DENİZ KABUĞU

By kibritcixkiz

47.3K 4.6K 479

Geçmişinin boşluklarında süzülen bir kız. Geçmişindeki kızın varlığına ihtiyacı olan bir erkek. Ve geçmişin... More

TANITIM
1. BÖLÜM: BOŞLUK
2. BÖLÜM: ÇARESİZ
3.BÖLÜM: YAĞMUR
4.BÖLÜM: NEFES
5.BÖLÜM: MUTLULUK
6. BÖLÜM: GÖSTERİ
7. BÖLÜM: ARKADAŞ
8. BÖLÜM: GÜL
9. BÖLÜM: BELA
10. BÖLÜM: GÜÇSÜZLÜK
11. BÖLÜM: ÖZÜR
12. BÖLÜM: EZELDEN AŞIK ÇiÇEKLER
13. BÖLÜM: UMUT
14. BÖLÜM: BEYHUDE TAHAYYÜL
15. BÖLÜM: KORKU
16. BÖLÜM: TATİL
17.BÖLÜM: KRİSTAL
18.BÖLÜM: CAM KIRIĞI
19.BÖLÜM: MÜTEESSİR
20. BÖLÜM: HAYAL
21. BÖLÜM: SIR
22. BÖLÜM: DİLHUN
23. BÖLÜM: SÖZ
24. BÖLÜM: İNKİSARI HAYAL
25. BÖLÜM: KIŞ GÜNEŞİ
26. BÖLÜM: HİSSİZ
27. BÖLÜM: MÜPHEM
28. BÖLÜM: KIYIYA VURAN DENİZ KABUĞU
29. BÖLÜM: ÖLÜMÜN YIKILIŞI
30. BÖLÜM: BAŞLANGIÇ
31. BÖLÜM: RUHUN DİLEĞİ
32. BÖLÜM: KARDELEN KUYUSU
33. BÖLÜM: ÖLÜM DANSI
35. BÖLÜM: ÇIĞLIK
36. BÖLÜM: AĞLAYAN BULUT
37. BÖLÜM: YANLIŞ ZAMAN
38. BÖLÜM: RÜYA
39. BÖLÜM: SAKIN İNCİ'Yİ UNUTMA BULUT
40. BÖLÜM: KÜL KALP
41. BÖLÜM: KAYIP İNCİ
42. BÖLÜM: SESSİZ KAÇIŞ
43. BÖLÜM: SONUN BAŞLANGICI
43. BÖLÜM: SON
♥️INSTAGRAM♥️

34. BÖLÜM: SÖNMEYEN HIÇKIRIK

775 71 12
By kibritcixkiz

Dudak nemlendiricisini de sürdükten hemen sonra son kez aynanın karşısına geçtim. Kesinlikle üzerimdeki gece mavisi, uçuş uçuş elbise ile  abartı değildim. Telefonumu şarjdan alıp odadan çıkarken evdeki yalnızlık ilk kez beni memnun etmişti. Aksi halde bu buluşmayı nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

Merdivenleri sabırsızlıkla inerken telefonum yeniden titredi. Eymen'in acele etmem gerektiğini bildiren mesajına bakma gereği duymadan sokak kapısına doğru ilerledim. Siyah montumu ve siyah spor ayakkabılarımı giyip anahtarı da cebime koyarak evden çıktığımda onu arabasına yaslanmış beni beklerken buldum. Üşüyen ellerine sıcak nefesini üfleyerek ısıtmaya çalışırken bu gözlerin daha ne türde bayram edeceğini merak etmeyi bırakmıştım. Beni gördüğünde ellerini indirip doğruldu. Tam önünde durduğumda beğeniyle beni süzüp sıkıca sarıldı. Sıcaklığı fark etmediğim soğuğa karşı beni korurken şişme montumun izin verdiği kadar ona karşılık verdim.

"Bir dahaki sefere gelmeden bir saat önce haber vereceğim sana," dediğinde gülerek ayrıldım. Sıcak arabaya girdiğimizde klimayı önceden açtığını anladım. Bu ayrıntıya gizli gizli mutlu olurken ona kısa bir bakış attım. Yüzündeki halinden memnun ifade huzur vericiydi. Onu mutlu edebilmek beni mutlu ediyordu. Varsın, İnci kadar sevmesin beni. Ben onun eksiğini kendimle tamamlar, gerekirse kendimi eksik bırakırdım. Bu anlar için herşeyimi feda etmeye razıydım. Onun iyi olması için ruhumu, hayallerimi, sözlerimi, beynimi, bedenimi feda edebilirdim.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum istediğim cevabımı vermeyeceğini bile bile. Sadece mutluluğunu sesinde de keşfetmek istiyordum.

"Bir yerlere," sırıtışı belli belirsiz dudaklarında yer edinirken üstelemeden arabayı çalıştırmasını izledim. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından sadece araba farının aydınlattı bir tepeye ulaşmıştık. Farları kapatmadan arabayı durduğunda ona döndüm.

"Burası neresi?"

"Burası, öğrenmeni istediğim bir diğer yanım."  Diyerek arabadan indiğinde onu takip ettim. Bir uçurum kenarındaydı. Şehir ayaklarımızın altındaydı. Arkamızdan esen rüzgâr uçurumun kenarındaki çiçeklere dans ettiriyordu. Kışın ortasında çiçeklerin açması beni ne kadar şaşırtsada onu takip etmeye devam ettim. Uçurumun bir adım gerisine oturduğunda hemen yanına çöktüm. Ayaklarımı uzatır uzatmaz başını bacaklarımın üzerine koyduğunda kaskatı kesildim.

"Saçımı okşamalısın, o zaman daha rahat anlatırım." Dediğinde parmaklarım yumuşak saçlarını buldu. Saten bir kumaş gibi parmaklarımın arasından kayan saçlarını yavaşça okşarken gözlerini yumdu. Kaşları çatılmış, çenesi kasılmıştı.

"Neden her hareketini ona benzetiyorum?" Dediğinde onunla birlikte ben de gerildim.

"Senin yaşamam için verilen bir sebep olduğunu biliyorum. Onu unutmak istiyorum. Ama senin yanındayken onu daha çok hatırlıyorum. Neden?" Diye sordu yeniden. Parmaklarım hareketini kesmişti. Saçlarında kıvrılmışlardı. Kırgınlığımın zehrini ona akıtmaktan korkarak elimi geri çektiğimde gözlerini açtı.

"Seni... Seni üzüyorsam özür dilerim." Sesim çatlamıştı.

"Ahh... Anlam veremediğim bir de bu var. Bu beni üzmüyor. Aksine, mutlu ediyor." Ve işte benim kırılma noktam.

Ben daha demin onu mutlu ettiğimi düşünürken, bu an için herşeyimi vermeye razıyken o ben olduğum için mutlu olmuyordu. Sadece ona İnci'yi hatırlattığım için mutluydu. Sadece onun ruhunu, hayallerini, sözlerini, beynini, bedenini hatılatıyordum. Sadece ona benziyordum.

Cevap vermedim. Gözlerimi onun göz alıcı çehresinden çekip ışıl ışıl şehre çevirdim. Nefes alamıyor gibiydim. Ya da aldığım nefes yetmiyor gibiydi. Kalbim atmıyordu sanki. Ya da çok hızlı atıyordu. Bu duruma beynim bile uyuşmuş, beni iğnelemiyordu. Bu duruma ruhum bile kırılmıştı. Kardelenlerin boynu bükülmüş, göz yaşları karı eritmişti.

Bu halimi fark ettiğinde doğruldu. Gözlerime bakmaya çalışırken onu durdurmak için gözlerimi yumdum. Ama iri yaş tanesinin yanağımı sızlatmasını hesaba katmamıştım.

Kolları omzuma dolanıp beni kendine çektiğinde ağlamayacağıma dair verdiğim sözler sarsılmıştı ama, yıkılmamıştı.

"Özür dilerim," diye fısıldadığında tırnaklarım kazağına gömüldü.

"Sana onu hatırlatmayı istemezdim," onun gibi fısıldamıştım.

"Hayır, o çok mızmızdı. Sen kesinlikle ondan daha olgunsun." Dediğinde güldüm. Ne kadar ilişkimiz üç kişilikmiş gibi hissetsemde güldüm. Çünkü o böyle isterdi değil mi? Gülmemi, onu affetmemi isterdi. Onun yaralı olduğunu kalbinin kül olduğunu bilmemi isterdi. Ben ona kalbimi vereceğim demiştim. Acını üstleneceğim demiştim. Verdiğim sözü tutuyordum işte. O bana acılarını anlatıyordu. Ben de yükleniyordum. Bu kadar çıtkırıldım olmamalıydım. Onun için dayanmalıydım.

"Bunu duysa annem benimle gurur duyardı," dediğimde gülen taraf o olmuştu. Ve ben bu gülüşle tüm kırgınlığı tek hamleyle yok etmiştim.

"Öyleyse anneni bir gün daha çok gururlandırmalıyım." Sözlerindeki ciddiyet beni şaşırttığı için başımı kaldırıp ona baktım.

"Ciddisin?"

"Korkma, henüz erken. Seni kaçırmak zorunda kalmak istemiyorum."

"Eğer biraz daha bu şekilde konuşmaya devam edersen gideceğimiz son yer hastane olacak." 

Tebessüm edip başımı göğsüne yasladığında manzaraya geri döndüm. Bir süre sessizce izledik. Birbirimizin aldığı nefesleri, birbirimizde hissettik. Sonunda sessizliği bozan o olduğunda kıpırdanarak pozisyonumu daha rahat hale getirdim.

"Neler yaptın bu gün?"

"Sonu gelen devamsızlıklarım yüzünden okula gittim. Eylül'ün de benden bir farkı olmaması büyük şanstı."

"Öyle olmuş," dediğinde onaylayan bir mırıltı çıkardım. "Bu kadar mı?" diye sorduğunda devam ettim.

"Sömestr tatili için bir plan yaptık. Gerçi yapmaya çalıştık. Henüz ne yapabileceğimize karar vermedik."

"Bizimle gelin," dedi aniden.

Başımı kaldırıp ona baktığımda o da bakışlarını eğdi. "Siz?"

"Hiç gördün mü bilmiyorum, Tuna, Berva, Elisya ve ben." Elisya ismi ne kadar rahatsız olmama sebep olsa da bozuntuya vermeden devam ettim.

"Nereye gidiyorsunuz ki?"

"Tuna'nın dağ evine. Tatili hep orada geçiririz. Yakın bir kayak merkezi de olduğundan eğlenceli oluyor."

"İyi de bizi kabul ederler mi?"

"Tuna'nın dediğime bakma. Ondan çok ben gidiyorum oraya. Hem öyle birisi değil. En az Eylül kadar sıcakkanlı." Derken ben beynimde oluşan şeytani planları görmezden gelmeye çalışıyordum. Ama hepsinin Elisya'yla ilgili olduğunu biliyordum.

"Eylül'e bir sorayım." Dediğimde konu kapanmıştı.

Bir kaç saat daha sonu belirsiz konulardan bahsedip manzarayı izledik. Gece yarısı olmasına bir saat kala ayaklanıp arabaya geçtiğimizde ilk bindiğimiz kadar mutlu ve huzurluyduk. Aynı canlı sohbet ve neşeli kahkahalarımla geçen yolculuğun ardından tanıdık sokağa girdiğimizde sessizleşmiştik.

Kemerimi çözerken üzerimdeki gözlerine karşılık vermek için sabırsızlanıyordum. Sonunda gözlerimiz buluştuğunda beklediğim bakışlar olmadığını fark ettim. Gözlerini kaçırdı. Çünkü bakışları hüzünlüydü. Çünkü bakışları özlem doluydu. Nefes alamadım. Hissizleştim. Titreyen elim kapıya uzandı. Gözlerim dolmuştu. Daha fazla dayanamayıp arabadan indim. Titreyen bacaklarımdan dolayı her an yere düşecekmiş gibi yürüyordum. Sokak kapısını açmam beklediğim kadar uzun sürmemişti. Ancak kapatmam uzun sürmüştü. Hala bekliyordum. İnip bana yeniden sarılmasını. Bekliyordum, nefesinin sıcaklığını. Ama tek duyduğum uzaklaşan arabanın sesi olmuştu.

O an ne yere düşerkenki acıyı hissettim, ne de hıçkırığımın boğazımda bıraktığı sızıyı. Ne bedenime sarılan kolları hissettim ne de kulağıma fısıldanan teselli sözcüklerini. O... O nasıl dayanmıştı bu acıya. Ben bile ona hıçkıra hıçkıra ağlarken o nasıl beklemişti. Ben onun için yanarken o nasıl sönmüştü. Bilmem gerekiyordu. Aksi halde, dayanabileceğimi sanmıyordum.

🌙🌙🌙🌙🌙

Umarım bölümü beğenirsiniz. Oylayıp, yorumlamayı unutmayın. Bayramınız mübarek olsun. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere👋🏻👋🏻👋🏻.

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

23.08.2018

Continue Reading

You'll Also Like

46K 3.3K 46
Tatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi --- Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arka...
lovesick By blair

Fanfiction

14.6K 1.3K 23
bu seni asla unutamayacağım bir hastalık. taekook, texting
234K 12.7K 54
Hikayemi okursanız eminim beğenirsiniz:) Bence bir şans verin:) Günümüzde internet fenomenleri büyük rabet görmeye başladı. Peki hiç bir gizli bir i...
FEVERAN By yazar ✍🏻

General Fiction

273 53 6
Kafamı önce yavaşça sağa doğru yatırarak baktım. Bir şey değişmedi. Kaşlarım çatılırken sola doğru yatırarak baktım. Burdan da bir şey değişmedi. Yok...