BULUT SUYU

Af ms_rabiss

74.5K 5.7K 844

დ Geçmişi bilmediği sırlarla dolu olan bir kız. Sıla Tekin. Geçmişi açığa çıkaracak olan bir polis. Ayaz Bara... Mere

-1-
-2-
-3-
-4-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-

-5-

1.9K 130 14
Af ms_rabiss

KEYİFLİ OKUMALAR

En karanlık olanıydı, en aydınlık görüneni...

♣️♣️♣️♣️


Elimdeki yastığı koltuğun köşesine yerleştirdiğimde etrafa tekrar göz attım.Her yer toplanmıştı ve temizdi.Günlerdir en sık yaptığım şeyi tekrarlıyordum.Çünkü düşünmemek için elimden geldiğince başka şeylerle uğraşmaya çalışıyordum ve bunda pek başarılı olamasam da çabalıyordum.Tabi inanılmaz derecede acıyan ve ensemden bütün vücuduma yayılan ağrı ise işimi hiç kolaylaştırmıyordu.Bütün dikkatimi gürültüyle kapanan kapı çektiğinde yavaşça kapının olduğu tarafa doğru başımı çevirdim.Uykulu gözleri aramızdaki uzaklığa rağmen belli olan Murat'a baktım.Ellerini ovuşturarak içeriye girdiğinde bakışları yavaşça beni buldu.

-Sıla?

Kaşlarını kaldırarak bana bakarken vücudumun tamamını ona doğru çevirdim.Beni yine olduğu gibi ilk kez görüyormuş gibi verdiği tepkiye gerçekten hayran kalıyordum.

-Murat?

Üzerindeki deri montunu yavaşça çıkarttığında bir adım geriye doğru attım.Ağır adımlarla salondan içeriye girdiğinde kızarmış olduğu buradan bile belli olan gözlerini etrafta gezdirdi.

-Ne yapıyorsun sen?

-Etraf dağılmıştı da onu toparladım.

Kısılmış gözleri beni bulduğunda titrek bir nefes verdim.Murat ile yaşamaya başlayalı neredeyse üç gün olmuştu ve benimle aynı ortama girmemek için neredeyse üstün çaba sarfettiğini söyleyebilirdim.
Böyle bir çabaya neden giriştiği bile soramazken bilerek ya da bilmeyerek bana karşı bu şekilde davranması bir nebzede olsa beni rahatlatıyordu ve aşamadığım bazı duvarlarımı yıkmakta yardımcı oluyordu.

-Saat sabahın dördü ve sen bu saatte mi toparlıyorsun?

Sorduğu soruya karşın ne tepki vereceğimi bilemeden öylece bakakaldım.Bedenimi iyiden iyiye terketmiş olan uykum yüzünden gündüzleri ortalıkta ruh gibi gezdiğim ve kendimi bitkin hissettiğim doğruydu.Başım dayanılmaz derecede acıyor, ruhum sancıyor gibi hissettiriyordu ama gözlerimi kapattığım an sanki her şeyi yitirecekmişim gibi oluyordum.Bu yüzden kendimi avutacak bir şeyler bulmak için dağınık olmasa bile dağılmış gibi gördüğüm evi toparlamaya çalışıyordum.

-Ben..ben bilmiyorum.

Yaptığımı yeni farkediyormuşum gibi şaşkınca gözlerimi etrafımda gezdirdim.Ben ne yapıyordum böyle?Elimi saçlarımdan geçirdiğimde günler önce kendime söylediğim güçlü olacağım sözü sanırım gün geçtikçe daha çok çöküşüme sebep oluyordu.
Boğazıma yapışacak olan eli beklerken onun dışarlarda bir yerlerde hala serbest olduğunu bilmek ve bununla baş etmek beni zorluyordu.Bir çift göz vardı ve o gözler ne kadar korunuyor olsam bile beni takip ediyor ve neler yaptığıma kadar biliyordu.

-Otursana.

Murat'ın söylediği karşısında onu ikiletmeden dediğini yaptım.Ciddi anlamda yorgundum ama vücudumu dinlendirmekten kaçınıyordum ve buna daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.Koltuğun bir köşesine doğru oturduğumda Murat'ta karşımdakine kendini yılgınlıkla attı.Her gece bardan bu saatlerde çıkıyor olması kesinlikle onu yoruyordu.Eliyle saçlarını karıştırdığında nereden başlayacağını bilmiyormuş gibi bir hali vardı.
Sonunda konuşmak için dudaklarını araladığında elllerimi birbirine geçirmek istercesine oynamaya başladım.

-Benim söyleceklerim seni rahatlatmayacak biliyorum ama kendini bu şekilde yıpratman sadece sana zarar veriyor farkındasın değil mi?

-Biliyorum ama kendimi güvende hissetmiyorum.
Her an bir yerlerden o çıkacak ve o..o kıza yaptıklarını...

Gözlerimin önünden beliren görüntü ile sözlerimi yarıda kestim.Kollarımı dizlerime dayadığımda avuçlarımı gözlerime bastırdım.Yaptığım ya da yapacağım hiçbir şey beni güvende hissettirmiyordu.
Pencereden aşağıya baktığımda benim için kapının önünde nöbet tutan polisler ya da sürekli yanıma gidip gelen Sanem ve Akın komiser bile bana sadece tedirginlikten başka bir şey sağlamıyordu.

-Dünya zaten hiçbir zaman güvenli bir yer olmadı ve olmayacakta.Bunu sadece sen kendine sağlayabilirsin.

Derin bir nefes aldığımda elimi saçlarımdan geçirdim.Doğduğumdan bu yana Murat'ın söylediği gibi dünyanın kesinlikle güvenilir bir yer olmadığını anlamıştım.Özellikle bu deneyimimi ilkokul zamanımda öyle bir yaşamıştım ki yılların getirdiği birikim olarak bana bu şekilde yansıyordu.

-O katil yakalanmadan bunu sağlayamayacağımı düşünüyorum.

-Bunun bende farkındayım ama açıkçası senin asıl sorunun ne biliyor musun?

Kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda oturduğu koltukta hafifçe öne doğru kaykıldı.Murat ile ilk kez böyle bir konuşma yapıyor oluşumuz bir yana beni bu kadar ciddi dinleyişi gerçekten hoşuma gitmişti.
Sessizliğimi sürdürerek konuşmasına devam etmesini bekledim.

-En sonda düşünmen gereken şeyleri hep ilk başta düşünüp hayatını kendine zehir etmek.O katilin yakalanmayacağını düşünmek yerine yakalanacağına ve senin bunu atlatıp hayatına tekrar kaldığın yerden devam edebileceğine inanmalısın.

-İnanmam için ne yapmam gerekiyor?

Soru dolu bakışlarımı Murat'a diktiğimde oturduğu yerden kalktı.Az önce çıkarttığı deri montuna tekrar uzandığında üzerine yavaşça geçirdi.Tek kaşını kaldırarak bana baktığında dudaklarını birbirine bastırdı.

-Güzel bir duş alıp uyu ve kendine az da olsa zaman ver.Çünkü her şeyi bir anda kendinden beklemek aptallık olur!

Birbirine bastırdığı dudakları küçük bir gülümsemeye ev sahipliği yaptığında gözlerimi kırpıştırdım.Söylediklerinde Murat'a hak veriyordum ve bu aralar kendimi gerçekten zorluyordum.Belki de bu zorlama işine kısa bir ara verip beynimi dinlendirmem herkes için çok daha iyi olabilirdi.Onu onayladığıma dair ufak bir mırıltı çıkardığımda damarlarımdan yorgunluk akıyordu.

-Sen nereye gidiyorsun?

-Bahar'ın yanına.

Anlıyorum dercesine başımı salladığımda yavaşça ayağa kalktım.Gözlerimin hemen önünde beliren siyah benekler gözlerimi kırpıştırmama sebep olunca elimi enseme doğru götürüp ovdum.Evet kesinlikle kendimi çok zorluyordum ve bu işin sonu iyi gözükmüyordu.

-Murat?

Kapıya doğru ilerlediği sırada adını söylememle tekrar bana doğru döndü.Bu evin Murat'a ait olduğuna şüphe duymuyor değildim.Çünkü ben geldiğimden bu yana eve her gelişinde sadece yanıma uğrayıp nasıl olduğumu soruyor ve daha sonra Bahar'ın yanına gidiyordu.Benim için rahatsız olmasını istemediğimden dolayı gitmemesi gerektiğine dair onunla konuştuğumdaysa bana söylediği tek şey bundan rahatsız olmayıp aksine yorgunluğunu attığını söylemek olmuştu.Bunu hangi anlama çekmeliydim bilmiyorum ama sanırım ne kastettiğini anlamıştım.

-Teşekkür ederim.

Ellerimi ardımda birleştirdiğimde kafamı hafif bir açıyla omzuma doğru yaklaştırdım.Yıllardır Murat ile tanışıyor olsak da ona çok nadir teşekkür ederdim.Çünkü aramızda çok kısa gerçekleşen diyalog oluşturur ve benimle samimi olmasını engellerdim.Bunun sebebi ise açık ve netti.
Hayatımda hiçkimsenin olmayışı bana huzur verir zannederdim.Oysaki tam olarak yanılgım burada başlıyordu.Ayaz başkomiserin bana kalacak bir yerimin olup olmadığını sorduğundaki hissettiğim acı sadece beni yakmıştı.Şimdiyse onun sayesinde Murat'ın yanında kalıyordum ve belli ki onun hakkında yanıldığımı düşünmüyor değildim.Elini önemli değil dercesine savuşturduğunda başıyla kısa bir selam verip tekrar kapıya doğru yöneldi.Bende küçük bir duraksamanın ardından kapıya doğru ilerledim ve kuvvetle açtığı kapıyı kapatışından sonra kilitledim.Sırtımı kapıya dayadım ve başımı hafifçe kaldırarak derin bir nefes koyverdim.

Hayatın bu kadar zor olması bana ne yönden kolaylık sağlaması için canımı acıtıyordu bilmiyorum.Sanırım istediğim tek şey gözlerimi tavana dikip saatlerce hatta günlerce öyle kalmak ve birilerinin gelip beni bulamamasını umut etmekti.
Düzelmezdim ama belki kendime zaman vermiş olur ve toparlanmak için bir çıkar yol bulurdum.
Ayaklarımı hemen solumda yer alan banyoya doğru çevirdiğimde sanırım Murat'ın dediklerini yapacaktım.Kapıyı yavaşça açıp içeriye girdim ve açık kahvenin hakim olduğu banyoya kısa bir göz attım.Duşakabine doğru ilerlediğimde suyu sıcak kısma çevirip açtım ve üzerimdekilerden tek tek kurtulmaya başladım.Yorgunluğum omuzlarıma çökmüş güçsüz kalmamı sağlayacak şekilde bana baskı yaparken yılmamak için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

Sıcak suyla buluşturduğum vücudum ile acıyan gözlerimi kapattım.Her bir zerrem sızlıyordu ve bütün hücrelerim uyku için bana yalvarıyordu.Belki de şu an düşüp bayılmadığım için şanslı olduğumu bile söyleyebilirdim çünkü üç günlük süreçte en fazla altı saat uyumuş olmalıydım.Normalde de pek uyuyan birisi değildim ama bu kadarını ilk kez yaşıyordum.Sağ tarafımda dizilmiş olan şampuanlardan bir tanesini elime aldım ve saçlarımla buluşturdum.Bu işlemi iki kez daha tekrarladıktan sonra ensemden başıma doğru yol alan ağrının biraz da olsa hafiflediğini hissettim.
Sıcaklık beni ele geçirirken destek aldığım duvara doğru ağırlığımı daha çok verdim.Ne zamana kadar bu şekilde başkasının evinde ve koruması altında kalacaktım bilmiyorum.O katilin yakalanacağına olan inancım sanki gün geçtikçe azalıyordu.Çünkü gözlerimin önünde hem benimle hemde bütün bir teşkilatla alay eden bir katilin yakalanması ne kadar olasıydı ki?Sırtımdan aşağıya bir ürpertinin indiğini hissettiğimde gözlerimi kapayıp kollarımı kendime doladım.Birileriyle konuşmak istiyordum.Birileriyle konuşup rahatlamak istiyordum ama bunu yapmaya ne cesaretim ne de gücüm vardı.

Çünkü anlatmak yoruyordu.

Çünkü anlaşılmamak yoruyordu.

Duşta ne kadar kaldığımı anlayamadan duyduğum ses kapadığım gözlerimi hızla açmama sebep oldu.
Gürültüyle karışık çarpma seslerini başımdan aşağıya akan sudan dolayı anlayamıyordum.Suyu aynı saniyelerde kapatıp duşakabinin kapısını kaydırarak açtım ve duvarda asılı duran havluyu hunharca bedenime sardım.Kırılırcasına çıkan bir ses irkilmeme sebep olduğunda kalbim göğsümün altında dövünmeye başladı.Neler oluyordu?

Korku bütün bedenimi hükmü altına aldığında tek düşünebildiğim şeyi yaptım.Islak adımlarımı kapıya çevirdim ve kulpunu sıkıca kavrayıp tek hamlede açtım.Tam adım atacağım sırada yapıştığım beden olduğum yerde çakılmamı sağladı.Gözlerim şokla açıldığında neler olduğuna anlam veremedim.
Şaşkınlığımı üzerimden atıp geri doğru var gücümle adım attığımda ıslattığım zeminin azizliğine uğradım.Dengemi sağlayamadığımda ağzımdan kaçan çığlık eşliğinde yere düşecekken belime sıkı sıkıya sarılan eller buna mani oldu.Her şey saniyeler içinde gerçekleşirken bedenim adeta uyuştu.Dilim tutulmuş karşımda boğayı aratmayacak solumayla yüzüme değen nefesin sahibine bakıyordum.Ayaz başkomiser öylesine öfkeyle bakıyordu ki gözlerimin içine neredeyse havluyla ve göğsüne yapışık olduğumu unutacaktım.Gözleri yavaşça ıslak olan saçlarımı daha sonra tuttuğu bedenime kaydığında neredeyse alev almak üzereydim.Ne ara kaldırıpta göğsüne yerleştirdiğimi bilmediğim tek elim ile giydiği kazağı sıkıca kavradım.Çünkü diğer boşta kalan elim hızla açıkta kalan boğazıma dolanmış ve görmemesi gereken şeyi saniye farkıyla kısmende olsa yoketmiştim.

-Amirim iyi misiniz?

İçeriden gelen seslere karşı Ayaz başkomiser kafasını hızla ardına doğru çevirdi.Titreyen bacaklarım beni bile taşımazken neredeyse bayılmak üzereydim.

Sahi hala bilincimin açık olması bir mucize değil miydi?!

-Gelmeyin, içeride bekleyin!

Neler oluyordu ve onlar burada ne geziyorlardı hiçbir fikrim yoktu!Üstelik az kalsın içerideki memurlarda beni bu halde görecek ve ben kesinlikle ölmek isteyecektim.Bu utanmaktan çok daha farklı bir durumdu ve kendimi hiç olmadığım kadar savunmasız hissediyor olmak beni bitirmişti.Ayaz başkomiserin bakışları hızla bana döndüğünde ne zaman kımıldayacağımı kesinlikle merak ediyordum!

-Sen..sen beni çıldırtacaksın!!

Bağırarak yüzüme karşı sarfettiği sözlerini anlamakta güçlük çekiyordum.Şu içinde olduğumuz durumun farkında mıydı yoksa neden öfkelendiğini bile bilmeden beni öldürmek istemesi yüzünden fark edemiyor muydu?Yutkunarak ona bakarken beni doğrulttuğunda gözlerinin yakıcılığından kendimi kurtaramıyordum.Üzerimde kalçamı bile zor kapatan gri havluyu tutmakta zorlanırken eşiğinde durduğum kapıdan zorlukla da olsa sağlam bir adım atmayı başardım.Ayaz başkomiser çekilir çekilmez kapattığım kapı derin bir nefes almamı sağladığında başımın dönmesiyle duvara tutundum.

-Sadece beş dakikan var Sıla!

Emir dolu sesini kapalı olan kapının ardından işittiğimde bedenime sarılı olan havluyu bu sefer iki elimle kavradım.Nasıl içeriye girmişti hatta burada ne işi vardı kesinlikle bilmeden öylece duvar dibinde dikiliyordum.Sanem ve Akın komiser beni kontrole zaten geliyordu fakat Ayaz başkomiser neden gelme ihtiyacı hissetmişti?Aklıma gelen şeyle hızla kapıya doğru uzanıp iki kez kilitledim.O sinirle tekrar girebilirdi ve ben bunu tekrar kaldıramazdım.Elim tekrar boğazıma doğru gittiğinde izimi görmemiş olmasını dilemekten başka çarem yoktu.Üstelik daha fazla bu şekilde kalırsam iyi şeyler olmayacaktı.
Titreyerek çıkardığım kıyafetlerimi elime aldığımda iç çamaşırlarımı hantallıkla giyindim ve siyah taytımı ile boğazlı badimi de üzerime geçirdim.Islak saçlarımı da kurtardığımda suyunu havluyla aldım.

Yutkunarak bakışlarımı kapıya doğru çevirdiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım.Çıkmayıp şurada beklesem ve Ayaz başkomiserle tekrar yüz yüze gelmesek daha iyi olmaz mıydı?Hayır olmazdı çünkü Murat gittikten sonra kilitlemiş olduğum kapıyı nasıl açtıysa banyonun kapısını da tek hamlede açabilirdi!Kafamı olumsuzca iki yana sallarken şu zamana kadar beni hem bu şekilde görüp dokunan tek kişi o olmuştu ve bu ondan kaçmam için yeterli bir sebepken bana dokunduğunda tepki veremediğim kişide yine Ayaz başkomiserdi.

Kahretsin!

Bana neler olduğu hakkımda hiçbir fikrim yoktu ve açıkcası bu durum beni gerçekten korkutuyordu.
Avuç içimi alnıma bastırdığımda sakinleşmek için kendime zaman tanıdım.Halsizliğimin üzerine bir de bu eklenince bu banyodan dışarıya çıkmak istemiyordum.Az önce kendime zaman tanıyacağımı söylemiştim hatta yorgunluğumu bir nebzede olsa atacağımı düşünmüşken biraz önce yaşadığım şey?
Ellerimi yüzüme kapattığımda yer yarılıp içine girmek istiyordum.Tıklatılan kapı bir anda yerimden sıçramama sebep olduğunda bakışlarım hızla orayı buldu.

-Çıkacak mısın artık?!

Gür ses tekrar kulaklarıma dolduğunda ayaklarımı sürüyerek kapıya doğru çevirdim.Burada kalmam olacakları değiştirmeyecekti.Kilidi sağa doğru iki kez çevirip açtığımda iri bedeni hemen önümde duruyordu.

-Gel..geldim.

Titrek çıkan sesim bana ihanet ettiğinde gözlerine bakmadan ve ona değmemeye dikkat ederek hızla salona doğru ilerlemeye başladım.Derin bir öfkeyle ardımdan soluyuşu içimi titrettiğinde ellerimi yumruk haline getirdim.Gözlerim az önceki seslenen ve iki kişi olduklarını tahmin ettiğim memurları aradığında olmayışları ile yutkundum.Benim rahatlamam gerekirken Ayaz başkomiser ile yalnız kalmış olmam buna izin vermiyordu.

-Sıla?

Ardımdan gelen sese doğru istemsizce döndüğümde kahve gözlere odaklandım.Ah az önce yaşananları silmek istesem bu ne kadar mümkündü?

-Kahve içer misiniz?

Bağımsızca sorduğum soru karşısında kaşlarını kaldırdı.Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu ve sanırım neden yaptığımı da biliyordu.Olumlu anlamda başını salladığında mutfağa adeta kaçarcasına geçtim.Su ısıtıcısında her zaman hazır olarak bulunan suyu kaynaması için düğmesine basarken raftan iki tane kupayı aldım ve siyah granit tezgahın üzerine koydum.Ensemden bütün vücuduma yayılmaya başladığını hissettiğim yineleyen sızı ile elimi oraya attım.Hala belimde varlığını hissettiğim uzun parmakların sırrını çözmüş değildim.Sadece beni düşmekten kurtarmak için yapılmış bir hareketti ve bunu büyütmenin bir anlamı yoktu.Evet bununla başa çıkabilirdim.Sadece şu son yarım saatte yaşananları Ayaz başkomiser gidene kadar unutmalı ve bir daha yaşanmayacağı tesellisiyle avutabilirdim kendimi.

Kahve ayarını yaptıktan sonra tık sesiyle ısıtıcıyı yerinden aldım ve fincanlara eşit bir şekilde bölüştürdüm.Kokusu hızla burun deliklerime dolduğunda içimi çektim.İçki kokusundan kesinlikle daha iyiydi.Salona doğru tekrar ilerlediğimde bu sefer burnumu dikleştirdim ve o gittikten sonra her şeyi yaşayabileceğimi kendime hatırlattım.Gözleri hızla bana doğru döndüğünde oturduğu koltuğu tam ortalamış ve dirseklerini dizlerine yaslamış duruyordu.Kahvesini yavaşça orta sehpaya bıraktığımda sarının soluk tonuna ev sahipliği yapan dikdörtgen şeklindeki zarf dikkatimi çekti.Sağında yer alan koltuğa oturduğumda bardağa avuçlarım arasına hapsettim.

-Kahveyi böyle içtiğimi nereden biliyorsun?

Sorduğu soru bakışlarımı zarftan çekmemi sağladığında elinde tuttuğu kupaya baktım.
Dudaklarımı yaladığımda omuz silktim.

-Bardan kalma bir alışkanlık.

Söylediklerimle tatmin olmamış gibi bana bakmaya devam ettiğinde oturduğum koltukta dikleştim.
Çünkü benden daha fazlasını istediğini biliyordum.
Elimdeki kupayı kaldırarak ona doğru gösterdiğimde konuşmak için dudaklarımı araladım.

-Çünkü bende öyle içiyorum sadece şansımı denemek istedim.

Dudakları bitkin bir gülümsemeye ev sahipliği yaptığında gözlerimi kırpıştırdım.Güzelliği buradan bile belli olacak dişleri az da olsa görüş açıma girdiğinde gözlerimi ondan çektim.Çünkü bu yanlış hissettiriyordu ve bu durum gerçekten tüylerimi diken diken ediyordu.Islaklığını sırtımda hissettiğim saçlarımı tek elimle bir omzuma doğru aldığımda üşüdüğümü hissettim.Cama vuran sesiyse işte o zaman farkettim.Kasvetli hava sonunda kendini yağmura teslim etmişti.

-Bu saatte buraya neden geldiğimi sormayacak mısın?

Gözlerimi camdan çekmeme sebep olan soru ile Ayaz başkomisere baktım.Saat en fazla altı olmuş olmalıydı ve gerçekten dakikalar önce yaşananlardan sonra buraya geliş sebebini merak ediyordum.

-Sizin söylemenizi bekliyorum.

Olumlu anlamda başını salladığında elindeki kupayı tekrar ortada yer alan sehpaya bıraktı. Öfkesi az da olsa dinmiş yerini tıpkı hava gibi kasvete bırakmıştı.

-Öncelikle bir konuda anlaşalım.

Ne dercesine ona doğru baktığımda ne ara aldığını anlamadığım telefonumu masaya gürültüyle çarptı.
Çıkan sesten dolayı dikildiğimde kaşlarım şaşkınlıkla kalktı.O vuruştan sonra telefonun tek parça kalması olası şey değildi.

-Bu telefon banyoya girsen bile yanında olacak!Sana yanından ayırmayacaksın dediğimde ciddiydim.Bu telefonu açmadın diye ne hale geldik farketmişsindir!

Sorumsuzluğumdan yakınan ve iğneleyeci ses tonunu kullanmaktan kendini alamamıştı.
Kafamdaki parçalar bir bir oturmaya başladığında beni aramış ve buraya geleceğini haber vermek istemiş olmalıydı.Tabi bende açmadığım için işler içinden çıkılmaz bir hale gelmiş ve banyoda o şekilde yakanlamama sebep olmuştu.Peki ya diğer polis memurları?Zili çalmayı neden denememişlerdi?
Aklıma gelen şey dişlerimi sıkmama sebep olduğunda çalacak bir zil olsaydı tabiki çalarlardı!
Çünkü çalışmıyordu ve büyük ihtimalle kapıyı çalmış olmalılardı ama su sesi bunu bastırmış olmalıydı.
Bunlar kaos olması için zaten yeterli sebeplerdir.

-Siz içeriye nasıl girdiniz?

Kahvesine tekrar uzandığında bir yudum aldı ve kupayı dudaklarından çekmeden bana bakmaya başladı.Konuşmasa bile gerçekten bunu mu merak ediyorsun dercesine gözleri yüzümde geziniyordu. Bir yudum dahi almadığım kahvemin sıcaklığı hala yüzüme çarparken kendimi sersemlemiş gibi hissediyordum.Böyle bakması hem beni geriyor hemde hareketsiz kalmama sebep oluyordu.İnsanlar üzerinde yadsınamaz şekilde bir gücü olduğuna ve bunu kullanmaktan zevk aldığına inanıyordum.
Sonunda dudaklarından çektiği kupayı sağlamca tutarken konuşmaya başladı.

-Yedek anahtarla.

Anlıyorum dercesine başımı salladım.Üzerimde olan bakışlarının baskısından dolayı bu ihtimali tabiki düşünmemiştim.Oysaki o gerçekten her şeyi düşünüyordu ve onun bu kadar tedbirli davranmasına karşın benim pervasızca davranmam olası şey değildi.

-Ben üzgünüm bir daha böyle bir şey olmayacak.

Dediklerimin doğruluğunu ölçercesine bana baktığında tatmin olmaya çalışıyormuş gibi hali vardı.Ne de olsa haklıydı ve sorumluluk sahibi olmam için bakışları bile yetiyordu.Ağırca başını beni geçiştirmek için masanın üzerinde duran sarı zarfa yöneldi ve tek hamlede aldı.Vücudunu bana doğru çevirdiğinde kaşlarım yavaşça çatıldı.
İçemediğim kahvemi bende orta sehpanın  üzerine bıraktığımda Ayaz başkomiserin bakışları ciddileşmişti.

-Bu dün gece masama bırakılmış ve buna seninde bakmanı istiyorum.

Tuttuğu zarfı bana doğru uzattığında bir an tereddütte kaldım.Midemin kasıldığını hissettiğimde yavaşça zarfa doğru uzanıp elinden aldım.Ucundan yavaşça çekip açtığımda içerisindeki beyaz kağıdı baş ve işaret parmağım sayesinde çekip aldım.Hemen üzerine siyah bir kalemle iliştirilmiş kelime gözüme çarptığında donuk bir şekilde yazanı okudum.

'Lunapark.'

-Bu kelime senin için ne anlama geliyor?

Ayaz başkomiserin sözleri kaşlarımın daha derinden çatılmasına sebep oldu.Düzgün bir şekildeki el yazısına tekrar baktım.Yavaşça kırpılan gözlerime karşın beynimin duvarlarında vuku bulan çığlıklar kulaklarımda çınladı.Oturduğum bank, bakışlarımı özlemle etrafta gezdirişim, kalbimde keskin sızıyı oluşturan kahkaha sesleri ve sevgi bağı olarak gördüğüm ellerin sıkıca tutulması.Devamında hissettiğim buz gibi zemin ve çakan şimşekler.Acı bütün hücrelerime nüfuz ederken göğsüm hızla inip kalkmaya başladı.Yanan gözlerim işimi hiç kolaylaştırmazken elimdeki kağıdı ateşe değmiş gibi bıraktım.Boğazımdaki demir yumru öylesine acıtıyordu ki adeta parmak uçlarıma kadar uyuşmuştum.

-Sana ne ifade ediyor bu kelime?

Yinelediği sorusuna karşın korkunun en koyu tonuyla harmanlanmış olan sevgi yoksunu gözlerimi Ayaz başkomisere çevirdiğimde benliğim sanki artık bana ait değildi.Öyle bir yokluk vardı ki içimde bu sonu gözükmeyen yoldan farksızdı.Bu nottan sonra hiçbir şey iyi olmayacaktı.Her şey öylesine sarpa saracaktı ki hayatımın ikinci cehennemi artık sahnedeydi.

-Ben yetimhanedeyken her..her cumartesi kaçardım ve gittiğim tek yer lunapark olurdu.

Ensemdeki ağrı gitgide daha da arttığında gözlerimi kapattım.Korkuyordum.Geçmişim yine ayağıma prangalar vurmasından delicesine korkuyordum.

-İnsanların mutluluğunu izlemeye giderdim.

Titreyen dudaklarımı ısırdığımda başımı sağa doğru çevirdim.Oraya gittiğimi bilen kimdi ve bunu bana neden hatırlatıyordu bilmiyordum.Çünkü geçmişimdeki her şeyi dibi gözükmeyen bir kuyuya atmış ve oraya hapsetmiştim.Oysaki hemen ayaklarımın dibine düşmüş olan kağıt bunun aksini bana kanıtlıyordu.Gözlerim bu sefer donuk bir şekilde masanın üzerinde duran sarı zarfa kaydığında adımında aynı el yazısıyla yazılmış olduğunu o zaman farkettim.Beynimde beliren tek şeyin gerçek olmamasını isteyerek konuşmak için dudaklarımı araladım.

-O..o mu bırakmış bunu?

Kimden bahsettiğimi anlamıştı.Oturduğu koltukta bana doğru eğildiğinde dirseklerini tekrar dizlerine yasladı ve ellerini birleştirdi.

-Notu parmak izi için incelemeye gönderdim ama hiçbir şey çıkmadı buna dayanarak söylüyorum ki büyük ihtimalle bu onun işi gibi gözüküyor.

Gözlerim bir yere takılı kaldığında o katilin ne yapmak istediğine anlam veremiyordum.Neden bana geçmişimi hatırlatmaya çalışıyordu bilmiyorum!
Benimle oynuyordu ve bunu yapmak beni yavaş yavaş öldürmekten başka bir işe yaramıyordu.

-Sen onu tanımasan bile o seni tanıyor Sıla.Seni ve geçmişte neler yaşadığını biliyor.

Söyledikleriyle bedenimde soğuk duş etkisi yarattığında başımın sol tarafında hissettiğim keskin sızıyla orayı tuttum.Her geçen saniye halsiz düşen bedenim dayanmamı imkansız kılarken o katilin benim geçmişte ne yaşadığımı bilmemesi gerekiyordu.

Bilmemeliydi!

Eğer bilirse ondan kurtulamazdım ve onunla oluşacak olan bağım beni hiçbir zaman terketmezdi.
Sıkışan kalbim kaburgalarımın altına sığmadığında ağlamamak için üstün çaba sarfediyordum.Ayaz başkomiserin gözleri cam gibi parlarken titreyen dudaklarımı zorlukla da olsa tekrar aralamak zorunda kaldım.Çünkü artık ondan gerçekleri duymak için hazırdım.

Her ne kadar sonunun kötü biteceğini bilsem bile.

-Siz biliyor musunuz?

Gözlerimin önündeki netlik gitgide azalırken nefes alamadığımı hissettim.Az öncekine nazaran cam gibi olan gözleri buğulandığında oturduğum yerden kalkmak istedim.Pencereyi açıp bağırmak ya da hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim.Bildiğini ilk günlerde dosyamı okuyup öğrendiğini tahmin ediyordum ama bunu şimdi sesli bir şekilde dile getirmek bastırdığım duygularıma esir düşürmüştü beni.Elim hızla boğazıma doğru kapandığında koltuğun kenarına tutundum.Onun gözünde şimdi nasıl gözüküyordum bilmiyorum ama acınası halde olduğum aşikardı.Boynumdaki iz ruhumda bırakılan iz kadar acıtmıyordu canımı.Alnımda hissettiğim ter damlacıklarına rağmen titriyordum.

Aldığım hava artık bana yetmezken oturduğum koltuktan tutunarak ayağa kalkmayı başardım.
Tıkandığımı ve daha fazla ileriye gideceğimi düşünürken bu hissi biliyordum.Başa dönüyormuş gibi yine aynı şeyleri yaşıyordum.Ayaz başkomiserinde benimle beraber ayağa kalktığını hatta kapıdan hayal meyal iki kişinin girdiğini bile anımsıyordum ama daha fazla dayanamayan bedenim iki dizimin üzerine yığılmama sebep olmuştu.Bedenimi saran sıcaklığın beni kurtardığını biliyordum ama tutunamıyordum ona.

Daha fazla havaya ihtiyacım vardı.

Daha fazla sessizliğe.

Daha fazla karanlığa.

♣️♣️♣️♣️

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

865K 51.4K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
GELECEK Af VeraHare

Generel Fiktion

45.9K 2K 13
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
13.9M 616K 62
GENEL KURGU #1 Babasından başka hiç kimsesi olmayan bir genç kız... 28 Yaşında hapishanede mahkûm bir adam... Ya bir gün olur da genç kızın babası da...
89.7K 5.4K 16
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]