SİYAH MEŞALE

بواسطة bluee_71

382K 18.5K 1.3K

Ailen.. Arkadaşların.. Akrabaların.. Güvendiğin.. Sevdiğin.. Hatta tanıdığın herkesi gözümü kırpmadan öldüreb... المزيد

...TANITIM...
1.BÖLÜM (Giriş)
2.BÖLÜM (Küçük kurtarıcı)
3. BÖLÜM (Siyah meşale)
4. BÖLÜM (Anlaşma)
5.BÖLÜM (Maddeler)
6. BÖLÜM (Hasan faciası)
7. BÖLÜM (Mezar)
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM (Tanışma)
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM (Seni İstiyorum)
12.BÖLÜM (Tehdit)
13. BÖLÜM (Çaresizlik)
14.BÖLÜM (Acı)
Duyuru
15.BÖLÜM (Öpücük)
16.BÖLÜM (İzmaritler)
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM (Karşılık)
19.BÖLÜM (Kan)
TEŞEKKÜR
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM (Özür Dilerim)
...NOT...
22.BÖLÜM (yağmur)
DUYURU!
23.BÖLÜM (Sen Benimsin)
24.BÖLÜM (Lunapark)
25.BÖLÜM (Hasan?)
DUYURU (Kapak Tasarımı)
26.BÖLÜM (Seninim)
27. BÖLÜM (Geçmiş)
28.BÖLÜM (yüzleşme) PART-1
28.BÖLÜM (yüzleşme) PART-2
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM (karar)
...Gelecek Bölümden Kesit...
31.BÖLÜM (Özledim)
32.BÖLÜM (Özgürsün)
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM (İntikam)
35.BÖLÜM (Tokat)
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM (Banyo)
38.BÖLÜM (Rüya)
39.BÖLÜM (Depo)
40.BÖLÜM(kutu)
....Gelecek Bölümden Kesit...
41.BÖLÜM (İtiraf)
42.BÖLÜM (Hayal kırıklığı)
43.BÖLÜM (Şimdi Başlıyor)
44.BÖLÜM (Uçurum)
45.BÖLÜM'DEN KESİT
45.BÖLÜM (Seni Seviyorum)
46.BÖLÜM (MORG)
47.BÖLÜM (Katil)
48.BÖLÜM (Ölüler Alemi)
49.BÖLÜM (Güzelim)
💙💙
50.BÖLÜM (Pencere)
51.BÖLÜM (Zaman)
52.BÖLÜM (Ankara)
53.BÖLÜM (Yıldızlar)
54.BÖLÜM (Oğlum?)
55.BÖLÜM (Çığlık)
56.BÖLÜM (Binbir Gece)
57. BÖLÜM (Araf)
58. Bölüm (Uyanış) Part-2
59.Bölüm (Mektup)
60. Bölüm (Çember)
61. Bölüm ( Sur )
62. Bölüm - a
62. Bölüm b (veda)

58.BÖLÜM (Uyanış) Part-1

889 47 8
بواسطة bluee_71


Sigaramı bir kez daha içime çektim. Zehrin her bir noktama yayılmasını istercesine. Suskunduk ve bu canımı sıktı. Normalde susmayı sevsem de böyle anormal durumlarda pek tercih etmiyordum.

-Cevabımı merak etmiyor musun?

Sorumla dolu gözleri bana döndü. Ne yani, ağlayacak mıydı? Tekrar önüme döndüm. Ne dediğimi anlamamış, zihni bambaşka yerlere dağılmıştı. Dalgındı. Fazlasıyla!

-Ada'ya ihtiyacım olup olmadığımı sormuştun.

Hatırlatmak istercesine sorusunu tekrar ettim. Cevaplamak istediğimden değil. Sadece şu lanet olası gecede suskunluğun başrolünde olmak istemiyordum. Polisler olay yerini sarmış mallara el koymuş, biz de usulca orayı terketmiştik.

"Gerçekten merak ettiğim tek şeyin...

Ne dediğini bilemezcesine duraksadı.

"Bu sorunun cevabı olduğunu mu düşünüyorsun?"

Yavaş yavaş sesi yükseldi. Dudaklarımı sırıtmamak istercesine birbirine bastırdım. Sokak lambası kızaran, nemli gözlerini parlattı. Benim değil de onun babası az önce bizi tehdit etmişti sanki. Öyle bir rol karmaşası.

-Evet, nolmuş?

Beni durdurup omuzlarıma iki elini yerleştirdi. Sarsmaya çalıştı, kendime gelmemi istercesine. Ama yalnızca çalıştı. Kolları yorgunca iki yana çöktü.

"Üzüleceğini düşündüğüm için yanında kaldım. Babanı hapse postalaman kolay bir olay değil. Yaşadıkların bu kadar zorken sen..."

Sinirle omzumdan beni ittirdi. Bense hâlâ dudaklarım birbirine bastırmış bir şekilde bekliyordum. Bekir'in siniri ve benim sinirbozucu sakinliğim... O kadar komikti ki. Karşımda ben olsam kendimi öldürene kadar dövebilirdim.

"Sen hâlâ sorumun cevabını veriyorsun! Artık içini dök bana. Her şeyi içinde yaşıyorsun. Eskiden de anlatmazdın şimdi de bana hiçbir bok anlatmıy..."

Ellerimi kaldırıp onun susmasını sağladım.

-Bir yanlışın var. Sorunu hâlâ cevaplamadım.

Söylediğim şeyle yüzüme yumruğu yemem bir oldu. O an dudaklarım aralandı ve sesli kahkaham boş sokakta yankılandı. Kendimi tutamamıştım. Bekir delirmişcesine bana bakıp bir yumruk daha geçirdi. Yüzüme yediğim her darbede gülmem artıyordu. Her acımda... Gülümsemem bir öncekinden daha acıtıcı olarak devam etti. Dizlerimden destek alarak doğruldum. Ağzımdaki kan tadı...

-Bu kadar mı? Yüzümü sinek ısırsa daha fazla etkilenirdim.

Ellerimi yana açıp bekledim. Kaşımın kenarından akan kanı hızla koluma sildim. Deri ceketimin fermuarı yaraya gelmiş olacak ki derimin yüzüldüğünü hissettim. Bekir yüzünü buruşturarak bana yaklaştı. Yüzüme uzanan elini hızla tuttum. İttirirken alev alev yanan gözlerim onun üzerinde gezindi.

"Ulan hislerini anlat! Bir kerecik bana anlat. Üzülüyorum de. Babamı içeri atmak hoşuma gitmiyor de. Acı çektim de! Ya da bana vur, evet evet öfkeni bende dindir!"

Hızla yakamı tuttuğunda tepkisizce ona baktım.

"Küçüklükten beri işkence gördüm, sen sadece az bir kısmına şahit oldun de! Anlat ki bunları efsane gibi, çevreden değil de senden duyayım. Anlat ki sana olan hayranlığım makûl bir seviyeye insin. Kafayı yiyeceğim. Anlat ki yüreğim yaşadıklarınla ezilmesin."

Ellerini üzerimden ittirdim. Aslında ona belki anlatabilirdim. Ta ki yüzünde gördüğüm o duyguya dek. Öyle bir sarsıldım ki... Ancak yine kendime kızdım. Ben bile kendime acıyorken Bekir'in acımasına neden sinirlendim.

-Sorunun cevabını duyma şansını kaybettin.

Terlemiş yüzüyle perişan haldeydi. Bana bakarak yutkundu. Anlamıştı. Onda gördüğüm duyguyu anlamıştı. Cevabım birçok şeyi açıklayacaktı zaten.

"Savaş.."

Ondan uzaklaşarak cebimden bir sigara daha çıkardım.

-Peşimden gelme. Bu kez sakin olmam.

Ona arkamı dönüp karanlık sokakta ilerlemeye başladım. Ağzımdan çıkam duman yara bere halindeki yüzümü yaktı. Aldırmadım. Hatta daha derin bir nefes çekip ağır ağır dudaklarımdan süzülmesini izledim.

-Bu arada.

Bekir'e dönüp baktım. Sokağın ucunda öylece bekliyordu. Omuzları çökmüş.

-Gözlerindeki o aptal ifadeyi silmeden de yanıma gelme.

Bir şey diyecekken onu yüksek sesimle bastırdım.

-Acırsan acınacak duruma düşersin Bekir. Hapse postaladığım babam derdi. Kullan, lazım olur.

Sabahı hatırlatırcasına açılmıştı rengi gökyüzünün. Kuş sesleri daha bir fazla geliyordu. Yüzümdeki yaralara aynada bakmayı kesip Uyuyan güzelime döndüm. Yaralı yüzümü görünce bile acı çekerdi. Kendi canı yanmışcasına. Bunu her bir zerresinden anlayabiliyorum. Yalnızca bir kez o duyguyu görmedim. O da ölmediğimi anladığında, mezarlıktaki ilk karşılaşmamızda... Taşı öyle bir hırsla kafama attı ki. Canımın acısını bile umursamadı. Garip ki o an benim de canım pek yanmamıştı. Başımı sağa sola salladım. Ellerimden havlu o anda kayıp düştü. Gözlerim titreyen parmaklara baktığında hızla ona ilerledim.

-Ada?

Sesimi duyması için çırpınırken içimde yeşeren umutlar kara çalıların arasından kendini ilk kez tam anlamıyla göstermişti. Kapıya ilerleyerek vargücümle bağırdım. Hastaneyi birbirine katarak gelenlere onu işaret ettim.

-Parmaklarını kıpırdattı.

Odadan çıktığımda karşımda annemi görmemle derin bir nefes verdim. Kollarımı ona dolamıştım bile. Şaşkınlığı uzun sürse de sarılmama karşılık vermek için hareketlendi. Ondan hızla ayrıldım.

"Savaş iyi misin oğlum?"

-Ada!
Parmağını oynattı. Doktorlar içerde onu kontrol ediyor. Uyanmaya çok yakın.

Gülümsediğinde gözlerim yüzünde takılı kaldı. Gözlerinin kırışmasını sağlamayacak yapaylıkta bir gülümsemeydi. Acaba dün gece babamın başına gelenlerden dolayı mı böyle yapıyordu.

-Seninle konuşmamız lazım anne.

Başıyla onayladı. Kafetaryaya indiğinde Ada'yı son kez kontrol ettim. Kattaki korumaların sayısını artırıp işinde usta olanları yerleştirmiştim. Babam içerde de olsa kafasına koyduğu şeyi yapardı. Polisler de beni sorgulamaya henüz gelmedi, onlar gelmeden halletmem gereken birkaç pürüz kaldı. Sonra biraz olsun rahatlayacaktım. Masalardan en köşedekine oturan anneme bir müddet baktım. Gergindi fazlasıyla. Sinir katsayım artarken hoşuma gitmeyen şeyler söylemesinden korktum. Aldığım iki kahveden birini uzattım. Gülümsemeye çalışarak bir yudum aldı. Tepkisiz kaldım. Önce şu pürüzlere bir yerden başlamalıyım. Masada parmaklarımın arasındaki hattı masanın üzerine koydum.

-Telefonunu ver.

Kaşları çatıldı.

"Peki neden?"

-Modeline bakacağım. Ver şu telefonunu anne!

Anlamsızca bakmayı kesip telefonunu bana uzattı. Dün gece kullandığım hattı telefonuna taktım. Kendi hattını da kırdığımda ağzı şaşkınlıkla açılmıştı. Polisler babamın son görüşmelerine bakacaktır. O konuşmaları benimle yapmadığına onları ikna etmem lazım.

-Polisler yanına geldiğinde babamla senin konuştuğunu, hattını kaybettiğin için bu numarayı kullanmaya başladığını söyle.

Telefonu usulca ona uzattım. Sabah hastaneye geldiğimde hemşireyle yaptığım konuşmayı hatırladım.

-Ben tüm gece boyunca neredeydim?

Hastabakıcı personelinden doktoruna kadar herkesi ayarlamıştım.

"Tüm gece boyunca Ada Hanım ile beraberdiniz."

Bu işi de hallettiğime göre kamera kaydıyla uğraşacaktım. Neyseki onları önceden halledip delilleri yok ettirmiş hatta sevkiyattan önce mekanı gezip Bekir'le kaçış yeri belirlemiştik. Bu nedenle 3. Çıkış kapısını özellikle istedik. Sinirden dudaklarım hafifçe kıvrıldı. İçeri girdiğinde bile beni rahat bırakmıyorsun baba.

"Savaş sana neler döndüğünü sordum."

Kahvemden bir yudum alıp tüm dikkatimi anneme verdim. Ona bir açıklama borçluydum. Nereden anlatacağımı kestirmeden konuşmaya başladım.

-Babamın kanun dışı işlerinden haberin var anne.

Ağzı şaşkınlıkla açıldığında aydınlanmış gibi gözleri parladı.

"Onu kandırdın!"

Derin bur nefes alarak arkama yaslandım.

-Yani kandırmak falan... Bunlar çirkin kelimeler. Ben sadece bu bilgiyi polislerle paylaştım. Uyuşturucu kaçakçılığı işi için o akşam onunla konuştum. Yakalanınca benim ismimi vermekten çekinmeyecektir.

Gerçi beni öldürmek isteyen bir adamdan bahsediyoruz. Bu konuda tabii ki çekinmez.

Annemin endişelenmemesi için son cümlelerimi mırıldanarak söyledim. Ancak durum o kadar komik geliyordu ki. Bulunduğum durumla dalga geçmeden duramıyorum. Aksi halde kafayı yiyebilirim.

-Yani anne demem o ki. Babam Savaş'la konuştum diyecek. Ancak numaranın senin olduğunu, şirketin üzerine olduğunu söyleyeceksin.

Başını iki yana salladı.

"Yalan söyleyemem."

Şu an durum ciddi olmasa kahkahalarla gülebilirdim. Alaylı gülüşümü yüzümden sildim.

-Yapma anne! Babama nasıl rol yaptığını gördüm. Zorlanacağını sanmam.

Elini yavaşça masaya vurdu.

"Onunla bu bir mi? Ben polise yalan söyleyemem."

Rahatça geriye yaslandım.

-Yalan söylemeyeceksin ki.

Kafası karışmış bir şekilde bana baktı. Çenemin ucuyla telefonu gösterdim. Kaşlarım kalkarken parmaklarım dudağımın üzerindeydi.

-Telefon gerçekten..
ama gerçekten şirketin üzerine.

Bu sefer o da gülmeye başlamıştı. Yaşadığı sinir bozukluğunu en iyi ben anlardım.

"Hâlâ benimle dalga geçiyor. Söylediğin on cümleden yalnıca biri doğru."

Derince bir nefes aldım. Bu muhabbetten sıkılmıştım. Diğer adamları hallederken cepte saydığım annemi ikna edemiyordum.

-O zaman sen de o bir doğruya tutun. Tamam?

Cevabını beklemeden ayaklandım. Ada'nın yanına çıkmak için ona arkamı döndüğümde gitmemi kurduğu cümle engelledi.

"Bir şartla."

Sakin ol uyarısı yaparak boynumu kütlettim. Ağır ağır anneme döndüğümde kirpiklerinin ardında bana mahcup olmuş bir şekilde bakıyordu. Ancak kendini koruyan o ışıltı hâlâ söyleyeceklerinin arkasında olduğu izlenimini de verdi bana. Bu hiç iyi değildi. Hiç!

-Kabul edeceğimden değil. Sadece uyuşturucu satan kocanın hapiste kalması için benden ne isteyebileceğini merak ettim.

Sinirle saldalyeyi işaret etti. Gözlerinden ateş çıkıyordu. Bunun sebebi üslûbum ya da ona sinirlenmem değildi. Cümlemde geçen 'kocan' kelimesindeydi. Bilerek damarına basmış olabilirim.

"Şartım Ada'dan uzak durman. Onu kendi hayatına bırakman."

Tutamadığım ve kahkaham kafetaryada yankılandı. Birkaç gözün bize döndüğünü hissetsem de aldırmadan karşımdaki insanın ciddiyetini ölçüyordum. Gayet ciddi ve öfkeliydi.

-Kusura bakma ama anne son zamanlarda duyduğum en komik istekti. Mor inekleri mutasyona uğratıp uzaya göndermemi de ister misin?

Sinirle gözlerini kırpıştırdı. Öfkeyle kafasını salladığında küpeleri de hararetle ona ayak uyduruyordu. Gülümsemem birden solduğunda afalladı. Sesim son derece sakindi ve bunun onu daha fazla ürküttüğünü hissettim.

-Ben babamı süs diye mi hapse yolladım anne?
Hava değişimi yaşasın diye mi onu oraya tıktırdım, ve aksiyon sevdiğim için mi ben bunlarla uğraşıyorum?

Yumruğumu masaya geçirdim. Kendime hakim olmaya çalıştıkça insanlar çıldırmam için davranışlarını güncelliyor gibiydi. Her defasında dozu artırarak! Ada için ben babamı hapse yollamışken bana ondan uzak durmamı söylüyordu. Hadi ama! Başka?

-Kimse beni Ada'dan uzak tutamaz. Tamam kabul. Sen istediğini söyle polise. En kötü ben yakalanırım. Ama sonra ne olur biliyor musun?

Masada üzerine eğildim.

-O delikten kaçar yine Ada'nın yanına gelirim. Ben Ada'dan vazgeçmiyorum.

Arkamı dönüp çıkışa ilerledim. Ellerim saçlarımı sıvazladı. Diplerini acıtacak kadar çektim.

"Tamam dediğin gibi olsun. Polislere istediklerini söyleyeceğim."

Kafetaryayı terketmeden önce duyduğum son cümleleri bu olmuştu. İşte buydu. Beni sinirden çıldırtıp, yıprattıktan sonra olması gereken davranışlarına dönüyorlardı sakince. 'En azından denedik' diye kendilerini mi rahatlatıyorlar anlamıyorum. Olan benim sinirlerime oluyordu. Kahretsin!

Ellerimin arasındaki kırık hat parçalarını hırsımı almak istercesine sıktım. Avuçlarıma batana kadar. Hâlâ inanamıyordum. Beni hiç mi tanımıyordu. Yanında olmak istediğim biri çıkmıştı karşıma, Bekir bile onu milat olarak görürken annem...

-Ahh!

Parçaları hırsla cebime sokup aracıma ilerledim. Mekânda adamlar beni bekliyordu. Şimdi diğer işlerle uğraşmak kalmıştı. Telefonumu çıkarıp hızla Bekir'i aradım. Acilen şu saçma işlerden kurtulmam gerekiyordu.

-Her şey tamam mı?

Onaylayan sesini duyduğumda hızımı artırdım. Yol o kadar çabuk bitmişti ki. Kanımın kaynadığını hissettim. Dikiz aynasından son kez kendime bakıp araçtan indim. Bu yaptığım tüm işlere aşinaydım. Yalnızca bunları babama yapmak beni şaşırtmıştı. O da hemen geçti.

-Hemen anlatıyorsunuz!

Masama oturup sorgular gözlerle adamlara baktım. Sırayla anlatmaya başladılar. Biri kamera kayıtlarını itinayla silip alete uzun zamandır bozuk süsü vermişti. Böylece mekanda olduğumun görsel kanıtları silindi. Bir başkasına da hastanenin kamera kayıtlarına eklemeler yapmıştık. Polis kayıtlara baktığında beni baskın gününde hastanede olduğumu anlayacak. Aslında eski kayıtlardan birleştirip o günmüş gibi uyarlamıştık. İşinde usta olan insanları seviyorum.

-Efendim dediklerinizin hepsini verdiğiniz yönergelere göre yaptık.

Başımda onayladığımda parmaklarım dudaklarımın üzerinde geziniyordu. Telefonumdaki şüphe uyandıracak kayıtları silip silmediğimi düşündüm. Neyseki onu da halletmiştim. Gözlerimi onlara çevirdim.

-Peki sevkiyatta bıraktığımız adamlar, dediğimi yaptınız mı?

"Savaş Bey hepsi susacak. Ailelerine belirttiğiniz miktarı gönderdik. Pürüz çıkaran olmadı. Gerekeni yapacağımızdan şüpheleri yok."

Gittikçe yaklaşan siren sesleri aslında hiçbirimizi şaşırtmamıştı. Önümdeki çizimleri katlarken Bekir'e seslendim.

-Ödemelerini yap. Temiz iş çıkardınız beyler.

Gülümseyerek yanımdan ayrılırken hepsinin ağzında aynı cümleler. "Sizin planınız sayesinde efendim."

Geniş kapı açıldığında polisler içeri akın etmişti. Böyle karşılama yapmamak adına ayağa kalktım. Ondan sonrası yine bildiğimiz gibiydi. Çok kez tutuklanmış, bu karakola gitme sahnesini bizzat yaşamıştım. O an kollarımı onlara uzatma isteği gülümsememe neden oldu.

"Özlettiniz Savaş Bey. Siz gelmeyince biz bi yoklayalım dedik."

Ellerimi iki yana açıp bana doğru gelen Arslan amcaya sırıttım.

-Yine ne yaptım acaba?

Araca ilerken söylediği cümlelerle şaşkınlığım arttı. Rol yaparken zorlanmıyordum.

"Sen değil baban misafirimiz."

***

    Karakolun kapısından çıkarken yüzüm hiçbir ifade taşımıyordu. Sert rüzgâr yeniden yüzüme çarptı. Deri ceketimi daha da çok vücuduma sardım. Her şey istediğim gibi ilerlemişti. Polisler hastanenin kamera kayıtlarına ulaşmış ve sevkiyat boyunca hastanede olduğum kanıtlanmıştı. Benim de sorguda söylediğim gibi. Ayrıca hastanedeki hemşireden hastabakıcı personeline kadar tuttuğum herkes de şahit olmuştu. Anneme verdiğim hat da babamın benimle değil annemle iletişime geçtiğini gösteriyordu. Aldığım haberlere göre de annem sorguya alınmış, eşiyle sıradan konuşmalar yaptığını, aralarında öyle farklı bir konu geçmediğini söylemişti. Zihnimin tüm bunları ölçmesini titreşen telefonum böldü.

-Söyle.

Bekir'le aramız yine eskisi gibiydi. Tartışmadan sonra bir daha bu konuyu açmamıştık. O da artık nasıl davranması gerektiğini biliyordu.

"Savaş Bey adamlar daha fazla dayanamayacak gibi. Napalım?"

Ada'yı sahilde vuran adamlardan bahsediyordu. Aralarına Cingöz de katılmıştı.

-Cingöz haricinde diğerlerini bırakın. Yakınım oraya zaten. Geliyorum.

Telefonu kapatıp mekana sürdüm. Bana karşı olan görevlerini hakkıyla yerine getirseler bile onlara olan öfkem dinmiyordu. Nasıl dinebilir ki. Ada bu haldeyse o o*spu çocukları sayesinde! Elimin tutuşunun sertleştiğini hissettim. Tüm vücudum gerilmişti. Ona yaptıklarını atlatamıyordum. Toprak yolda aracım kayarak durdu. Tüm dikkatler bana yönelmişti bile. Bekir'in şaşkınlığını hissettim. Bu kadar çabuk gelmemi beklemiyordu galiba. Umursadan depodan çıkarılan adamlara döndüm. Dördü de bitik haldeydi. Ayağıma kapanacakları zaman tek bir hareketime durdurdum.

-Kafanıza sıkmadan s*kt*rin gidin!

Yüzlerindeki o arsız mutlulukla topukladılar. Yedi, sekiz adım ötemizde dördü de bayıldığında gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Bizimkilerden birine seslendim.

-Sabri!
Al şunları en yakın çöplüğe götür. Bırak ait oldukları yerde uyansınlar.

Onaylayarak adamları araçların bagajına taşımaya başladılar. Hepsi birer b*k çuvalı gibiydi gözümde. Onlara bakmayı kesip içerdeki esas mala yöneldim. Kendi çalışma odamı es geçip arka taraftaki gizli bölmemin önünde durdum. Ellerimi rutubetli duvara yasladığımda gözlerim kapanmıştı bile. O'nun yaşamının da pamuk ipliğine bağlı olduğunu bana gösteren oydu. Uyuyan o bedeni o yatağa mahkum eden de oydu. Silahı ona doğrulttuğunu hayal ettim. Nefesim giderek hızlanıyordu. Ne cürret!

Ne cürret lan!

Kapıyı hızla açtığımda yuvarlak yüzü bana döndü. Yumruğumu birden geçirmemle ne olduğunu anlayamamıştı bile. Kolumdan tutan Bekir'i duvara fırlatmamla kendimi ne kadar kaybettiğimi anladım.

-Çöz şunu!

Kükrememle Bekir adamın ellerini, ayaklarını çözdü. Yeniden suratına yumruğunu geçirdim. Öyle sert vuruyordum ki vücudundan çıkan tok seslerin dışardan bile duyulduğuna eminim. Adam kendinden geçti. Ona neden Cingöz dediklerini anlamıştım.

"Savaş yeter. Adam ölecek!"

Duymuyordum bile. Bir tekme daha geçirdim yağ dolu vücuduna. Bir tekme daha. Her hareketimle iki büklüm oluyor, bağırarak ağlıyordu. Gülümsedim. Acı dolu sesleri kulağıma eşsiz bir melodi gibi geldi. Daha fazlasını istiyordum. Yalvardı. Ayaklarıma kapandı. Dizlerime sarılmaya çalışınca hızla onu ittim.

-Gidiyoruz!
Arabaya atın şunu.

Onları depoda bırakıp aracıma bindim. Bizimkiler bagaja onu yerleştirirken Bekir yan koltuğa kurulmuştu bile.

-Sen nereye?

Bana cevap vermedi. Kemerini bağlarken onu durdurdum.

-Bekir aşağı in. Sinirliyim beni zorlama!

Durumun ciddiyetini anlamış olacak ki aşağı indi. Depodaki herkes bu adamın yediği haltı ve akıbetini biliyor gibi sessiz ve ciddiydi.

"Kendine hakim ol."

Bekir'in boş uyarısına aldırmadım. Arabanın yan tarafına sertçe elimi geçirerek bağırdım.

-Hadi lan artık!

Bagajın kapısı kapanır kapanmaz gazı kökledim. Toz duman geride kalmıştı ama sadece fiziksel olarak. Düşüncelerim hâlâ toz duman içindeydi. Araba ilerledikçe sinirim de artıyor o adamın iğrenç yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu.

-Nasıl buna cesaret edebilirsin lan!
Benim, benim olana!

Direksiyona hızla vurdum. Sakin ol uyarılarımı yapsam da aracı çarpacak gibi park etmenin önüne geçememiştim. Araçtan inip aşağıya baktım. Buraya gelerek kendime bir nevi işkence yapıyordum. Gözlerim oraya ölü ablamın ve ondan pek bir farklı olmayan Ada'nın bedenini yerleştiriyordu. Ne garip. Oysa anneme kızıp sinirlenmiştim Ada'yı ablama benzetiyor diye. Peki şimdi benim yaptığım neydi?

O beni ablam gibi bırakmayacak demiştim.

Tehlikeli bakışlarım kapalı bagajıma döndü. İlerleyerek kapağı açtım. Yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Ağzı gözü dağılmış. Kanlı ellerime baktım. Parmaklarımın derisi yüzülmüştü. Aldığım hazzı hiçbir şeye değişmem. Yara bere içinde kalsam da. Koca vücudunu bagajdan yere attım. Kilosu çok fazlaydı. Taşıyamayacağım kadar fazla. Oysa öfkem... Tüm imkanları sağlayabilecek delilikteydi. Kapağı kapatıp ayaklarından sürüklemeye başladım. Uçurumdan aşağısı aslında zor olmadı, zaten taşlardan yuvarlayarak indirmiştim. Tamen aşağı indiğimizde hava kararmaya başlamıştı. Sigaramı yakıp taşlardan birinin üzerine oturdum. Bir ara uyanır gibi oldu, ufak tefek yalvarmalar göndererek tekrar bayıldı. Zevkle dinledim.

Sigaram bitti.
Sahil karanlığa büründü.
İntikam tüm hazzıyla damağımda yayıldı.

Çöplerin içinde duran kovayı alıp deniz suyuyla doldurdum. Aklımda sürekli Ada'yı burda bulma sahnem vardı. Onun o güzel vücudu buradaydı. Kanlar içinde. Kim bilir ne kadar korktu. Karanlıktan da çok korkardı. Bilinci ne kadar süre açıktı. Beni beklemiş miydi? Tüm bunları o kadar çok düşündüm ki! Suyu yüzüstü yatan adamın taşların batmış olduğu suratına boşalttım. Uzun süre su dökmem nefesini kesmiş olacak ki öksürerek doğrulmaya çalıştı. Kovayı hırsla kafasına fırlattım. Kalktığım taşa tekrar oturdum. Hareketlerim çok sakindi. Yavaşça bir sigara daha yaktım. Tüm dikkatim ondaymış gibi.

"Abi n'olur yalvarırım beni bırak. Ne istersen yaparım."

İçime derin bir nefes çektim. Duman yüzümde yayılırken konuştum. Sigara tutan elimi sallayarak. Alay ederek.

-Ne istersem mi?

Başını hızla salladığında bir umut bulmuş gibi doğrulmaya çalıştı. Gülümsedim.

-Tamam ölmeni istiyorum. Evet evet. Ölmeni istiyorum,
O zaman söz seni bırakacağım.

Korkuyla gözleri büyüdü. Geri geri gitmeye çalışırken sert sesimle olduğu yere sindi.

-Kal orda!

Ayağa kalkıp izmaritimi üzerine attım. Tepkisizce ona bakıyordum. Bu sakinliğim onu korkuttu.

-Onu nasıl vurdun?

Ağlayarak cümleleri sıraladı. Elleri yerdeki kumları sıkıyor hızla yere savuruyordu. Hıçkırık sesi, iç çekişleri... Hiçbir etki bırakmadı. Keşke ona acıyabilseydim. Diğer dört adamdan öğrendiğim kadarıyla Cingöz istemişti onu öldürmek. Özellikle Cingöz!

"Babanız istedi yemin eder..."

-Sana onu nasıl vurduğunu sordum.

Kelimelerimi tane tane, üzerine basarak söyledim. Kalın kafası bunu anlamış olacak ki titrek dudakları kıpırdamaya başladı.

"Silahla ateş ettim."

-Kaçmaya çalıştı mı?

"E..evet sahil boyunca, kuşlara doğru."

Üzerine üzerine yürüyordum her sorumla. Oysa kumlarda kırılan ayağıyla kayarak ilerlemeye çalışıyordu.

-Çok ağladı mı?

Başıyla onayladı.

-Tetiğe basarken elin titredi mi?

Ağlayarak gözlerini kapattı. Yüzü acı çeker gibi bir hal almıştı.

"Efend..."

-TETİĞE BASARKEN ELİN TİTREDİ Mİ!

Başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. Depodan aldığım emanetim beni kullan diye bağırıyordu. Pantolonumun arkasına sıkıştırdığım silahımı alıp hızla vücuduma doğrulttum. O an yalvarma sesleri ve haykırışları arttı.

-Zırlama!

Bak ne diyeceğim.

Silahımı sallayarak etrafında dönmeye başladım.

-Bu hayatta en sevdiğim şey nedir biliyor musun? Kısasa kısas. Bu nedenle yaşattığını sana yaşatma zevkinde bulunacağım.

-Dur!

Arkamdan gelen sesle gözlerimi yumdum. Dişlerimin arasından konuşarak ona döndüm.

-Ne işin var lan senin burda!

Bekir'in endişeli bakışları elimdeki silaha yöneldi.

"Değmez. Yapma!"

Hırsa yüzüne bir yumruk geçirdim.

-Ne demek lan değmez! O benim olana dokundu. Cezasını kendim vereceğim.

Silahımı yeniden doğrulttuğumda son kozlarını oynuyordu. Yaşına yakışmayacak bir şekilde yalvarıyor, haykırıyordu. Bekir'in arkadan yazık dediğini duydum. Öfkem daha da kabardı.

-Bekir bebek gibi ağlayacaksan arkanı dön.

Adama dönüp ileriyi işaret ettim.

-Sen de ilerle!

Zorlukla kumda ilerlerken gülümsedim.

-Bak sana son bir iyilik yapacağım.

Yerinde duraksadığında daha da keyiflendim. Bazen ben bile bu davranışlarıma şaşırıyordum. Ona iyiliğimi açıklarken nedenini anlayamaması beni daha da eğlendirdi.

-Sana ambulans çağıracağım.

Silahımı aniden ona doğrultup tek el ateş ettim. Kan usul usul gömleğinde yayılırken yüzüm karanlık gözyüzüne döndü. Kendi rengine boyanmış gibi görünen kuşlar üzerimizden uçuştu. Ada'nın vurulmasına da mı şahit olmuşlardı. Peki ablamın? Onların o güzel bedeni yerde yatarken, kanlar içinde... Hırsla onlara bağırdım.

-Hayatımın felaketine seyirci kalan kuşlar, alın size intikam!

İnleme sesleriyle ölümcül sessizlik bölündü. Felaket derecede acı çekiyordu. Onun güçlü bedeni böyleyse Ada kim bilir nasıl acı çekmiştir.

-Buradan kurtursan ilk iş nereye gidiyorsun?

Acılar içindeyken cevap verdi.

"Nereye?"

-Karakola. İşlediğin suçu itiraf edeceksin. Sana bunu babamın yaptırdığını söyleyeceksin. Diğer dört iti de ben peşinden göndereceğim merak etme.

Hiçbir şey demeden başını kumlara bıraktı. Elleri yarasının üzerinde nefes nefeseydi.

"Gitmezsem ambulans çağırmayacak mısın, tehdit mi edeceksin beni?"

Sırıttım. Ayağa kalkıp küçümsercesine bakışlarım üzerinde dolandı.

-Tehdit etmiyorum. Eşek gibi gideceksin karakola. Ambulansı da keyfim ne zaman isterse o zaman çağırırım. Ha ben ölmedim dayandım dersen ne ala seni tedavi ederler. Ama yok ben öldüm dersen Allah rahmet eylesin.

Ha bir de. Tedavi olurum da karakola gitmem dersen, ben ne derim?

Başını "ne?" dercesine iki yana salladı.

-Yine Allah rahmet eylesin.

Oradan hızla ayrıldığımda Bekir de aracıyla peşime takılmıştı. Beni takip etmesinin hesabını ona sonra soracaktım. Şu an istediğim tek şey uyumaktı. Aracımı hızla hastaneye sürdüm. Kirli bedenim, ruhum, ellerim...onun yanına gitmeye utansam da! Gidecektim.

"Ambulansı aradım."

Bekir'in mesajıyla derin bir nefes aldım. Biraz daha bekleyemedi tabi! Neyse en azından Bekir arayarak beni bu saçma işten kurtarmıştı. İtiraf etmeliyim ki içimden ambulansı aramak gelmiyordu ve içimden gelmeyen şeyleri yapmaktan hoşlanmıyorum.

"Hastaneye geçiyorum. Sen de git dinlen."

**

Yaptığı yaramazlık sonrası ilk kez annesiyle yüzyüze gelecek çocuk korkusu vardı içimde. Evet evet korku. Bu çok garipti. Ben yaptığım davranıştan utanmaz, açıklamaz ve en garibi korkmazdım. Şimdi ellerim kapının kulpunda öylece bekliyorsam bazı şeylerin değiştiğindendir. Derin bir nefes alıp sessiz odaya adımımı attım. İçerde loş ışık yanıyor Ada'nın yüzünün yarısını aydınlatıyordu. Deri ceketimi çıkararak koltuğun üzerine fırlattım.

Kendimi banyoya attım. Suyu açtığımda ellerimdeki kanları farkettim. Yaraların üzerine sıvı sabunu sıkıp canımın yanışını hissettim. O kadar garipti ki. Neden böyle hissediyordum?  Lanet olsun! Bunu yapmak zorundaydım. O adama bunu yaşatmak zorundaydım. Babam ona Ada'yı vurmasını istedi. Ellerinin titrememesini, bir cana bu kadar kolay kıyabilmesini değil! Ambulans çağırıp onu kurtarabilirler, olayı üstlerinden atabilirlerdi. Yapmadılar. Herkes içindeki kötülüğü bir şekilde belli ediyor, suçu üstlerinden de ustalıkla atıyordu. Aynada sırıtan suratıma baktım. Bu konular..ah kötü insanlar ve onların yaptıkları... Eleştirme hakkımın olduğu en son şeydi. Bu ne cürret Savaş ULUSOY. Pamuklu havluya uzanıp yüzümü aynadan gizlemek ister gibi yavaşça sildim. İri ellerim buruşmuş havluyu yavaşça yerine astı. O kadar ağır hareket ediyordum ki. Çekingenliğime hızlı bir küfür savurdum. Ben bu değilim! Hızla banyodan çıkıp Ada'nın yanına ilerledim. Tepkisiz yüzü gitmişti sanki. Daha huzursuz gibiydi. Bu benim uydurmam olabilir miydi? Delirecek gibiydim.

-Her şeyi senin için yaptım ben. Uyan artık. Beni eleştir, bana kız, bağır! İstediğini yap.

Durdur artık beni!

Yüzünü avuçlarımın arasına aldığımda zayıfladığını farkettim. Gözaltları morarmıştı. Yavaşça bıraktım. Koltuğu hızla yanına çektiğimde hareketlerimin tutarsızlığına hayret ettim. Söz konusu o ve bedeni olduğunda yavaş, sakin ve kırmaktan korkar gibiydim. En azından şimdilik.

-Ben kötü bir insanım Ada artık sen de bunu kabullen! Seni vuranların cezasını bu şekilde vermemi istemezdin. Ama seni dinlemedim! Dinlemeyeceğim.

Sanki gözkapakları kıpırdamış gibiydi. Konuşmalarıma aynı sinirle devam ettim.

-Onu vurdum. Evet evet, silahla vurdum. O kadar acı çekti ki. En ilginci de ne biliyor musun? İçim hâlâ ona karşı nefret dolu.

İnsanda gururun zerresini barındırmadığı an...o yalvarmalar. İnan hiçbir mimiğim oynamadı. Sana yaptıklarından sonra böyle bir çözüm bulmam onlara ödül oldu. Belki de bu yüzden içim hâlâ soğumadı.

Ellerini tuttum. Tutuşum sertti. Yumuşak parmaklarının kaybolduğunu hissettim. Sakince sözlerime devam ettim. Sanki ninni söylüyor gibiydim. Sözlerin anlamıyla olan çelişkisi hemen farkedilecek boyutta.

-Eğer gidersen geride kalanları yok ederim Ada ve gidersen ben... Geride kalırım. Kendime zarar vermekten hiç gocunmayacağımı bilirsin, beni eğer tanıdıysan.

Derin bir nefes verdim. Odanın loşluğu içimi rahatlatıyordu. Artık beyaz ve aydınlıktan kusasım geliyordu. Ne renk istiyorum ne de ışık. Komodinin üzerinde ölü gibi yığılan dergilerden birini aldım. Arada Ada'ya okuyor, düşüncelerimden bir müddet de olsa uzaklaşıyordum. Sanki dudaklarım zihnimin tüm algısını kapatıyor, kelimeler olaylar ben anlamadan akıyor gidiyor. Güzel bir elyazısıyla yazılan şiire gözlerim takıldı. Geçen de bu şiirin bir kısmını Ada'ya okumuştum. İstemsiz sırıttım.

-Garip ama bu şiiri beğendim. Biraz tanıdık geliyor.

Gözlerimi her satırın üzerinde gezdirdim. Erkeksi sesim odada yankılandı. Tane tane okuyordum. Acemiyim ama umrumda değil.

"özledim seni... 
ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir. 
beynimi uyuşturuyor özlemin... 
çok sık birlikte olmasak bile, benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, 
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp; mütemadiyen bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahları seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup 
seninle baş başa karşılamaları özlüyorum. Oynaşmalarımızı, 
Hırlaşmalarımızı,
Yürüyüşlerimizi, 
sevimli haşarılığını, 
çocuksu küskünlüğünü... 

Nasıl da serttin başkalarına karşı 
beni savunurken; 
ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken.
Gitmeni asla istemediğim halde 
buna mecbur olduğunu görmek 
ve sana bunları söylemeden 
'git artık' demek 

'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa' 
demek sana nede zor 
seni görmemek ve belki yıllar sonra 
karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....

Can YÜCEL

Daha önce okuduğumda bu şiirin sonuna kadar gelmediğimi farkettim. Zaten bir müddet sonra sesim kısılmış, fısıltı haline dönüvermişti. Ada'nın duymasından korkar gibi. Sonraysa... Bambaşka şeyler geldi aklıma. Şairle düşüncelerimizin ne kadar farklı olduğunu farkettim. "Bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden" Dergiyi sinirle duvara fırlattım. Ayaklarım benden bağımsız banyoya ilerlemişti. Soluğundan biraz uzaklaşabilmek, kendime gelebilmek adına.

İçeri girip kapıyı hızla örttüm. Nefes nefeseydim. Tüm kinimi, pisliğimi yanlışlıkla kusmuş gibi. İğrenç bir insan olduğumu kendim yüzüme vurmuşum gibi. Lanet olsun ki bu böyleydi. Yansımama baktım. Onu bırakacak kadar fedakâr degildim. Olamam!

-Sen böylesin!

Suçlarcasına parmağım kendimi gösterdi. Hızla bir yumruk geçirdim. Sözde kendime. Ayna parçalara ayrıldı. Kimi gürültüyle lavaboya düştü, kimiyse bu yüzü arsızca yansıtmaya devam etti. Bölünen yüzüme baktım. Kendime ilk kez bu kadar acımıştım. Çaresizdim. Her bir zerremle çaresizlik içindeydim. Derin bir nefes verip başımı eğdim. Kan, tutunduğum lavaboda ince bir yol halinde giderek ilerliyordu. Beyazlığı yararak! Tekrar bir yumruk geçirdim. Canımın acısını, parmaklarımda atan kalbimi umursamadan. Yavaşça yere çöktüm. Düşünüyordum sadece. Başımı soğuk duvara yasladım. Tüm bu yaptıklarım! Gözlerimi kapattığımda Ada'nın bir zamanlar söylediklerini hatırladım. Beynime işkence veren kelimeler..

"Hala seni kabul edeceğimi mi düşünüyorsun?"

Ben, ölümünü göze alıp başkasına zarar veren biriyle birlikte olamam. Ama senin için fark eder mi? Onu da zorla yaptırırsın değil mi?
Çünkü sen Savaş Ulusoy'sun."

Yerimden hızla kalkıp odaya geçtim. Başımın dönmesini umursamadan. Önümde yatıyordu işte. Her şeyden habersiz. Yanımdaydı. Benimleydi! Gidemezdi. O adamın ölümünü göze almadım ki! Ben her ne kadar istemesem de ambulans çağıracaktım. Ağzım savunma yapmak istercesine açıldı. Ne bir itiraz ne de birkaç kelime.. Hiçbir şey yok. Kaşlarım çatıldı. Eğilerek kulağına fısıldadım.

-Açıklama yapmak zorunda değilim. Sadece..

Beni bırakmana izin vermeyeceğim. Bu bencillik olsa da.

Geri çekildiğimde pembeleşen yanaklarına baktım. Doktorlar durumunun giderek iyiye gittiğini söylüyorlardı. Hatta uyanabileceğini. O zamanlar uyanmasını deli gibi isterken...şimdiyse işe kaybetme korkusu karışmıştı. O adamı vurduğumu duyunca benden uzaklaşacaktı. Hatta yine onu adalete teslim etmeliydin zırvalıklarına başlayacaktır eminim. Hiçbir zaman anlamadı. Benim kurallarım zaten var. Yasama da, yürütma de, yargı da bendeydi! Babamı içeri attırdığımı öğrenirse acaba ne yapardı? O sırada kapı açıldı.

Ağır ağır koridordan içeri vuran aydınlığa döndüm. Yorgundum ve gelen kimse hemen gitmesini isteyecektim. Arkasından ışık vurduğu için loşluğa alışan gözlerim birkaç saniye onun Ada'nın annesi olduğunu anlayamadı. Ağzımdan sessiz bir küfür firar etti. Gözlerindeki ilk an şaşkınlığı yavaşça silindi. Belli ki beni görmekte o da zorlanmıştı. Ya da burada olduğuma inanmak istemedi. Öyle bir şaşkınlık! Nefretle bakan kadına baktım. Hiçbir şey olmamış gibi. Kızının yanıbaşında duran bir robot gibi.

"Sen!"

Bu karşılaşma elbet olacaktı. En soğuk maskemi takındım. Sonrasını sanki bir buzlu camın ardından izliyordum. Hızla gelip yakalarıma yapışmıştı bile. Titrek, beyaz parmaklarına baktım. Deri ceketimi parçalarcasına sıkı tutuyordu. Kanlı gözlerindeki ifadenin bu kadar sert olmasını anlıyordum. Ama bu...

"Kızımdan uzak duracaksın! Hepsi senin yüzünden oldu. Ne yüzle hâlâ buradasın ha?"

Güçsüz kollarının bende bir etkisi olmadığını gördüğünde daha da hırslanıyordu. Bileklerinden kavrayıp ellerini üzerimden ittim. Nefret dolu ifadelerini ellerimde gördüğü kan durdurmuştu. Şaşkınlıkla beni bırakıp Ada'ya ilerledi.

"Naptın kızıma?"

Sinirlerimi bastırmaya çalıştım. Dişlerimin arasından konuşmam da onun bunu anlamasına yardımcı olmuştur umarım. Burnumun kemerini gerginlikle sıktım. Yorgundum, uyumak için geldim ve nelerle uğraşıyorum.

-Ben Ada'ya zarar vermem!

Söylediğim şeyle tüm dikkatini Ada'dan çekti. Tekrar bana hızla geldiğinde içimden 'işte şimdi başlıyoruz' uyarısını yapmıştım.

"Ada'nın hayatını mahvettin. Merak ediyorum. Nerden buluyorsun bu cesareti?"

Alayla sırıttım. Söylediği şeyler can sıkıcıydı. Bu kadar. Sadece can sıkıcı!

-Kızınızın, sayenizde mükemmel bir hayatı yoktu açıkcası. Cesarete gelince. Sizce nerden bulduğum açık değil mi?

O kadar sinirlenmişti ki... Ondan çevik davranarak, ilerleyen bileğini tuttum. O tokat yüzümde patlarsa kendimi kaybedebilirdim.

-Babamın hatasını bana yüklemenize izin vermeyeceğim. Tıpkı Ada'yı benden almanıza izin vermeyeceğim gibi. Bunu o kafanıza soksanız iyi edersiniz!

Bir daha da sakın buna cürret etmeyin!

İri parmaklarım arasından kayan bileğini ovuşturdu.

"Seni Ada'nın hayatından siliyorum. Baban da sen de aynısınız! Artık yeter. Anlıyor musun? Yeter."

-Ben sizi anlıyorum. Ama siz beni anlamıyorsunuz. Ada'dan vazgeçmiyorum.

Ayrıca...

Yavaşça yanına yaklaştığımda sesimi kısık tutmaya özen gösterdim.

-Babam hakkında konuşma hakkına sahip en son insan bile değilsiniz. Haddinizi aşmayın!

Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. O an anlamıştı. Bazı şeyleri bildiğimi ve o mektup olayının ardını bırakmayacağımı... Bunu Ada'ya belli etmemiştim. Annesinden soğumaması için. Ağlama sesinden de görüntüsünden nefret ediyordum. Bakışlarımı ondan çekip Ada'nın güzel yüzüne baktım. Dudakları kıpırdamış mıydı ne?

"Bu halde olması babanın suçu evet. Ama baban senin için Ada'yı bu hale getirdi. Sen ondan uzak durursan baban da uzak durur! Anla artık."

Başımı iki yana salladım. Sesim kısılmıştı. Yutkundum.

-Denemedim mi zannediyorsunuz?

Kendi kendime söylemiştim son cümlemi. Odanın kapısını açarak kollarını bağladı. Sert çehresi ve moraran gözaltları... Sinirle bekleyen kadına baktım. Ben de yavaş yavaş gerilmeye başlıyordum. Babamın ona olan ilgisini sorgularken onu suçladığım için kendime kızmıştım. Hatta Ada'ya! Ancak olayın iç yüzünü araştırdığımda... Buradan hemen gitse iyi olacaktı. Zira kendimi zor tutuyorum.

"Güzellikle söyledim sana! Şimdi defol burdan."

Sırıttım.

-Güzellik anlayışlarımız birbirinden çok farklı. Neyse ki!

Alev alev yanan gözleri bana döndü. Umursamazca pencereyi açtım. Soğuk hava kendime gelmemi sağladı. Onunla daha ılımlı konuşabilirdim. En azından biraz kendimden taviz vererek. Ancak bana olan nefreti tüm töleransımı tıkadı. Ada hakkında söyledikleri haklı olabilirdi. Zaten canımı en fazla sıkan da bu. Birilerinin haklı olması beni delirtiyordu.

"Katilsin sen!"

Söylediği şeye, onun hissedeceği hiçbir tepki vermedim. Derin bir nefes almaktan başka. Yüzümü yalayan rüzgârı daha fazla hissetmek için gözlerimi kapattım. Zihnimdeyse tek bir kelime. Her şeyi silen, yok eden, kurutan, yıkan..

Katil..

Deri ceketimi çıkarıp koltuğa fırlattım. Burada kalıcı olduğumu anlamış gibiydi.

-Desene ortak bir noktamız var.

Gerildiğini loş ışıkta bile hissedebiliyordum. Yutkundu.

-Sen de benim ve ablamın çocukluğunu, annemin hayallerini öldürmedin mi?

Gözlerinden akan damlalar pürüzlü tenini yıkadı. Nasıl bu kadar çok ağlayabiliyorlardı? Hızla sildi. Sanki benim karşımda güçsüz görünmek istemiyor gibiydi. Bu yersiz çabalarının üzerimde hiçbir etkisi olmadı. Dudaklarım kıvrıldı.

"Yarına kadar buradan gitmiş ol!"

Yüzümü ona dönmeden cevapladım.

-Sizin üzerinize gelmiyorsam bunun sebebi Ada. Anne ve kızın arasını bozmak bana göre degil. Yani prensiplerime aykırı. Ancak...

Tehlikeli bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Ürktüğü belli oluyordu.

-Biri benden, benim olan bir şeyi alınca kendi prensiplerimi de yıkıyorum anlıyor musun?

Şimdi kapıyı arkadan kapatın lütfen.

Sertçe kapıyı çektiğinde çarpma sesiyle duvarlar titremiş gibiydi. Gülümseyerek dışarıyı izlemeye devam ettim. Çok geçmeden hastanenin önünde hızla yürüyen bedenini gördüm. Son derece sinirliydi, bir katille kızını aynı odada bırakacak kadar da tutarsız. Öfkesini yansıtan hızlı adımları duraksadı ve pencereme döndü. Elimi kaldırıp ukala bir şekilde el salladım. E tabi sırıtmayı da ihmal etmeden. Deli işaret yaparak öncekinden pek de farklı olmayan yürüyüşüyle bahçenin çıkışa yöneldi. Küfür mü etmişti ne?

-Annen garip biri güzelim.

Sırıtarak arkamı döndüğümde gördüğüm manzarayla dudaklarımda sırıtmamın zerresi dahi kalmadı. Tüm kabuklarım kırılmış, şaşkınlığım tüm şeffaflığıyla etrafa yayılmıştı. Kalp atışlarım hızlandı, tüm odayı sardı. Bu sesin gürültüsü yanında duvarları titreten kapı sesi de neydi?

-Biliyorum.

Son.





واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

35.2K 2.1K 12
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
4.4M 330K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
587K 36.6K 44
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
96K 2.7K 31
Hayatını annesi ile sürdürmüş baba duygusunu hiç tatmamış küçük bir kız ve hayatını ailesine adayan bir baba. Tanışmaları pek iç açıcı olmasa da son...