KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Ya...

By nslhn5828

959K 60.4K 8.9K

Huzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi am... More

1. Yeni Başlangıçlar /Düzenlendi
2. Geçmişten Gelen /Düzenlendi
3. Kadere İnat / Düzenlendi
4. Beklenen/ Düzenlendi
5. Biri Kahraman Mı Dedi? /Düzenlendi
6. Merhaba Ey Aşk! /Düzenlendi
7. Ördü Kader Ağlarını /Düzenlendi
8. Tehlikeli Şüpheler /Düzenlendi
9. Ne Olacak Şimdi? /Düzenlendi
10. Can Sıkan Gerçekler /Düzenlendi
11. Yeni Aşklar-Yeni Umutlar /Düzenlendi
12. Tesadüf Yoktur,Tevafuk Vardır /Düzenlendi
13. Kader Konuşunca İnsan Susarmış! /Düzenlendi
14. Samet'in İtirafı / Düzenlendi
15. Kıskanç Yusuf! /Düzenlendi
16. Eyvah! /Düzenlendi
17. Açığa Çıkan Sırlar /Düzenlendi
18. Güven,Önemli Bir Mesele /Düzenlendi
19. Beklenen İtiraf /Düzenlendi
20. Vicdan Azabı / Düzenlendi
21. Fırtına Öncesi Sessizlik/Düzenlendi
22. Kaçırılma/Düzenlendi
23. Zor Saatler /Düzenlendi
24. Sinan Aslan/Düzenlendi
ALINTI
25. ~Sebebi Sensin~ /Düzenlendi
ALINTI
26.Umut Hep Vardır../Düzenlendi
27. ~Kod Adı:Ateş!~/Düzenlendi
ALINTI
Acımız Var!
28. ~Ali Tekin!~/Düzenlendi
29. ~Şaşırtan Teklif~/Düzenlendi
30. ~Evet De!~ /Düzenlendi
31. ~Efsane Adam~ / Düzenlendi
ALINTI
32. ~Narin~ / Düzenlendi
34. Ejderha :) / Düzenlendi
35. Aslan Oyunu / Düzenlendi
36. On Dakika / Düzenlendi
37. Abant :) / Part 1
38. Abant / Part 2 / Düzenlendi
39. Abant / Part 3/ Düzenlendi
ALINTI
40. Savaş / Düzenlendi
41. Şekerli Kahve / Düzenlendi
42. Benim Dünyam / Düzenlendi
43. Beklenmedik Misafir / Düzenlendi
44. Nişan Part 1 / Düzenlendi
Alıntı
~NişaN~ Part 1
Ufak bir istek!!
Alıntı
~Nişan~Part 2
ALINTI
~Kurtuluş Günü~
~Aşk Bunun Adı~
~Şen Ola Düğün~
~Final-Part 1~
~Final-Part 2~
~Özel Bölüm~
~Özel Bölüm 2~

33. ~Samet~ / Düzenlendi

14.6K 1K 147
By nslhn5828

-SAMET-

Bu hafta yaşadığımız aksiyonu sanırım ömrü hayatımın hiçbir anında yaşamamıştım.. Hepimizde bir telaş, bir tedirginlik oradan oraya savrulurken olayın analizini yapan beynim sürekli aynı yerde takılıyordu. Sinan Aslan neredeydi?

Adamın sırra kadem basmasının ardından hiçbir şekilde haberi gelmemişti. Bu durum hepimizde bir can sıkıntısı hali yaratmaya yetmişti. Tabi en çok merak eden Narin'di..

Yaren, Sinan'ın bıraktığı notun üzerine bütün umudunu kaybederken, Narin bütün umudunu o nota bağlamış gibiydi.. Ne zaman konusu açılsa, sadece dönecek diyordu. Ve beklediğimizin aksine hiç üzgün durmuyordu. Ortama fazlasıyla uyum sağlamış, Yaren sayesinde işini çabuk kavramıştı. Güler yüzüyle sabahtan akşama kadar ortalıklarda dolanıyor, işi olmadığı zamanlarda ise istememize rağmen kahve yapıp getiriyordu. Değişik bir enerjisi vardı. Aslında var olan hüznünü mutluluk adı altında yaşıyordu, Narin.. Bunu biliyordum. Hepimiz biliyorduk. Lakin hiçbirimiz bu durumu dillendiremiyordu. Nasıl olacaktı bilmiyorum ama elbet Sinan gelecekti..

"Samet, bu nasıl?" Kadınımın sesiyle bakışlarımı boşluktan çekerek gösterdiği alyansa çevirdim. "Sen beğendiysen sorun yok bebeğim." dedim boğuk çıkan sesimle. Kadınımın suratı düştü. "Beğenmedin sen!" dedi hemen astığı suratıyla.

"Yavrum beğenmedim demedim. Önemli olan senin beğenmen, biliyorsun.."

Beğendiği her halinden belli olan yârime sıcak bir gülümseme bahşettim. Son güne bıraktığımız alyansları o yoğunluktan neredeyse almayı unutuyorduk. Onu da sağ olsun Narin hatırlatmıştı. Yarın sabah Trabzon'a gidecektik. Belki uzaklaşacağımız şu üç dört günde kafalarımızı toparlayabilirdik. Kafamın almadığı diğer olaysa, daha düne kadar Sinan'ın adını bile duymak istemezken ne olmuştu da, bu herif için dört bir yandan seferber olup çıkmıştık? Yasemin'in o gün dedikleri her fırsatta kulağımda çınlıyordu.. Gün gelecek bu dediklerinizden pişman olacaksınız demişti.. Kadınım bu ön görüşüyle kalbimi bir kere daha fethetmeyi başarmıştı ne yalan söyleyeyim.. Olayın en şaşırtıcı kısmıysa, hepimizden de merak içinde kıvranan Yusuf'tu! Her fırsatta Sinan'ı öldürürüm demelerinin yerini, Nerede bu herif? Hele bir dönsün kesin öldüreceğim demelere dönmüştü. Aptal herif içten içe Sinan'a hayatında bize verdiği gibi bir kardeşlik makamı vermişti, haberi yoktu..

"Narin nerede?" diye sordu Yasemin etrafına bakınarak. Düşüncelerimin arasından hızla sıyrılıp arkama döndüm. Kapının önünde bekleyeceğini söylemiş, içeriye girmemişti. Hemen dışarıya çıkıp caddenin her bir tarafına göz gezdirdim. Her akşam birimiz bırakıyorduk Narin'i.. Bu akşamda benim emanetimdi ve lanet olası emanete sahip çıkamamıştım.

"Ay nereye gitti bu kız?" diye soran Yasemin hızla çantasından telefonunu çıkarttı. Birkaç saniyenin ardından kulağına götürüp, tedirginlikle dudaklarını dişledi. Bu görüntü başka zaman olsa beni benden almaya yetse de, şuan bu durumu bile düşünecek halde değildim.

"Açmıyor mu?" dedim merakla. Yasemin sadece başını salladı. Korku bütün bedenimi ele geçirdi. Bize söylemeden bir şey yapması mümkün değildi. Öyle bir kız değildi. Peşinde büyük bir tehdit olduğunu ona söylememiştik. Ben ve Onur söyleme taraftarı olurken, Yusuf ve Ahmet her zamanki gibi saklama gereği duymuştu. Şimdide kabak benim başıma patlayacaktı!

"Of Narin of!" diye inleyerek elimi saçlarımın arasından geçirdim. "Samet bey, paket yapalım mı? Kapanış saatimiz geldi." dedi arkamdan mağaza sahibi. Kafamı hızla salladım. "Faturayı, holdinge yollarsın!" dedim ve hemen Yasemin'e döndüm.

"Sen bekle ben hemen şu sokaklara bakıp geliyorum tamam mı?" dedim ve hiçbir şey demesini beklemeden caddenin karşısına adeta ışınlandım. Sıra sıra dizili mekanların bahçelerine, içerisi gözükenlerin camlarından içlerine doğru kısa bir bakış atıp, bir umut Narin'i görmeyi umsam da, hiçbir izine rastlamadım..

Koşar adımlarla sokakların içlerine bakmaya devam ederken, Narin'in sesini işittim. Adımlarım daha da hızlanırken, bütün duaları ediyordum. Sesin geldiği yöne doğru yaklaştıkça, Sinan dediğini duydum ve adım atmayı bıraktım. Köşeyi döndüğüm anda dar bir sokağın tam orta yerinde Narin'i gördüm. Sırtı bana dönüktü. Titrediğini o mesafeye rağmen görebiliyordum.

"Narin?" diye bağırdım aniden. Hızla bana baktı. Suratında şaşkın bir ifade vardı. Eliyle tam ilerisini işaret etti. "Oradaydı!" dedi titreyen sesiyle.

Sonunda hayal dünyasına geçiş yapan Narin'e şaşkınca baktım. "Oradaydı, yemin ederim!" dedi beni ikna etmeye çalışarak. İnandığımı belli edercesine başımı salladım ve birkaç adım atarak yanına vardım.

"Kim oradaydı Narin?" diye sordum yavaşça. Yaş dolu gözleri parladı. Kesik bir nefes aldı ve koca boşluğa baktı.

"Sinan.." dedi, suratında belli belirsiz bir kıvrım oluştu. "Sinan oradaydı!"

Buyur buradan yak! Gerçi, kız haklı olabilirdi. O lanet olası herif her yerden fırlama yeteneğine sahip bir hokkabazdı! Lakin tahminlerimize göre, Narin'i bir daha tehlikeye atacak hareketlerde bulunmayacak olmasıydı. Ama ya Narin haklıysa..

"Emin misin Narin?" diye sordum bu sefer. Sesimdeki o acıdığım hissi anlamış olacak ki, kaşları hızla çatıldı. "İnanmıyorsun değil mi?" diye sordu. Başını iki yana sallayıp iki adım kadar geriledi. "Bana acıyorsunuz. Delirdiğimi düşünüyorsunuz! Ama delirmedim ben! Kimi gördüğümü çok iyi biliyorum! Oydu işte! Şapkası vardı! Aynı şapkaydı.. Sonra, sonra.." Narin, delirmiş gibi ellerini havada savuruyor, kafasındaki cümleleri dışarıya vurmaya çalışıyordu.

"Kime neyi anlatıyorum ki?" dedi kırgın bir sesle.

"Narin güzelim tabi sana inanıyorum! Ama.." dediğimde elini kaldırıp susmamı sağladı..

"Boş versene Samet.." dedi ve arkasını döndü.. Narin'in gösterdiği yere çevirdim donuk bakışlarımı. Bomboş bir sokak arasıydı. Belki de gerçekten görmüştü..

"Geliyor musun?" diye seslendi az ileriden. Elleriyle yanından sarkıttığı çantasına sarılmış, ayakta durmaya mecali yokmuş gibiydi. "Bir saniye.." dedim sırf ona inandığımı göstermek için.. Ve adımlarımı sokağın içine doğru yönlendirdim.. Bir yanım Narin'in hayal görmediğine inanmak istiyordu. Hatta eğer karşılaşırsam adamın mahzenindeki bütün çeyizleriyle tanışmayı bile göze alıp, birkaç yumruk atacaktım! Dönüşe yaklaştığımda nedensizce heyecanlandım. Bir umut Sinan'ı görecekmiş gibi oldum. Hoş, Narin'in gördüğü gerçekten Sinan bile olsa, hala orada bekleyecek kadar aptal olmayacağını tahmin ediyordum.

Tahminlerimde yanılmadım..

Sokak bomboştu..

Elimle çenemi sıvazlarken Narin'e baktım. Hala umutla bakınıyordu etrafına.. Ona, 'Sen haklıymışsın! Gerçekten Sinan burada!' demeyi çok istesem de kafamı iki yana sallamakla yetindim. Suratında hayal kırıklığının her tonu vardı.. Güçlü olmaya çalışarak bir gülüş eşliğinde sarıldım.

"Üzülmek yok!" dedim bir abi edasıyla.. Küçük bedeni yaprak gibi titriyordu.. İç çekti ama konuşmadı. "Hadi gidelim. Daha Yasemin'e habersiz gittiğin için durumu açıklayacaksın! Ayrıca kelebeğim diye demiyorum sağlam ateşliyor!" dedim.

Bu sefer gülmeyi başaran Narin, elini geçiştirircesine salladı. "İllaki hedefi sana çevirecek bir şey bulurum!" dedi. Vay nankör! Besle kargayı, oysun gözünü..

"Neyse ki, ateşlemesine hayranım.." dedim sinsi gülüşümün ardından..

"Biliyor musun? Sokak o kokuyor!" dedi suratındaki buruk bir ifadeyle.. Aralanan dudaklarım tekrar kapandı. Ne diyebilirdim ki? Bende Yasemin'i her özlediğimde kokusu burnumda tüterdi.. Aşk böyle bir şeydi..

"Neyse ki, döneceğini çok iyi biliyorum!" dedi bu sefer. Her şeyi biliyorum diye bağıran gözlerini üzerimden çekerek ardımızda kalan boş sokağa çevirdi.

"Hem ne derler bilirsin. Her katil, suç mahalline er ya da geç döner!"

Eğer gitmişse dönerdi.. Aslında Narin gibi bende buralarda olduğundan emindim. Sorun şu ki, eğer gitmeye karar verdiyse, neden hala etrafında dolanıyordu? Ve en önemlisi, kaçtığı Narin'se bizim günahımız neydi? Kafamda bir sürü soruyla Narin'in koluna dokundum ve hadi dercesine başımı oynattım. Sessizliği ve kabullenişi suratına siper etti ve yürümeye devam etti..

Sokağı dönerken ardıma kısa bir bakış attığımda, Sinan oradaydı..

***

"Emin misin Sinan'ı gördüğünden?"

Yusuf'un sorduğu kaçıncı soruydu bilmiyorum. Aynı soruları duymaktan sıkıldığımı belli edercesine derin bir nefes bıraktım. "Bir daha içinizden birisi emin misin diye sorarsa vuracağım!" dedim sertçe.

"Oğlum önemli bir mesele bu! Tabi ki emin misin diye soracağız!" Onur, oturduğu yerden öne doğru kayarak ellerini birbirine sürttü. "O yüzden yine soruyorum! Emin misin?" dedi. Harika! Dostlarımın gözünde inanılması zor biriydim. Hiç biri Sinan'ı gördüğüme inanmıyordu!

"Valla birader Narin gibi şizofrene bağlamadıysam, eminim!" dedim. Sesimdeki alaylı tınıyı anında yok ettim. "Sinan'ı gördüm! Oradaydı herif!"

"Sokağı kontrol ettim demiştin!" diye araya girdi Ahmet. Olan bitenin analizini yapan ifadesi kuşku doluydu. Hafifçe başımı salladım. "Evet, sokak boştu ama apartmanlardan birine saklanmış olabilir!" dedim dudak büzerek.

Çünkü onun adı Sinan'dı! O adamdan her şey beklenebilirdi. İğne deliğine bile girerdi!

"Ben istersem, beni görebilirsiniz.."

Ahmet'in kurduğu cümleyle hepimizin şaşkın bakışları ona döndü. Boşluğa çevirdiği gözleri kısıktı. Düşünür gibi bir hali vardı. Üzerindeki bakışları fark ettiğinde kendine gelerek boğazını temizledi. "Sonuç olarak buradan bu mesajı anlamamız lazım.." dedi. Bu adamın bu kadar esrarengiz tavırları ciddi anlamda suç sayılmalıydı. Kafamdaki bütün anlamlı şeyler yok olurken, oturduğum yere iyice yaslandım.

"Ne yani şimdi, Sinan beyin keyfi ne zaman gelirse o zaman mı ortaya çıkacak? Buradan bunu anlamamız gerekiyor?" dedi Onur kınayıcı bir tavırla. Gözlerini devirdi. "Aman ne hoş!"

Ahmet hızla araya girdi. "Neler planladığını bilmiyoruz. Amacı Ali'nin dikkatini başka yere çekmekse, neden o zaman hala Narin'in peşinde?" Onur, tek omzunu çekip başını salladı. "İyi olduğunu görmek istemiştir belki.." dedi tek kaşı havalanırken.

"Onun iyiliği için gitmedi mi zaten?" diye sordu bu sefer. Ortada bir düğüm vardı sanki. Bizde o düğümü el birliğiyle çözmeye çalışıyorduk. Uzaklara dalan bakışlarımı tekrar bizimkilere çevirdim. "Belki gerçekten tesadüf eseri karşılaşmışlardır. Narin sadece caddenin kenarından yürüyen bir adamı benzeterek peşine takılmış. Hiç değilse anlattığı kadarıyla öyle biliyoruz." dedim.

Onur, dediklerimi kabul etmezcesine bir ifade takındı. "Ama sonuçta benzettiği adam gerçekten Sinan'dı!" dedi. Mantıklı bir cümleydi.

"Neyse beyler! Sinan iyi anladık. Demek ki hala yakınlarımızda dolanıyor. Elbet bir şekilde bize ulaşacaktır." dedi Ahmet ve birden suratı asıldı. "Onu bunu boş verinde, bu Remzi hıyarının attığı kazığı ne yapacağız?" diye sordu.

"Hayır anlamıyorum, madem işleri kardeşine devredeceksin baştan söylesene! Adamın işlerini Remzi diye aldık, ihale Şahin Tekin'e kaldı!"

"Keşke Şahin'e kalsaydı." dedi Ahmet sinirle. "Burnuma kötü kokular geliyor aga! Bu herif Remzi'yi tehdit etmiş olmasın?" diye sorduğunda hepimiz hak verircesine baktık. "Başka ihtimal olamaz zaten!" diye mırıldandım. Onur küfrederek arkasına yaslandı. "Eminim Ali bu fırsatı güzel değerlendirecek!" dedi.

"Değerlendirsin o zaman.." diyen Yusuf'umun seğiren gözlerinde şeytanların cirit attığı ortadaydı.

"Planın ne?" diye sordum merakla.

"Her zaman ki gibi.. Akışına bırakmak.." dedi kendinden emin bir şekilde. Bu adamdaki rahatlık bir gün benim sonum olacaktı. İnsan bir düşünür, bir plan yapar ama Yusuf'tu bu! Olaylara doğaçlama yapmayı çok severdi.

"Geleceği varsa, göreceği de var.." dedi sıkılı yumruğunu havaya dikerken. Lise çıkışlarında kavga giden ergenler gibiydi! Oturduğum yerde ona doğru dönerek alayla tek kaşım havalandı.

"Pekala, amazon savaşçısı! Bu durumu Yaren'e nasıl açıklamayı düşünüyorsun?" diye sorduğumda kaşları hızla çatıldı.

"Yaren bu meseleden uzak kalacak!" dedi tek seferde. Soluk bile almadan bakmaya devam ediyordu. Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. "Saçmalama! Projenin fikri Yaren'e ait! Ona bunu yapamayız!" dedim.

"O it herifle Yaren'i aynı ortamda bulundurmamı mı söylüyorsun?" diye sordu tıslarcasına. Tabi ki öyle bir niyetim yoktu ama Yaren'i de hiçbir şey olmamış gibi saf dışı bırakamazdık.

"Samet haklı!" dedi Ahmet. Sonunda birilerinin benden yana olması hoşuma giderken, bakışlarımla Ahmet'i işaret ettim Yusuf'a. Bu sefer öfkeli bakışlarının yeni sahibi Ahmet olurken, rahat bir nefes aldım.

"Peki, ne yapmamı öneriyorsunuz?" diye sordu Yusuf. "İstanbul'a döndüğümüzde toplantı var ve eminim ki, Ali'de o toplantıda olacak. Sonra ne olacak biliyor musunuz?" Yusuf boğa gibi burnundan sert nefesler savuruyordu. Dudaklarında sinirli bir kıpırdanma oluştu. "Sonra ben o herifi toplantı odasına gömeceğim!" dedi anlattığı durumdan bile haz alan ifadesiyle.

"Şiddete hayır!" diye bağırdım saf gibi. Bütün gözler bana döndü. Bütün gözlerden kastım, sadece bizimkilerin değil, otelin lobisinde ne kadar insan varsa şuan bana bakıyordu.

"Çenen çıksın!" diye inledi Onur, etrafındaki kişilere zoraki bir gülümseme sundu. Elini kaldırıp beni işaret etti. "Kusura bakmayın. Kardeşim biraz meczupta!" dedi.

Meczup dedi!

Bana dedi!

Ağzımdan çıkan küfrü son anda engelleyen Ahmet, gözlerini büyüttü. "Çok ayıp!" dedi ağır abi edasıyla. Yerime sinmem bunun acısını çıkartmayacağım anlamına gelmezdi! Onur hakkında hain planlarımı bir sonraki aşamaya bırakırken, oturduğu yerden ayaklanan Yusuf, sesli bir nefes bıraktı.

"Neyse ben gideyim artık. Sizde yatıp dinlenin. Yarın bazılarımız için fazla yorucu olacak!" diyerek bana tehdit dolu bir bakış attı.

"Yorucu derken?" diye sordum alayla. Alt tarafı Yasemin'i isteyecektik. Yani vermeme gibi bir lüksü zaten yoktu. Rahatlığımın tek kaynağı bundan kaynaklanıyordu. Lakin başıma gelecekleri bilseydim yemin billah eder, Yusuf'a böyle bir soru sormazdım. Ya da ne bileyim gitmeden iki rekat namaz kılar, adaklar adardım. Ama dedim ya, bilemezdim..

Rahatlığın kitabını yazan ben, bütün gece nereden geldiğini bilmediğim bir heyecan tarafından uyutulmadım. Saatler öncesinde bedenimde ne kadar rahatlık varsa yerini korkulara bırakmıştı.. Aklımda artık tek bir soru vardı.

Yusuf, Yasemin'i bana vermezse ne olacaktı?

"Hazır mısın damat?"

Onur'un sesiyle bakışlarımı aynadaki yansımamdan çekerek zoraki bir gülümseme eşliğinde başımı salladım. "Hayrola? Gece uyku tutmadı mı?" diye sordu eliyle gözlerimi göstererek. Sanırım uykusuzluktan küçülen gözlerimin sebebini anlatmaya çalışıyordu.

"Öyle oldu.." dedim ve yatağın üzerinde duran ceketi hızla elime aldım. "Gidelim o halde!" dedim ve yanıt beklemeden odanın çıkış kapısına doğru ilerledim. Kapının önünde duvara yaslı şekilde bekleyen Ahmet'le göz göze geldiğimizde, bakışlarıyla kısa bir süre beni süzdü. Suratındaki ciddi ifadesi hiç bozulmadı. Dostumun bakışları kasılmama neden olurken, elim istemsizce boynumdaki kravata gitti.

"Ne oldu? Olmamış mı?" diye sordum telaşla.

"En son ne zaman bu kadar heyecan yapmıştın?" diye sordu. Ciddi sandığım sorusuna yanıt ararken, dudakları hızla kıvrıldı. "Sünnetinde mi?" diye ekledi.

Aman ne komik!

"Ulan size dost diyende kabahat! Ama durun siz, elbet elime düşersiniz!" dedim küskün bir şekilde.

Hep Samet, hep Samet! Bunlara da iyice eğlence çıkmıştı. Yandan bakışlarımın kurbanı olan iki dostumu da ardımda bırakarak asansörlerin olduğu tarafa doğru yürüdüm. Önceliğimiz Yaren'i almaktı. Hakan amca ve Büşra teyze bu sabah gelecekti ve işlerinin yoğunluğu sebebine istemeden hemen sonra döneceklerdi. Neyse ki, buna bile razıydım.. Bu hayatta aile diye bildiğim dostlarım olmasa ne yapardım bilmiyorum.. Bir abim olsaydı, veyahut bir kardeşim.. Belki de böyle hissetmezdim..

"Biz hep yanındayız kardeş!" dedi Ahmet, düşüncelerimi anlamış gibi.. Hoş, anlardı da.. Bu hayatta kardeş diye sığındığım üç güzel limandı onlar..

"Eyvallah kardeşim!" diyebildim minnet dolu bakışlarımla.

Otelden çıktıktan sonra çok zaman geçmeden Yaren'in babaannesinin evine varmıştık. Kapıda oturan Pamuk sultan, elindeki bastonu bize doğru kaldırıp salladı. Arabayı kullanan Onur, yavaşça evin önünde durdurdu ve korku dolu bakışlarını bizden yana çevirdi.

"Bu hatun bizi dövmez dimi?" diye sordu ciddi ciddi.

"Gülsüm'ün dayaklarına alışamadın mı hala?" dedi Ahmet sinsi gülüşlerin ardından. Attığım kahkahayla arabadan inerek babaannenin yanına doğru ilerledim. Suratında tatlı bir ifadeyle beni karşıladı ve direk elini öpmem için uzattı. Uzattığı eli öperek başıma koyduğumda diğer eliyle omzumu sıktı.

"Ula ha bu uşak hepinuzdan akilli çiktu! Aferun sağa uşağum! Evlanun, barklanun. Rabbim daim etsun!"

Babaannenin lafıyla herkes güldüğünde ne işler döndüğünü pek anlamasam da bende gülerek onlara ayak uydurdum. Kapıda beliren Yaren, beni yanına çağırdı. "Heyecanlısın!" dedi dalga geçerek.

"Sende başlama Allah aşkına!" diyerek gözlerimi devirdim. Kolumu sıvazladı ve en tatlı gülümsemesini sundu. Bu kız, o adi Yusuf için ciddi anlamda fazlaydı! "Bak şimdiden uyarıyorum. Orada uslu bir çocuk ol ve sadece sana sorulan sorular olursa cevap ver. Gereksiz konuşmak, Yasemin'i yiyecek gibi dikizlemek ve en önemlisi Yusuf ile inatlaşmak yok! Anlaşıldı mı?"

Höh yani! Benden resmen imkansızı istiyordu. Yasemin'i dikizlemeyeceksem benim orada ne işim vardı?

"Dikizlemeyeceksin Samet! Yoksa Yusuf'a bırakmam ben gözlerini oyarım!"

Tam anlamıyla acınacak haldeydim. Sevdiğim kadını istemeye gidiyordum ve onu doyasıya izleyemeyecektim. Lakin atladıkları bir şey vardı. Benim adım Samet Durmaz'dı!

"Eh ne yapalım? Mukadderat!" dedim en masum bakışımla. Suratımdaki acınası ifadeyi bozmadan Yaren'e bakmaya devam ediyordum. Aldırış etmedi. Gözlerini kısabildiği kadar kıstı. Aslında, onun bu uyarıları gelecek zamanda benimde işime yarayabilirdi. Sinsi bir şekilde gülümsedim. "Bunları sende iyi öğren canım!" dedim sırıtarak. "Nasılsa yakın zamanda seni de o dostum dediğim hain düşman askeri istemeye gelecek! O zaman bunların hesabını soracağım!"

Yaren, düşen suratıyla homurdanarak eve tekrar girdi. Bu işler böyleydi arkadaş!

"Gidelim artık!" diye araya giren Ahmet, arabaya doğru yöneldi. Israr etmemize rağmen babaanne bizimle gelmek istememişti. Arabalara dağılıp bindiğimizde Yaren elinde koca bir tepsi çikolata ile o kadar sevimli gözüküyordu ki, az önceki uyarılarını bile unutturdu. Dayanamadım hızla sarıldım..

"Çok teşekkür ederim Yaren!" Titreyen sesimi duyduğunda şaşkınca gülümsedi. "Sakin ol lütfen.. Her şey yolunda gidecek ve rica ederim Samet. Kardeşiz biz unuttun mu?" diye sordu. Şuan benden mutlu bir adam yeryüzünde eminim yoktu. Alnımda biriken ecel terlerini elimin tersiyle sildim. Alev gibi yanıyordum. Sakin olmak kim, ben kimdim?

"Ve işte başlıyoruz.." dedi Yaren kıkırdayarak. Kafamı cama doğru çevirdiğimde aşina olduğum o evi gördüm. Kalp atışlarım sanki hızına hız katmış gibi olurken, derin bir nefes alıp uzunca bıraktım.

Vaktiyle yediğim hurmalar beni tırmalamazsa, her şey yolunda gidebilirdi.. Gel gör ki, karşımdaki rakibim küçümsenecek biri değildi. O an Sinan'ın safımda yer almasını istedim delice.. O zaman rakibim olacak o hain düşman askerini çiğ çiğ yiyebilirdik..

"Sen gelmeyi düşünmüyor musun?" Safça Onur'a baktım. "Ne?" diye sordum. Suratında alaylı bir ifade belirdi. Arabanın açık camına doğru eğildi.

"Ulan altın gününe kısır yemeye mi geldik? İnsene aşağı!"

Onur'un kükremesiyle beni terk eden aklım, az da olsa geri geldiğinde hızla arabadan indim. Ahmet elindeki koca çiçek buketini uzattı. "Rahat ol. Bu gidişle mezarına koyacağım o çiçekleri!" dedi.

Ne yapacağımı bilmez bir halde isteme komitesinin peşine takılarak kapının önüne kadar yürümeyi başardım. Hakan amca zile bastı ve bir adım kadar geri çekildi. Kapı açıldığında ilk gördüğüm suret tabi ki Yusuf oldu!

Suratında adeta keşke gelmeseydiniz ifadesi vardı! Yanında duran biricik valide sultanım, sakin bir şekilde gülümsüyordu. Yusuf'un ciddi bakışları beni bulduğunda olduğum yere çivilendim.
Yaren kolumu dürttüğünde yürümem için beni itekledi. Güçlükle ayaklarımı hareket ettirerek kapıdan içeriye adım attım. En acilinden özüme dönmem gerekiyordu. Ve döndüm de!

"Canım kayınçom hoş buldum!" dedim sırıtarak. Yusuf'un yanan ateşine sanırım benzin döksem daha iyi olurdu.

"Ona birazdan karar verirsin canım!" dedi tehdit dolu sesiyle. Elimdeki çiçeklere kısık gözleriyle bir bakış attı. "Geç içeri!" diye tısladı.

"Sana da tatlı getirdik! Hani tatlı yiyelim, tatlı konuşalım sonra tatlı tatlı.. " cümlemin devamını getiremedim. Lanet olası Onur, kedi gibi ensemden tuttuğu gibi salona doğru sürükledi.

"Az daha konuşursan Yusuf tatlı tatlı ateşleyecek!" diye fısıldadı. Ellerimde çiçekler salonun orta yerinde duruyordum. Yasemin neden yoktu? Herkes boş bulduğu yere otururken, ben hala paravanın açılmasını bekleyen iyi aile çocuğu gibi beklemeye devam ediyordum. Yaren boğazını temizleyerek "Sametcim çiçekler.." dedi kaşı gözü ayrı oynarken.

Saf gibi bir çiçeklere, bir Yaren'e baktım. Gözlerini kocaman araladı ve kafasıyla valide hanımı işaret etti. Kadınıma vermek istediğim çiçekleri götürüp teslim ettim. Ve küstüm! Çocuk gibi ayaklarımı sürüye sürüye Yaren'in yanındaki yerimi aldım. Ortamda sinir bozucu bir sessizlik hakimdi. Herkes sanki ilk defa karşılaşıyormuş gibi birbirine bakıyordu. Kimse konuşmaya ilk adımı atacak cesareti gösteremiyormuş gibiydi. O sıra Yaren'le Yusuf'un birbirlerine yanık yanık bakmasına şahit oldum. Fırsat ayağım gelmişti. Büyük bir keyifle, Yaren'in koluna çimdikledim!

Ben eşek kadar adam!

"Dön kız önüne!" diye tısladım. Şaşkın bakış atma sırası artık onlardaydı. Adamı böyle muma çevirdim, muma! Neyse ki, Hakan amca sonunda söze girerek gerginliğimizi dağıttı. Konu konuyu açıyor, herkes ortaya bir laf atıyordu. Bense hala Yasemin'i bekliyordum!

Odaya mı kapattı acaba kızı? Yani benimde öyle güzel bir kızım olsa odasına kitlerdim! diye düşündüm biran için. Sesli düşünmüşüm!

"Mümkün olsaydı keşke!" dedi Yusuf alttan bakış atarak. Alayla gülümsedim. "Ama mümkün değil canım dostum! O yüzden hadi çağır da gelsin!" dedim normal bir şekilde. Yaren'in kopasıca kolu yine böğrüme indi.

"O kolu beni dürtmek için mi taktırdın oraya?" diye mırıldandım. "Susmayı dene!" dedi tek seferde.

Neden herkes susmamı istiyordu, anlamış değildim! Ben susarsam, dünya susardı haberleri yoktu! Kafamda hazırladığım hain komploları not alırken, kapı tarafında bir hareketlilik oldu ve bakışlarım oraya yöneldi..

Sanırım ölüyordum..

Bir garip aşık Samet Durmaz, geçip gidiyordu şu dünyadan.. Soran olursa bir kadının gülümsemesine bakarken son nefesini verdi dersiniz.. Bir kadın dediğime bakmayın.. O öyle bir kadındı ki, dudaklarının kıvrımı bile adamı işte böyle öldürüyordu..

"Hoş geldiniz.." dedi heyecandan titreyen sesiyle.. Sesine de ayrı öldüm..

"Hoş buldum yavrum!" dedim. Suratımdaki aptal sırıtışı hayal ediyor musunuz?

Etrafından öksürük sesleri geliyordu. Gözlerimi saniye bile kırpmadan Yasemin'e bakıyordum. "Su için su!" dedim. Bu anı böyle öksürük seslerine kurban edemezdim.. Giyindiği o kırmızı elbisenin, beyaz tenindeki uyumu beni benlikten çıkartırken, kafasını eğerek dudaklarını birbirine bastırdı. 'Yapma kadın, yapma! Beni yolumdan şaaptırma!' diye bağırasım vardı! Kalbim daha fazlasını kaldıracak mıydı acaba çok merak ediyordum.

"Samet kendine gel!" dedi birisi.. Kim olduğunu idrak edemedim. Çokta önemli değildi. Ben zaten kendimdeydim. Boş verin beni siz aranızda konuşun, ben halimden memnunum demek istedim. Belki de demişimdir, bilemiyorum.

"İncelemen bittiyse soruya cevap versen diyorum!" Sonunda sesin sahibini tanıdım. Bu sefer ki dirsek dürtmesi diğer yanımda oturan Onur'dan geldi. "Ne sorusu?" diye sordum.

"Damat bey ne işle meşguller acaba diye sordu Yusuf!"

Bunlar benle dalga mı geçiyordu? Bakışlarımı direk Yusuf'a çevirdim. Oturduğu tekli koltuğa iyice yerleşti. Tek elini yana açarak, "Evet, bekliyorum!" dedi, tek kaşını kaldırarak. Yıldırma politikasına boyun eğmeyecektim!

"Mimarım efem!" dedim evin masum çocuğu tavrımla. "Hani bilip de bilmezlikten geldiğinizi varsayıyorum, Aksoy holding grubuna da ortağım. Ben hariç üç ortağımız daha var. Onların ikisi de, yanımda oturan dostlarım. Onur ve Ahmet!" Yusuf'un adi bakışları suratında dönerken, bütün sevimli sırıtışımla, "Evet, sıradaki soru?" dedim.

"Aman ne güzel!" dedi sinirli gülüşüyle. "Peki diğer ortağınız nerede?"

Ah Sinan ah! Beni bugünümde yalnız bıraktın ya, bütün çeyizlerin elinde patlasın!

"Cehennemin dibinde!" diye mırıldandım sessizce. Elim dudaklarımda olduğu için yanımdakiler mırıldanışlarımı duyarken bu sefer aynı anda sağlı sollu dirsek darbesine kurban gittim. Günün sonunda dürtülmekten can verecektim net!

"Pardon, duyamadım?" diye sorduğunda, elimi geçiştirircesine salladım. "Cehennemin dibi gibi oldu buralar Yusuf Bey! Hani uzatmasan artık diyorum! Ufaktan bir fenalık geldi diyorum! Hani sende bizden bir şey isteyeceksin diyorum!"

Yusuf, deyim yerindeyse eşekten düşmüşe dönerken, bu sefer keyiften dört köşe olma sırası bendeydi. Ulan ben de size çektirmezsem adam değildim! Seyir defterime komplomun diğer kısmını da yazarken, Yusuf oturduğu yerde kıpırdanıp Yasemin'e baktı.

"Neyse kahveleri içelim o vakit." dedi.

"Benim ki bol şekerli olsun!"

Bunu diyen benden başkası olamazdı! Salonda yine ölüm gibi bir sessizlik oluştu. Bunun sebebi sanırım kahvemi isteyiş tarzım olmalıydı. Emir kipimi kullanmıştım?

"Lütfen.." diye ekledim. Ne de olsa böyle durumlarda kibar olmak lazımdı..

"Zıkkım iç!" dedi Yusuf. Neredeyse üzerime atlayacaktı.

"Hatta ziftin pekini iç!" diye ekledi Onur!

Ahmet'in de bir şey içmemi tavsiye edeceğini sandım ama dostum artık bakışlarını tavanda falan gezdiriyordu! Bana bakma tenezzülünde bile bulunmadı. Yaren kulağıma doğru yaklaştı. "Hakaret etmek istemiyorum ama beynini otelde mi unuttun?" diye sordu. Hakaretin bu kadarı! Kınayıcı bakışları üzerime ok gibi gelirken, Gülsüm'ün dedikleriyle gözlerim kocaman aralandı.

"Damat kahvesi bol tuzlu olur Samet!"

Tuz dedi! Hayır, bol tuzlu dedi!

Dualarımın yerini artık kadınımın şekerle tuz kavanozunun karıştırması alırken, etraftaki gülüş seslerine aldırmadım. Bir süre sonra Yasemin yine o öldüğüm gülüşleriyle içeriye girdi. Elinde taşımakta zorlandığı tepsi, titrediği için hafifçe sallanıyordu.

"Bakma yavrum dökeceksin!" dedim. Bir yumruk daha yedim!

"Yani, tuzlu kahvem ziyan olmasın diye şaapmıştım!" Gözlerim sağa sola kayıyor, bir yandan da tepsiyi devirsin diye dualar ediyordum. Duam kabul olmadı!

"Afiyet olsun!" dedi sesine yandığım..

"İnşallah canım ya!"

El mahkum payıma düşen fincanı aldım. Herkes keyifle kahvesinden bir yudum aldı. Hatta Yusuf öyle bir höpürdetti ki, "Boğazında kala!" diye mırıldandım. "Valla elimde fincan var dürtmeyin!" dedim yanımdaki savaşçılara..

"Hadi soğutma iç kahveni!" dedi Yusuf kahvesinden bir yudum daha alırken. Onun için kolaydı tabi, siyanür gibi kahveyi o içmeyecekti nede olsa!

Ya Hak nidaları eşliğinde fincanı dudaklarıma götürdüm. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve beklenen sonla karşı karşıya kaldım.

Dünya üzerinde böylesine bir tat yoktu! Siyanür içsem daha acısız bir ölümüm olabilirdi. Ağzımdan püskürtmemek için son anda yutkunduğum kahve boğazımdan aşağı kor gibi yakarak indi. Gözlerimi açamıyordum. Kulaklarımdaki gülüş sesleri yükseliyordu.

"Yarasın şifa olsun aslan parçası!"

"Çabuk mevzuya gir Hakan amca! Son nefesimi vermeden bari şu ana tanık olayım!" dedim gözlerim aralanırken.

Hakan amca bu emrimi bekliyormuş gibi oturduğu yerde hareketlendi. Boğazını temizleyerek suratına mutluluk dolu bir ifade bıraktı. Bense bütün mutluluğumu tuzlu kahveye kurban vermiştim!

"Evet damat bey kahvesini içtiğine göre sebeb-i ziyaretimiz belli. Efendim, Allah'ın emri Peygamber efendimizin kavliyle kızınız Yasemin'i, oğlumuz Samet'e istiyoruz."

"Ayrıca ekleyelim vermem, olmaz gibi cümleleri kabul etmiyoruz! Dimi Hakan amcacım?"

Açıklamama Yusuf artık tüm sabrını tüketmiş gibi baktı. Suratındaki o sinsi ifade felaketin habercisiydi. Ve beklediğim felaket oldu.

"Kardeşimi üzer ben veremem!" dedi.

Üzer dedi!

Veremem dedi!

İliklerime kadar buz kestim.

"Ne demek veremem? Yusuf şakanın sırası mı şimdi?" Etrafımdaki herkes yine sessizliğe büründü. İnsafsızlar! İnsan bir itiraz nidası çıkartırdı! O hırsla yanımdaki çocuklara döndüm.

"Oğlum bir şey desenize! Vermem diyor!"

Onur ve Ahmet biz karışmayız dercesine omuz çektiler. Resmen kafayı yiyecektim! Kulaklarımdan adeta dumanlar çıkıyordu. Onca hazırlık, onca bekleyiş, onca heyecan ve içtiğim o kahve sadece veremem demek için miydi?

İçimde zincirlerini koparmak için can atan hayvanı serbest bırakarak hışımla ayağa kalktım. Dikildim tepesine!

"Bana bak Yusuf! Yaptığın şakaysa abicim, güler geçerim ama yetti artık! Benimde sabrımın ölçüsü var. Ulan az daha geberiyordum. Kahve diye dayadınız bana siyanürü ses etmedim! Tanımazlıktan geldiniz, yine es geçtim! Yasemin'i bana vermezsen anca cesedimi çıkartırsın bu evden, bilmiş ol!"

Yemin ederim ağlayacaktım. Utanmasam çocuklar gibi ayaklarımı yere vura vura ağlayacaktım. Yusuf tepkisiz bir halde bakmaya devam ederken, umut dolu arayışlarım valide hanıma doğru kaydı.

"Hacer teyzem! Hatta annem! Benim canım valide sultanım! Ben kızını vallahi de seviyorum, billahi de seviyorum hatta az gelirse tillahi de seviyorum! Her türlü seviyorum yani! Şu hain oğluna söyle de versin ha kızını bana? Kapanayım mı ayaklarına? He annem de hele.."

Yalvarışlarım, yakarışlarım hepsi aşkımdandı.. Belki yıllarca alay konusu olacaktım ama bu çektiklerimi elbet çektirecektim.

Yusuf yavaşça ayağa kalkarak önümdeki yerini aldı. Dudaklarında sinsi bir gülüş belirdi. Bizimkiler artık gülmeye başladığında yine rezilliğe adımı yazdırdım.

"Şaka mıydı ulan?" diye kükredim. Yusuf sadece güldü.

"Emanetimi sana emanet ediyorum ama sanma ki artık ona karışmayacağım. Aksine daha fazla üzerine düşeceğim. Eğer onun gözlerinden akan tek bir damla yaşın sebebinin sen olduğunu görürsem, duyarsam, sana yemin olsun Samet, işte o zaman hiç tanımadığın bir Yusuf'la karşılaşmanı garanti ederim!"

Dediklerini normal karşıladım. Kardeşini seven her abinin diyeceklerini demişti. Kalbimde bir eziklik meydana gelirken, "İnsan canına zarar verebilir mi?" diye sordum. Yasemin'in gözlerine bakarak kurduğum bu cümle, kadınımın gözlerinin dolmasına neden olurken, Yusuf omzuma koyduğu elini var gücüyle sıktı.

"Umarım vermez!" dedi. Hala inanamayan gözlerim üzerinde umutla dolandı. "Tamam mı? Verdin mi şimdi?" diye sordum.

"Verdim ulan verdim!" dedi.

Hayat dedi! Yaşamak işte bu dedi!

Kalbim göğsümde bir takla attı. O andan itibaren ben, ben değildim!

"Allah beeee! Canım kayınçom!"

Yükselen sesim herkesin sıçramasına neden olurken, Yasemin'in üzerine adeta bir panter gibi atıldım. Yusuf'un artık beni öldürme isteğini görmezden gelebilirdim! Yani kim takardı bu saatten sonra Yalova kaymakamını! Tabi bunları dile getiremedim. Yasemin'i saran kollarım ansızın boşluğa süzüldü.

"Ağır gel!" dedi dostluktan kayınçoya terfi eden Yusuf! Gözlerimdeki mutluluk pırıltıları azalmak yerine daha da çoğaldı. Artık sözlü bir adam olarak anılacaktım! Sonra nişanlı.. Ve en sonunda evli..

Daha ne isterdim ki? Evet, tek başıma büyümüştüm. Aile namına kimsem yoktu. Ama tek çıktığım bu yolda, asla yalnız değildim! Ve her geçen gün çoğalarak aşkla büyüyecektik..

Artık buna emindim!

-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.7M 89.5K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
767K 52.8K 34
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
126K 8.9K 89
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...