Aşk Yeniden Isırıyor (Sıra Ar...

By duygununkelimeleri

323K 21.1K 3.5K

SABV nin ikinci kitabıdır More

Aşk Yeniden Isırıyor (Sıra Arkadaşım Bir Vampir 2)
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Spoiler
Bölüm 4 / Part 1
Bölüm 4 // Part 2
Spoiler
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7/ 1
Bölüm 7/2
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
bölüm 11
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 13
Üzgünüm
Bölüm 13 | 2
Bölüm 14
Bölüm 15
Tatlı Bir Duyuru
Bölüm 16
Bölüm 17
Kelalaka
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Duyuru!
Bölüm 23
Duyurumsu
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 39

Bölüm 38

2.7K 204 136
By duygununkelimeleri

Bölüm 38

İlkim 'den


Bazen olur ya, kişi onca hissi taşıyamaz hale gelince bir duygu boşalması yaşar. Bizim yaşadığımız da tam olarak buydu sanırım. Jack'in kullandığı arabada Aras önde oturuyor, ben, Güneş ve Anıl da arka koltukta oturuyorduk. İçimiz kıpır kıpırdı. En azından benim öyleydi. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Jack anayola saparak hızını arttırdı. Aras belki de uzun zamandır ilk defa içten gülümsüyordu. Rahatlamıştı. Bu Fill denen adamın işi çözeceğinden o kadar emindi ki! Onu bu halde görmek beni hem şaşırtıyor hem de umut veriyordu. Belki de başımızdaki kara bulutları yavaş yavaş kovuyorduk? Yan gözle Anıl'a baktım. Yumruklarını sıkmış, çenesi kaskatıydı. Huysuz bir oğlan çocuğuna benziyordu. Gülmemek için dudağımı ısırdım.

"Gavatlıkta son noktayız anasını satayım! Şu hale bak!" diye söylendi sinirle. Gülüşümü öksürükle saklamaya çalışırken Güneş panikle elini Anıl'ın ağzına kapattı. Anıl öyle ateş saçan gözlerle Güneş'e baktı ki onun yerinde olmadığım için dua etmeyi aklımın bir kenarına yazdım.

"Şşt!" diye uyardı Güneş.

"Daha birkaç sokak uzaktayız. Hala duyuyordur!" Anıl hırsla silkelenerek Güneş'in elinden kurtuldu. Aras eliyle ağzını kapatmış, başını cama çevirmişti. Gülmemek için kendisini sıkan hali, beni iyice mutluluğa sürüklüyordu.

"Duyarsa duysun ya! Şeytanın Oğluymuş! Biz şeytana pabucunu ters giydirmiş adamlarız. Velediyle mi uğraşamayacağız anasını satayım! Akşam yemeği istiyormuş! Adama bak hele!" Güneş diken üzerinde, panikle Anıl'a susmasını tembihleyen gözlerle bakarken Jack bizim kadar olamamış, Anıl'ın bu kıskanç, kamyon arkası sözleri kullanan tavrına kahkahayı basmıştı.

"Valla kardeşim en son sarışın bir hatun tarafından etkisiz hale getirilmiş balık gibi çırpınıyordun ama! Yine de sen bilirsin tabi." diye konuştu Aras. Dayanamayarak gülmeye başladım. Güneş gülümseyecek gibi olmuş, daha sonra boğazını temizleyerek kendini durdurmuştu. Anıl iyice sinirlenerek Aras'a yumruk atmaya çalıştı. Aras öne doğru kaçmış fakat karşılık olarak gülmekle yetinmişti. Gülüşümü keserek Anıl'ı yerinde sabit tutmaya çalıştım.

"Anıl dur artık! Ucuz bile yırttık!" diye konuştum. Ciddi kalabilmek için tüm irademi kullanmıştım. Jack de gülmeyi bırakarak beni onaylarcasına;

"Heh şunu bileydiniz! Sağ kurtulduk diye sevineceğine bir de laf ediyorsun!" diye konuştu. Anıl biraz durulur gibi olsa da kendini haklı çıkarmak adına;

"Ulan tabii yemeğe gidecek olan hatun sizinki değil." diye konuştu. Daha sonra bakışlarını kısarak Aras'a odaklandı.

"Acaba yemeğe çıkacak olan Güneş değil de İlkim olsaydı da böyle gevrek gevrek gülebilecek miydin Bay Altınel?" diye sordu Anıl. Bay Altınel diyerek Fill'in ona hitabına gönderme yapmıştı. Aras ciddileşerek kaşlarını çattı fakat herhangi bir tepki vermedi. Cevap basitti. Elbette ki gülmeyecekti! Anıl'ın bu cümlesinin ardından ortalık biraz ciddileşir gibi olsa da Jack'in ;

"Kurtulduk! Yırttık!" nidalarıyla hızlı, diğer arabaları sollayarak araba kullanışı hepimizi gülümsetmişti. Evet! Sanırım ilk defa bir işi kan dökmeden, kayıp vermeden, kolay yoldan halledecektik. Yan gözle Anıl'ın yanında diken üzerinde oturan Güneş' baktım. Kim bilir ne düşünüyordu?

Güneş'ten

Eski defterler... Üzeri tozlarla kaplı küçük şeytanlar! Ne çok şey gizlerler. Alt metinleri öyle yoğundur ki gelecek kopya çekmeden önüne bakamaz olur bazen. Fill ve ben, üzeri toz tutmasa da eski, alt metini oldukça fazla bir defterdik. Ve bu, en çok Anıl'ı zorluyordu. Bunu duruşunda, kullandığı kelimelerinde, tavrında... Her şeyde görebiliyordum.

"İbne! " diye tısladı Anıl kendisini tutamayarak. Gözlerim kocaman açılırken ağzımdan bir;

"Anıl!" kaçmasına engel olamamıştım. Duyabileceğini söylediğim halde nasıl böyle pervasız olabilirdi? Hepimizi riske attığının farkında mıydı? Ya da asıl soru şuydu: Şeytanın Oğlunu kızdırmanın ne demek olduğunun farkında mıydı?

"Ne var? Ne? Anıl Anıl! Ne?" Derin bir nefes alarak başımı arabanın camına yasladım ve sessiz kaldım. Sinirliyken onunla konuşulmayacağını çok iyi biliyordum. Görmüyor muydu? Herkesin endişesini, korkusunu, adrenalinle gelen o heyecanı, rahatlamışlığı görmüyor muydu? Görmezdi ki! Onun duygularının, onun kıskançlığının, onun korkusunun her zaman önceliği vardı. Anıl kaybetmekten korkardı, giderdi. Kıskanırdı, kızardı. Severse, sarılırdı. Canı isterse, yaklaşırdı. Karşı tarafın ne önemi vardı? Omuzlarım düşerken kapalı gözlerimin karanlığı, dünyanın en karanlık adamını misafir etmişti. Siyah, siyaha yol gösterirken ve kapalı gözlerimin ardında onun hayalini gördüm. Şeytanın Oğlunun! Zaman ondan hiçbir şey götürmemişti. Seneler önce nasılsa şimdi de öyleydi. Oysa ki ben saçlarımı, giyimimi değiştirmiştim. Hayatımı değiştirmiştim! Anıl söylenmeye devam ederken hayalimdeki Şeytanın Oğlu başını hafifçe geriye atarak bezgin bir ifadeye büründü. Adem elması görenlere tehlikeli bir güzellik sunarken yüz ifadesi dudaklarımın gerçekten de yukarı doğru kıvrılmasını sağlamıştı. Fill, gençliğimin en güzel ve en korkunç hatırasıydı. Şimdi ne olacaktı?


******************

Rüyam'dan


Odamda bir ileri bir geri turluyordum. Böyle bir işe nasıl kalkışırlardı? Dünyanın en güçlü vampirinden yardım istemek de neyin nesiydi? Hem dünyanın en güçlü vampiri saçmalığı da neyin nesiydi? Kurulun üstünde bir güç olduğunu ilk defa duyuyordum. Derin bir nefes alırken her şeyin güzel olacağını düşündüm. Gitmeden önce İlkim öyle söylemişti. Her şey güzel olacak! Öyle olsa bile, Emir denen o herif bulunup getirilse bile, Yiğit'in yüzüne nasıl bakardım ki? Şimdi beni sevdiğini söylüyordu. Peki ya kanından biri benim ailem tarafından öldürülünce ne olacaktı? O kadar kolay değil, diye fısıldadı içimdeki ses. Haklıydı. Yaptıklarından sonra Aras onu kolay bir ölümle ödüllendirmezdi. Bundan neredeyse emindim. Ben bunları düşünüp bir ileri bir geri yürürken telefonum bir kere titredi. İlkim'den olabileceğini düşünerek hızlıca elime aldım. Mesajı gönderenin ismi ekranımda yanıp sönerken olduğum yerde durdum. Hareket edemedim bir süre. Nefes almadım! Açmalı mıydım? İsmini bile özlemiştim oysa ki! Öyle özlemiştim ki bir kişinin birisini böylesine özlemesi delilik sayılmalıydı. Aklımı çıldırmama çeyrek vardı!

Elim usulca mesaja gitti. Öyle filmlerdeki kızlar gibi okumayıp direk silecek bir tip olamamıştım asla. Bir kere ben meraktan hayatıma devam edemezdim ki! Hoş! Onsuzken pek hayatıma da devam etmiyordum ya, pek bir önemi yoktu.


Gönderen: Yiğit Parlak

Mesaj: Evinizin beş yüz metre kadar ilerisinde, patika yolu geçtikten sonra bir çardak var. Korumalar kapıda olduğu için ben gelemiyorum. Sen gel Kızıl Balığım. Sen gelene kadar burada bekleyeceğim. Ne yemek, ne su! Sadece bekleyeceğim.

Not: Dünden beri hiçbir şey yiyemedim. Ölmemi istemiyorsan, acele etsen iyi olur balık


Yutkundum. Bu nasıl bir mesajdı böyle? Bahsettiği yeri biliyordum, korumaları atlatıp oraya gitmem on dakikamı almazdı. Yine de... Gitmek nasıl bir fikirdi? Nasıl sonuçlar doğururdu? Doğru ile yanlış arasında sıkışmış, belki de arafa hapsolmuştum. Araf en kötüsüydü.

İnsan cehennemin ateşiyle terbiye edilse, kötüyüm ve bunu hak ettim derdi. Yanardı, tüm etleri eriyene kadar yanardı belki ama sonunda vuslata ereceğini, günahlarından arınınca cennete kavuşacağını bilirdi.

Cennetle ödüllendirilse, iyiyim, iyiydim de! Bunu hak ettim derdi. Sefasını sürer, dünyanın tüm kirini üzerinden atardı.

Araf öyle miydi? Araf koca bir kara delikti. Her şeyi yutan fakat içinde hiçbir şey barındırmayan koca bir boşluk! Bir muamma! Bununla nasıl yaşanırdı? Nasıl başa çıkılırdı? Bilmiyordum. Elim telefonda öylece kalakalmıştım. Gözlerimi kapattım. Şuan arayacak bir Güneş'im, gidip danışacak bir İlkim'im yoktu. Bir ben vardım, bir de benden içeri olan Yiğit vardı. Ne yapmalıydı? Telefon elimde bir kere daha titredi.


Gönderen: Yiğit Parlak

Mesaj: Yazmayı unuttuğum birkaç bir şey olduğunu fark ettim. Dünden beri hiçbir şey yemediğimi söylemiş miydim? Bir de, seni dünyadaki tüm acıları omuzlayacak kadar, çölde olsak ve bir damla suyumuz olsa şişeyi sana uzatacak kadar, Yağmur olsam üzerine düşüp canını acıtmamak için daha havadayken buharlaşacak kadar, yürüyemiyor olsaydın ayakların olacak kadar, yazamıyor olsaydın ellerin olacak kadar çok sevdiğimi? Onu da söylemiş miydim?


Bazı sözler vardır. Kişiyi harekete geçirir. Daha beyin ne olduğunu anlamazken kalp komuta merkezine geçerek bedeni yönlendirmeye başlar. İşte tam da şuan öyle bir anın içindeydim. Soğuk kalbim bedenimi kenara itmiş, tüm komutayı kendi üzerine almıştı. Gözlerimi kapatarak usulca yutkundum. Dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına engel olamamıştım. Soğuk bedenimi içeriden ısıtan cümleleri vardı bu adamın. Sihirliydi cümleleri. Her hali ayrı bir büyüydü! Günahtı. Her şeyiyle haramdı bana, biliyordum. Ama istiyordum! Gözlerimi hızlıca açarak odamın penceresine koştum ve etraftaki güvenlik duvarını incelemeye koyuldum. Ön ve arka kapıda ikişer adam olduğunu biliyordum. Bahçe duvarında ve çevrede beşe yakın yakın dövüş ustası da yer alıyordu. Aras bu güvenliği Yiğit'in en son ziyaretinden sonra arttırmıştı. Düşündüm. Bunca adamı geçemezdim. Öyleyse onların bir yerde toplanmasını sağlamalıydım! Beş dakikanın ardından düzeneğim hazırdı. Arka kapıya hazırladığım ufak bir ses kaydı ve birkaç vazo kırmamla çoktan dikkat çekmiştim bile. Adının Recep olduğunu bildiğim adam arka kapıya tıklatıp;

"Rüyam Hanım? İyi misiniz?" diye seslendi. Dudaklarım şeytani bir şekilde kıvrılırken;

"Ah!" diye haykırarak bir vazoyu daha yere attım. Umarım İlkim daha sonra kırdıklarım için beni azarlamazdı. Recep hızla telefonla diğerlerine haber verirken kapıyı zorlamaya başlamıştı. Diğerlerinin evin arka tarafına doğru koştuğunu görür görmez odama çıktım ve camdan aşağıya atladım. Ön kapıdan çıkma riskini göze alamazdım. Ayaklarım yere basar basmaz koşmaya başlamıştım. Kendime düşünme izni vermedim. Benim için çok uzun fakat saate vurulduğunda aslında çok kısa bir sürede Yiğit'in bahsettiği yere varmış, yavaşlayarak yürümeye başlamıştım. İlerideki çardakta onu görebiliyordum. Oturmuş, dikkatle önündeki ağacı izliyordu. Derin bir nefes aldım. Hissediyordum, bu derinlerime hapsolmuş insani bir içgüdüydü. Bu anın, bir kaç adım attıktan sonra yaşanacakların tüm hayatımı etkileyeceğini biliyordum!

MERHABA BALLARIM. SİZİ NASIL ÖZLEDİM BİR BİLSENİZ... BAŞIM ÇOK KALABALIK, ASLINDA DAHA UZUN YAZIP YAYINLAYACAKTIM AMA DAHA FAZLA BEKLETMEK İSTEMEDİM.

KOCAMAN KOCAMAN SEVİLİYORSUNUZZZZ

Continue Reading

You'll Also Like

31K 144 12
bir gün telefonla uğraşırken bir mesaj gelir "selam bebeğim"...
5.9K 3.3K 18
Vampirler dünyasına giriş yapılabilir mi ?Bence yapılabilir. Sizce de öyleyse bu kitap tam size göre.
219K 10.1K 38
BU KURGUDA BOLCA VAMPİR BULUNMAKTADIR!! Bilincim yavaş yavaş açılırken beraberindr korkunç bir baş ağrısıda getirmişti. Göz kapaklarımı zorlukla kald...
69.6K 3.3K 75
Çıldırmıştı gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü öyle ki kolay kolay korkmayan ben bile korkudan bayılmamak için zor tutuyordum kendimi En so...