13. BÖLÜM: UMUT

998 109 7
                                    

Şarkı bittiği an yorgun bedenimi yastıkların üzerine bıraktım. Terden üzerime yapışan. T-shirte yüzümü buruşturarak bakarken yanıma uzanan Eylül "Çok kötü kokuyorsun." dedi.

"Sen de öyle kokuyorsun." dediğimde beni bileğimden tutup kaldırdı.

Kızlar için ayrılan soyunma odasına girdiğimizde eve böyle gitmeyeceğime sevinmiştim.

Duşlardan birine girip hızlı hareketlerle soyundum. Suyu açıp buz gibi olmasına aldırış etmeden altına girdim. Tüm damarlarımda baş gösteren ürperti beynimi uyuştururken bununda düşüncelerimi öldürmediğini fark ettim.

Ne yapsam boştu. Gidişinin bıraktığı kırgınlığı ondan başkası geçirmeyecekti.

Gözlerimi yumup bir süre hiç canlanmadan suyun altında öylece kaldım. O an hissettim. Kokuyla sarhoş olup kalbimi saran kelebekler dahi ağlıyordu. Bunların hepsi onun içindi. Bunlar onun eseriydi.

Tenimde bir buzun soğukluğunu bırakan damlaların aksine, sıcak olan bir damla karıştı suya.

Başımı iki yana salladım. Onu kaybetmemiştim. Kaybetmeyecektim.

Kendime gelip hızlı bir duş aldım ve çıktım. Aynanın önünde saçlarını tarayan Eylül bana döndü ve kaşlarını, oyunbozanlık yapmışım gibi çattı.

"Bana anlatmadığın her saniye daha kötü hissediyorum kendimi." diye söylenip dolaşan saçlarını taramaya devam etti.

Titreyeceğini bildiğim sesimi duymaması için cevap vermedim.

Kurstan temiz bir şekilde çıktığımızda bana hala tavırlıydı. Ancak şuan anlatmak istemiyordum. Kendimi daha da üzmekten başka bir şey yapmazdım.

Yollarımız ayrılırken sarılmış ve onu saçma birkaç espriyle mutlu etmeye çalışmıştım ancak pek başarabildiğim söylenemezdi. Çok yapmacık bir havaya bürünmüş, moralini iyice düşürmüştüm.

Yüzüm asık bir şekilde sahile indiğimde o yoktu. Şaşırmamıştım buna. Ama yine de içimde geleceğine dair bir umut kırıntısı vardı. İşte ben bu kırıntıya sımsıkı sarılarak oturdum salıncaklara.

Bazen yavaş sallandım, bazen hızlandım, bazense midemin bulantısı ile tamamen durdum. Bazen sustum, bazen bağıra çağıra şarkı söyledim. Aradan on dakika, yarım saat geçmiştir derken gece yarısının gökyüzünü ele geçirdiğini fark ettim.

Bir ara kalkıp dün saklandığı kayığın diğer tarafına oturdum. Ama gelmemişti. Gelmeyecekti.

Çantamı alıp ayağı kalkarken telefonum çalmaya başladı. Elimi montumun cebine atıp annemin aramasını cevapladım.

"Neredesin Iraz?" endişesi sesine sıçramıştı.

"Biraz sahilde oturdum anne. Geliyorum şimdi eve." derken yorgunluğumun yeni farkına varmıştım.

"Bekliyorum." dediğinde bir kaç sevgi sözcüğünün ardından aramayı sonlandırdım.

Eve dönüş boyunca kafamda tilkiler dans etmişti. Muhtemelen eve gittiğimde annemden saklayamadığım ruh halim sorguya çekilecek ve ben ustaca bahaneler arama konusunds başarısız olacaktım. Sinav haftasının yaklaştığını söylediğimde annem kopya çekmekte ustalaştığımı hatırlatacak ve bu bahanenin tutarlı olmadığını söyleyecekti. Açık sözlü bir ebeveyn hayatımın en büyük şansızlığıydı.

Eve geldiğimde benim çalmama gerek kalmadan annem kapıyı açtı.

"Çok alıştın eve geç gelmeye, yasak koymalı mıyım?"

"Buna hiç gerek yok anne. Sadece siz yokken evde sıkılmak istemedim." diyerek girdim eve.

Annem montumu asarken salona geçip koltukta uyuya kalan babama baktım. Üzerini bile değiştirmediğine bakılırsa bu gün bayağı yorucu geçmişti.

"Aç mısın?" diye soran annem cevabımı beklemeden beni mutfağa çekerken gülümseyerek ona uydum.

Dolaptan çıkardığı yemekleri ısıtıp önüme koymuş, ben yerken karşıma oturup beni izlemişti.

"Okul nasıl gidiyor?" diye sorduğunda ona bakmadan cevapladım.

"Güzel. Bir arkadaş bile edindim."

"Benimle tanıştıracak mısın?"

"Tanıştırırım." dedim ağzım doluyken.

"Bir sorun var mı arkadaşlarınla ilgili?" diye sorduğunda boynumdaki izleri hatırladım ve az kalsın ağzıma tıktığım lokma boğazımda kalıyordu.

"Hayır, yok." deyip boynum eğik, yemeye devam ettim.

"Güzel." dediğinde başımı öne salladım.

"Sen gidip uyuyabilirsin. Ben bunları toplarım."

"Aslında iyi olur. Seninle daha çok sohbet etmeyi isterdim ancak inan bu aralar çok yoğunum bebeğim."

"Önemli değil anne. Ben iyiyim." dediğimde masadan kalktı ve babamı uyandırıp odasına çıktı.

Söz verdiğim gibi yemeğimi yedikten sonra mutfağı toparlayıp ben de uyumak için odama çıktım.

Başımda feci bir ağrı vardı. Her üzüldüğümde böyle olurdu. Dokuzuncu sınıfta bu ağrıdan kurtulamadığım zamanı dün gibi hatırlıyordum.

Işığı açmadan pijamalarımı giydim ve yatağa girdim. Başım yastığa değdiğinde ağırlaşan gözlerime engel olmadan kapatıp bu ağrıdan kurtulmayı diledim. Bilincim bir kaç dakika içinde varlığını yitirirken kulağıma ulaşan tek ses yağmurun cama çarparken çaldığı hoş melodi olmuştu.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

01.05.2017

DENİZ KABUĞU Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ