KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Ya...

By nslhn5828

959K 60.4K 8.9K

Huzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi am... More

1. Yeni Başlangıçlar /Düzenlendi
2. Geçmişten Gelen /Düzenlendi
3. Kadere İnat / Düzenlendi
4. Beklenen/ Düzenlendi
5. Biri Kahraman Mı Dedi? /Düzenlendi
6. Merhaba Ey Aşk! /Düzenlendi
7. Ördü Kader Ağlarını /Düzenlendi
8. Tehlikeli Şüpheler /Düzenlendi
9. Ne Olacak Şimdi? /Düzenlendi
10. Can Sıkan Gerçekler /Düzenlendi
11. Yeni Aşklar-Yeni Umutlar /Düzenlendi
12. Tesadüf Yoktur,Tevafuk Vardır /Düzenlendi
13. Kader Konuşunca İnsan Susarmış! /Düzenlendi
14. Samet'in İtirafı / Düzenlendi
15. Kıskanç Yusuf! /Düzenlendi
16. Eyvah! /Düzenlendi
17. Açığa Çıkan Sırlar /Düzenlendi
18. Güven,Önemli Bir Mesele /Düzenlendi
19. Beklenen İtiraf /Düzenlendi
20. Vicdan Azabı / Düzenlendi
22. Kaçırılma/Düzenlendi
23. Zor Saatler /Düzenlendi
24. Sinan Aslan/Düzenlendi
ALINTI
25. ~Sebebi Sensin~ /Düzenlendi
ALINTI
26.Umut Hep Vardır../Düzenlendi
27. ~Kod Adı:Ateş!~/Düzenlendi
ALINTI
Acımız Var!
28. ~Ali Tekin!~/Düzenlendi
29. ~Şaşırtan Teklif~/Düzenlendi
30. ~Evet De!~ /Düzenlendi
31. ~Efsane Adam~ / Düzenlendi
ALINTI
32. ~Narin~ / Düzenlendi
33. ~Samet~ / Düzenlendi
34. Ejderha :) / Düzenlendi
35. Aslan Oyunu / Düzenlendi
36. On Dakika / Düzenlendi
37. Abant :) / Part 1
38. Abant / Part 2 / Düzenlendi
39. Abant / Part 3/ Düzenlendi
ALINTI
40. Savaş / Düzenlendi
41. Şekerli Kahve / Düzenlendi
42. Benim Dünyam / Düzenlendi
43. Beklenmedik Misafir / Düzenlendi
44. Nişan Part 1 / Düzenlendi
Alıntı
~NişaN~ Part 1
Ufak bir istek!!
Alıntı
~Nişan~Part 2
ALINTI
~Kurtuluş Günü~
~Aşk Bunun Adı~
~Şen Ola Düğün~
~Final-Part 1~
~Final-Part 2~
~Özel Bölüm~
~Özel Bölüm 2~

21. Fırtına Öncesi Sessizlik/Düzenlendi

20.6K 1.3K 187
By nslhn5828

-YAREN-

Günler hızlı, yorucu ama bir o kadarda harika bir şekilde geçiyordu. Yusuf ile birlikteliğimiz hayal edemeyeceğim kadar güzeldi. İki aydır birlikteydik ve bu iki ayda inanılmaz derecede bağlandığım adam, beni her anlamda fazlasıyla mutlu ediyordu. Birlikteliğimizi aileme bahsetme konusunda Yusuf'un desteğiyle söyleme kararı alırken, beklediğimin aksine olumlu bir şekilde karşılanmıştık. Bir akşam hep birlikte yemek yiyerek aile bağlarımızın ilk adımını atmıştık.

İki günlüğüne otelin gidişatını gözlemlemek adına Trabzon'a gittiğimizde Yusuf beni annesiyle tanıştırdı. O anı hayatım boyunca unutamazdım. Kadın ağlamaktan, bense heyecandan konuşamamıştım. Yusuf'un bütün çocukluk hikayelerini, bilir kişiden detaylı dinlemek ise paha biçilemezdi. Masum sevdiğim, tamamen bana aitti.. İçimdeki sevdanın ağırlığı günden güne artarken, bu yangın yerinde nasıl sağ kalacaktım bilmiyordum.. Her sabah sesiyle uyanmak, her an huzur bulduğum gözlerine bakmak, hayatın anlamını ondan öğrenmek, çıkarsızca sevmek ve sevilmek bütün yollarımın Yusuf'uma bağlanması bana bahşedilen en güzel hediyeydi..

Tüm bu harikalığın yanında hayatıma giren tehlike kokusu ise korkulu rüyam olmuştu. İsimsiz telefonlar, ofise gelen çiçekler beni ziyadesiyle korkutsa da, bunu Yusuf'tan saklıyor olmam daha fazla korkutuyordu. Elimde pimi çekili duran bir bomba vardı ve ne zaman patlayacağını bilmiyordum. Bu konuda yardakçısı olduğum Sinan'a anlattığımda güvenlik önlemlerini arttırmış, sadece korkmamam gerektiğini söylemişti. Keşke söylediği kadar kolay olsaydı. Tehlikenin nereden ve ne zaman geleceğini bilmiyordum ve bu durum beni tam anlamıyla paranoyak hastası yapmıştı. Neyse ki, mesai saatleri içerisinde Samet'in Yusuf'u delirtmesi sayesinde olanları unutabiliyordum.

Ah Samet ah! Dünyaya resmen Yusuf'u deli etmek için gelmişti. Yaseminle olan ilişkilerine onay vermesinin ardından, rahatlığı ele geçiren Samet, sınırlarını ciddi anlamda zorluyordu. Ne zaman gezmeye gitseler, Yusuf peşlerine takılıyor, uzaktan izlemekle yetinmiyor en ufak yakınlaşma anlarını itinayla bozuyordu. Bana eğlence çıkarken, Samet için aynı şeyi söyleyemezdim. Hatta geçen haftaki, 'Yemin billah olsun, yarın nikahı basarım!' tehdidi üzerine Yusuf azda olsa geri çekilmeyi başarabilmişti.

Suratımda o anlar sebebine oluşan aptal sırıtış telefonun çalmasıyla yok olurken, bezgince aramayı yanıtladım.

"Yaren hanım size ait bir çiçek geldi geçen sefer ki gibi isimsiz geri göndereyim mi?" Elif'in cümlesiyle oturduğum yerden hızla kalkarken, korkuyla harmanlanmış bedenim anında titremeye başladı.

Güçlükle "Evet!" diyebildim. "Elif, kimseye bu durumdan bahsetme olur mu?" Yerime tekrar otururken Elif'in kararsız sesi kulağıma doldu. "Emin misiniz Yaren hanım?" diye sordu. Yusuf'un ne kadar kızacağını o da benim gibi biliyordu. Lakin söyleyemezdim..

"Eminim.." dedim. Elif'in bıraktığı nefesin sesi kulağımı tırmalarken, "Peki nasıl isterseniz." dedi ve telefonu kapattı. Ağrılı başımı ellerimin arasına alarak düşünmeye başladım. Bu durumdan nasıl kurtulacaktım? Hiçbir günahım yokken, nasıl bu bataklığa çekilmiştim? Sinan'ın beni kurtarmaya gücü yeter miydi? Sorduğum soruların hiçbirine yanıt bulamadım. Hiçbir şey bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı. Oda, bu iş başıma sandığımdan daha da bela olacaktı..

***

-YUSUF-

"Yağmur yağayi yağmur, çaylarun üzerine.. Vuruldum yanayirum, Yarenumun gözlerine.. Baharda filizlenur çaylarun yapraklari, anzer balina benzer Yarenumun dudaklari.."

Mırıldandığım şarkıyla çizimin son noktasını koyup geri çekilirken, çizdiğim her ayrıntıyı genel bir kontrolden geçirirdim. Yine muhteşemlerde zirveleri oynuyordum. Lanet olası egomun ne zaman yok olacağını bekleyen Samet'in hayali suratına bir yumruk geçirirken, ağrıyan boynumun acısıyla inlememe engel olamadım. Boynumu sağa sola doğru hareket ettirirken, gözüm masamın ucundaki fotoğraf çerçevesine takıldı. Yarim ne de güzel gülümsüyordu. Uzanarak elime aldığım çerçeveye içli bir bakış attım. Hayatıma dahil olduğundan beri, bulutların üzerinde dolanan benliğim yere ayak basamıyordu. Bundan sonraki kalan ömrümü onunla beraber geçirme isteği sınırlarımı zorluyordu. Ruhuma öyle bir işlemişti ki, ona her zaman ihtiyacım vardı ve ondan biraz bile ayrı kalmak insanın nefesinden mahrum kalması gibi öldürüyordu..

Son zamanlarda Yaren'in tuhaf davranışları sinirlerimi ciddi anlamda bozsa da, bu duruma elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bana karşı harikaydı fakat ne zaman bir yerlere gitsek diken üzerindeymiş gibi davranıyordu. Paranoyak tavırlarına neden olan durumu öğrenmem gerektiğini biliyordum ama nasıl öğrenecektim onu bilmiyordum. Tek bildiğim şey, tavırlarının sebebinin çıktığı yolun sonunda Sinan Aslan'ı bulacak olmamdı. Kıskançlık damarlarımda dolaşan kan gibiydi. Adamın adını bile zikretmesine tahammülüm yoktu. Okuldan arkadaşı olduğunu söylüyor ve beni her seferinde susturmayı başarıyordu. Kabullenemiyordum işte! Bunu anlamak çok mu zordu?

Yaren'i görme isteği anında bütün bedenimi ele geçirirken, hiç vakit kaybetmeden oturduğum yerden kalktım. Bu gidişle onu tekrar odama geri taşıyacaktım! Koridorda hevesli bir halde yürürken odasının önünde elinde çiçek buketiyle duran adamı görmemle duraksadım. Elif, karşısındaki çocuğa hararetli bir şekilde bir şeyler diyordu. Genç adam etrafına bir bakış atarak kafasını salladı. Olaya müdahale etme isteğim beni ele geçirirken, yaklaştıkça Elif'in kurduğu cümleyle benliğimi kaybettim.

"Bakın Yaren hanım bu çiçekleri kabul etmiyor. İsimsiz çiçekleri bir daha getirmenizi istemiyor. Size daha önce de belirttim."

Elif'in gözleri beni bulduğunda kocaman aralandı. Yakalandığının belirtileri olarak nefesini bile tuttuğunu anladım. Genç adamın tam arkasındaydım ve neler olduğunu sormama gerek kalmadan beni yanıtladı.

"Valla abla ben paramı alıp işimi yapıyorum. Yaren hanım ister kabul etsin, ister etmesin! Gerisi size kalmış!"

Cebimden çıkarttığım bir miktar parayı çocuğa doğru uzatmamla irkilerek önce suratıma baktı. "Al paranı işine dön delikanlı!" dediğimde elimdeki paraya çevirdi bakışlarını. Elindeki çiçeği gösterip, "Bunu ne yapayım?" dedi. Sertçe elinden çektiğim buketten kurtulan çiçekler etrafa yayılırken sinirlerimi büyük bir başarıyla kontrol altına alabildim.

"Sahibine vereceğim!" diyerek kapıyı çalma zahmetinde bile bulunmadan odadan içeriye girdim. Kapı büyük bir gürültüyle ardımdan kapanırken Yaren korkuyla ayağa kalktı. Sadece suratıma baktı. Hiçbir şey demedi. Diyemedi. Suçunu bilen çocuklar gibi bakışlarını kaçırarak kafasını aşağı eğdi. Elimdeki çiçek buketini masasının üzerine doğru fırlattım.

"Seni dinliyorum!"

Çıkan sesimin soğukluğuna ben bile inanamadım. Ceplerime sokuşturduğum ellerimi sıkmaktan kan dolaşımımın yavaşladığını hissediyordum. Yaren titrek bakışlarını suratımda dolaştırmaya devam ederken, canına yandığım dudaklarını birkaç kez araladı. Ne demesi gerektiğini bilmiyormuş tavrı olanca sinirimi daha da körükledi. "Lanet olsun Yaren! Şu gizemli hallerine son ver artık! Son zamanlarda o kadar tuhafsın ki! Korktuğun ne? Kimden korkuyorsun? Bu çiçekleri kim gönderiyor?"

Artarda sorduğum sorularla ses seviyem en yükseklere ulaştı. İçlerinden en azından birine yanıt almayı umut ediyordum. Aklıma gelen kişiyle nefesimi tutarken, ceplerimden çıkardığım ellerimi iki yana doğru araladım.

"Sinan mı?" diye sordum. Yaren'in gözleri şaşkınlıkla aralandı. "O mu yolluyor sana bunları? Arkadaşım dedin! Bak bana doğru söyle Yaren! Bu adam sana.." dediğim anda masanın ardından hızla çıkarak elini susmam için kaldırdı.

"Sus lütfen! Yok öyle bir şey!" diye sertçe çıkıştı. "Sinan benim arkadaşım! Hiç değilse yakın bir zamanda arkadaşım oldu!" dedi. Karışan kafamla anlamsızca kadınıma bakmakla yetindim. Tam önüme gelerek kolumu tuttu.

"Lütfen sakin ol. Rahatça konuşacağımız bir yere gidelim. Söz veriyorum her şeyi en başından anlatacağım."

Sinirle birbirine bastırdığım dudaklarımın uyuştuğunu hissediyordum. Ağzımı açıp tek kelime etmeden, öylece duruyordum. Yaren kolumdaki elinin baskısını arttırdı ve "Lütfen.." diye fısıldadı. Madem başka yerde anlatacaktı, kabul etmekten başka yolum yoktu..

Geldiğimiz mekanda son yirmi dakikadır Yaren'in hazır olmasını ve konuya girmesini bekliyordum. İçtiğim sade acı kahvenin ikinci bardağını bitirmek üzereydim. Kadınım ise kendi kahvesinden tek bir yudum bile içmemişti. Suskunluğu sinirlerimi olduğundan daha fazla bozarken, bıraktığım sesli nefesle kafasını kaldırarak suratıma baktı.

"Her şey üniversitenin ilk yılında başladı." dedi ve sustu. Bütün dikkatimi Yaren'e vererek oturduğum yerde bedenimi dikleştirdim. "Sinan! Onunla tanışma olayımız biraz kötüydü.."

Yaklaşık yarım saat boyunca hiç susmadan hem anlatıp hem ağlayan Yaren'i hayretler içerisinde dinledim. Duyduklarım hazmedecek bir boyutta değildi. Bunca zamandır yaşadığı korkuları tek başına göğüslemesini kabullenemiyordum. Bana nasıl anlatmazdı? Ben ona yardım edemez miydim? Koruyamaz mıydım? Sinan'a muhtaç kalmasına izin verir miydim?

"Yusuf çok özür dilerim.. Ben korktum. Eğer sende bilirsen, hayatın tehlikeye girer diye korktum. Yemin ederim, sana bir şey olmasına dayanamam ki! Hem Yasemin'de vardı. Etrafımda olan herkese zarar verebilirler. Bunun ağırlığını ben artık taşıyamıyorum.."

Hiçbir şey diyemedim. Onu kollarımın arasına alma isteğim her şeyden baskın geldi ve yaptım. Yüreğimin en güzel köşesine sığınan yârim gözyaşlarını serbest bırakırken, saçlarına bastırdığım dudaklarımı hiç çekmedim. Rahatlamasını, biraz olsun kendisine gelmesini bekledim. Bir süre sonra bedenini hafifçe geriye çekerek, kızarmış gözleriyle ürkekçe baktı.

"Bir şey de lütfen.." diye fısıldadı. Suratının ıslaklığına yapışan saçlarını özenle temizledim. Benden korkması şuan için istediğim son şeydi. Avuçlarımla kavradığım yanakları, alev gibiydi. Dudaklarıma bıraktığım sıcak bir tebessümle, suratına doğru eğildim.

"Sana dokunmalarına asla izin vermem! Senin saçının teli dahi kırılsa, benim canım yanar be kadın! Lütfen bundan sonra benden olanları gizleme.. Korkma! Ayrıca, bu hayatta hiç planlarımız olduğu gibi gitmez. Yeri gelir iyi olur, yeri gelir kötü olur. Ama bir olursak her şeyin üstesinden geliriz." Kafasını tamam anlamında sallayarak dudaklarını mahcupça dişledi. Pişmandı biliyordum. Karşımda daha fazla ezilmesine dayanamadım.

"Ah benim sevdasına yandığım.. Korkma, sakın korkma! Söz veriyorum seni canım pahasına da olsa koruyacağım.."

** *** ***

"Artık durumu anlatacak mısın, yoksa tahmin hakkımızı falan mı kullanalım?"

Ahmet'in sabırsız sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrılırken, kafamı sağa sola doğru salladım. "Henüz değil!" dediğim anda, ofisin kapısı açıldı ve beklediğim adam bütün heybetiyle içeriye girdi.

"Selâmunaleyküm beyler!"

Sinan Aslan üzerinden buram buram akan rahatlığıyla, oturduğumuz masaya doğru ilerliyordu. Onur ve Ahmet bu adam kim dercesine bakıyor, Sinan ise sadece bana bakıyordu. Elindeki kehribar renkteki tesbihini cebine sokarak tokalaşmak için elini bana doğru uzattı. "Ve aleykümselam! Hoş geldin diyelim.." dedim ve elini var gücümle sıktım. Suratında piç bir gülüş belirdi. Karşılık olarak elimi aynı güçte sıktı. "Boş geldim diyelim!" dedi.

İmasını anlamayacak kadar aptal değildim. Samet adamı tanıdığı için bakışlarını bana çevirip, kaşlarını inanamazcasına havaya kaldırdı. "Neler oluyor diye sormaya korkuyorum ama neler oluyor Yusuf?"

Samet'in haklı sorusunu destekleyen Onur ve Ahmet'te beklenti içindeydi. Elimle Sinan'ı gösterdim. "Sinan Aslan. Aslan İnşaat Yapı Denetim Kurul Başkanı, Selami beyin oğlu. İki yıl evvel, ufak bir işimiz olmuştu hatırlarsanız." Bakışlarımı Sinan'a çevirip kısabildiğim kadar kıstım. "Oğlundan pek haberimiz yoktu." diye cümlemi tamamladığımda Sinan'ın buz mavisini andıran gözlerinde kısa biran için şimşekler çaktı. Burun kemerini sıkan adam, damarına basılmasından hoşlanmadığını belli eden bir surat ifadesiyle kafasını yavaşça eğdi. Bakışlarını benden çekerek, diğer beylerle gayet kibar şekilde tokalaştı. Sandalyelerden birine yerleşerek arkasına yaslandı. Masaya doğru uzattığı ellerini avuç içlerini masaya yaslayacak şekilde bıraktı.

"Benim iş alanım, biraz inşaat sektörünün dışında kalıyor." dedi.

Gözlerindeki şeytanlar kendisini belli ederken, yana doğru eğdiği kafasıyla bana doğru baktı. "Şimdi burada bulunma amacıma geçebiliriz!" dedi. Adi havalı pislik!

"Yaren'in peşine taktığın köpeklerini geri çekeceksin!" dediğim anda sağ elini hızla kaldırıp masaya indirdi. "İşte orada dur!" İşaret parmağını tehditvari şekilde bana doğru kaldırdığı anda beylerin hepsi sandalyelerini geriye doğru ittirip kalkmak için davrandı. Elimi kaldırıp durmalarını sağladım. "Durmazsam?"

"Bak Yusuf! Seninle benim bu yolda yürümemizin tek nedeni Yaren! Yoksa seni sevdiğimden veya düşündüğümden değil!" dedi.

Sanki beni düşünmesine veya sevmesine çok ihtiyacım varmış gibi kurduğu cümleyle elim hızla havalandı ve yakasına yapıştı. Burnumun ucuna kadar soktuğum adama "Seni gebertirim!" diye bağırdım. Aldığım tepki sıfırdı. Önce yakasını sıktığım elime bakış attı. Alayla kaşlarını kaldırdı. Artistik şekilde dudağı sağ tarafına doğru kıvrıldı. Kısılan gözlerinde yaşamak isteğinin zerresi yoktu ve bunu teyit edercesine, "Denemeni çok isterim!" cevabını verdi.

"Hey hey! Sakin!" Ahmet aramızdaki gerginliği bozarken, elimi sertçe bırakarak geri çekildim. "Sinan kardeş, sen ne sebeple Yaren'in peşine adam taktırdın?" Ahmet'e çevirdiği bakışlarıyla kısa biran için duraksayan Sinan, sert bir küfür savurdu. Yumruk yaptığı elini masaya indirdi.

"Asım Demir peşinde!" dedi.

"Siktir!" Onur yerinden hoplarken bütün dikkatleri üzerine topladı. Adamı tanıdığı her halinden belliydi. Sanırım Asım denilen adamı bir ben tanımıyordum! Kocaman araladığı gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi. Emin olmak için masaya doğru eğilip Sinan'a baktı. "Hangi Asım? Hani şu, kaçakçıların ağa babası olan mı?" diye sordu.

"Siktiğimin kaçakçısı!" Sinan sinirden kararan suratını eliyle sıvazladı. Kafasını aşağı yukarı doğu salladı. "Evet o!" dedi.

"Bir saniye şimdi!" Samet iki elini birden sallayarak ona bakmamızı sağlarken, "Biri bana şunu açıklayabilir mi?" dedi. Bakışları benim ve Sinan arasında gidip geldi. En son olarak Sinan'da durdu. "Yaren ile alakası ne?" dedi.

"Benim yüzümden!" Sinan büzdüğü dudaklarıyla omzunu çekti. "Oğlunu doğradım da biraz.."

Sinan'ın kurduğu cümleyle herkesten bir küfür odada yankılanırken, Samet kafasını elleri arasına aldı. "Doğradım derken? Nasıl doğradın? Neyle doğradın? Bildiğin doğrama mı?"

Samet'in peş peşe sorularına tek seferde yanıt veren Sinan, "Bildiğin doğradım. Bir takım alet edavatımla. Görmek istersen eğer, bir gün.." derken Samet oturduğu yerden korkuyla kalktı. "Ulan kimsin sen?" diye bağırdı. Elini kolunu koyacak yer bulamayan korkak dostuma kınayıcı bir bakış atmakla yetindim. Hem korkuyor hem merakına dur diyemiyordu. "Cidden nasıl doğradın ya?" diye sordu. Bu adamdaki merak, inşallah bir gün sonu olacaktı!

"Bunları kaldırabileceğinden emin değilim!" Sinan yarım bir gülüş eşliğinde Samet'i tepeden tırnağa süzdü. "Samet'ti dimi?" diye sordu. Samet evet anlamında şaşkın bakışlarıyla kafasını salladı. "Hayırlı olsun bu arada. Düğün ne zaman?" diye soran Sinan'a sinirle bir yumruk savurdum. Gelen yumruktan refleksleri sayesinde geriye doğru kaçarak kurtuldu.

"Ne? Kardeşini mi kıskanıyorsun Yusuf? Ne ayıp!" dedi. Bu adamı öldürmemem için bir sebep aradım. Sadece tek bir sebep! Lakin bulamadım. "Kaşınma istersen!" diye tısladım. Sinan bu sefer muhatabı olarak Onur'a çevirdi bakışlarını.

"Geçen akşam annenin zoruyla yemek yediğin kız!" dedi ve eliyle alnına vurup kaşlarını çattı. "Pardon, ektiğin kız demeliydim. Sen gelmeyince çok ağlamış. Kadınlar nadide bir çiçektir dostum. Onları incitmemelisin!" dedi.

Hepimizin nutku tutulurken Onur tuttuğu nefesi bıraktı. Önce kızacak sandım ama adi dostum birden gülmeye başladı. "Bu adam bir harika dostum!" dedi ve gülen suratıyla konuşmaya devam etti. "Ciddi anlamda sevdim seni! Akraba olabilir miyiz? Etrafımda senin gibi adamlara ihtiyacım var!" dedi.

Böyle dostlar düşman başınaydı! Dost bildiklerim oldu yılan diye bağırma isteğimi zorla tutarken Ahmet'e dönen bakışları adamım elini kaldırarak durdurdu.

"Hiç zahmet etme birader. Her bokumuzu biliyorsun anladık! Anladık da de bakalım önce, bunlara ne gerek vardı?"

Ahmet ağır tavrından taviz vermeden tek kaşını kaldırmış sorgulayıcı surat ifadesiyle duruyordu. Sinan gelen soruya hak verircesine kafasını ağır bir şekilde salladı. "Bunun için teşekküre gerek yok! Güvenliğinizi sağlıyorum sadece.." dedi. Teşekkür eden kimdi ki? Elim benden bağımsız olarak havalanarak masayla buluştu.

"Buna gerek yok!" Çıkan sesim odanın içinde yankılanarak kayboldu. "Yanlışın var!" dedi. Oturduğu yerden kalkarak ceketini düzeltti. "Gerek olup olmadığını sormuyorum! Yapabildiğim için yapıyorum! Ve emin ol Yaren'i o adamın pis oyunlarından koruyabilecek olan sadece benim!"

Bütün sinirleri bir yana bırakıp odak noktamın Yaren ve onun can güvenliğinin olduğunu hatırlamam gerekiyordu. "Bu pisliği onun başına saran sensin!" dedim. Gözlerindeki duygu değişimi o kadar ani oldu ki, buğulanan gözlerini hızla kaçırdı. "O yüzden diyorum. Bana bırak!" Bakışlarını benden çekerek diğerlerinden de destek alma umuduyla, "Bana güvenin!" dedi.

Hepimiz birbirimize bakmakla yetindik. Onu korumak zorundaydım. Param, gücüm her şeyim vardı. Lakin biz karanlık dünyadan bihaber adamlardık. Eğer o bataklığa kadınım sürüklendiyse o dünyaya da adımımı atmaktan çekinmezdim. Yapacak bir şeyimin olmaması canımı sıksa da bu süreç içinde Sinan Aslan'a güvenmekten başka çıkar yolum yoktu.. "Onun kılına zarar gelirse.." dediğim anda suratında, yumruklarımla süsleyeceğim bir gülüş belirdi.

"Evet biliyorum. O çok sevdiğin baba yadigarı tüfeğinle alnımın çatısından beni vurursun!" dedi.

Bu adamın bilmediği ne vardı? Lanet olası herif, bütün artistliğiyle gelip resmen hepimizi himayesi altına almıştı. Sonuç olarak Yaren'im kurtulacaksa, bu adi herife de bir süre katlanacaktım!

********

-YAREN-

Yusuf'a her şeyi anlattıktan sonra rahatlarım diye düşünürken daha beter olmamın sebebini günlerdir düşünüyordum. Her sabah beni bir yığın orduyla evden almalar, öğle yemeklerini özel olarak yaptırıp şirkette yedirmeler, mesai bitiminde hiç bekleme yapmadan sürü halinde eve bırakmalar ciddi anlamda ruh halimin bozulmasına neden oluyordu. Hafta sonları kızlarla bile görüşmeme izin vermiyordu. Hatta ilk zamanlardaki gibi odasına bile taşınmamı zorlamış, Ahmet'in sayesinde bu fikrinden vazgeçmişti. Aralarında hiç panik yapmayan, rahat tavrından ödün vermeyen Ahmet'e ne kadar minnet etsem azdı! Önümdeki kabarık dosya yığınını arkamda duran dolaba kaldırmak için ayağa kalktığım anda hızla odamın kapısı açıldı ve korkuyla elimdeki dosyayı düşürdüm. Ayaklarımın ucuna savrulan kağıt yığınlarına sebep olan kızlar aynı anda, "Sürpriz!" diye bağırdı.

Sevim, Gülsüm ve Yasemin'e korkulu gözlerle bakarken, elimi yerinden çıkmaya niyetli kalbimin üzerine bıraktım. "Aklımı aldınız! Sizin ne işiniz var burada?" diye sordum. Üçü birden önüme doğru gelerek durdu. Gülsüm boynuma sardığı koluyla kendisine doğru çekerken, "Sürprizin genel tanımını biliyorsun değil mi? Hani haber vermeden gerçekleştirilen bir eylemdir!" dedi. Yanaklarıma bıraktığı öpücüklerin sonunda geri çekilerek yerini Sevim'e bıraktı.

"Bence geri dönelim! Küçükhanım bizi gördüğüne bile sevinmedi baksanıza!" dedi. "Saçmalama Sevim. Sevinmez olur muyum hoş geldiniz!" dedim ve kollarımı son olarak Yasemin'e uzattım. "İyi ki geldiniz yalnızlıktan kafayı yemek üzereydim!"

"Ah biliyoruz tatlım!" Sevim eliyle Yasemin'i işaret etti. "Samet'ten alıyoruz havadisleri! O yüzden seni kaçırmaya geldik." dedi. Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken, yanlış duyup duymadığımı teyit edercesine, "Neye geldiniz?" diye sordum. Yasemin uzun saçlarını tek eliyle yanında toplayarak açıkta kalan boynuna eliyle hava verdi.

"Kaçırmaya! Abim seni fazlasıyla sıkıyor biliyorum. Bende dedim ki, bir tanecik, güzel, alımlı, akıllı bir tane yengem var onu da kaybetmeyeyim. Ona güzel bir gün yaşatalım. Kafası dağılsın.." Yasemin hiç susmayacak gibi cümlelerini sıralarken, elimi kaldırarak susmasını sağladım.

"Pardon ama, o işi nasıl yapmayı planlıyorsunuz? Ayrıca birazdan toplantıya girmem gerekiyor. En az iki saat sürer."

Kızların bir umut bu plandan vazgeçmesini dilesem de, bir yanım onların planına ortak olmayı ölesiye istiyordu. "Bekleriz biz. Sorun yok!" Sevim giydiği mini eteğine aldırmadan bacak bacak üzerine atarak koltuğa güzelce yerleşti. Bakışlarım Gülsüm'ü bulduğunda kafasını onaylarcasına salladı. "Evet, bekleriz. Hem belki iki saat sürmez. Başım ağrıyor numarasını Yusuf yiyebilir!" dedi. Pis sırıtışı suratında büyürken, Yusuf'u kandırmanın bana pahalıya patlayacağından adım kadar emindim. Yasemin'in susmayan telefonu bir kez daha çaldığında sinirle açarak kulağına yasladı.

"Of ne var be adam? Geldim işte Yaren'in odasındayım! Ne? Senin odana mı geleyim? Kapıyı mı kilitleriz? Samet çıldırdın mı sen? Ölmek mi istiyorsun? Kapat hadi!"

Yasemin kızarmış suratıyla telefonu çantasının içine fırlatırken, "Resmen ölmeye can atan bir sevgilim var!" dedi. "Hayır bu adamdaki fantezi dünyasının bir kapanış saati yok ki, kapatayım!"

Hepimizden kahkaha sesleri yükselirken, az da olsa yerine gelen moralimle kapıya doğru ilerledim. Tam odadan çıkarken aklıma gelen fikirle durdum ve kızlara döndüm. "Sizde gelsenize." dedim. Önce anlamsızca baktılar. Gülsüm yaslandığı koltuktan sırtını ayırdı. "Ne alaka kızım? Git gir toplantına!" dedi.

"Hadi ama! Patronlarımla tanışırsınız." Kaşım gözüm yer değiştirircesine hareketlendiğinde Gülsüm ne demek istediğimi anlamışçasına kaşlarını çattı ve hayır anlamında kafasını salladı. "Almayayım canım! Eksik kalsınlar." dedi.

Sevim hızla ayağa kalktı ve üzerindeki eteği düzeltti. "Ben alırım canım. Eksik değil fazla olsunlar!" dedi. Gülsüm, Sevim'e doğru elini savursa da isabet ettiremedi. "Iska canım ıska! Hadi kalk! Adamlar seni yemez!" dedi. Tepeden doğru, koltukta oturan Gülsüm'e kınayıcı bir bakış attı. "Hoş nereni yiyecekse? Baklava olan karın kaslarını mı? Yoksa kum torbası dövmekten oluşan pazılarını mı?"

Gülsüm bıraktığı derin nefesle ağır bir şekilde ayağa kalkarak, karşısında duran Sevim'e dik dik baktı. "Biraz aklı varsa yemeğe çalışmaz zaten!" Gülsüm'ün lafıyla kıkırdadım. Arkadaşımın öldürücü bakışlarının hedefi olurken, gülüşlerimi gizleyerek arkamı döndüm. "Hadi düşün peşime!"

Toplantı odasına çıktığımda Gülsüm hala söylenmeye devam ediyordu. Sevim saçlarını ikide bir dalgalandırıp, havalandırıyordu. Yasemin garibim ise ayaklarını sürüye sürüye geliyordu. Samet'in azgın sularının kurbanı olmak her babayiğidin kaldırabileceği şey değildi tabi..

Araladığım kapıdan hafifçe kafamı uzattığımda öncelik olarak beyleri yokladım. Dördü bir arada, kafa kafaya vermiş muhabbet ediyordu. Beni görünce toparlanıp oturdukları yerde dikleştiler. Suratımda oluşan kibar bir gülümsemeyle "Sakıncası yoksa misafir getirdim." dedim ve kapıyı tamamen açtım. Aralanan kapıdan ilk Yasemin girdi. O an Samet sandalyesinden öyle bir hızla kalktı ki, fırlayan sandalye arkaya doğru sesli bir şekilde düştü. Attığı ilk adımda ensesinden yakalanan Samet ikinci adımını atamadı ve Yusuf tarafından geriye doğru çekildi.

"Ebeni ne kadar sevdiğimi söylemiş miydim kardeşim?"

Samet'in sorusuyla herkesten gülüş sesleri yükselirken, Yusuf tek koluyla Samet'i sardı. "Söylemez olur musun hiç! Günde o kadar çok anıyorsun ki, ebe benim mi senin mi bilemedim." dedi. Samet çırpınarak Yusuf'un kollarından kurtuldu. Adamım hiç vakit kaybetmeden bu sefer Yasemin'i kolundan tutup çekti. "Aman da aman nasılda özlemiş abisi, mis kokulusunu!"

Zafer edasıyla Yasemin'e sarıldıkça sarılan Yusuf, birazdan Samet tarafından öldürülecekti. Büzdüğü dudaklarıyla Yasemin'e bakan Samet'in yutkunuşunu duyduğuma yemin edebilirdim. Bu iki koca bebek yüzünden kızları ardımda unuttuğumu hatırlayınca hızla arkama döndüm ve kızları kollarından çekiştirerek içeriye soktum.

"Bu arada." dediğimde bütün bakışlar bize döndü. Sağ tarafımda kalan kuzenimi işaret ederek, "Kuzenim, Sevim!" dedim. Sevim incelikten kırılacak sesiyle, "Merhaba.." diye cırladı ve daha Onur ve Ahmet'in isimlerini söylemeden kalabalığa doğru ilerledi. Kuzenimdeki özveri sülalemizde yoktu! Bu kız kime çekmişti? Yusuf ve Samet'le daha önceden tanıştıkları için onları es geçen kuzenim Ahmet'in yarı yolda kendisini karşılamasıyla adımlarını durdurdu. Sevim ve Ahmet! Oluru var mıydı ki?

"Hoş geldiniz Sevim hanım. Ahmet Aksoy.." dedi ve Sevim'in elini avuçlarının arasına alarak dudaklarına götürdü. Ah ne centilmen adam! Sevim kraliyet soyundan gelen prenses edasında dizlerini hafifçe kırarak, "Memnun oldum!" dedi. Vay adi! İşine gelince nasılda kibarlaşıyordu! Ahmet hala tuttuğu eli bırakmadan dudaklarının hizasında tutmaya devam ediyordu. Sevim'e alttan bir bakış attı. "O memnuniyet bana ait.." dedi. Gözlerim daha ne kadar açılacaktı bilmiyordum. Ben olsam kesinlikle bayılırdım! Ama benim hödük romantik herifim acemiliğinden bu tarz şeyleri beceremiyordu!

Olayın gidişatına kendimi o kadar kaptırmıştım ki, yanımda duran Gülsüm'ün sesiyle yerimden sıçradım.

"Sahiplenecek misin?"

Gülsüm, Onur'un ne zaman tuttuğunu anlayamadığım elini çekiştirdiğinde Onur, safça "Neyi?" diye sordu. "Elimi diyorum! Sahiplenmeyeceksen duygularıyla oynama!" dedi.

Dudaklarımdan çıkan püskürtme sesini elimle kapatmak için geç kalmıştım. Onur ve Gülsüm'ün kararan bakışları beni bulduğunda hızla Yusuf'un yanına yanaştım. Onur farkına vardığı durumla elini hızla çekip ensesine götürdü. "Pardon, ben dalmışım. Gülsüm'dü dimi?" diye sordu. Umursamaz bir şekilde omzunu çeken arkadaşım alayla gülümsedi.

"Tabi sizde haklısınız. Yaş ilerleyince böyle sorunlarda çıkabiliyor. Hiç sorun etmeyin!"

Topluluktan kıkırtı sesleri yükselirken, Onur gözlerini kocaman araladı. "Yaşlı mı? Kim? Ben mi yaşlıyım? Senin gözün mü kör kızım? Benim nerem yaşlı?" Onur elini saçlarının arasından geçirerek, gömleklerinin yaka manşetlerini çekiştirdi. Kafasını bize doğru çevirdi. "Hah! Yaşlıymışım!" dedi.

"Hem yaşlı, hem kaba! Kızım nedir pardon?" Gülsüm adamın koluna doğru, kendisine bakması için elinin tersiyle vurdu. Onur gelen darbeyle olduğu yerde sendelerken, "Şu sahnede her tanıştığın kız gibi ağzının içine mi düşmem gerekiyordu? Bana onu söyle!" diye bağırdı.

"Yuh! Elin kaç kilo senin? O vurduğun beton değil kadın! Kol kol! İnsan kolu! Canlı kanlı kol!" dedi.

Gülsüm şimdi yumruklarını konuşturacaktı. Başta düşündüğüm tanıştırma işlemi artık cazip gelmiyordu. Yusuf beni dürterek, kafasıyla olaya dahil olmamı işaret etti. Çünkü Yusuf'ta en az benim kadar Gülsüm'ün hakkından kimsenin gelemeyeceğini biliyordu.

"Gülsüm!" diye bağırdım ve susmak zorunda kaldı. Kan bürüyen gözlerini, benimkilere sabitledi. 'Bunun hesabını senden soracağım!" bakışı atarak kollarını göğsünde birleştirdi. Daha bir şey dememe kalmadan Samet, "Onur'un kusuruna bakma Gülsümcüm! Henüz kadınların nadide bir çiçek olduğunu öğrenemedi, hoş gör!" dedi.

"Oysa ki, sen çok iyi bir öğretmensin Samet! Arkadaşına bu bilgileri aşılasaydın! Onu neden mahrum bıraktın?"

Yasemin'in sorusuyla Yusuf sesli bir kahkaha atarken keyifle yerine oturdu. "Konuş bacım! Arkandayım!" dedi.

"Benim minik kelebeğim.." diyen Samet, Yasemin tarafından susturuldu. "Hiç başlama lütfen! Her neyse." dedi ve saçlarını Samet'e doğru savurarak Yusuf'a döndü.

"Abicim benim. Biz şey için gelmiştik aslında. Toplantıdan sonra Yarenlere geçeceğiz. Büşra teyzeyle Hakan amca nöbetteymiş bu gece. Akşam takılalım dedik. Siz toplantınızı ne kadar kısa keserseniz bizde o kadar çabuk eve geçmiş oluruz!"

İki ayak üstünde kırk takla atmak diye buna derlerdi. Kurduğu onca cümleden sadece annemle babamın bu gece nöbette oldukları kısım doğruydu. Yasemin bütün şirinliğiyle abisini ikna etme yolunda ilerlerken, Yusuf'un kararsız bakışları beni buldu. Anında düşen omuzlarım, büzülen dudaklarım kararını vermesinde yardımcı oldu ve "Peki!" dedi. Yasemin, Yusuf'un boynuna sarılırken, bana da en şirin göz kırpmasını yolladı.. Eh ne diyelim. Yaşasın görümce dayanışması!

Geçen bir saatin sonunda beni azat eden yârim, toplantı odasının kapısına kadar eşlik ederken, bir yandan da tembihlerini sıralıyordu. Biraz daha konuşursa ciddi anlamda patlayacaktım.

"Yusuf tamam! Peşimizde onca koruma varken, kaçacağımı düşünmüyorsun herhalde?" dedim. Düşünmemesi için elimden geleni yapabilirdim. Artık gitmek istiyordum. Aylardır kapalı kaldığım muhafazakar dünyamdan çıkmak istiyordum. Bu ben değildim!

"Eve gidince mutlaka ara.." dedi. Kollarının arasında kısa biran için tutarak bedenini geri çekti. Alnıma bastırdığı dudaklarını kıpırdatmadan bekledi. İçime çektiğim doyumsuz kokusuyla huzura ererken, "Seni seviyorum.." diye mırıldandım. Yanaklarımda duran elleri kasıldı. Baskısını hafifleterek gözlerime baktı.

"Kurban olurum seni verene.. Hadi ben seni odama götürmeden gitsen iyi olacak!" dedi ve nefesimi kesen güzellikte gülümsedi. Hızla yanağına bir öpücük kondurarak, kollarının arasından geri çekildim ve odamın bulunduğu yere doğru koşturmaya başladım.

Eğer başıma gelecekleri bilseydim, yemin ederim o güvenli kollarından hiç ayrılmazdım..

-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

95.3K 2.8K 32
Trabzonda geçen bir mahalle kurgusu Sevgi Aktepe ve Asaf Kanıt 28.04.2024 #gençkızedebiyatı 🥇 "Dertlerim çok benim." Dedi kaçamak bakışlarıyla. "Bi...
554K 24.6K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.6M 87.1K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
1.7M 161K 81
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...