GİRİFT(TAMAMLANDI)#WATTYS2020#

De busraa_0001

70.3K 17K 3.4K

An gelir öyle bir hâl içerisinde bulursun ki kendini doluya koyarsın almaz boşa koyarsın dolmaz... Arafi yaşa... Mais

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3. BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12. BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
15.BÖLÜM
16. BÖLÜM
17.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BöLÜM
49.BÖLÜM
Teşekkür💞

18.BÖLÜM

1.4K 551 64
De busraa_0001

Ateş'ten...

Ne güzel bir duyguydu helal sevmek. Helal sevmeyi öğrenmek. Hiç olmamıştı bu güne kadar böyle bir sevdam, hiç olmamıştı bugüne kadar böyle bir sevdalandigim.

Ben bile şaşırıyorum kendime. Ben kadınıma her fırsatta dokunabiliyordum, elini tutup gözlerinin en derinine bakabiliyordum ama yine de aşık olup mutlu olamıyordum.

Peki ya şimdi?

Sevdiğim var. Sonunda kendime bile itiraf edemediğim o duyguyu hissetmiştim iliklerime kadar.
O benim yeryüzünde ki cennetimdi.
Uzaktan sevdiğim, ruhuna dokunduğum kadınım.

Elini tutamasam da, gözlerinin yeşilliğinde kaybolmasam da o kalp bana aitti artık. Sadece bana. Tek bedende iki ruh, iki kalp. Iki farkli kalpte yeşermeye başlayan bir aşk.

Belki diğer kadınlar gibi her daim yanımda, yakınımda, tenimde değil ama her daim nefesimde. Her daim kalbimde. Ruhuma kalbiyle birlikte dokunan kadın.
Ruhunu ruhuma aldığım tek kadın.

O öğretmişti bana helal sevmeyi, daha doğrusu ben öğrenmek zorunda kalmıştım. Ikimiz icin öğrenmiştim. Ancak dediğim gibi ben de sabır yoktu, ya benim olacak ya benim...

......

Çevresinde bulunan onca masum çocuktan farksızdı o güzel melek. Öncelikle benim tam zıttım gibiydi.

Çok saf, çok masum, çok temizdi. Içimden bir ses ona zarar vermedende bu işi halledebilecegimi söylüyordu ama başka bir ses bunu yapmazsam eger herşeyin daha da kötüye gidebileceğini söylüyordu. Zoru seven, risk almayı biren biriydim ama bu konuda işimi asla şansa bırakmamalıydım.

Kararımdan asla dönmeyecektim.

Bana dokunmadan sevmeyi öğreten kadındı o. Şimdi onu bırakıp da yoluma gitmem onun yolunu yarıda kesmem demekti.

Nasıl seyre daldıysam artık biraz daha kalsam elimdeki fırsatı kaçıracaktım.
Küçük kızın anne ve babası gelmişti yanına birazdan dönerdi o da arkadaşlarının yanına. Cesaretimi toplayarak indim arabadan ve usulca yaklaştım ona.

"Merhaba"dedim gayet sakin bir tavırla.

"Ne istiyorsun"dedi bana dönerek. Beni gördüğünde gülen o yüzü solmuştu ya hayatta ki tek gayem işte o an benim sayemde yüzünün gülmesi olmuştu.

Içimde kopan fırtına 'seni' demek istese de ben "sadece bana yardım eder misin?"dedim.

Bana yardım et evet. Hem de hemen. Kalbine kalbimi koyarak, ellerini ellerime vererek yardım et.
Seni istiyorum her gecemde, gündüzümde, nefesimde...

Beni nefessiz bırakma. Beni kendi ateşimle baş basa bırakma. Gel söndür beni nurunla.

Önce etrafına sonra bana çok tuhaf bir bakış atarak "ben mi?" dedi.

"Bir mahzuru mu var? Piknik yapmaya geldim buraya. Arabada poşetlerim var, tasimama yardımcı olur musun?"

"Yok. Bir mahzuru yok, tabi yardım ederim. Inşaallah başıma bir şey gelmez"dedi tedirgin bakışlarıyla etrafını inceleye inceleye yola doğru giderken.

Ağır adımlarla arabaya doğru gitti, kapısını açtı, "ama burda bir şey yok"demesine firsat vermeden onu arabaya koyup kapısını kapattim.

Bana bir gün kız kaçıracaksın deselerdi inanmayıp, benle dalga geçiyor diye soğuk suyla banyo yaptırırdım kışın ortasında dışarda.

Fakat insan sevince her şeyi göze alabiliyor ve her şeyi yapabiliyor.
Ve galiba ilk defa bu kızı sevdiğimi kabul etmiştim. Kendime dahi itiraf edemediğim o şeyi yaşıyordum şimdi.

Ben bana yapmayacağım şeyleri yaptıran o kadını seviyordum. Hayatıma girmesini isteyecek kadar...
Kadınım olmasını isteyecek kadar...
Helalim olup kalbime girmesini isteyecek kadar...

~~~~~

Su'dan...

"Aç şu kapıyı diyorum sana. Ac"

Cama vurup bağırıyordum ama beni duymuyor gibi davranıyordu.

"Senden nefref ediyorum. Aç su kapıyı. Bırak beni"

Arabaya binip çalıştırmaya başladı. Ketumluğu son sürat devam ediyordu.

"Ne istiyorsun benden? Bırak beni gideyim"

O beni duymuyormuş gibi davrandıkça daha da bağırasım geliyordu.

"Allah'ın cezası bırak beni"diye bağırdım. Bir yandan da ona arkadan vurarak ama adamda etki bile etmiyordu, benim küçücük yumruklarım.

Aglamaya başlamıştım. Gözlerimde biriken okyanus bir damlasını serbest bırakmıştı ilk önce ardından diğerlerini...

"Bırak diyorum sana hayvan herif"

"Şşş ileri gidiyorsun ama"dedi sonunda sessizliğini bozarak.

"Ben mi? Hangi konuda ileri gidiyorum. Beni kaçıran sensin. Az bile söylüyorum daha fazlasını söylerdim ama kadınlığıma sığmaz fazlası. Fakat görüyorum ki senin adamligina sığmış bir kızı kacirmak"sonunda patlamıştım.

Takatim olsa fazlasını söylerdim ama çok yorulmuştum, bağırmaktan, hirpalanmaktan...

Ama direnecektim.

"Allah aşkına geri götür beni. Bak merak eder, peşine düşerler"

Yine ses yok. Konuşmamaya, cevap vermemeye yeminli gibiydi. Hiçbir şekilde konuşmuyor istifini bozmuyordu.

"Bırak diyorum sana. Ne yaptım ben sana? Ne istiyorsun Allah aşkına benden? Ne?" Gittikçe fısıltıya dönüşen sesim arasinda duydum onun tok sesini. "Karim olmanı" dedi bana.

"Karım olmanı"

Bana dedi. Bana. Karım. Hayır bu bir kabustu gerçekten. Bu. Bu çok saçma.

"Hayır" diye bağırdım.

"Asla. Asla öyle bir şey olmayacak."

Bu dört duvar arasında bağırıyordum ama tek söylediği şey "karim olacaksın" oldu.

"Senin karın olmaktansa ölmeyi tercih ederim"diye feryat ettim.

"Öyle mi? O zaman sen babanı ve abini annenin yanına göndermek istiyorsun."diye çıkıştı aniden.
Söyledikleriyle bocalasaam da kendimi toplayıp "S-Sen neler saçmalıyorsun?" diyebildim.

Güçlükle çıkan sesim boğazımı ağrıtmaya başlamıştı artık. Tek varlığı kanatları olan kuşlar gibiydim çünkü bana kanatlarımdan vazgecmemi söylüyordu bu adam.

Tüm vücudum uyuşmuş gibiydi, hissettiğim tek duygu nefret ve acıydı.

'"Saçmalamıyorum. Ya karım olursun ya da abini ve babanı unutursun!"dedi gayet soğukkanlı bir şekilde.

Şimdi konusmama, sessizliğe gömülme vakti bende idi. Çantam parkta kalmıştı haliyle telefonumda yanima değildi. Bos yere bağırıp hirpalanmaktan da yorulmuştum ve aklıma gelen ilk şeyi söyledim o an.

"B-Ben nişanlıyım"diyebildim zor çıkan sesimle.

Arabayı ani frenle yolun kenarında durdurup yüzüme anlamsizca baktı bir süre.
Icimde anlamsiz bir sevinç dalgası kopmuştu çünkü bir an bile olsa kurtulabileceğimi düşündüm. Tek bir an...

"Sence bu benim umrumda mı?"dediğinde ise bir kere daha vuruldum aynı yerimden.

Mecalim kalmadığından sessizce oturmaya Allah'a dua etmeye başladım. Çaresiz değildim, beni gören beni duyan bir Rabbim vardı. Bana merhamet kapılarını sonuna kadar açık bırakan bir Rabbim vardı.

Elbette hakkımda hayırlı olanı nasibim edecekti. Alnima yazdığını helalim kılacaktı. Ama bu şekilde mi. İstemediğim ve bana zorla sahip olmaya çalışan bir şuursuzla mı?

Etarafima baktığımda şehirden çıkmış olduğumuzu fark ettim. Yalnızca bir kaç aracın geçtiği her tarafi ağaçlar ve dağlarla kapli olan bir yolda usul usul ilerliyorduk. Susmuştum belki ama susan sadece dudaklarımdı. Yeşillerim içindi biriktirdiği okyanusunu akıtyordu tüm sessiz gürültüsüyle.

Aglamalarim da siddetini arttırıyordu dışarda yağan yağmurla birlikte. Gökten düşen her bir damla yüreğimden de kopuyordu. Gökte benim halime ağlamıştı benimle birlikte. Ikimizde ağlaya ağlaya ilerliyorduk kaderimin olduğu yolda.

Sonunda kocaman ve yüksek siyah bir kapının önünde durmuştu araba. Yolun sağ tarafında uzunca bir yokuş hemen solunda ise yesil bir orman vardı. Açılan kapıdan içeri girdiğimizde kalp atışlarım da hızlanmıştı istem dışı.
Bahçe bazen filmlerde gördüğümüz klasik tarzdandı icindeki villaya da fazlasiyla uygundu.

Ali denen o adam arabadan indi ve kapımı açtı. Inmemi beklemiyordu herhalde. Bu arabada ömrümün sonuna kadar kalsam ses çıkarmazdım galiba. Çünkü indiğimde beni nelerin beklediğini bilmiyordum.

"In aşağıya"

Sadece yüzümü çevirmekle yetindim.

Bu kez de elini uzattı. Asla. Asla o eli tutmayacaktım.
Fakat beni takan kim? Elimden sıkıca tutup indirdi arabadan ve peşinden eve doğru sürükledi.

Aglamalarim ve yalvarmalarimı duymuyordu bile. Nasil bu kadar katı biri olabiliyordu bu adam.?

Eve girdiğimizde kapida bizi karşılayan çalışana "her şey hazir olsun"dedikten sonra merdivenlerden yukarı cikmaya başladık. Ev dışardan göründüğünden daha güzeldi kesinlikle.

Uzun merdiveni bitirdikten sonra beyaz bir kapının önünde durduk. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra kapıyı arkamızdan kilitledi ve bana yaklaştı.
Hangi duyguları yaşadığımı bilmiyordum. Kalbim atmıyor, nefes alamıyordum sanki.
Vücudumu tepeden tırnağa bir titreme almıştı. Korkudan. Nefretten. Hırstan ve belki de acıdan...

Ellerimi ellerinin arasina alarak yüzüme baktı.
Tuhaftır ki karşı koyamıyordum. Mecalim kalmamıştı hiçbir şeye.

Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Su ya da Erva adın her neyse. Öncelikle beni hemen affetmeni beklemiyorum elbette. Bunu isteyerek yapmadığımı söylesem inanmayacaksın belki ama inan ki isteyerek yapmadım. Kalbim bana ne dediyse ben onu yaptım, sadece onu dinledim.

Seni gördüğüm o ilk günden beri hep aklımdasın. Ilk günden beri farklıydın benim için. Özeldin. Kazadan sonra unuturum dedim takmadım fazla ama birçok kez karsilasmamiz seni bana unutturamadı. Hep en bastan başladı her sey. Ve beni can evimden vuranda gördüğüm rüyaydı."

Yere eğdiğim bakışlarımı kaldırıp yüzüne baktım.
"R-Rüya mı?"

"Evet. Rüyamda seni gördüm hemde çocukluğumdan beri bir cok kere ama her defasinda yarida kesilen rüyam o gece sonuna kadar gelmişti. Sonunu görmüştüm. Sen benim kaderimsin Su. Cehennem ateşimi söndürüp cennet yapacak olan kadınsın. Bundan eminim."

Bir müddet sustuktan sonra tekrar başladı konuşmaya.
"Evet belki gelip sana anlatabilirdim hislerimi ama yapmadım çünkü, çünkü seni kaybetmekten korktum. Benden kaçmandan, seni bir daha görememekten korktum. Ve ben hayatımda korku denen o duyguyu ilk defa sende yaşadım. Düşüncesi bile acı verirken seni kaybetmek ölüm gibi geliyordu bana. Ben bir kez daha ölemezdim Su. Anla beni. "

Onu pür dikkat dinliyordum. Anlattıkları beni elbette şaşırtıyordu ama ben ne yapabilirdim ki?

Sesinde ki tonu değiştirip daha ciddi bir hal alarak devam etti konuşmasına.

"Herşeyin daha güzel olmasını bende isterdim ama pişman değilim bu yaptığım için. Yine olsa yine yaparım. Seni seviyorum ve sevdiğim kadın 2 saat sonra hem resmi hemde dini olarak karım olacak.
Seni hazırlamaya birazdan gelirler. Eğer bir aksilik çıkarsa ya da hayır dersen hiç iyi şeyler olmaz"dedi gözlerindeki o sıcak duygu yerinde yeller esmeye başlamıştı.

"Sen ciddi değilsin, olamazsın. Bana şaka yaptığını felan söyle lütfen"

Söylediklerime kulak vermeden odadan çıktı ve beni yalnızlığımla baş basa bıraktı bu dört duvar arasında.

Duygularından arınan zihnim ve vücudum eşliğinde odaya baktığımda kumsal rengindeki yatak örtüsünün üzerinde duran beyaz şey dikkatimi çekmişti. Umarım, umarım düşündüğüm şey değildi. Sadece beyaz tül bir elbiseydi bu. Gelinlik değildi dimi? Olamazdı. Ben evlenemezdim.
Hele bu adamla asla.

Seven sevdiğine bunu yapmaz ki..
Seven sevdiğini incitmez, canını yakmaz, tek bir damla göz yaşına dünyayı yakar da onun bir damla göz yaşına sebep olmaz.

Her sey nasıl birdenbire bu kadar karışabiliyordu. Daha 1 saat önce mutluydum en azından şükrediyordum. Hâlâ şükrediyorum tabi ama mutlu değilim. Bu adamın yanında olmaktan mutlu değilim.

Hayır demeyi aklımın ucundan bile geçirmiyordum fakat evet deyip de kendimi Ates'e atamazdım.

Ağlamaktan kızarmış gözlerim ve burnuma baktim aynadaki yansimamdan. Çok zavalli bir durumda görünüyordum şuan. Bu ben değildim. Asla asla bu kadar düşmemeliyim, alçalmamalıyım. Hak yolunda giden biri asla benim yaptığımı yapmaz, yapmamalı. Allah'tan başkasına boyun eğmez, bir kuldan af dilemez, bir kula itaat etmez.

Güçlü olmalıyım dedim kendime. Aynadaki yansımama daha dikkatli baktım ve tekrar güçlü olmalıyım dedim. Ben annemin kızıydım, babamin birtanesi, abimin prensesiydim. Ben güçsüz biri değildim. Hazan hayır demek zorunda olduğu için kaçtıysa bende evet dememek için kaçacaktım.
Her ne kadar bu adamı bir kez bile olsa sevmeyi aklımdan geçirdiysem bu denli evlenmeyecektim.

Başımı kaldırıp omuzlarımı diklestirdim. Kapi tabi ki kilitliydi ama pencere değil. Camın önüne geçtim ve perdeyi araladım. Gözümü korkutmadı ikinci katta oluşum çünkü evet demem benim için daha acı verecekti.
Ne aşağıda gözüme karınca gibi görünen siyah takim elbiseli korumalar, ne bu yükseklik ne de o zorba beni hiç mi hiç korkutmuyordu.

Derin bir nefes alarak attım kendimi aşağıya. Bileğimi incittim galiba ama umrumda değildi, acısını bile hissetmiyordum resmen. Tek hedefim kaçmaktı şu an.

Etrafıma bakındım duvarlar kesinlikle çok yüksekti ve bu benim atlama olasılığımı sıfıra indiriyordu.
Biraz bekleyip ne yapacağımı düşündüğüm esnada içerden birileri kapıdaki korumalardan birini çağırdı. Kapının önünde sadece bir koruma kalmıştı benim işimi zorlaştıran. Cesaretimi toplayıp kacmak istedim ama yakalanacağımı biliyordum.

Ellerimi açıp Alah'a bana bir yol göstermesi için dua ettiğim esnada kapıdaki diğer korumanın da telefonu çaldı ve o da kapıdan ayrıldı.
Allah'in sevdiği kuluymuşum demek ki.

Daha fazla vakit kaybetmeden kapıya doğru koştum tüm gücümle. Evet çok yorgundum, evet çok halsizdim ama bir o kadar da istekliydim. Bir anda bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı. Eteğimi toplayarak sabah gördüğüm yokuştan aşağı doğru koşmaya başladım.

Ben ve bana eşlik damlalar...

Hava henüz kararmamıştı lakin güneşin önüne geçen bulut önümü görmemi engelliyordu.
Haliyle bana doğru gelen aracı da görmemiştim ve bana carpacağını da tahmin edememiştim. Kendimi bir anda yerde bulmuştum. Islanan kıyafetlerimle birlikte yerde oturmuş ağlıyordum. Ama sevinmiştim de çünkü arabadan çıkan kişiden yardim isteyebilirdim. Belki bana yardım edebilirdi.

Ağrıyan ayağıma aldırmadan başımı kaldırdığımda o gözlerle karşılaştım. Karanlığa inat parlayan, sessizliğe inat bağıran o bakışlar.

Hayır bu kez bana çarpan adam o olmasın lütfen diye geçirdim içimden ama nafile.
"Sen burda ne yapıyorsun?"diye sordu hem öfkeli hem endişeli bakışlarıyla.

"Kaçıyorum"dedim. Kendimi sokakta bırakılan bir kedi yavrusu gibi hissettim. Sahibinden kaçan bir kediysem tekrar sahibime gitmem salaklık olurdu diye düşündüm ve var gücümle geldiğim yere doğru koşmaya başladım tekrar.

Ben koştukça gök daha da şiddetli ağlamaya başlıyordu. Haykırıyordu. Üzerime üzerime gönderiyordu içinde biriktirdiği her şeyi. Cok fazla dayamamıştım ki tam kapının önünde beni bilegimden kavradı.

Her ne kadar dönmek istemesem de dönmek zorunda kalmıştım ve göz göze gelmiştik. Işte o an hem kalbimde hemde gökyüzünde bir şimşek daha çakmıştı. Kendimi toplayarak "B-bırak beni"dedim zor çıkan sesimle.

"Asla"dedi yüzünü yüzüme yaklastirarak.
"Neden yapıyorsun bunu bana?"

"Neyi?"

"Bunu işte"kast ettiğim şey neden beni kaçırmıştı. Kaçıracak kadar önemli olan neydi onun gözünde. Evet seviyorum demişti ama bu yeterli bir sebep değil bir kadını kaçırmayi açıklamaya yetecek olan bir durum değil.

"Seni"dedi ellerimi tutarak. Sesi fısıltı şeklinde çıkıyordu ama ben rahatlıkla duyabiliyordum. Islanan saçlarından bir tutam alnına düşmüş ona ayri bir hava katmıştı. Islak dudaklari arasında çıkan o kelimeye kilitli kaldim."seviyorum"dedi.

"Seni seviyorum"

Hayır. Hayır. Hemen inanmayacaktım. Sevmiyordu ya da seviyordu bilmiyorum. Kafam gittikçe karışıyordu. Yine arafta kalmıştım.

"Beni ne kadar seviyorsun?"dedim bende en az onun kadar fisildayarak.

"Seni...."

"Seni cehennemin zemini..."

"Gökyüzünün tavanı kadar."

"Seviyorum"

"Yeşil gözlü meleğim"

Nasıl buldunuz yeni bölümü. Umarım beğenmişsinizdir.
Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın! 🤗🤗🤗

Continue lendo

Você também vai gostar

2M 135K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
370K 28.7K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
SARKAÇ De Maral Atmaca

Ficção Geral

1.8M 106K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
1M 56.2K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...