BULUT SUYU

By ms_rabiss

74.5K 5.7K 845

დ Geçmişi bilmediği sırlarla dolu olan bir kız. Sıla Tekin. Geçmişi açığa çıkaracak olan bir polis. Ayaz Bara... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-

-27-

1.1K 103 3
By ms_rabiss

KEYİFLİ OKUMALAR

Herkesin bir geçmişi vardır, tıpkı sayfalarını ezbere bildikleri bir kitap gibi içlerinde duran, arkadaşlarınınsa kitabın ancak ismini okuyabildiği.

☁️☁️☁️☁️


İnsanın vermek için sadece bir canı olurdu. Ruhu bedenine sıkışmaz sadece tek seferde her şey olup biterdi. Benim canım ise uzatmalara oynuyordu. Daha kim beni başına bela olarak almak ister diye etrafına bakınıyordu. Oysa o bile duyduğu sözlerden sonra sessizliğe bürünmüştü. Çırpınmanın aslında boğulmaya sebep olduğunu öğrenmiş miydi? Karaya varmak yerine dibe çekilmenin huzuruna varmış mıydı? Farkına varmış olmalıydı. Çünkü o da yıkıntı harabede yerini almıştı.

Karanlık sokağı aydınlatan bir ay ışığıyken titrek bir sokak lambası da buna eşlik ediyordu. Uyuşan ayaklarım artık yorulduğunu belli edercesine sızladığında durdum. Yönümü kaybettiğim yere geri dönmüştüm. Ciğerlerimdeki son nefesi de derince verdiğimde gözlerimi kapatıp başımı gökyüzüne çevirdim. Artık bakmak istemiyordum. Siyah gökyüzüne artık bakmak istemiyordum. Çünkü acıdan başka bir şey vermiyordu.

Şakağımdan aşağıya süzülen yangın sönmezken gittikçe harlanıyordu. Acaba bulmuş muydu annesini? Yıldız Hanımın hayatta kalması için iyi dileklerimin olmasını dilerdim ama kurumuştu. İyi dileklerim artık kurumuştu. Yine de iyi olmasını temenni ediyordum. Başımı düzeltip akan gözyaşını sildim ve gözlerimi araladım. Devam etmem gerekiyordu. Başladığım noktaya geri dönmeliydim.
Sonuma kendi ellerimle yürümüştüm ve bu pes ettiğimi gösteriyordu. Evet ben bir kez daha yenilmekten kendimi alamamıştım. Özellikle onun ağzından iğrenç bir varlıkmışım gibi çıkarken bu kaçınılmaz olmuştu. Çünkü dayanak noktam yerle yeksan olmuş, paramparça bir hale gelmişti. Bir noktaya dalıp giden gözlerimi gelen sesle o tarafa çevirdiğimde onu gördüm.

Gelmişti.

Yine beni bulmuştu.

Geriye doğru adım attığımda gidemezdim. Benim istediğim artık hesaplaşmak ve gözlerimi kapatmaktı. Herkese ve her şeye. Çünkü dayanmak öyle imkansız bir hale gelmişti ki incelip kopması gereken her şey bana saplanıyordu. Bana öylece bakarken körüklü nefes alışverişinden dolayı inip kalkan göğsü ile bir adım geriye doğru attım. Elimin tersiyle akmak üzere olan yaşı yok ederken ardımı döndüm ve koşmaya başladım kaçabilecekmiş gibi.

Her adımım da yüzümü bıçak gibi kesen soğuk hava ciğerlerimde son buluyordu. Adım seslerini ardımda hissederken dönüpte bakmadım. Attığım her adımın bir diğerinden daha hızlı olması için koşmaya devam ettim. Gözlerim gittikçe netliğini kaybederken duyularım bile artık beni terk ediyordu. Kalabalık caddeye çıktığımda yola doğru atladım. Ardından yankılanan korna sesi ve tekerlerin acı çığlığı bile beni durdurmadı. Çünkü benim bastırmaya çalıştığım ses çok daha başkaydı. Kaldırımın karşısına geçip yeniden ara sokağa girdiğimde artık hiçbir şey göremez hale geldim. Canhıraş yankılanan kesik hıçkırık sesleri de bana ait olsa da kendime bile o kadar yabancı hale gelmiştim ki tahammülüm kalmamıştı.

Kendimi zorlamaya devam ettim ve kaslarım yanana kadar koştum. Unutmak istercesine koştum. Her şeyi ardımda bırakmak ve uçurumdan düşmek istercesine koştum. Girdiğim insan kalabalığından sıyrılırken oluk oluk kanayan kalbimi görmezden geldim. Bacaklarım titremeye başladığında yavaşlayan adımlarımda onu takip etti. Elim soğuk duvara değdiğinde yola odaklanmış bulanık bakışlarımı kaldırdım.

Çıkmaz sokak.

Duran adımlarım ile yakarışlarım son buldu.

Kararlarım bir bir bana veda etti.

Belime sarılan eller tüm gücümü benden aldı.

-Yakaladım seni.!

Nefes nefese sesini kulağımda hissederken belimin üzerindeki ellerinin üzerine ellerimi yerleştirdim ve ağlayarak ittirmeye çalıştım. Ben yakalanmak istemiyordum ki. Ben artık ayağıma prangalar vuran, beni hiçbir suçum yokken hapishanede yaşatan ve istenmediği her zaman açık açık yüzüne vurulan bu hayattan kurtulmak istiyordum. Ellerini bir kez daha ittirdiğimde tutuşu biraz daha sıklaştı. Yine istediğim olmadığında artık ayakta duracak gücü kendimde bulamadım. Dizlerimin üzerine düşerken o da benimle beraber yere çöktü.

Ağlamamak için tuttuğum nefeslerim beni terkettiğinde irademi bıraktım. Gecenin karanlığına çarpıp yeniden bana dönen hıçkırıklarıma teslim olmuştum.

-Bı..bırak beni.

Yılgınlıkla ağzımdan dökülen kelimeler onun karşıma geçmesi ile son buldu. İstemiyordum artık.
Ateşler içinde yanarken güvendeymişim gibi yaşamayı istemiyordum. Kalbim yorulmuştu. Kalbim öyle bir yorulmuştu ki hiçbir zaman içtenlikle gülemeyip ağladığım için bana kırgındı. Hep bir aksilik çıkmıştı. Tüm heveslerim ciddi anlamda çöp olmuştu. Gözlerimi ona çevirdiğimde direnemediğim ellerim iki yanıma düştü.

Çöktüğüm duvar dibi cehennem olurken karşımdaki adam artık ona gidebileceğim bir seçenek değildi. Eğer gitsem bile değişen hiçbir şey olmayacaktı.

-Ölmek istiyorum.

Üzerimdeki ellerini çektiğinde şaşırmıştı. Peki ya ne için? Önümü hatta sonumu göremediğim bu hayatta kalmak istemediğim, bana ayrılan sürenin sonuna geldiğim için mi?

Şaşırmamalıydı hatta kabullenmeliydi. Çünkü hastanede ölmemek için ağlayan ben artık yaşıyormuş gibi görünmek istemiyordum.

☁️☁️☁️☁️

Hayatım boyunca elimi uzattığım hiçbir şey de başarılı olamadım. Nitekim ya yarım kaldım ya da yetersiz olduğum için tamamlayamadım. Bunun nedenini hep sorgulayıp durdum ama ne kendime anlatabildim ne de başkasına. Çünkü bunun açıklaması yoktu. Benim hayallerimi bir başkasının elinin tersiyle itmesini ya da yaşamasını anlatmanın oluru yoktu. Belki onu boğazımdaki yumruya benzetebilirdim. Yutunca geçmiyor, varlığını her daim koruyordu tıpkı şu anda varlığını her zamankinden daha fazla hissettirirken. Başımı eğip onunla gelmiştim çünkü lanet olasıca vücudumun nefes alması için ona yine ve yeniden muhtaç kalmıştım. Sahi çok mu önemliydi? Şu hayatın irrite ettiği bedenimin nefes alması bu kadar mı önemliydi?

Tüm uzvum buz kesmişken yeniden önümde açılan kapıya baktım. Gözlerimin şiş olduğunu her hareket ettirişim de net bir şekilde hissederken Ayaz başkomiserin kapıyı açıp yana çekilişini izledim. İçeriye geçmem için gözlerini bana çevirdiğinde ona karşı değil de kendime karşı hissettiğim tek bir şey vardı.

Öfke.

Muhtaçlığın getirdiği aciz öfke sadece iliklerime kadar kazınmış bana söylediği sözler çiviyle beynime çakılmıştı. Hiçkimse hak ettiği hayatı yaşamıyordu değil mi? Oradan çok mu istekli gözüküyordum bilmiyorum ama farkettiğim bir şey daha vardı. Ben artık onun yanında olmak istemiyordum.

-Girmeyecek misin?

Sesi ona hiç yakışmayacak yumuşaklıkta çıktığında aynı tepkisizlikle gözlerinin içine baktım. Şakaklarında biriken ter damlaları dışarıdaki soğuk havanın varlığını inkar edecek türdendi. Saçları yine birbirine karışmış gözleri kızarmıştı. Yüzünde anlamlandıramadığım bir duygu vardı ki bunun tek bir nedeni olsa gerekti.

Suçluluk.

Yıldız Hanıma hiçbir şey olmamıştı. Hatta evinde uyuyor halde bulunmuştu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken aslında o sesin bir bant kaydı olduğu ve Bulut Suyu bunu kullanarak hareket ettiği ortaya çıkmıştı. Nasıl mı? Ayaz başkomiserin ailesini ve babasını kaybettiği suikastte annesi onunda o arabada olduğunu zannederken canhıraş bağırışını kayda alan oradaki gazetecilerden bulmuştu. Çok değil sadece yarım saat öncesinde bunların hepsini bana Sanem anlatmıştı. Beni bulan kişi Ayaz başkomiserdi ve onlardan önce bana ulaşmasının nedeni montuma yerleştirdiği çipten kaynaklanıyordu. Bu duruma karşın ne demeliydim bilmiyorum. Ondan kaçmayı bile becerememiştim.
Olanları onu anlatmayıp Sanem'in anlatması ise hissettiği suçluluktan kaynaklanıyor olabilirdi. Şimdiyse kaçtığım eve beni o getirirken ona ettiğim itiraftan bu yana ilk kez sesini duymuştum.

Gözlerimi ağırca ondan çektiğimde içeriye girmek için adım attım. Ben yıkımdım o ise beni un ufak eden darbe. Ne söylemem ya da ne yapmam gerektiğini bilmediğim bir çaresizlik içinde yeniden boğulurken yaptığı tercih değildi canımı acıtan. Her zaman en önde ve ilk sırada vazgeçilen olmak yormuştu. Bunu belki alışkanlık haline getirirsem toparlanmam o kadar kolay olurdu.

Hissettiğim acı gözlerime vursa da onun anlamayacağını hatta anlamak istemeyeceğini bildiğim için konuşmak istemiyordum. Çünkü dönüş yoktu. O ardına bakmadan kaçmışken benim peşinden koşmaya ne takatim ne de hevesim vardı. Bu başlamadan pes etmek değildi. Bu hiç tatmadığım sevgiye bulaşmamak adına yaptığım en akıllıca yatırımdı.

-Benimle konuşmayacak mısın Sıla?

Konuşurken beni çok mu dinlemişti de şimdi bu soruyu dile getiriyordu? Mecburdum ki onun da beni anlaması gerekiyordu. Üzerimdeki montu sanki her yanım morarmışçasına çıkarırken ona doğru dönmedim bile. Yakasındaki etiketin arkasına yapıştırılmış küçük dikdörtgen şeklindeki çipe kısa bir süre baktığımda hissettiğim yoklukla onu bile fark etmemiştim. Sahi fark edilecek gibi değildi orası da ayrı bir konuydu. Ardımda sessizliğini sürdürürken ne söylememi bekliyorsa artık benden umudunu kesmeliydi. Montu portmantoya astıktan sonra odama gitmek için ona doğru döndüğümde hala kapının önünde durmuş aynı şekilde bana bakıyordu. Kapıyı hızla kapattığında bana doğru bir adım attı. Kaybetmiştim artık. Bana ait olan hisler bu gece itibariyle kendini bir karanlığa gömmüştü ve şimdilik de çıkacak gibi gözükmüyordu.

-Özür dilerim tamam mı! Sana öyle şeyler söylememem gerekiyordu ama birini daha... Annemi de kaybetmeyi göze alamazdım.!

Bana hesap sormuyordu. Neden gittiğimi ya da böyle bir şeye neden kalkıştığımı sormuyor özür diliyordu. Çünkü sebebinin kendisi olduğunu zannediyordu. Oysa bir nebzede olsa haklıydı. Bana karşı sarfettiği sözler sadece gerçekleri bir başkasının ağzından duymama neden olmuştu hepsi bundan ibaretti. Ben olması gereken için geç de olsa hareket etmiştim ama başarısız olmuştum. Dudaklarım solgunca kıvrıldığında gözlerimi kırptım. Onu anlamadığımı ya da dalga geçtiğimi düşünüyor olabilirdi ama ben onu gayet de iyi anlıyordum. Sonuçta geride kalan tek ailesini seçmiş ve ona gitmişti. Bunda bir sıkıntı yoktu ama onun anlamadığı hatta anlamak istemediği bir konu vardı.

-Peki ya benim kaybettiklerim?

O bana bir adım atmışken bende ona doğru adım attım. O solgun gülümseme hiddetle yüzümde kaybolurken kaybolan gözyaşlarım gün yüzüne çıktı.

-Sen her şeyin hesabını bana sorarken ben kime soracağım? Kendimle savaşmaktan o kadar yoruldum ki kendi kendime dayanarak her şeyi kaybettim. Bitti.

Hırçın dalgalar kalbimin duvarlarına vururken bir gümbürtü koptu içimde. Şimşekler çaktı, yıldırımlar tüm kalbimi aydınlatıp sonra tekrar karanlığa gömülmesine neden oldu. Çünkü onun gözlerinde gördüğüm parçalanma tüm bedenimi yaktı.

-Gözlerindeki pişmanlığı görmüşken artık beni avutmanı istemiyorum.

İçimdeki fırtına yerini dinginliğe bırakırken virane halim benden ayrılmaz ve bozulmaz bir hale gelmişti. Kahve gözlerindeki sessiz dalgalanma kendini hiç olmadığı kadar belli ederken yeniden ağzımı açacağım sırada duyduğum ses buna mani oldu. Ayaklarımın hemen dibinde hissettiğim hareketlenme ve muhtaçlıkla ayaklarıma dolanan şeye baktım. Kalbim bir anda sevgiden yarıldığında şaşkınlık dolu gözlerimi Ayaz başkomisere çevirdim.
Sessizce ayaklarıma doğru eğilip elinde kaybolacak olan yavru kediyi aldığında gözlerini yeniden bana çevirdi.

-Yalnız geçirdiğin son doğum günün olsun istedim.

Söylediği her kelime yine beni öldürmeyip sağ da bırakmazken dudaklarımı ısırarak gözlerinin içine baktım. Canım yanıyordu. Beni düşünürken aynı zamanda hiç düşünmediğini beni bırakmayıp korumaktan ve buna rağmen de canımı yakmaktan geri durmayacağını sözleri olmadan hareketleriyle kanatarak anlatıyordu. Beni öptükten sonra bunun hata olduğunu söyleyip bana yakın davranamazdı. Çünkü o benden her an vazgeçecek olsa da ben onun gibi değildim.

Küçük yavru kedinin masumluğu ve güzelliği her şeyin üstesinden gelecek kadar güzelken Ayaz başkomiser bana yaklaştı. Ellerimin arasına bıraktığı yumuşak ve sevilmek için bana sokulan küçük yavruyla kısa bir süre göz göze geldiğimde inlemeleri kesildi. Kalbimde onun sayesinde yeniden filizlenen bir umut parçasına her ne kadar tutunmak istemesem de irademdeki çatlaklar kendini yeniden belli ediyordu. Başımı kaldırıp yeniden ona baktığımda yeniden yıkılacak mıydım? Rengi her geçen dakika solarken gözlerini ardı ardına kırpıyordu.

-Seni öptüğüm için pişman değilim.

Bir şey vardı adını bir türlü koyamadığım. Toparlamaya çalıştıkça darmadağın olan ve paramparça haline gelen bir şey. Ve ben biliyordum ki ne olursa olsun bunu halledemeyecektim. Gözlerimin değdiği nokta da onu bulduğum sürece de bu böyle olacaktı. İnanamayarak ona baktığımda yavru kedinin başını okşadım.

-Bana açıklama yapmak zorunda değilsin.

Gerçekten de değildi. Çünkü ona ilk kez inanmıyor ve söylediklerinden emin olamıyordum. Nedeniyse dediğim gibi geçmişini unutamadığı içindi. Bizim için ihtimaller söz konusu dahi olamazken bana umut vermemeliydi. Eliyle alnında biriken teri sildiğinde burnunun delikleri genişlemişti.

-Sana açıklama yapmıyorum ah kahretsin Sıla nasıl sıkışıp kaldığımı görmüyor musun! Sana doğru bir a..adım atarsam her şey daha da cehenneme dönüşecek ve o kapanmayan yaraların seni yok edecek!

-Sen beni yok etmiyor musun? Gözlerinin içine bakıp bir parça sevgi kırıntısı görememek beni yok etmiyor mu?

-Ağlama.

-Senin için söylemesi ne kadar da kolay! Ağlama Sıla! Ayağa kalk Sıla! Pes etme Sıla! Güçlü ol Sıla! Artık senden bunları duymak istemiyorum. Ben nefes alıyorum ama umudun olduğunu bana söylemeni istiyorum. Bu..bunu yapabilecek misin?

Kendimi tutmayıp konuştuğumda kendi kendime kaçıncı söz verişim ve bunu tutamayışımdı? Anlamsız bir çekişme içerisinde ikimizde galip gelmeye çalışıyorduk. Yine bir çaresizlikle ona bakarken nasıl da canım yanıyordu.

-Yıllarca ben kendime dayanmışken bir gün sen çıkıp geldin. Güçlü olmam, kendimi düşünmem için sözler söylediğinde seni anlamazken dinlemeye çalıştım. Seni anlayamadım neden biliyor musun? Çünkü sen bana hiç açık kapı bırakmadın Ayaz. Açık bıraktın dediğim anda da o kapıyı yüzüme öyle bir çarptın ki bırak artık. Bırak da ben eskisi gibi kendime dayanayım.! Eğer bunca sözüme rağmen yine de yanımda yer alacaksan söyle bana umut var mı?

Sona doğru sesim çektiğim acıdan dolayı ezilirken som defa hiç çekinmeden gözlerinin içine baktım. Çünkü istediğim cevap gelmediğinde öyle bir gizlenecektim ki istesem de ortaya çıkamamaktan, eskisi gibi kalamamaktan artık korkmuyordum. Hislerim karşılıksız olsa canımı yakmazdı bu kadar. Fakat onun yaptığı beni öldürüyordu. Bana iyi davranıyor, düşünüyor, korumak için çabalıyordu ve sonra hiç olmadığı kadar buz kesiyordu. Aramıza aşamayacağım yükseklikte duvarlar örüyordu. Kahve gözleri kızarmış, kaşları büyük bir hissiyatla çatılmıştı. Tıpkı umutlarım gibi teni de iyiden iyiye solmuştu. Belliydi artık. Ne istediğim cevap gelecekti ne de karşımdaki bu adam bana bir adım atacaktı.

Ağzını dahi açmazken o derin çukur yine kendini belli ettiğinde sadece gitmesini bekledim. Elimdeki küçük yavrunun sıcaklığından güç alıp ayakta durmaya ve gitmesini izlerken bunun beni parçalamayacağına kendimi inandırmaya çalıştım.
Titreyen dudaklarım gözyaşlarıma zemin hazırlarken durduğu yerde kıpırdandı. Gidiyordu değil mi? Burnunu hafifçe dikleştirdiğinde ağırca gözlerini kırptığında bakışları benim üzerimdeydi.

-Gerçekten gidersem bir..bir başkasının seni daha iyi koruyabileceğine inanıyor musun?

Biz ikimiz çok farklı şeyler düşünüyorduk. Bu soru da düşüncemi kanıtlar nitelikteydi. Sözleri kesik solukları hızlıydı. Korunmak artık kimin umarındaydı ki? Ben onu ölümün elleri arasından çekip çıkarırken o beni itiyordu. Boğazım düğümlenirken başımı binbir güçlükle olumlu anlamda sallamaya çalıştım. Yaptığım hareket üzerine işaret parmağını kaldırıp kalbimin üzerine yerleştirdiğinde bombanın pimini çekti.

-Peki ben gitsem bile sen kalbini benden korumayı becerebilecek misin?

Her bir kelime çivi gibi kalbime çakıldığında artık kendimi avutacağım tek bir sözcük bile kalmamıştı. Parmağı sanki kalbimi delmiş ve orayı sonsuza kadar o şekilde kalacak halde bırakmıştı. Silah gibiydi karşımdaki adam. Kurşun yoktu ama sözleri mermiden farksız yarıp geçiyordu bedenimi. Lime lime olmuş bir şekilde gözlerine bakarken yanaklarımın içini ısırdım. Yanmamı istiyordu. Bile bile ateşe yürümemi ve hatta bunu itiraf etmemi istiyordu. Sahi ondan saklanmak mümkün müydü? Sorduğu soru beni lal ederken sanırım değildi. Peki beni çözmek bu kadar kolayken o neden bu kadar karmaşıktı? Ondan sadece tek bir adım beklemiştim. Sadece tek bir adım. Fakat o bunu bile benden bekleyecek kadar gururluydu. Yutkunarak burnumu dikleştirdiğimde konuşmak bana yabancı bir eylem gibi gelirken başımı yeniden binbir zorlukla salladım. Dudakları öyle bir kıvrıldı ki bıçak gibi keskindi. Başını bana doğru iyice yaklaştırdı.

Kalbim acıyordu.

-Bana yalan söylüyorsun Serçe.

İçimi okuyor olabilirdi ama ben hislerimi dile getirmediğim sürece hiçbir noktaya varamayacak olmamız muhtemeldi tıpkı onun yaptığı gibi. Yay gibi gerilen kaşları tüm direncimi kırarken sıcaklığına tutunduğu yavru bile buz kesmiş gibiydi.

-Ve ben yalan söyleyenlere ne..ne yaparım biliyor musun?

Kalbim gümbürtüyle sanki ilk kez olması gereken yere geçmiş gibi baş köşeye kurulduğunda bu adam bana ne yapıyordu böyle? Nasıl da etkisi altına alıp yerimde put gibi dikilmeme ve gıkımı çıkarmamama neden oluyordu? Bana ne yapacağından çok gözlerinin hedefi beni korkuturken yine olduğu gibi kımıldayamadım.

-Ceza veririm.

Fısıltıyla dokulan kelimeler ruhuma işledi. Tüm bedenim titrediğinde kalbimin üzerinde duran parmağını çektiğinde her şey son bulmuştu. Tüm yakarışlarım, haykırışlarım, ağlayışlarım bitmişti.
Kahve gözleri benim için azap olup kelimeleri hasar üstüne hasar bırakmıştı. Gözleri açık kalmak için zorlanıyormuş gibi dururken dengede durmak için ağırlığını bir ayağından diğerine verdi.

-Bir..bir başka memurun seni koruması için müdürümle konuşacağım. İstediğin oldu Sıla Tekin artık yanında be..ben bulunmayacağım.

Bir nevi tokat atar gibi konuşurken sadece gözlerinin içine bakmaya devam ettim. İstediğimi gerçekleştirmek için giderken ve onunla bütünleşmiş olan öfkesinden bir gram dahi yüzünde yokken öylece izledim. Bencildi. Kelimenin tam anlamıyla bencildi ki beni böyle cezalandırıyordu. Hayatımdan çıkıp giderek beni cezalandırıyordu. Ağzımı açıkta tek bir kelime dahi söylemek istemezken ardını döndü. Feri gitmiş gözlerim hala her bir hareketini izlerken olduğu yerde duraksadı. Kalbim bir an yeniden hızla çatmaya başladığında elinin göğsüne gittiğini gördüm. Hiddetli nefes alıp verişlerini duyarken her şey birkaç saniye içinde gelişti. Ayaz başkomiserin iki dizinin üzerine yığılması ve sarsılmaz dediğim bedenin vücudunun zeminle bütünleşmesine şahit oldum.

Gözlerim irice açılırken uzuvlarım tutmaz hale geldi.
Elimdeki yavru da eş zamanlı olarak acı acıya miyavlamaya başladığında hızla onu da yere bıraktım. Vücudum kaskatı kesilmiş ona bakarken başımın dönmesine aldırmadan ona doğru atıldım. Yüzünü avuçlarım arasına alırken kesik kesik nefes alıyordu.

-Ayaz.!

Gözleri beni görmezken omuzları sarsılıyordu. Bir anda nasıl bu hale gelmişti aklım dahi almazken soğukkanlı olmam gerektiğinin farkındaydım ama bu şu an için o kadar zor geliyordu ki ne yapacağımı bilmiyordum. Burnundan akan kanı gördüğümde korkum daha da şiddetlendi.

-Ayaz kendine gel! Lütfen..lütfen bana bak!

Bana bakması için yeniden onu zorlarken dudaklarını kıpırdatmaya çalışıyordu ama konuşmak için değildi. Nefes almak içindi. Göğsümün tam ortasında bir yangın tüm bedenimi esir aldığında ondan ayrılmadan ceketinin iç cebine uzandım. Aradığım şeyi orada bulamayınca pantolonun ceplerine baktım. Sert çıkıntıyı farkettiğim zaman telefonu hızla elimi aldım ve doğrudan Akın komiseri aradım. Telefonu hoparlöre alıp hemen yanıbaşıma bıraktığımda kalbim boğazımda canımı acıtarak atıyordu. Hattın açılması için beklerken bir yandan da hala kesik kesik nefes alan Ayaz başkomiserin başını geriye doğru yatırdım. Kahretsin ne oluyordu ona!

-Amirim!

-Akın komiser!

-Sıla?

Sesine yansıyan şaşkınlık ile gözlerimi dolduran yaşlara engel olamadım.

-Ayaz başkomisere bir şeyler oluyor! Ne olur bir an önce buraya gelin!

-Sıla ne oluyor?

-Bilmiyorum nefes almakta çok zorlanıyor ve bilinci var ama cevap vermiyor! Acele et lütfen acele et!

-Kahretsin ben aşağıdaki ekibi gönderiyorum ve hemen ambulans istiyorum sen sakin olmaya çalış!

Telefonun kapandığını belli eden ses ile yeniden Ayaz başkomisere döndüm. Korkum çepeçevre bedenimi sarmışken başını hemen dizlerimin üzerine yerleştirdim. Alnına biriken ter damlacıklarını ellerimle sildiğimde bulanık gören gözlerim ile harap olmuştum. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim ve ona zarar gelecek diye o kadar korkuyordum ki her geçen saniye göz kırpışları yavaşlıyordu.

-Lütfen..lütfen dayanmaya çalış!

Göğsü o kadar hızlı ve kesik inip kalkıyordu ki titreyen dudaklarımı ısırdım. Ona da bir şey olursa nasıl dayanacaktım ben? İyi olmasını, benden uzak durmasını işte bu yüzden istiyordum. Ben hem kendime hem de çevremde olan herkese zarardan başka bir şey getirmiyordum. Gözlerim kaldırmak istediği eline kayarken onu yormadan hızla tuttum. Alnına biriken teri yeniden boşta olan elimde sildiğimde ateşi yükselmişti.

-Ben sana da zarar gelirse ölürüm Ayaz.

Kıyametin illa ki fiziksel olarak görülmesine gerek yoktu. Çünkü kıyamet iki insanın göz göze gelmesiyle de kopabiliyordu. Nitekim onun kahve gözleri zorlukla benimkiyle buluştuğunda gözyaşı dahi insanı serinletmiyordu.

Aksine yakıyordu.

Kapının çalması ve memurların gelmesi ya da ambulans görevlilerin ona ilkyardım uygularken ben yine her şeyi bir perdenin arkasından izlemiştim. Yankılanan siren sesi benim sessiz çığlıklarım gibi siyah gökyüzünün altında feryat figan koparken benden daha cesurdu. Çünkü ben ağzımı dahi açamazken o geceyi yarıyordu.

☁️☁️☁️☁️

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
GELECEK By VeraHare

General Fiction

79.2K 3.6K 15
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
183K 7.9K 30
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...