Aşk Yeniden Isırıyor (Sıra Ar...

By duygununkelimeleri

323K 21.1K 3.5K

SABV nin ikinci kitabıdır More

Aşk Yeniden Isırıyor (Sıra Arkadaşım Bir Vampir 2)
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Spoiler
Bölüm 4 / Part 1
Bölüm 4 // Part 2
Spoiler
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7/ 1
Bölüm 7/2
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
bölüm 11
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 13
Üzgünüm
Bölüm 13 | 2
Bölüm 14
Bölüm 15
Tatlı Bir Duyuru
Bölüm 16
Bölüm 17
Kelalaka
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Duyuru!
Bölüm 23
Duyurumsu
Bölüm 24
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39

Bölüm 25

3.7K 258 42
By duygununkelimeleri

Güneş'ten

"Güneş! Sana onunla görüşmeyeceksin dedim! Zaten bir sıkımlık canı var, bana paramparça ettirme elin adamını!"
Gözlerimi devirerek bavulumun fermuarını çektim. Anıl odada dört dönüyor, sinirle bağırmaya devam ediyordu.
"Vedalaşacağım sadece Anıl, biraz abartmıyor musun?" Diye sordum bıkkın çıkarmaya çalıştığım sesimle. Sesimi bıkkın çıkarmaya çalışıyordum çünkü bıkmış değildim. Nasıl bıkabilirdim ki? Anıl bana dönmüştü! Sadece yüzüm değil sanki içim gülüyordu.
"O kim ki sen onunla vedalaşacaksın?" Diye sordu. Sesi sakindi. İşin kötü yanı; sesi fazla sakindi ve bu ölümden önceki sessizlik diye adlandırılabilirdi. Ne yani Bal Çocukla vedalaşmak istediysem? Neden sinirleniyordu ki? Elimi bavulumdan çekerek yüzümü ona döndüm. Kaşları çatılmış, yüzü kaskatı kesilmişti. İki adım atarak tam önünde durdum. Yıllardır kullanmadığın silahımı kullanmanın vakti gelmişti. Onu yeni bulmuşken tartışmak istemiyordum. Elimi usulca yanağına koyarak yüzlerimizi aynı hizaya getirdim ve tatlı bir biçimde gülümsedim. Gülümsememle ilk afallasa da ifadesini koruyarak bakışlarını yüzümde sabitledi.
"Sevgilim." Diye mırıldandım. Yeşil gözlerinde şimşekler çaktığına yemin edebilirdim! Elleri belimi bulurken kaşlarını kaldırdı. Hala iradesini korumaya çalışıyordu.
"Lütfen," diye fısıldadım tekrar. Anıl yutkunarak gözlerini kırpıştırdı. Gülmemek için kendimi kasarak vereceği tepkileri bekledim. Belimdeki eli sıkılaşırken;
"Yapma Güneş." Diye tısladı. Ne yapmaya çalıştığımı biliyordu.
"Neyi yapmayayım?" Diye mırıldandım. Mırıldanırken yüzlerimizi biraz daha yakınlaştırmayı ihmal etmedim elbette.
"Gü-"
"Ne düşünüyorum biliyor musun?" Diye fısıldadım. Çekik olmasına rağmen iri gözleri ilk dudaklarıma sonra da gözlerime kaydı. Kaşlarını kaldırarak devam etmemi bekledi.
"Biz ne zaman bu kadar yakınlaşsak... Nefesin dudaklarıma vuruyor ya hani, sanki kalbimin bütün ihtiyacını içine üflüyormuşsun gibi hissediyorum. Değişik bi alfabeyle, kimsenin anlayamayacağı kelimeler üflüyorsun dudaklarıma. Tadı hep damağımda..."
Ne oluyordu? Neydi şimdi bu söylediklerim? Benim onu etkileyip ikna etmem gerekmiyor muydu? Nereden çıkmıştı şimdi bu şairane laflar?
Anıl söylediklerimle afallarken yüzünde değişik bir tebessüm peyda oldu. Öyle çok yakışıyordu ki ona bu tebessüm... Başkalarının yanında böyle gülmediği için kendimle gurur duyuyordum. Anıl elini yanağıma koyup usulca okşarken;
"Bilerek damağında bırakıyorum ki nereye gidersen git kelimelerimin tadı sana kimin olduğunu hatırlatsın. " diye fısıldadı ve kulağıma doğru eğilerek devam etti;
"Ve bilerek damağında bırakıyorum ki sevgilim, elin adamlarına veda etmeye falan kalkarsan kelimelerim sana doğru yolu göstersin. "
Gözlerim kocaman açılırken sözleri sarhoş bir adamın yüzüne fırlatılan bir kova buzlu su etkisi yaratmıştı. Zihnimdeki perde kalkarken onu omuzlarından iterek geriye doğru bir adım attım.
"Tam bir öküzsün Anıl! Katıksız bir öküz!" Gözlerinde eğlenceli parıltılar dans ederken aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapattı ve dikkatle yüzüme baktı.
"Senin öküzünün o arı kılıklı herifi paramparça etmesini ister misin Güneş?" Diye sordu. Sesi... titrememek için kendimi kastım. Bir ses tonu hem gözlerini kapatıp dinlenilecek kadar sakin hem de köşe bucak kaçmayı isteyecek kadar tehditkar olabilir miydi? Oluyordu işte. Yutkunurken olduğun yerde kaldım. Anıl bana doğru eğilerek dudaklarını kulağıma dayadı.
"İnan bana güzelim, arka tarafında gerçekten bi iğne oluşmasını sağlarım. Bunu istiyor musun? Beni kışkırtmak istediğine emin misin Güneş?" Diye fısıldadı. Bir kez daha yutkunurken derin bir nefes aldım.
"Tamam," diye mırıldandım.
"Vedalaşmasam da olur." Anıl kulağımın altına minik bir sevgi öpücüğü bırakarak geri çekildi ve gözlerimin içine onaylar bir bakış attı. Harika!

                                                                    *****************************

Rüyam'dan

Kucağımda cips kabı öylece ekrana bakıyordum. Yiğit dönerken bir DVD markete girmiş, izleyebilmemiz için Othello'nun kaydedilen bir oyununun CD'sini almıştı. Aslında bana kalsa korku filmi alır dönerdik ama o boş duracağımıza en azından benim oyunu benimsemem için bunu izlememizin daha iyi olacağını söylemiş, biraz emri vaki yaparak CD'yi alıvermişti. Bu arada yaptığımız market alışverişini de o ödemişti. Para vermeyi teklif ettiğimde bana öyle bakmıştı ki arkamı dönerek sakızlarla ilgileniyormuş gibi yapmıştım. Tabi bu onun öfkeyle hızlanan kalbinin durulmasına ve tıslarca hafif bir şekilde gülmesine neden olmuştu. Onu güldürmek... Bende derin bir neşeye neden oluyordu. Sebebini henüz çözememiştim.

"Bu sahne işte, en zorlanacağımız sahnenin bu olduğunu düşünüyorum." dedi Yiğit sessizliği bozarak. Othello'nun kıskançlıkla karısını boğduğu sahneydi bu...

"Neden? Replik de yok fazla aslında. " diye sordum. Gözlerini ekrandan alarak yüzümde sabitledi. Bende susarak beklemeye başladım. Elini kaldırarak boynuma getirdi ve şah damarımın olduğu yerde durdu. Bu bende heyecan yaratması gerekirken nedensiz bir hüzünle dolmuştu içim. Normal olsaydık eğer o boynuma dokunduğunda nabzımın deli gibi atması gerekirdi. Öyle hızlı atardı ki parmaklarının ucunda bunu hissedebilirdi. Yutkundum. Ağlayacak mıydım? Hayır ağlamayacaktım fakat içimde derin bir ağlama isteği oluştu. Bana neler oluyordu? Baş parmağıyla yavaşça boynumu okşadı. Heyecan hüzne omuz atarak önüne geçmeye çalıştı. İşte şimdi ikisi de yan yanaydı.

"Bu gibi sahnelerde adrenalinle istemesek de kendimizi oyuna kaptırıp, gerçekçi oynamak için biraz fazla güç kullanabiliyoruz. Hem seni incitmemeye çalışıp hem de gerçekçi olmasını sağlamak zor olacak." dedi. Ses tonu öyleydi ki kanatlarında gün ışığını taşıyan bir kuş içimde kanat çırptı. Heyecan işte şimdi bir adım öndeydi. Başımı önüme eğdim. Başımı önüme eğmemle birlikte kalbi yine o garip ritme kavuşmuştu işte! Neydi ki bu ritim? Hangi duyguyu simgeliyordu? Aşina olmadığım bir sesti. Nefesimi tuttum. Ne zaman böyle şeyler söylese sanki daha güzel kokuyordu!

"Beni incitmek mi?" diye sordum. Bilse, diye fısıldadı içim. Asıl korkması gereken şeyin kendisinin incinmesi olabileceğini bir bilse... Daha o ne olduğunu anlayamadan beş saniye içinde onu öldürebileceğimi bilse... İçim ürperirken dişlerimi sıktım. Ne yapıyordum ben? Olduğum şeyi görmezden geliyordum. Oysa ne kadar görmezden gelebilirdim ki? Ben onunla uyuyamazdım, öpüşemezdim, onunla yaşlanamaz ve hayallerindeki kadın olamazdım. Ben bir vampirdim ve bunu daha ne kadar görmezden gelebilirdim ki? Beni incitmekten korkuyordu! İçimden kahkaha atmak geldi. Durumun ironisini yansıtacak güçlü bir kahkaha... Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Nasıl baktığımı bilmiyordum ama kaşları çatılmıştı.

"Beni ne kadar incitemeyeceğini bilseydin eğer arkana bakmadan kaçardın," dedim hırsla. Neden söylemiştim şimdi bunu? Aslında bir yanım neden söylediğimi biliyordu. Onu uyarmak istemiştim! Korkmasını istemiştim, belki de kafasında şüphe uyandırmayı ve bunu araştırmasını istemiştim. Ona söyleyebilecek gücüm var mıydı? Heyecan hüznün yanına gerisin geriye bir adım attı ve elini ona doğru uzattı. Elele tutuştular!

Yiğit'in kaşları mümkünmüş gibi daha fazla çatılırken sessiz kaldı ve önüne dönerek oyunu izlemeye devam etti. Zaten son sahneydi ve birazdan selam vereceklerdi. Derin bir nefes aldım. Kokusu burnumun sızlamasına neden olmuştu. Ah! Güzel kokuyordu. Hem de çok! Yeşil gözlerine yakışan sakinleştirici bir kokusu vardı. Tam bir bahar adamıydı sanki. Öyle ki kutuplara bile baharı getirebilirmiş gibiydi. Bana da baharı getirebilir miydi? İçim dudak büzerek omuz silkti. Bilmiyordu, bilmiyorduk. Aslında tam olarak şuan bu işin peşini bırakmalıydım. Hiçbir şey hissetmeden, onun hiçbir şey hissetmesine izin vermeden bu konuyu kapatmalı, o okuldan ayrılmalıydım ama bunu düşündüğüm an bile bir panik tüm vücudumu etkisi altına aldı. Yapmak istemiyordum! Derin bir nefes daha aldım. Susamamıştım aslında. Bu, yiğit gelmeden önce tıka basa kendimi doldurduğum içindi belki de ama yine de bana fazlasıyla çekici geliyordu. Tıpkı, çok fazla yemek yediğiniz hatta karnınızın ağrıdığı bir zamanda önünüze en sevdiğiniz tatlıyı koymaları gibi bir histi. Kafamı iki yana salladım. Yiğit'i bir tatlıyla mı özdeştirmiştim yani? Kafayı yiyordum!

"O çocuklar..." diye başladım konuya. Kafamı dağıtmalı, bu saçma atmosferi ortadan kaldırmalıydım çünkü Yiğit de gergin gibiydi. Kumandayı alarak DVD oynatıcısını kapatarak normal televizyonu açtı. Gündüz kuşağı dizilerinden bir oynuyordu, bunu bir ay kadar önce televizyonu kapatmadan önce görüştüm. Kolay kolay unutan varlıklar değildik, bu yüzden hatırlıyordum. Yiğit kumandayı sehpaya bırakarak bana doğru döndü. Bende kucağımdaki cipsi bırakarak ona doğru döndüm. Tek bir tane yememiştim ama Yiğit tabağı yarılamıştı.

"Ne zamandan beri seninleler?" diye devam ettim. Derin bir nefes alırken düşündü.

"Bir sene kadar oluyor galiba." Diye yanıtladı dikkatle. Başımı aşağı yukarı sallarken;

"Peki Hüseyin?" diye sordum.

"O bir senedir sizinle mi?" diye sordum. Aklım esmer yüzlü o minik adam geldi. Sırrımı biliyor oluşu beni ürkütmüyor desem yalan söylemiş olurdum. Küçük yaşta ısırılarak böylesine bir travma yaşamayı hak etmiyordu. Yiğit'in kaşları yukarı kalkarken kalbi önce tekledi ve daha sonra normalinden bir tık daha hızlı atmaya başladı. Bu ritmi tanıyordum, şaşırmıştı. Ama neden?

"Adını hatırladığını bilmiyordum." Dedi hafifçe gülümseyerek. Gülümsediğinin farkında olup olmadığından emin değildim.

"Çok tatlı bir oğlandı ama küçükken başına kötü şeyler gelmiş sanırım," dedim omuzlarım düşerken. Öğrenmeliydim. Yiğit'e ne yaşadığını anlatmış mıydı? Yiğit oradaki çocukların hepsinin ağabeyi gibiydi peki Hüseyin böyle bir sırrı ağabeyi olarak gördüğü birine anlatmış mıydı? Yiğit'in bakışları keskin bir hal alırken başını onaylarcasına salladı.

"Sekiz ay kadar önce kaçırılmış. Onu kaçıran kişi onu bir ay boyunca yanında tutmuş. Aileden hiçbir şey istememiş, iletişime geçmemiş ve bir ay sonunda sanki hiçbir şey olmamış gibi onu evlerinin önüne bırakmış. Kimse onun kimin kaçırdığını ve o bir ayda onun neler yaşadığını bilmiyor, bu konuda konuşmaz. İşte o günden beri insanlardan uzak durur, konuşmaz olmuş. Ağabeyi benim bir tanıdığımdı, gelip bana durumu anlattı. Dört ay önce falandı galiba... Onu bana getirmesini söyledim. İlk ay hiç konuşmuyordu. Ama ikinci ayın ortalarında yavaş yavaş benimle iletişime geçmeye başladı. Arkadaşlarıyla zorunlu olmadıkça pek konuşmaz. Geçenlerde de seninle konuştu işte." Dedi. Sesi bakışlarının aksine normal bir tondaydı. Yiğit'e anlatmamış olması beni rahatlatsa da yaşadıkları... Kaç yaşındaydı? Altı mı yedi mi? Kokusu çok güzeldi evet ama bir ay boyunca... Öyle yoğun bir üzüntü kapladı ki bedenimi gözlerim dolu dolu oldu. Kendi türümden de kendimden de nefret ettim. Kimdi o iradesiz? Kolonilerin kuralları vardı, çocuklardan beslenilmezdi çünkü kimse bir çocuğun ağzından ne çıkacağını bilemezdi ayrıca insan soyunun devam edebilmesi için de gerekliydi. Peki kimdi o? Hüzün yerini öfkeye bıraktı. Ah! Bunu yapanı bulup parçalarına ayırmak istiyordum.

"Hüseyin'le görüşmek istiyorum," dedim birden. Bu da nereden çıkmıştı? Ama istiyordum işte! O çocuğa hepimizin öyle olmadığını göstermek istiyordum, insanlarla iletişim kurmaktan korkmaması gerektiğini göstermek istiyordum. O garip ritim... Yiğit'in kalbi yine o döngünün içindeydi işte. Başımı kaldırıp tekrar gözlerinin içine baktım. Zümrüt yeşili gözlerinin rengi bir ton açılmıştı sanki! Gözbebekleri büyümüş, nefes alışı olağan ritmini kaybetmişti.

"İstediğin her an oraya gelebilirsin. Genelde öğlen dört civarı orada oluyorlar, okulları var." Diye yanıtladı beni. Gülümseyerek başımı salladım.

"Bakalım bizimki sürprizi beğenecek mi?" Gözlerim kocaman açılırken olduğum yerde kalakaldım. Bu ses? Yarın gelmeyecekler miydi? Oturduğum yerden hızla kalkarken insan hızında tutmaya zorladığım bacaklarımla kapı deliğinden dışarı baktım. Sokağın başındalardı ve bana hissettirmemek adına insan hızında, yavaşça geliyorlardı. Yutkunarak hızla Yiğit'in elinden tuttum ve koşturarak odama çıkardım. Odam evin arka tarafına bakıyordu. Ayak sesleri yakınlaşıyordu! Panikle yerimden sıçradım ve Yiğit'in gözlerinin içine baktım. Kaşların çatmış anlamaya çalışır gibi yüzüme bakıyordu. Masanın üzerinden bir kağıt bir kalem alırken üzerine hızla;

Anne ve babam kapıda, pencereden inip eve gitmen gerek! Yazarak yüzüne doğru tuttum. Konuşursam duyulacaktı. Yiğit'in gözleri şokla açılırken ağzını açtı. Konuşacağı sırada elimi ağzına dayayarak engel oldum. Panik her yerdeydi. Ağzını kapadığım elimi çektim ve nefesini avucumda hissetmemi es geçerek kağıda;

Aşağı doğru inen bir yangın merdiveni var. Lütfen Yiğit! Soru sorma, yarın erkenden gelip açıklayacağım ama şimdi git!

Yalvaran gözlerle yüzüne baktım. Tatmin olmamış gibiydi ama yine de sözümü dinleyerek başını salladı ve çevik bir hareketle pencereden yangın merdivenine ulaştı ve aşağı inmeye başladı. Lanet olsun ayak sesleri fazlaca duyuluyordu! Odamdaki müzik setinin düğmesine basarak son ses açtım. Öyle çok açmıştım ki titreşimleriyle müzik setinin olduğu masa sallanıyordu! Aras ve diğerlerinin bir saniyeliğine durduğunu duydum.

"Biz yokken evde parti veriyor olamaz değil mi?" diye sordu. Dudağımı ısırarak olduğum yerde durdum. Paniklemiş olmasaydım eminim ki kahkahalarla gülebilirdim. Hızla aşağıya inerek salonda oturdum ve rahat görünmeye çabaladım. Tahminime göre iki saniye sonra kapı çalacaktı.

Anahtarın çevrilme sesini duydum. Ah! Sürpriz yapmak için çalmıyorlardı demek. Ayağa kalkarak kapıya doğru döndüm ve aynı anda bir motorun çalışma sesi kulaklarıma doldu. Rahatlayarak kocaman gülümsedim ve kapıyı açıp bana sırıtarak bakan Aras'ın kollarına koştum. Rahatlayarak derin bir nefes verdiğimi bir tek bana özür dileyen bakışlar atan güneş görebilmişti. Tabii bir de onun omzuna elini atıp tek kaşı havda bana odaklanmış olan Anıl!


Canlarım, bitanelerim nasılsınız? Umarım keyfiniz yerindedir, sizi çok özledim! Şunu üzülerek söylemeliyim ki okuma oranımız da yorum yapanlarda da epey bir düşüş var! Bu beni üzmüyor değil ama siz de haklısınız ne diyeyim. Aslında bölümü yazmaya diğerini yayınladıktan hemen bir hafta sonra başladım fakat biraz okunmasını da beklemek istedim. Bir ay olmasına rağmen okunma oranı artmadı. Yani... Napalım? Yapacak bir şey yok, sizleri de daha fazla bekletemezdim. Bu arada duyurusunu yapmak istediğim bir şey var. Küçük Anna'ya da Aşktan Kaçılmaz'a da bölümler yazıyorum fakat henüz yayınlamadım. Hikayelerin unutulduğundan korkmuyor değilim bu yüzden biraz bölüm biriktirmeye karar verdim. Ayrıca elimde iki ayrı yeni kurgu var. Onlara da birçok yeni sahne ve bölüm biriktirdim ama yeni hikayeye başlamaya cesaret edemiyorum. Hala benimle misiniz bilmem lazım çünkü o yeni iki kurgu... Benim için acemiliğimi az da olsa atıp yazdıklarımdan. Öyle özeniyorum ki! Bu konu hakkında düşüncelerinizi yorumlarda belirtmenizi isterim.

Her zaman söylediğim gibi;


SEVİLİYORSUNUZ



Continue Reading

You'll Also Like

362K 19.6K 41
-Eğer hayatında gerçekten değer verdiğin birisi varsa Jungkook, tam da şu noktada çıkarman gerekiyor. Çünkü savaş çok yakın...
241K 17.4K 42
Kararlı ve duygusuz olduğuna güvendiğim sesle, "Onları serbest bırakmak için ne istiyorsun?" diye sordum. Fazla düşünmeden soruma yanıt verdi. "Sen...
309 54 2
Han Jisung ve onun psikopat stalkerı.
2.6M 125K 47
"Bir şey söylemeyecek misin?" Aidan'ın bunu demesiyle gözlerimi ona çevirdim. Gözleri kırmızıya dönmüştü. Söyleyeceğim sözcüklerin harfleri birbirine...