KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Ya...

By nslhn5828

959K 60.4K 8.9K

Huzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi am... More

1. Yeni Başlangıçlar /Düzenlendi
2. Geçmişten Gelen /Düzenlendi
3. Kadere İnat / Düzenlendi
4. Beklenen/ Düzenlendi
5. Biri Kahraman Mı Dedi? /Düzenlendi
6. Merhaba Ey Aşk! /Düzenlendi
7. Ördü Kader Ağlarını /Düzenlendi
8. Tehlikeli Şüpheler /Düzenlendi
9. Ne Olacak Şimdi? /Düzenlendi
10. Can Sıkan Gerçekler /Düzenlendi
11. Yeni Aşklar-Yeni Umutlar /Düzenlendi
12. Tesadüf Yoktur,Tevafuk Vardır /Düzenlendi
13. Kader Konuşunca İnsan Susarmış! /Düzenlendi
14. Samet'in İtirafı / Düzenlendi
15. Kıskanç Yusuf! /Düzenlendi
16. Eyvah! /Düzenlendi
17. Açığa Çıkan Sırlar /Düzenlendi
18. Güven,Önemli Bir Mesele /Düzenlendi
19. Beklenen İtiraf /Düzenlendi
20. Vicdan Azabı / Düzenlendi
21. Fırtına Öncesi Sessizlik/Düzenlendi
22. Kaçırılma/Düzenlendi
23. Zor Saatler /Düzenlendi
24. Sinan Aslan/Düzenlendi
ALINTI
25. ~Sebebi Sensin~ /Düzenlendi
ALINTI
26.Umut Hep Vardır../Düzenlendi
27. ~Kod Adı:Ateş!~/Düzenlendi
ALINTI
Acımız Var!
28. ~Ali Tekin!~/Düzenlendi
29. ~Şaşırtan Teklif~/Düzenlendi
30. ~Evet De!~ /Düzenlendi
31. ~Efsane Adam~ / Düzenlendi
ALINTI
33. ~Samet~ / Düzenlendi
34. Ejderha :) / Düzenlendi
35. Aslan Oyunu / Düzenlendi
36. On Dakika / Düzenlendi
37. Abant :) / Part 1
38. Abant / Part 2 / Düzenlendi
39. Abant / Part 3/ Düzenlendi
ALINTI
40. Savaş / Düzenlendi
41. Şekerli Kahve / Düzenlendi
42. Benim Dünyam / Düzenlendi
43. Beklenmedik Misafir / Düzenlendi
44. Nişan Part 1 / Düzenlendi
Alıntı
~NişaN~ Part 1
Ufak bir istek!!
Alıntı
~Nişan~Part 2
ALINTI
~Kurtuluş Günü~
~Aşk Bunun Adı~
~Şen Ola Düğün~
~Final-Part 1~
~Final-Part 2~
~Özel Bölüm~
~Özel Bölüm 2~

32. ~Narin~ / Düzenlendi

13.6K 1K 107
By nslhn5828

-YUSUF-

Şimdi şu konuda bir anlaşalım. İnsan hayatında olup bitenlere her zaman müdahale edemezdi.. Ansızın oluverirdi ve sen neler olduğunu hiç anlamazdın. Bir bakmışsın, mutluluktan havalara uçuyorsun, bir bakmışsın hüsranla yere çakılmışsın.. Bütün olay andan ibaretti. Tıpkı, beş dakika önce mutluluktan havaya uçarken, şuan yere çakılan moralimiz gibi..

Kadınımla olan evlilik planımız dostlarımız tarafından sade bir kutlamayla hız kazanırken, Sinan'ın gelişi kutlamanın hüsranla bitmesine neden olmuştu.. Sinan sorduğumuz onca soruya değil yanıt vermek, tepki dahi vermiyordu. Ardında yaprak gibi titreyen kızın zaten kendisine hayrı yoktu. Lanet olası soru yığınları bütün hücremi ele geçirirken, ardımdan Ahmet'in sesini işitmemle irkildim.

"İçeri gel kardeş!" dedi Sinan'ı hedef alarak. Ahmet'in çağrısına tepki vermeyi başaran Sinan, yavaşça başını ardındaki kıza çevirdi. Zavallı kıza acımadan edemedim. Bakışlarında buradan kaçıp gitmek istediğini net bir şekilde görebiliyordum. Gözlerindeki o korku, tarif edilebilir gibi değildi.

"Gel Narin.." dedi Sinan, kıza elini uzatarak. Adı gibi narindi zavallı kız.. Kendini korur gibi kollarını göğsünde kenetlemiş bir şekilde durmaya devam ederken bütün soruyu gözleri soruyordu. "Hadi!" diye ısrar eden Sinan'a itiraz, girdiği şoktan kurtulan kadınımdan geldi.

"Kız bayılacak gibi! Sen hala emir veriyorsun!" dedi öfkeyle. Ateşle bebeğim demek isteyen çenemi zorda olsa tutmayı başarırken, Yaren yanımdan dışarı çıkmak için hareketlendi. Sinan'ın yanından geçerken ölümcül bir bakış atmayı da ihmal etmedi. Allah'ım bu kadını bana yazdığın için teşekkür ederim! Yersiz şükürlerimin arasına Yaren'in sesi tekrar girdi.

"Merhaba canım. Ben Yaren." dedi yüzüne hoşnut bir gülümseme bıraktı. "Sinan'ın kız kardeşiyim." diye cümlesini devam ettirdi. Şuan Yaren'in göz göze geldiği iki kişi vardı. Biri ben, diğeri tabi ki Sinan'dı! Şaşkınlıktan ağzımız iki karış açılırken, kadınım bakışlarını tekrar kıza çevirdi. "Yani sayılırım.." dedi. Kıza güven vermek istediği belliydi. Zaten başka ne diyecekti? Sinan'ın acı içinde ölen kız kardeşine çok benziyorum. Sırf bu yüzden bir sürü düşman kazandım! Sinan'la da öyle tanıştım! Evet, kesinlikle harika bir açıklama olurdu.

Kız birbirine vuran dişleri yüzünden konuşamıyordu. Bu haline ciddi anlamda acımadan edemedim. "Memnun." dedi ve daha devamını getiremedi. Yaren kızın omzuna dokunarak sıvazladı. "Bende memnun oldum. Ama çok üşümüşsün.. Gel seni biraz ısıtalım.." dedi. Narin ne yapacağını bilmeyen haliyle başını hafifçe salladı. Yaren'in yardımıyla yürümeye başladı. Kapıdan geçerken Sinan'a öyle bir bakış attı ki, onun yerinde olsam o bakışlardan sonra ömrü billah kızın karşısına çıkmazdım. İçeride Narin'i karşılayan Yasemin, Sevim ve Gülsüm kızın daha da ürkmesine neden olsa da Yaren gözleriyle sakin kalmamı emrederek gözden kayboldu. Kapıda bekleyen Sinan'a sabırsız bir bakış attım. İçeri girmek gibi niyeti olmadığını anlasam da, dışarıda kalmasına da içim el vermedi. Sevda kuyusunun dibini görmüş adamdık vesselam.. En nihayetinde halden anlardım!

"Gel hadi!" dedim, kolundan içeriye doğru çekiştirerek. Sinan zoraki adımlarıyla içeriye girdi. Onur ve Ahmet'in yönlendirmesiyle salona doğru geçti. Ardında Samet'le kaldığımızda birbirimize bakmakla yetindik.

"Bu nasıl Sinan lan?" diye sordu Samet. Gözleri hayretle kocaman açılmıştı. "Hayır yani daha önce görmeseydim inanırdım da.. Yok abi kesin bir şey olmuş!" dedi meraktan kuduran tavrıyla. "Boş konuşma! Öğreniriz şimdi!" dedim ve hızla salondaki sessizliğe doğru ilerledim.

"Neler oldu? Çabuk anlat!" dedim sabırsızlanarak. Sinan'ın tam önündeydim. Tepesine karabasan gibi çökmeyi dilesem de, adamdaki yılmış o ifade vicdanıma oynuyordu. Sinan duygusuzluğu maske yapmış suratını sıvazladı. Tek bir mimik dahi oynatmıyordu. "Sadece bir kez olsun yaşamak istedim!" dedi donuk sesiyle.. "Onu da bok ettim!" diye devam etti.

Dudaklarında sinir bozukluğundan kaynaklanan bir gülüş belirdi. "Ben kim, normal bir hayat yaşamak kim?" dedi, gözleri bir yandan seğirirken.

"Söyledin mi ona?" diye sordu Samet. Neyi söylemiş miydi? Samet benim bilmediğim neyi biliyordu? Beynimde cevap arayan onca soruya birde bu eklenirken, Sinan şaşkın bakışlarını Samet'e çevirdi. "Hayır, söylemedim!" diye mırıldandı. Elini alnına götürüp parmaklarını bastırdı. "Ama neredeyse söylüyordum! Sonra o it herifi gördüm!" diye devam ettirdi cümlesini. İçinde uyuttuğu canavar gözlerinde varlığını belli ederken, Samet tekrar girdi araya.

"Ali, gördü mü peki?" diye sordu bu sefer. "Yani Narin'i? Yüzünü gördü mü?"

Sinan'ın bakışları koyulaşırken, hızla oturduğu yerden kalkarak pencerenin önüne doğru ilerledi. "Bilmiyorum! Sırtı dönüktü ama.." dedi. Ellerini iki yana açarak bize doğru döndü. "Ne zamandır oradaydı bilmiyorum! Bu kadar aptal olduğuma inanamıyorum! Nasıl görmem? Nasıl fark etmem? Kahretsin!" diye bağırdı. O an, Sinan Aslan'da hata yapabiliyormuş demek istedim. Lakin evlilik arifesinde olduğum için bunu demek pek işime gelmedi. Yoksa lafımı asla esirgemezdim!

"Aşkın gözü kördür derler.." dedi Ahmet, sessiz sakin oturduğu yerden. Sinan anlamsız bakışlarını hepimizin üzerinde dolaştırdı. Onur, Ahmet'in sözcüsü gibi araya girerek gülümsedi. "Diyor ki, gözün ondan başkasını görmeyince hayal balonunda yaşarsın. Gelen giden hiçbir şeyin farkına varamazsın.."

Sinan gözlerini devirmekle yetinirken, "Eksik olma!" diye mırıldandı. Aşık olduğunu hala kabul edemediğinde miydi, yoksa bunu bize mi belli etmek istemiyordu, pek anlayamadım. Samet, mutfaktan elinde koca bir kahve fincanıyla çıkıp Sinan'ın yanına geldi. Fincanı uzatırken, "Aşkını itiraf edecek başka kuytu köşe bulamaz mıydın?" diye homurdandı. Sinan sertçe fincanı çekiştirdi.

"Planlarım arasında Narin'e aşkımı itiraf etmek yoktu! Çok özür dilerim!" dedi. Samet, irkilerek geriledi. Şaşkınlıktan açılan gözleri neredeyse yere yuvarlanacaktı. Bir elini göğsüne bastırdı.

"Aha! Duydunuz mu Sinan Aslan benden özür diledi!"

Bu sefer Samet ölecekti. Kesinlikle ölecekti. Yalvaran bakışlarım Sinan'ı bulduğunda, başımı evet hadi vur onu dercesine başımı salladım.

"Silahım arabada!" dedi Sinan.

"Olsun ben gider getiririm!" dedim moralimi yüksek tutarak. Bir umuttu işte..

Samet her zamanki gibi homurdanmalarıyla kendini koltuğa bırakırken, Ahmet bulunduğumuz durumu hatırlatırcasına sesli bir nefes bıraktı. "Şimdi ne yapacağız peki?" diye sordu. Hedefinde Sinan vardı. Adamın yapacağı tek şey Narin'i bırakıp ardına bakmadan uzaklaşmaktı. Düşüncelerinden bu fikir geçtiğine adım kadar emindim. Yalnız faaliyete dökmekte sıkıntı yaşadığı da açıkça belliydi.. Gözleri kısa biran için beni buldu. Bu bakışları çok iyi biliyordum.. Yüreği yangın yeri olan bir sevda adamının yardım dilenişleriydi..

"Bana güveniyor musun?" diye sordum oldukça ciddi ses tonumla. Sinan hiç düşünmedi. "Güvenmesem gelmezdim!" yanıtını verdi. Abilik yapmakta üzerime yoktu. Narin'i de öyle bırakacak halim yoktu. Ben bıraksam, Samet bırakmazdı. Samet bıraksa, Ahmet bırakmazdı. O da bakmazsa Onur hepimizi vururdu. Bizim sahiplenme olayımız da böyleydi.. Yapacaklarını söylemek üzere dudaklarımı araladığım anda ardımda kalan merdivenden yükselen sesle dikkatimi tamamen oraya verdim.

"Bırakın dedim!" Narin kolundan tutmaya çalışan Yaren ve Gülsüm'ün elinden kurtularak merdivenin son basamağından inerek son hız bize doğru yürüdü. Hedefi tabi ki Sinan'dı!

"Bu insanlar kim?" diye sordu. Sesindeki öfkenin kokusu buram buram etrafa yayıldı. "Benden ne istedin, ne? Kimsin sen? Benim ne işim var burada?"

Narin'in sesi salonun duvarlarına çarparak kaybolurken, kimseden ses çıkmıyordu. Ne engellemeye çalıştık, ne sordukları sorulara cevap verebildik..

"Sadece yirmi dört saat olmuştu seni tanıyalı! Evinden işine giden biriydim ben! İki kuruş parayla hayatını yaşamaya çalışan biriydim! Şimdi ne oldu da hiç tanımadığım insanlar bana sakin kalmamı, iyi olmamı, her şeyin yoluna gireceğini söylüyor? Neden bana acıyarak bakıyor? Benim bilmediğim neyi biliyor herkes?"

Bu durumda ne denirdi? Sinan, gözlerini bile kırpmadan Narin'e bakıyordu. Suratındaki o pişmanlık ciddi anlamda yürek burkuyordu. Narin pes etmeden Sinan'ın üzerine yürümeye devam etti. "Susmasana! Bir saat istedin benden! Bir saat sonra istediğin olacak dedin!" Titreyen ellerini saçlarının arasından geçirdi. Bu haliyle çok dayanmayacağı belliydi. Tepkisiz bir halde karşısında durmaya devam eden Sinan, güçlükle dudaklarını araladı.

"Üzgünüm.." diyebildi. Bu durumda üzgün olduğunu herkes görebiliyordu. Sanırım Narin'in beklediği cevap için, bu yeterli değildi. Suratında sinir bozukluğundan kaynaklı histerik bir gülümseme meydana geldi. "Üzgünsün öyle mi?" diye sordu. Sonra bize dönerek eliyle Sinan'ı işaret etti. "Üzgünmüş, duydunuz mu?" dedi. Birden suratındaki o alaylı gülüş yok oldu. Gözlerini kocaman araladı. "Allah aşkına biri bir şey desin! Benim burada ne işim var? Siz kimsiniz?" diye bağırdı.

Kıza cevap verme cesaretini Onur bulurken, bir adım atarak sakince yanına yaklaştı. "Bak Narin, şuan da bu soruna kimse yanıt veremez. Ama emin ol sana bizden asla zarar gelmez. Sadece.." dedi. Narin elini boğazına götürüp üzerindeki kıyafetini çekiştirdi. "Sadece.." diye mırıldandı. Gözbebekleri yukarı doğru kaydığında kaçınılmaz sonun geldiğini anladım. En yakınında bulunan Onur'da anlamış olacak ki, kollarını hızla öne doğru uzattı ve son anda ruhu çekilen bedenini yakaladı. Küçük bedenini hiç zorlanmadan kaldıran Onur, herkesin telaşına aldırmadan koltuğa doğru bıraktı.

"Yasemin kolonya getir!" diye bağırdım. Sevim kızın nabzını kontrol ederken, Gülsüm hepimizi geriye doğru ittirdi. "Pencereyi aç Samet!" dedi.

"Sinan kendine gel!"

Sesin geldiği yere kafamı çevirdiğimde Yaren, kıpırdamadan duran Sinan'ı yakalarından tutarak sarsıyor, kendine getirmeye çalışıyordu. Böyle durumlarda şoka giren adama yapılacak tek şey yumruk atmaktı. Fırsatı kaçırma diyen benliğimle hiç düşünmeden ilerledim ve içimde kalan yumruğu Sinan'ın suratının en güzel yerine savurdum. Beklenmedik darbeyle geriye doğru giden bedenini zorda olsa kontrol altına almayı başardı. Öfkeli gözleri beni bulduğunda kendine gelmiş olmasına neredeyse sevinecektim.

"Hiç bakma öyle! Silahının yanında olmadığını biliyorum!" dedim. Yani olsa da çok sorun olmazdı ama neyse ki, onu dert edecek durumda değildi. "Toparlan artık! Ne bekliyordun ki? Kız haklı! Hiç birimizi tanımıyor! Bana bak Sinan! Bu kız kendine geldiğinde ona her şeyi anlatacaksın! Ha anlatmam diyorsan şimdi defol git ve bir daha da karşısına çıkma!" dedim hiç duraksamadan.

Sinan'ın cevabını beklemeden ardımdaki kalabalığa döndüm. Bu kadar adrenalin bünyeme fazlaydı. "Onur, misafir odasına taşı Narin'i!" dedim. Onur, hiç bekleme yapmadan Narin'i tekrar kucakladı ve Gülsüm'ün yardımıyla merdivenlere doğru yöneldi. Bakışlarım yanımdaki adama kaydı. "Ahmet, Samet'i de al Şevval'i almaya gidin. Gelip sakinleştirici falan yapsın kıza!" dedim. Şevval bizim şirketin revirinde hemşireydi. Sakinleşmesi ilk etap için önemliydi. Yoksa hep aynı şey olacaktı. Yanımdaki kadından hıçkırık sesleri yükselirken, sabrımın son kırıntıları da buhar olup uçtu.

"Yaren sende ağlamayı kes Allah aşkına!"

Yaren, kızarık burnunu çekerek başını salladı. Hayır, bu yas hali de neydi? "Kendinize gelin biraz! Ortada bir durum yok! Narin kendine gelecek. Her ne oluyorsa Sinan anlatacak. Sonra neler olacağına Narin karar verecek. Eğer Sinan derse, onunla gidecek. Ha ama yok demezse bizzat ben alakadar olacağım!"

Bu işte buraya kadardı! Ben Yusuf'tum! Benim sabrım çok azdı. Evet, bu gecenin böyle bitmesini hiçbirimiz istemezdik. Ama dedim ya.. Olacaklara asla müdahale edemezdik..

-YAREN-

"Kendine geldi mi?"

Yusuf'un sorusuyla tutulan boynumu hafifçe sıvazlayarak, "Hayır!" diyebildim. Oturduğum sandalyenin kenarlarından destek alarak ayağa kalktım. Bütün gece öylece Narin'i seyretmiştim. Onun yerinde olsam ne yapardım diye kendi kendime sorup durdum. Akşam sorduğu onca sorudan birini bile cevaplama cesaretini gösterememiştik. Bunun için pişman olsam da, bu mesele Sinan'ı ilgilendiren bir konuydu. Bize cevap vermek düşmezdi.. Zaten Sinan'ı tanıdığım onca zaman içinde ilk kez bu haliyle karşılaşmamın şaşkınlığını bir türlü üzerimden atamıyordum. Gözlerimi ne zaman kapatsam onun o acı yüklü suratı gözlerimin önünde beliriyor, içimde tarifsiz bir acıya sebep oluyordu..

"Sinan gitti!" dedi Yusuf sessizce.. Bakışlarım hızla Yusuf'u buldu. "Ne demek gitti?" diye sordum. Gidemezdi! Gitmekle hiçbir şeyden kaçamazsın diyen adam şimdi nasıl giderdi?

"Bunu bıraktı ve gitti." dedi elindeki ufak kağıdı bana uzatarak. Bir kağıda, bir Yusuf'a baktım. "Ne bu?" diye sordum elinden alarak. Dörde katlanmış beyaz bir kağıttı. Gözlerim hayretle aralanırken, "Lanet olası bir not bırakıp gittiğini mi söylüyorsun şimdi?" dedim öfkeyle.

"Yaren'im.. Sinan'ı da anlamak zorundasın.."

Neyini anlayacaktım? Bu zavallı kızı hem bu duruma düşürecekti, hem de bir şey olmamış gibi kaçıp gidecek miydi?

"Kaçmadı!" dedi Yusuf. Aklımdan geçenleri anlayan Yusuf, sesli bir nefes bıraktı. Uykusuzluktan küçülen gözleri daha da kısıldı. "Anlamak zorundasın diyorum çünkü onun yaşadığını şuan için kimse bilemez. Ne düşünüyor? Ne yapmayı planlıyor, bilmiyoruz! Bildiğim tek şey.." dedi ve sustu. Çenesini sıvazlayarak, yanaklarını şişirdiği nefesi bıraktı. "Elbet dönecek.."

Dönecek.. Peki döndüğünde Narin'i bulabilecek miydi? Hala uyuyan Narin'e çevirdim bakışlarımı.. "Peki, Narin'e ne diyeceğiz?" diye mırıldandım. Uyandığında yine aynı tepkileri verecekti. Yine soruları önümüze koyacaktı. Cevapları verecek adamın kaçtı mı diyecektik?

"Bunu vereceğiz." dedi, başıyla elimdeki kağıdı işaret ederek. "Bunu okusun sonra size yapacağınız şeyi o söyler dedi.." Yusuf'un dediklerine sadece başımı sallamakla yetinirken, tek umudum Narin uyandığında hiçbir şey sormamasıydı..

Ve sormadı da.. Bir saat sonra kendine gelen Narin, hiçbir şey sormadı. Ağzından çıkan tek şey, eve gitmek istiyorum oldu. Dakikalarca yalvarma durumuna kadar gelsekte, Narin bir türlü vazgeçmemişti. Son kırk dakikadır ise evine gidiş yolunda sessizliğini koruyordu. Gözlerini biran olsun yoldan çekmiyor, Yusuf'un sorduğu sorulara evet veya hayır diyordu.

"Bu ev mi?" diye sordu Yusuf, arabayı yavaşlatarak. Narin arka koltukta sessizce, "Evet burası." diye fısıldadı. Sakin bir mahalle arasında üç katlı bir binanın önünde durduğunda hiç beklemeden arabadan inen Narin, bahçe kapısında durup geliyor muyuz diye baktı. Arabadan inerek yanına gittiğimizde, aklına bir şey gelmiş gibi elini alnına götürüp vurdu.

"Anahtarı kapıda unutmuştum!" dedi ağlamaklı sesiyle.

"Tamam hallederim ben!" diye araya giren Yusuf, cebinden telefonunu çıkarttı ve arabaya doğru geri gitti. Yalnızlığımızı fırsat bilerek, sabahtan beri vermek istediğim ama bir türlü veremediğim emaneti ceketimin cebinden çıkarttım ve Narin'e doğru uzattım. Narin, kağıda baktı ve kaşlarını hayretle kaldırdı.

"Bu ne?" diye sordu, meraklı çıkan sesiyle. Kuruyan dudaklarını ıslattı. Hala elimden almamıştı. Alması için elimi oynattım. Bu sefer kağıdı aldı ama açmadı.

"Bunu Sinan bıraktı." dedim. "Senin için.."

Sanki elindeki kağıt değil de alev topunu tutmuş gibi irkilerek kağıdı hızla elime geri tutuşturdu. "İstemiyorum!" dedi sert çıkan sesiyle. Şaşkınlıkla baktım. "Ne demek istemiyorum?" diye sordum.

"İstemiyorum demek! Ondan gelen, hiçbir şeyi istemiyorum!"

"Bak Narin.." dediğimde o masum gözlerine yaşlar hücum etti. "Lütfen yapma.." dedi. Titreyen dudaklarını ezdi. "Anlamıyor musun? Acı çekiyorum.."

Acı çektiğini göremeyecek ya da anlamayacak kadar aptal biri değildim. Acılarının üzerine gitmediği takdirde hep acı çekecekti bunu da biliyordum. Fakat susmakla yetindim. Biraz toparlanmaya ihtiyacı vardı. Ve biz her daim yanında oldukça toparlanamayacaktı. Daha bizi tanımak bile nasip olmamıştı. Şimdi yanımda çalışmasını istediğimi söylesem, o da çok yersiz olacaktı lakin şansımı denemek zorundaydım. Sinan'a bunu borçluydum..

"Narin.." dediğimde umutla bana baktı. Aslında Sinan ile ilgili hiçbir şey istemiyorum dese de, istediğini biliyordum. İçini kemiren sorularına cevap istediğini biliyordum. "Eğer, kızmazsan bir şey diyeceğim.." dedim. Kaşları merakla havalandı. Başını salladı sadece. "Bak, benim bir asistana ihtiyacım var." dediğimde olumsuzca başını salladı. "Teşekkür ederim ama olmaz!" dedi.

"Bir dinlesen.."

"Ben asistanlık falan hiç yapmadım. Dil bilgimde yok. Bilgisayar da öyle çok alt seviyede.. Yani, başka birini değerlendirirsin.."

İkna edebilme tekniğimin zayıf olmasına bir küfür savurdum. Elini tuttum ve güven verircesine sıktım. "Narin, dert ettiğin buysa, iki üç ay alacağın kursla hallolur bunlar. Yeter ki, sen kabul et!" dedim son bir gayretle. Diğer elini elimin üzerine bıraktı ve sıcak bir gülümseme bıraktı suratına. Sanırım Sinan'ın bu kıza kayıtsız kalamayışını şimdi daha iyi anlamıştım. O kadar duru bir güzelliği vardı ki, o suratındaki masum ifadesi adeta huzuru getirip bırakıyordu üzerine..

"Teşekkür ederim.." diye fısıldadı. Dudaklarındaki gülümseme biraz yok olurken, gözlerini birkaç kere kırpıştırdı. "Gerçekten bu iyiliğinizi hiç unutmayacağım." dedi. Belki biraz daha zorlasam kabul edebilirdi. O sırada belime kolunu dolayan Yusuf, "Çilingir geliyor." diye araya girdi. Zorlama hayalim yarım kalırken, kaşlarını sorgularcasına kaldıran adamım bakışlarını Narin ve benim aramda gezdirdi. "Hayırdır?" diye sordu. Narin sıcak bir gülümsemede Yusuf'a bahşetti. "Siz iyi insanlarsınız. Teşekkür ederim zahmet verdim. Bundan sonrasını ben hallederim. Size iyi günler." dedi ve itiraz edeceğimizi çok iyi bildiği için hiç beklemeden bahçe kapısından girip apartmana doğru ilerledi.

"Kabul etmedi dimi?" Bakışlarımı gözden kaybolan Narin'in ardından çekerek başımı iki yana salladım. Elimdeki kağıdı tekrar cebime sokuşturdum. "Etmedi! Ne yapacağız şimdi?" dediğimde Yusuf, boynunu büktü.

"Zamana bırakacağız.."

****

Aradan geçen on gün boyunca aklımda Narin'den başka bir şey yoktu. Birkaç kere Yusuf'la ziyarete gitmiştik ama hiçbirinde Narin'i evde bulamamıştık. Ya da bize kapıyı açmamıştı bilemiyorum. Sinan'ın telefonu o günden beri kapalıydı ve hiçbir şekilde ondan da haber alamıyorduk. Neredeydi, ne haldeydi hiçbir şey bilmiyorduk.

"Samet'le konuştun mu?"

Yusuf'un sorusuyla boşluktan çektiğim bakışlarımı, adamıma çevirdim. Suratında fazlalık durmayan kemikli gözlüğün altından doğru bana bakıyordu. "Evet." dedim keyifsizce..

Geçen hafta Balıkesir'e teyzesini almaya giden Samet, kadıncağızın hastalıktan yürümeye bile hali olmadığını görmüş, bütün hüsranıyla geri dönmüştü. Yasemin'i isteyecek başka hiçbir aile bireyi olmadığı için derbeder olan Samet, bu durumu bizden gizlemeye çalışmış, Ahmet'in zorlamalarına dayanamayınca ona itiraf etmek zorunda kalmıştı. Ahmet'in durumu bize izah etmesiyle Yusuf öyle düşünmesine çıldırsa da, her zamanki gibi onu sakinleştirebilmiştim. Aklıma gelen en iyi fikir ise babam olmuştu. Fikrimi babamla paylaştığımda ise, hiç düşünmeden kabul etmiş, Yasemin'i istemeye gönüllü razı olmuştu.

"Havalara uçtu. Yasemin'e haber vermeye gitti." dedim. Yusuf'un dudaklarında belli belirsiz bir gülüş belirdi. Yanında oturan Ahmet, elindeki evrakı imzalayarak Yusuf'a doğru uzattı. "Boşu boşuna derbeder oldu mal herif!" diye hayıflandı.

Öyle ki, Samet gibi bir adam, üç gün boyunca değil konuşmak, dudakları gülmek adına kıvrılmamıştı bile.. Onunda halini anlamak lazımdı.. Sonuçta insanın ailesinin olmaması katlanılacak bir durum değildi..

"Bakın size kimi getirdim?"

Onur'un sesiyle dikkatimi sonuna kadar araladığı kapıya verdim. Görüş alanıma giren Narin'le hızla ayağa kalkarken, "Merhaba.." dedi mahcup çıkan sesiyle..

"Yarencim asistanına merhaba demeyecek misin?" dedi Onur, sinsi gülüşlerinin ardından. "Nasıl yani?" diye sordum. Fazlasıyla şaşırmıştım. Bakışlarım Narin'i bulduğunda, "Özür dilerim.." diye mırıldandı. Özür dilemesine hiç gerek yoktu. Gelmişti! Hızlı adımlarla yanına doğru ilerledim. "Hoş geldin canım!" dediğimde, beni kucaklayarak daha da şaşırmama sebep oldu. "Hoş buldum!" dedi ilk defa duyduğum şen sesiyle.. Günlerdir yok olan keyfim anında bedenime geri yüklenirken, geri çekilerek Onur'a baktım. "Nasıl ikna ettin?" diye sordum. Onur iki eliyle gömleğinin yakalarından tutarak çekiştirdi.

"Valla ikna etmek zor oldu ama Onur Aksoy'um ben! Bugüne bugün Gülsüm'ü ikna etmiş adamım! Benden kaçar mı?"

O kadar haklıydı ki.. "Kedi olalı bir fare tuttun!" dedi Ahmet alaylı sesiyle. Onur'un ensesine vurup geri çekildi. Narin'e elini uzattı. "Hoş geldin Narin. Hayırlı olsun!" dedi.

"Teşekkür ederim Ahmet bey.." diyen Narin, yanlış bir şey demiş gibi gözlerini araladı. Buna sebep Ahmet'in ona ters ters bakmasıydı. "Şimdiden anlaşalım. Biz bizeyken bey yok!" dedi. "Zaten gelemiyorum böyle şeylere biliyor musun? Boğuyor beni.. Kişiliğime ters sanki.."

Ahmet'in serzenişlerine şaşıran Narin'in dudakları o şeklini alırken, Onur Ahmet'i kolundan tutup geriye doğru çekiştirdi. "Yine başlama kuzen.. Kız daha bizi tanımıyor. Ürkütüp kaçıracaksın sonra. Yakalaması çok zor zaten!" dedi. Narin'in yanakları kızarırken, başını eğdi.

"Kaldır bakalım başını.." Yusuf, çenesinden tutarak başını kaldırdığı Narin'e gülümseyerek baktı. "Ailemize hoş geldin.." dedi. Sesindeki o şefkatli tını her şeye bedeldi. Narin'de bunu anlamış olacak ki, bütün samimiyetiyle gülümsedi. "Sağ olasın Yusuf abi.." dedi. Ailesiz olmanın ne kadar kötü olduğunu dile getirmiştim ya, böyle durumlarda sıcacık bir gülüş, bir bakış, bir hissiyat o kadar önemliydi ki.. Ah benim güzel ailem, siz hep var olun demek istedim.. Diyecektim de lakin Samet odaya yıldırım gibi düşmeseydi..

"Biz hazırız Yusuf! Artık gidip isteyelim Yasemin'i!"

Ondan sonra ne mi oldu? Bilinen sahneler.. Kaçan Samet, kovalayan Yusuf.. Hiç büyümeyen iki çocuk ruh..

***

"Hazırlığını yaptın dimi?"

Soruma karşılık elindeki kalemi bırakan Narin, az önceki keyifli suratının yerini ifadesizliğe bırakırken, "Ne oldu?" diye sordum. Oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı. Ne desem de durumu atlatsam dercesine dudaklarını birkaç kez açıp kapattı. "Korkutma beni!" dedim sabırsızlanarak.

"Ben gelmesem olmaz mı?" diye sordu. Derdi belliydi. Malum kız isteme merasimi için yarın Trabzon'a gidecektik. Ardımızda bırakamayacağımız için Narin'i de yanımda götürecektim. Planımız üç gün kadar kalıp hem isteme söz olayını atlatacak, kalan günde de biraz kafa dağıtmak için kısa bir tatil yapmaktı.

"Oyun bozanlık yapmak yok Narin hanım!" diye sertçe çıkıştım. Hemen mahcup bir tavır takındı. "Ama.." dediği anda itirazını yarı yolda kestim. "Ama yok! Üç gün sadece.. Hem sana da iyi gelecek. Bizim oraların havası, tabiri caizse ölüyü bile diriltir."

Burnumda tüten memleket havası, özlemimi alevlendirirken, başka çıkar yolu olmayan Narin başını salladı. "Peki, o zaman.." dedi ve önündeki evraklara çevirdi düşen suratını. Aklımdan bu zamana kadar hiç çıkmayan not içimi kemirmeye başlarken, "Narin?" diye fısıldadım. Bakışları beni bulduğunda, hemen bu fikirden vazgeçtim. "Yok bir şey, neyse." dedim ve Narin'in şaşkın bakışlarına aldırmadan odadan çıktım. Sinan'ın yazdığı o not üzerimde bir vebal gibi ağırlık yapıyordu.. Bir kere vermek istediğimde kabul etmemişti. Fakat bir şekilde o notun Narin'e ulaşması gerekiyordu. İkinci kez reddetmesini de bir türlü göze alamıyordum. Sinan'dan hala haber alamam ise korkularımı iyice yükseltiyordu.. Belki yazdıklarının arasında ne yapacağını ya da nereye gideceğinden bahsetmişti, bilemiyordum. Bir yandan oku diyen tarafıma lanetler ederken, bir yandan sakın okuma diyen tarafımı duymazdan geliyordum. Kapının önünde ne yapacağımı bilemez halde bir sağa bir sola yürürken, gelen son bir cesaretle tekrar odaya girdim. Sert açtığım kapı Narin'in korkmasına sebep olurken telaşla oturduğu yerden kalktı.

"Ne oldu?" diye sordu korku yüklü sesiyle. O günden beri cebimde taşıdığım kağıdı çıkardım ve Narin'in avuçlarının arasına sıkıştırdım.

"Bunu al ve lütfen oku tamam mı? Bak, sakın itiraz etme. Az da olsa üzerinde hakkım varsa bunu okursun."

Narin, bakışlarını kağıda çevirdiğinde ne olduğunu anladı. O günde öyle bakmıştı.. Yine korkuyla.. Bir yanı merak ederken, diğer yanı deli gibi korkuyordu. Bunu görebiliyordum. Dudaklarını dişleriyle ezerek, sessizce tuttuğu nefesini bıraktı.

"O nerede?" diye sordu. İlk defa Sinan'ı sordu ve bu sorusuna hayret etmeden geçemedim. Sessiz kalışıma aldırmadan, "O gün ben giderken ortalıkta yoktu. Sonra da hiç görmedim." dedi. Utangaç haliyle saçını kulağının ardına sokuşturdu. "Sinan nerede Yaren?" diye sordu.

Ah bir bilsem.. "Bilmiyoruz." diyebildim. "O sabah, bu notu bırakıp gitmiş. O günden sonra hiçbir haber alamadık. Telefonu da kapalı! Şirkete de uğramıyormuş. Anlayacağın sırra kadem bastı!"

Gözlerinden akmaya hazır yaşları yukarı bakarak geri gönderen Narin, "Biraz yalnız kalabilir miyim?" diye sordu.. İstediği şey makuldü. Hiç ikiletmeden başımı salladım ve onu hala adını koyamadığı duygularıyla baş başa bıraktım.. Umarım okuduklarından sonra adını koyardı.. Yoksa Sinan ortaya hiç çıkmayacaktı..

***

Genç kız, yüreğindeki acıyla sandalyesine oturdu. Elindeki kırışmış kağıt parçasına bakıyordu. O gece yaşadıklarını hiçbir şekilde kimse izah edememiş, bir zaman sonra da kendi duymak istememişti. Olan olmuştu. Kaçıp kurtulmanın, her şeyi unutmanın en iyisi olacağına kanaat getirmişti. Ve o günden sonra onunla geçirdiği kısacık vaktin tek bir anını dahi unutamamıştı.. Tabi, sonrasında yaşadığı bilinmezlikleri de unutamamıştı..

Sıkıntılı geçen birkaç günün ardından hiç beklemediği anda evine gelen Onur'un, işe başlamasına ikna etmesi üzerine, artık pes etmiş, hayatını bir şekilde yoluna sokmak için ilk adımını atmıştı.. Bazı yeniliklere adım atmış olsa da, eskilerini de bir kenara bırakamamıştı.. Mesela, hala aklında onun gözleri vardı.. O son bakışındaki acı, her gözünü kapattığında karşısındaydı. Sürekli kulaklarında onun sesi çınlıyordu. Üzgünüm dediğinde, o tanıdığı efsane adamın tok sesi değil de, sanki hayat mücadelesini kaybeden yıkık bir adamın sesini andırıyordu.. Ve o geceden beri yüreğini esir eden, sönmek nedir bilmeyen bir alev vardı..

Genç kız, kırışık kağıdı son bir güçle açtı.. Hiç yabancı olmayan el yazısını gördüğünde nefesini tuttu.. Ve daha ilk kelimesinde saldı, tutmakta zorluk çektiği gözyaşlarını..

Adı gibi yüreği de narin kadın..

Sana nasıl hitap etmem gerektiğini inan bilmiyorum.. Adının yanına yakışacak tüm kelimeler kifayetsiz, bütün benzetmeler yersiz..

Şuan kafanda bir sürü soru yığınına sebep olduğumu biliyorum. Senden sadece bir süreliğine sakin kalmanı istiyorum.. Sorma, sorgulama.. Yanında seni merakla bekleyen o insanlar benim bu hayatta görüp görebileceğim en güvenilir insanlar! Sakın korkma.. Yusuf'a güven. Biraz korkutucu gibi dursa da esas adamdır. Dediği gibi Yaren benim kardeşimdir. Ne isteğin olursa hiç çekinme. Seni asla ezdirmez. Hiçbiri seni ezdirmez. Onlar dostluğuna, kardeşliğine çok güzel sahip çıkan insanlar.. Sakın onları hayatından çıkarma.. Şimdi diyeceklerimin senin gözünde bir önemi, bir değeri var mı bilemem ama.. Sadece hayatını yaşa Narin.. Hayat dolu avuçlarının arasında tuttuğun o hayatı sev.. Başkalarının imrenerek baktığı, kendi küçük dünyandaki huzuru kaybetmeden sev. Sana bahşedilen bu mükemmel hayatı sev. Yağmurun ardından etrafa dağılan toprak kokusunu sevdiğin gibi sev.. Okuduğun kitapları sevdiğin gibi sev.. Tıpkı benden önceki hayatını sevdiğin gibi sev.. Hiçbir şey olmamış gibi.. Sanki, o gece karşına çıkmamışım gibi.. Beni hiç tanımamışsın gibi yaşamaya devam et.. İmkansız deme sakın.. İmkansız olan ne biliyor musun?

İmkansız olan benim hayatım.. İmkansız olan benim isteklerim.. İmkansız olan benim düşüncelerim.. İmkansız olan benim kaderim..

Ben olmayacak bir duaya amin dedim Narin! Gerçekleşmeyecek bir hayale, umutlar ektim! Vuslata erdiremeyeceğim bir sevdaya gönül verdim..

Oysa isteğim çok şey değildi.. Sadece balık ekmek yemeği, sahildeki kuşlara simit atmayı, bir vapura binmeyi, gönlümce eğlenebilmeyi, sadece Sinan olarak yaşamayı, Sinan olarak nefes almayı.. Tek isteğim, bir saat olsa bile normal bir insan gibi yaşamaktı.. Esiri olduğum bu hayat ona bile izin vermedi! Bir bedende iki Sinan olmaz dedi! Ki, sen bunu çabuk anladın.. İçimdeki karanlık yanımla çabuk tanıştın. İsterdim ki, o yanımı hiç bilme, görme, hissetme! Ama sana verdiğim sözü unutmadım.. Bir daha karşına çıkmayacağım.. Seni tehlikenin ortasına atmayacağım. Bu karanlık dünyama seni esir etmeyeceğim.. 

Sadece yirmi dört saat içinde beni ben yaptığın için, bana hayatımın en kısa ama en anlamlı o bir saatini ayırdığın için teşekkür ederim..

Hep masum kal olur mu?

Ben Sinan olarak kalmayı başaramadım ama, sen hep Narin kal..

Kaçıncı kere okuduğunu bilmediği yazılara boş boş bakmaya devam ediyordu zavallı kız.. Kafasında yerini teker teker bulan taşlar, soluğunu kesmeye yetmişti.. Her şeyi biliyordu! Toprak kokusunu sevdiğini.. Kitapları sevdiğini.. Küçücük dünyasında huzuru sevdiğini.. Ve daha bildiği daha neleri vardı kim bilir? Kalbinin atışları kulaklarında uğuldamaya başladığında güçlükle yutkundu. Dudaklarının arasından süzülen nefesi sessizce bıraktığı anda kafasını kaldırdı. Ne zamandır orada olduğunu bilmediği Yaren'in umutlu bakışlarını gördü..

"Vuslat.." dedi sustu. Bu sefer mutluluktan akıtmaya başladığı bir gözyaşı tanesi yazıların üzerine damladı. Ve idrak ettiği gerçek, dilinden dökülüverdi..

"O kadın benmişim, Yaren!"

-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 52.9K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
1.7M 99.3K 61
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
592K 17.7K 53
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.6M 27.8K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...