-17-

9.7K 536 34
                                    

  "1812 sezonu Londra adına oldukça sıradan geçiyordu ki Dük Farrell'ın nişan haberi ile yeniden çalkalanmaya başladı. Cemiyette dolaşan dedikodulara bakılırsa düşes adayımız Leydi Lilian Penwood'dan başkası değil ve bir diğer habere bakacak olursak Dük Farrell, nişan ertesi Londra'dan ayrıldı. Şu günlerde doğum yapmaya hazırlanan Düşes Townsende'i ziyarete gittiği yönünde dedikodular dolaşmakta.

Son olarak sevgili okur, ne Dük Cameron ne de Düşes Cameron'dan hala boşanmaları hakkında tek haber çıkmadı. Duyumlar dikkate alınırsa Leydi Harrington, Dük Cameron'ın kırdaki evlerinden birine taşınmaya hazırlanıyor."

"Ne zamandan beri gazeteler akşam yemeklerinde okunuyor?"

Clarabel çoktan asılan suratını gizlemeyi umarak tabağına eğildi ve soruyu yanıtsız bıraktı. Ne var ki Anthony ağzına koca lokmalar atarken konuşmayı sürdürme peşindeydi.

"Victoria'nın ne zaman doğuracağını ben bile bilmiyordum. Kayda değer tek şey göremiyorum bu gazetede."

"Elise'in evlerinden birine taşınması da epey önemsiz," diye mırıldandıp suyunu bitirdi Clarabel.

"Bir şey mi dedin?" diye sorarken yemeğini bitirmek üzereydi Anthony.

"Tatlımı kütüphanede yiyeyim diyorum-"

"Harika fikir! Hadi geçelim kütüphaneye."

İki dakika geçmemişti ki Clarabel yumruk yapmış olduğu elleri ile hızlı adımlarla koridoru geride bırakmaya çalışıyordu. Tabi Anthony nefesini bir saniye dahi ensesinden eksik etmiyordu bu süreçte. Genç kız da sinirlerine hakim olmayı hedeflerken kütüphane fikrinden bilinçli olarak vazgeçip dinlenme salonuna yöneldi. Sonuçta kitaplara dokunmadan veya onlar hakkında konuşmadan kütüphanede bulunmak manasızdı.

Salona girdiklerinde Victoria'nın eskiden dadısı şimdilerde ise yeni hizmetçiler yetiştirmekle meşgul olan Emily içeri girip "Çay ister misiniz?" diye sordu.

"Evet, tatlılarımızı da gönderir misin?" diye sordu tatlılıkla Anyhony. Tüm malikane dükün, düşesin bulunuşuna sevindiğine neredeyse inanmış şekilde arkalarından konuşuyordu. Dük ve Düşes ise bundan habersiz salonda laf dalaşı içerisindeydi.

"Seni anlamıyorum" dedi sonunda Clarabel yoksa zavallı, kendisini kaybedecekti.

Anthony ise her şeyden habersiz gibi gömleğinin kollarını dirseklerine varıncaya dek kıvırıp Clarabel'in yanına oturdu. Bacaklarını saran çizmelerini de sehpaya uzatıp yaslandı ve kehribar gözlerini işlemelerle dolu tavana dikti. Genç adamı bu halde gören hiçbir canlı cazibesini görmezden gelemezdi; Clarabel'in hizmetçileri kapının ardından onları gözetlerken böyle düşünmüştü.

"Emin ol ben de seni anlamıyorum" dediğinde Anthony, hala yukarı bakıyordu.

Clarabel şüphe ile gözlerini kısıp, içinden acaba sarhoş mu diye düşündü ancak ses tonunda onu ele verecek tek şey yoktu. Sakince "Bağırıp çağırmayacak mısın evden uzaklaştığım için?" diye sorunca Anthony sonunda başını kızdan yana çevirdi ve Clarabel, yerinde kıpırdanma ihtiyacı duydu.

"Diyelim ki bağırıp çağırdım hatta sana ceza verdim, tüm bunlara uyacak mısın?" diye sordu Anthony alayla ve ekledi. "Arkamı döner dönmez pencereden kim bilir hangi yolu kullanarak atlayacağını ben biliyorum ya sen?"

Clarabel kendisini bu denli tanıyan Anthony'ye gururla baktı ve gülümsedi. Sırtını dikleştirip "Aynen öyle!" dedi. "Beni zorla bu evde tutamazsın."

Genç adam sıkıntılı bir nefes verip yanında oturan kadına baktı. Günboyu kirlenen elbisesini değiştirme gereksinimi duymamıştı. Saçlarını da taramak şöyle dursun yemek yerken ağzına girmemeleri adına ensesinde öylece toplamıştı. Boynunda, kolunda veya kulağında Cameron düşeslerinin takabileceği tek mücevher yoktu. Zaten Anthony merak etti acaba Clarabel'in onlardan haberi var mı diye...

Masum Şeytan Where stories live. Discover now