandı. Tir tir titriyordum.

"Ateşin düşmüş," dedi Kuvars tok bir sesle gözlerimiz birbirine değdiği gibi bir adım benden uzaklaşırken.

Olduğum yerde doğrulurken onun bakışlarına sinen uzaklık beni yeniden dumura uğrattı.

Kuvars bir şey söyleme zahmetinde bulunmayıp dönüp odadan çıkmaya yeltenirken ona çevirdim bakışlarımı.

Üzerinde siyah bir kot ve siyah bir kazak vardı, hiç uyumadığını belli edercesine gözaltları çökmüştü ve gözlerinin içine kan sinmişti. Birkaç günlük sakalı hala yerli yerindeydi.

Ona sormam gerekiyordu, gidip gitmeyeceğini öğrenmem gerekiyordu...

Hızla onun omzuna dokunurken duraksadı ve öfkenin içine yuva yaptığı gözleri bana döndü.

"Ne var?"

Öfkesi öyle yoğundu ki, hızla bakışlarımı onun bakışlarından kopardım. O gözlerin alıntında yatan nefreti görmek istemiyordum.

Gözlerim hızla dolu dolu olurken başımı önüme eğdim.Kazağın ucunu çekiştirirken tek amacım buğulu gözlerimi ondan saklamaktı.
İçimde bir taraf bu onu son görüşüm olduğu için ıstırapla ağıt yakarken Kuvars karşımda dimdik durmaya devam etti.
''Bana bakmayacak mısın?''
Soru netti. Ona bakmaya gücümün yetmeyeceğini söylemeyeceğim kadar netti. O gözlerde artık sevgiyi göremeyecek olmanın beni ne kadar korkuttuğunu o da biliyordu. Bilmesi lazımdı.
Gözlerimi kaldırdım, onun içine kan sinmiş yeşil gözleri nefesimi keserken acıyla titredi parmaklarım.
Titreyen ellerimle zorlukla sordum. ''Doğru mu, İngiltere de işlerine devam edeceğini duydum, gidiyor musun?''
Kuvars sertçe yutkunurken âdemelması oynadı, titreyen çenemi tutmak zorken yeniden gözlerimi kaçırdım ondan.
''Doğru.''

Dönüp gidecek gibi olurken son anda durdu.
Yıkılmamak için tutunacak bir şey aradım ama yoktu. Dizlerimin önüne çökmek üzereyken Kuvars beni parçalayacak son darbesini sanki beni hiç tanıyamamışçasına acımadan vurdu.
''Merak etme, sana bir ev tuttum, güvende olacaksın, birkaç kişiyi koruma olarak görevlendirdim. Orada sınava hazırlanabilirsin. Maddi olarak gereken her türlü yardımı yapacağımdan da emin ol.''
Acı kirpiklerimden gözyaşları taneleri olarak boşaldı.

Karşısında hıçkırıklara boğulmamak için tüm gücümü kullanırken Kuvars sanki az önce söyledikleri yeterince acıtıcı değilmiş gibi devam etti. "Tedavine de devam edeceksin."

"Allah razı olsun ya." Gözyaşlarıma rağmen başımı kaldırırken gülümsedim. "Nasıl minnettarım anlatamam şu an(!)"

Hızla karşısında güçlü durabilmek için gözyaşlarımı kazağıma sildim.

"Bunu kabul edeceğimi nasıl düşünürsün, hiç mi tanımadın beni?"

Kuvars'ın soğuk gözleri üzerimde gezindi ve acımadan kelimeleriyle öldürdü. "Evet, hiç tanıyamamışım seni."

Sessizlik aramızda asılı kalırken eski bir dostu kucaklar gibi kucakladım onu, keşke beni alsa, içinde eriyip gitseydim...

"Bu tartışmaya açık bir konu değil. Aklım sende kalsın istemiyorum, bu yüzden bunlar olacak. Şimdiden alışmaya çalış."

Sinirle ona vurmak isterken zorlukla elimi indirdim.

Bir anda bu denli mi aramıza mesafeler girmişti?

Kuvars arkasını dönüp çıkıp giderken çenemi sıkarak öyle durdum.

Hayır artık ağlamanın, sızlanmanın zamanı değildi. Kuvars aramızdaki her şeyi bitirmişti ve şimdi bana burada bir hayat kurup kendi İngiltere'ye gitmekten bahsediyordu!

Bunu kabul edemezdim.

Kimsenin sığıntısı, acıdığı o kız olmayacaktım. Hiç kimsenin!

Gözyaşlarımı silip hızla geçen gün kenara attığım sırt çantamı aldım, içine lazım olabilecek kalın parça kıyafetleri, cüzdanımı, atkı, beremi ve en sevdiğim matematik kitabımı koyduktan sonra beni dışarının soğuğuna karşı sıcak tutacak bir tayt, üzerine siyah pantolon, siyah atlet ve siyah boğazlı bir kazak giydim. Kazağın üzerine kapüşonlu bir hırka da aldıktan sonra en kalın siyah montumu giydim ve ayağımı da üşümemesi için en rahat bota soktum. Dağılmış saçlarımı tarayıp hızla açık bir şekilde omuzlarımda salarken siyah beremi taktım, montunda şapkasını başıma geçirdim.

Aynadan kararlı ve neredeyse dağılmış yüzüme bakarken kendi akmaya hazır gözyaşlarımı kendim sildim.

Biraz param vardı, evi sattıktan sonra kendi banka hesabımda da bir miktar para bırakmıştım. Ne olur ne olmaz diye. Ve şu an ne kadar iyi yaptığımı fark ediyordum. Hiç olmazsa bugün paramla sıcak bir otelde kalıp ardından kendime bir ev tutabilirdim, hatta uygun fiyatlı eşya bile alabilirdim.

Ama yine de her ihtimal Kuvars benden nefret ederek bu ülkeden giderken, üstüne üstlük bu ülkeden gitmesine sebep olan ihaneti ben gerçekleştirmişken, onun bana burada tuttuğu ev ve imkânlarla devam edemezdim.

Yeniden toparlanırdım...

Canım yana yana, canımı eze eze de olsa toparlanırdım.

Ama yine de boyun eğmezdim hem de böyle bir konuda asla.

Gece çökene kadar bekleyip ev sessizleşince kenardaki ağrı kesicilerden bir tane içip kalanını cebime koydum ve ağır ağır odadan dışarı çıktım.

Merve'yi bugün hiç görmemiştim. Kedim Sarı'da burnumda tüterken onu da etrafta göremedim.

O da yoktu...

Evde değildi.

Ağır ağır merdivenleri inerken dışarıda hep nöbette bekleyen korumalara kapı deliğinden baktım.

Mutfak kapısından çıkıp arka taraftan evin arazisine dâhil olan ormanlık alanı yürürsem caddeye varırdım ve oradan bir taksi çevirerek uygun fiyatlı bir otele giderdim.

Bu planla yine sessiz adımlarla mutfağa yürüdüm ve kilitli mutfak kapısını açmak için anahtarı her zamanki yerinden aldım.

Evden çıkmadan önce dönüp yeniden aylarımın geçtiği yuvaya baktım... Burada evlenme teklifi almıştım, burada bana seni seviyorum demişti, burada benimle aşkla sevişmişti...

Her şeyimiz burada olmuştu.

Şimdi bir daha girmemek üzere gidiyordum.

Hızla kendimi dışarıya atıp arka taraftan hiçbir korumaya görünmeden ormanlık yola saparken eve dönüp bakmak istemedim.

Bu ev uzun zamandır ait olduğum tek şeydi.

Şimdiyse hiçbir şeyim...

Artık o da yoktu...

O benim kolum, kanadımdı. Onsuz nasıl nefes alınır, nasıl yaşanır öğrenmem lazımdı.

Döndüm ve yeniden eve baktım, bakmak istemezdim ama yeniden baktım...

Özgürlük şimdi bu evin dışındaydı ve hayat acı acı öğretiyordu. Özgürlüğe uçacaksan kanatlarını feda edeceksin önce...

Instagram: hikayelerindeyasar :) Gelin yeni bölümde neler olacağı hakkında konuşalım :)

Ve lütfen yıldıza basmayı unutmayın, lütfeeen <3

Duyuru ve günvellemeler için Wattpad profilimi takip edebilirsiniz <3 yeni bölümlerin ne zaman geleceğini oradan paylaşıyorum <3

Continue Reading

You'll Also Like

3.2M 116K 64
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
1.2M 38.7K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
74.3K 2K 27
Bodrum'da şans eseri gittikleri tatilde karşılaşan Almila Derin ve Aras Öztürk...
453K 16.3K 84
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...