BULUT SUYU

By ms_rabiss

74.5K 5.7K 845

დ Geçmişi bilmediği sırlarla dolu olan bir kız. Sıla Tekin. Geçmişi açığa çıkaracak olan bir polis. Ayaz Bara... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-

-28-

1.1K 106 6
By ms_rabiss

KEYİFLİ OKUMALAR

"Kuşlarımı koymak için bir gök resmi bulamadım."

☁️☁️☁️☁️



Bir kadın, erkeğin kaderi yazabilir miydi? Hayatını köklüce değiştirecek güce sahip miydi? Anılarından silinmeyecek kadar kuvvetli, tek bir dokunuşuyla yıkım getirecek kişi olabilir miydi kadın? Omzuma dokunan el ile başımı yavaşça Sanem'e çevirdiğimde yüzündeki endişe ucu yakılmış kağıt gibi beni yavaş yavaş küle çeviriyordu. Hemen karşımda ayakta duran Akın komiser ve haberi alır almaz Yıldız Hanım ile beraber gelen İlyas Müdür dururlarken bana suçlayıcı bir tavırla bakmadıklarını biliyordum ama işte bundan kaçamıyordum.

-Hastanın yakını?

Saatler sonra açılan kapı ve ortaya çıkan doktor ile bir anda ayağa kalktım. Oraya doğru adımlarken duyacaklarım beni ölesiye korkutuyordu.

-Ben annesiyim! Nas..Nasıl oğlum iyi mi?

Yıldız Hanım dolu sesiyle öne atıldığında İlyas müdür de kendini tanıttı. Sadece iyi bir haber bekliyordum ki ona tutunabileyim.

-Baran Beyin kan tahlilleri sonucunda zehirlendiğini ve bundan dolayı solunum güçlüğü çektiğini öncelikle size söylemem gerek. Kendisini solunum cihazına bağladık ama tedavisi için antidot yani panzehiri bir an önce yapmamız için sizin bize yardımcı olmanız gerekiyor.

Ayakta durmak her geçen dakika daha da zorlaşırken başım dönüyordu. Nasıl zehirlenmişti? Böyle bir şeyi
aynı evin içinde olan ben nasıl fark etmemiştim? Konuşmalar kulağıma uğultu şeklinde ulaşırken Yıldız Hanımdan kopan hıçkırık içimi dağladı.

-Na..nasıl olabilir böyle bir şey?

-Yediği yemekten, damardan enjekte edilerek veya başka bir şekilde bulaşmış olmalı. Bunun için bana son iki saat içerisinde yanında bulunan kişi neler olduğu hakkında tüm bilgileri vermeli.

Tüm gözlerin ağırlığı sadece benim üzerimde kalırken nefes alamadığımı hissettim. Kavga ettiğimizi nasıl anlatacaktım? Yıldız Hanım için gittiğinden bu yana onu görmemiştim ve gecenin bir vakti beni bulan da o olmuştu. O sırada ne yaptığını dahi bilmezken gözyaşlarımı sildim.

-Sabah be..beraber kahvaltı yapmıştık. O ne yediyse bende aynısını yedim. Yıldız Hanımın haberini aldıktan sonra evden ayrıldı ve son o..olanları zaten biliyorsunuz. Ben son iki saattir yanında değildim.

Gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirirken burnumu çektim. Eğer yediği bir şeyden zehirlenmiş olsaydı aynısı benim başıma da gelirdi. Çünkü ikimizde kahvaltı da aynı şeyleri tüketiyorduk. Yine de bilmiyordum işte!

-Pekala, yine de o kahvaltıda yediklerinizden birer örnek alsak çok iyi olacak. 

-Hemen hallediyorum.

Akın komiser hızla yanımızdan ayrıldığında yutkunmaya çalıştım.

-Peki ya onlar değilse ne olacak? Neyden zehirlendiğini nasıl bulacağız?

Yıldız Hanım yeniden telaşla sorduğu soruya karşın İlyas müdürün koluna tutundu.

-Zehir doğrudan akciğerleri etkilediği için Baran beyi rahat nefes alması için solunum cihazına bağladık ama buna ne kadar dayanır bilmiyorum. Bu yüzden en kısa zamanda panzehiri bulmamız gerek. Gün içerisinde ne yaptığı hakkında da birazdan ondan bilgi alacağım.

-O zaman oğlum konuşabilecek durumda değil mi?Onu görebilir miyim? Lütfen görmeme izin verin!

Doktor kararsız bakışlarına karşın başını hafifçe aşağı yukarı salladı. Ayaz başkomiseri görmesi için normal odaya alacaklarını söylese de Yıldız Hanım doktor ile beraber yanımızdan ayrıldı. Sarsak adımlarım ile daha fazla gücüm kalmadığımda duvara doğru ilerledim. Sırtımı soğuk betona yaslarken bulanıklaşan görüş açım ile yere çökmek zorunda kaldım. Zehirlenmişti. Bunu kimin yaptığını ve neden yaptığını çok iyi biliyordum. Çünkü onun istediğini yapmamıştım ve o yine zarar vermekten kaçınmamıştı. Şimdi beni izliyor muydu acaba? Çaresiz kaldığımı gördükçe bu durumdan zevk alıyor muydu?

Kesinlikle.

Tükenmiştim işte. Benden neyin intikamını alıyorsa ya da bunları bana neden yapıyorsa bitirmişti beni.
Beni bir anda değil her gün yavaş yavaş zehirlemişti. Belki de beni bu kadar zorlamasının bir nedeni de hesapta olmayan bir sorun edindirdiğim için yapıyordu. Çünkü Ayaz başkomisere aşık olacağım hiçbir hesapta, planda yoktu. Evet eğer bu insanlar arasında böyle telaffuz ediliyorsa aşık olmuştum. Yanlış rüzgara kapılmak, hiçliğe sarılmak, ateşe yürümek, canın yandıkça her gece daha fazla ağladıkça ondan vazgeçememek aşk olarak adlandırılıyorsa bu doğruydu. Sanem'in varlığını yanımda hissettiğimde o da benim gibi sırtını duvara yaslayarak yanıma oturdu. Gözlerimi ona çevirmezken içsel hesaplaşmam bitmiyordu.

-Kalbimin yerinde sanki cam kırıkları dolu Sanem.

Sesim benim parçam değilmiş gibi eğreti bir şekilde çıktığında hatırlamaya çalıştım. Belki kaçırdığım bir ayrıntı belki başka bir şey var mı diye kendimi zorladım. Neydi onu zehirleyen? Neydi bizi bu denli birbirimizden ayrı tutan?

-Öyle çaresizim ki tek başıma kaldığım bir yol var ve ben o yolda hiçbir yeri göremiyorum. Üstelik yanımda olan kim varsa onu da karanlığıma dahil ediyorum.

-Kendini bu kadar hırpalama Sıla. Biliyorum her şey için şu an kendini suçluyorsun ama inan bana bunda senin hiçbir suçun yok. Amirim güçlüdür bunun da üstesinden gelecek.

-Ya gelemezse? Ya o panzehir hiç bulunmazsa?

Sesimdeki doluluk can yakıcıydı. Sanem'in ela gözlerinde gördüğüm sis yutkunmamı güçlendirirken böyle bir seçeneği hepimizin gözardı ettiğini düşünüyordum. Neden mi? Çünkü o güçlüydü. O pes etmezdi. O yılmaz ve bu halde olmasına rağmen hesap sorardı. Fakat her ne kadar görmezden gelinse de bu gerçek sorulması gereken tek soruydu. Bu sefer gerçekten dayanabilir miydi?

-Sanem.

İlyas müdürün sesi ikimizin de aynı yere bakmasına neden olduğunda Sanem oturduğu yerden hızla ayağa kalktı. Ona eşlik ederek ardımdaki duvara tutunup bende ayağa kalktığımda İlyas müdürün yüzündeki ifade hoşuma gitmemişti.

-Buyrun müdürüm.

İlyas müdür derin bir nefes aldığında bakışlarını benim üzerime çevirdi. Bir şeyler düşündüğü belliydi ki bu durum sanki gözlerinden okunuyordu.

-Sıla ile biraz konuşmak istiyorum.

Sanem'e karşı bakmadan dile getirdiği cümlesiyle ellerime indirmek üzere olduğum bakışlarım hızla onu buldu. Sanem başıyla onaylayarak ağırca yanımızdan ayrıldığında korkmalı mı yoksa gerilmeli miydim bilmiyorum. Bildiğim tek şey onun yüzünü görmek ve iyi olduğunu bilmekti.

-Sana haberlerim var Sıla.

Kalbim göğsümün altonda gümbürtüyle atmaya başladığında yutkundum. Gözlerimi İlyas müdürden ayırmazken hızla atıldım.

-Yoksa panzehir bulundu mu!

-Hayır hayır Akın o konuyla ilgileniyor. İyi haber Baran uyanık ve konuşabilecek vaziyette. Kötü haber ise bu olayın o Bulut suyu denen herif tarafından yapıldığı hakkında hemfikir olduğumuzu varsayıyorum ve artık seni burada tutamayacağımız kanaatindeyim.

Sözleriyle sırtımı ardımdaki duvara yasladığımda ağırca gözlerimi kırptım. Gitmem gerekiyorsa giderdim ama benim gitmem bir şeyi değiştirir miydi orası muammaydı.

-Nasıl yani? En son böyle bir şeyi yaptığımızda sonucu hiç de iyi olmamıştı.

-Farkındayım ama inan bana bir ipucu, bir açık bulana kadar Baran ve seni buradan göndermek en iyisi olacak.

İlyas müdürün dediğiyle boğazım kurudu. Ayaz başkomiserle tartışmamızda artık beni bir başka memurun koruması için talepte bulunacağını söylemişti. Bunu er ya da geç dile getirecekti. Derin bir nefes almaya çalıştığımda belki de en sağlıklı olanı buydu. Onu görmediğim, aynı havayı solumadığım başka yere gitmek iyi olacaktı. Başımı olumlu anlamda salladığımda konuşmak için dudaklarımı araladım.

-Aslında bende sizinle o konu hakkında konuşacaktım. Bu..-

-Müdürüm!

Sanem'in sesi konuşmamı kesmeme neden olduğunda yanıbaşımızda yerini aldı. Bakışlarını İlyas müdüre çevirdiğinde heyecanlıydı.

-Baran amirim sizinle konuşmak istiyormuş. Acil olduğunu dile getirdi.

İlyas müdür Sanem'i bir süreliğine incelediğinde sanki sesli dile getirmeseler bile gözleriyle, bakışlarıyla anlaşıyorlardı. Derin bir nefes aldığında İlyas müdür sakalını sıvazladı ve bana döndü.

-Benimle konuşmak istediğin konu önemliyse devam edebiliriz.

Sözlerini doğrudan bana söylediğinde kafamın içi o kadar doluydu ki bir an bana söylediğini idrak edemedim. Çünkü aklım Ayaz başkomiserin ne konuşmak istediğine takılmıştı. Bu halde neyin aciliyetiydi bilmiyorum ama iyi bir şey olmasa gerekti. Gözlerimi kırpıştırarak başımı hayır anlamında iki yana salladım.

-Hayır.. hayır sonra konuşabiliriz.

-Pekala o zaman ben Baran'ın yanına gidiyorum Sanem burada seninle kalsın.

İlyas müdür yanımızdan ayrıldığında kollarımı göğsümde kavuşturdum. Hastanedeki beyazlığın soluk hali kalbime kadar titrememe neden olduğunda bu sefer duvarla birleştirilmiş olan sandalyeye oturdum. Sanem de yanıma kendini bıraktığında ikimizde durgunduk. Çünkü ikimizin de sarsılmaz dediği duvarın nasıl zarar gördüğüne şahit olmuştuk. Zırhında ufak bir çatlak dahi meydana getiremediğim adamın kollarımın arasında nefes almak için çırpınışına şahit olmuştum.

Eskiye dönmüş gibiydim ki gerçekten de öyle olmuştu. Haftalar sonra olsa dahi saçlarım eski kızıllığına kavuşmuş tenim iyiden iyiye solmuştu. Ayaz başkomiseri gördüğümde bir yanım yine umut etmişti. Sanem'i gördüğümde, Yıldız Hanım ile tanıştığımda, İlyas müdürün beni koruyuşunda, Akın komiserin bizi her başımız sıkıştığında kurtarmasında da umut etmeye devam etmiştim.

-Yetimhanede bize bakan bir teyze vardı.

Sesim her geçen dakika daha da boşluğa gömülürken Sanem'in bakışlarını üzerimde hissettim. Ona bakmaya gücüm yokken konuşmaya devam ettim.

-Hafta sonları okul olmadığında yetimhanenin bahçesinde oturur kapıyı izlerdim. Belki derdim. Belki gelirler ve beni buradan alırlar.

Kaçıp lunaparka gittikten sonra cezayı aldığım günün devrisinde bunu yapardım. O kadar yorgun ve umutla beklerdim ki onları olmayan varlıklarına tutunmaya çalışırdım.

-Akşam saatlerine doğru hava hafifçe serinlediğinde saçımda bir dokunuş hissederdim. Münevver teyze. Zaten ondan başkası da dokunmazdı saçlarımıza.

Dudaklarım titrediğinde ondan sonra saçlarımı okşayan diğer kişi geldi aklıma. Bu bilgiyi hafızamdan hemen silerken gözyaşlarım hikayemin mührüydü.

-Saç..saçlarımı okşar ve ondan sonra kulağıma doğru fısıldardı. Umma ki küsmeyesin güzel kızım yoksa yolunu beklediğin kimse hiçbir zaman sana gelmez, senden götürür.

Boğazımdan yukarıya tırmanan sızıyı görmezden gelmek imkansızdı. Kollarımı hafifçe ovduğumda Sanem'in sessizliği adeta dilimin çözülmesine neden oluyordu.

-Çok umdum, çok bekledim ve bunlarla beraber benden çok şey götürülmesine izin verdim.

-İzin verdiğin diğer kişi de amirim değil mi?

Büyük bir afallamayı yaşadığımda gözlerim bu sefer hızla Sanem'i buldu. Tüm şeffaflığı ve netliğiyle bana bakarken ağzımı açıpta bir şey söyleyemedim. Sahi ne diyebilirdim ki? Neyi itiraf ya da inkar edebilirdim? Ben bir kez buna kalkışmıştım. O umudun varlığını sorgulamış ve tutunmaya çalışmıştım. Fakat işte Münevver teyze yine haklı çıkmıştı.

-Peki onu görmeyecek misin? Nasıl olduğunu merak etmiyor musun?

Merak etmek mi? Onu görmek için çıldırıyordum ama o beni görmek istemiyor olabilirdi. Çünkü herkesle görüşmüştü ama benim adım dahi geçmemişti.

-Uyanır uyanmaz seni sormuş.

Sanem'in dediği şeyle ellerimde olan gözlerim hızla yeniden onu buldu. Sanki aklımı okumuş gibi cevap verdiğinde kalbimde amansız bir sızısı yeniden baş gösterdi.

-Gerçekten mi?

-Evet, bak aranızda ne geçti bilmiyorum ama onun gururu her duygusunun önüne geçer. Bu yüzden de gururuna yenilip de seni çağırtmıyor. Fakat bunca şeye rağmen sana söylemek istediğim bir şey var.

Sanem oturduğu yerde bana doğru döndüğünde ela gözleri olabildiğince açık tona bürünmüştü.

-Onunla baş edebilecek tek kişi sensin Sıla. Bunu nereden çıkardığımı soracaksan gördüm. Sana olan bakışlarındaki büyüklüğü ve bu büyüklüğün getirdiği öfkeyi gördüm. Ve inan bana o senin hayatına ne kadar dokunduysa sende onun hayatına dokundun.

Kendinden o kadar emin konuşuyordu ki aklımla kalbim arasında sıkışıp kalmıştım. Sanem gurur diyordu ama bu neyin gururuydu?

-Ben ona hiçbir şey yapmadığım halde neyin gururu Sanem bu?

-Yaptın. Belki de öfkesinin nedeni de bu olsa gerek.

Sanem'in dudağında çarpık bir gülümseme meydana geldiğinde hızla kayboldu. Ne yapmıştım ben ona? Bu kadar öfkesini benden çıkaracak ve ikimizin de hayatını değiştirecek olan ne yapmış olabilirdim?

-Yalnızlığına öyle bir darbe indirdin ki bu gurur o yüzden. Sana karşı gelemedi, sen hayata karşı planladığı hamlelerini tek tek yerle yeksan ettin. Şimdiyse buradaki sesleri susturamaz hale geldi ve öfkesine sığınmayı seçti. Tam da ondan beklenilecek bir durum şaşırmıyorum aslında.

Sona doğru kelimeleri ağzının içinde yuvarladığında bende ona doğru döndüm. Eliyle kalbini işaret ettiğinde susturamadığı sesler oradan mı geliyordu?  Onun hakkında bu kadar çok şey biliyor olması ve kendinden emin bir şekilde bana anlatması tüm bedenimi harekete geçiriyordu.

-Ne yapmamı önerirsin?

Önermekten çok bana çıkar yol göstermesini istemek gibi bir şeydi. Çünkü ikimizde öyle bir noktada sıkışıp kalmıştık ki hareket edemeyecek hale gelmiştik. Sanem oturduğu yerden kalkarken üzerindeki deri ceketi düzeltti. Ardından kemerindeki silahını da düzelttiğinde gözleri parıldadı. Beni de kolumdan yakaladığında ayağa kaldırdı. Hızlı adımlarla beni peşinden sürüklerken ne yaptığına anlam veremedim. Bekleme salonundan ayrılıp sola döndüğümüzde geniş bir koridor bizi karşıladı. Kapının önünde gördüğüm Yıldız Hanım ile boğazım kuruduğunda gözlerim irileşti.

Hayır!

Ben hazır değildim ve ne tepki vereceğini bilmiyordum. İtiraz etmeme fırsat kalmadan Yıldız Hanımın bakışları bize döndüğünde tüm kelimelerim birbirine girmişti. Kafamın içinde öyle bir kargaşa çıkmıştı ki dilim hareket etmiyordu. Yıldız Hanım ve Sanem kısa bir bakışmanın ardından gözleriyle anlaştıklarında Yıldız Hanım başıyla içeriyi işaret etti. Sanem'in kolumdaki elini bu sefer sırtımda hissettiğimde boğazım kurumuştu.

-Hayat kısa, sarıl gitsin.

Beni odaya itmeden ve kapıyı kapatmadan önce kulağıma söylediği son cümle buydu. Elim ayağım buz kesmiş öylece kaskatı kesilirken hareket edemedim.

-An..anne.

Hırıltı ses.

Makineden yükselen ses.

Kalbimin sesi.

Hangisini duyacağımı ve kulak vereceğimi şaşırırken yutkunmaya çalıştım. Direnmeye çalışırken kaçtığım benliğimle yine onun yanında bulmuştum kendimi. Şimdi çıkıp gidebilirdim ama beni bağlayan bir şey vardı. Sanem'in söyledikleri. Yıldız Hanımın bakışı. Kaderin bizi her seferinde bir araya getirmesi.

-Anne se..sen mi..sin?

Dudaklarımı birbirine bastırırken sesini duymanın verdiği huzurla bir adım attım. Sanem'in söylediği gibi bana öfkeli olmasının sebebi sol yanına verdiğim zarardan mı kaynaklanıyordu? Evet onu savunmasız bırakmıştım tıpkı beni bıraktığı gibi. Dokunmasına izin vermiştim tıpkı ona dokunduğum gibi. Gülümsememe neden olmuştu tıpkı tebessüm etmesine neden olduğum gibi. Attığım bir adım diğerini getirdiğinde beni görmesini engelleyen duvardan kurtuldum. Gözleri doğrudan üzerime çevrildiğinde göğsü hırıltıyla inip kalkıyordu. Doğrulduğu yatakta o kadar heybetli duruyordu ki bir an yüzündeki şaşkınlığı göremeyecektim.

Hayat kısa, sarıl gitsin.

Kolundaki serum, parmağında onu takip eden kablolar, burnunun hemen altında daha rahat nefes almasını sağlamak yer alan beyaz hortum görüş alanımdayken konuşmak yapabileceğim son şeydi.
Konuşsam bile ne diyecektim? Geçmiş olsun mu? Onun gibi bir adam öyle bir cümleyi hakaret olarak sayardı ki bunu ona ben bile yakıştırmıyordum. O güçlüydü, sarsılmazdı, ayağa kalkacaktı. Her ne olursa olsun ne gerekirse gereksin o panzehir bulunacaktı. Bulunmalıydı!

Hayat kısa, sarıl gitsin.

Beynimin içindeki tekrara giren bu cümle sağır olmama yetti. Bakışları yüzümün her bir noktasında gezinirken daha fazla dayanamadım. Tutamadığım, adlandıramadığım, işin içinde bir türlü çıkamadığım duygularım yönünü bulduğunda ona sarıldım. Kollarımın arasına giren bedeni kaskatı kesilse de umursamadım. Saçlarına bir kez daha dokunmanın o bilindik kokunun ciğerlerimi delmesine izin verdim. Sarılmalarımızın gerçekleştiği ortamın genellikle hastane olması ne kadar yaralı olduğumuzu mu yoksa ikimizi de yenecek gücün burası olduğunu mu gösteriyordu bilmiyorum.

Haftalar sonra vardığım huzurun karşılıksız olmasını beklerken belime dolanan eller beni sardı. Hem de sımsıkı. Beklemediğim bu durum içimde baharı canlandırırken burnum boynuna değdiğinde geri çekilmedim. Sarılmaktan daha fazlasını yapabilsem belki onu da yapacaktım ama olmuyordu. Ağırca geri çekilirken ondan ayrılmadım. Konuşmak için ağzını açacağı sırada işaret parmağımı oraya yerleştirdim.
Gözlerim köpük köpük olmuş kahve gözlerine perçinlendiğinde ben konuştum.

-Bir dakikalığına sadece Sıla ve Ayaz olamaz mıyız?

Ne söylediğimin ya da ne yaptığımın bende farkında değildim. Onun da gözlerinde gördüğüm şaşkınlık her geçen dakika artarken böyle bir şart koşmamın nedeni dakikalar sonra her şeyin eskisi gibi olacağına inancımın tam olmasından kaynaklanıyordu. Hatta daha kötü olacaktık. Aramızdaki mesafeler aşılmayacak boyuttan da öte olacak ve ikimizin de kalbindeki mezarlar gün yüzüne çıkacaktı. Çünkü o bir karar vermişti ve ben dahil artık kimse onu o karardan çeviremezdi. Üstelik onu bu halde görmek ve sebebinin ben olduğumu bilmek dengemin iyice şaşmasına neden olmuştu.

Dudağının üzerinde duran parmağıma vuran hırçın nefesleri acıyla gözlerimin kasılmasına neden olduğunda aklım durmuştu.

-Artık bana neden kızgın olduğunu biliyorum.

Sağımızda duran makineden yükselen ses ile gözlerimi kapatmak istedim. Hiç kesilmeden ardı ardına kesik ve bir o kadar da pürüzlü nefes alırken elimi kalbinin üzerine koydum.

-Bi..biz olamayız bil..biliyorsun değil mi?

Kelimeler ağzından o kadar zor ve kanamış bir şekilde dökülürken oluk oluk sızlıyordu her yanım. Gerçekten birine sahici duygular beslemek bu kadar mı acıtıyordu? Elimin altındaki tenin sıcaklığı beni yaktığında elini kaldırıp kalbinin üzerindeki elimi tuttuğunda gözlerimi ona çevirdim. Bakışlarındaki nefes kesicilik beni tar duman ederken tutuşundaki umuda ne demeliydi peki?

-Biliyorum ama vazgeçemiyorum.

Yüzsüzlük kelimesinin kalıp bulmuş haliydim ben. Sesim o kadar incinmişti ki kalbimdeki kırık sanki ona yansımıştı. Fakat buna rağmen yüzümde buruk bir gülümseme vardı. Çünkü en onun kalıplaşmış kurallarını yıkamazdım ama sarsardım bunu farketmiştim. Ve o bu duruma ne kadar dayanırdı orası muammaydı ki sonunda benden daha kötü bir hale gelirdi, farketmiyordu.

-Sen..seninle ben ne.. ne yapacağım Çilli Serçe?

Ses tonunda o kadar çok şey vardı ki bunu nasıl anlatabilirdim bilmiyorum. Benimle bir şey yapmasına gerek yoktu. Artık ondan hiçbir şey istemiyor ya da beklemiyordum çünkü biz o evreleri çoktan geçmiştik. Geçmişin izleri bizdeki isteklerin hepsini alıp götürmüş geriye hiçbir şey bırakmamıştı. Ne bir heves ne bir istek vardı. Dudağım hafifçe kıvrıldığında o panzehir ne zaman bulunacaktı?

-Benim çillerim yok ki.

Aramıza giren kuvvetli bir öksürük gözlerini benden çekmesine neden olduğunda sanki ciğerlerinde bir kuş vardı da oradan çıkmak için çırpınarak bağırıyordu. Gözlerini yeniden bana çevirdiğinde yutkundu.

-Bel..belirgin olarak sağ yana..yanağında dokuz, sol..sol yanağında oniki tane çil var.

Bu sözleriydi gözlerimin dolmasına neden olan. Evet yüzümdeki çil sayısını söylemesiydi! Beni bu kadar mı önemsiyordu? Benimle ilgili ayrıntıya bu kadar mı dikkat ediyordu? Biz olamayız deyip sonrasında bunu dile getiriyor olması ciğerlerimi parçalamıştı. Umut dahi vaat etmediği bendim ve o yüzümdeki çillerin sayısını bana söylüyordu. Bittiğini sandığım şey korkutucu muydu yoksa daha mı kötüydü artık anlayamayacak kadar kafam karışmıştı.

Bana her zaman kendimi düşünmem gerektiğini hatırlatırken artık bir şeyden emindim. Kendimi düşünmemin yolu ona uğrar ve ondan geçer olmuştu. Bunun ne geri dönüşü ne de başka bir yolu vardı. Nitekim onu öpmek için eğildiğimde de bunun başka açıklaması yoktu. Hırıltılı nefesinin dudaklarımdan içeriye süzülüşü, mayhoş tadın damağımda iz bırakması ve o büyük hüznün kalbimden hiç çıkmayacak şekilde iz bırakması. Hepsi bu öpücüğün içerisinde saklıydı. Bir kalpte iki kişiye yer olmazdı. Bir kalp, iki yükü aynı anda taşıyamazdı. Ben, onun kalbindeki ailesiyle boy ölçüşemezdim ki ölçüşmeyi de istemezdim.

Bu hikayede hangimiz haklıydık bilmiyorum ama kaybeden fazlasıyla çoktu. İlyas müdür onunla konuştuktan sonra geri dönüşü olmayacağının farkındaydım ve öpücük benden kalan tek şeydi. O kıramadığı gururun bense yanlış aşkın kurbanı olmuştuk. Varlığımın ona nasıl hissettirdiğini, nasıl arafta bıraktığını ve nasıl zorladığının farkındaydım. Fakat onun farkında olmadığı bir şey vardı.

Yokluğum.

☁️☁️☁️☁️

Continue Reading

You'll Also Like

161K 15.2K 43
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
GELECEK By VeraHare

General Fiction

82.5K 3.8K 15
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
426K 22.4K 49
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...
184K 7.9K 30
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...