Sana Anne Diyebilir Miyim? (1...

By ddmbls

4.7M 265K 79.8K

(Sana Anne Diyebilir miyim ve Bana Anne Diyebilirsin adlı romanlar tek çalışmada toplanmıştır.) DİKKAT! Bağım... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
Çiçek'ten Al Haberi!
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm | SADM FİNALİ
50. Bölüm | Bana Anne Diyebilirsin
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm | BAD FİNALİ
Tan ve Akrostiş
İnsan umutsuz, Toprak Ailesi Memo'suz; o da akılsız yaşayamaz!
Bir Yastıkta İki Koca

29. Bölüm

48.3K 3.1K 1.1K
By ddmbls

Ben geldiiiiiiiiiiiiim!

Duymayan görmeyene anlatsın. Vallahi de billahi de ve hatta tallahi de buradayım!!!

Oy atıyorsunuz ya da atmıyorsunuz neyse de yorum yazıyorsunuz ya böyle gülümsüyorum be!

Multimedia canımız Gurur'umuz.

Siz hala bunları mı okuyorsunuz? Ayy geçin hadi bölüme SADM? bekletmeye gelmez sıcak sıcak okuyacaksınız...

''Ben,'' deyip sustu Mert. Ne diyecekti ki duyduğu en manidar cümlelerin sahibine? Bir an ''Allah razı olsun,'' demeyi bile aklından geçirmişti ama bunun uygunsuz kaçacağını düşündüğünden hâlâ dizlerinin üstünde yerde oturan kadına sağlam elini uzattı. Sevda'nın Rapunzel lakabını kazanmasını sağlayan saçlarını, saç diplerinden yanağının hizasına kadar okşayarak indi. Elini genç kadının çenesine getirerek, kapattığı gözlerini açmasını sağladı. Menekşe mavisi gözlerle buluşunca bakışları iki kelime döküldü dudaklarından, içtenlikle.
''Özür dilerim.''

Sevda bu özrün ne için olduğunu anlamamıştı. Mert kadının sormasına fırsat vermeden açıklamasını da kendi yaptı. ''Sana çok kötü davrandım. Ben bir kadına sesimi yükselttiğimi bile hatırlamıyorum. Beni affedebilecek misin?''

Mert'in eli Sevda'nın çenesinde olduğu sürece genç kadın başına gelen her şeyi affedebilirdi. Sesi çıksa ''Evet,'' derdi ama konuşamıyordu bile. Başını da sallamak istemiyordu, olurda Mert elini çeker diye. Sessizce baktı adamın gözlerine. Mert'in eli çenesini bırakınca içini kaplayan hüzün, o elin saçlarını okşamaya başlamasıyla yerini sevince bıraktı.

Kadınların kalbini çalacak, onları şımartacak cümleleri yoktu Mert'in. Düşünceli bir adamdı ama incelikten anladığı da pek söylenemezdi. Hayatındaki herkese sevgi ve şefkatle yaklaşmıştı ve Sevda'ya da şefkatli tarafını gösteriyordu, zaten kadını tanıdığı andan itibaren kızına sahip çıkan baba edasıyla onu koruyup kolluyordu.

Sevda'nın saçlarındaki elini çekecekken, genç kadın başını Mert'in dizlerine yasladı. Mert karşı karşıya kaldığı duruma şaşkınlıkla bakarken Sevda, hangi cesaretle başını adamın dizine yasladığını bilmese de artık başını olduğu yerden kaldıramayacağını biliyordu. Şaşkınlığını üstünden attığında kadının saçlarını okşamaya devam etti Mert.
Birinin verecek sevgisi vardı; ötekinin sevilmeye ihtiyacı. Çok saçma bir durumun içinde olmalarına rağmen ''Ne yapıyorum ben?'' sorgulamasına giremiyordu ikisi de. Uzun zaman sonra ilk kez huzurlu olduğunu hissediyordu Sevda. İlk kez yalnız ölmekten korkmasına gerek yoktu. İlk kez konuşacak başka biri vardı yanında ya da susup sessizliğini paylaşacak. Mert ise alışkındı ona sığınılmasına. Leyla'yı bile dikenlerine rağmen basmamış mıydı bağrına? 36 senelik hayatında herkese babalık, ağabeylik, kardeşlik yapmıştı. Bir tek Müjde sığınmamıştı ona, tersine oydu Mert'i bağrına basan, saran, sarmalayan.

Sevda'nın saçlarını okşarken beklediği gibi gerçekleşmeyen görüşmeleri geldi aklına genç adamın. Dudaklarına yerleşen gülümsemeyi fark edince, kaşlarını çatıp aklından geçenleri söyledi.

''Sen benimle ilgili her şeyi biliyorsun ama ben adından başka bir şey bilmiyorum Hanımefendi,'' Sevda duyduğu cümle ile kapadığı gözlerini aralayıp devamında gelecek cümleyi bekledi.
''O ilk gece, hani telefonu suratına kapatmak gibi bir hayvanlık yaptığımda,'' derken kadının bastıramadığı kıkırtısını duydu.

''Gül, gül hakkındır. Harbi hayvanmışım! Tamam, o kadar da gülme,'' deyip kadının saçlarını okşayan eliyle Sevda'nın dudaklarına bir kere vurup elini eski yerine götürdü.

''Bana şey demiştin... Of! Nasıldı? Ha! 'Çünkü yalnızlığım biraz geçsin istedim,' seni kimin ya da kimlerin yalnız bıraktığını anlatmak ister misin?'' diye sorduğunda, parmaklarının arasından Sevda'nın saçlarının çekildiğini hissetti. Dizindeki üşüme kadının başını kaldırdığının kanıtıydı. Olduğu yerden kalkıp Mert'in karşısındaki tekli koltuğa oturdu Sevda. Dolan gözlerini saklamak için başını öne eğip konuşması için gereken cümleleri toparlamayı denedi.
''Senin acından mislisi var bende,'' diyebildi uzun süren sessizliği bitirdiğinde. Başını yapamayacağını belli eder gibi olumsuz anlamda salladı.
''Sen yaralı bir adamsın, ben eksik bir kadınım. Senin yaran kanadığında evlatların tarafından öpülerek iyileştirilir. Benimse... Benimse eksik parçalarımın hepsi aile mezarlığında.''
Elleriyle yüzünü kapatıp gözyaşlarını gizlemeye çalıştı. Bu sefer, diz çökme sırası Mert'teydi. Koltuktan inip kadının önünde diz çöktü. Ağlayan kadının yüzündeki ellerini, avuçlarının arasına aldı.

''Sen güçlü bir kadınsın. Ben... Galiba... Yaşayamazdım,'' dedi Mert, evlatlarının olmaması ihtimaliyle bile canı yanarken.

''Güçlü mü? Ben sadece korkağım Mert. İçler acısı bir haldeyim, zavallıyım...''
Son kelimesini fısıldayarak söyleyen Sevda'yı ellerinden çektiği gibi kollarının arasına aldı. Bir anda en başa dönmüşlerdi yine. Mert sırtını koltuğa yaslamış yerde oturuyor, Sevda da kollarının arasında yüzü adamın göğsüne gömülü bir şekilde ağlıyordu.
''Kimsesizim,'' dedi ve sakinleşmeye çabalayıp devam etti. ''Ölmek için illa kalbin durması mı gerekli?''
Gözyaşlarını elinin tersiyle silip kalbinden geçeni söyledi. ''Kalbi ısrarla atan bir ölüyüm.''

Mert, son cümleyi duymamıştı bile ama Sevda'nın fısıltıyla karışık konuşmasından değil, aklına bir şairin ezbere bildiği şiiri geldiğinden. Az önce Sevda'nın gözyaşlarını sildiği elini tutup parmak boğumlarının üstüne küçük bir öpücük kondurdu.

''Kimsesizler mezarlığının daimi üyesiyiz bizler.
Bir gün, o son seven de gelmeyi kestiğinde mezarımıza, gerçekten öleceğiz.
Sessizliğe gömüleceğiz.
Ne arkamızdan ağlayan olacak, ne de adımızı anan.
Sadece tüm ölmüşlerin ruhuna okunan dualardan ibaret olacak hatırlanmamız.
Bir gün, o son seven de gelmeyi kestiğinde mezarımıza, gerçekten öleceğiz.''

Parmaklarının üstüne konan öpücüğün şokunu atlatamamışken, duyduğu şiirle gözlerini kocaman açtı genç kadın. Başını Mert'in gövdesinden kaldırıp adamın yüzüne, dahası gözlerine çevirdi bakışlarını.
''Bu neydi şimdi?'' diye sorarken Mert'i kelimesi kelimesine tekrar ettiğinin farkında bile değildi.

''Hangisi Hanımefendi?''
Mert, çok şiir bilen bir adam sayılmazdı ama rastgele okuduğu bu şiir hoşuna gidince ezberlemişti. Sevda'nın elinin üstüne kondurduğu öpücükse... İşte o konuda Mert'in de bir bahanesi yoktu. Sevda'nın şaşkın bakışlarını görünce onun cümleleriyle onu vurmaya karar verdi.
''Çiçeğim'e yanağını, Can'ıma saçını, Memo'ma da yaranı öptürdün. E, benim de sargımı öptün. Ben de elini öpeyim dedim.''

Sevda, anlamasa da başını sallayıp Mert'in kucağında kıpırdandı. Bu hareketi kalçasını Mert'in kasıklarına sürtmesine neden olunca, genç adam ellerini kadının omuzlarına koyarak hareket etmesini engelledi.

''Sanırım bu seni son kucağıma alışımdı Hanımefendi,'' dedi. 'Bundan sonrası yürek ister,' kısmını ise içinden söyledi. Omuzlarını serbest bıraktığı kadına ayağa kalkması için öncelik verip ardından kendi de ayaklandı. Bu sefer Mert Sevda'nın, Sevda ise Mert'in koltuğuna oturmuştu. Az önceki durumdan ötürü genç adam, Sevda'nın gözlerine bakamazken, Sevda bakışlarını Mert'in yüzünden ayırmıyordu. Mert, tam odadaki nesneleri üçüncü kez göz süzgecinden geçirecekken paldır küldür açılan kapıdan girenler, Sevda kucağında olmadığı için, Mert'in şükür namazı kılmasına yeter nitelikteydi.

Gurur beline sarılmış Mehmet ile önde; Gülce ise hemen arkalarında bir eliyle gözlerini kapatmış, diğer elinde tahta kaşıkla odaya dalmıştı. Mert bu resimde ki her şeyi anlamıştı da kızının elindeki tahta kaşığın olası işlevini kavrayamamıştı. Sevda gürültüyle açılan kapıdan irkilip bacaklarını karnına çekerek koltukta büzülürken hem Sevda'yı korkuttukları için hem de odasına baskına girer gibi girdiklerinden çocuklarına kızgındı Mert.

''Kapısız köyden mi geldiniz? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?'' diye sordu ayağa kalkarken. Kızlarının önüne gelip Gülce'nin elinde tuttuğu tahta kaşığı sağlam eliyle çekip aldı.

''Bu ne kızım ha, bu ne?''

Gülce, başını eğip sus pus olmuşken Mert, Gurur'a döndü. ''Kim bilir bu sefer kafanda neler kurdun, şimdi beni ne ile itham edeceksin kızım?''

Gurur da mutfaktaki sözleri aklına gelince gözlerini kaçırıp başını öne eğdi. Geriye bir tek hâlâ elleri ablasının belinde sarılı olan Mehmet kalmıştı.

''Oğlum sen ne yapıyorsun peki böyle?'' diye sorarken cevap beklemiyordu aslında genç baba. Mehmet'in nefes israfı cümlelerle pek arası yoktu sonuçta ama oğlu onu şaşırtıp konuşunca, Mert sanki oğlunun ilk kelimesi ''Baba'' olmuş gibi mutlu oldu.
''Ablamları odandan uzak tutmaya çalışıyordum babacığım. Üstelik,'' derken Gülce'ye kötü bakışlar atıp devam etti. ''Beyin hücrelerimin tahta kaşıkla öldürülme tehlikesine rağmen.''

Mert elindeki kaşığın nedenini anlayınca daha bir sinir doldu. Oğlunu tuttuğu gibi kucağına alıp saçlarına öpücükler kondurmaya başladı.
''Bir şeyin yok değil mi oğlum?'' diye sorarken bakışlarıyla Gurur'un kulağını çekiyor, Gülce'nin de eline tahta kaşıkla vuruyordu.

''Yok baba. Cece'yi bilmiyor musun; hep laf, hiç icraat.''

Bu cümleyle gülümseyip oğlunun yanağına bir öpücük daha kondurdu Mert. Oğlunu kucağından indirip eline verdiği kaşıkla içeri yolladı.

''Sevda buraya gelir misin lütfen?'' diye sorarken kızlarından tarafa hiç bakmıyordu. Sevda'nın ürkek bakışlarını görünce onun yanına gidip elini kadına uzattı.

''Kızlarım seninle tanışmak için can atıyor, hadi gel lütfen,'' derken, Gurur babasının istediğinde ne kadar kibar konuşabileceğine şahit oluyordu.

Sevda, Mert'in ricasını kırmayıp ayağa kalktı ve kapının önüne kadar bir eli adamın avucunun içinde geldi. Saatler öncesinde Sevda'yı, Nilüfer'in bir arkadaşı olarak tanıtmayı planlarken, yalan söylemenin gereksiz olacağını düşünerek kendince doğruları söyledi Mert.

''Sevda, bunlar benim ilk göz ağrılarım Gülce ve Gurur. Kızlar, bu da Sevda ablanız, kendisi benim arkadaşım. Sevda ablanız dün gece talihsiz bir olay yaşadığı için...'' derken bakışlarıyla kadının sargılı kolunu gösteriyordu. ''Geceyi bizde geçirdi, aslında bu sabah gidecekti ama ben kalmasında ısrar edince beni kıramadı. O yüzden bir süre misafirimiz olacak. Benim kafede olduğum zamanlarda misafirperverliğinizden bir şey eksiltmezseniz sevinirim.''

Kızlar, ağızları hafif aralık babalarını dinlerken onun asla yalan söylemeyeceğinin bilinciyle sabahtan beri kurdukları komplolardan pişmanlık duydular. Üstelik Gurur, kafasında kurmakla kalmamış diline de dökmüştü bazılarını. Bunun ezikliğiyle ''Baba ben...'' diye başladığı cümlesi Mert tarafından kesildi.
''Gülce'm, Sevda ablan için uygun kıyafetler ayarlayabilir misin? Senin bol tişörtlerinden birini ver, altına da eşofman versen olur herhalde. Ha olmazsa halanın kıyafetlerinden de bir şeyler bak.''

''Peki babacığım.''

''Baba,'' diye seslenen Gurur'un yüzüne bakmadan konuştu Mert.
''Kızlar, Sevda ablanız dinlenecek. Hadi sonra kaynaşırsınız,'' diyerek kibarca kovdu kızlarını.

Gurur, 'Hak ettin sen bunu kızım!' diye içinden geçirip odadan çıktı. Ardından çıkan Gülce, hemen ikizinin koluna girip ilk izlenimini paylaştı.

''İkiz benim gördüğümü sen de gördün mü?''

''Ne diyorsun kızım?''

''Oho! Eh tabi babama o kadar saydırdın. Şimdi üç çocuğuyla kapının önüne konulmuş dul kadın gibi düşünüp durursun.''

Merdivenlerden kol kola çıkarken Gurur, ikizinin haklılığıyla iç çekti. ''Vallahi ne desen haklısın ikiz. İlk defa kendimi kopya gibi hissediyorum. Sen bilirsin bu hissi.''

Gülce, duyduğu iğnelemeyle ikizinin kolunu bırakıp basamakları hırsla çıkmaya başladı. ''3 dakika diyorum, 14 saniye diyorum, büyüğüm diyorum ama anlamıyor. Demek ki kopya olunca üretimde hatalar olabiliyor,'' aralık olan odasının kapısını açtığında üç kardeşini de odasında hatta yatağında buldu genç kız.

''Siz hayırdır, hem Tan nerede?'' diye sordu çabucak Gülce.

Çiçek, Tan'ın adını duyunca iç çekti.
'Allahçığım sen Tan'a yardım et olmaz mı? Yılışık ama olsun. Böylesi hiç benlik değilmiş onu anladım,' duasını edip başını Can'ın omzuna koydu. Bir elini ikizinin karnına diğer elini de beline koyarak sahiplenici ikiz tutuşunu yaptı. Tan'ın soğuk tavırları, salondayken hiç yüzüne bakmaması canını sıkmıştı küçük kızın. O da teselliyi ikizinde arıyordu.

''Ben çişe, Çiçek kucağa, Can da uzaya, diye çıktık salondan,'' derken Can'ın bahanesini bastıra bastıra söylemişti Mehmet.

'Allah'ım kardeşlerimden süründürüyorsun inşallah karım ve çocuklarımdan güldürürsün,' diye dua etmeyi de unutmadı. Mehmet'in geleceğiyle ilgili istediği en önemli şey, NASA'ya otobüs seferleri başlatmaktan sonra tabi; hem akıllı, hem gözlüklü, hem de güzel bir kızla evlenmekti. Hatta Mehmet, kriterlerinden güzel ve akıllı kısmına uyanlara gözlük bedava kampanyası bile başlatabilirdi kendi çapında. Kardeşlerini seçemezdi ama karısını ve dolayısıyla gen havuzundan ailesine katılacak çocuklarını seçebilirdi. Zaten sırf bu konuya merakından genetiği belirlenmiş yapay döllenme mahsulü çocukları olsun istiyordu. Mehmet'in lügatinde şansa yer yoktu.

''Uzay mı?'' diye soran Gülce idi. 'Vay ebesinin nikâhı!'

''Hayır, doğumunu da hatırlıyorum. Üstelik sabahın o saatinde Manniş'ten başka doğuranda yoktu ki. Yok, kardeşlerim. Can karışmış olamaz, imkânsız.''

Gurur'un ''Manniş'' dediği Müjde'ydi. Hülya ''Anniş'' demelerine müsaade etmeyince ikizler de çareyi Müjde'ye ''Manniş'' demekte bulmuşlardı.

Zamanında elindeki imkânlarla Can ile kardeş olup olmadıklarını öğrenmek için başladığı DNA testini son anda sonuçlandırmaktan vazgeçen Mehmet, ''Acaba testi tamamlasa mıydım?'' diye kendi kendine mırıldandı, ardından başını olumsuz anlamda salladı. Ne vardı kardeşi uzaya çıkan ilk Türk çocuk olduysa? Can da böyle düşünüyor olmalı ki konuşmadan edemedi.

''Size teessüflerimi tepsiyle getiriyorum. Memo, çiş; Çiçeğim ise kucak, demişken ben de tatam geldi mi deseydim? Hem yalan bir şey demedim ki. Bugün olmazsa da yarın Uzay'a çıkarım. Hatta Uzay'ların evleri biraz ileride, madem çok istiyorsunuz ben bir çıkıp geleyim Uzay'a.''

Can'ın uzay diye bahsettiğinin mahalleden arkadaşı Uzay olduğunu geç de olsa anlayan kardeşleri derin bir nefes almış oldular. Mehmet ise kardeşleri arasında bu duruma en çok sevinendi.

'Allah'ım sana şükürler olsun, hâlâ umut var,' düşüncesiyle de sevincini kendi kendine yaşayıp hemen yanında oturan Can'ın başını okşadı. Kızlar yatakta kardeşlerinin karşısına bağdaş kurarak oturdular. Gurur babasına dediklerinin sorumlusu olarak biraz da kardeşlerini gördüğünden bayramlık ağzını açmıştı ki, Mehmet tarafından susturuldu. ''Sakın Yuyu! Biz çocuğuz, bize kızacağına çocuk aklıyla hareket etmemeyi öğren.''

''Memocuğum ne diyorsa ondan Yuyu. Üstelik kulaklarım duymasa da, gözlerim çok iyi anladı biriciğim babacığıma dediklerini. Sana küsüm artık,'' Çiçek'in de tavrını koymasıyla Gurur, bakışlarını Can'a çevirdi. O da konuşmasa olmazdı.

Can ise Gurur'a bir bakış atıp yüzünü buruşturdu ve sahiplenici ikiz tutuşuyla onu sarıp sarmalayan Çiçek'e yönelik konuştu. ''Çiçeğim Yuyu'nun dediklerini sadece kulaklarınla duyarsın, karıştırma. Üstelik hazır herkes buradayken söyleyeyim, babacığım seni öpüp barışmadan ben de öpmeyeceğim Yuyu.''

Gurur dudaklarını büzüp kollarını birbirine bağlarken, Çiçek umursamayıp ikiziyle konuşmaya başladı. ''Ne güzel söyledin ikizcanım, keşke benim ağzım da böyle söyleyebilse ama hep aklımın suçu. Biraz da ona söylesen ya. Ben anlatıyorum ama görmüyor.''

Can, kardeşinin saçını okşayıp üzüntüyle iç çekti. ''Çiçeğim süper güçlerim büyüsün, aklını alacağım senin.''

Çiçek neşeyle kardeşine daha da sıkı sarıldı. ''Oy ikizcanım benim! Sen ne biricik şeysin böyle. Yeni çiçekli elbiseler de alır mısın?''

Mehmet elinde olsa beynini çıkartır, evdeyken dolaba kaldırırdı. Nasıl olsa kardeşleri büyümediği sürece ihtiyacı yoktu. Bu mümkün olmadığı için yapabileceği en makul şeyi yapıp eliyle Can'ın ağzını kapattı. Böylece Çiçek'in saçma sorusuna gelecek saçma cevaptan da beyin hücrelerini korumuş oldu. Burnundan nefes almayı beceremediği için ağzı kapanınca kızaran Can'ı, Mehmet'in elinden kurtaransa Gurur'du.

''Ay yeter! Birbirinizi odanızda boğarsınız. Burada olay istemiyorum,'' diyerek yılın kötü abla ödülüne de adaylığını koymuş oldu genç kız.

''Of saçmalama ikiz! Memo, yapma ablacığım böyle şeyler çok günah... Ay onu bunu boş verin de o kadın nasıl bir şey öyle ya!''

Gülce, esas konuya girince herkesin dikkatini çekmiş oldu.

''Nasıl bir şeymiş ki ikiz?'' diye atlayan Gurur'a gözlerini devirdi genç kız.

''Ya kızım sana sormadım zaten. Sen kadına bile bakmadın doğru dürüst. Allah'ım o saçlar ne öyle, çok kıskandım,'' derken göğüslerinin üstüne uzanan mavi saç tutamlarından birini parmağına doladı.

''Üzülme ablamcığım sonuçta o Rafunzel, sen Cece'sin,'' Çiçek'in cümlesini Can düzeltecekti ki bu sefer Çiçek, küçük eliyle ikizinin dudaklarını kapattı.

''Hiç uğraşma ikizcanım, benim kulağımdan giriyor aklımdan çıkıyor,'' deyince, Can'ın onaylayıcı mırıltılarıyla elini kardeşinin dudaklarının üstünden çekti.

''Ay, ama o gözler neydi? Ben hiç böylesi harika bir göz rengi görmemiştim,'' derken aklına Kaya'nın lacivert gözleri gelince iç geçirdi. Tabi bu hali Gurur tarafından farklı algılanmıştı.

''İkizim olduğunu bilmesem kadına yazıyorsun sanacağım.''

''Kızım sen ne anlarsın gözden? Gözler kalbin aynasıdır.''

''Memo, sen bilirsin böyle bir şarkı vardı değil mi?'' diye soran Gurur, Mehmet'in cevap vermemesi üzerine oturduğu yerde biraz öne eğilip Mehmet'i dürttü.

''Memo sen bana asla cevap vermezlik yapmazdın ne oldu?''

''Babam seninle konuşana kadar seninle konuşmayacağım abla.''

'Hain Memo! Sana verdiğim çişler haram olsun,' Gurur aklından geçeni yüzünü buruşturarak kardeşine mimikleriyle iletirken, bağdaş kurduğu bacaklarını uzattı ve sırtını duvara dayadı. Böylece yüzünü Gülce'nin yüzüne dönmüş oldu. Kardeşleri de onu yan profilden izlemeye başladılar.

''Ah, ben ne yapıyorum böyle? Babam kıyafet ayarla demişti Sevda abla için,'' deyip ayaklandı Gülce. İkizi gözlerini devirirken, üç kardeş ablalarının kimden bahsettiğini anlamaya çalışıyordu.

''Sevda abla mı? O nerenin anne kılıklı ablası ki Cece, hem babam nereden tanıyor Sevdacığımı?''

''Çiçeğim, babamın odasındaki kadın kim?'' Gülce'nin sorusunu ağzı kulaklarında yanıtladı küçük kız.

''Rafunzel!''

''Peki, o Rafunzel'in... Ay, of, beni de şaşırttın. O Rapunzel'in adı ne?''
Bu sefer soruyu yanıtlayan Can oldu.
''Cece hem söylüyorsun, hem soruyorsun. Rapunzel'in adı Rapunzel'den başka ne olabilir ki?''

''Yahu Can'ım o sayılmaz. Bana 'Cece' diyorsunuz ama adım Gülce. Rapunzel'in de bir adı var.''

''Ha! Sen onu mu diyorsun Cece? Ben sordum yokmuş. Sonra ona isim bulana kadar anne demeye karar vermiştim ki tatlımcığım Adacığıma ayıp yapmayayım diye vazgeçtim.''

Gurur, ağzını oynatarak ''Yuh!'' çekerken, Mehmet bu fikrin mantıklı olabileceğini düşünüyordu. Çiçek'in mantıklı bir şey söylemesinin mantıksızlığı beynine uyarı sinyalleri gönderince tövbe edip oturduğu yerde toparlandı. Gülce ise Çiçek'in mantığına sessiz kalmayı tercih edip Sevda'ya giyecek bir şeyler aramaya başladı.

Can, kolunun altındaki Çiçek'in başını öpüp kulağına ''Ne iyi akıl etmişiz Çiçeğim. Bence bunu dışarı çıkıp diğer ablalara da demeliyiz,'' dedi.

''Ne diyeceğiz ki ikizparem?''

''Gözümüze kestirdiğimiz ablayı durdurup 'Sana anne diyebilir miyiz?' diyeceğiz tabi ki de.''

Çiçek, gözlerini kocaman açıp küçük ağzını da açabildiği kadar açtı.
''Aklımızla çok yaşayalım ikizparem! Bu benim kadar olmasa da harika harikası bir fikir.''

''Ne konuşuyorsunuz orada fısır fısır?'' Gülce'nin sorusuyla ikisi de önüne dönüp 'Ben bilmem ikizim hiç bilmez!' bakışlarını takındılar.

''İkiz gücü ha? Öyle olsun. Ben gidip eşyaları Sevda ablaya vereceğim siz de yavaştan aşağı inin, Tan yalnız kaldı,'' deyip kapıya yöneldi. Gülce'nin arkasından hiç beklenilmeyecek bir isim, Çiçek, hızla çıktı odadan. Tan'ı merak ediyordu ve görmese olmazdı. Küçük kız, salona girdiğinde tekli koltukta bacak bacak üstüne atarak oturmuş Tan'ı gördü.

'Allahçığım hiç mi acımıyorsun bana?' diye geçirirken içinden gözlerini kapatıp umutla Tan'dan herhangi bir yılışık hareket beklemeye başladı. Beklediği olmayınca gözlerini açıp hâlâ koltukta oturan Tan'a baktı. Küçük adam, Çiçek'in ona bakmasını beklermiş gibi yetişkin edasıyla boğazını temizleyip konuştu.
''Çiçeğim Hanım, kumanda nerede acaba bir türlü bulamadım da.''

Çiçek, kocaman açılan gözleriyle Tan'a bakarken çoktan ona doğru yürümeye başlamıştı.

''Sen gerçek misin, yoksa bu da rüya mı?'' diye sordu küçük kız, parmak ucuyla Tan'ın bacağını dürterken.

''Bana dokunmanız için bahane üretmenize gerek yok,'' derken küçük kızın parmaklarını avucunun içine hapsetti Tan. Yaptığı hareketle bir an için gözlerini kapatacakmış gibi olsa da kendini toparlayıp avucunu açtı ve Çiçek'in parmaklarını serbest bıraktı.

''Sana ne oldu böyle? Şimdiye kadar çoktan boynuma atlamış olman gerekiyordu,'' Çiçek'in cümlesiyle, oturduğu koltuktan kalkıp küçük kızın hemen önüne geldi.

''Artık eski Tan yok karşında Çiçeğim Hanım,'' derken sevdiği kızın bakışlarını takip edip üzerindeki tişörte bakmaya başladı o da. Küçük adam evden eşofmanlarıyla çıkmış, Toprak Ailesi'nin evine gelirken de üst eşofmanının fermuarını boğazına kadar çekmişti. Yazın ortasında sıcaktan bunalınca üstündekini çıkarmış ve üzerinde ''En Çiçeksever!'' yazan tişörtle kalakalmıştı. Tabi bu da Çiçek'in gözlerinden kaçmamıştı.

''En Çiçeksever? Allahçığım bu çocuk da kafayı yedi sonunda, ağzı başka, üstü başka söylüyor.''

Hiç bozuntuya vermeden Çiçek'in saçları arasına götürdü parmaklarını küçük âşık.

''Abim sağ olsun, dün bir amcayla tanışmamı sağladı,'' parmakları küçük kızın saçları arasında özlemle dolanırken konuşmasına devam etti. ''Amca diyor ki 'Ölene kadar âşık olamazsın. Birisi çıkar onu anlayamazsın. Sen o tür oyunlara katlanamazsın, binlerce Çiçek var,' Çiçeğim.''

Vatan, Serdar Ortaç'a ait bir parçayı Tan'ın işine yarayacak şekilde düzenlemişti. Çiçek duyduğu cümle ile iki adım geri giderken ellerini kulaklarına götürdü.

''Allahçığım Allahçığım, neler gördüm ben öyle sende gördün mü? Ben şimdi babacığımın bir tanesi değil miyim?'' diye sorarken ağlamaklı çıkmıştı sesi.
Tan, Çiçek'in haline üzüldüğü halde onu istiyorsa oyununu bozmaması gerektiğini bildiğinden, küçük kızı teselli etme girişiminde bulunmadı.

''Mert amcayı bilmem ama artık benim bir tanem değilsin. Ben hayatıma başka Çiçek'lerle devam etmeye karar verdim.''

''Ya ne yapayım ben seni? Allahçığım Allahçığım! Bende konuşuyor diye izliyorum. Benim biricik, bir tanecik babacığım bana yeter.''

Küçük adam aralarındaki iki adımlık mesafeyi kapatıp Çiçek'in önüne geldi tekrardan.

''Gerçek mi diyorsun Çiçeğim? Ben kendimi mi kandırıyorum, sen asla beni sevmeyecek misin?''

Çiçek, Tan'ın ela gözlerine baktı bir süre. Dili varmıyordu bu soruları olumlu yanıtlamaya ama başka türlü de konuşamıyordu. Çiçek'in suskunluğundan yararlanıp küçük kızı kollarının arasına aldı Tan.

''Bu sana son sarılışım Çiçeğim Hanım,'' deyip geri bıraktı küçük kızı.

''Allahçığım, neden her bebek duasını kabul ediyorsun ki? Sonra ben uğraşıyorum,'' sitemini başını boşluğa doğru çevirip yapan Çiçek, küçük adama döndüğünde onun koltuğa geri oturduğunu gördü.

''Ne yani, sen şimdi bir daha bana sarılmayacak mısın?''

Tan oturduğu koltuğa mümkün olduğunca yayıldı.
''Bad boy'lar sarılmaz Çiçeğim Hanım.''

''Bad boy da ne ki? Batman gibi bir şey mi? Ne yani sen artık süper kahraman mısın?''

''Onun gibi bir şey. Artık seni umursamayacağım, sana sarılmayacağım, seni sevdiğimi söylemeyeceğim hatta gözünün önünde başka çiçekleri koklayacağım ve sonra ne olacak biliyor musun?''

Çiçek olumsuz anlamda başını sallayınca, Tan devam etti. ''Bana sen sarılmak isteyeceksin, peşimden koşacaksın, beni kıskanacaksın ve en güzeli seveceksin.''

''Pışık! Rüyanda görürsün.''

Tan ''Sanki görmediğim şey,'' diye mırıldanıp Çiçek'in gözlerine bakarak konuştu.

''Masalımızı çocuklarımıza anlatırken ben de orada olacağım Çiçeğim Hanım ve bu cümleni sana hatırlatacağım.''

''Bak ya utanmadan çocuk diyor birde. Ben seninle bebek duasına çıkarım sanıyorsan çok beklersin.''

''Ben işimi duaya bırakmayacağım,'' derken Tan'ın kastı hazır bebek almaktı. Zamanı gelince babasına sorar kendinden sır gibi saklanan bebeklerin geldiği evi öğrenirdi.

''Allahçığım sen bakma şuna. Batman olsa da yılışık, bad bilmem ne olsa da.''

''Bu dediklerini de söyleyeceğim çocuklarımıza.''

''Ben de seni babacığıma söyleyeceğim, görürsün sen!''

Tan, Mert amcası aklına gelince hızla yerinden kalkıp Çiçek'in önüne geldi.
''Ama sen Mert amcaya söylersen çocuklarımız annesiz kalır. Sen çocukların annesiz mi kalsın istiyorsun?''

Tan bilerek ve isteyerek Çiçek'i can evinden vurduğunda küçük kız elleriyle ağzını kapattı.
''Allahçığım Allahçığım! Ben zaten anne hasreti çekiyorum. Çocuklarım da bensiz büyürse ağlarım.''

İspiyonlanmaktan kurtulunca derin bir nefes verip vurucu darbeyi indirdi Çiçek'in kalbine. ''Üzülme Çiçeğim, ben senin ağlamana izin vermem. Çocuklarımız sensiz büyümeyecek, 18 yaşına geldiğin gün evlenip birlikte büyüteceğiz çocuklarımızı.''

Çiçek duyduğu cümle üzerine, neşeyle Tan'a sarıldı. Küçük adam mutlulukla iç çekerken bacağında hissettiği ağrıyla ''Ah!'' diyerek inledi. Yere düşüp bacağını tutarken Çiçek'in sesini duydu.

''Sen beni aptal mı sandın? Allahçığım iyi ki var da, bana harika harikası bir akıl vermiş. Bu oyunlarla kandıramazsın beni.''

Küçük adam az önce Çiçek'in tekme attığı ağrıyan bacağını umursamadan ayağa kalktı.

''Yeter ama! Hem beni kendine âşık ediyorsun, hem de üzüyorsun. Ben de insanım benim de duygularım var. Kalbim seni görünce atıyorsa suç benim mi? Sen yaptın, senin yüzünden ben böyleyim,'' derken olduğu yere mıhlanmış Çiçek'in elini alıp kendi kalbinin üzerine götürdü küçük adam.
''Bak nasıl atıyor, yemin ediyorum senin için atıyor... Çiçeğim, benim babam kadar param yok sana istesem de çiçekli elbiseler alamam. Abim kadar yakışıklı da değilim. Üstelik sana şarkı yazmaktan da anlamıyormuşum. Of! Benim sana verebilecek bir şeyim yok ama söz veriyorum büyüyünce çok çalışıp çok paralar kazanacağım, ne istersen alacağım.''

Çiçek'in elini kendi göğsüne biraz daha bastırdı.
''Seni seviyorum. Sadece benimle evcilik oyna, serviste yanında hep ben oturayım, kimseye vermediğin çikolatalarını benimle paylaş istiyorum. Zaman çok çabuk geçiyormuş, haminnem dedi bir de zamanını kiminle geçirmek istediğimi iyi düşünmeliymişim. Bir kaç sene sonra büyüyeceğim. Büyüdüğümde yanımda olmanı istiyorum. Benimle büyü, çocuklarımız sana 'Anne' desin istiyorum.''

Çiçek ''Ama babam...'' diye söze başlamıştı ki Tan, işaret parmağını onun dudaklarının üstüne koydu.
''Şhh! Mert amca ile ben konuşacağım. Seni istemek için erken olabilir ama ben araştırdım beşik kertmesi varmış ondan yaparız.''

''Allahçığım Allahçığım! Bu yılışığın bebek duasında neresi eksik kalmış söyle de ben tamamlayayım,'' boşluğa bakarak tamamladığı cümlesinin ardından salonu terk etti küçük kız.

Bölüm kara kara düşünürken biter.

Diğer bölümde görüşmek ve koklaşmak dileğiyle Allah'a emanetsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

INSTAGRAM By dubu

Fanfiction

144K 13K 27
➱ INSTAGRAM SERIES ⋆ 1 marklee: gerçekten aptal eyfel kulesi kılıklıdan mı hoşlanıyorsun? yüzünü görebildiğine emin misin sen? marklee: yah, park seo...
500 77 16
Benim o mutlu aile tablosunda hiçbir zaman bir yerim olmadı ama o tabloyu kırmak ve zincirin bir halkası olmak yerine kendi tablomu kendim yarattım...
2.3M 95.4K 59
-(ASKER ADAMLAR SERİSİ 1) DÜZENLENECEK! #aşk etiketinde 2. sırada! #mavi etiketinde 1. sırada Kapak: @E-Rabbit Başlama tarihi: 22.07.2021 Bitiş tarih...
13.3K 464 123
Canlarım yeni bölümler efsane diziler ve filmler tanitimlarini zevkle yapıyorum sizlerde yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen desteklerinize...