ÇETE

fundaayten द्वारा

14.7M 545K 306K

*Nefret, aşka dönüşebilen güçlü bir duygudur* Annesinin tayini dolayısıyla İstanbul'a taşınmak zorunda kalan... अधिक

Tanıtım
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30. BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM (FİNAL)
ÇETE- KARŞILAŞMA KAPAK
ÇETE2- ARBEDE KAPAK
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
75.BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
81.BÖLÜM
82.BÖLÜM
83.BÖLÜM
84.BÖLÜM
85.BÖLÜM
86.BÖLÜM
87.BÖLÜM
88.BÖLÜM

17.BÖLÜM

262K 9.9K 3.8K
fundaayten द्वारा

Baba...Ne güzel bir kelime... Hayatım boyunca söylemek istediğim ama hiçbir zaman söyleyemediğim, benim için anlamı büyük ama karşılığı olmayan, içi doldurulamayan bir kelime. Benim hiç babam olmamıştı, orada bir adam vardı ve biz onunla hiç baba kız olmamıştık.Bunu 'olsun' istediğim için söylemiyordum ama beni kabul etmiş olsaydı eğer nasıl bir baba kız olacağımızı merak ediyordum. Bana nasıl davranırdı? Diğer babaların kızlarının üzerine titrediği gibi o da benim üzerime titrer miydi? Ne bileyim mesela tuttuğu takımın maçına götürür müydü beni? Bunların hepsini merak ediyordum. Beni kızı olarak bile görmeyen birinin bana nasıl babalık yapacağını... 

Kendimden utanıyordum. Burada oturmuş onu baba olarak düşünmeye çalışıyordum. Gerçekten aptalın tekiydim.Baba diye seslenebileceğim biri yoktu, bir babam vardı ve ben babasız yaşamak zorundaydım. Bu zor bir denklemdi. Gerçi artık alışmıştım o kadar da zor gelmiyordu. Ama eksiklik duygusu, işte o pek azalmıyordu. Onun sevgisi olmadan yaşayabiliyordum da eksikliğini hissettiğim en önemli şey kendimi güvende hissedebileceğim bir yerdi. En çok bunu istiyordum. Kızların kendilerini babalarının yanında güvende hissettikleri gibi işte... Öyle bir güven istiyordum. Peki, bunu bana kim verebiliyordu? Barlas...Onun yanında güvende hissediyordum kendimi. Ona karşı bir şeyler hissettiğim için mi güvende hissediyordum, öyle hissettiğim için mi onu seviyordum bilmiyordum.

 Alarmımın sesiyle zor uyanmış leylak rengine boyanmış odamın duvarlarına bakarken baş ağrımın geçmesini bekliyordum. Nefret ediyordum bu ağrıdan. Geçmesi için sık sık şakaklarıma ve alnıma masaj yapıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Geçmiyordu. Bunun için okula bile gitmemeyi düşünüyordum ama anneme ne deyip de gitmeyeceğimi bilemediğimden mecburdum. Sonuçta dün akşam içtiğimi ve sarhoş olduğumu bilmiyordu. Bir dakika! Ya da biliyor muydu? Dün akşam eve nasıl geldiğimi ve içeri girdiğimde annemle karşılaşıp karşılaşmadığımı bilmiyordum ki. Sahi nasıl hatırlamıyordum? O kadar mı çok içmiştim? Umarım annemle karşılaşmamıştım, eğer böyle bir şey olduysa muhtemelen bir ton azar işitmiştim. 

 Yatağımda yatmaya devam edip şakaklarıma masaj yaparken kapım aniden açıldı ve annemin kızgın suratıyla karşılaştım. Bu bakışlar sarhoş olduğumu bildiğini belli ediyordu. Bana kızmaması için yorganımı kafama kadar çekip kendimi gizlemeye çalıştım. Sanki bir işe yarayacaktı da.Üzerimdeki yorganı açıp bana baktı. "Evet Öykü Hanım, hesap verme zamanı!" Biliyordu işte. Dün eve sarhoş geldiğimi biliyordu ve canıma okuyacaktı. Gözlerim ona bakarken bir anda ondan kaçmak istercesine tavana kaydı. "Neden bahsediyorsun anne bir şey anlamıyorum." Evet, en iyisi buydu. Bilmezden gelmek. "Şu eve sarhoş gelme meselesinden bahsediyorum. Nasıl böyle bir şey yaptığından!" "Eve sarhoş mu geldim?"

"Öykü!" diye cırlayınca yerimden doğrulup yutkunarak gözlerine baktım. "Özür dilerim anne, bir daha asla olmayacak" 

 "Olmayacak tabii. Senin yaşın kaç da içki içip sarhoş oluyorsun? Yakışıyor mu sana böyle şeyler? Bunlar kötü alışkanlıklar Öykü. Sen bunu nasıl yaparsın? Ben seni böyle mi yetiştirdim?" Gözlerinde öfke kadar belirgin bir üzüntü de vardı ve cevap vermemi bekliyordu. Verecek bir cevabım yoktu ki. Zor şartlar altında beni büyütüp bu yaşa kadar getiren anneme ne diyebilirdim? Haklıydı. Sonuna kadar haklıydı hem de, beni böyle mi yetiştirmişti? Gözlerim hafiften dolarken yine pişmanlık içeren bir cümle çıktı dudaklarımdan. "Özür dilerim anne."

 Tıpkı benimkiler gibi mavi olan gözlerindeki kızgınlık söylediğim cümleyle yok olurken yatağımın kenarına oturup elini yanağıma koyup okşadı. "Niye yaptın kızım? Neden içip sarhoş olmak istedin?" Bunun için bir sebebim olduğunu biliyordu. Boş yere içmeyeceğimin o da farkındaydı. Bir süre sessiz kalıp gözlerimi yine ondan kaçırdığımda cevap veremedim. Aslında vermek istedim ama yapamadım. O şerefsizden bahsetmek istemedim. Cevap vermeyeceğimi anlayınca elimi yanağımdan çekip elimin üzerine koydu."Baban yüzünden mi?"Başka ne yüzünden içebilirdim ki zaten? Hayatımda onun kadar nefret ettiğim kim vardı? 

Kafamı aşağı yukarı salladığımda yine sesimi çıkarmadım. "Sana onun yanına gitme dedim değil mi, neden beni dinlemiyorsun ki? Ne dedi sana? Seni kıracak bir laf mı etti yoksa?"Söylemeyecektim ama ondan nefret etmesini istediğim için söylemek istedim. Belki bunu dediğini duyarsa ondan nefret eder, televizyonda gördüğünde ağlamayı bırakırdı artık. "Beni onunla evlenebilmek için doğurduğunu söyledi." Gözlerine bakmadan söylediğim söz onu sessizleştirince merakla yüzüne baktım. Babamın onun hakkında böyle bir şey söylemesi onu ne derece etkilemişti bunu görmek istiyordum. Sanırım onu üzmüştüm. Mavi gözleri benimkilerden uzaklaşıp derinlere dalınca bir süre onu izledim. Sanki geçmişini düşünüyor gibiydi. Sevdiği adamın onun hakkında böyle düşünmesinden incindiğini her halinden belli ediyordu."Ona inandın mı?" 

 Bunu mu merak etmişti? Hayatımda hiçbir yeri olmayan adama inanacağımı mı düşünmüştü? Hayır. Asla, o adama inanmazdım. Gerçeği biliyordum zaten. Annemin beni ne sebeple doğurduğunu biliyordum. Neden o adama inanıp da annemi bu yüzden yargılayacaktım ki? Gözlerinin benimkiler gibi dolduğunu görünce elimin üzerine koyduğu elini avuçlarımın arasına aldım. "O adama inanacak kadar saf değilim ben anne. Gerçeği biliyorum. Beni o yüzden doğurmadığını biliyorum." 

Gözünden tek bir damla yaş yanaklarına süzülürken göz kapaklarını örttü. Ağlamak istiyordu ama tek bir damlayla yetiniyordu. Yanağından çenesine doğru yol alan damla elime düşünce birkaç saniye o damlaya baktım. Ilıktı. Ilık ve hüzünle harmanlanmış bir yaştı ama canımı yakmıştı. Çünkü o annemin yaşıydı. Gözyaşını hiçbir zaman görmek istemeyeceğim kişinin yaşı...Gözlerini açıp hüzünden ağaran gözlerini bana sabitlediğinde boşta kalan elini yanağıma koyup okşadı. "Başta seni istemedim Öykü, korkuyordum. Çaresiz ve kimsesizdim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Baban seni istemiyordu. Tek başıma sana bakabileceğimi düşünmüyordum. Benimdin ama sanki benim değilmiş gibiydin. Seni hissedemiyordum. Belki de istemediğim içindi bunu bilmiyordum ama aldırmayı düşünüyordum seni. Benim için hataydın. Olmaması gereken bir hata..." 

 Yorgun cümlelerini dinlerken elini tutmaya devam ediyordum. "Gittiğim klinikte seni aldırmak için beklerken bir kadın çarpmıştı gözüme. Ağlıyordu. Yanında kocası ve bir hemşire vardı. Onu bir şeye ikna etmeye çalışıyorlardı. Neden ağladığını bilmediğim için dikkatle onu izlerken kocasıyla konuşmalarını duymuştum. İki aylık bebeğinin kalbi durmuştu  ve onu alacakları için çok üzgündü. Bunu istemiyordu. Onu kaybetmemek için ağlıyordu. Düşündüm. İkimiz de hamileydik. Sen benim karnımda hâlâ yaşıyordun ve ben seni aldırmak istiyordum ama o kadın kalbi duran bebeğini aldırmamak için direniyordu. Ölü bebeğini karnında taşımak istiyordu, hem de kendisine zarar vereceğini bile bile. Annelik böyle bir şeydi işte kendini düşünmeden evladın için canını hiçe saymak. O da bir anneydi ben de. Ama ben evladını aldırmak isteyen bir anneydim. Kendimi anne olarak görmesem de öyleydim. O kadın, hiç bilmeden, bir şey öğrenmemi sağladı... Hemen çıktım oradan. Elim karnımdaydı. Artık hissediyordum seni. Oradaydın. Kalp atışlarını duyuyordum sanki. Küçücüktün ama hissediyordum." 

Gözleri birden parlarken konuşmasına devam etti. "İstedim biliyor musun, işte o an anne olmak istedim. Seni kucağıma almak, o küçücük yüzünü izlemek istedim. Annelik duygusunu yaşamak istedim. Korkmama rağmen hiçbir şey düşünmeden sadece anneliği yaşamak istedim. O kadın benim bunu öğrenmemi sağlamıştı işte. Ben bir anneydim. Ne olursa olsun evladımı koruyup dünyaya getirmeliydim." Dolan gözlerimden bir damla yaş akarken boynuna sarıldım. Doya doya öptüm. Kokusunu içime çektim tekrar öptüm. Annemdi o benim. Çaresizken, kimsesi yokken beni doğurup bu yaşıma getiren kadındı. Borcunu asla ama asla ödeyemeyeceğim, hayatta hep yanımda olmasını istediğim insandı. Belki babasızlığı yaşıyordum ama annem öyle annelik yapıyordu ki hem anne hem baba olmaya çalışıyordu bana. Kollarıyla beni sarıp kokumu içine çekerken saçlarımı okşadı. "Demem o ki babanla evlenebilmek için doğurmadım seni. Ben şu kokuyu hissedebilmek için doğurdum seni."

 Aynı şeyleri önceden de anlatmasına rağmen bu seferki çok etkilemişti beni. Aramızı bozmak isteyen sözde babamın istediği olmayacaktı. İnadına daha da yakın daha da güçlü olacaktık birlikte. "Sen benim canımsın Öykü, canım." 

 "Sen de benim canımsın," deyip tekrar boynuna sarıldım. Mümkünse hep bu şekilde kalmak istiyordum. Annem bana iyi geliyordu. Birkaç dakika o şekilde konuşup dertleştikten sonra anneme bir şey sormak istemiştim. "Anne, o adamın istediği şeyi yapmayacağız değil mi? Yani bu şehirden gitmeyeceğiz?" Sesi çıkmayınca neden cevap vermediğini anlamak için kafamı geri çekip yüzüne baktım. Sorduğum soru yüzünden morali bozulmuş gibiydi, "Anne, cevap verir misin?" 

"Öykü sen bu işe karışma, bu babanla benim aramdaki bir sorun, elimden geleni yapıp bu işi halletmeye çalışacağım." Kurduğu cümle ona kaşlarımı çatarak bakmama neden olurken, "Nasıl halletmeye çalışacaksın?" diye sordum. Daha önce halledememişti ki şehir şehir geziyorduk, şimdi nasıl halledecekti? Babamla muhatap olmamı istemediği için beni mi kandırıyordu acaba?"Sen kafanı buna yorma, derslerine odaklan. Bunu düşünmek benim işim, bir çare bulmaya çalışacağım." Konuyu uzatmak istemeyip, "Peki tamam," dediğimde tekrar annemin boynuna sarıldım. 

Üzülüyordum ona, hayatı hep sorunlara çare aramakla geçmişti. O kadar alışmıştı ki buna artık zor gelmiyordu. Bir türlü geçmeyen baş ağrım daha da artmıştı. "Ağrı kesici var mı?" diye sordum. Bir ağrı kesici içmem lazımdı yoksa okula mokula gidemezdim. Kafasını geri çekip yüzüme baktığında, "Ne oldu, neyin var?" diye sordu.

 "Biraz başım ağrıyor," dediğimde kaşlarını çattı, "İçtin diye neler oluyor görüyor musun? Ah Öykü Ah!"Gözlerimi ondan kaçırdığımda üzüntüyle dudak büktüm. Kızmakta haklıydı ama keyfimden içmemiştim. O pislik herifin söylediklerini unutmak için içmiştim. "Olması lazımdı bir bakayım," deyip ilaç aramak için odamdan çıktı. Tekrar yatağa uzandığımda şakaklarıma masaj yapmaya devam ettim. Bu sırada kapı çalıyordu. Sabah sabah kimin geldiğini düşünürken Aysun'un sesini duydum. Tabii ya başka kim olabilirdi ki? Annemle hoşbeş edip odama girince, "Öykü sen daha hazırlanmadın mı? Okula geç kalacağız, hadisene," deyip yanıma yaklaştı ve beni dürttü. 

Haklıydı galiba bir an önce hazırlanmalıydım. "Tamam, hazırlanıyorum," deyip yataktan kalktığımda dolabımın kapağını açıp içinden formamı çıkardım. Bu sırada Aysun bana bakıyordu. Meraklı bir hali vardı. "Ee anlat bakalım dün Barlas'la neler oldu? Senden hoşlandığını falan söyledi mi?"Öyle bir şey olmamıştı. Bu yüzden biraz hayal kırıklığına uğrayacaktı sanırım. "Söylemedi Aysun." 

"Hadi ya... Ben de söylemiştir diye heyecanla geldim." Giyinirken gülüyordum. "Ya Aysun, Barlas benden hoşlanıyor mu hoşlanmıyor mu daha onu bile bilmiyorsun ama bana açılsın istiyorsun. Ne garip kızsın sen ya." Bu ağrıya rağmen beni güldürdüğüne inanamıyordum. "Öyle bir şey olursa hemen sana söyleyeceğim, söz."

"Tabii ki bana söyleyeceksin benden önce Koray'a söylemek gibi bir hata yaparsan çok kızarım sana." 

 "Merak etme, öğrenme önceliği senin." Hoşuna gitmiş gibi sırıtırken yine şakaklarıma masaj yapmaya başladım. Lanet olası ağrı geçmiyordu. Annem bulamamış mıydı şu ilacı? "Öykü neyin var senin, başın mı ağrıyor?" 

 "Evet feci halde hem de."

 "Dün geç yattın da uykusuz kaldığın için mi ağrıyor?" 

 "Dün Barlas'la içki içtim ve sarhoş oldum, bu yüzden ağrıyor." Gözleri kocaman açılırken, "Ne?" diye çığlık attı. "Siz birlikte bir şeyler içmeye mi gittiniz?"

"Durum sandığın gibi değil Aysun. Öyle eğlenmek için içmedim, içmek zorunda olduğum için içtim," dediğimde saçlarımı taramak için aynamın önüne geçtim. Aysun beni izliyordu. "Ne demek bu ya? Kim içmek zorunda kaldığı için içer ki?" Anlamadığı için kaşları çatıktı. "Unutmam için içmem lazımdı," deyince, "Neyi?" diye sordu. Merak etmişti. Çarçabuk taradığım saçlarımı yukarıdan topladıktan sonra Aysun'a döndüm. "Babamın söylediklerini." Şaşırdı. "Babanla mı konuştun?" 

"Evet," deyip ona olanları çabucak anlattım. Aysun anlattıklarıma üzülürken, "Baban sizden ne istiyor ya?" diye sordu. Yanına geçip oturdum. "Ne isteyecek ona ayak bağı olmamamızı!"

 "Olmuyorsunuz ki zaten."

 "Evet, olmuyoruz ama ona göre oluyoruz demek ki." 

"Cidden çok sinir bozucu bir adam..." 

"Aynen öyle," dediğimde bir kez daha konunun açılmasına sinir oldum. Başım bu sefer sinirden ağrımaya başlamıştı. Aysun bunu anlamış gibi konuyu değiştirdi. "Demek Barlas'la sahil kenarına gittiniz ha?" Gözleri sevinçle parlıyordu, hafifçe tebessüm ettim, "Evet."

 "Ee ne yaptınız orada?" Hatırlayabilsem anlatacaktım ama ne yazık ki hatırlamıyordum. Zihnimdeki görüntüler hep kesik kesikti. "Bilmem konuşmuşuzdur herhalde."

"Ne demek bilmem?" 

"Sarhoştum Aysun, hatırlamıyorum." 

"Harika!" diyerek gözlerini devirdi. "Sevdiğin çocukla baş başa kalıyorsun ama hiçbir şey hatırlamıyorsun. Gerçekten inanılır gibi değil." Başımla onu onaylayıp hak verdiğimde odama annem girdi. "Kızlar benim çıkmam lazım yoksa işe geç kalacağım. Size kahvaltı hazırladım, hadi gidin yiyin, aç aç gitmeyin okula." 

 "Tamam, anne sen çık biz birazdan yaparız kahvaltımızı," dediğimde, "Peki," deyip tam gidecekken bir şey aklına gelmiş gibi durdu, "Öykü, ağrı kesiciyi tezgâha bıraktım kızım. Kahvaltını yaptıktan sonra içersin." 

"Tamam, anne," dediğimde, "İyi ben çıkıyorum o zaman, kendinize dikkat edin. Görüşürüz. ," dedi. Aysun'la aynı anda, "Görüşürüz," dediğimizde annem gülümsemeye devam ederek odamın kapısını kapatıp çıktı. "Hadi kalk Aysun, kahvaltı yapalım da şu ilacı içeyim yoksa başım çatlayacak." Mutfağa gidip kahvaltımızı yaptık. Tabağımdakiler bittiğinde ağrı kesiciyi içip çantamı aldıktan sonra Aysun'la beraber evden çıkıp okula doğru yürümeye başladık. 

Yolda muhabbet ederken gözüme evden çıkıp sevgilisinin arabasına binen bir kız çarpmıştı. Kız arabaya bindiği gibi sevgilisini öpünce olduğum yerde durup hatırladığım bir görüntüyle tebessüm etmeye başladım. Dün Barlas'ın arabanın içinde beni neredeyse öpeceği an gelmişti aklıma. Aysun garip garip suratıma bakarken, "Öykü, ne oldu? İyi misin?" diye sordu.Arabadaki sevgilileri işaret ettim, "Şunlara bak."

 "Ne olmuş onlara? Çocuk kız arkadaşını evden alıyor, muhtemelen de okula bırakacak. Ne var bunda? Sana garip mi geldi?" diye sordu. Kafamı iki yana salladığımda, "Hayır. Bir şeyi hatırlamama neden oldular," dedim. Tekrar bana baktı, "Neyi?" Baktığım sevgililer arabalarıyla hızla yanımızdan geçerken gözlerimi onlardan alıp Aysun'a çevirdim, "Barlas dün beni neredeyse öpecekti Aysun." 

Ağzı şaşkınlıkla açılırken birkaç saniye öylece yüzüme baktı. "Sen ciddi misin?"

 "Evet," dediğimde ardı ardına soru sormaya başladı, "Neden öpmedi o zaman? Ne oldu? Sen mi istemedin yoksa? Bunu nasıl yaparsın ya, nasıl istemezsin?" Elimle ağzını kapatarak daha fazla soru sormasını engelledim. "Tam o anda annem aradı." Bir şeyler söylemeye çalışırken onu anlamak için elimi ağzından çektim, "Kızım bu çocuk seni öpmeye kalkıyorsa senden hoşlanıyordur o zaman." 

Kafamı iki yana salladım, "Neredeyse beni öpecek olması benden hoşlandığını göstermez Aysun, çünkü o da içmişti."

"Ne yaptığını bilmeyecek kadar içtiğini sanmıyorum ama." 

"Evet, ne yaptığını bilmeyecek kadar içmedi ama sonuçta o da sarhoştu." 

"Ne kadar içti ki?" 

"Bir kutu."

 "Bir kutudan sarhoş olmuş olamaz."  Tam konuşacakken telefonuma gelen mesaj sesiyle sustum. Hırkamın cebinden çıkardığım telefona baktım. Barlas'tandı. Sabahın köründe niye mesaj attı acaba diye düşünürken hemen açıp okudum. 

Gönderen: Pis Hergele-Hemen fabrikaya gel! 

Sabah sabah beni ne diye oraya çağırıyordu ki? Son görevimi mi verecekti acaba? Okul çıkışını bekleseydi ya. Gözüm attığı mesajdayken Aysun merakla, "Mesaj kimden?" diye sordu. "Barlas'tan," dememle, "Hadi ya, ne yazmış? Senden hoşlandığını falan mı?" diye sordu.

 Gözlerimi devirdiğimde birkaç metre ötemizde duran durağa doğru yürümeye başladım. "Saçmalama Aysun, fabrikaya gelmemi söylüyor." 

 "Bu saatte mi? İyi de neden?" 

"Bilmiyorum ama galiba bana son görevimi verecek." 

"Son görev mi?" deyince ona bundan bahsetmediğimi hatırladım. "Evet, Barlas bana dün son görevimi vereceğini söyledi. Bitiyor artık, çeteye giriyorum." Peşimden gelirken bir anda durdu, "Hadi ya!" Çeteye gireceğim için üzgündü.

 Durup yüzüne baktığımda elimi omzuna koydum. "Biliyorum çeteye girmemi istemiyorsun ama mecburum biliyorsun, babamdan intikam almam gerekiyor."

"Evet ama bu işi bir kez daha mı düşünsen acaba? Sonuçta artık Barlas'la aran iyi belki çeteye girmeden de babandan intikam almana yardım edebilir" derin bir nefes aldığımda elimi omzundan çektim, "Bu saatten sonra vazgeçemem Aysun. Eğer vazgeçersem Barlas bana hiç yardım etmez." Aysun onu tanıyordu. Barlas çetesinde olmayan kimseye yardım etmezdi. Benden hoşlansa bile yapmazdı bunu.

 "Haklısın galiba ama korkuyorum Öykü, Çeteye girdikten sonra Bade gibi değişirsin ve benimle arkadaşlık etmezsin diye korkuyorum."

"Saçmalama," dediğimde onu kendime çekip sarıldım, "Sen benim arkadaşımsın Aysun. Çeteye girsem de girmesem de seninle arkadaşlık etmeye devam ederim ben, çünkü seni seviyorum." Bana sıkı sıkı sarılırken, "Ben de seni seviyorum Öykü," dedi. Kendince tedirgindi tabii, ama ben Bade değildim ve onun arkadaşlığını çok önemsiyordum. 

 Birbirimize sarılmaya devam ederken gelen otobüsün sesini duydum, gitmem lazımdı. Kendimi geri çektiğimde Aysun'un yüzüne baktım, "Sakın böyle saçma şeyler düşünüp de üzme kendini. Ben hep yanında olacağım, tamam mı?" Kafasını aşağı yukarı sallayıp gülümserken ben de gülümseyip yanağından öptüm, "Şimdi gitmem lazım, işim erken biterse okula gelmeye çalışacağım."

"Tamam," deyince koşar adım durağa gittim ve otobüse bindim.Fabrikaya ulaşıp içeri girdiğimde Bade, Çetin ve Samet ayakta durmuş bir şey konuşuyorlardı. Beni görünce suratlarında hoşlanmadıkları birini görmüş gibi bir ifade oluştu.

 Bade'nin bu hallerine alışıktım ama Çetin ve Samet'in bana bu şekilde bakması pek hayra alamet değildi. Ne oluyordu anlamamıştım. "Günaydın çocuklar." Bakışlarını umursamayarak neşeli sesimle selam vermiştim ama hiçbirinden ses çıkmıyordu. Hâlâ aynı şekilde bakmaya devam ediyorlardı. Bu bakışlar beni iyice tedirgin etmişti. "Barlas nerede?" Bir şeyler olduğu belliydi yoksa bunlar bana neden böyle bakacaklardı ki. En iyisi ne olduğunu ona sormaktı. Çetin işaret parmağıyla yukarıyı gösterince yavaşça merdivenlere yöneldim ve basamakları çıkmaya başladım. 

Bu sırada hepsi beni izliyordu. Ne tuhaf bakıyorlardı ya. Bir an ürktüğümü hissetmiştim. Yukarı çıkıp odanın kapısını açtım. Ali birkaç metre ötemde durmuş bana aynı diğerlerinin baktığı gibi bakarken Barlas onun yanında sırtı bana dönük bir şekilde duruyordu. Ne olduğuna dair en ufak fikrim bile yokken artık birisinin bu durumu açıklamasını istiyordum. Bu bakışlar neyin nesiydi böyle? "Barlas ne oluyor, bir sorun mu var? Herkes neden bir garip?" Dönüp yüzüme baktı.

 Gözleri soğuktu. Sanki bana değil de ona yanlış yapan birine bakıyor gibiydi. O birine böyle bakıyorsa bunun altında mutlaka bir sebep vardı. "Ne olduğunu bilmiyor musun?" Kafamı hayır anlamında sağa sola salladım. "Hayır bilmiyorum. Sorun ne?" Sorumu cevaplamazken kafasını Ali'ye çevirdi "Çocuğu getir."Ali içerideki odaya gidip kolundan tuttuğu çocuğu Barlas'ın yanına getirdi. Bu çocuk daha önce kantinde Barlas'a çarpan kısa boylu çocuktu. Gözlerinde korku vardı, sesini çıkarmadan Barlas'a bakıyordu. "Bu çocuğun burada ne işi var Barlas?" diye sordum.

Yerinde durmuş bana bakarken gözlerini kıstı. "Bu çocuk son görevin için burada." Kaşlarım hayretle havaya kalkarken tekrar çocuğa baktım. Nasıl bir görevdi ki bu? Aklım karışmıştı, "Ben bir şey anlamadım. Ne yapacağım?" Yavaşça yanıma yaklaşırken cebinden, içinde kahverengi sıvı bulunan bir şırınga çıkardı. "Hiç, sadece bu elimdekini kullanarak son görevini başarmaya çalışacaksın." 

"Barlas, ben bir şey anlamıyorum?" Önümde durup şırıngayı avucuma koydu. Yutkundum. Korkmuştum. Bu benim hiç hoşuma gitmemişti. İyi bir şey yoktu onun içinde. Bunu Barlas'ın gözlerinden anlamıştım, "Ne var bunun içinde?" Gözlerimi tekrar ona kaldırdığımda bakışlarının tıpkı onu tanıdığım ilk günkü gibi olduğunu gördüm. 

Keskin bir öfkeyle bakıyordu bana. Ne olmuştu? Bana neden böyle bakıyordu? Son görevim neden böyle garip bir şeydi anlayamıyordum. İçeride büyük bir sessizlik hâkimken kedime engel olamadan bağırmaya başladım. "Barlas cevap versene, ne var bunun içinde? Bununla ne yapacağım?"Gözlerindeki öfke azalmamıştı. "Eroin var!" dedi. 

Ben söylediği şeyle donup kalırken o, çocuğu işaret ederek konuşmaya devam etti."Son görevin o şırıngadaki eroini bu çocuğa enjekte etmek!"Duyduklarıma inanamazken elimdeki şırıngaya baktım.

 Şaka mıydı bu? Barlas'ın benden böyle bir şey istemesi mümkün değildi çünkü onların uyuşturucuyla işleri yoktu. Nereden çıkmıştı bu şimdi? Neden bana bunu yaptırıyordu? Amacı neydi? Böyle görev mi olurdu?"Sen ciddi misin Barlas?" 

 "Evet, ciddiyim." 

 "Saçmalama, ben bunu nasıl yapabilirim? Bu çocuğu bağımlı yapmamı mı istiyorsun benden?"

 "Evet, aynen öyle istiyorum." Sesi de gözleri kadar soğuktu. Karşımda Barlas değil de bir başkası vardı sanki. Ne olmuştu bu çocuğa? Bana karşı tavırları değişmişti. Onu tanıyamıyordum. "Böyle bir görev olmaz Barlas, kendine gel! Bu yaptığın daha doğrusu yaptırmaya çalıştığın şey suç. Masum bir çocuğa eroin enjekte etmek nedir, kafayı mı yedin sen?" 

Öyle bağırarak konuşuyordum ki sesimi aşağıdakilerin de duyduğundan emindim.Barlas söylediklerimden sonra sinirle güldü. "Ne o, yoksa daha önce yaptığın gibi bunu da mı polise ihbar edeceksin?" Kaşlarımı çattım, "Ne? Ne ihbar etmesi? Neden bahsediyorsun sen?" Kafam öyle allak bullaktı ki bir şey anlayamıyordum.Gözlerini kapatıp ellerini yumruk yapmış sıkarken derin bir nefes alıp öfkesine hâkim olmaya çalıştı ve gözlerini tekrar açtı. "Dün bana itiraf ettiğin şeyden bahsediyorum. Bizi polise ihbar edip de etmemiş gibi yaparak bizi kandırdığından!"

 Şaşkınlıktan ağzım açılırken karnımın ortasına bir yumruk yemişim gibi hissettim. Olamaz! Dün bunu anlatmış mıydım? Kahretsin nasıl olurdu bu? Gerçekten itiraf etmiş olamazdım değil mi? Bu kadar salak olamazdım. Çeteye girmeye bu kadar yaklaşmışken bunu yapamazdım!O an geldi birden gözlerimin önüne. Kahretsin neden o kadar çok içmiştim ki? Şimdi herkesin bana neden öyle baktığını anlıyordum. Barlas onlara her şeyi anlatmıştı. Ne yapacaktım şimdi ben? Bir şey demeliydim. En iyisi bunu sarhoş olduğum için uydurduğumu söyleyip işin içinden sıyrılmaktı. Yoksa Barlas bana kim bilir ne yapacaktı.

 Ona bakamayan gözlerim elimdeki şırıngadayken, "Barlas ben..." dememle işaret parmağını kaldırıp beni susturdu, "Sakın, sakın bana bunu sarhoş olduğun için uydurduğunu söyleme. Yoksa kötü olur!" Tehdidiyle yutkunduğumda hâlâ ona bakamıyordum. Yalan söyleyeceğimi anlamıştı. Doğruyu söylemeliydim. Zaten başkada çarem kalmamıştı. "Korkmuştum Barlas, uyuşturucu naklettiğinizi düşünüyordum. Bu bir suçtu ve benim sizi ihbar etmem gerekiyordu!"

 "Madem öyle neden bunu saklayıp beni aptal yerine koyarak çeteye girmeye çalıştın o zaman? İhbar ettikten sonra defolup gitseydin ya!" O kadar sinirliydi ki hâlâ yumruk yaptığı elini sıkıyordu."Yapamazdım! Bana bunu güven testi için yapmış olduğunu söyleyince çeteye girmem gerektiğini düşündüm, çünkü babamdan intikam almam gerekiyordu. Tek çarem bu çeteye girmekti." 

Söylediklerim onun sinirini yatıştırmaya yetmezken gözlerine baktım. O kadar sert bakıyordu ki beni korkutuyordu. Sevdiğim çocuk değildi sanki. Bana güven verdiğini düşündüğüm insan karşımda bana böyle bakarken buradan gitmek istiyordum. İstemediğim bakışlardı bunlar. "Şu an seni gerilim sandalyesine oturtmam gerekiyor ama bunu yapmayacağım!"Kendince haklıydı ama doğruyu söylersem beni çeteye almaz diye korkmuştum sadece. "Barlas, lütfen beni anlamaya çalış!" 

"Ne anlaması? Neden bahsediyorsun sen? Sırf çeteye girmek için beni aptal yerine koyuyorsun ve sonrada seni anlamamı mı bekliyorsun benden?" Sinirden gülüyordu. "Ama biliyor musun helal olsun sana, daha önce kimse başaramamıştı bunu!" Böyle konuşması sinirlendiriyordu beni. "Seni aptal yerine koymadım ben! Sadece bu çeteye girmek zorunda olduğum için sustum hepsi bu. Neden anlamıyorsun?"

"Madem bu kadar istiyorsun hadi yap şu görevi de görelim!" O da farkındaydı, ben bunu asla yapamazdım. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki bu yaşadığım şeyin bir kâbus olmasını istiyordum. Yapmış olduğum salaklığın yaşanmamış olmasını istiyordum. 

Barlas'ın gözlerine bakarken elimdeki şırıngayı sıkıca tuttum. İstemiyordum. Bunu yapmak istemiyordum. "Yapamayacağımı biliyorsun Barlas!"

"Neden? Çeteye girmek için her şeyi yapabileceğini düşünüyorum. Bunu yapmak da senin için zor olmasa gerek."Yok, bu Barlas değildi. Olamazdı. O masum olan birini bağımlı yaptırmazdı. İstediği şey çok kolay bir şeymiş gibi davranıyordu ama imkânsız olduğunu kendi de biliyordu. "Ona zarar veremem, bu onu öldürebilir!" "Vereceksin!"

 "Barlas, neden yapıyorsun bunu?"

 "Beni aptal yerine koyabilecek, kandırabilecek kadar istediğin şey için başka neleri yapabileceğini ölçüyorum."Bana çok kızgındı anlıyordum onu ama bu yaptırmaya çalıştığı şey kötü bir şeydi. Ölürdüm ya, bunu yaparsam ölürdüm. Bakışlarım elimde olan şırıngaya kayarken gözümden istemsizce bir damla yaş geldi. "Nereden buldunuz bunu?" Sahi uyuşturucuyla işi olmayan biri nereden bulmuştu bunu."Bu seni ilgilendirmez!" Sesi hiçbir duygu barındırmıyordu. Öyle her zamanki gibi değil, bir yabancıya bakıyormuşum gibi baktım. Sevdiğim çocuk değildi o. Benim için yabancılaşmıştı. Hem benim için hem kalbim için. "Asla yapmayacağım!" Gözyaşlarım; kalbim ona yabancılaştığı için mi yoksa çocuğa zarar vermek istemediğim için mi yanaklarıma süzülüyordu bilmiyordum ama burayı terk etmek istiyordum. Çünkü kendimi tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan korkuyordum."Yapmazsan çeteye giremezsin!"

 Yaptığım şeyler gözümün önüne gelirken elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Her şeyi yapmıştım. Yapamam dediğim her şeyi yapmıştım ve şimdi son görevdeydim. Bunu da yaparsam babamdan intikam alabilecektim ama Barlas öyle bir görev vermişti ki dünyayı başıma yıkmıştı resmen. Bu çeteye ne kadar girmek istediğimi biliyordu, hiç mi üzülmüyordu halime? "Yapma Barlas, benim bu çeteye girmem lazım!" 

"O zaman bunu yapacaksın!" 

"Yapamam!" 

"Çeteye ne kadar girmek istediğini görmemi istiyorsan yapacaksın!" Aramızdaki mesafeyi attığı adımla kapatırken elimdeki şırıngayı işaret etti "Ya bu şırınganın içindekini çocuğa enjekte eder yapmış olduğun hatayı bana unutturursun ya da bir daha buraya gelmemek üzere çıkar gidersin. Seçim senin!" 

Bakışlarım çocuğa kayınca bana korku dolu gözlerle baktığını gördüm. Hiçbir suçu günahı yokken Barlas onu kurban olarak seçmiş, benim için getirmişti. Ben bunu ona nasıl yapabilirdim ki? Masum birini nasıl bağımlı yapabilirdim? Şırınganın içindekini sinirle yere boşaltıp onu Barlas'ın göğsüne doğru fırlattım. "Yapmıyorum! İstediğin şeyi yapmıyorum, ona zarar vermiyorum!" 

Ağlıyordum. Her şey bittiği için ağlıyordum. Artık çeteye giremeyecektim. Babamdan intikam almama çok az kalmışken vazgeçiyordum. Ben bunu yaparsam Öykü olmaktan çıkar tıpkı Barlas gibi acımasız birine dönüşürdüm. 'Sen, benim gibi olamazsın' dediği günü hatırlıyordum, haklıydı. Ben asla onun gibi olamazdım. O kötü biriydi. Kötülükle kardeşti. Bense sadece babasından intikam almak isteyen zavallı bir kızdım. Farklıydık. Ve ben bunu şimdi daha iyi anlıyordum. 

Gözleri tekrar gözlerimi bulunca kolumdan tutup beni kapıya doğru sürükledi. "Öyleyse git buradan!"Öfkeli gözlerine bakarken onun hakkında ne düşündüğümü söylemek istedim. İçimde kalmasını istemiyordum. "Biliyor musun Barlas, ne kadar kötü biri olsan da içinde bir yerlerde iyiliğin gizli olduğunu düşünüyordum ama görüyorum ki yanılmışım, sen hep kötüymüşsün. Galiba ben kendimi kandırmışım. Aptal gibi senin iyi biri olduğunu düşünmek istemişim. Safmışım ben, cidden çok safmışım!" 

Ağlamaya devam ederken gözyaşlarımı elimin tersiyle silip gitmek için adım attığım sırada söylediği şeyle yerimde kaldım. "Demek ki ikimiz de birbirimiz hakkında yanılmışız!" 

Kaşlarımı çatmış yerimde öylece dururken kafamı ona çevirdim ve söylediklerini dinledim. "Ben de senin güvenilir biri olduğunu düşünüyordum ama sen beni kandırdın. Aptal yerine koydun. Buna rağmen sana yine de bir fırsat verdim ama sen bu fırsatı değerlendirmedin." Konuşurken gözlerinde birden hüzün ve acı belirdi. "Çünkü yeterince istemedin. Yanımda olmak istemedin. Bana güvenmediğin için, o şırınganın içinde gerçekten eroin olabileceğini düşündün. Ben, beni aptal yerine koymana rağmen yine de seni yanımda isterken... Evet, haklısın ben aptalın tekiyim!" 

 Söyledikleri yüzünden kafam karışmış bir şekilde yüzüne bakarken, "Bir saniye, şırınganın içinde eroin yok muydu?" 

 "Hayır, yoktu." 

 "İçindeki kahverengi sıvı neydi peki?" 

"Vitamin."Suratına bakakaldım. İnanamıyordum. Şu an hem çok şaşkındım hem de çok üzgündüm. İyi olduğunu düşündüğüm birine kötü olduğunu söylediğim için üzgündüm ama bana bunu o düşündürtmüştü. Sonuçta onun hakkında yine yanılmıştım. Şaşkınlığım geçerken yüzüne buruk bir ifadeyle bakmaya devam ettim. "Madem çeteye girmemi istedin neden böyle zor bir görev verdin bana Barlas?"

 "Bana gerçekten güvenip güvenmediğini merak etmiştim... Ve sen bir masuma zarar vereceğimi düşünüp o şırıngayı yere boşalttığında güvenmediğini gösterdin."Gözlerimden yaşlar akarken, "Seni tanıyamadığımı düşündüm Barlas. Bana öyle bakıyordun ki gerçekten o şırınganın içinde eroin olduğunu düşündüm. Bir masuma zarar verecek olmaktan korktum!" dedim. Gözlerini bana çevirdiğinde kısık çıkan sesiyle konuştu, "Biliyor musun, bunların bir önemi yok. Bitti artık..." 

Son söylediğiyle kalbim acırken, "Biliyorum!" diye fısıldadım. Ağlıyordum ama ağlamak yetmiyordu. Şu an hem onu kaybetmiştim hem de çeteye girme ihtimalini. Ona güvenmemiştim. Eroin olduğunu söylemesine rağmen böyle bir şeyi yapmayacağını anlamam gerekirdi. Biliyordum, bundan sonra asla yüzüme bakmayacaktı. Onun için bir hiçtim artık. 

"Güzel... O halde gidebilirsin," deyince yutkundum. Bana bakmıyordu. Öfkeliydi anlıyordum ama yüzüme bakmasını istiyordum. "Barlas!" diyerek koluna dokunmak için uzattığım elimi ona dokunmamam için hafifçe itti. "Git buradan!" Ağlaya ağlaya çıkıp gittim oradan. Kaybetmiştim onu. Ona güvenmeyerek kaybetmiştim. Bundan sonra ne olurdu, bana nasıl davranırdı bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı; onu hala seviyor ve kaybetmek istemiyordum.  

Benimle iletişim için;

İnstagram- fundaaytn

Twitter- Fundaytnn

snapchat-fundaytn

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

Peyda Herkes Yalan द्वारा

किशोर उपन्यास

761K 51.9K 33
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
Gökyüzü Morfinor द्वारा

किशोर उपन्यास

1.8M 163K 82
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...
MİHRİMAH/ Yarı Texting [+18] Medusa द्वारा

किशोर उपन्यास

1.4M 51.4K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
25.3M 902K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...