17.BÖLÜM: KRİSTAL

873 89 2
                                    

           

Küçük bir kar kristali siyah kupamın üzerine konduğunda heyecanla kupaya doğru eğildim. Şekli o kadar güzel, o kadar zarifti ki...

Fotoğraflamak için elimi telefona atmıştım ki sıcak çikolatanın buharıyla eriyip gitti. Yüzüm asılırken kupayı dudaklarıma götürüp sıcak çikolatanın boğazımı ısıtmasına izin verdim.

"Nasıl geçti bakalım?" başımı kaldırıp anneme baktım.

Burada geçirdiğimiz yedi gün muhteşemdi. Gerçekten bana iyi gelmişti. Annemle vakit geçirmeyi özlediğimi fark etmiş, bunun keyfini doya doya çıkarmıştım. Babam, anneminüzerine yığdığı işler yüzünden gelemediği için anne kız değilde iki arkadaş gelmişiz gibiydi.

Şimdiyse gitmemize bir kaç saat kala kaldığımız otelin bahçesindeki bir kamelyada oturmuş sıcak çikolata içiyorduk. Buna manzarayı beynimize kazımakta denebilirdi.

"Mükemmel geçti. Cidden seni özlemişim."

Annemin dudaklarında sıcak bir gülümseme yer edinirken ben de ona katılmaktan geri duramadım.

"Ben de özlemişim. Cidden daha çok beraber olmayı isterdim." Kendini suçlu hissettiğini anlayınca telaşla kupayı masaya bıraktım.

"Hayır. Önemli değil. İkinizin de haklı sebepleri var ve ben şikâyetçi olacak kadar bencil değilim, biliyorsun." dediğimde gözleri en az karın üzerine vuran güneşin üzerindeki pırıltılar kadar parladı.

"Biliyorum tatlım."

Bir yarım saat kadar sonra valimizi toparlamak için odalarımıza çıktık.

Aslında dört saat vardı babamın gelip bizi almasına. Bu yüzden oyalanmak daha iyi bir seçenek gibi görünüyordu.

Banyoya girip üşümüş kemiklerimi rahatlattıktan sonra Eylül'ü arayıp bensiz neler döndüğü hakkında konuşup Elisya'ya bir nefret kompozisyonu yazdık ve bunu yaparken inanılmaz zevk aldık.

Sonra biraz tatilimden bahsedip bir gün onunla buraya gelme planları yaptık. Şarjımın bittiğini belirten ses kulağımda cızırdadığında yüzümü buruşturarak Eylül'le vedalaştım.

Aramayı sonlandırırken kırk-altı dakika boyunca konuştuğumuzu görünce gözlerim büyüdü.

Telefonumu şarja takıp camın önüne, mükemmel bir manzaraya karşı yerleştirilen masaya oturdum.

İki gün önce başlayıp yarım bıraktığım çizimim ve kurşun kalemlerim masanın üzerinde dağılmıştı.

Gözüm çizimimi incelemeye daldı. O ve ben vardık. Sahildeki bir sahneyi çizmeye çalışmıştım. Bu aslında son sahneydi. Öpüştüğümüz sahne. Yanaklarım aptal bir pembelikle yanarken gözlerimi kırpıştırdım.

İnce belimi saran koluna ve yanağımda duran eline bakarken dokunuşlarının izleri sızlamaya başlamıştı. Elime bir kalem alıp kâğıdı önüme çekerken dudaklarımın içini yemeye başladım. Bir şeyle uğraşırken hep böyle olurdu ve asla düzeltememiştim bu huyumu.

Kalem kâğıt üzerinde süzülürken onun şapkasını, beysbol sopası işlemesine kadar ayrıntılı çizdim. Alnına dökülen saçlarını koyulaştırırken, birbirini tamamlayan dudaklarımızı gölgelendirdim. Bunu yaparken adeta elimin titrememesi için ayrı bir çaba sarf ediyordum.

Sonunda resmim tamamen bittiğinde kalemi masaya bıraktım. Parmağımda iz çıkmıştı ama resime bakınca her şeye değdiğini bir kez daha anlıyordum.

Masadan kalkıp sırt çantamdan kâğıdı cama yapıştırmama yardımcı olacak bir şeyler aradım. Sonunda iki yarabandı bulduğumda buna da şükür deyip beyaz kâğıdı manzaranın yansıdığı cama yapıştırdım.

Geri çekilip cama baktım. Gerçekten güzel çizmiştim. O sırada annemle birlikte oturduğumuz kamelyaya takıldı gözlerim. Masanın üzerinde topladığım kardelenleri unutmuştum.

Telaşla odadan çıkarken bir kaç dakikalığına kapıyı kilitlememenin sorun olmayacağını düşünüp merdivenlere koştum.

Islak merdivenlerden, düşmemek için yavaş yavaş indim. Otelden çıktığımda bu karlı havada üzerimde ince bir body ve pantolondan başka bir şeyin olmadığının yeni farkına varmıştım.

Koştur koştur kamelyaya gittim ve kardelenleri aldım. Arkamı dönerken kardelenlerdeydi gözlerim. Beymbeyaz çiçekler hala canlılığın gölgesindeydi.  Otele dönene kadar hepdini inceleyip yapraklarına kırmaktan korkarcasına dokundum. Odamın birinci katta olduğuna sevinerek1 merdivenleri hızla çıktım. Son basamağa geldiğimde altlarına buz kalıpları yapışmış botum mermer zeminde kaydı.

Ateş yutmuş gibi olurken dengemi kaybedip geriye savruldum. Düşüyordum!

Olabildiğince hızlı bir güç beni bileğimden yakalayıp çekerken dengemi toparlamama kalmadan yanımdan siyahlı biri geçti. Kendime gelip geriye döndüğümde otelin kapısından çıkan siyah ceketli adamı gördüm. Ters taktığı şapkasının üzerine beysbol sopası işlenmişti.

Şaşkınlıkla geriye doğru sendelerken elimdeki kardelenler düştü. Bu giden o'ydu.

O'ydu.

Şaşkınlıkla ardından kapanan kapıya bakarken arkasından gitmeyi düşündüm ancak o olmayacağı ihtimali beni durdu. Bu şapkadan sadece onda yoktu ya? Kardelenleri alıp merdivenlere yöneldiğim sırada arkamdan annemin sesini duydum.

"Iraz?" Ona döndüğümde şakacı bir sinirle "Valizini toparlamadın mı hala?" diye sordu.

Bense hala orada nutku tutulmuş bir halde duruyordum.

"Iraz, iyi misin bebeğim?" annemin endişenin filizlendiği sesi beni kendime getirirken gözlerimi kırpıştırdım.

"Evet... İyiyim." durdum ve etrafıma bakındım. "Ben valizimi hazırlayayım." deyip otel odasına girdim.

Kardelenleri komodinin üzerine koyarken tahta elbise dolabından valizimi çıkardım. Etrafa dağıttığım elbiselerimi katlayarak valize koydum ve masaya gidip kalemleri toparlamaya başladım.

Kalemleri sırt çantama koyduktan sonra resmi almak üzere cama döndüm. O anda gördüklerim karşısında adeta buz kestim.

Resmimin üzerinde oynanmıştı. Aslında oynamak değildi. Eklemeler yapılmıştı.

O'nun üzerine özenle bir konuşma baloncuğu çizilmiş, eğik bir yazıyla içi doldurulmuştu.

'Özür dilerim.'
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

12.07.2017

DENİZ KABUĞU Where stories live. Discover now