KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Ya...

Bởi nslhn5828

959K 60.4K 8.9K

Huzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi am... Xem Thêm

1. Yeni Başlangıçlar /Düzenlendi
2. Geçmişten Gelen /Düzenlendi
3. Kadere İnat / Düzenlendi
4. Beklenen/ Düzenlendi
5. Biri Kahraman Mı Dedi? /Düzenlendi
6. Merhaba Ey Aşk! /Düzenlendi
7. Ördü Kader Ağlarını /Düzenlendi
8. Tehlikeli Şüpheler /Düzenlendi
9. Ne Olacak Şimdi? /Düzenlendi
10. Can Sıkan Gerçekler /Düzenlendi
11. Yeni Aşklar-Yeni Umutlar /Düzenlendi
12. Tesadüf Yoktur,Tevafuk Vardır /Düzenlendi
13. Kader Konuşunca İnsan Susarmış! /Düzenlendi
14. Samet'in İtirafı / Düzenlendi
15. Kıskanç Yusuf! /Düzenlendi
16. Eyvah! /Düzenlendi
17. Açığa Çıkan Sırlar /Düzenlendi
18. Güven,Önemli Bir Mesele /Düzenlendi
19. Beklenen İtiraf /Düzenlendi
20. Vicdan Azabı / Düzenlendi
21. Fırtına Öncesi Sessizlik/Düzenlendi
22. Kaçırılma/Düzenlendi
24. Sinan Aslan/Düzenlendi
ALINTI
25. ~Sebebi Sensin~ /Düzenlendi
ALINTI
26.Umut Hep Vardır../Düzenlendi
27. ~Kod Adı:Ateş!~/Düzenlendi
ALINTI
Acımız Var!
28. ~Ali Tekin!~/Düzenlendi
29. ~Şaşırtan Teklif~/Düzenlendi
30. ~Evet De!~ /Düzenlendi
31. ~Efsane Adam~ / Düzenlendi
ALINTI
32. ~Narin~ / Düzenlendi
33. ~Samet~ / Düzenlendi
34. Ejderha :) / Düzenlendi
35. Aslan Oyunu / Düzenlendi
36. On Dakika / Düzenlendi
37. Abant :) / Part 1
38. Abant / Part 2 / Düzenlendi
39. Abant / Part 3/ Düzenlendi
ALINTI
40. Savaş / Düzenlendi
41. Şekerli Kahve / Düzenlendi
42. Benim Dünyam / Düzenlendi
43. Beklenmedik Misafir / Düzenlendi
44. Nişan Part 1 / Düzenlendi
Alıntı
~NişaN~ Part 1
Ufak bir istek!!
Alıntı
~Nişan~Part 2
ALINTI
~Kurtuluş Günü~
~Aşk Bunun Adı~
~Şen Ola Düğün~
~Final-Part 1~
~Final-Part 2~
~Özel Bölüm~
~Özel Bölüm 2~

23. Zor Saatler /Düzenlendi

14.3K 1.1K 90
Bởi nslhn5828

-YUSUF-

Kimse bize acı çekmenin kurallarını ya da onunla nasıl yüzleşeceğimizi öğretmez. Genellikle kaybetmenin acısı aniden geliverir, dengemizi bozar, bizi yavaş yavaş içten yıkar. Acı aniden geldi. Dengemi tamamen kaybettim ve tam anlamıyla yıkıldım!

Sağlıklı düşünmenin yanından dahi geçmeyen beynim uyuşmuş gibiydi. Sanki iki el boğazıma baskı uyguluyor, tamamen ölmemi istiyordu. Boğazımı bir pranga gibi saran gömleğimin düğmelerini kopartırcasına açtığımda, içlerinden birkaç düğme etrafa doğru savruldu. Bu halde araba sürmeme izin vermeye Ahmet yanımda sessizce dururken tüm sinirimi ondan çıkartırcasına, "Hızlı sür şu lanet arabayı!" diye kükredim. Biran önce hastaneye gitmek istiyordum. Ellerimin arasından kayıp giden iki emanetimi hala aklım başımdayken görmek zorundaydım.

"Sakin ol!" Ahmet'in sert bir o kadarda tok sesini işitmemle çenem kasıldı. Küfür etse bu kadar garibime gitmezdi. Dalga geçtiğini sandığım adam gayet soğukkanlılıkla arabayı sürmeye devam ediyor, neredeyse gözlerini bile kırpmıyordu. Gösterdiği tavır takdire şayan bir durumdu. Bana sakin ol dese de, aslında benden de beter durumdaydı. Gözlerim hayretle aralanırken, "Bunu nasıl yapıyorsun?" diye sordum. Kısa biran için gözlerini yoldan ayırıp bana baktı. Soruma karşılık asla soruyla cevap vermezdi Ahmet.. O fazlasıyla zeki, bir dediğini yarı yolda bile anlayan adamdı. Dudaklarında belli belirsiz bir kıpırdama meydana gelirken kafasını sağa sola salladı.

"Bu sefer yapamıyorum!" dedi. Direksiyonu iki eliyle var gücüyle sıktı. Kasılan elinin üzerinde ortaya çıkan damarlar adeta patlayacak gibiydi. "İnsan birine değer verince kaybetmeye mahkum oluyormuş!"

Kaybetmek.. Ne acı bir kelimeydi.. Yazımı kolay, ama anlamı ölümden beterdi.. "Kaybedemem Ahmet! Onları kaybedemem.." Fısıltıyı aratmayan sesim arabanın içinde dalgalanarak kaybolurken, girdiğimiz hastanenin bahçesinde göz hapsine giren adamla katil yanım ansızın ortaya çıktı.

"Durdur arabayı!" Araba daha durmadan açtığım kapıdan nasıl indim bilmiyorum. Benden bağımsız koşan bacaklarım gideceği yeri çok iyi biliyordu. Bilmeseydi şuan panter gibi üzerine atladığım Sinan Aslan ellerimin arasında son nefesini veriyor olmazdı.

"Dur! Yusuf kendine gel! Bırak adamı!"

Seslenen hangisiydi ayırt edemiyordum. Sinan ellerimin arasında çırpınmadan, beni hiç engellemeden duruyordu. Sadece gözlerimin içine bakıyordu. Bu yaptığı daha fazla tahrik etmekten başka bir işe yaramıyordu.

"Senin yüzünden!" Havaya kalkan yumruğum suratıyla buluştu. "Hepsi senin yüzünden!" İkinci yumruğumla kafası tekrar yana düştü ama hızla bana doğru tekrar çevirdi. Resmen onu yumruklamamı istiyordu. Üçüncü yumruğum suratına milim kala durdu. Bunu durduran Sinan'ın eliydi. Yumruğumu avuç içiyle durduran adam mengene gibi sararak sıktı ve geriye doğru ittirdi.

"Bitti mi?"

Sinan yattığı yerden istifini dahi bozmadı. Elmacık kemiğinde oluşan kızarıklık gözle görülür şekilde belli olurken, ağzında biriken kanı yana doğru tükürdü. Elinin tersiyle dudaklarında kalan ıslaklığı silerek çattığı kaşlarını orta yerde birleştirdi. Kıstığı gözleriyle tekrar beni hedef alırken kafasını hafifçe sağa sola doğru salladı.

"Sinirini anlıyorum Yusuf! Beni öldürmek istediğini de biliyorum. Fakat burada yaptığın zaman kaybından başka bir şey değil. Şuan daha önemli meselemiz var. Şimdi, ben hala sinirlerime hakim olabiliyorken, o lanet olası bedenini üzerimden çek!"

"Bütün bu olanlardan önemli, başka ne olabilir Sinan? Kardeşim, sevdiğim kadın, onun sevdikleri silahlı saldırıya uğradı! Aklın mantığın alıyor mu?" Aslında dediği doğruydu. Burada durmuş Sinan'ı yumruklamaktan daha önemli işlerim vardı. Kardeşimi görmeliydim. Kadınımın kokusunu hissetmeliydim. Çocukların omuzlarımdan tutan elleri geri çekildi ve daha fazla vakit kaybetmemek için hastanenin giriş kapısına yöneldim. İkinci adımım, Sinan'ın kurşun etkisinden daha çok etkilediği cümlesiyle havada asılı kaldı.

"Yaren yok!" dedi. Yaren yok.. Cümleyi idrak etmek başka zaman belki basit gelebilirdi ama şuan o zaman içinde değildim. Beynim bütün algılarını kapatmıştı. Şaka olarak nitelendirebilecek bir cümleydi. Lakin Sinan Aslan asla şaka yapmazdı..

"Gülsüm hariç kızların durumu iyi, hepsini kontrol ettim. Gülsüm, kafasına ağır bir darbe almış ve uyutmaktan bahsetti doktoru bilmiyorum! Yaren'e gelince.." dedi ve kısa bir nefes çekti içine.. O çok kısa zamanda ben benlikten çıktım. Gözlerinde salt bir acı meydana gelirken, omuzları yenilgiyle çöküşe geçti. Sinan Aslan, duymak istemediğim gerçekliği, yüreğimin orta yerine acımasızca sapladı..

"Yaren'i kaçırdılar Yusuf!"

                            ***

-YAREN-

Neredeydim? Ne zamandır baygın ve bu haldeydim bilmiyordum. Saatler mi? Günler mi? İnsanın takip etme şansı olmayınca zaman garip bir şekilde ilerliyordu. Sürekli bayılıyordum. Kafamın içinde yerinde gitmeyen bir durum olduğunu hissediyordum. Etraftaki küf kokusu midemi bulandırıyor, sürekli gözlerim kararıyordu. Her kendime gelişimde, farklı biriyle karşılaşıyordum. Yumruk yaptığı elinin havaya bir kere kalktığını görüyordum ve gerisi yok.. Gerisi koca bir boşluk!

Hapishanem karanlık. Hiç ışık yok. Pencere yok. Zaman kavramım yok. Her hareketimde oturduğum paslı sandalyenin gıcırtısından başka duyabildiğim hiçbir şey yok. Birde açılan kapı.. Ağırlığı, yavaş açılmasından belli olan demir sürgülü kapı..

Önüme düşen başımı hareket ettirecek gücüm dahi yok. Olabildiğince kendimi zorluyorum ama nafile.. Hareket ettirmeye çalıştıkça ipler bileklerimi kesiyor, daha fazla acı çekmeme maruz bırakıyordu. Acı.. Yüreğimde çektiğim vicdan azabının sancılı sesi, 'Hepsi senin suçun!' diye inletti bulunduğum yeri..

Kızlar ne durumdaydı? Yusuf öğrendiğinde ne yapmıştı? Annemle babamı düşünmek bile istemiyordum. Bu zindan yerinden nasıl kurtulacaktım? Şuan tek umut bağladığım kişi şüphesiz Sinan'dı. Geçenlerde korkuyla karışık bana ulaşırlarsa ne yapacağımı dile getirmiştim. Karşılığında cevap olarak aldığım sadece tek kelimeydi. 'Bulacağım!' Sinan'ın beni bulmasından başka, yapacağım hiçbir şey yoktu..

Kaçıncı kendime gelişim olduğunu saymadığım bir ayılma işlemi daha gerçekleşirken, kırıldığını sandığım çenemin sızısı beynime kadar ulaşıyordu. Hayatımda sözsel bir şiddete bile maruz kalmayan ben, sürekli tokat yağmuruna tutuluyordum. Ağlamaktan şişen gözlerim ve yediğim tokat darbelerinin sebebiyle gözlerim artık neredeyse açılamaz haldeydi. Aralamaya çalıştığım gözlerimden sadece şerit gibi bir kısmı görebiliyordum. Beni bulurlarsa ki artık umudum kalmamıştı, fiziksel ve psikolojik travmalarımı atlatabileceğimi hiç sanmıyordum.

Beynimin içinde birden bire beliren sesler kalbimin hızlanmasına neden olurken, o sesin sahibini nasıl özlediğimi anımsadım. Yusuf.. Kaderimin en güzel armağanı.. Güçlü olmamı fısıldıyordu.. Gülüyordu.. Gözlerinin içine varana kadar gülüyordu.. Gülmek, bir adama bu kadar yakışmamalıydı..

"Kurtar beni Yusuf.."

Fısıltıyı aratmayan sesimi duymakta zorlanırken, dik tutmaya çalıştığım kafam sanki birilerinin baskısıyla yer çekimine tekrar yenik düştü ve koca bir boşluğa çekildim..

"Uyan! Hey! Kime diyorum, uyan!"

Hayır, hayır.. Yine o ses.. Bu adamın eli çok kuvvetliydi ve bana tokat atmaktan aşırı keyif alıyordu. Gözlerimi açmak istemiyordum. Can çekişen ruhumu artık teslim etmek istiyordum. Gücüm, kuvvetim, sabrım yoktu. Akıtacak gözyaşım dahi kalmamıştı.

"Nasılsın bakalım?" diye sordu. Kesinlikle dalga geçiyordu. Rahatsız edici sesi kulaklarımda tırmalayıcı bir etki yaratırken, cevap vermeyişime sinirlendi. "Sana sordum! Cevap ver bana!" diye hırladı. Boğazımdaki yumruyu yutmaya çalışarak zorla kafamı kaldırdım. Korkusuz cengaver gibi tepemden bakmakta olan adamın bir yılanın gözlerini aratmayan kısıklıktaki gözlerine diktim. "Harikayım!" dedim. Yalan söylediğim her halimden belli olsa da, kötü olduğum gerçekliğini kabullenip bu zevki ona yaşatmayacaktım!

Elinde tuttuğu bardağı göz hizama indirerek görmemi sağladı. Bir bardak dolusu su.. İşte o an, ölesiye susadığımı anladım. Dudaklarımın kuruluğunu gidermek istiyordum. Boğazlarım dahil bütün organlarım, bardağın içindeki tek damla suya bile muhtaçtı. Gözlerimin önünden geriye doğru çektiği bardağa içli bir bakış atmakla yetinirken, bakışlarım adi herifi buldu. Üzerimde böyle bir gücü olmasından ne kadar keyif aldığını gösterircesine sırıtmaya başladı. Sırıtacağı sayılı zamanları olmasını temenni ettim. Umarım Sinan Aslan'ın olmayan merhametiyle yakın zamanda tanışırdı!

"Yalvar!" dedi. Suyu bana her şekilde vermeyecekti. Benimle oyun oynuyordu. Ona göre şuan hayvandan bir farkım yoktu. Öfkemin yükseldiğini hissettiğimde durmak için bütün irademi zorladım ama yapamadım. Artık umursayacak noktayı çoktan geçmiştim!

"Canın cehenneme!"

Ona en tatlı gülümsemelerimle baktım. İşte buydu. Gücümün tekrar geldiğini hissediyordum. Adeta adamın bozulan sinirleri, çöken suratı, kasılan çenesi bana güç veriyordu. Elindeki bardağı karşı tarafa doğru savurduğunda, yaşadığım adrenalin kısa ömürlü olduğunu anladım. Artık çok geçti.. Yine kalkan yumruk suratıma çarpacak bayılmama neden olacaktı. Gözlerimi hızla kapattım ve gelecek olan darbeye kendimi hazırladım. Evet, artık nasıl hazırlanacağımı biliyordum..

"Dur!"

Odanın içinden üçüncü bir kişinin sesini duymamla tuttuğum nefesi bıraktım. Gözlerimi hafifçe araladığımda görüşümün bulanıklığı yüzünden gelen kimse seçemiyordum. Tepemizden etrafı aydınlatmaya bile yetmeyen ışık kesik kesik yanıp duruyordu. Ayak sesleri yakınlaştıkça, kalbim ağzımdan çıkacak gibi oluyordu.

"Kızımızı bulduklarında tanınacak halde olmalı.. O yüzden.." dedi ve sustu. Aydınlık çizgisine vardığında katilimle karşı karşıya kaldım. Bu oydu! Elli yaşlarında, oldukça bakımlı, saçlarında hatrı sayılır kırlık olan adam, surat hizamda eğilerek ellerini diz kapaklarına yasladı. Boynunu hafifçe yan tarafına doğru psikopatça eğdi ve suratımın her bir zerresini hafızasına kazır gibi inceledi. "Daha şefkatle yaklaşmanı öneririm!" dedi.

Dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme oluşmasına izin verdim. Şefkatten bahseden adama bakın! Bozulan sinirlerimin etkisiyle, o minik gülüş daha da büyüdü ve kendimden beklenmedik performansta kahkaha atmaya başladım. Gülüşlerim canımı yaksa da, buna son veremiyordum. Açlığım, susuzluğum, canımın yanması hepsi biran da bitmiş gibiydi. Gülmek beni, kesinlikle deşarj ediyor olmalıydı.

"Sizi eğlendirebildiğime sevindim, Yaren hanım!"

Sizli bizli konuşmayı geçecek kadar samimi olmamış mıydık? Sonuçta kibar olmadığını herkes bilirken, bu incelik neden diye sorarlardı adama! Gülüşlerim yavaş yavaş etkisini kaybederken, sarsılan bedenim usulca durdu. Bakışlarım anında buz kesti. Adamda bunu anlamış olacak ki çenesi kasıldı.

"Kim olduğunu biliyorum! Amacının ne olduğunu da biliyorum!" dedim. Suratına geçirdiği alaylı ifadeyle dudaklarını iki yana doğru kıvırdı. "Kimmişim peki?" Sorduğu sorunun yanıtı çoktu. Kim bilir ağzı bozuk biri olsaydım gün yüzü görmemiş küfürler bile edebilirdim. Tıpkı onun gibi suratıma alaylı bir ifade bırakıp gülümsemeye çalıştım.

"Masum bir kızın hayatını elinden alacak kadar haysiyet yoksunu, nefes alması bile yazık sayılan birisin Asım Demir!"

Söylediklerimden etkilenmemiş bir tavırla, "Başka ne biliyorsunuz Yaren hanım?" diye sordu. Duyacağı yanıttan fazlasıyla memnun kalacağını biliyordum. Son gücümle eğik duran kafamı olabildiğince kaldırdım.

"Seni öldürecek kişiyi!"

Az önceki alaylı surat ifadesinin zerresi kalmayan yüzünde dalgalanmalar oldu. Gözlerindeki siyah hareler büyüdü. Yolunda gitmeyen bir şeylerin korkusuyla yutkundu. Ve ben o yolunda gitmeyen şeyi anladım. Kesinlikle korkuyordu! Asım Demir, Sinan Aslan'dan korkuyordu!

"Ah! Evet, evet! Gözlerinde gördüğüm korku muydu yoksa?" Bu yaptığım artistliğin sonu felaket olacaktı ama kendimi durduramıyordum. Adamın dişlerini sıkması yanaklarında kasıntı bir ifade bırakırken, burnundan sert bir soluk bıraktı. Onun damarına basmak belki de iyi bir fikir değildi, bilemiyorum.

"O herif bana hiçbir şey yapamaz!"

Aslında yapacağını çok iyi biliyordu. Dediklerine kendi bile inanamazken beni kandırmaya çalışması keyiflenmemi sağladı. Ciğerlerimde kalan son nefes kırıntılarına tutunarak kısa bir nefes aldım. Kafam öne doğru düşerken aheste şekilde salladım. "Adını söylemeye bile korkuyorsun değil mi?" diye sorduğumda surat hizamda duran eli yumruk şeklini aldı. Alttan bir bakış atarak gülümsedim. "Hadi ama Asım! Söyle! Sinan Aslan de!"

"Kapa o lanet çeneni!" Kaba eli çenemi kavradı ve suratına bakmam için zorladı. Artık korkunun zerresini dahi hissetmiyordum. Tek gözümün tamamen kapanmasıyla diğer yarım açık kalan gözümle baktım. Çenemi olabildiğinden daha fazla sıkarak dişlerimi birbirine bastırmasını sağladı. Burnumun dibine kadar girdiğinde nefesindeki iğrenç alkol kokusu neredeyse kusmama neden olacaktı. "Yoksa o sersem sevgilin geldiğinde beyninin parçalarını yerden kazımak zorunda kalır!" Sersem sevgilimden kastı kimdi, o an için anlayamadım. Çenemdeki elini ittirerek geri çekti. Kafam arkaya doğru savrularak başıbozuklar gibi sersemleştim.

"O şerefsiz benim oğlumu öldürdü! Bir paçavra gibi geldi kapıma attı! Oğlumdan başka kimsem yoktu!"

Kendi oğlu sanki çok matahtı.. Bileğimdeki acıyı görmezden gelerek sert sandığım bir güçle çekiştirdim. "Senin oğlun Seda'yı öldürdü! Hem de kaç kere öldürdü!" diye tısladım. Seda'ya yapılanlar aklıma geldikçe kanım donuyordu. Hem namusuna leke sürmüşlerdi, hem canından etmişlerdi.. Ölüm o adam için resmen kurtuluş olmuştu..

"Sadece sevmişti!"

Beynimdeki hasar yüzünden algılarımda bir sorun olduğunu sanıyordum. Yoksa bu adamın neyin sevgisinden bahsediyordu? "Ne sevgisi? Hepsi oyunun bir parçasıydı! Oğlunu göz göre göre harcadın! Aslında oğlunu sen öldürdün, sen! Evlat katilisin sen Asım!"

Kafasını delirmiş gibi iki yana doğru sallayıp duruyordu. Bakışları karanlık deponun bir köşesine sabitledi. Alıp verdiği nefesler o kadar hızlıydı ki, acıyan benim ciğerlerim oldu.. "Başta hepsi oyundu! Oyun olarak kalacaktı! Aptal oğlum aşık oldu!" diye bağırdı. Asım'ın sesi deponun içinde yankılanarak kaybolurken, iğrenç bakışlarını bana çevirdi.

"Yurt dışına yolladım. Oradayken çok pişman oldu. Dönmek istedi devamlı. Seda dedi başka bir şey demedi! Ulaşmasını engelledim. Bana düşman oldu. Uyuşturucu komasına girdi! Ülkeye tekrar getirttim. Vazgeçtiğini söyledi, pişman olduğunu söyledi. İnandım! Sonrası yok! Sonrası ölü bedeni evimin önündeydi!"

Olayın beni etkilemesi mi gerekiyordu? Nedensizce canım hiç acımadı! "Oğlunda senin gibi ruh hastasıymış!" diye mırıldanmama engel olamadım. İşte ondan sonra, Asım bir panter gibi üzerime atladı. Her şey o kadar ani oldu ki, ne olduğunu bile anlamadım.

"Sus!" dedi vurdu. "Hepinizi geberteceğim!" dedi vurdu. "Oğluma yaptıklarının en ağırını o piç herife yapacağım!" dedi tekrar vurdu. Sandalyem yana doğru devrildi ve kafamın betonla buluşması artık bardağı taşıran son damla oldu. Geriye doğru çektiği ayağını aynı hızda karnıma, göğsüme, kasıklarıma doğru savurmaya başladı. Koruma iç güdüsüyle bedenimi sarmak isteyen ellerim hala arkamda bağlıydı. Bir süre sonra bedenim uyuştu. Acıyı hissedemez oldum. Savurduğu ayakları nereme isabet ediyordu, bilmiyordum.. Sanırım benim sonum buradaydı. Sona geldiğimi hissediyordum. Tek soluk alacak zamanım kalmış gibiydi. Bilincim beni terk ederken, iğrenç sesli o adamın sesini belli belirsiz işittim. Kendimden geçerken hissettiğim tek şey, duyduğum isimle dudaklarımda oluştuğunu sandığım kıvrılma hissiydi..

"Beyefendi gitmemiz lazım! Sinan Aslan geliyor!"

-Bölüm Sonu-

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

1.4M 106K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...
1.5M 49K 23
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
1M 62.6K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
1.7M 160K 80
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...