Bölüm 16

6.1K 443 47
                                    

Bölüm 16

Geldiğimiz yer, kenar mahallelerin biriydi. Yiğit’in peşinden yürürken hala sinirli olduğunu hissediyordum. Tiyatro salonu gibi bir yere gidiyorduk değil mi? Öyleyse burada ne işimiz vardı? Belki de önce evden bir şey almak istemişti ama burada mı oturuyordu? Bu tenha semtte? Hiç öyle birine benzemiyordu. Daha sonra kendi içimde kendime kaşlarım çatıldı. Öyle birine benzemiyordu derken neyi kastetmiştim? Ben kendi kendimi azarlarken Yiğit eski bir binanın önünde durmuştu. Binanın camları eski muşambalarla kaplanmıştı. Yiğit kafasını çevirerek gözlerimin içine baktı. İçimin acıdığını hissettim. Bina o kadar çatlakla doluydu ki 2.1 çapında bir depremle bile yıkılabilir gibiydi. Hatta deprem olmasına gerek de yoktu. Ben bile, yumruklarla bu üç katlı harabeyi yıkabilirdim.

“İçeri girelim.” Dedi Yiğit yarım bir gülümsemeyle. Aklı karışık gibiydi. Sanki kafasına takılan bir şey var gibi. İçimden bir ses “Hala Aras’la olan konuşmanı düşünüyor” diye fısıldadı. Daha sonra bu fikri eledim. Yaklaşık yarım saattir yürüyorduk ve o bu konuyla ilgili ağzını açmamıştı. Belki de hangi bölümü çalışmalıyız? Sorusunu düşünüyordu.

Yiğit’in yönlendirmesiyle tahta dış kapıdan içeri girdik Kilitli değildi. Ne yerde parke ne de duvarda boya vardı. Karnımdan başlayarak boğazıma doğru, rahatsız eden bir hissin yükseldiğini hissettim. Genç bir vampir olduğumdan tepkilerimi kontrol etmekte hala zorlanıyordum. Oturup da ağlamamak için kendimi kastım. Üzüntü, fazlasıyla yoğundu. Yiğit önden ilerleyerek yol gösteriyordu. Onunla birlikte uzun koridorun sonundaki odaya girdik. Odanın bir kapısı yoktu. Odaya girdiğimizde önce şaşkınlıkla nefesimi tuttum. Hatırı sayılır büyüklükte odanın en köşesine yirmi santim kadar çimento dökülmüş ve yuvarlak şekil verilerek sahne görüntüsü alması sağlanmıştı. Naylonla kapatılmış olan camın iki yanında tıpkı tiyatro perdesi gibi iki kırmızı perde uzanıyordu. Sahnenin ilerisinde- bize taraf olan yerinde- birçok oyunla ilgili birçok materyal vardı. Giysiler, birkaç küçük masa, sandalye, tabure, bastonlar, başörtüler, tas, tabak, battaniye ve daha bir sürü şey özenle kenara çekilmiş ve yer açılmıştı. Gri duvarlar, tebeşir darbeleriyle süslenmişti. Farklı farklı sembollerin yanında bir sürü isimler vardı. Mehmet, Mihriban, Rojda, Mert, Ahmet, Hüseyin, Merve, Gamze… Hepsi de farklı el yazılarıylaydı. Sanırım herkes kendi ismini kendisi yazıyordu. En güzel ve en büyük olan isim ise Yiğit’inkiydi. Her harfi farklı bir el yazısındandı ve yanına arabadan çiçeğe kadar bir sürü sembol çizilmiş, sanki isim ödüllendirilmişti. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kafamı Yiğit’e çevirdim. O ise betimlediğim odada bir oraya bir buraya koşuşturarak antrenman yapan miniklere, gülümseyerek bakıyordu. Hepsinin yaşları ufaktı. Çoğunun kıyafetleri eskiydi ama yüzlerindeki gülümseme gözlerimi dolduracak cinstendi.

“Çocuklar,” diye seslendi Yiğit. Hepsi ellerindekileri bırakarak Yiğit’e doğru koştular.

“Hoş geldin Yiğit abi!”

“Bugün de çalışacak mıyız Yiğit Abi?”

“Ben dediklerini ezberledim Yiğit Abi.”

“Ne kadar kalacaksın Yiğit abi?”

“Başörtüm yakışmış mı Yiğit Abi?”

Boğazımda bir yumru oluşurken dudağımı ısırdım. Gözlerim Yiğit’e taparmışçasına parıldayan gözlerle bakan ve durmadan soru soran miniklerdeydi. Yiğit hepsinin başını ayı ayrı ve hiç acele etmeden okşarken sıcacık gülümsedi.

“Bugün bu kadar çalıştığınız yeter arkadaşlar.” Sanki Yiğit’in onlara “Arkadaşlar” demesi çok hoşlarını gitmiş gibi hepsinin kalpleri tekledi ve duruşları dikleşti. Bu hafifçe gülümsememe neden olmuştu.

Aşk Yeniden Isırıyor (Sıra Arkadaşım Bir Vampir 2)Where stories live. Discover now