39. BÖLÜM: SAKIN İNCİ'Yİ UNUTMA BULUT

734 65 6
                                    

Saat gece yarısını geçmiş, kutlama bitmişti. Herkes kendini renkli puflara atmış masanın üzerinden aldıkları abur-cuburları atıştırıyorlardı. İçkiyi fazla kaçıran Eylül pufların birinde uyuya kalmış geriye kalan üçlüyse kendi aralarında hararetli bir sohbete dalmışlardı. Arada Elisya'nın kaçamak bakışlarını yakalamıştım ama daha fazlası olmamıştı. Hoş, ne olmasını beklediğimi de bilmiyordum. Ben ve Eymen'se sahnenin birkaç adım gerisine kurulan hamakta uzanmıştık. Ne ara bu pozisyona geldiğimizi takip edememiştim çünkü, benim de içtiğim şaraptan dolayı beynim bulanıktı. Uykuya hazır bedenimin yarısı onun üzerindeydi, elim göğsünde belirsiz şekiller çiziyordu. O ise elini enseme koymuş hafif hafif saçlarımı okşuyordu. Birkaç dakika önce biten sohbetimiz beraberinde huzurlu bir sessizliği getirmişti. Yüzüme esen sıcak nefesi hissettiğim tüm rüzgârı yok ediyordu. Birden kafasını çevirip etrafa bakınması tek hareketlilik olmuştu.

Yeniden döndüğünde bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerindeki sabırsız bakış kaşlarımı kaldırmama sebep olsa da sessiz kalarak ilk onun konuşmasını bekledim.

"Şimdi sıra benim sürprizimde," diye daha çok kendi kendine mırıldanarak doğruldu. Bende, onun belime dolanan koluyla doğrulmak zorunda kalırken sözlerinin etkisini atlatmak ile meşguldüm.

"Bunlar senin sürprizin değil miydi?" Diye sorduğumda bana baktı. Hamaktan inmiş, benim tarafıma gelmişti. Elini bana uzatırken kaşlarını kaldırıp indirdi.

"Benim sürprizim daha çok bize özel."

Nefesim kesilirken elini tuttum. Avuç içine değen avuç içim ile tutuşunu sıkılaştırdı ve beni geldiğimiz yönün tersine doğru yönlendirdi. O anki mutluluğum bir kaç kelime grubu ile anlatabileceğim birşey değildi. Somut olsa kalbime hapsedeceğim bir kuş olabilirdi. Varlığını herzaman hissedecekmişim gibi. Sesi har an kulağımda olacakmış gibi. Ama biliyordum. Kendini zirveden aşağı bırakan bir kar tanesiydim. Yere düşecektim. Canım yanacaktı. O yüzden bu anların tadını çıkartmak istiyordum. Ruhumu bu ana teslim etmek, zamanı buraya hapsetmek istiyordum.

Gülümseyerek birleşen ellerimize baktım. Onun da beni aynı bu gülümsemeyle izlediğini biliyordum. O da kalbindeki yükü bu gün için bir kenara atmış, kendini ilişkimize adamıştı. 

Bir süre sessizce ilerledikten sonra yavaş yavaş görünen şeyle gözlerim ardına kadar açıldı. Sevinç çığlığı atarak ona döndüm. Boynuna sarıldığımda tişörtüne bulaşan ıslaklık gözyaşlarımdı.

"Bu..." Çatlayan sesim ile boğazımı temizleyip yeniden konuştum. "Bu çok güzel."

Beni nazikçe kendinden ayırıp dalgaların arasına kurulan salıncağa doğru çekmeye başladı. Salıncak dediğime bakmayın, iki kişinin rahatça sığabileceği genişlikteydi. Dalgalar ayaklarımıza değmeden hemen önce botlarımızı çıkardık. Ardından denizin soğukluğunu dizlerimizin bir kaç parmak aşağısında hissedene kadar ilerledik. Salıncağın önüne geldiğimizde belimden tutarak beni kaldırdı ve salıncağa oturttu. Kendisi de yanıma yerleşip beni yanına çektiğinde başım anında sıcak göğsünde yer edindi. Elini saçlarıma daldırıp rahatlatıcı hareketlerle okşamaya başladığında gözlerimin altındaki yaş tanelerini siliyordum.

"Sanırım tüm yılın en güzel doğum gününü yaşıyorum." Dedim yok olan güneşin ardında bıraktığı karanlığı izlerken.

"Sanırım yıllar sonra yaşadığımı hissediyorum." Dediğinde başımı bir kaç santim kaldırıp ona baktım.

"Sana söylemiştim. Gerekirse kalbimi seninkiyle değiştireceğim demiştim."

"Sözünü tuttun." Eğilip dudağını üşüyen yanağıma sürttü. "Ama şimdi sen yanıyorsun. Şimdi senin göğüs kafesin alev almış."

Yanağımı tamamen dudağına bastırıp fısıldadım. "Buna değer. Senin yaşamın karşılığında tüm bedenimin kül olması... Umrumda olmaz."

Derin bir nefes çekip belime daha sıkı sarıldı. "Sen sadece kalbini bana vermekle kalmadın Iraz. Sen benim kalbimi, içindeki kokmuş cesetleri de aldın. Artık onun öldüğüne inanıyorum Iraz."

"Şimdi, geriye onu unutman kaldı. Ve ben sana, bu gece, onu unutturacağım."

Yarılanan gözleri geri açıldı. Buğulu bakışları benim gözlerimdeki anlam ile bir kaç ton koyulaştı. İtiraz etmek üzere dudaklarını araladı. Ancak geri susttu. Biliyordu. Gözlerimden anlamıştı bu konudaki kararlığımı. Ne derse desin, kararımdan dönmeyeceğimi yakalamıştı gözlerimde.

Belimdeki kolu ile beni kucakladığında refleks olarak ona sarıldım. Dudakları dudaklarıma eğilirken, onun da en az benim istediğim kadar unutmak istediğini hissettim. Denizden çıkıp, gecenin karanlığında fark edemediğim küçük kulübe tarzı eve doğru ilerlerken başımı boynuna gömüp küllerim savrulmadan önceki son nefesimi çektim.

💎💎💎

"Bunları neden topluyoruz?" Diye sordu Bulut.

Küçük avucuma  zorlukla sığdırdığım deniz kabuğuna bakıp ona döndüm. Gümüşi renkli gözlerindeki merak beni gülümsetirken cevap verdim.

"Çünkü İnci gittiğinde Bulutlar onu unutmasın diye kıyıya vuracak bunlar." Annemden duyup ezberlediğim bu cümleden birşey anlamadığı çok belliydi. Ben de anlamamıştım ilk başta. Bu yüzden annemi taklit etmeye devam ettim.

Küçük çıplak ayaklarıma  vuran dalgalardan dolayı dengesiz adımlarla ona doğru yürüdüm. Tam önüne geldiğimde onun boş olan elini tuttum. Küçük  elim onun elinin altında o denli savunmansızdı ki... Kim bilebilirdi o an farklı bedenlere gizlenmiş aynı ruh olduğumuzu? Kim bilebilirdi o an, sözlerimle ruhumuzun birbirine karışacağını?

"Sakın İnci'yi unutma Bulut." Elimdeki en güzel Deniz Kabuğunu avucuna bıraktım.
🕸🕸🕸

Biliyorum uzadı biraz. Ama inanın ben de olayların bu kadar bölüm süreceğini tahmin etmiyordum. Yazmakla düşünmek çok ayrı şeyler. Ama artık son. Bu sırrın sonuna geldik. Artık herşey çıkacak ortaya. Çok heyecanlıyım! Umarım sizde benim kadar heyecanımızınızdır. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere👐.

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

DENİZ KABUĞU Where stories live. Discover now