"Haluk Bilginer'in tiyatrosuna mı kabul edildin? Oyun Atölyesi'ne ? Çılgın kıskanıyorum seni şu an! Neyse bu duygularımı kalbime gömüp şerefe diyorum." diyerek elindeki bira şişesini övülmenin verdiği mahcup tavırla gülümseyen Pelin'in şişesine vurdu. Koca bir yudum aldıktan sonra "çünküüü -Bir dostun üzüntüsüne herkes katılır, bir dostun başarılarına ise ancak yüksek ruhlular sevinir.-"
"..demiş Goethe. Bakıyorum hala Leon olmaktan vazgeçememişsin Boran. Alıntılar falan..." diyen Deniz'in sözlerine Boran dışında herkes güldü. Anıl bunu farkedince gönlünü almak istercesine, omuzunu usulca sıvazladı arkadaşının.
"Gitmeyin çocuğun üstüne..." Boran tam halimden anlayan biri çıktı diye arkadaşına dönmüşken "Tam 45 dakikadır oturuyoruz. Kediciğim diye üstüne atlayıp fotoğraf çektiren olmadı. Çocuk depresyona girdi." diyen Anıl'ın elini omzundan sertçe çekti, masadakilerin gülmesinin bitmesini bekledi. Tam ağzını açıp işi şakaya vurmak üzereydi ki, tam karşısında beliren 15-16 yaşlarında bir kız adeta gözünden kalp çıkan emolojinin canlısı gibi bir suratla "Boran abi – Boran bey yani şey bir fotoğraf çekebilir miyim, çektirebilir miyiz yani?" diye dikilince içinden sabır dileyerek, derin bir nefes aldı. Arkadaşları kendisine davrandıklarının aksine kızın heyecanını görüp, anlayışla davranarak gülmelerini bastırdılar. Fotoğraf çekimi bitip kız uzaklaşırken birayı kafasına dikip bir sigara yaktı, oyunculuk mesleğine yöneldiğine tanınmanın bu işin bir parçası olacağını biliyordu.Hatta her oyuncunun,sahne sanatçısının içinde bu tanınma arzusu yatmakta değil miydi? Ancak, şu son bir yılda bunun o kadar da güzel bir şey olmadığını fark ediyordu. Arkadaşlarının şakaları değildi kafasına takılan. Hepsinin iyi niyetinden, dostluğundan emindi.Onunla gurur duyduklarını biliyor,hissediyordu Aslında kendisinin yerinde onlardan biri olsa, o da bu durumla eğlenirdi. O yüzden onlara kızamıyordu. Sadece üzerindeki baskının arttığını hatırlatmalarına canı sıkılıyordu,artık eskisi gibi kafasının estiğini yapamıyordu. Çok sevdiği semtin sokaklarında eşofman altı ve dandik bir tişörtle dolaşamıyordu mesela
Her an biri onunla fotoğraf çektirebilir diye; dışarıda bir mekanda sarhoş olmaktan korkarak dilediğince alkol alamıyordu. En son dizideki partnerinin doğum gününde rakıları yuvarlayıp kızla sarmaş dolaş fotoğraf çektirdikten sonra kendine devamlı hakim olmak zorunda kalmıştı. Zira ikisinin çılgın hayran grubu neredeyse bir yıldır o fotoğrafları mütemadiyen paylaşmaktaydı. "Dizideki partnerim de neymiş? "diye düşündü. Ne zamandır bir yıldır çalıştığı bir insanı düşünürken ismini kullanmıyordu acaba? Bu bir savunma mekanizması mı?Neden savunma mekanizmasına ihtiyaç duyayım ? Miray... İçindeki münazarayı kızın adını bir kaç kere düşünerek durdurdu. Tatil başladığından beri pek görüşmemişlerdi, kendi arkadaşlarıyla takılmayı seviyordu Boran onun gözünde sadece oyuncu değil sanatçı olan ve sanatçı olma yolunda birlikte yıllarca ter döktüğü arkadaşlarıyla... Dizideki diğer gençler kuşkusuz iyi insanlardı ama birbirlerine göre değillerdi. Kendini onların yanında emekli gibi hissediyordu.İlgilendikleri şeyler, dinledikleri müzikler ,konuşmak istedikleri konular farklıydı. Bir kaç kere birlikte takılmışlarsa da , tabiri caizse elektrikleri tutmamıştı. Aslında Miray tam onlar gibi değildi ama, bir şekilde onlarla kendisinden iyi anlaşıyordu işte. Düşününce Miray herkesle iyi anlaşırdı sempatik, anlayışlı ve mütevaziydi. Kendini hiç büyük görmezdi. Miray'ın diğerleriyle ne konuşabildiğini düşünürken , Pelin'in birkaç gün önce sosyal medyada görüp yolladığı Pınar,Kubilay ve Miray'ın birlikte takılırken çektikleri video aklına geldi. Diğer rol arkadaşlarını birbiriyle görünce nedensizce içinin sıkıldığını hatırladı. Ona haber vermemişlerdi. Tamam tatildeydi, yanlarına gidemezdi de, İstanbul 'da olsaydı çağırırlar mıydı diye düşündü? "Peki sen gider miydin paşam ?"dedi içindeki uyuz ses. "Kadıköy'ün barlarını ,Karaköy'ün kafelerini seven, arkadaşlarıyla Caddebostan'da sahilde içen bohem ruhlu genç şahıs sen, markalı cicileriyle sosyal medyada dakika başı güzelliklerini/yakışıklılıklarını paylaşan oyuncu arkadaşlarının yanına alıveriş merkezine gider miydin cidden?"Gitmezdi bahane bulurdu her zaman yaptığı gibi. Ama yine de çağırmamalarına bozulmuştu Sosyal medyayı sevmiyordu, boy boy pozlarını paylaşan arkadaşlarını anlamıyordu. Belki hiç bir zaman kendisini çok yakışıklı bulmadığı içindi. Acaba içten içe kıskanıyor muydu kaslı fotoğraflarını paylaşan yaşıtlarını? Bunun fiziki özelliklerle ne alakası vardı ki, Miray da çok güzel bir kız olmasına rağmen dakika başı paylaşım da bulunmuyordu.Öte yandan belli ki bunu yapanlardan rahatsız olmuyordu. Kubilay'la pek yakındılar üstelik haklarında çıkan dedikodulara aldırış etmiyorlardı. Kendi zihin dehlizlerinin gizli geçitlerine şaşırıp kaldı. Neyi düşünürken konu ne ara Miray ve Kubilay'a gelmişti. O sırada içindeki uyuz ses yine atağa kalmıştı"Sana ne ki?Seni niye ilgilendiriyor?"
"Tamam dostum ya dalga geçmeyeceğiz.Aramıza dönsen artık"
"Ben..Ne?..Yok ya dalga geçtiğinizden değil kafama bir şey takıldı onu düşünüyordum,dalmışım..."
"Hem de çok tehlikeli konulara dalmışım" diye geçirdi içinden. Konuşmayı hızla eski rayına döndürmeliydi. Aklıyla girdiği mücadeleleri dostlarından saklamaya çalışmak, iyi bir oyuncu için bile zordu.
"Oyun Atölyesi'nin oyunlarını hep sevmişimdir. Minimalist dekor kullanımları, oyuncuları daha ön plana çıkarıyor tabi işini de zorlaştırıyor. Bununla beraber karakterleri daha canlı izliyorsun. Sanırım bu yüzden özellikle mimikleri güçlü oyuncuları tercih ediyorlar. Eee ilk oyun ne zaman ? Sahne takvimi belli mi Miray hanım?" Pelin'e dönüp kurduğu cümleyi farkettiğinde iş işten geçmişti. Üçü birden sırıtarak Boran'a döndü.Deniz "Hmm kafasına neyin takıldığını da öğrenmiş olduk" deyip kahkahayı bastı. "Biz aynı sette çalışırken, maziye gömdüğümüz Yasemin aşkın kabarır diyorduk. Ama bakıyorum, sen yeni sulara yelken açmışsın dostum"
"Ne Yasemin'i kaç yıl oldu ya ayrıca saçmalamayın. Partnerim sonuçta, ağız alışkanlığı...Oyunlardan bahsetmişken kasımdaki oyun için sizden yardım almam lazım dramaturjist tam bir obsesif..."
"Ha Freud amcanın, bilinçaltındakiler dil sürçmelerimize yansır teorisini göz ardı edin diyorsun"
"Normal konuşmamıza dönebilir miyiz artık. Boran'la eğlenme saatiniz bittiyse?"
Anıl ve Pelin düşünen adam pozlarına girdiler. Deniz bir yandan gülerken bir yandan da ciddi durmaya çalışarak başladığı cümleyi "İnsan ancak onu düşünen hiç kimse kalmadığı zaman gerçekten ölür...demiş" "Bertolt Brecht" diye üçü bir ağızdan bitirdi.
"Yani...?"
"Yani birini düşünüyorsan, onu aramıza alıyorsun demektir. Nedenini de bir zahmet açıklaman gerekir."
Sıkıntıyla kaşlarını kaldıran adam, masaya bakarak adeta tısladı: "Ağız alışkanlığı diyorum"
"Onun öncesinde beş dakika aramızdan ayrılıp, astral seyahat yapman da mı alışkanlık?"
"Sen de mi Pelin? Ne oluyor ya Hileoncu mu oldunuz siz?" diye sinirle bir sigara yaktı Boran.Aslında neden sinirlendiğini de bilmiyordu.
"Biz senin en yakın arkadaşların değil miyiz? Dertleşmeyeceksek ne anlamı var?"
"Bir derdim yok...Biz tiyatrodan bahsediyorduk konu buraya nasıl geldi acaba?"
Pelin ve Deniz sandalyelerini Boran' a yaklaştırıp onu kıstırdılar. "İşte bizde entelektüel içeriği yüksek bu konuşmamız, nasıl buraya geldi onu soruyoruz. "Genç adam hiçbir şey söylemeden sinirle yarısı içilmiş sigarasını küllüğe bastırdı. Hızlıca birasından bir yudum alıp masaya geri bıraktı. İki eliyle saçlarını geriye atarak suratını asıp,susmaya devam etti. Bu durumdan sıkıldığını herkese belli ettiğini düşünüyordu. Kızların hala beklentiyle ona baktığını farketti. Karşıda Anıl alkışlamaya başlayınca ona döndüler.
"Bravo dostum ,cidden karaktere girmişsin! Sinirlenme stilin bile Leon, tebrik ediyorum..." Boran güldü tam konu değişiyor diyordu ki "...yani Hilal'i oynayan kıza aşık olmanı doğal karşılıyorum" deyince artık kendini tutamadı. Kendisinden hiç beklemediği hatta böyle düşündüğünden bile emin olamadığı, sözler ağzından fırlayıverdi.
"Siz beni tanımıyor musunuz arkadaşlar? Ben gerçekle, kurguyu ayıramayacak kadar basit bir sanatçı mıyım? Hemen ilk partneriyle,dizi aşkı gerçek oldu haberleriyle manşet olup, magazinlere düşen o tiplerden miyim? Tamam karşımdaki iyi hoş kız da olsa en nihayetinde pek ortak noktam olmayan, bu işin eğitimini bile almamış,devamlı eleştirdiğimiz günümüzün "popüler dizi oyuncularından" biri işte, fiziğinden etkilendin deseniz "18 yaşında bir kız çocuğu" sonuçta....Saçmalamayın!"
Arkadaşları Boran'ı çok iyi tanıyorlarlardı.Kimse için bu şekilde konuşmaz,hatta böyle keskin uçlu görüşleri aklından geçirmezdi bile. Bu sözler üzerine gerçekten kızdığını anlayıp, hızlıca tavırlarını düzelttiler. Pelin ortamı yumuşatmak için ortaya rastgele bir konu açtı:
"Jean-Christophe Grange'in yeni kitabını duydunuz mu? Kurtlar İmparatorluğu'ndan bile fazla satmış üstelik ana karakteri tecavüze uğramış genç bir kız.Ilk defa bir kadının ruh değişimlerini bu kadar iyi anlattığını söylüyorlar...Şey, sen fotoğraf mı çektirecektin canım?"
Masadakilerin hepsi arkasına dönünce yirmili yaşlarında bir kızın elinde telefonla dikildiğini gördüler. Yüzünde garip bir ifade vardı, Boran'a şöyle göz ucuyla bir bakıp "Yok yok ben...şey..lavaboya gidiyordum" deyip uzaklaştı
Masadakiler sohbetlerine devam edip birkaç saat sonra ayrıldılar. Deniz ve Boran Bahariye Caddesi'ni adımlarken, Deniz çekingen bir şekilde "Gerçekten Miray'ın, şu mankenden bozma dizi oyuncuları gibi olduğunu mu düşünüyorsun? Önceki dizisi biraz nasıl anlatsam,pek bizim tarzımız değildi doğru,yine de bence senin karşında gayet iyi performansı.." diye sorarak genç adama baktı. Boran bakışlarıyla yerleri taradı. Söylediği şeylerden ağzından çıkarken pişman olmuştu. İnsanları böyle kalıplarla değerlendirmek,onun genel duruşuna çok aykırıydı. Üstelik sette Miray'ın ne kadar disiplinli olduğunu, her sahne bir dersmişçesine dikkat verdiğini, çalıştığını görüyordu. Haklarını vermek gerekirse Pınar ve Kubilay'da çabalıyordu, kimseye bir saygısızlıkları da olmamıştı herkes elinden geleni yapıyordu. Ne olmuş eğitimleri yoksa? Tiyatro yapmıyorlardı sonuçta,ayrıca herkesin sanatı icrası değişebilirdi. Çeşitlilik de, sanatı harika bir iletişim yolu yapan ögelerden biri değil miydi?
"Ben öyle düşünmüyorum,bir anlık bir sinirle ... saçmaladım. Evet ilgilerimiz, zevklerimiz biraz farklı olsa da, dizideki diğer gençler de iyi insanlar. İşlerini iyi yapıyorlar. Miray 'a gelince,kendi 18 yaşındaki halimle yan yana bile koyamıyorum. Karşısında konuşamazdım herhalde. Çok dolu bir insan. Şimdiden o kadar donanımlı ki, geleceği çok parlak olacaktır. Hem güzel de aslında.." sona doğru sesinin niye fısıltıya döndüğünü anlayamamıştı.
"Sen de yakışıklısın kanka...Bak kızlardan başımızı alamıyoruz. Beni bile takip ediyorlar sayende. Vücudun her parçasına grup açılmış sosyal medyada, yok Boran'ın burnu, yok Boran'ın dişi.."
Boran kahkahalarla gülmeye başladı "Yok artık! "
Deniz gözlerini kocaman açarak telefonunu çıkarttı.
"İnanmıyor musun? Cidden, hiç mi bakmıyor musun sen seninle ilgili sayfalara..."diyerek telefonuna birkaç şey yazıp ona uzattı. Birlikte sayfalara bakarken epeyce eğlendiler. Boran sırf gülmek için, bu sayfalara arada bakabileceğini düşündü. Tam bir fotoğrafı açıyordu ki, birden Deniz telefonu çekip saklamaya çalıştı.
"Deniz versene! Köprücük kemiğimle ilgili sayfaya bakacaktım daha" diyerek elini uzatan Boran, telefona odaklanmış Deniz'in yüzünün asıldığını gördü. Kaşları huzursuzca çatılmıştı, söyleniyordu. "Bu kadar da olmaz bu özel hayata müdahale değil, taciz artık..." Telefonuyla hızlı hızlı başka bir sosyal medya mecrasına girip birşeyler yazdı. Birilerine mesaj attı.
"Deniz ne oldu? Yine ikimiz hakkında abuk sabuk bir şey mi yazmışlar... Kısmetimi kapatıyorsun bak"
"Boran... Şey bu biraz sinir bozucu...Sıkıntı olabilir,ciddiye alınırsa"
Boran Deniz'in yüz ifadesinden cidden ters bir şey olduğunu anlamıştı. "Kubilay ve Miray birlikteliğini resmiyete kavuşturmuş olabilir mi ?"diye düşündü ve düşünür düşünmez iç sesi "Bu niye ters bir şey olsun ki?" diye beyninde yankılanırken, kendisiyle mücadele etmeyi bırakıp telefonu Deniz'in elinden aldı. Ekrana baktıktan on beş yirmi saniye sonra, utancından kıpkırmızı kesildiğini hissetti.