LAL

By hikayelerindeyasar

27.4M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
42.BÖLÜM "GİTMELER"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
50. BÖLÜM "KAYBETMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
53.BÖLÜM "LÂL"
54.BÖLÜM "SINAV"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."

330K 18.2K 10.3K
By hikayelerindeyasar

Merhaba. Çok yoğun bir dönemde olduğum için hiç burayla ilgilenemiyorum, sabahtan akşama kadar derse giriyorum, bir de geçen dönemden alttan aldığım dersler var. Öyle ki aynı saatte iki dersim bile olabiliyor, öyle bir temponun içindeyim ki çıldırmak üzereyim. On gün sonrada sınavlarım başlıyor ve ben daha tek bir şey bilmiyorum. Bir de son zamanlarda çok hastayım, kendimi tam anlamıyla derse bile veremiyorum. Hal böyle olunca burayı çok ihmal ettim, hepinizden bunun için çok özür dilerim. Ama bu süreç içinde çok güzel şeyler oldu, iki yayınevinden LAL'in kitaplaşması için teklif aldım. Benim eğlence için başladığım kitabın bu denli büyümüş olması beni çok mutlu ediyor. Destek olan herkese çok teşekkür ederim. 4 Milyon okunmayı geçtik bile. Her birinizi tek tek öpüyorum. AŞKIMSINIZ. :)

Ve lütfen yorum yapıp yıldıza dokunmayı unutmayın❤️❤️

29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."

Karanlık.

Yalnızlık.

Soğuk.

Acı, ıstırap boyutunca bir acı. Şu an tek hissettiklerim bunlardan ibaretti, eh birazda çaresizlik yok desem en büyük yalanı söylemiş olurdum sanırım. Koyu bir karanlığın içinde bu duygulardan koşmak için çabalıyor ama hep başarısız oluyordum. Canım yanıyordu. Allah'ım deli gibi canım yanıyordu. Ölüm bu kadar acılı bir şey değildi, dimi?

Yapayalnızım... Kimsem yoktu, karanlığın içinde koşturuyordum ama kimse yoktu. Bana el uzatan bir kişi bile yoktu. Hafızam ne olduğunu sorgulamak istiyor, uyanmak istiyor ama üzerime karabasanlar çöküyordu.

Her şey en başından kendini bana hatırlattı. Anne ve babamın ölümü, amcamların velayetimi üstlenmesi, o evde işkenceyle geçen günler, en sonunda çalışmak için zar zor bana bulunan iş, orada tanıştığım Kuvars...

Kuvars'ı hatırlamak dilimi damağımı kuruttu.

Devamını hatırlamak için beynimi sorgularken karanlıkta onu bulmaya çabaladım ama yoktu, yapayalnızdım, tüm hayatım boyunca olduğu gibi... Bağırmak istedim, avazım çıktığı kadar gel buraya demek istedim ama gücüm yetmedi.

Kuzenimin bana şiddeti sonucu hapse girmesi, amcam ve yengemin beni zorlayarak karakola götürmeleri, Kuvars'ın gelmesi, bana bir umut olması, o aileden kurtulmam, amcamın hapse girmesi, yengemin bunun üzerine evi yakması...

Yangının kollarımda bıraktığı izler sızladı. Sonra ne olmuştu, o yangından kurtarılmıştım ben, şimdi niye karanlığın içindeydim?

Yangından sonra Kuvars'ın bana şifa oluşu, onunla Finlandiya'ya gidişimiz, dönüşümüz, onun benim borçlarımı kapatmak istemesi benim buna izin vermeyip taşınmak istemem... Sonra...

Sonra bir anda hatırladım.

Yengemin kardeşi, arkadaşlarıyla beraber evi basmıştı, ne çok vurmuştu öyle. Fiziksel üstünlüğü var diye bana kullanmış, beni şiddetle sindirebileceğini düşünmüştü. Polisler gelince de oradan kaçmamızı sağlayıp beni anne ve babamın mezarının hemen önünde bıçaklayıvermişti.

Ölmüş müydüm? O yüzden miydi bu yalnızlık?

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, benim daha yaşanacak çok şeyim vardı, daha üniversite sınavım vardı, daha mücadele vermem gereken bir konuşma terapim vardı... Daha Kuvars vardı.

Bu kadar erken olmamalıydı, bu kadar gençken değil.

Karanlıktan kurtulmak için tekrar koştum, aydınlık, aydınlığa ihtiyacım vardı.

"Hastada intravasküler volüm az, Hipovolemik Şok geçiriyor."

"Çok kan kaybediyor, kan durmuyor, tampon yetersiz."

"Dört unite 0 Rh+ kan."

Hayır böyle bir durum yüzünden hayallerimden vazgeçmek ve bu kadar erken ölmek istemiyordum, yaşamam ve bana bunu yapanlara hesap sormam gerekiyordu.

"Acil ameliyathaneyi arayın, hazırlansın! Ellerini turnikeden ayırma."

Karanlık gözlerime ulaşana kadar ağlamaya devam ettim. Acı giderek katlanılması zor bir hale geliyordu...

Kendimi karanlığa bırakırken sadece acım dursun istedim.

Kirpiklerime çöken ağırlığı zar zor aralamaya çalışırken keskin bir ışık gözlerimi yaktı. Ani bir nefes ciğerlerimi zorlarken acıyla inleyerek gözlerimi tamamen açtım.

Yaşıyorum...

İçimden geçirdiğim ilk kelime bu oldu.

Kasıklarımın hemen üstünde, karın bölgem deli gibi ağrıyordu, hareket etmem bile mümkün değildi, nefes almam şu an bana takılı olan oksijen maskesine bağlıydı, serumun damla damla ilerleyişini ve göğsüme takılı olup kalp atışlarımı gösteren aletleri görebiliyordum. Bu başımı döndürdü.

Yaşıyorum...

Daha derin bir nefes ciğerlerime çekerken ılık gözyaşları gözlerimi doldurdu. Başarmıştım sanırım, deli gibi canım yansa dahi atan kalbimi, damarlarımda gezinen yaşama arzusunu hissedebiliyordum.

Derin bir acı kasırgası yeniden kalbimi vurdu, en son yaşadığım anlar, o caniler gözümün önüne gelirken daha şiddetli ağlamaya başladım. Ağrı çok fazla olsa bile zar zor kolumu kaldırıp solunum maskesini çıkarıp gözyaşlarımı silmeye çalıştım ama yerine çok hızla yenileri geldi.

Birkaç yataklık yoğun bakım ünitesinde, tek başımaydım. Korkuyla ağlamaya devam ettim.

Yapayalnızdım, canım yanıyordu, neden kimse yoktu, neden Kuvars burada yoktu?

Bir az sonra bir kapının sürgülü sesini duydum.

Birinin benim adımı seslendiğini, acil doktora haber verilmesi gerektiğini söylediğini işittim. Kıpırdamak mümkün değilken bir hemşire yanıma ilişti. Aletlerdeki değerlere, ardından hala damla damla ilerleyen seruma baktı.

''Her şey yolunda görünüyor.''

Gözleri nihayet benim yaşlı gözümü bulduğunda irkildi.

''Merhaba, bir kaza geçirdiniz, şu an hastanedesiniz. Endişelenmeyin, bir ameliyat geçirdiniz ama şu an durumunuz çok iyi.''

Yeniden gözyaşlarım durmadan aktı. Öleceğimi düşünmüştüm, mezarlık öylesine soğuktu ki, öleceğim emindim. Nasıl kurtulmuştum?

Minnettarlık yeniden gözyaşlarıyla aktı. Yaşıyordum. İçime çektiğim nefes gerçekti, buradaydım, hala yaşayamadığım, söyleyemediğim her şeyi söylemek için vaktim vardı.

Doktor birkaç saniye sonra yoğun bakım ünitesine girdi, kendine güvenen bir duruşu olan ellili yaşlarında bir kadındı. Beni uyanık gördüğü gibi gözleri ışıldadı, yüzü aydınlandı.

''Cemre Hanım, merhaba ben doktorunuz Afife Işık. Gayet başarılı bir ameliyat geçirdiniz, şu an tüm değerlerimiz normal görünüyor ama tekrar bazı testler yapmamız gerekecek. Umarım iyi hissediyorsunuzdur. ''

Minnettar bakışlarla kadının yüzüne baktım. İnanılmaz canım yanıyordu, ense kökün cayır cayır yanıyordu. Ona teşekkür etmek için ellerimi kullanmam gerekiyordu ama o bile öylesine canımı yakıyordu ki gücüm yetmiyordu.

Ama doktor anladı, uzanıp elimi güç verir gibi sıktı.

''Sanırım benim gidip durumunuzu haber vermem gereken biri var, yoksa beyefendi hastaneyi başımıza yıkacak.'' Gülümsedi ve Kuvars'tan bahsettiğini anladım. Gerçekten yaşıyordum, buradaydım. Kuvars bu kapının arkasındaydı. Tanrı bana yaşamam için bir şans daha vermişti.

Buna güvenerek içimin huzurla dolmasına izin verip gözlerimi kapadım.

''Kapıdaki adam eşi mi? Çok perişan oldu, günlerdir burada, uyumuyor, yemiyor, içmiyor. Hasta bizi çok korkuttu, geldiğinde durumu çok kötüydü. Çok zor bir ameliyata girdi.''

Yeniden sesler uykumda beni rahatsız ettiğinde hemşirelerin başımda konuştuğunu duydum ama gözlerimi açıp bakacak kadar gücüm yoktu, yeniden uyumak ve acım geçene kadar uyanmak istemiyordum.

''Ameliyat iyi geçmiş duydum, valla büyük mucize, buraya getirildiğinde bir sürü kan kaybetmişti.''

''Evet kadına şiddet öyle bir boyuta ulaştı ki, kendilerinden fiziksel anlamda güçsüz bir kadına şiddet uygulayıp bıçaklayarak erkekliklerini ispatlayabileceklerini sanıyorlar. Zavallılar. Neyse ki kadın direndi, yaşıyor, bir kadın cinayeti daha gerçekleşmedi.''

Diğer hemşire iç geçirdi.

''Evet, polislerden duyduğum kadarıyla yakalanmış hepsi. Savcı ağırlaştırılmış müebbet istiyormuş, şu an nöbetçi mahkemeye sevk edilmişler. Ama yazık günah olan bu kızcağıza oldu, benim kızımla yaşıt, düşünemiyorum kızımın başına böyle bir şey gelmesini... Çok kötü Allah kimseye göstermesin. Zavallı kızcağız rahminden yaralandı bir de, bir daha istese de belki hiç çocuğu olmayacak.''

Tanık olduğum konuşmalar beni uykumda ürkütürken içine girdiğim sis bulutundan zihnim arındı ve cümleleri yeniden bir araya getirdi. Rahminden yaralandı ve belki hiç çocuğu olmayacak. Acı, korku, gözyaşları beni tüketirken gözlerimi zar zor açabildim.

Hıçkırıklar boğazıma dizilirken ağlamaya devam ettim. Benden bütün hayatımı almışlardı. Benden bir aile kurma hayalimi, ileride çocuklarım olma ihtimalini almışlardı.

Ben...

Ben...

Söyleyebilecek tek kelimem yoktu, sesim yettiğince ağlamaya başladım. Bana bunu nasıl yaparlardı?

Hemşireler endişeyle yanıma gelirlerken ne olduğunu anlayamadılar.

'' Doktor Hanım'a haber verin. Çabuk!''

''Ne oldu tüm değerler normal görünüyor?''

Hani ameliyat başarıyla geçmişti, hani yaşayacaktım. Artık nasıl yoluma bakacaktım. Hayatım boyunca hiçbir zaman çocuğum olmasını düşünmemiştim ama şimdi o ihtimal elimden alınırken bir başka eksiklik beni vuruyordu.

Eksik olmak...

Konuşamamın yanına bir de hayatım boyunca hiçbir zaman anneliği tadamayacak olmak ekleniyordu. Bana ne yapmışlardı böyle? Bütün hayatımı elimden almışlardı.

Bir kimsesizdim. Bir ailem yoktu ve şimdi ileride bir aile kurma hakkım da yoktu.

Doktor gelince bu sefer ona minnetle değil acıyla baktım, artık daha eksik bir insan olarak çıkacaktım bu kapıdan. Bunun bilinciyle yaşamanın zorluğunun altında ezilerek hıçkırıklarımı susturmaya çalıştım.

Bir sakinleştirici verdikten sonra başımı kaldırıp beyaz tavana baktım, beni nihayet yoğun bakım ünitesinden alıp odaya yerleştirirlerken de sadece öylece tavanı seyrettim.

Bu hayatta bana ait hiçbir şey olmasına izin vermiyordu Tanrı. Ben bunları hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Ben sadece... Sadece bir hayatım olması için savaş vermek istemiştim ama sanırım hakkım yoktu. Mutlu bir hayata hakkım yoktu.

Gözyaşlarım kuruduğunda öylece gözlerimi kapadım, bir süre ne yaşamak, uyanmak ne de hareket etmek istiyordum. Kendi kabuğuma çekilip kendimi iyileştirmeye ihtiyacım vardı. Yoksa devam edemez, bunu aşamazdım.

Tekrar uyku beni kolları arasına aldığında rüyamda annemi gördüm, siyah uzun saçları onu en son hatırladığım zamanki gibi iki yanında örülmüştü, evde taktığı krem rengi eşarbı omuzlarından sallanıyordu. İçine düştüğüm karanlığın içinde orada öylece beni bekliyordu. Yüzünde üzgün bir ifadeyle ellerimde ve yüzümdeki yaralara bakıyordu.

'' Bak ne yaptılar kızına? '' dercesine gösterdim vücudumu anneme. '' Bak anne yaşıyorum diye bile sevinemiyorum, her şeyim elimden alındı, bir hiçim artık.''

Annem benim yaşlı gözlerimi sildi, hiç konuşmadı ama geçecek der gibiydi gözleri. Eğildi başımı öptü, dizlerine yatırdı. Beni tüm acılarımın geçeceğine inandırıyordu sanki... İnanmak istedim yeniden kapadım gözlerimi.

Yeniden uyandığımda bu sefer görmeyi beklediğim en son insan odamdaydı, odadaki tekli koltuğun üzerine oturmuş gözlerini hiç kaçırmak istemezcesine bana çevirmişti. Şu an beni böyle görmesini istemiyordum. Yüzüm yara bere doluydu ve tamamen parçalanmış durumdaydı.

Çok çirkindim. Çok yaralanmıştım. Psikolojik olarak çok kötüydüm ve beni böyle görmesini istemiyordum.

Ama o da değişmişti, uykusuzluğa bağlı gözlerinin içi kıpkırmızıydı, göz altlarında siyaha dönük morluklar vardı. Üzerinde siyah bir gömlek ve koyu bir kot dışında bir şey yoktu, gömleğinin ütüsü feci durumdaydı. Sakalları epey uzamıştı ve uzamış saçları önüne düşüyordu.

Kuvars Demirhan onu görmeyi beklediğim en son şekilde, tamamen çökmüş görünüyordu.

Uyandığımı fark edince irkildi, bu anı kaçırmak istemez gibi göz bebekleri büyüdü. ''Cemre.'' Yeniden onun sesini duymak içimdeki küçük kızı uyandırdı ve gözyaşlarım gözüme baskı yaptılar. ''Cemre'm.''

Yüzümün bu haline bakmasını istemediğim için yan dönüp kollarımı kulaklarıma bastırdım.

''Güzelim bak bana.''

Sesini duyup dayanamamaktan korktuğum için ellerimi kulaklarıma daha sert bastırdım.

Bu hareket iyice canımı yaktı. Gözyaşlarım hızlanarak arttı.

''Ağlama.'' Dönüp baş parmağını yanaklarıma yaslayıp gözyaşlarımı süpürdü.

Yerine hemen yenileri geldi. '' Ağlamana dayanamıyorum biliyorsun.''

Daha sıkı bastırdım ellerimi. Canım yanıyordu ama onun sesini duymak daha çok yakıyordu canımı.

''Çok korktum Cemre. Seni kaybedeceğim sanıp çok korktum.''

Kuvars sıkı sıkı bastırdığım elimi alıp dudaklarına götürdü, yumuşacık dudakları değdi ve iyice dağıttı beni...

''O sikikleri doğdukları güne, sana bunu yapmaya cesaret ettikleri ana lanet ettireceğim.''

O anlar gözümün önüne tekrar gelince korkuyla irkildim.

''Ben onları bulamadan emniyet yakaladı. Senin uyanmanı beklediğim için bir şey yapmadım ama bundan sonra doğdukları güne pişman edeceğim.''

Şimdi kim ne yaparsa yapsın benim acım dinmeyecekti, benden hayatımın tümünde etki edecek bir şeyi almışlardı. Bir daha geri veremezdi kimse.

''Senin tek damla gözyaşına neden olan herkesi sileceğim bu dünyadan.'' Dudakları saçlarıma değdi. Başımı kaldırıp ne yaptığına bakmak istedim. Ayakkabılarını çıkardı ve sonra yatakta hemen arkama uzandı, beni kendi göğsüne yasladı.

'' Geç kaldığım için, bunların olabileceğini tahmin edemediğim, bir koruma evin önüne yerleştirmediğim için özür dilerim. Günlerdir uyanmanı bekliyorum.''

Kuvars'ın varlığı beni huzurla doldururken tekrar öptü saçlarımı. ''Her bir yara izinin üzerinden şefkatle geçeceğim, sana yemin ederim güzelim hiçbirini hatırlamayacaksın.''

Acıyla yeniden beni ele geçiren karanlığa teslim olurken ben Kuvars kadar ümitli değildim, onlar benden artık sahip olamayacağım bir şeyi almışlardı. Hiçbir intikam bunu hafifletmezdi.

Günler geçerken doktorum ilk günkü kadar umutlu değildi. Bir hafta kadar serumla beslenmiştim, su bile içememiştim, bu süreçte epey kilo vermiştim. Öyle çok uyumuştum ki artık yürümem gereken zamanlarda bacaklarım tutmuyordu.

Kuvars çekinmeden beni her yere kucağında taşıyordu taşımasına ama ona bile tek tepki veremiyordum. Sanki biri tüm ruhumu almış gitmişti benden. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Kuvars bana çözmem için test kitapları bile almış hastaneye getirmişti ama onlara bile dokunamıyordum.

Eski Cemre'nin bütün hayat enerjisini ondan almışlardı ve yeni Cemre sadece uyumak ve uyumak istiyordu.

Bu kadar uyumama rağmen hala çok yorgun hissediyordum. Ağrı kesiciler daha da uyuşuk birine dönüştürmüştü ve vücudum bu kadar ilaçla mücadele edemiyordu, sadece uyuyarak atlatmak istiyordu.

''Daha ne kadar susmaya devam edeceksin?'' Kuvars sinirli bir ses tonuyla konuşmaya başladığında uykulu gözlerimi ona çevirdim.

''Hayattan vazgeçmiş gibi davranıyorsun ve ben buna daha fazla katlanmak istemiyorum!''

Çok haklıydı, ben de olsam onun yerinde benim gibi birine katlanmak yerine çeker giderdim.

O neden hala buradaydı?

Görmüyor muydu beni yaşayan bir ölüye çevirmişlerdi.

Artık yürüyecek, gülecek, mücadele edecek halim yoktu.

''Hala tek bir tepki vermiyorsun, neden böyle yapıyorsun? An be an seni kaybediyorum ve sana ulaşabilmek için yaptığım her çabayı reddediyorsun.''

Omuz silktim sadece. İçimdeki ruhu bulamıyordum, hep ağrılarım vardı, tüm kaslarım yanıyordu, tek başıma yürüyemiyordum, yemek yemek işkence gibi geliyordu, aynaya bakmak beni korkutuyordu. Mosmor bir yüz, kanlı yara izleri, kalacağına emin olduğum yaralar... Kırılmış kaburga kemiklerim, bir daha çocuk sahibi olamayacağım rahmim...

Yaşadığıma sevinirken aslında ölmediğime üzüldüğüm o noktaya nasıl gelmiştim hiçbir fikrim yoktu.

Çaresizlik içindeydim.

Yapayalnız hissediyordum.

Yapayalnız...

Kuvars'ı da tüketmek istemiyordum.

''AMA BEN SENİ KAYBETMEK İSTEMİYORUM! DUYUYOR MUSUN BENİ? SENİ KAYBETMEYECEĞİM! BUNA ARTIK SENIN BİLE GÜCÜN YETMEZ!''

Sadece boş bakışlarla yine Kuvars'a bakmakla yetindim.

Beni anlamıyordu, benden hayatımı almışlardı, eskisi gibi olmamı nasıl bekliyordu? Bir daha buradan kalkıp yeniden mutlu olmaya, kendi hayallerimin peşinden gitmeye cesaret edebilir miydim?

'' BANA TEPKİ VER!''

Odamın kapısı açıldı ve şaşkın bakışlarıyla hemşire girdi. Bir sinirle bağıran Kuvars'a bir de boş gözlerle hala yatan bana baktı.

'' Ne oluyor burada, lütfen sakin olur musunuz?''

Kuvars odada volta atarken sinirle cevapladı onu. '' Olamam!''

Ardından sert yumruğunu duvara geçirdi.

Ve öylece çıkıp gitti.

Onun gidişiyle hissiz gözyaşları tekrar beni yoklarken acılı bir nefes verdim. Eli çok acımış mıydı? Gözlerimi kapattım ve hemşire bana bir sakinleştirici yapana kadar içli içli ağlamaya devam ettim.

Birinin parmaklarını saçlarımda hissettiğimde Kuvars'ın gelmiş olabileceğini düşünüp hızla gözlerimi açtım ama beklediğim kişi yoktu, onun yerine benim gözlerimi açmamla sevinçle boynuma sarılan bir Merve ve onun arkasında bekleyen Yiğit vardı.

''Cemre, '' dedi hızla Merve e'leri uzatarak. ''Korkunç görünüyorsun.''

Yiğit arkada kaşlarını çatarken Merve'nin açık sözlülüğü beni şaşırtmadı.

''Yani demek istediğim,'' diye düzeltti Merve hızlıca. ''Çok geçmiş olsun, verilmiş sadakan varmış. Allah'a şükür yaşıyorsun.''

Olumlu anlamda başımı salladım, bunun teşekkür niyetine geçmesini istiyordum.

''Çok geçmiş olsun Cemre, o gün başına öyle bir şey geleceğini bilsem evinden bir an ayrılmazdım.''

Ona da başımı salladım.

Merve boğazını temizledi. ''Kuvars Bey aradı bizi, Yiğit'i bile o çağırdı. Senin için endişeleniyormuş, hiçbir tepki vermiyormuşsun...'' Merve eğildi ve bir abla şefkatiyle elimi sıktı.

''Başına gelenler çok zor, seni çok iyi anlıyorum ama benim tanıdığım Cemre her ne olursa olsun başına gelenlerle mücadele edebilecek biri. Neler atlattı yine bana mısın demedi benim tanıdığım Cemre. Bana bile yeri geldi katlandı.'' Merve güldü.

''O yüzden şimdi vazgeçemezsin.''

Başımı Merve'den çevirip Yiğit'e bakarken aklıma kedilerim geldi. O şerefsizler onlara da tekme atmışlardı. Henüz yavrulardı hem de... Ne olmuştu?

Elimi kaldırdım ve günler sonra ilk kez biriyle iletişim kurup sordum.

''Kedilerim, onlar iyi mi?''

Yiğit işaret diliyle ona sorduklarımı hemen anladı ve Merve'ye döndü. ''Ben bilmiyorum ama Cemre kedileri soruyor, ne durumdalar biliyor musun?''

Merakla Merve'ye baktım. Dudaklarını ısırdı ve üzgün bir ifadeyle bana baktı

''Maalesef sadece biri, o sarı, yavru kedi hayatta kaldı. Diğerleri iç kanamadan polisler oraya ulaşana kadar ölmüşler.''

Patron... Karamel... Minik... Üçü de ölmüş müydü? Hem de sırf ben onları yanıma aldım diye böyle olmuştu!

Acıyla irkildim.

''Biz artık gidelim, hasta ziyareti kısa olur malum. Tekrar çok geçmiş olsun Cemre,'' dedi Merve

Merve başını sallarken komodinin üstündeki poşeti gösterdi. '' Bak bunları sana aldık, mutlaka ye.'' Gülümsemek için çabalamama rağmen dudaklarım kıpırdamadı. Sadece başımı sallayabildim.

Onlar gittikten beş dakika sonra beklemediğim bir misafirim daha vardı. Sevgili psikoterapimi üstlenen psikiyatr doktorum Hakan Bey buradaydı.

''Merhaba Cemre,'' dedi samimi gülümsemesiyle.

Ona başımı sallarken şaşkındım. Kuvars sadece Merve ve Yiğit'i çağırmakla kalmamış bir de Hakan Bey'i ayarlamıştı.

Benim için gerçekten endişeleniyor olmalıydı.

''Başına gelenleri duyunca çok üzüldüm Cemre,'' diye lafa girdi Hakan Bey. ''Gerçekten en ağır cezayı hak ediyor sana bunu yapanlar.''

Onları hatırlayınca tekrar yüzümü buruşturdum. Varlıklarını düşünmek bile tenimi diken diken yapıyordu.

Hakan Bey rahatsızlığımı anlayıp hızla konuyu değiştirdi.

"Kuvars Bey'le görüştüm, senin için epey endişeli, biraz seni yormadan konuşmak istiyorum. Senin içinde uygun mudur?"

Boş bakışlarımı Hakan Bey'e çevirdim, normalde onunla konuşmak hep bana iyi gelirdi ama şu an... Şu an öyle anlardan birinde değildim. Elimden sahip olduğum her şey alınmıştı, belki tam anlamıyla iyileşmem aylarımı alacaktı. Bu süreçte üniversite hayallerim gidecekti önce. En istemediğim şey olacaktı, bir yatalak gibi uzun süre yaşayacaktım. İyileştiğimde de bir daha asla çocuk sahibi olamayacaktım. Bu sırada da bana bakarken sevgi dolu gözler yerine üzgün gözler görecektim.

Şimdi nasıl kalkar devam ederdim?

"Sana bir psikiyatr olarak değil, bir arkadaş olarak, bir abi olarak yaklaşmak istiyorum Cemre. Bu yüzden sana hayatımdan bir kesit anlatmak istiyorum. Nişanlanmama bir hafta kala, henüz ben yirmi sekiz yaşındayken başıma gelen bir olayı paylaşmak istiyorum seninle."

Başımı çevirip ona baktım.

"O gün, emniyet kemerini takmamıştım, benim için kâbus dolu bir gün olabileceğinin bilincinde değildim, nişanda giyeceğim smokini almıştım, heyecanlıydım. Mutluydum, çok mutluydum, sevdiğim kadınla bir yola giriyorduk, hayatta her şeye sahiptim, param vardı, mesleğimi elime almıştım. Mükemmel. Mükemmelin kelime anlamıydı hayatım. Ama işte bir talihsizlik oldu ve o gün kısa mesafe diye emniyet kemerini takmadım ve İzmir de arabam dört takla attı ve denize uçtum."

Hakan Bey gözlüklerini çıkarıp gözlerinin kıyısındaki yaşları sildi, ilk defa böylesine güçlü ve başarılı duran adamın geçmesindeki bir perdeyi aralaması beni ona yakın hissettirdi.

"Yaşamam bir mucizeydi. İki ameliyat geçirdim, omurilik felci nedeniyle yatalak hasta olarak yaşamımı sürdüreceğimi söyledi doktorlar, deli gibi ağladım, isyan ettim, u benim sonum olamazdı. İlk olarak nişanlım ayrıldı benden, ardından çok sıkı fıkı arkadaşlık kurduğum insanlar... Arada ziyaret edenler oldu ama öyle bir hal hatır sormasından ibaret oldu. Kendi varlığımdan nefret ettim çok uzun bir süre. Altımı değiştiriyorlardı, giydiriyorlar, besliyorlardı. Hiçbir temel ihtiyacımı kendim karşılayamıyordum. İntihar etmek için ne kadar çok çabaladım bilemezsin." Derin bir nefes verdi Hakan Bey ve benimde gözümden bir damla yaş kayıp düştü.

"Beş yıl deli gibi fizyoterapiden sonra yavaş yavaş destekli aletlerle yürümeye başladım, kendi hayatımı yeniden kazanırken yanımda kimse yoktu Cemre. Eğer kendime acısam ve üzülsem asla daha fazlasını yapamazdım. Daha sonra, bana bu süreçte destek olan başka bir kadınla evlendim, yeniden işime döndüm ve sahip olduğum her nefesin kıymetini bilmek için çabaladım."

Hakan Bey'in sesi gürleşti.

"Şimdi senin hayattan kopmaya ve isyan etmeye hakkın yok Cemre. Kalıcı bir hasar yok vücudunda, nefes alıyorsun, yaşıyorsun. Benim o tanıdığım, tüm yaşadıklarına rağmen güçlü bir şekilde kendine iyi bir gelecek isteyen Cemre'sin sen. Yatıp sızlanıp kendine acımayı seçebilirsin ama bu bir yol değil, bu sadece seni daha da dibe çekecek ve mutsuzluğa sürükleyecek. Kalk ayağa Cemre, daha güçlü kalk. Sana bunu yapanları ez ayağının altında, mutlu olarak ez."

Başımı kaldırıp Hakan Bey'e baktım. Gözyaşlarıyla ona başımı sallarken uzanıp destek olmak istercesine sırtımı sıvazladı.

"Senin hayatında yapmak isteyip de yapamayacağın hiçbir şey olmayacak Cemre, seninle, olduğun kişiyle ve olmaya çabaladığın hayallerinle gurur duyuyorum kızım. Sen bu değilsin, kalk ve göster kendini."

Hakan Bey kapıdan çıktıktan sonra odamda öylece kalakaldım, her yerim ağrıyordu, gözyaşlarım hala akıyordu ama beyim gözlerimin önüne bıçaklanmadan önce yaşadığım anları getiriyordu.

Burada ayın, gökyüzünün, anne ve babamın yanında tüm varlığımla yemin ederim ki eğer buradan kurtulursam, bir daha kimsenin beni böyle incitmesi için izin vermeyecektim. Artık geçmişle yaşamayı bırakıp beni üzen, inciten, geleceğe karşı temkinli yapan her anımla vedalaşacaktım, bugün beni ölüme götüren herkesi tarihten silip atacaktım. Ayaklarımın üzerinden yükselip her birini teker teker ezecektim.

Ben Cemre Erdem, eğer buradan kurtulursam bu yaşanmışlığın hayatımda bir dönüm noktası olacağına, tüm gücümle ve varlığımla daha güçlü, daha özgüvenli ve daha cesur biri olacağıma yemin ediyorum.

Artık dilsiz dediklerinde üzülüp ağlamak yerine tedavime daha çok asılacağıma, kimseye benim seçimlerim, olduğum kişi ve tercihlerim hakkında konuşma izni vermeyeceğime, artık hiç kimsenin beni yıkamayacağına, kendimin düşmanı olmayacağıma söz veriyorum. Sürekli kendimi aşağılayıp hor görmek yerine kendime daha şefkatli olacağım... Bunun üzerine tüm varlığımla ant içiyorum.

Üzerime örtülü ince battaniyeyi zorlukla kenara çektikten sonra diğer kolumdaki serumu çıkarıp attım. Verilmiş sözlerim vardı. Kendime verilmiş yeminlerim...

Burada yatıp kendime acıyarak hiçbir şey yapamazdım, artık acımayacaktım. Daha zorlu bir mücadelem vardı ama bunu yatarak başaramazdım.

Yatakta oturur bir pozisyona geldim, zar zor ayaklarımı yere basarken acıyla yüzümü buruşturdum, dikişlerim patlayacakmış gibi ağrıyordu.

İki büklüm bir vaziyette yatağa tutunarak ilk adımımı atarken ayaklarım titreyerek karşılık verdiler.

Yapamıyordum.

Tekrar denedim ama acıyla dudaklarımdan sesimin yettiğince bir feryat döküldü.

Tekrar denemeye çalıştım, bir adım, bir adım daha...

Yatağı tutmaya daha fazla gücüm yetmeyince ellerimi bıraktım ve bırakmamla yere kapaklanmam bir oldu. Gürültüyle yere düşerken hızla elim karnıma gitti, çok canım yanmıştı ama neyse ki dikişlerim patlamamıştı.

Hızla kapı açılırken nefretle beni taşımaktan bile aciz olan ayaklarıma baktım.

"Cemre!" Kuvars koşarak yanıma gelirken hızla beni kucaklayıp kollarının arasına aldı. Aşırı endişeli görünüyordu.

"İyi misin? Ne oldu?"

Utançla başımı sallarken günler sonra ilk kez Kuvars'la iletişim kurmuş oldum böylelikle.

"Saçlarım çok yağlanmış, duş almam gerekiyor."

Kuvars bu dediğimi algıladıktan sonra gülmekle ağlamak arası bir ifade takındı, nihayet onunla bu şekilde de olsa iletişim kurmam onu sevindirmiş gibiydi, hızla eğilip benim yağlı olduğunu söylediğim saçlarımı öptü.

"Teşekkür ederim güzelim, çok teşekkür ederim..." Tekrar öptü saçlarımı.

Onun göğsündeki sıcaklığa sarılırken biraz halim beni utandırdı.

"Bir de artık buradan gitmek istiyorum. Eve gidelim istiyorum."

Bir buçuk saat sonra yeniden evdeydik. Ya da evimizdeydik. Artık evi içindeki odaları, dışındaki bahçesiyle birlikte görmüyordum. Ev benim için her şartta yanımda olan bu adamdı ve artık çocuksu kavgalara girip ikimizi de yıpratmayacaktım.

Kuvars ceketini üzerime örtüp beni kucağına alırken başımın çarpmasına dikkat ederek beni arabadan dışarı çıkardı.

Kapıdan içeri Kuvars'ın kolları arasında girerken artık çok farklı, çok daha güçlü, çok daha dayanıklı bir Cemre vardı.

Dönüm noktaları hayatımızı şekillendirir. Bizi aslında olduğumuz kişiye eviren en büyük adımlardır. Ben çok şey kaybetmiştim, çok daha eksiktim, artık hayatımın bittiğini düşündüğüm bir andaydım.

Ve şimdi yeniden başlıyordum.

Artık kimsenin beni ezmesine, canımı yakmasına izin vermeyecektim. Yaşamak çok büyük bir armağandı benim için ve bunun değerini en iyi şekilde bilecektim.

Ben varım... Artık asıl oyun başlayabilir.

Kemerlerinizi takabilirsiniz, bir sonraki bölümden itibaren gerçek LAL başlıyor. Bomba gibi geliyoruz. Beklemede kalın.

Instagram hesabımızı hala takip etmeyen kaldı mı? Tüm duyuruları oradan yapıyorum, gelin tanış olalım. Instagram : hikayelerindeyasar

Continue Reading

You'll Also Like

673K 25.5K 87
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
183K 1K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
303K 1.3K 44
seks hayatın bir parçası...
3.4M 126K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...