KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Ya...

By nslhn5828

959K 60.4K 8.9K

Huzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi am... More

1. Yeni Başlangıçlar /Düzenlendi
2. Geçmişten Gelen /Düzenlendi
3. Kadere İnat / Düzenlendi
4. Beklenen/ Düzenlendi
5. Biri Kahraman Mı Dedi? /Düzenlendi
6. Merhaba Ey Aşk! /Düzenlendi
7. Ördü Kader Ağlarını /Düzenlendi
8. Tehlikeli Şüpheler /Düzenlendi
9. Ne Olacak Şimdi? /Düzenlendi
10. Can Sıkan Gerçekler /Düzenlendi
11. Yeni Aşklar-Yeni Umutlar /Düzenlendi
12. Tesadüf Yoktur,Tevafuk Vardır /Düzenlendi
13. Kader Konuşunca İnsan Susarmış! /Düzenlendi
14. Samet'in İtirafı / Düzenlendi
15. Kıskanç Yusuf! /Düzenlendi
16. Eyvah! /Düzenlendi
17. Açığa Çıkan Sırlar /Düzenlendi
19. Beklenen İtiraf /Düzenlendi
20. Vicdan Azabı / Düzenlendi
21. Fırtına Öncesi Sessizlik/Düzenlendi
22. Kaçırılma/Düzenlendi
23. Zor Saatler /Düzenlendi
24. Sinan Aslan/Düzenlendi
ALINTI
25. ~Sebebi Sensin~ /Düzenlendi
ALINTI
26.Umut Hep Vardır../Düzenlendi
27. ~Kod Adı:Ateş!~/Düzenlendi
ALINTI
Acımız Var!
28. ~Ali Tekin!~/Düzenlendi
29. ~Şaşırtan Teklif~/Düzenlendi
30. ~Evet De!~ /Düzenlendi
31. ~Efsane Adam~ / Düzenlendi
ALINTI
32. ~Narin~ / Düzenlendi
33. ~Samet~ / Düzenlendi
34. Ejderha :) / Düzenlendi
35. Aslan Oyunu / Düzenlendi
36. On Dakika / Düzenlendi
37. Abant :) / Part 1
38. Abant / Part 2 / Düzenlendi
39. Abant / Part 3/ Düzenlendi
ALINTI
40. Savaş / Düzenlendi
41. Şekerli Kahve / Düzenlendi
42. Benim Dünyam / Düzenlendi
43. Beklenmedik Misafir / Düzenlendi
44. Nişan Part 1 / Düzenlendi
Alıntı
~NişaN~ Part 1
Ufak bir istek!!
Alıntı
~Nişan~Part 2
ALINTI
~Kurtuluş Günü~
~Aşk Bunun Adı~
~Şen Ola Düğün~
~Final-Part 1~
~Final-Part 2~
~Özel Bölüm~
~Özel Bölüm 2~

18. Güven,Önemli Bir Mesele /Düzenlendi

17.5K 1.3K 102
By nslhn5828

Sadece Gülüşümü Yakala..
Öfkem Ağır Gelir Sana..

-YAREN-

'Öfke rüzgar gibidir, bir süre sonra diner ama birçok dal kırılmıştır bir kere...' der, Mevlana.

Yusuf'un öfkesi bir fırtına gibi ortalığı dağıtırken, bu duruma seyirci olarak kalmaktan ve kırılan o dallardan biri olmaktan başka bir tepki veremedim. Onu tanıdığımdan beri, hiç bu kadar öfke kontrolünü yitirdiğine şahit olmamıştım. Bu durum bende ayrı bir yıkıma neden olurken, bundan sonra yolumuza nasıl devam edeceğimizi kestiremiyordum. Korkuyor muydum? Hem de çok..

Sinirlendiği haklı yerler söz konusu olsa da, Samet gibi bir dostunu silecek kadar ileriye gitmesine anlam veremiyordum. Her şeyden çok değer verdiği kardeşini, tanıdığı kardeşim dediği adama emanet etmesi kadar doğru bir şey yoktu. Tabi bana göre yoktu..

"Özür dilerim.." Samet'in donuk sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Koltukta ağlamaktan içi dışına çıkan Yasemin'in önünde eğilmiş, teselli etmeye çalışıyordu. Bu durumda kim kimi teselli edebilirdi?

"Affetmeyecek bizi Samet! Kızacağını tahmin ediyordum ama.." Yasemin cümlesini devam ettiremeden bir hıçkırık sesi daha süzüldü dudaklarının arasından.. Acı çekiyordu. İkisi de, hatta üçü de hatta ve hatta hepimiz acı çekiyorduk. Çünkü aralarındaki bağ çok kuvvetliydi. Yusuf'un Samet'i silme gibi bir durumu söz konusu olursa, yıkılan sadece Samet olmayacaktı. Onur'un gözlerindeki korkunun sebebi buydu. Ahmet'in olanlara karşı ne diyeceğini bilememesinin sebebi de buydu. Kardeşlik bağlarının kopmasını hiçbiri istemiyordu..

"Sakinleşin artık! Adamın derdini anlamadınız mı? Size veya aşkınıza karşı gelmedi ki! Tek derdi, bu durumun ondan gizlenmiş olmasıydı." Ahmet oturduğu yerden benim söylemek istediklerimi söyledi. Dediklerinde çok haklıydı. Sağ bacağının üzerine parmaklarıyla ritmik bir şekilde vurdu. "Hoş kim olsa sinirlenirdi!" dedi.

Samet'in kızgın bir boğayı aratmayan gözleri anında Ahmet'i buldu. Bir Yusuf vakası daha Ahmet yüzünden hararetlenmek üzereydi. Alındığını dostunun yüzüne karşı söylemek şuan için iyi bir fikir olmasa da, Ahmet lafını esirgemedi. Samet, eğildiği yerden hızla kalktı. "Anlamıyorsunuz değil mi?" Kafasını ağır bir şekilde sağa sola doğru salladı. "Haberiniz olmadığı halde size bile sırt döndü! Olsaydı ne olacaktı sanıyorsunuz?" Samet'in pişmanlığı, hüznü, tükenmişliği gözlerinin maviliğini soldurmaya yetmişti. Sıkıntılı bir nefes koy verdi. Onur sabit durduğu yerde hareketlenerek Samet'e doğru ilerledi ve güven verircesine elini omzuna doğru uzattı.

"Yusuf oğlum bu! Aşkın kitabını yazan adam! Bak gör, her şey iki güne eskisi gibi olacak.."

Onur, içten gelen bütün samimi sözcüklerini Samet'e söylerken, takılı kaldığım tek nokta Yusuf'tan aşkın kitabını yazan adam olarak bahsetmesiydi. İçimde oluşan kıskançlığın ne yeri nede zamanıydı. Kafamı hafifçe silkerek, toparlanmaya çalıştım. O sıra Ahmet oturduğu yerden kalktı ve o da Onur gibi dostunun boşta kalan omzuna elini uzatarak sıktı.

"Yusuf'un saman alevi sönsün. Sönmezse icabında söndürürüz kardeşim. Ayrıca, kardeşiz oğlum biz! Birimiz boka battığında, diğerimiz ne zaman seyirci oldu?"

Samet sağına ve soluna aldığı kardeşlerinin gücüyle ayakta duruyordu. Kollarını yana açtı ve koca iki adama kendi ortada kalacak şekilde sarıldı. Gözlerimdeki yaşlar sebebiyle görünüşüm bulanık olsa da, Samet'in gözlerimin içine baktığında aklından geçenleri okumam saniyelerimi almadı..

Dostları sağında ve solunda onun yıkılmaması için güç verse de, arkasını güvenerek yaslayacağı dostu yoktu. Bu sebepten dolayı, bir yanı artık hep yarımdı..

***

-YUSUF-

Öfkemin beni ele geçirmesine izin vermem, bana hayatımın en büyük zararını yaşatacaktı, biliyordum. Bunu bilmeme rağmen kendimi frenleyemem, zayıflığımdandı. Onu da biliyordum. Bilmediğim şey, ben ne zamandan beri öfkesine yenik düşen bir adamdım? Ne zaman kardeş dediğim adamı silecek duruma düşmüştüm? Bunları yapmama neden olan şey sadece öfkem miydi? Yoksa sadece bana yalan söyledikleri için miydi? Aşka inancı olan, saygısı olan ben miydim sahiden? Yoksa bütün kayıpları göze alacak kadar cesaretli olan Samet miydi?

Sakinleşmek o an için imkansız gibiydi. İçimde patlayan volkan adeta her bir zerremi yakıyormuş gibiydi. Kabullenmek bu kadar zor olmamalıydı. O halde neden kabullenemiyordum? Samet'in nasıl bir adam olduğunu bildiğimden dolayı mıydı? Aşka, sadakate inancı olmadığından mıydı?

'Çok değiştim, biliyorsun!'

Samet'in bana dediği cümle kulaklarımda devamlı çınlıyordu.. Değiştiği gerçeklik vardı lakin o değişiklik sürekli olmayacaktı. Sadece Yasemin'i ele geçirene kadardı!

Boğuluyordum. Olanları bir türlü hazmedemiyordum ve bu durum beni daha fazla agresif bir adam haline çeviriyordu. Sakinleşmem gerekiyordu. Daha fazla kimseyi kırmadan, yıkmadan uzaklaşmam gerekiyordu. Nereye gidersem gideyim aslında tehlike bendim! İnsan kendinden kaçabilir miydi?

Sakinleşmem adına tek bir kişiye ihtiyacım olduğunu biliyordum. Yaren.. Aşık olduğum kadın! Onun gözünde şuan nasıl berbat bir adamdım kim bilir? Öfkesine yenik düşen bir canavara dönüşen adamı daha hayatında ister miydi? Kafamın içinde yanıtlanmayı isteyen onca soru vardı ve ben hiçbirini yanıtlayacak güçte değildim. Benliğim birkaç parçaya bölünmüş gibiydi. Bir yanım evine dön, bas bağrına kardeşini derken, bir yanım hepsi hatalı hatalarının bedelini ödemek zorunda diyordu. Bu ikilemler içinde nereye gideceğimi bilmiyordum. Avare gibi saatlerdir yollarda sürünüyordum. Kafamı toplamaya ihtiyacım vardı. Bu zamanlarda gittiğim bir yerin olmaması, şimdiye kadar kafamı toplamaya ihtiyacımın hiç olmayışından kaynaklanıyordu. Kendimi işe vermenin tek yararı, her şeyi unutmama neden oluyordu..

Bir süre daha dolandığım yolun sonunda, Şile tarafındaki yazlık olarak aldığım lakin yılda belki iki üç kere gidebildiğim evin yolunda olduğumu fark ettim. Beynim benden bağımsız hareket etme özgürlüğünü yakalamış ve beni ardı sıra peşinde sürüklüyordu. Sürüklemesine izin vermekten başka çarem yoktu. Gittiğim yerde her şeyi unutmaktan başka gayem yoktu..

Arabayı demir kapının yanında durdurduğumda, arabaya doğru koşmakta olan Halil abiyi gördüm. Suratındaki gülümsemeyle geçmem için sürgülü kapıyı var gücüyle ittirdi. Açtığı kapıdan içeriye girerek, arabayı gelişigüzel park ettim. Ardımdan koşarak yanıma gelen Halil abi, benden önce kapımı açmak için davrandı. "Hoş geldin beyim! Haber verseydin, hazırlık yapardık." Kafasındaki şapkayı eline alıp dağılan saçlarını sağa doğru düzeltirken önümde şekilden şekle giren adama gülerek baktım. Hürmette sınır tanımayan Halil abi, hanımıyla birlikte burada kalır evin bakımıyla ilgilenirdi. Emanete gözü gibi bakan babacan tavrıyla biran olsun beni hayal kırıklığına uğratmayan adama minnetle baktım.

"Planlı bir şey değildi abi. Çok kalmayacağım zaten." dedim. Bakışları ansızın değişti. Adeta korkuyla kaplandı. "Kötü bir durum yok dimi?" Kahverengi gözleri meraktan açılmış vaziyette suratıma bakan adama zoraki bir gülüş sundum. Bundan kötüsü var mı diye düşünsem de, beterin beteri vardır dedi işe yaramaz iç sesim!

"Yok merak etme. İşler güçler boğdu beni. Biraz uzaklaşmak istedim." Yalan söylenmesinden nefret ederken, yalan söylemek nasıl bir kişilik bozukluğuydu?

"Aman olmasın beyim! Allah sana zeval vermesin. Sayende başımızı sokacak evimiz var. Oğlum verdiğin bursla okuyor. Her iki cihanda rahat edesin. Rabbim sana da, senin gibi evlatlar nasip etsin!"

Evlatlar.. Yaren ile benim evlatlarım! Amin dedim. İçimdeki aminler çoğalıp taştı. Halil abi yol üzerinde aldığım alışveriş poşetlerini taşımak için elime saldırdığında, geri çekerek gerek olmadığını söyledim. Adımlarım evin eşiğinden içeriye girdiği anda ferah bir koku her yanımı kapladı. Nazlı ablanın titizliği kendisini her anlamda belli ediyordu.

"Bir isteğin var mı beyim?" Sevdiğimi bana getir diyemedim. Onun yerine susmayı tercih ederek, kafamı hayır anlamında salladım. Halil abi gülümseyerek yanımdan ayrılırken, kapının kapanma sesini duymamla gözlerimi kapattım. Başımın ağrısından can vermek üzereydim. Oturduğum yerde kafamı ellerimin arasına alarak resmen patlaması için baskı uyguluyordum. Bir süre sonra kn oturduğundan emin olduğum gözlerimi aralayarak, etrafımdaki yalnızlığıma baktım. Beni ayakta tutacak hiçbir şeyin olmayışına baktım. Bu ben değildim! Bu kadar dibe batacak bir adam değildim. Güven, önemli bir meseleydi evet! Fakat kardeşlik daha önemliydi.. Kafamdaki düşüncelerim isyan bayrağını çekerken, Beni kendime az da olsa getirmesini umut ederek kendimi duşa attım..

***
Elimdeki lanet olası içkiye acınası gözlerle bakıyordum. Hayır içen biri değildim benim neyime içmekti. Böyle zamanlarda insanların beyinlerinin uyuşturduğunu söyledikleri olayın gerçek olduğunu öğrenmekten başka elime bir şey geçmemişti. Kafam güzelse, her şey güzeldi. Tek mesele buydu. Şuan oturduğu yerde kahkahalar atan o aptal bendim. Çimenlerin üzerinde çizgi varmış gibi yürümeye çalışan o aptalda bendim. Bunları neden yapıyordum? Yusuf Haznedaroğlu ne hallere düşmüştü böyle? Kulağıma uzaklardan gelen müzik sesiyle olduğum yerde tempo tutmaya başlamam da aptallığımdandı. Birden o ses kesildi ve içimi derin bir hüzün kapladı. Eğlencem kısa sürmüştü. Sonra tekrar aynı melodi kulağıma doldu. Biri benimle eğleniyordu. Tekrar tempo tutmaya başladım. Bu sesi çok sevmiştim.

"Ses ver şuna lanet olası!"

Olduğum yerde bağırdığımda kükreyen sesimden ben bile irkildim. Kime bağırıyordum? Müzik tekrar sustuğunda iyice sinirlendim. "Ses ver dedim! Kapat demedim!"

Kime seslendiğimi bilmiyordum ama seslendiğim kişi beni duymuş olacak ki, tekrar müziği çalmaya başladı. Aslında melodisi çok tanıdık geliyordu. Nedensizce hoşuma giden müziğin beynimde çağrışımlar yapsa da bir türlü adını koyamıyordum. Bacaklarımdaki gücün beni terk etmesiyle uzun hasırdan yapılan koltuğa bedenimi fırlattım. Beynimin içindeki her şey dönüyordu. Akşam güneşinin son ışıkları gözümün içine adeta bir bıçak gibi saplanıyordu. Uyumak istiyordum. Gözlerim açıklığa karşılık direncini yitirdiğinde, az önceki ses ilk haline göre daha yakın yerden gelmeye başladı.

"Kapat şunu pislik! Uyuyoruz burada!"

Sesimin o aşağılık kişiye ulaşmasını diledim ama olmadı. Vücudumun bir yerlerinde oluşan hareketlilik beni huylandırmaya başladı. Birileri kıymetlimi dürtüyormuş gibiydi. Etrafıma bakınsam da beni dürten birilerini göremedim. Sanırım kafayı yiyordum. Ses kesildi ve tekrar başladı. Bu seferki titreşim daha sert oldu. "Siktir!" Yattığım yerden hızla doğrulunca, midemden dışarı çıkmaya can atan zehir boğazımda kaldı. Suratımı büzüştürmeden edemedim. Beni dürtenin telefonum olduğunu anladığımda aptal olduğuma kesinlikle kanaat getirdim. Telefonun ekranına, arayan kişiyi öğrenmek için baktım. Kahretsin! Okuma yeteneğimi kaybetmiştim! Gözlerimi kocaman açıp telefonun parlak ışığını gözümün içine sokarcasına yakınlaştırdım olmadı. Uzaklaştırdım yine olmadı. Arayan kişiyi telefona cevap vererek öğrenmek aklıma geldi.

"Alo? Ben, Yusuf! Nasıl yardımcı olabilirim?"

Müşteri temsilcisini aratmayan acınası halimle telefonu açsam da, kelimeleri telaffuz ediş şeklim tam bir fiyaskoydu. Karşı tarafın dediklerimi anladığını sanmıyordum. Derken, ne kadar kendimden geçersem geçeyim o halde bile unutmayacağım sesi duydum.. Aşkın sesi unutulur muydu?

"Yusuf? Allah'ım şükürler olsun!" Yaren'in sesiyle sırtımı yaslandığım yerden çekerek dik durmaya çalıştım. "Yusuf orada mısın? Lütfen bir şey de!" Ağzımı açıp bir şeyler söylemek istiyordum ama aptal gibi kitlenip kalmıştım.

"Yaren? Sen misin?" Onun olduğundan adım kadar eminken neden bunu sorduğumu bilmiyordum. "Benim! Neredesin? Ne kadar merak ettiğimizi biliyor musun?" Kurban olduğumun yarattığı mükemmelliği üzdüğüm için kendime ne kadar kızsam azdı!

"Ben.. Ben.." Harika! Cümle kurabilseydim neler derdim neler! "İyi misin sen?" Sesinin telaşı her yerimi ürpertti. İyi miydim sahiden? "Bir düşeneyim.." dedim. Düşünmeme gerek yoktu. Hiç iyi değildim!

"Kardeşim bana yalan söyledi. Dostum bana yalan söyledi. Arkamdan el birliğiyle iş çevirdiler. Beni yok saydılar. Bunlar iyi olmamak için iyi bir neden bence!" Bu halde bu kadar uzun cümle kurabilmemle resmen gurur duydum.

"Bana nerede olduğunu söyle. Sarhoşsun belli!" Ayyaşın teki olduğumu sanacaktı. Belki de çoktan öyle düşünüyordu. "Sarhoş değilim! Belki azcık, çok az olmuş olabilirim. Bu beni senin gözünde kötü bir adam mı yapar?" Umarım bu gece başıma bir şey gelirdi de, bu yaptıklarımı hatırlamazdım. Eğer hatırlarsam Yaren'in karşısına nasıl çıkardım bilmiyordum.

"Yusuf lütfen yerini söyle. Bak Yasemin'de çok kötü. Hepimiz seni merak ediyoruz!" Yasemin'in adını duymamla histerik bir sinir dalgası her yanımı sardı. "Yasemin deme bana! Abisini yok sayan bir kardeş istemiyorum ben! O gitsin aşkıyla hayatını yaşasın! Nasılsa kimseye ihtiyaçları yokmuş!"

"Çocuk gibisin!" Bana çocuk diyen kadına çocuk olmadığımı kanıtlamak istiyordum. Bu gelen cesaretin kaynağı neyse, her zaman bünyemde kalmasını umut ettim. "Çocuk nasıl yapılıyor biliyor musun Yaren?"

"O ne biçim soru şimdi?" Yaren'in sinirle çemkiren sesinden korkmam gerekirken, kıkırdamakla yetindim. Eşek kadar ben, kıkırdadım!

"Senle diyorum. Birlikte. İkimiz. Çocuk mu yapsak?" Bunu soran ben değildim. Bu saatten sonra Yaren'in suratına bakamayacaktım. Lakin bunu hala idrak edemeyişimin nedenini anlayamıyordum. Karşı taraftan ses kesildi. Suratımdan çektiğim telefonu yine gözümün içine soktum.

"Sende git, yalnız bırak zaten beni. Ulan ben ne bok yedim de bunları hak ettim? Yıllardır aşkımdan yanıp kavruldum. Bütün benliğimi sakladım. Seni yıllardır sevdiğimi söyleyemedim. Aşkımı doyasıya dile getiremedim. Ah be! Sen söyle batan güneş! Duy sesimi esen rüzgar! Ben bu kadına nasıl aşkımı itiraf edeyim?"

Çöle düşen Mecnun'un, karşımda hiç şansı yoktu. Derbeder Yusuf'u kim anlardı bu saatten sonra?

"Sen bana aşık mısın? Dur bir saniye! Yıllardır dedin! Ne yılı Yusuf? Lanet olası herif bir şey de!"

"Hatun sen bana atar mı yapıyorsun?" Yaren'in kesik kesik aldığı nefesini duyuyordum. Suratımdaki belli belirsiz aptal sırıtış birden büyüdü. "Bu arada hatun dedim fark ettin mi? Yakıştı sanki. Böyle kulağıma bir hoş geldi. Bak tekrar söyleyeceğim. İyi dinle.. Hatun! Nasıl ama harika dimi?"

Kadınımın dediklerini anlamak iyice zorlaşırken, kararan gözlerimi parmaklarımla ovuşturdum. Direnme gücüm artık kalmamıştı. "Nerede olduğunu söyle bana!" Yaren'in yüksek çıkan sesiyle telefonu kulağımdan çekerken, "Şile'deyim!" diyebildim. Yani öyle sandım. Umarım diyebilmişimdir..

***

-YAREN-

'Çocuk yapmak! Hatun! Yıllardır aşığım!'

Yusuf'un dedikleri kulaklarımda sürekli çınlıyordu. Sarhoşluğun etkisiyle saçmaladığı kesindi! Dediklerine bir türlü anlam veremiyordum ve bu durum beni daha da çıldırtıyordu. Şirketten çekip gittiğinden beri aklıma bin türlü felaket olay gelmişti. Aramadığımız yer kalmamıştı. Sesini duyduğumda bütün bedenim fazlasıyla rahatlarken, dediklerinin etkisiyle eskisinden daha da rahatsız bir hale geldim. Yerinden çıkmaya hevesli kalbimin üzerine elimi var gücümle bastırdım. Sarhoşluğun etkisiyle inkar etmesinden korktuğum tek detay bana aşık olmasıydı. Kendine geldiğinde bunu inkar etmesinden deli gibi korkuyordum. Bedenimi saran sıcaklık katlanamayacak hale geldiğinde kendimi hızla banyoya attım. Açtığım suyun altına soktuğum ellerimden resmen buharlar yükseliyordu. Suratıma çarptığım birkaç avuç soğuk suyla azda olsa rahatlarken, aklıma Samet'in Şile'deki evin yerini bildiği geldi. Hiç vakit kaybetmeden Samet'i aradım ve daha ilk çalışta sesini duymam bir oldu.

"Lütfen onu bulduğunu söyle!" Sesindeki telaşı telefonun diğer ucundan hissedebiliyordum. "Buldum!" dediğimde şükür dualarını etmeye başladı. "Neredeymiş? Gidip kendinden geçene kadar döveceğim!" O işi kendisi çoktan halletmişti. Lafı çok fazla uzatmak istemedim. "Şile'de bir evi var mı?" dediğimde Samet'in inlemesi kulağıma doldu.

"Nasıl aklıma gelmedi? Çok sık gitmez. Bekle seni almaya geliyorum!" Samet'in dedikleri üzerine hızla itiraz ettim. Onun gelmesi hiçbir şeyi düzeltmeyecekti. Aksine yangına benzin dökmek gibi olurdu.

"Olmaz! Adresi ver. Ben tek gideceğim." dedim. Samet itiraz etse de, onu ikna etmek neredeyse on dakikamı aldı. Sonunda aldığım adresle yola çıktığımda, gittiğim yol bitmek bilmiyordu sanki. Onu göreceğim için heyecan her yerimi ele geçirmişti. Rahatlamak kelimesinin anlamını dahi unutmuştum. Bir aşk insanı ne hallere sokuyordu?

Zorlu geçen yolculuğun bitiminde sürgülü demir kapının önünde arabayı park ettim. Kapının açık olmasını umut ederek kapıya doğru yaklaştım. Elimi kapıya atmamla açılması bir oldu. Korkuyla geriye kaçarken, dudaklarımın arasından kaçan çığlığı tutamadım. Kapıyı açan orta yaşlardaki adam, halime şaşkınca ve sorgularcasına baktı. "Buyur bacım. Kime bakmıştın?" diye sorduğunda yanlış yere geldiğimi düşünmeden edemedim. "Şey ben. Ben Yusuf'a bakmıştım. Burası onun evi değil mi?" Adamın meraklı bakışları daha da yoğunlaştı. Duymak isteyeceklerimi bana söylediğinde rahat bir nefes aldım. Adının Halil olduğunu öğrendiğim adam beni içeriye buyur etti ve eliyle gitmem gereken yeri işaret etti.

"Evin arka bahçesindeydi en son. Sağ tarafta geçiş var. Bizim evde hemen ileride. Bir şeye ihtiyaç olursa seslenmen yeterli bacım." dediğinde teşekkür ederek hafifçe gülümsedim. Tarif ettiği yere doğru titreyen bacaklarımı güçlükle hareket ettirerek yürümeye başladım. Sanki Yusuf'u ilk defa görecektim. Zaten sızmış bir adamdan ne diye bu kadar çekiniyordum, anlamış değildim. Büyük bir ihtimal sabah kendine geldiğinde olan biteni hatırlamayacaktı. Yaptığı itirafı hiç hatırlamayacaktı. Hayal kırıklığı içinde evin arka bahçesine geçtiğim anda Yusuf'u gördüm. Savunmasız bir çocuk gibi yattığı yerde büzüşmüştü. Uykusunda bile o kadar tükenmiş gözüküyordu ki, bu hali beni daha çok sarstı. Baş ucuna kadar geldiğimde surat hizasında eğildim. Ellerim benden bağımsız hareketlendi ve ait olduğu yere gitti. Yanağını okşadığım ellerim alev gibiydi. Yusuf'un soğuk yanaklarıyla buluşan sıcak ellerim karıncalandı. Birbirine karışmış saçlarının arasına usulca süzülen elimin hareketi Yusuf'un gözlerini aralamasına neden oldu. Dudaklarında oluşan gülümseme beni can evimden vurdu.

"Merhaba!" dedim. Söyleyecek başka anlamlı bir kelime bulamadım. Yusuf tekrar gözlerini kapatmadan önce elini bedenime uzattı. Hızlı hareketiyle kafasını göğsüme doğru yasladı.

"Yıllardır, bıkmadan gördüğüm en güzel rüyasın!"

Kalbim tekledi, sonra tekrar hızlandı. Midem, gökyüzünden aşağı düşüyormuşum gibi ağzıma geldi. Neydi beni bu kadar çok heyecanlandıran? Kuruyan dudaklarımı güçlükle ıslattım. "Yusuf?" Kendinden geçmiş olduğu için benim fısıltıyı aratmayan sesime tepki bile vermedi. Ya da hala rüyada olduğunu sanıyordu. Gecenin ayazı bütün tenimde varlığını hissettirirken, Yusuf'u bir şekilde içeriye taşımam gerekiyordu. Beni içeriye alan adamdan yardım isteyebileceğim aklıma geldiğinde eğildiğim yerden doğrulmaya çalıştım. Çalışmakla kaldım. "Gitme!" Yusuf'un sert sesiyle tekrar eğilmek zorunda kaldım.

"Üşüyeceksin Yusuf. Hadi uyanda eve girelim." Sanki uyan dememişim gibi beni de kendine doğru çekiştirmeye başladı. "Sarıl bana. Isıtırım ki ben seni. Hiç üşümene izin verir miyim? Hem gözlerimi açarsam gidersin, biliyorum!"

Çocuklaşan Yusuf'u çok sevdiğimi itiraf etmeliydim. Nasıl olsa bu olanları, kendisine geldiğinde hatırlamayacaktı. Bu durumu fırsat bilerek Yusuf'un kulağına doğru eğildim. "Söz veriyorum gitmeyeceğim. Hatta sözümü dinleyip içeri geçersek, sana sarılacağım!"

Cidden bunu diyen ben miydim? Sırf Yusuf hatırlamayacak diye neler söylüyordum böyle? Şimdi sarılma gibi bir fırsatım elime geçmişken bunu geri çevirmekte aptallık sayılmaz mıydı? Yusuf yarım açtığı gözleriyle kısa biran için dediklerimi idrak etmeye çalıştı ve kafasını tamam anlamında aşağı yukarı salladı. Yardımımla yattığı yerden doğruldu ve tek kolunu bile güçlükle taşıdığım omzuma attı. Yana doğru yalpalayarak düşmeden evin içine girebildim. Gözüme kestirdiğim koltuğa doğru sürüklerken adımlarını durdurdu ve elini zorla kaldırıp sağ tarafımızda kalan merdivenleri işaret etti.

"Odamız üst katta kadınım!" dedi.

Sanırım bayılacaktım. Gözlerimin imkansız derecede açılması suratımın gerilmesine neden oldu. Yusuf üzerime abanarak ayaklarını sürüyor, bir yandan da çocuklar gibi kıkırdayıp duruyordu. Kıkırdamalarının arasında kadınım diye mırıldanıyordu. Zorla yukarı çıktığımızda Yusuf'un bu sefer beni çekiştirmesiyle açık renklerin hakim olduğu büyük ve ferah bir odaya girdik. Ortada duran koca yatağa Yusuf'u oturttum. Oturmasıyla yana doğru devrildi. Devrilirken beni de çekmeyi unutmadı.

"Sözünü tut bakalım!"

Bu adam sarhoş değil miydi? Hani hatırlamayacaktı? Kollarının arasındaki yerimi alırken, bu duruma karşı çıkmam, hızla kollarının arasından uzaklaşmam gerekiyordu. Lakin bunu yaparsam hayatımda yaptığım en büyük aptallığı yapmış olurdum ve ben aptal değildim!

Kolları bedenimi biraz daha sıktı. Suratım sinesine yapışmış vaziyetteydi. Kalp atışlarının normal hızına inat benimki yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kafamın üzerindeki çenesi ileri geri hareket etti ve derin bir soluk aldı. Mırıldanmalarının arasında bu hayatta duyup duyabileceğim en güzel, en anlamlı cümle dudaklarının arasından sessizce süzüldü.

"Seni seviyorum kadınım.." dedi.

Nefesimi tuttum. Yutkunamadım. Dediklerini idrak etmem kısa bir anımı aldı. Kalbim bu kadar teklemeye dayanamayacaktı. Büyük ihtimalle sabaha sağ salim çıkamayacaktım.

Yusuf'un kolları arasında bu itirafı duymama sevinmeli miydim? Yoksa, üç beş sonra uyandığında hiçbir şeyi hatırlamıyor oluşuna üzülmeli miydim? İçimde yanıtlanmak isteyen bütün sorulara bu gecelik izin verdim. Yusuf'un sesimi duymayacağından emin olduğumda, kalbimden geçenleri bütün samimiyetimle, dilimden dökülmesine izin verdim..

"Bende seni seviyorum.."

-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 99.3K 61
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
551K 24.5K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
587K 17.7K 53
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1M 13.9K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...