-3-

13.7K 781 46
                                    

**

Clarabel, mola verilmeden yapılan dört saatlik yolculuk boyu sıkıntıdan patladı. Kelimenin tam anlamı buydu çünkü yumuşak kadifelerle sarılı, lüks Cameron armalı faytonda yalnızdı. Açıkçası bunu tahmin edememişti. Yani, çocukluğundan beri Anthony'den çekinmemişti ve neden ayrı arabalarda yolculuk yaptıklarına da anlam vermemişti. Ta ki hakkında düzinelerce kitap yazılmış cemiyet kuralları aklına gelene dek.

Evlenme çağında bir genç kız asla ama asla bekar bir genç adamla, yanında refakatçisi olmadan aynı ortamı paylaşamazdı. Aksi takdirde adı lekelenirdi. Tabi işin bu raddeye varması, uygunsuz bir hareket sonucu ortaya çıkardı. Tıpkı, her neyse, Clarabel düşünmeyecekti.

Şans mıydı kader miydi bilinmez, genç kızın kalmakta olduğu köy, Hawthorne'a yakındı, yani dört saatlik bir mesafe söz konusuydu. Ve Clarabel aradan geçen aylara karşın Hawthorne'u yeniden bıkmadan muhteşem bulmuştu. Victoria'nın bahsettiği gibi kesinlikle sıcak havalarda daha güzeldi.

Townsende ailelerinin nesillerdir sahip oldukları Hawthorne'un girişindeki siyah büyük kapıdan geçiyorken Clarabel cama yapışmış gülümsüyordu. Üniformalı bekçiye dayanamayıp el salladığında, yaşlı adam mahcup olsa da başını eğip gülümsemişti.

Yola dizili sayısız kusursuz yeşilliğin ardından görkemli ev göründü ve Clarabel'in karnına sancılar saplandı. Ve bu saniyeden sonra düşündü.

Nicolas Townsende'in eşi Victoria için düzenlediği ve tüm Londra'nın davetli olduğu baloda olmuştu her şey. Yani Clarabel'in adı, o gece lekelenmişti. Gözlerini yumup geri yaslandı. O korkunç gece aklından hiç çıkmıyordu ki. Nasıl çıksın? Sonuçta o gece kuzeni Wilson Lawrence tarafından tehdit edilmişti. Hemen ardından nişanlısı Morgan Demmings tarafından... Genç kız ağlamadan düşünmeyi kesti. Aceleyle kafasını salladı ve çoktan kapının açıldığını gördü.

Townsende çalışanlarından biri, tüm sevecenliği ile kıza eğilip "Hoş geldiniz leydim," deyince, Clarabel yeni bir duygu seline sürüklendi. Derin bir nefes alıp arabadan yardım almaksızın atladı. Ne yapsın, kibarlığı kendine yakıştırmıyordu.

"Clara! Tanrım! Bu gerçekten o!"

Clarabel şimdi iyi hissediyordu. Gerçekten huzurlu hissetti. Bu, evde hissetmek gibi değildi ama konuşabileceği insanların sesini işitmek farklıydı. Gülümsedi ama abartmadı. Zira hala gerçek tebessümlerine kavuşamamıştı.

Victoria, uzun, açık kahverengi bukleli saçları arkadaşının siyah, düz yumuşacık saçlarına karıştığında sevinç çığlıkları attı. Arkasından dikkatli davranmasını rica eden kocasına kaşlarını çatıp açık ve net bir biçimde susmasını emretti.

"Clarabel diyorum Nicolas!" diye çemkirdiğinde zavallı kocasına, tüm Londra'nın çekindiği güçlü adam, birden sinip geri çekildi. Başını eğişinden anladı Clarabel, ayrı geçirdikleri aylarda iyice bağlanmıştı Nicolas, Victoria'ya.

Victoria'nın sarılma faslı bir türlü bitmek bilmeyince Colin kısa ve anlık bir hareketle Clarabel'i kucağına çekti ve sıkıca ona sarıldı. Genç kız Colin'i çocukluğundan bu yana tanırdı ve tüm görgü kuralı takıntılarına karşın severdi. Çünkü Colin aile içinde nasıl davranmasını bilir, arkadaşları ile üslupsuz konuşurdu.

"Bırakın da kardeşime bir bakayım," dedi en duyarlı tonuyla Nicolas ve uzanıp kıza sarıldı.

Clarabel göz pınarlarına biriken yaşları, gözlerini kapatarak içine attı fakat bu ev gibi hissettirebilmişti. Nicolas, en yakın arkadaşının kocası değildi. Bu sadece aracıydı. Clarabel, babasının ölüm haberini aldıktan hemen sonra Nicolas ve Victoria onu ziyarete gelmişti ve o gün, Clarabel, hayranlığını gizleyememişti. Çünkü Nicolas, o gün kendisine şimdi yaptığı gibi bir ağabey şefkati ile sarılmış, güvence vermişti. Ayrıca kendisini kız kardeşi gibi gördüğünü söyleyerek, kıza verdiği kıymeti ortaya koymuştu. Clarabel için Nicolas farklıydı bu nedenle.

Masum Şeytan Where stories live. Discover now