ATEŞİN AŞKI | Töre Serisi II

By eilfky

3.3M 126K 13K

|TAMAMLANDI| Yıllar önce bir kurşun sıkılmış ve yankıları asırlarca sürmüştü. Şimdi yine bir kurşun sıkılmı... More

Karakterler
1. Agir Mirşah
2. Vurulma
Duyuru
3. Başlangıç
1K
4. Nikah
5. Rüya
6. Konak
7. Buraya Aitsin
8.Yalnızlık
9.Sabrın Sonu Ölüm
10.Bölümden kesit
10. İhanet
11.Düğün Yok.
12.Geldin!
13. Ağabey
14.Bölümden kesit
14. Kalbine Sözüm Geçecek
15.Masum
16. Bizi Yakıyor
17.Bölümden kesti
17. Silah
18.Geçmiş
19. Buraya Aidim
20.Yara
21.Mevlid
22.Kaybetmekten Korktuğumuzdan
23.Dilan
24.Kabulleniş
25.Bölümden kesit
25.Meclis
26.Senin Ailen Olurum!
27.Hastane
28.Bölümden kesit
28. Pismam
29.Bölümden Kesit
29.Yanlış Anlaşılma
30.Kollarımdaki Adam
31.Fatma Hanım
32.Evin Mirşah
33.Bizim İçin
34.Hanımağa I.Part
35.Cenneti Koruyan İblis
36. Çavreş
37. Ferman
38. Kurşun
39.Bölümden kesit
39.Ölürsem Şayet
40.Canım yandı
41. Eve Dönüş
42.Merhem
43. Ev Ol
44.Onun İçin
45.Yaralar Yaralara Denk
46.Evleniyoruz
47.Bu Adam
48.Ferman ve Dilan
49. Agir?
50. Dostluk
51. Resim
52. Ferit
53. Agir'in Acısı
54. Müjde
55. İzin Ver
56. Final

34.Hanımağa II.Part

47.5K 2K 458
By eilfky

34|Hanımağa
II.Part

"Bir daha benim karıma,bu toprakların tek hanımağasına sesini yükseltecek olursan konuşacak bir dilin olmayacak!" Arkamda duyduğum sesle hızla Agir'e döndüğümde bakışlarındaki nefretin hedefi olan adamlara acımıyordum.

Agir'in sert adımları yanıma gelene kadar duvarlarda yankı yapmıştı. Bu herkesin duyamayacağı ölümün sessiz senfonizini anımsatıyordu. Agir'in yanımda duran iri bedeniyle Ali ve Hamza'nın önümdeki etten duvarı andıran bedenleri iki yana açıldı.

"Benim konağıma gelip birde benim karımı tehdit ederek cami duvarına pislediniz. Bu hadsizliklerinizin bedeli çok ağır olacak." Agir'in yanımdaki bedeninden yükselen öfkesini tenimde hissederken bunca zamana kadar bana böyle bir öfkeyle bakmadığını fark ettim.

"Ağam kızım buradaymış. Gelinağamız inatla vermeyeceğini söyleyince biraz öfkelendik." Yaşlı adamın süt dökmüş kediye dönmüş hallerine tiksintiyle baktım. Demin sırf kadın olduğum için tehditlerin havada uçuşunu hemen unutmuş haldeydi. Arkasındaki oğulları olduğunu düşündüğüm adamlar ayağa kalkmış ellerini önünde birleştirmişlerdi. Başları eğik sessizlik yemini etmiş bir halleri vardı.

"Hanımağan ne diyorsa o'dur." Agir'in henüz konuyu bilmeden beni savunması göğsümün gururla kabarmasını sağladı.

"Ama ağam..." yaşlı adamın arkasından yükselen itiraz dolu sesle Agir'in öfkeli bakışları hızla ona yönelmişti.

"Hamza çıkar şunları sonra ne yapılacağına karar vereceğim. Şimdi gidin ve kendinize girecek bir mezar bulun." Kararlı ses tonunun barındırdığı sertlikle adamlar başları önünde eğik giderken bir süre arkalarından baktım. Agir'e dönmemle bakışlarıyla karşılaşmam bir oldu.

Yüzümü arşılayan bakışlarının ağırlıyla yutkundum. Mavi harelerinden geçip giden duygu karmaşası arasında seçebildiğim tek duygu gurur olmuştu. İlk kez bana gurur dolu bakarken gülümsemekten kendimi geri alamadım.

"Anlatın hanımağam nasıl bir meseleye bulaştınız?" Normal tuttuğu ses tonunun altında birkaç alay kırıntısı hissetmek garip bir şekilde beni de keyiflendirmişti. Başta çekinsemde artık kızmayacak olduğuna emindim.

"Ben bir şey yapmadım ki Agir. Olay gelip beni buldu." Omuz silkip konuşmamla kaşları inanmadığını belirtmek için kalktı. "Hem bu mesele çok önemli. Ufacık bir kızı öldüreceklerdi." Kaşları dediklerimle bu sefer ciddiyetle çatıldı.

"Doğru dürüst anlat şu meseleyi." Az öncenin aksine sesinde bu sefer eğlenen ifade yoktu.

"En iyisi görmen." Hızla elini avucumun arasına alıp merdivenlere ilerlerken sessizce beni takip ediyordu. Daha doğrusu onu çekiştirmeme engel olmuyordu desek daha uygun olurdu. Hızla çıktığımız merdivenlerin ardından Berfu'nun olduğu misafir odasının önünde durduk. Gözlerim bir an Agir'in mavi harelerine dokunsada hemen kapıya çevirdim. Birkaç kere çaldığım kapının ardında duyduğum adım sesileriyle biraz daha kapıya yaklaştım.

"Dilan benim Evin." Hemen açılan kapıyla Dilan'ın bakışları ilk Agir'i buldu. Kapıda beklememek için Dilan'ın geçmemiz için bıraktığı alandan geçerek odaya girdim. Agir de elini bırakmadığım için benimle girmişti. Bakışlarım yatağın içindeki baygın bedene değdiğinde telaşla Dilan'a baktım.

"Neden kendine gelmedi?" Ona bir şey olacak korkusu içime sinsice işlerken hastaneye götürmemiş olmanın pişmanlığıyla boğuşuyordum.

"Korkma yenge demin uyudu." Dilan'ın içime su serpen sözleriyle içime derin bir nefes çektim. Dilan'ın bakışlarını Agir ile birleşmiş ellerimize kaydığını yakalayınca öksürerek elimi çektim. Avucumu eteğime vururken Agir'e döndüm.

"Az önce gelenler bu kızın ailesiymiş, ki aile demeye bin şahit ister. Elleri kırılasıcalar kızı bu hale getirmiş. Seni geçirdikten sonra Dilan beni çağırdı. Kız ellerinden kaçtığı gibi buraya sığınmış." Dilan sözlerimi desteklercesine onaylayınca Agir devam etmemi istercesine başını salladı. "Doktor çağırdık. Ancak doktor hastaneye gitmemizin daha uygun olacağını söyledi. Ama ailesinin haberi olmaması için burada müdahale etti. Her neyse evdekilerinde bu durumdan haberi yok. Geri kalanı Dilan anlatsın benden fazla bilgi sahibi." Agir çattığı kaşları altından bir süre bana baksa da Dilan'ın konuşmasıyla ona döndü.

Ancak ben o kısacık zamanda bakışlarındaki öfkeyi görebilmiştim. Bana kızgındı. Dilan'ın anlattıklarını pür dikkat dinledikten sonra ellerini cebine koyup bana baktı.

"Aferin Evin çok iyi yapmışsın(!) Peki benim bunlardan ne zaman haberim olacaktı? O ne idüğü belirsiz adamlar karımı tehdit edip üstüne yürüdüğünde mi öğrenmek zorundaydım?" Öfkeli tınısı haklı oluşunun kırıntılarını taşıyordu.

"Ben ne tepki vereceğini bilemediğim için gelmeni bekledim. Eğer yüz yüze konuşursak birbirimizi daha iyi anlayacaktık. Hem adamlar kapıya dayanınca direk seni aramalarını söyledim." Uzlaşmacı ses tonuma rağmen bakışlarında bir gram değişim olmamıştı. Birkaç adım da önümde etten bir set oluşturunca omuzunun üstünde Dilan'a kaçamak bir bakış attım. Ancak Dilan'ın araya girmek gibi bir niyeti olmadığı apaçık ortadaydı. Merakla olacakları bekliyordu.

"Önceden haber verecektin Evin. Adamlar kapıya dayandıktan sonra haber vermen pek bir şey ifade etmiyor. Ya ben gelmeden sana zarar verselerdi? Bu adamlar ağa konağı basıyorlar kadına mı el kaldırmayacaklar sanıyorsun? Her şeyden önce kendini düşüneceksin." İşaret parmağı aramızdaki az mesafeden hızla yükselip yüzüme doğrultu. Kelimeleri yetmez gibi beden diliyle de konuşuyordu.

"Onca adam konaktaydı. Hem Ali ile Hamza'yı yanımdan ayırmadım. Sakin ol bana bir şey yapamazlardı. Güçleri anca gariplere yeter karşılarındaki bu kadın onların boyunu aşar." Sesim istediğimden kararlı çıkarken bakışlarındaki öfke duvarında derin çatlaklar oluşuyordu.

"İhtimalleri göz önünde bulundurup hareket edeceksin. Hele ki ben yoksam bin misli daha dikkatli olacaksın. İlk önce senin canın Evin. Senin canın yandıktan sonra kıyamet kopsa boşa." Öfkesinden zerre bir şey kaybetmeyen sesine karşı sert bakışlarımı girdaplarla dolu harelerine diktim.

"Ben Evin Mirşah'ım Agir. Babam Mahmut ağa, kocam Agir ağa benim gücümün bittiği yerde onların kudretleri başlıyorken kılıma zarar veremezler. Ben ağa kızı olarak büyüdüm böyle üç kuruşluk adamlardan çekincemiz olsaydı bu topraklardan silinip giderdik. Bir sana sessizim diye beni mazlum belleme Ağam yeri geldiğinde haksızlığın karşısında çığ olur tepelerine yağmasını da iyi bilirim." Çenemi dikleştirerek karşımdaki adama ne kadar ciddi olduğumu gösterirken Agir aramızdaki mesafeyi kapattı.

Bedenimin üstüne eğilen iri cüsse beni tamamen örterken Agir'in dudakları arasından çıkan nefes yanağımdan boynuma doğru süzülüyordu.

"Sen şu Amed'e yakışan tek kadınsın Evin. Hanımağalığı senden öğrensinler. Ancak cesaretle ahmaklı arasında ince bir sınır vardır bilesin." her hareketinde yanağıma değen dudaklar ne dediğini anlamamı zorlaştırıyordu. Yutkunarak benden uzaklaşan adama baktım. Ellerini arkasında birleştirmiş Dilan'a bakıyordu.

"Kız uyandığında haberim olsun. Onunla konuştuktan sonra hal çaresine bakacağım. Nezir Ağanın zaten suyu kaynıyordu böylece o su da taştı." Dilan ağabeyinin dedikleriyle başını sallayınca Agir'in yönü bir anda yine ben olmuştum. İrkilerek bakışlarımı odanın duvarlarında gezdirirken sesi kulaklarıma doldu.

"Annem ile yade Halim'e de meseleyi sen anlatırsın Hanımağam." Alay dolu sesi ile beni cezalandırmak istediğini belli ederken belli belirsiz başımı salladım. Onunla konuşacak gibi değildim. Arkasını dönüp odadan çıkmasıyla derin bir nefes alacakken duyduğum kahkah sesiyle gözlerimi Dilan'a diktim.

Karnını tuta tuta gülerken yaşarmış gözlerine şokla bakıyordum. Sinirleri mi bozulmuştu?

"Yenge." Kahkahası arasında konuşmasını zor zar seçiyordum. Konuşamayacağına karar vermiş olmalı ki gülmesin devam eden Dilan iyiden iyiye benimde sinirimi bozuyordu.

"Yeter artık Dilan kızı uyandıracaksın." Gözlerim yatakta yorgunluktan yarına kadar deliksiz uyuyacak kızda gezindiğinde içim parçalandı. Yüzündeki kan lekesi çıktıktan sonra morluklar belli olmuştu. Ve yüzünde parmak izleri, darbe izleri o kadar fazlaydı ki teninin rengini seçemiyordum.

"Özür dilerim yenge ama yüzünün aldığı şekil o kadar komikti ki ağabeyim biraz daha burda dursaydı dayanamayıp önünde gülecektim. Ağabeyim sana ne dedi de yüzün al al oldu?" Sonda munzur çıkan sesine irileşmiş gözlerle bakarken bu kızın böyle tanımadığımı fark ettim. Kız bir anda arap atı gibi açılmış yahu.

"İlk önce senin canın Evin. Senin canın yandıktan sonra kıyamet kopsa boşa." Sesini kalınlaştırıp Agir'i taklit etmesiyle yüzüme ateş bastı. Resmen diline düşmüştüm.

"Bakalım ağabeyin taklidini yaptığını duyunca ne diyecek?" Dilan blöfüme inanmış olmalı ki gülmesine son verip yanıma geldi.

"Yenge valla tövbe bir daha söylemeyeceğim. Eğlencesine yapmıştım. Ağabeyime söyleme." Kedi gibi çıkan sesiyle gülmek istesemde ciddiyetimi bozmadım.

"Tamam söylemeyeceğim merak etme. Ama şimdi odadan çıkalım da kız uyanmasın." Yumuşayan ifademle koluma girip güldü. Beni de beraberine katıp odadan çıkardığında hala munzur bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.

"Hem ağabeyime söylesende bir şey olmazdı ki." Bir çocuğun inadını barındıran yüz ifadesiyle dudaklarım kıvrıldı. Bu genç kız hala çocuktu. "Yalnız siz çok tatlısınız. Allah nazarlardan korusun aranızın bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Hem söylesene yenge ağabeyim  kulağına ne dedi?" Meraklı sözleri tekrar Agir'in dediklerini zihnimde yankı yaptırırken önüme döndüm.

"Hiç." Omuz silkmemle homurtu dolu sesi kulaklarıma doldu. Kolumdan çıkmaya yeltenince elimle iyice kolunu kavradım. "Öyle kolay sıyrılamazsın Dilan hanım sende yadelere açıklama yaparken yanımda olacaksın." Karşı çıkamayacağını anlamış olmalı ki başını omuzuma yaslayarak salona yürütmeme ayak uydurdu.

*

Şuan salonun ortasında suç işlemiş iki çocuk gibi dikilirken benim aksime Dilan bu işten zevk almıyordu.

"Hadi bukeyi anladım yeni gelindir konağın usulünü bilmiyor ama sen Dilan bunca yıl öğrenemedin mi?" Yadenin öfkeli sesiyle Dilan'ın korkusunu şimdi daha iyi anlıyordum.

"Yade ben size söylememesini istedim. Agir bile meseleden geldiğinde haberdar oldu. O kız bu konağa sığınmışken yollasaydık. Ya da babası geldiğinde alıp gitseydi. Birkaç gün sonra ölüm haberini alabilirdik. Bize, Mirşah soyadına sığınmış bir garibi bile bile ölüme yollasaydık Allah'ın huzuruna çıkacak yüzümüz olacak mıydı? Rabbim o kızın kurtuluş yolunu bizimle vesile kılmışken ellerimizle ölüme mi itecektik? Ben ne kendimi ne de kocamı o günahın altına sokmam." Kendimi savunuşum karşısında yade elindeki tesbihini avuçları içinde ovalayarak kara harelerini gözlerime dikti.

"Kızın sözü verilmişse bizim yapacak bir şeyimiz yoktu buke. Ancak Agir ağaları toplayıp bir çaresine bakacaktır. Bir daha kendini tehlikeye atacak bir şey yapma." Beni korumak adına söylediklerine hak versemde ilk cümlesi yüreğime kızgın harlar dökmüştü.

"Yade benimde sözümde başkasına verilmişti ama şimdi bu konağın geliniyim." Demek istediğim yapacak bir şeyimiz yok lafinı kabul etmediğimi belirtmekti. Ve yade bunu çok iyi anlamıştı.

Arkamda duyduğum sesle omuzumdan geriye baktığımda gördüğüm bir çift mavi göz bakışlarıma ok gibi saplandı. İşte bu gözler sözlerimi nasıl anlamıştı kestiremiyordum.

"Akşam Nezir ağa ile birkaç ağa gelecek yemeği ona göre ayarlayın." Dediklerinin ardından bir kez olsun yüzüme bakmayan adamla yumruklarımı sıktım. Yine yoktan bir nedenle buzdan adam oluyordu. Agir'in ardından kimseye bir şey demeden salondan çıktım.

Küçük avluyu yarılayan adam hızla merdivenlere yönelmişken yetişmek için adımlarımı sıklaştırdım. Ancak nafile bir çaba içerisindeydim. Boyunun avantajıyla iri mesafeler kat ediyordu.

"Yanlış anladın." Duyması için yükseltiğim sesimle bir anda arkasını dönen adamın gözlerindeki ifadeye takılı kaldım. Durmasını fırsat bilip birkaç büyük adımda Agir'e yaklaştığımda hareketlerimi bakışlarıyla takip etmekle yetindi.

"Arkanı dönüp gideceğine bırakta açıklama yapayım." Sözlerim karşısında dudaklarında tehlikeli bir gülüş yeşerdi. İşte o an anladım sözleri canımı yakacaktı. Gözlerinden belliydi canı yanmıştı, canımı yakacaktı.

"Neyin açıklaması bu?" Aramızdaki mesafeyi kapatmak adına üstüme yürüdü. "Dediklerinin kaçı yalandı? Sözlü olmanı bile umursamadan kolundan sürükleyip kendi cehennemime getirmedim mi? Sırf canını yakmak için sırf şerefsiz ailenin can damarı olduğun için almadım mı seni? Ama öyle ama böyle bu gözler benim..." bir anda yüzüme yerleştirdiği iri avucuyla irkildim. Sözlerini kanıtlar gibi göz kapağımda gezinen başparmağı bütün bedenimden kanı çekmişti.

"Bu geceyi saklayan kuzguni saç benim, uyuduğunda aralan dudaklar benim Evin. Zaman tekrar o geceye dönse amcam yerine o berdeli ben isterdim. Yine onca acıya göğüs germek zorunda kalsan da hiç düşünmeden bir kez daha seni cehennemime katardım." Sözleriyle sırasıyla parmakları saçımda ve dudağımda gezindi. Ardından benden uzaklaşan bakışlarında derin bir soğukluk oldu. Daha doğrusu bakışlarında soğukluktan ziyade dibini göremediğim bir kuyu oluşuyordu.

"Cehennem mi? Senin cehennemin yok Agir. Cehennemin olsa yanardım, yakardın. Adının hakkını verip ateş olur yakardın. Ama ben senin arafinda kısılıp kaldım. Elimi uzatsam ne cennetine dokunabilirim ne cehhenemini hissedebilirim. Sen beni arafina atıp gidiyorsun." Dediklerime karşı gözlerindeki ciddiyete inat dudaklarında melodisini ölüm ezgilerinden almış bir kahkah yükseldi.

"Sen mi araftasın? Ulan ben nerdeyim peki? Sağım solum ateş ama karşımda bir cennet var. Ne dokunacak cesaretim var ne elimi uzatacak gücüm. Gözlerim önündeki cenneti görüyor ama ne aklım ne kalbim kabul ediyor. Ben iki defa o cennete ulaşmak için büyük adımlar attım Evin! Ben iki defa yana yakıla adımlar attım. Meğer Cennet'te de dikenli yollar varmış Evin, ayaklarım yara bere." Ses tonundaki kırıklar yüreğime saplanırken yutkunmak ilk kez bu denli zor geldi.

Şu an karşımda ufak bir çocuk vardı. Fatma hanımın bahsettiği cesur yürekli çocuk şu an karşımdaydı. Ancak bu çocuğun gözlerinde derin yaralar ve yorgunluk vardı. Zaman geçerken deniz gözlü çocuğun omuzlarına çok yük eklemişti belli ki. Kollarımı boynuna sarmamla bunu beklercesine belime sıkıca sarıldı.

"Zaman seni çok yormuş adam. Yetmemiş bir de biz birbirimizi yormuşuz." Sözlerimle sarılışı sıklaştı. Bir şey söylemedi zaten söylemese de olurdu sarılışı her şeyi anlatıyordu. Başını iyice boynuma gömüp burnunu tenime dayadı. Burun ucundaki soğukluk tenimi ürpertirken kollarımı gevşettim.

"Evin." Boğuk sesi saçlarım arasında gezindiğinde dudaklarım arasında yanıt olarak ilkel bir ses çıktı. Görmesem de güldüğünü hissettim. "Bana sarılmaya iyi alıştın." Ne ara yumduğumu bilmediğim göz kapaklarım telaşla açıldı. Avuçlarımı omuzuna yaslayıp bedenimi bir miktar geri ittiğimde az öncenin aksine gözlerindeki alaylı pırıltılarla karşılaştım.

"Asıl sen alıştın. Sarılmamı bekler gibi direk kollarını belime sardın." Kendinden huysuz çıkan ses tonuma şaşırırken bu samimiyete nasıl geldiğimizi anlayamamanın verdiği karışıklıkla Agir'e bakıyordum. O ise dediklerimle kaşlarını kaldırmıştı. Tam bir şey söyleyecekken arkadan duyduğumuz sesle hızla Agir'in kolları arasından sıyrıldım.

Agir arkasını dönüp gelene bakarken ben nasıl yer yarılır ve içine girerim diye düşünüyordum. Önce Dilan'ın diline düşmüştüm şimdi de Hamza'ya yakalanmıştık.

"Daha kime rezil olacağım acaba?" Ağzımın içinde gevelediğim sözleri bir tek Agir duymuştu. Göz ucuyla bana baktığını fark etsemde yüzüne bakmayı reddederek duvarı inceliyordum. Konağın duvarları güzelmiş meğer.

"Söyle Hamza." Agir'in her zaman ki sert sesi demin benimle konuşan adamdan apayrıydı.

"Ağam Nezir ağa ve diğer ağalar şimdiden gelmişler. Aşağıdaki geniş sedirlere aldık sizi bekliyorlar." Agir akşam demişti ama belli ki aceleleri var.

"Demek ki Nezir ağa eceline koşarak gelmiş. Azrail çağırıyor herhal. Ömer aşağıda mı?" Gitmek için hareket ettiğimde bileğime dolanan iri, uzun parmaklarla sessiz emrine uydum.

"Aşağıda ağam." Hamza'nın dediğiyle Agir gitmesi için başını salladı. Hamza'nın gidişiyle bana dönen adama gözlerimi diktim. Bu yakalanmadan da onu suçlu tutuyor olabilirdim. Çattığım kaşlarıma baktığında daha da çattım.

"Anamların yanına git. Ben gelmedikçe kimse salondan çıkmasın." Onay bekler gibi gözlerime bakarken başımı salladım. Bileğimi terk eden parmaklar gitmeme izin verirken son kez yüzüne bakıp arkamı döndüm. Duymadığım adım sesleri hala orda durduğunu bağırıyordu.

Salona girmemle bana dönen gözler altında Dilan'ın yanındaki boşluğa oturdum.

"Ağalar gelmiş yade Agir o gelmedikçe burdan çıkmamamızı söyledi." Yade başını sallayıp elindeki tesbihine döndüğünde bende Dilan'a döndüm.

"Dilan sence ne olacak?" Kısık ses tonumla iyice bana yaklaştı. Omuzları bilmediğini belli edercesine inip kalkarken yüzünü astı.

"Bende bilmiyorum yenge ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyorum umarım ağabeyim Berfu'yu o adamlara vermez." İçimden inşallah demekten başka çarem yoktu.

O kızın kaderi şuan aşağıdakilerin elinde değişip dururken bu topraklarda kadın olmanın zorluğuyla bir kez daha burun buruna geliyordum.

"Yenge ağabeyimle tartıştınız mı? Burnumu sokmak istemem ama bir an sesiniz yükselince merak ettim. Kesin benim nazarım değdi. Sabah aranız iyi diyip durdum. Bak görüyorsun değil mi akşamında tartıştınız? Tövbe bir daha ağzımı açmayacağım." Konuşmam fırsat vermeden peşi sıra dizdiği cümlelerini  öylece dinledim. Allah aşkı için bu kız niye kendini üzecek şeyler söyleyip duruyordu?

"Dilan yok öyle bir şey. Agir ile aramız normal kendini üzme. Hem nazar falan değmedi bize. Bizim ağabeyinle gün içinde illa bir kere tartışmamız gerekiyor. Yoksa kendimizi eksik hissederiz." Dediklerimle Dilan'ın kıkırdaması oda da duyuldu. Dilan elleriyle ağzını örtse de artık geç kalmıştı. Çünkü yadenin de Fatma hamımın da bakışları bize dönmüştü.

"Dilo aşağı adam dolu sen gülüp duruyorsun." Yadenin kınayan ses tonuyla Dilan içine kaçmış bir sesle özür dileyip tekrar yönünü bana çevirdi. Yade ile Fatma hanım konuşmalarına geri dönerken Dilan bunu fırsat bilip konuşmaya başladı.

"Maşallah birbirinize küste kalamıyorsunuz." Konuşmasına daha fazla fırsat vermeden dizine vurdum.

"Demin nazarım değdi bir daha konuşmayacağım diye tövbeler etmiyor muydun sen?" Dediklerimle ağzına fermuar çekip sustuğunu belirtiğinde bende önüme döndüm.

"Dilan keçamın." Fatma hanımın seslenişiyle bende Dilan ile başımı çevirdim.

"Buyur daye." Dilan bedenini dikleştirmiş annesinin söyleyeceği şeyi dikkatle dinlemeye hazırlanmıştı.

"Git misafirimizin yanında dur uyanırsa tek kalıp korkmasın." Fatma hanımın düşünceli tavrına hayran kalıyordum. Dilan annesini onaylayıp kalktığında bende gitmek istiyordum. Dilan'da bunu fark etmiş gibi bana baktı.

"Yenge sende gelsene." Yadeye bakmamla zaten üstümdeki bakışlarıyla karşılaştım. Göz kapaklarını yumup aralmasıyla onay verdiğini anladım. Eteğimi düzeltip ayaklandığımda Dilan beklemeden hızla gitmeye başlamıştı bile. Salondan çıkıp Dilan'a yetişecekken duyduğum sesler merakımı cezbetmişti. Farklı ses tonlarının yükseldiği geniş avlu da kelime cümbüşleri hakimdi. En azından benim kulağımda yankı bulan tek bir anlamlı kelime olmamıştı.

Adımlarım ufak tıkırtılarla trabzanlara yaklaşırken istemsizce bedenim öne eğilmiş büzüşmüştü. Dışardan bakan biri hırsızı andıran duruşuma şaşırabilirdi. Ancak şuan boş olan üst avlu bunu umursamamı engelliyordu. İnce parmaklarım taş trabzanı kavrayınca kimsenin dikkatini çekmeyecek kadar eğildim. Görüş alanıma giren ilk kişi şark köşesindeki tek tekli koltuğa oturan Agir olmuştu. Oturuşu dışarıdan bakan herkese buranın kimin çöplüğü olduğunu beyan ediyordu. Bir nevi karşısındaki bu adamlara hadlerini bildiriyordu.

Gözlerim aramızda hatrı sayılır mesafeye rağmen donuk yüzünde uzun süre durdu. Gözleri aşinası olmadığım bir donukluğu ağırlıyordu. Yüzü arkasındaki taş duvardan farksız bir sertlik ve boş ifadeden ibaretti. Agir'i bu ifadesi karşısındaki adamları derin bir şüphenin pençesine itmiş olmalıydı. Çünkü bir sonraki adımını o istemedikçe kimse bilemeyecekti.

"Agir!" Gür bir ses daha öncesinde duyduğuma yemin edebileceğim bir sesti ancak şuan çıkaramamıştım. Zihnim bakışlarımdan önce sesin sahibini ararken gözlerim hedefini buldu. Agir'in sağ çaprasında sırtı bana dönük adamı inceledim. Belli belirsiz öne eğilmiş bedeni büyük bir yaşı olduğunu işaret ediyordu. Görebildiğim kadarıyla tepesi seyrelmiş beyaz saçlara sahipti.

Agir sesli bir cevap vermedi ancak bedeni olmasa da başı adamdan tarafa döndü. Bu sessiz bir konuş emriydi.

"Buradaki herkes kızın burda olduğunu biliyor zorluk çıkarmadan kızı ver gidelim. Aramızda kötü bir münasebet çıkmasın." Zihnimde yankı bulan ilk şey alay olmuştu. Bu, bu yaşlı adama istemsizce gösterdiğim bir reaksiyondu. Agir'in kim olduğunu unutmuş gibi onu tehdit ediyordu. Agir de benimle aynı düşünce olmalı ki dudaklarında tehliklerin veryansın ettiği bir gülüş peyda oldu.

"Benim sakladığım bir kız yok zaten. Ama bende sana verecek kızda yok Nezir ağa onu ne yapacağız?" Zihnimin az önce alayla güldüğü tehdite karşı şu an ki tehlike kokan cümleler gülüşü soldurmaya yetti. Agir fitillenmiş bir bombanın geri sayımını başlatırken şu an bende onun bir sonraki adımını bilmemenin garip telaşına kapılmıştım. Ancak avludaki adamların aksine benimki korkuyu değil merağı barındırıyordu.

"Yaptığın ve dediğin her hareket ağır bedeller doğuracak Agir dikkat et bardaktaki su doluyor." Yaşlı adamın yanında gençliğin verdiği aymazlıkla konuşan diğer adamın açık meydan okuyuşuna şaşırdım. Sahi kimin konağında olduklarını unutmuş muydular?

"Seni o bardaktan taşan suda boğarım Rüstem. Şu şehirde alacak nefes bırakmam sana. Kim oluyorsun da beni tehdit ediyorsun?" Agir'in bir anda yükselen sesiyle şu ana dek burda olduğunu fark etmediğim Roni ağanın ayaklandığını göz ucuyla görebildim. Çünkü bakışlarımı iri bedeniyle konuşan adamın üstüne yürüyen Agir'den ayıramıyordum. Gözlerindeki donukluğun cesedini çiğneyen öfke zincirleriniyle kefenlediği cesedi gömmeye hazırlanıyordu.

"Ee yetti be ver kızı!" Rüstem denen adamın çıkışının tek dayanağı kesinlikle Agir'in öfkeli bedenini sapt etmeye çalışan Roni ağaydı. Yoksa bu cami duvarına pisleyen köpek havaları başka türlü olmazdı.

"Gücün yetiyorsa al. Hadi bakalım!" Agir'in sesi duvarlara çarpıp tekrar avluda yankılandığında Ömer abi de ayaklandı.

"Sen iyi alıştın sözlü kızları almaya ama Berzan değilim ben! Sana bırakacak kız yok bende. Sahi düşmanın koynuna giren o kadın nerde? Adı neydi? Ha Evin!" Adımı bağıran sesini örten Agir'den yükselen erkeksi bir kükreyiş oldu. Delirmiş gibi amcasının elleri arasından sıyrılıp adama saldırdı. Agir duyduklarıyla öfkelenmişti ancak ben incinmiştim. Yüreğimde unuttuğum ateş tekrar harlanmıştı. Adamın pervasızca kullandığı kelimeler cam olup etime bakmıştı.

İçimde yaşanan zelzeleye karşı göz açıyıp kapayıncaya kadar avluda büyük bir kaos patlak vermişti. Daha doğrusu Agir'in ateşlediği fitil bombaya ulaşmış derin bir etki bırakarak patlamıştı. Agir'in Rüstem'in yüzüne attığı yumruk ardından avluda kırılan bir kemik sesinin yükselişi kısa süreliğine sessizliği yaşattı. Sessizliğin karnını yaran kargaşa avluya hüküm sürmeye başladı. Ayaklanan ağalar Agir'in elindeki adamı almaya gücü yetmemiş olmalı ki bağırıp durmakla yetindi.

Agir adamın karnına dizini geçirip yere diz çökmesini sağladıktan sonra insanın içini ürpertecek bir sakinlikte avludakilerin yüzüne baktı. Belinden çıkardı gümüş kabzası tahta işlemeli silahı adamın şakağına dayadı.

"Ağabey ne yapıyorsun?"

"Agir delirdin mi?"

Ömer abinin ve Roni ağanın aynı anda avluda yankılanan sesleri Agir'i etkilememişti dahi.

"Aç lan ağzını! Benim karımın adını andıysan bedelini de ödeyeceksin." Agir zorla açtığı ağza silahını sokup adamın üstüne eğildi. Bu uzaklıktan bile gözlerindeki zincirlerini kırmış canavarın dişlerinden akan kanın kokusunu alabiliyordum. "Bir daha benim kadınım hakkında konuşurken hatta onun adını dahi anacakken iki kez düşüneceksin." Gözleri avludakilerin üstünde gezindi.

"Benim karıma dokunan her harfin bedelini canınızla ödersiniz!" Ölüm. Yukarıdan baktığım adamda gördüğüm tek şey ölümdü. Avaz avaz ölümü haykırıyordu. "Şimdi konuş de diyebiliyorsan. Hade konuşta üç kuruşluk canını alayım." Agir elleri arasındaki adama dönüp tehditlerini savururken önünde tir tir titreyen adama zerre acımıyordum. Kendi mezarını kendi kazmıştı.

"Ağam dur affet kurbanın olayım." Nezir ağanın yalvaran sesi kulaklarıma dolduğunda bile gözlerim Agir'in öfkeden kabarmış bedeninden ayrılamamıştı. Şuan Agir'in elleri arasında titreyen Rüstem'den bakışlarını ayırmadığı gibi.

"Ağabey bırak Evin'i korkuttuyorsun." O kargaşanın içinde nasıl Ömer beni fark etti bilmiyorum ancak dedikleriyle Agir'in deli fırtınalarla dolu göz bebekleri beni hedef aldı. Yüzünde yeni uyanmış bir adamın ayılışı vardı. Ne yaptığını yeni fark etmenin aydınlanışını yaşıyordu. Avludaki bir dolu göz bana dönmüştü bir tek Rüstem denen o adam hariç. Zaten Agir'in elleri arasında bana bakması da pek mümkün değildi.

"Dilinin uzunluğu güvendiğin iki karışlık topraklarınsa Rüstem kıyamet olup üstüne çökerim. Defolup gideceksin Nezir." Nezir ağanın telaşla salanan başına tiksintiyle bakıp Rüstem'e yönelen Agir silahını adamın ceketine silip üstüne biraz daha eğildi. Adamın çenesindeki eliyle başını bana çevirttiğini ağır çekimde izliyordum.

"Dilini uzattığın bu kadına yatıp kalkıp dua edeceksin. Onun tek bakışı için nefes alıp verdiğini bir an olsun unutmayacaksın. Yat kalk o gözlerde korkuyu gördüğüme dua et yoksa beynini dağıtırdım." Sözleri bittiğinde tiksintiyle yüzünü itti. Bir adım uzaklaşıp ellerini belinden geriye kemerlerine yaslayıp avluyu inceledi. Ardından bir an da Rüstem'e yürüyüp karın boşluğuna tekme attı. Ve yemin ederim şu taş duvarların kulağı olsaydı bu çığlıkları bir ömür unutamazdı. Avludan semaya doğru yankılanan canhıraş ses benim kulaklarımda da bir ömür silinmeyecek gibiydi.

"O gözlerdeki korkunun bedeliydi. Şimdi oğlunu al defol Nezir. Yarın burada adınızın esamesi okunmayacak. Yoksa yarım bıraktığım işi gözümü kırpmadan tamamlarım." Kimsenin bir söz etmesine izin vermeden aralarından geçip merdivenlerden çıkarken bile gözleri gözlerimden ayrılmamıştı. Yanıma gelip ellerimi tutuğunda irkildim. Gözlerimde nasıl bir ifade görmüştü bilmiyorum ama avucundaki elimi sıktı. İstemsiz yaptığı bir hareketti ancak elim sızlamıştı. Sırtını bana dönüp hızla merdivenlere ilerlerken beni de sürüklüyordu.

Hızlı adımları ona yetişemediğimi fark etmiş olmalı ki adımları yavaşladı. Peş peşe çıktığımız basamaklardan sonrası odanın önünde duraklayıp kapıyı açtı. Solukları yüzünden hızla inip kalkan sırtına bakarken açtığı kapıdan içeri girdik. Kapanan kapıyla elimi bırakması aynı anda gerçekleşti. Öfkeyle bana dönmesini bağırmasını beklerken bana dönen adamın kolları arasında kaldım. Bedenimi kendine hapseden kollarla irkildim. Bunu o da hissetti.

Ve yemin ederim bedeninden çekilen kanı damarlarımda hissettim.

"Siktir!" sessizce dile gelen kelimesi aramızda var olmayan boşlukta zehirli bir sarmaşıkta kuru yaprağı olarak savrulup gitti. "Korkma ben sana kıyamam."

Korkmamıştım. Sadece o adamın dedikleri beni yaralamıştı. Bildiğim hatta yaşadığım olayları başkasından duymak beni incitmişti. Kendimi garip bir şekilde kötü hissetmiştim.

"Gurursuz bir kadın mıyım? Kolların arasında böyle dururken kötü hissetmiyor oluşum beni gurursuz mu yapıyor? O adamın dediği gibi düşmanının koynunda yatıp kalkan bir kadın mıyım?" Dilimden dökülen her zehirli kelime de beni biraz daha göğsüne yasladı. Mümkün olsa kaburgaları arasındaki boşluğa sığdıracak gibiydi. Veyahut dilimden dökülen zehirim bedenime değip beni yakmasın ister gibiydi.

"Şşt o itin dedikleri güzel zihnini kirletmesin. Biz evliyiz sence bizden düşman olur mu Mirşah gelini?" Düşündüm. Düşman olamayacak kadar yakın ama aile olamayacak kadar uzak olduğum bu adamın kolları arasında birkaç dakika boyunca düşündüm.

"Iıhh." Olumsuz cevabımı duymuş olmanın rahatlığıyla kollarını biraz gevşeyip üst bedenini az bir mesafe geriye eğdi. Yüzüme bakmak için gerileyen yüzüne bakışlarımı dikmek yerine yüzümün hissasındaki adem elmasına bakmakla yetindim. Ne kadar korkmadığımı düşünsem de gözlerinin içindeki o zincirlerini kırmış kana susamış canavarı görmek beni ürkütmüştü. İlk zamanlardaki Agir'i görmüşlüğün şaşkınlığı da üstümdeydi.

"Sana kendimden bile sakladığım bir gerçeği söyleyeyim mi?" Bakışlarım mavi denizlerin cirit attığı harelerine değdiğinde beklentiyle bakan gözlerime silik bir tebessüm bahşetti.

Kendinden bile sakındığı o gerçekten ziyade zihnini lekeleyen düşüncenin can yakıcılığını bilmek istiyordum.

"Cennetten düşen bir meleğin iblisin avuçlarında yaşam bulması onu günahkar kılmaz. Zihninde cenneti yaşatan kadın avuçları arasında soluklandığın adam yüzünden gurursuzluğu bedenine kılıf diye geçiremezsin." Kelimelerinin derinliğini anlayamamış olmanın affallamışlığıyla dirbaplarında çırpındım. Batmama katiyen izin vermiyordu. Ancak kurtarmıyordu da.

Önce kollarını çekti bedenimden ardından aramızda varla yok arası mesafeyi usulca açtı. Fakat bunları yaparken asla denizleri topraklarımı terk etmedi.

"Uyu." Tek kelimelik cümlesine itaat ettim. Arkamı dönüp kendi tarafim olan yatağın soluna ilerledim. Odada adımlarımdan başka sesin yankısı dahi olmamıştı. Yatak örtüsünün altından ince pikeyi kavrayan parmaklarım telaşsızca örtüyü sıyırdı. Bedenim kültçe gibi yatağa çöktüğünde de örtüyü örtme gereği duymadan soluma dönüp cenin pozisyonu aldım. Arkamda kalan adamın bakışlarındaki sarmaşık tenime işlerken gözlerim usulca kapandı.

Gitgide karalan bilincim arasında üstüme örtülen pikenin iç gıdıklayıcı dokusunu hissettim. Ancak gözlerim aralanmaktan uzaktı. Bedenim Agir'in isteğine uymuş derin bir yorgunlukla uykuya yenik düşmüştü. Yatağın sağ tarafi çöktü. Bedenim ağırlık nedeniyle bir miktar sağa kaydı.

Zihnimin gidip gelen bulanıklığı arasında duyduğum sesin hayal mi gerçek mi olduğunu kavrayamamanın hüsranıyla karanlığıma savruldum.

"Uyu Evin, bu gece avuçları arasına düştüğün iblis senin için af dileyecek, zihnindeki cennetimi koru diye."

_*_

Ben geldim. Ve tabi ki upuzun bir bölümle geldim.

Bölümü nasıl buldunuz? Satır arası yorumlarınızı bekliyorum.

Haftaya Cuma gününe kadar kendinize iyi bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

25.4K 1.4K 24
Kararlar neticesinde hiç istenmeyen hayatlara mahkûm edilmiş üç insan. Ronî, Miran ve Zêrav. Yedi yıllık evliliklerinde çocuk olması için çabalayan...
277K 23.2K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
1.6M 67.3K 67
©Tüm hakları saklıdır! •Kitap tamamlanmıştır. •İki hikâye, tek bir kitap altında toplanılmıştır. UYARI! •İncelemekte olduğunuz kitap 14 yaş ve üzeri...
140K 14.1K 33
Tamamlandı✔ Aslında hepimizin hayatı bir hikâye değil mi? Nehir ve Deniz'in kavuşma hikâyesi. Kim bilebilirdi ki koca denizin, nehirde boğulacağını...