Affet Beni

By gayeozdmr_

2.2M 73.1K 8.1K

[ Affet Beni, Sev Beni'nin ikinci ve devam kitabıdır. ] ♧ Açığa çıkan doğruların bitirdiği bir aşk. Can yakan... More

Affet Beni
1. BÖLÜM ♧ YOK OLUŞ
2. BÖLÜM ♧ UMUT
3. BÖLÜM ♧ HAYAL KIRIKLIĞI
4. BÖLÜM ♧ BEKLEYİŞ
5. BÖLÜM ♧ NEFRET
6. BÖLÜM ♧ GRİ
7. BÖLÜM ♧ ARKADAŞ
8. BÖLÜM ♧ FEDAKARLIK
9. BÖLÜM ♧ KORKU
10. BÖLÜM ♧ YALANLAR
Küçük bir not ;)
11. BÖLÜM ♧ SEÇİM
12. BÖLÜM ♧ BELA
13. BÖLÜM ♧ ÖLÜM
14. BÖLÜM ♧ ŞANS
15. BÖLÜM ♧ ROL
16. BÖLÜM ♧ DEĞER
17. BÖLÜM ♧ MÜHÜR
18. BÖLÜM ♧ DELİ
19. BÖLÜM ♧ BUZDAĞI
20. BÖLÜM ♧ TESADÜF
21. BÖLÜM ♧ ARAF
22. BÖLÜM ♧ SARHOŞ
23. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ LİSTE
23. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ BANA AİT
24. BÖLÜM ♧ BEDEL
25. BÖLÜM ♧ DUMAN
26. BÖLÜM ♧ DÜĞÜM
27. BÖLÜM ♧ ÜMİT
28. BÖLÜM ♧ SAHTE
29. BÖLÜM ♧ SOĞUK
31. BÖLÜM ♧ GEÇMİŞ
32. BÖLÜM ♧ YABANCI
Gelecek Bölümlerden Kesitler ;)
33. BÖLÜM ♧ BAŞTAN ÇIKARTMAK
34. BÖLÜM ♧ İLK SEFER
35. BÖLÜM ♧ HATA
36. BÖLÜM ♧ FOTOĞRAFLAR
37. BÖLÜM ♧ İKİNCİ ŞANS
38. BÖLÜM ♧ KARANLIK
39. BÖLÜM ♧ CEHENNEM
40. BÖLÜM | SEZON FİNALİ ♧ YEMİN
Gelecek Bölümlerden Kesitler - 2 ;)
41. BÖLÜM ♧ HUZUR
42. BÖLÜM ♧ İKİ KELİME ON ÜÇ HARF
43. BÖLÜM ♧ SEV BENİ
44. BÖLÜM ♧ MUM IŞIĞI
45. BÖLÜM ♧ ESPRİ
46. BÖLÜM ♧ SEÇENEK
47. BÖLÜM ♧ KARDEŞLİK
48. BÖLÜM ♧ SIR
49. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ CEZA
49. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ YALVARMAK
50. BÖLÜM ♧ SÖZ
51. BÖLÜM ♧ AİLE
52. BÖLÜM ♧ MEZAR
53. BÖLÜM ♧ ACI
54. BÖLÜM ♧ SİYAH
55. BÖLÜM ♧ CENNET
56. BÖLÜM ♧ AFFETMEK
57. BÖLÜM ♧ KORUYUCU
58. BÖLÜM ♧ SEVGİ
59. BÖLÜM ♧ KARDEŞ SÖZÜ
60. BÖLÜM ♧ NİKÂH
61. BÖLÜM ♧ İKNA
62. BÖLÜM ♧ İHANET
63. BÖLÜM ♧ AYRILIK
64. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ AŞK
64. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ GİTME
Bir Soru&Bir Duyuru :)
65. BÖLÜM | FİNAL ♧ MUTLULUK
ÖZEL BÖLÜM ♧ 1
ÖZEL BÖLÜM ♧ 2
SEV BENİ BİR YAŞINDA!
ÖZEL BÖLÜM ♧ 3
ÖZEL BÖLÜM ♧ 4
ÖZEL BÖLÜM ♧ 5 | SON |

30. BÖLÜM ♧ KALP

25.8K 947 121
By gayeozdmr_

Playlist: The Chainsmokers - Kanye

Multimedya: Azra&Aras. ♥

İyi okumalar!

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

“Dünyanın en güzel ritmi, Onun senin için çarpan kalbidir.” – Bob Marley

Yorganımı başımdan çekip yattığım yerden hafifçe sağa doğru döndüğümde komodinimin üzerindeki takvimli dijital saate baktım.

10 Şubat, 2014 – 07.15

Yarıyıl tatilinin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini bilmiyordum. Zaman öyle çabuk geçmişti ki daha farkına varamadan ikinci dönem başlamıştı. YGS’ye iki aydan daha az bir süre kalmıştı ve benim birçok konuda eksiğim vardı. Son zamanlarda öyle çok şey yaşamıştım ki kendimi bir türlü derslerime veremiyor, eksikliklerimi kapatmak için bir uğraşta bulunamıyordum. Bu sınav benim geleceğimdi. İstediğim tek şey Aras’ın geleceğimi yok etmesine izin vermemekti. Sınavı kazanmaktan başka bir şansım yoktu. Kendimi ancak bu şekilde kurtarabilirdim. İşte bu yüzden de ondan uzak durmam gerekiyordu. Her ne kadar bu canımı tahmin edemeyeceğim kadar çok acıtsa da.

Her ne kadar hiç istemiyor olsam da okul için hazırlanmam gerektiğini bildiğimden yattığım yerden doğruldum. Bacaklarımı yatağımdan sarkıtıp çıplak ayaklarımı soğuk zemine bastım. Ardından bütün gücümü bacaklarıma vererek yatağımdan kalktım ve adımlarımı banyomuza doğru yönelttim.

Koridorun sonunda bulunan banyoya giderken mutfaktan gelen sesleri duyabiliyordum ve aldığım kokuya göre muhtemelen annem yumurtalı ekmek yapmıştı. Artık hiç kimseyle eskisi gibi değildim. Herkesle arama bir türlü yıkmayı başaramadıkları kalın duvarlar örmüştüm. Kimse o duvarların arkasına geçmeyi başaramıyordu çünkü buna izin vermiyordum. Yeniden aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordum. Bir kere onlara olan güvenimi kaybetmiştim. Tekrar nasıl güvenebilirim bilmiyorum.

Banyonun kapısından girdikten hemen sonra kapıyı ardımdan kilitleyip üzerimdeki kalın pijamalarımdan kurtuldum ve kendimi sıcak suyun rahatlatıcı kolları altına bıraktım. Sıcak su vücudumdaki her bir kuru noktaya değerken suyun altında hareket etmeden durdum ve gözlerimi sıkıca yumdum. En son ne zaman normal bir gün geçirdiğimi düşündüm. Bu düşünce beni haftalar öncesine götürdü. Yılbaşı gecesinden önceki günler, Aras’la geçirdiğim o bir hafta. Her şey o kadar güzel, o kadar gerçek gibiydi ki yıllarca düşünsem yaşadığımız her bir şeyin aptal bir oyundan ibaret olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. O bir hafta içinde beni iyi hissettirmeyi başaran tek kişi Aras olmuştu. Kendimi hiç o kadar mutlu, değerli ve özel hissetmemiştim. Aras bunların her birini bana hissettirirken, sarıldığında beni seviyormuş gibiydi, sanki hisleri gerçekti. Ama değildi. Hiçbir zaman olmamıştı ve olmayacaktı da. Aras hiçbir zaman aşk nedir bilmeyecek, hiçbir zaman o duyguyu hissedemeyecekti.

Yumulu olan gözlerimi açtığımda badem kokulu şampuanımı alıp saçlarıma sürdüm ve iyice köpürttüm. Badem kokusu her bir yanı sararken saçlarımı duruladım. Yüzüme bulaşan köpükleri yok ettikten sonra ellerimi havaya kaldırıp gözlerimin hizasına getirdim ve ellerimi avuç içlerimi görebileceğim gibi yüzüme doğru çevirdim. Gözlerim sol bileğimin üzerindeki yara izine kaydığında sağ elimin parmağıyla yara izimin üzerine dokundum. Parmağımı bir ileri bir geri hareket ettirerek yara izimin üzerinde dolaştırdım. Ben hem bu yara izine hem de artık bedenimin taşımakta zorluk çektiği bu kalp acısına sonsuza dek mahkûmdum. Bileğime ne zaman baksam onu ve bana yaşattıklarını hatırlayacaktım. Acı hiçbir zaman peşimi bırakmayacaktı. Gölgem gibi nereye gidersem gideyim benimle olacaktı.

Benim bileğimde taşıdığım bu yara izinin benzerini Savaş’ın da taşıyor olduğunu öğrendiğimde fazlasıyla şaşırmıştım. Hatta bana yara izini gösterdiği zaman gözlerimi dakikalarca bileğinden ayırmamış, açılan ağzımı bir türlü kapatmayı becerememiştim. Bana neden kendine zarar verdiğini henüz söylememişti. Birkaç kez bunun konusunu açsam da hemen konuyu değiştirerek sorularımdan kaçmıştı. Bende fazla üstüne gitmek istemediğimden hep susmuştum ama bunu yapmasına neyin neden olduğunu bilmek istiyordum.

Savaş ve Aras, Yeraltı’nda kavga ettikten sonra Aras’ı o günden beri hiç görmemiş, sesini hiç duymamıştım. Onu görmeden, sesini duymadan geçirdiğim bir hafta boyunca her gün Savaş ile birlikteydim. Onunla güzel zaman geçiriyordum. Aksini iddia edersem yalan söylemiş olurdum. Savaş bir şeyleri bana unutturuyordu, acımı biraz olsun dindirmeyi başarıyordu. Bunun için ona minnettardım. Her ne kadar bazen benden bıktığını, beni öldürmek istediğini falan söyleyip dursa da onunda benimle zaman geçirmekten hoşlandığını biliyordum. Bunu ona bakınca kolaylıkla anlıyordum.

Suyu kapattığımda banyoda gereğinden fazla zaman geçirdiğimi anlamıştım. Kabinden çıkıp bornozumu üzerime geçirdikten sonra saçlarıma havluyu sarıp banyodan çıkarak ıslak ayaklarımla odama doğru yürüdüm ve kapımı ardımdan kapattım. Vücudumdaki su damlalarını kurularken bir yandan da çamaşırlarımı ve okul kıyafetlerimi çıkartıp yatağımın üzerine bıraktım. Üzerimdeki bornozumdan kurtulmamın ardından çamaşırlarımı giyindim. Okul eşyalarımı giyinmeden önce saçlarımı hızlıca kurutup nasıl göründüğüme hiç aldırış etmeden tepeden dağınık bir şekilde topuz yaptım ve ardından da üzerimi giyindim. Çalışma masamın kenarında duran çantamı ve komodinimin üzerindeki telefonumu aldıktan sonra ise odamdan çıkarak mutfağa doğru yol aldım.

Az önce burnuma gelen yumurtalı ekmeğin kokusu şimdi daha yoğundu. Anneme kısaca günaydın deyip çektiğim sandalyeye oturduktan sonra tabaktan bir tane yumurtalı ekmek alıp kendi tabağıma koydum ve yemeye başladım. Annemin yumurtalı ekmeği her zaman güzel olurdu. Birlikte neşe içinde yaptığımız kahvaltılarımızı özlemiştim. Şimdilerde sessizce yemeğimizi yiyorduk. Annem benimle konuşmaya çalışsa da ben onunla fazla konuşmuyordum. Bu Beste ve Berkay’la da böyleydi. Etrafımdaki herkes benimle konuşmak için, yeniden eskisi gibi olabilmem için çabalıyordu ama bilmiyorlardı ki ben artık eskisi gibi olamazdım. Kendimi kaybetmiştim ve onu affetmediğim sürece de bulamayacaktım.

Annem karşımdaki sandalyeye oturduğunda gözlerini bana dikti. Bakışlarından kaçarken “İstersen sana okula kadar eşlik edebilirim.” dedi. Başımı iki yana hayır dercesine salladım ve donuk bir sesle cevap verdim. “Gerek yok.”

“Doruk’la da gidebilirsin. Seni ne zamandır göremiyordu.”

Annem bu konuda haklıydı. Doruk’u uzun zamandır görmemiştim. Onu özlemiştim özlemesine ama bir şey beni sürekli onlardan uzak tutuyordu. Onlara doğru yaklaşmak istesem de attığım adımlar beni geriye doğru sürüklüyordu. Annem benden herhangi bir cevap alamayacağını anladığında kahvaltısına devam etti. İkimiz birlikte sessizce kahvaltımızı yaptıktan sonra okula gitmek için masadan kalktım. Bir şey demeden anneme sırtımı döndüm ve kapıya doğru ilerledim. Çantamı omzuma taktığımda kapının kulpunu tutup aşağıya doğru çekerek kapıyı açtım. Tam evden çıkacakken annemin bana seslenmesiyle durdum. “Daha ne kadar bu şekilde davranmaya devam edeceksin bilmiyorum ama artık biraz bizi de düşünmenin vakti gelmedi mi Azra? Haftalardır doğru düzgün yüzümüze bakmıyor, iki çift lafı zar zor ediyorsun. Tamam, suçluyum. Senden gerçeği saklamamalıydım ama ne yapsaydım? Baban bizi başka bir kadın ile terk etti mi deseydim? Beni anlamanı istiyorum, Azra. Yaptığım her şey senin içindi. Üzgünüm. Çok, çok üzgünüm kızım.”

“Babam bizi başka bir kadın için terk etmedi anne!”

Belki bunu söylememeliydim ama düşünmeden konuşmuş ve kelimelerin dudaklarımdan çıkmalarını engelleyememiştim. Annemin yüzü ani bir değişime uğrayıp dudakları şaşkınlıkla açıldıklarında gözlerini gözlerime dikti. “Babam bizi başka bir kadın için terk etmedi de ne demek?”

“Bunu benden değil babamdan öğrenmen çok daha mantıklı. Ben sadece bunu bilmen gerektiğini düşündüm.”

Annemin bir şey demesine izin vermeden açtığım kapıdan çıktıktan sonra arkama bakmadan merdivenleri hızla inmeye koyuldum. Apartmanın demir kapısından çıktıktan sonra motoruna yerleşen Doruk’u görmemle birlikte adımlarıma bir son verdim. Doğrudan ona bakarken başına takmakta olan kaskını indirip bana kocaman bir şekilde gülümseyerek motorundan indi ve iki adımda yanıma geldi. “Canavar.” diye fısıldadıktan hemen sonra kollarını bana sıkıca doladı. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından bende ona sarıldığımda başımı göğsüne yasladım. “Seni çok özledim.”

Hiçbir şey demeden bir süre daha Doruk’a sarılı bir şekilde durmamın ardından yavaşça ondan ayrıldım ve aramıza bir mesafe koydum. “Haftalardır nerelerdeydin? Her gün size geliyordum ama bir türlü seni bulamıyordum. Annen dışarıda olduğunu söylüyordu. Seni nihayet gördüm.”

“Evde durmak boğucu.”

“Katılıyorum ama bana haber vermeni isterdim. En azından birlikte bir şeyler yapabilir ve vakit geçirebilirdik.”

“Ama yapmadım, tamam mı? Çünkü seninle ya da diğerleriyle vakit geçirmek istemedim. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı!”

Kırıcı olmayı istememiştim fakat yine kendime engel olamadan konuşmuştum. Doruk’un yüzünde olan gülümsemesi solmuş ve dudakları düz bir çizgi halini almışlardı. Kahverengi gözlerini benden kaçırıp başını hafifçe öne doğru eğdiğinde “Üzgünüm.” diye mırıldandı. Ona sarılmak, benimde üzgün olduğumu söylemek ve az önce dediklerim için özür dilemek istedim ama yapamadım. Sadece hiçbir şey demeden karşısından çıktım ve adımlarımın beni okula doğru götürmelerine izin verdim.

***

Okula vardığımda hiç kimseye bakmadan doğrudan kapıdan içeri geçip kantine gittim ve bulduğum ilk boş masaya oturdum. Zilin çalmasına on dakikadan az bir süre vardı. Zil çaldıktan sonra müdür bir konuşma yapacak, ardından İstiklal Marş’ı okunacak ve sonra da ikinci dönemin ilk dersi için sınıflarımıza gidecektik.

Okulda olmayı istemiyordum çünkü burası fazla kalabalıktı. Bana bakan her bir insanın ne düşündüğünü anlamakta çok zorlanmıyordum. Hepsi benim ne kadar zavallı olduğumu düşünüyorlardı. Bana kendime yaptığım bu şey için acıyarak bakmalarını istemiyordum. Onların acımalarına ihtiyacım yoktu.

“Azra.”

İsmimi duyduğumda ve gözlerimi bahçeden ayırıp sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde karşımda Orkun’u buldum. Yıllardır onu görmemiş ya da herhangi bir haber almamıştık. Şimdi buraya geri döndüğünden beri de onu ilk kez görüyordum. Hala aynıydı. Ona dair fiziksel olarak hiçbir şey değişmemişti. Aynı kıvırcık saçlar, aynı kahverengi gözler ve aynı boy. Bakışları ve gülüşü bile aynıydı. “Nasılsın? İyi misin?” Benim bir şey dememe fırsat vermeden yanımdaki sandalyeye oturduğunda sırtını geriye doğru yasladı. Doğrudan bana bakarken gerçekten iyi olduğumu merak edip etmediğini düşündüm. Vereceğim cevabın onun için ne kadar önemli olduğunu düşündüm.

“Beste bana kısaca bahsetmişti. Geçmiş olsun. Seni görmeye gelmeyi isterdim ama bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu bir türlü kestiremediğim için yapamadım.”

Konuşmamaya devam ederken ona bakmayı sürdürüyordum. “Sanırım konuşmayacaksın. Anlıyorum. Bana hala kızgınsın, Beste gibi. Haklısınız da ama… sizi özledim. Yani burayı, eskiden sahip olduğumuz ilişkilerimizi.”

Orkun, Beste ve Berkay’la ne kadar yakın olduğumuzu anımsadım. Her yerde beraberdik. Beste ve Berkay ile çok daha fazla yakındım ama Orkun’da bizim grubumuzun bir parçasıydı. Eskiden Berkay’dan sonraki en yakın arkadaşımdı hatta. Ama dediğim gibi bu eskidendi. “Geçmişi düzeltemezsin Orkun. Onca yılın ardından yeniden gelip de seni affetmemizi de bekleyemezsin. Beste’de açtığın yaradan, ona yaşattığın şeylerden haberin var mı? Yok. Nereden olacak ki? Ardına bakmadan kaçtığında onu hiç düşündün mü?”

“Başka çarem yoktu. Ne yapacağımı bilemedim. Bir hata yaptım ve sonucunda da onu kaybettim.”

“Buradan giderek ne elde ettin peki?”

“Hiçbir şey.” Orkun’un fısıltıdan farksız çıkan sesini zar zor işittikten sonra oturduğu sandalyede ileriye doğru kaymasını izledim. Kahverengi gözleri doğrudan benimkilere bakarken sessizce yutkundu. “Buraya geri döndüm çünkü Beste’nin bana ikinci bir şans verebileceğini düşündüm. Ama bunu düşünürken bir başkasını sevebileceğini hiç tahmin etmemiştim. Şimdi görüyorum da Beste, onu seviyor. Hatta çok seviyor. Her ne kadar bende onu seviyor olsam, yaptıklarım için pişman olsam da onun mutluluğunu bozacak kadar kötü biri değilim. Bunu bilmenizi istiyorum.”

Çalan zilin sesiyle oturduğum yerden kalktığımda Orkun bana bakmaya devam etti. Tam karşısında dikilip hafifçe ona doğru eğildim ve işaret parmağımı göğsüne doğru bastırdım. “Eğer olurda Beste senin yüzünden bir kez daha acı çekerse ya da Enis’le senin yüzünden arası bozulursa o zaman karşında beni bulursun Orkun. Umarım anlatabilmişimdir.”

Orkun beni başıyla onayladıktan sonra göğsünün üzerine bastırdığım parmağımı çekip ondan geriye doğru çekildim ve ardından da bahçede düzenlenecek kısa tören için adımlarımı oraya doğru yönelttim.

***

Ceyhun hoca öğretmen masasının üstüne oturmuş ve kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde her birimize tek tek bakıyordu. Bacaklarını bir ileri bir geri sallarken sessiz bir şekilde onu izliyorduk. Sonunda herkese teker teker bakmaya bir son verdiğinde oturduğu masadan inip sınıfın ortasına doğru ilerledi ve durdu. “Her sene her sene ilkokul çocukları gibi sıra düzenimi yapacağım size!” diye bağırdığında arka sıralardan bir ses yükseldi. “Yapın diye sizi zorlayan mı var hocam. Biz böyle iyiyiz.”

“Siz böyle iyisiniz de ben değilim! Almışsınız yanınıza arkadaşlarınızı sonra bütün ders dır dır edip ağzımızdan çıkan tek kelimeyi dahi duymayın. Ondan sonrada sınava girin.”

“Yok, hocam valla konuşmayız!”

“Sen sus!” Ceyhun hoca yeniden bakışlarını sınıfta dolandırdıktan sonra az öncekinden daha yüksek bir ses tonuyla konuştu. “Bundan önceki sıra düzenimizi hatırlıyorsunuz, değil mi? Herkes aynı düzeni alsın.” Hiç kimse yerinden dahi kımıldamayıp itirazlara başladığında başımı geriye doğru çevirdiğimde kapı tarafındaki ikinci sırada oturan Aras’a baktım. O da bana bakıyordu. Gözleri doğrudan benimkilere değerken sessizce yutkundum.

“Hemen!”

Ceyhun hocanın yüksek tondaki sesi sınıftakilere harekete geçirdiğinde herkes ilk dönemdeki gibi oturmak için konumlarını değiştirmek üzere sıralarından kalktılar. Hiç kımıldamadan oturduğum yerde dururken göz uzuyla Aras’ında eski sırasına doğru ilerlediğini gördüm. Bir süre sonra Ceyhun hoca “Azra, ne bekliyorsun kızım? Sırana yerleşsene.” diye beni uyardığında onu başımla onaylayıp yavaşça oturduğum yerden kalktım ve pencere tarafında, en arkada bulunan sırama doğru yürüdüm. Çantamı masanın üzerine bıraktıktan sonra oturdum ve yanımda bana bakıp duran Aras’a aldırmadan gözlerimi boş tahtaya diktim. “Görüyorsun değil mi? Kader bir türlü ayrılmamıza izin vermiyor.”

Aras’a hiçbir tepki göstermeden dediğini düşünürken sessizce durdum. Yanı başımdaki varlığı zaten beni yeterince zor durumda bırakıyordu. Kokusu o kadar yakınımdaydı ki her ne yapmış olursa olsun ona sarılmak istememi engelleyemiyordum.

Aras’ın oturduğu yerden kayarak bana doğru yanaştığını gördüm. O bana yanaştığında ben ondan uzaklaştım ama daha fazla gidersem yere düşeceğimi biliyordum. Bu nedenle durdum ve ona bakmamaya devam ettim. “Benden daha fazla ne kadar kaçabilirsin Azra? Sadece biraz zaman ayırıp beni dinleyemez misin? Sana hislerimin gerçek olduğunu kanıtlamama izin veremez misin?”

“Hayır.” Sesim kendinden o kadar emin çıkmıştı ki bir an için ben bile şaşırdım. Aynı zamanda da sanki bütün duygulardan arınmış gibiydi. “Hayır. Daha kaç kere daha söylemem gerek bilmiyorum ama artık sana inanmıyorum Aras. Sana güvenmiyorum. Hislerinin gerçekliğine bir gram dahi inancım yok. Beni yeniden kandırmana, benimle bir kez daha oynamana ve canımı daha fazla yakmana izin vermeyeceğim.”

“Anlamıyorsun değil mi? Artık oyun falan yok Azra. Yemin ederim, bitti. Bu gerçek.”  Aras ona engel olamadan elimi tutup tam kalbinin üzerine koyduğunda deminden beri ilk kez gözlerinin içine baktım ve orada pişmanlığa, acıya şahit oldum. “Nasıl attığını hissedebiliyor musun?” diye sordu. Elimin altında atan kalbinin ritmi beni titretirken böyle hissetmemen gerektiğini fısıldadım kendime. Bu yanlıştı. “Senin için.” diye fısıldadı. “Kalbim senin için bu kadar hızlı atıyor. Çünkü seni istiyor. Çünkü sana ihtiyacı var.”

Aras’ın elinin altında olan ve tam kalbinin üzerinde duran elimi hızla ondan ayırdığımda bu sefer ben onun elini aldım ve kalbimin tam üzerine koydum. Ardından gözlerimi bir kez olsun gözlerinden ayırmadan onun kömür karası gözlerine baktım. “Peki, sen kalbimin nasıl acıdığını hissedebiliyor musun?” diye sordum. Aras hiçbir şey demedi. Sadece gözlerime bakmaya devam etti.

“Canımın ne kadar yandığını, kalbimi nasıl paramparça ettiğini hissedebiliyor musun?” Aras beni her zaman etkilemeyi başaran gözlerini gözlerimden ayırdığında kendimi yine bomboş hissettim. Az önce tamken şimdi yine yarım olmuştum sanki. “Senin yüzünden.” diye fısıldadım. “Senin yüzünden artık kalbim milyonlarca parçaya ayrılmış. Senin yüzünden artık yeterince iyi atmıyor ve senin yüzünden bütün parçalar daha da derine batarak canımı acıtıyor.”

Aras’ın elimin altındaki elini bırakıp göğsümün üzerinden çektikten sonra oturduğum yerden dikleştim ve gözyaşları ile dolan gözlerimi sınıf arkadaşlarımdan birinin ensesine diktim. Yanımda hissettiğim bir hareketliliğin ardından Aras’ın yanımdan kalktığını gördüm. Hızlı adımlarla Ceyhun hocanın ikazına aldırmadan sınıfı terk etmesini ve kapıyı sertçe çarpmasını izledim. Onun gidişinin hemen ardından gözümden düşen gözyaşım çeneme doğru akarken bir kez daha acıya ellerimi kaldırarak teslim oldum. 

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 134K 53
" Ne oldu neden öyle bakıyorsun?" " Bekliyorum" " Neyi?" " Sana aşık olmayı, demiştin ya yedikten sonra dikkat et aşık olma diye" Dudaklarımı büzerek...
740K 51.4K 59
-TAMAMLANDI- Mevlana derki aşk ateşi önce sevilene, oradan sevene düşermiş. Yani bir insan aşık olmuşsa, maşuk ışığını yaktığı için olmuştur. Eğer...
20.1K 14K 102
Siyah benim şiir de özüm.©️
3.5M 131K 40
Kalbinde büyüttüğü adamı karşılıksız sevmeye daha ne kadar dayanabilecekti ? 21.08.2019