Masum Şeytan

By sinem_y

372K 20K 1.2K

Clarabel Lawrence, aile soyuna layık davranamamış basit bir kadındı. Bu sebepten cemiyet kuralları çerçevesin... More

Başlangıç.
-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-11-
-12-
duyuru
-13-
-14-
-15-
Duyuru 2
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
Dükler Serisi?
Son Söz.
Bir bölüm daha?

-10-

10.9K 684 42
By sinem_y

+

"Hayır!" diye bağırdı, kızarmış yanakları ile Clarabel ve zorla çıkartılmış olduğu tabureden indi. Hırsını bir şeylerden çıkarması gerektiğinden döndü ve tabureyi tekmeleyip, odada küçük bir gürültü çıkmasına neden oldu.

"Leydim, lütfen," demeye çalışarak elindeki iğneyle yaklaştı, Victoria'nın Fransız terzisi. Ancak Clarabel elini kaldırıp onu durdurdu. "Yerinizde olsam yaklaşmazdım madam." Ardından eteklerinin ucundan tutup bir çırpıda salondan ayrıldı. Kimseye görünmeden evden çıkmasına ihtimal vermiyordu. Koridorun ucundan en yakın arkadaşının kahkahasını işittiğinde korkuya kapıldı ve çıplak ayaklarına aldırış etmeden sola sapıp ilk gördüğü kapıyı açtı. İçeriye girdiğinde aslında kütüphaneye geldiğini anladı ve rahatlayarak nefesini verdi. İlerleyip şöminenin önündeki koltuğa oturup kollarını bedenine doladı ve gözlerini yumdu.

Daha bir ay önce, hayatında hiç olmadığı gibi özgür olmuştu. O küçük köyde, basit bir yaşam sürdürmeyi seçmişti. Tamam, toplum onu itmiş ve amcası açıkça evden kovmuştu ancak genç kız çok da kötü hissetmemişti. Sosyetenin acımasız bakışlarındansa, köylü çocuklarla meyve toplamak daha cazip gelmişti. Lucinda, bir anne şefkatiyle onu korumuş, sahip çıkmıştı. Üstelik ne kadar anlamasa da kızın sevdiği filozoflarla ilgileniyor gibi yapmış, onunla çay saatlerinin ardından istediği kadar kitap okumuştu. Derken, adı anılmaya değmeyen, kızı bulmuş ve Hawthorne'a getirmişti.

Ne hoş, diye geçirdi içinden ve gözlerini açıp duvardaki antika saate baktı. Er ya da geç onu bulacaklardı. Ve yeniden salona dönmeye zorlayacak, orasına burasına iğneler geçireceklerdi. Saçlarını çekiştirerek toplayacak, aile yadigarı mücevherlerle süsleyeceklerdi. İstemese de güzel olması beklenecekti, herkes ona bakacaktı. Bekar genç kızlar dedikodusunu yapacak, yaşlı kadınlar Clarabel'in güzelliğine burun kıvıracaktı. Bu esnada, evlilik yemini edilmiş olacaktı.

Clarabel, on dokuz yaşındaydı. Sosyeteye takdim edildiğinde, İngiltere'nin en güzel Düşesi ilan edilmiş, babası ile her yerde boy gösterir olmuştu. En az kendisi kadar güzel olan arkadaşı Victoria ve o, gelen evlenme tekliflerini geri çevirirken, Victoria'dan farklıydı kızın niyeti. Clarabel, aşka inanmıştı. En yakın arkadaşının aksine inanmıştı fakat şimdi anlıyordu ki inandığı günlerde saf bir çocuktan başkası değildi. Ne de olsa kalbini vermeye gönüllü olduğu nişanlısı Lord Demming, onu kirletmiş ve ortadan kaybolmuştu. İki gün içinde nişan bozulmuş, amcası bunu tüm Londra'ya yaymıştı. Ve kız hala kuzeni Wilson ile evlenmek istemeyince, evden kovulmuştu.

"Korkarım okumak için doğru bir saati seçmemişsin," dedi arkasından tok bir sesle Anthony ve yavaşça ilerleyip, kızın oturmuş olduğu koltuğun yanı başında bitti.

Genç kız aceleyle yanaklarını silip ayağa kalktı ve "Okumuyordum," diye mırıldandı. "O halde ne yapıyorsun?" diye sorunca Anthony, genç kız daha önce erkeğin kendisi ile bu kadar yumuşak bir tonla konuştuğunu hatırlamıyordu. "Ben... Ben sadece oturuyordum," dedi beceriksizce ve genç adam sadece gülümsedi.

"Yorulmuş olmalısın, haklısın," dedi kızı bir başka şoka sürükleyen Anthony ve ilk kezmiş gibi bakıp dudaklarını büzdü. "Gözleri kızarmış bir gelin istemiyorum küçüğüm, her kız evlendiği güne mahsus neşeli olmalıdır." Sonra ise uzanıp kızın siyah parlak saçlarını geriye ittirip, yanağını okşadı. Clarabel, nefesi kesilmiş, kehribar gözlerin büyüsüne çoktan kapılmışken, ne olduğunu bilmiyordu. Anthony'nin kısık sesi, kızı telaşlandırmıştı. Birden düşecek gibi olunca belinden yukarıya tanıdık bir sıcaklık yükseldi ve seve seve kendini bıraktı...

"Clara," dedi birkaç dakika sonra tepesinde dikilen ve son derece kaygı duyan Dük Townsende. "Uyan."

Genç kız gözlerini açtığında, Victoria ve Nicolas'dan başkasını göremedi, geniş salonda. Hemen kalkmaya yeltendi ancak kolundan sıkıca tutup yatırdı birisi onu. Ve bu birisi, uşağa şekerli süt getirmesini emredip kızın yanına diz çöktü. "İyisin, değil mi? Victoria uyumadığını söyledi, yorgunluktan bayılmışsın."

"Jordan?" dedi sorar gibi Clarabel ve bu defa tökezlemeden kalkabildi. Karşısındaki erkek, anlayışla gülümseyip kafasını salladı ve kız ne olduğunu anlayamadan ona sıkıca sarıldı. "Düğününe yetişeceğimi söylemiştim."

Jordan, gerçekten de söz verdiği gibi seyahatinden Clarabel için dönmüştü ama zaten bu süreden öncede defalarca görüşmüşlerdi. Yani şimdi yakın arkadaş oldukları söylenebilirdi. Genç kız da gülümseyip zorla "Teşekkür ederim," dedi. Başka tek kelime edemedi.

"Hayatım, terzi bekliyor, devam edelim de gecikmeyelim," deyince Victoria, bağırmak üzere dönmüştü Clarabel. Ancak sonra eli karnında, yanında kocası ile çekinceyle kendisine bakan arkadaşını farklı bir gözle gördü. İki canlıydı ve asla üzülmemeliydi. Diğer yandan, ona koşulsuz evini açan Nicolas'a olan kızgınlığını da yutmayı bildi ve ağırbaşlılıkla yerine konan tabureye yürüdü.

İki saat sonra tüm terziler ve çalışanlar görevlerini yerine getirmiş, Dük Cameron'a yakışacak bir gelin yaratmışlardı. Victoria, Düşes Cameron ve Düşes Stone'da bizzat bu fikre katılıyordu. Clarabel, incilerle süslü, bembeyaz ve tenine müthiş uyumlu gelinliği, özenle toplanmış, aralarına elmaslar tutturulmuş saçları ve en önemlisi ışıldayan yüzü ile unutulmaz bir güzellik içindeydi.

"Anthony küçük dilini yutacak," dedi çoktan gözleri dolan Düşes Cameron ve uzanıp, Clarabel'in ellerini tuttu. "Hiç ummadığım ama anında alıştığım bir karar oldu evlenecek olmanız ve sevgili kızım sana minnettarım, oğlumla evleneceğin ve nihayet beni rezil etmesini önleyeceğin için."

Genç kız ne diyeceğini bilemediği için teşekkür etmekle yetindi. Arada tebessümde bile bulunduğu oldu ki bırakıldığı durum karşısında bu bir mucizeydi. Hala evlenecek olduğuna inanamıyordu.

"Üzgünüm, evlensem bile bu konu değişmeyecek tatlım," dediğinde Dük Cameron; tüm bakışlar çevrildi.

Clarabel, onu ilk defa böyle... Yakışıklı mı görüyordu? Hayır. Anthony zaten hep yakışıklı olurdu. Sadece genç kız zannediyordu ki bu defa onda gördüğü şey sadece çekici yüzü olmuştu. Çocukluğundan beri alışmış olduğu kibir yoktu. Kendini beğenmiş gülüşü yoktu, hafif bir tebessüm. Ve genç kız hayretle giymiş olduğu takıma baktı. Anthony Cameron normal bir damat gibi görünmüyordu, ondan beklenecek biçimde. Bir dakika, neler oluyordu? Clarabel, nasıl olurda onun yakışıklı olduğunu düşünürdü?

Genç kızın uçuk yeşil renkteki gözleri, erkeğin kolundaki saate kayarken hatırladı. Anthony Cameron'ı ilk defa yakışıklı bulduğu o anı hatırladı. Henüz on üç yaşındaydı. Cameronlar ile vakit geçirdiği ve çocuk olabildiği günlerden biriydi. Victoria'nın ağabeyinin döneceğinden habersizdiler. Bu nedenle evden birkaç kilometre uzaktaki derede içlikleriyle yüzmüşlerdi. Sırılsıklam vaziyette eve dönerlerken Anthony'nin arması ışıldayan arabasını görmüşlerdi. Küçük Victoria öyle korkmuştu ki en yakın arkadaşının elini tutup "Koş!" diye bağırmıştı. Ve birlikte ormana dönmüşlerdi. Victoria hemen ağaca tırmanırken telaşa kapılan Clarabel düşüvermişti. Ve o an arkasında, tüylerini ürpertecek erkek sesini duymuştu.

"Bakın burada ne var? Islak bir leydi..."

Clarabel, dişleri birbirine çarparken döndü ve yirmi üçüne yeni girmiş erkeğe baktı. Boyu mu uzamıştı? Aylardır görmediği Anthony'ye bakarken kıpkırmızı kesildiğinden habersizdi. Düşes Cameron'ın öğütlediği gibi sırtını dikleştirdi ve gırtlağını temizleyip "Merhaba Dük Cameron," demeyi başardı.

Anthony, elini havada boşver dercesine sallayıp, kıza daha da yaklaştı ve bozulmuş saçlarına, giyinmeyi beceremediği elbisesine göz attı. Yüzünü buruşturup "Dereye mi girdiniz?" diye sordu. Halbuki bu gereksiz bir soruydu, gerçek kabak gibi ortadaydı.

Küçük kız, eteklerinden tutup başını eğdi. Dışarıdan ne denli beceriksiz göründüğünü bilse elbette saygılı davranmaya çabalamazdı. Diğer yandan Anthony, küçük kızla açıkça dalga geçmeyi kafasına koymuştu. "Cemiyet kuralları kaç defa tekrarlanmalı ki sen bir Düşessin, ölçülü davranmalısın, bücür."

Clarabel, kafasını kaldırır kaldırmaz, gözlerinden alevler saçıyordu. Ellerini beline yerleştirip, ağırlığını tek ayağına bırakırken "Efendim?" dedi, duymamış gibi. "Bücür diye bitirdiğin cümle bana mıydı acaba? Muhtemelen yanlış işittim, aksi takdirde bir Düşese öyle hitap edilemeyeceğini biliyor olurdun!"

Anthony Cameron, kollarını önünde birleştirip dudaklarını büzerek "Ve sen de karşında bir Dük olduğundan habersizsin sanıyorum," dedi. Ellerini çözüp havada salladı. "Her neyse soruma dönelim, dereye mi girdiniz? Sen ve Victoria'nın kaç ceza alması gerekiyor daha?"

Küçük kız, o anda esen küçük esinti ile ürperince farkında olmadan bedenine sarıldı. Diğer saniyede ise onu fazlasıyla şaşırtan olay gerçekleşti. Anthony, ceketini çıkarıp kızın omuzlarına sardı. Clarabel, duyduğu lanetlere, erkeğin centilmenliğine mahsus cevap vermedi. Sonrasında kafasını kaldırıp erkeğin, keskin bakışlarla dolu kehribar derinliğine baktı. Hizmetçilerin onu her gördüklerinde kıkırdama nedeni bu muydu?

Anthony, kıza doğru eğilip, kulağının arkasındaki hassas bölgeye fısıldadı. "Bana öyle bakma bücür." Elini kızın, yaşına göre oldukça dolgun görünen dudaklarına değdirdi ve "On üçünde olduğuna inanamıyorum," dedi. "On altısındaki kızlardan daha gelişmiş vücudun."

Genç kız, o gün neden bahsedildiğini anlamamıştı. Veya Anthony'nin bedeninde gezinen aç bakışlarını... Ya da kendinden on yaş büyük olgun bir erkeği bile etkileyecek derecede güzel olduğunun bilincinde olamamıştı. Tüm bunlar dört yıl sonra sosyeteye takdim edildiğinde, fark edilmişti. Yine de herhangi bir şey olmamıştı. Clarabel, inanılması güç çekiciliği ile davetlerde boy gösterirken, Anthony kadın düşkünlüğü ile nam salmıştı. Hiçbir leydi, onunla yalnız kalmaya cesaret etmiyordu. Çünkü bu kitaplarda yazmasa bile en büyük günahtı.

Clarabel, şimdi bu günahla hayatını birleştirecekti.

"Ah, çok yakışıyorlar!" cümlesi ile bu güne döndü, genç kız. Etrafındaki hemen herkes hayranlıkla ona bakıyordu. Ve tabi, müstakbel kocasına...


Continue Reading

You'll Also Like

46.8K 1.9K 54
"Bir dilek hakkın olsa ne isterdin" diye sordu Zeynep. "Çocuk olmak isterdim " dedim. Çocuk olmak. Eğer çocuk olarak kalsaydım. Batu yanımdan gitmiş...
540K 25.3K 31
#1 olarak tamamlandı^-^ Baron Jamison'un en büyük kızı Mary, İskoçya'nın en güçlü toprak sahiplerinden Ferguson klanının gelecek varisi Daniel'la evl...
272K 27.1K 200
Karanlıkta çok zaman geçirdi. Artık o bile ne kadar olduğunu bilmiyordu. Sonuçta hiçbirşeyi değiştiremedi. 4. kez yine soğukta yalnız başına gözlerin...
18.9K 1.3K 15
Hırslı ,gözü pek bir kadın ... Keira McLeod . Tüm hayatını değiştiren kararı aldığında artık her şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmiyordu. Nefret...