Affet [+18]

By _Aytac_

18.7K 1.6K 1.3K

Zehra Balaban sevdiği herkesi kaybetmişti. Beş yaşındayken babası, on yaşındayken annesi, on dört yaşındayken... More

Giriş
Söz
Çocuk
Şefkat
Umut
Kedi
Anne Kokusu
Liste
Sınırlar
Özlem
Yanlış Anlaşılma
Hatıralarda Yaşamak
Tek Suçsuz
Aile
Tamamlanmak
Aşık Olmak
Korkmak
Yaraları Sevmek
Emine Balaban
Özür Dilerim
Zehir
Sevgilim
Kirli Sır
Sevilmek
Gerçek Kişilik
Kimsesiz
Seni Seviyorum
Madem
Teslimiyet
Affet
Serçe Parmak Sözü

Tehdit

416 41 50
By _Aytac_

Serdar Kılıçaslan

Etrafımdaki konuşmaları anlamakta zorlandığımdan yeniden gözlerimi kapattım. Uyanalı birkaç dakika olmuştu ama ailemin bunun farkında olduğunu sanmıyordum. Akıllarına gelen her soruyu doktora soruyor, cevabı uzun olana kadar da ellerinden geleni yapıyorlardı. Şu anda olanları bile hatırlamadığımdan bunca kelimeyi aynı anda duymak başımdaki ağrıyı artıyordu. Vücudumdaki ağrılarla baş etmek yeterince zordu zaten. Küfür etmek üzere dudaklarımı araladığım sırada duyduğum buz gibi sesle hızlıca gözlerimi açtım.

"Dışarı çıkın."

Kapının yanında durmuş olan Zehra boş gözlerle bana bakıyordu. Başka zamanda kimse dediğini yapmazdı, bunun farkındaydım. Fakat Zehranın buz gibi sesine eşlik eden sert bakışları harekete geçmelerini sağlamıştı. İkimiz odada yalnız kalınca küçük adımlarla yatağa yaklaşıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Henüz ne benimle konuşmuş ne de dokunmuştu. Kollarını göğsünde kavuşturup arkasına yaslandı.

"Zehram, iyi misin?"

"Sanırım bu soruyu cevaplaması gereken kişi sensin." Bakışlarını çıplak göğsümde dolaştırdı. Omzumda ve karnımda bandaj vardı. Kaç gündür burada olduğumu bilmiyordum. Anlaşılan bu günlerde Zehra hastaneden ayrılmamıştı. Karmaşa haline gelmiş saçlarını topuz yapmıştı. Göz altları çökmüş, koyulaşmıştı. Üzerinde ilk kez gördüğüm mor bir elbise vardı. Aynı anda hem bitkin hem de çok güçlü görünüyordu. "İyi misin?"

"İyiyim." Boş bakışlarından rahatsız olunca yanımdaki düğmeye basarak yatağımı dik hale getirdim. Zehranın daha önce bu kadar boş baktığına şahit olmamıştım. Dikkatli şekilde elini tuttum. Dokunuşumla anında gerildi. Aldığım tepki yüzünden kaşlarım çatıldı. "Neyin var?"

"Yaralandın."

"Nasıl bir hayatım olduğunu biliyorsun, Zehram. Böyle şeyler yaşanıyor."

Beni duymuyor gibiydi. Bakışlarını karnımdaki bandajdan ayırmadan "Vücudundan iki kurşun çıkardılar," dedi. Sesi kısık ve hırıltılıydı, sanki uzun süredir konuşmuyordu.

"Zehram..."

"Ölüyordun. Bu bir daha yaşanırsa..." Sesinin gittikçe kısıldığını fark edince öksürdü. "Ölürsen seni affetmem, Serdar." Duruşunu dikleştirip bana doğru eğildi. "Babam öldü. Annem öldü. Ablam öldü. Yeterince kaybım var." Koyulaşan kahveleri her birinin ölüm anının zihninde döndüğünü belli ediyordu. "Eğer bana iyi gelmek yerine yaralarımı artıracaksan şimdi söyle."

"Yaralarını artıracağımı söylersem ne yapacaksın?"

"Gideceğim."

Tek kaşımı yukarı kaldırarak "Tehdit mi ediyorsun?" derken ellerimi yumruk yapmıştım. Ölümden döndüğüm düşünülürse kesinlikle böyle karşılanmayı beklemiyordum. Yaşanan şeyin beni sevenler için zor olduğunu bilsem de terk edilmekle tehdit edilmek fazla değil miydi? Zehranın hala buz gibi olan sesini duyunca düşüncelerimden sıyrıldım.

"Nasıl anlamak istersen öyle anla. Ölürsen affetmem. Yaralarımı artıracaksan giderim. Tehdit olarak algılıyorsan algıla. İnan, umurumda değil." Ayağa kalkıp kapıya yaklaştı. Dışarı çıkmadan önce omzunun üzerinden yatakta şaşkınlıkla öfkenin karmaşasını yaşar halde bıraktığı bana baktı. "Otur ve düşün, Serdar. Mümkünse kararını kalbinin değil, vicdanının sesini dinleyerek ver."

Odada yalnız kaldığım anda vücudumun hareketsiz kalmasına neden olan şaşkınlıktan kurtulup "Turgut!" diye bağırdım. Seslendiğim adam hemen içeri girdi. Yaralandığım zamanlarda Turgut koruma işini kimseye bırakmaz, hastaneden çıkana kadar kapımdan ayrılmazdı. "Ben yokken bir şey mi oldu?"

"Hayır. Adamlarımız her yerde. Habersiz kuş uçurtmuyoruz."

"Ondan bahsetmiyorum. Zehraya bir şey mi oldu?" İfadesindeki değişimi fark etmemek mümkün değildi. Üstelik vücudu da gerilmişti. Serumu koparıp Zehranın peşinden gitme isteğimi zorlukla bastırdım. Önce ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu. "Ne oldu, Turgut?"

Telefonunu cebinden çıkarıp uzattı. "Sanırım kendin izlesen daha iyi olur," dedikten sonra oynat tuşuna bastı. Mekanlarımızda hep kamera bulundururduk ve kayıtları düşünülenin aksine yok etmiyorduk.

Video sonlandığı anda serum iğnesini kolumdan çıkarıp ayağa kalktım. Turgut zekice davranarak beni durdurmaya çalışmak yerine dolaptan kıyafetlerimi çıkardı. Öfkem odadaki havayı ağırlaştırmıştı. Kıyafetlerimi giyindikten sonra kapıya yöneldim. Fakat kapıyı açmadan önce durmuş, arkamı dönerek Turgut'un yakasına yapışmıştım. "Belanızı sikeceğim, Turgut." Zehranın videodaki hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Kan görmeye, silah sesi duymaya dayanamayan sevgilimin yaptıklarını izlemek işkenceden farksızdı. Üstelik tam olarak ne hissetmem gerektiğinden de emin değildim. Endişelenmeli miydim? Yoksa gurur mu duymalıydım? Bilmiyordum. Tek bildiğim Zehrayı kollarıma alma isteğiyle dolup taştığımdı. "Hepinizin belasını sikeceğim."

✂️

"Büyük sözü dinle lan. Hastanede kalman gerekiyor."

"Abin doğru söylüyor, Serdar. Doktor dinlenmen gerektiğini söyledi."

Merdivenlerin önünde durmuş halde hastaneye dönmem için beni ikna etmeye çalışan Çetin ve Pınar yüzünden dişlerimi sıkarak derin bir nefes aldım. "Yenge, kalbini kırmak istemiyorum," dediğim sırada kalp kırıcı şekilde konuşmamak uğruna elimden geleni yapıyordum. Ne dikişlerim ne de her adımımda sızlayan yaralarım umurumdaydı. Umursadığım tek şey, daha doğrusu tek kişi Zehraydı. "Çekilin önümden."

İkisi de söylediklerinin benim için anlamsız olduğunu fark edince yolumdan çekildiler. Yapabildiğim kadar hızlı şekilde yukarı, Zehranın odasına çıktım. Kapısını açan parmak izlerinden biri bana ait olduğundan içeri rahatça girebildim. Fakat Zehra içeride değildi. Abimle yengeme nerede olduğunu sormak için odadan çıkacağım sırada banyonun kapısının aralık olduğunu fark ederek adımlarımı oraya yönlendirdim.

Hastanedeyken üzerinde gördüğüm mor elbise kapının önündeydi. Büyük ihtimalle banyoya girdiği anda çıkarmış ve yere atmıştı. Önceden fark etmemiş olsam da banyonun ışığı sayesinde elbisenin üzerindeki kan lekelerini şimdi görebiliyordum. Beni vuran adamın kanı. Küçük adımlarla küvete yaklaştım. Zehra çıplak halde suyun içinde oturuyordu. Bacaklarını kendisine doğru çekmiş, kollarını etrafına sarmış ve çenesini dizlerinin üzerine yaslamıştı. Küçücük görünüyordu. Elimi sızlayan kalbimin üzerine koymamak için ellerimi yumruk yaptım. Onu böyle görmekten nefret ediyordum.

"Saçlarını yıkayalım mı?"

Düşüncelere dalmış olduğundan irkilerek bana baktı. Akşın buraya geldiğinde lavaboya yetişebilsin diye banyoda bulundurduğu tabureye oturmuştum. Üzerimde siyah spor pantolon ve tişört vardı. Kesinlikle vücudumdan iki kurşun çıkarılmış gibi görünmüyordum. Fakat çıkarılmıştı ve Zehra da bunu biliyordu. Yeniden önüne dönüp "Yaralısın," dedi.

"Yaralı olsam da seninle ilgilenmek istiyorum."

Yaranan sessizliği onay olarak algılayarak duş başlığını alıp sıcak suyu açtım. Saçlarını ıslattıktan sonra avucuma şampuan sıktım. Parmaklarım saçlarının arasında dolaşırken dokunduğum bedenin gittikçe daha da kasıldığının farkındaydım. Nedenini bilmediğim bir şey yüzünden kendini sıkıyordu. Bununla ilgili hiçbir şey söylemedim. Saçlarını durulamamın ardından life duş jeli döktüm. Daha önce de Zehrayı yıkamıştım ama o zaman üzerinde sütyen ve külot vardı. İlk kez tamamen çıplaktı ve dokunuşumun onu rahatsız edip etmeyeceğinden emin değildim. Özellikle de ruh hali böyleyken. Konuşmak istemediğini bilsem de sormadan ona dokunmam imkansızdı.

"Vücudunu yıkamamı ister misin?"

"Üzerimde o herifin kanının kokusu var," diyerek sorumu cevapladı. Harekete geçmem için bu yeterliydi. Rahatsız olmasın diye aynı anda hem hızlı hem de yumuşak hareketlerle vücudunun her noktasını yıkadım. İşim bittiğinde Zehra hala kaskatıydı. Kahvelerindeki boş bakış da varlığını sürdürüyordu.

Askıdan aldığım bornozu açarak "Gel," dememle kaskatı hareketlerle bornozu giyindi. Dikişlerimi umursamadan onu kucaklamak için eğildiğimde sağlam omzumdan itti. Kulak tırmalayan sessizliği bozmadan banyodan çıktı. Kapının önünde bakışlarının değdiği mor elbiseye kısacık bir an baksa da durmadı. Beni görmezden gelerek makyaj masasının önünde durdu. Normalde saçlarını ıslakken taramazdı, daha önce anlatmıştı. Çocukken annesi bunu yapmamasını, ıslak saçları taramanın dökülmeye neden olduğunu söylemişti. Fakat şu anda boş durmak istemiyordu.

Sağlam omzumu duvara yaslayarak saçlarını tarayan kadını izledim. Hareketlerindeki sertlik bakışlarındaki boşlukla yarışıyordu sanki. Güya aynaya bakıyordu ama hiçbir şey görmediğine bahse girebilirdim. Dişlerini sıktığından çene hattı belirginleşmişti. İyi değildi. Hızlı adımlarla yanına gidip kolundan tutarak bana dönmesini sağladım.

"Bırak."

"Zehram, bana bak."

"Bakmayacağım, bırak," dese de kaskatı bedenini kollarımın arasına hapsettim. Sarılışım sıcacık, sarıldığım beden ise buz gibiydi. Yaralı olduğum için debelenmiyor olmasına rağmen sağlam kısımlarımdan iterek kollarımdan kurtulmaya çalışıyordu.

"Güvendesin. Yanındayım, Zehram. Ağlamak istiyorsan ağla."

Bir şekilde kollarımdan sıyrılmayı başarınca öfkeyle "Tek damlasına bile değmezsin," deyip arkasını döndü. "O yüzden ağlamayacağım."

"İnan, gözyaşlarını hak etmediğimi biliyorum ama daha fazla böyle devam edemezsin. Rahatlamak zorundasın."

"Rahatım ben. Sen kendi derdine yan, Serdar. Vurulan kişi ben değildim."

Zehranın vurulma ihtimalini duymak bile beni tarifi imkansız şekilde rahatsız etmişti. Bu kadının saçının teline kıyamıyordum. Vurulmak ne demekti? Sakinleşmek için aldığım birkaç derin nefesin ardından "O herife yaptıkların yüzünden böylesin, değil mi?" dedim. İzlediğim görüntüler zihnimde döngü haline getirilmiş gibi durmadan oynuyordu. Zehranın mekana girişi, kanlar içindeki adama yaklaşması, bacak arasına tekme atması, elektrik vermesi, saçlarını çekiştirerek kulağına eğilip bir şeyler söylemesi ve en sonunda kafasını beyzbol sopamla ezmesi. Videoyu bir kez izlemiş olmama rağmen her detayı zihnime kazınmış durumdaydı. Fazlaydı. Yaşananlar Zehram için fazlaydı.

Hırlamaya benzer şekilde "Hak etmişti," demesiyle şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Kahvelerini nefretin kavurucu alevleri sarmıştı. Düşündüğümün aksine o adamdan bahsetmek kötü hissetmesine neden olmamıştı. Sadece öfkeliydi. "Sevdiğim adama dokunmayacaktı. Canı çıkana kadar devam etmediğime şükretsin."

Yaşadığım farkındalığın etkisiyle "Vicdan azabından böyle değilsin," deyince bakışlarını kaçırdı. Titriyordu. Yeniden kolunu tuttum. "O zaman neden böylesin, Zehram?"

"Ölüyordun be adam! Ölüyordun!" Haykırışı öylesine acı doluydu ki, irkildim. Böylelikle kolunu da bıraktım. "Doktorlar hayati tehliken olduğunu söylediler. Beş gün boyunca gözlerini açmadın. Beş gün! Kıyafetlerini gördüm. Kan içindelerdi. Senin kanındı." Bağırarak yumruklarını makyaj masasına indirdi. Aynı kan on dört yaşında da vardı. O gün kanın sahibi ablasıydı. "Yetmiyor mu ya? Babam. Annem. Ablam. Yetmedi mi? Yetmedi mi, Serdar?! Ben daha kaç sevdiğimi toprağa vereceğim? Kaçınızın yüzünü unutacağım? Kaçınızın sesini unutacağım?" Gözyaşlar ardı ardına akarken yaşadığı duygu patlaması yüzünden güçsüz düşen bedenini daha fazla ayakta tutamadı. Dizlerinin üzerine çöktüğü anda karşısında diz çöktüm. "Kaçınıza ağlayacağım?"

Dokunmaya kıyamadığım saçlar Zehra tarafından çekiştirilirken incitmekten korkarak bileklerini tuttum. "Zehram, dur." Fısıltım içimde kopan fırtınaları saklıyordu. Sevdiğim kadının isyan ettiğini ilk kez görüyordum. Ne ablasının küfürleri ne de yediği dayak dilini çözmüştü. İlk kez ruhunu kanatan şeyleri dile getiriyordu ve buna sebep olan benim vurulmamdı. Sol göğsümdeki ağrı biraz daha arttı. Zehranın saçlarının arasındaki ellerini göğsüme çekerek saçlarını yolmasına engel oldum. Hemen ardından diğer kolumu beline sararak titreyen bedenini de göğsüme doğru çektim. Dudaklarım saçlarının arasında, elim sırtındaydı. "Yavrum, ne olursun dur. Beni toprağa falan vermedin. Yaşıyorum. Yanındayım."

"Ölecektin! Sen de gidecektin!" Göğsümden ayrıldı. Fakat bu kez kaçmadı, aksine yüzümü ellerinin arasına aldı. Karşımdaki manzara yüzünden acıyla inledim. Sevdiğimin gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş, kirpikleri ıslanmış, dudakları ısırılmaktan paramparça olmuştu. Görüyordum, ruhu da paramparçaydı. "Yapma, Serdar. Yalvarırım yapma." Durmadan başını sağa sola sallarken yüzümü titreyen elleriyle okşadı. "Az kalsın seni de unutacaktım. İstemiyorum. Artık sevdiklerimi unutmak istemiyorum. Durduramıyorum ki. Elimde olsa hepsinin yüzünü çiviyle zihnime kazırdım ama yapamıyorum. Günü gelince her giden unutuluyor. Gitme, Serdar. Bana sevilmenin nasıl hissettirdiğini hatırlatıp da herkes gibi gitme. Ne olursun gitme. Gitme."

"Gitmeyeceğim."Boğazımdaki düğüm yüzünden sesimin boğuk çıkmasını umursamadım. Zehrayı göğsüme hapsederken ben de titremeye başlamıştım. Şimdiye kadar onunla ilgili bir çok şeyi fark etmiş olmama rağmen şu anda karşılaştığım şeyi daha önce görmemiştim. Kaybetme korkusu öldürücü yükseklikteydi. Belinde silah taşıyan, kurşunların arasında hayatını sürdüren biriyle olmaması gerekiyordu. Benimle olmaması gerekiyordu. Bunu görmeme rağmen saçlarını öperek "Söz veriyorum, gitmeyeceğim," diyerek söz verdim. Gidebileceğimi bildiğim halde söz verdim.

Çünkü bencildim. Yedi ay önce hayatıma girmiş olan bu kadından vazgeçemeyecek kadar bencildim. Nasıl olduğunu bilmesem de Zehra Balaban aldığım nefes kadar değerli olmuştu. Onsuz yapamazdım. Sevilmenin nasıl hissettirdiğini hatırlayan tek kişi Zehra değildi ki. Benim için de durum aynıydı. Etrafımda abim, yengem, yeğenlerim olsa da sevilmenin nasıl hissettirdiğini yedi ay önce hatırlamıştım. Üstelik sadece sevilmeyi değil, sevmeyi de hatırlamıştım. Kardeşimin ölümüyle buz tutmuş kalbim kollarımın arasındaki kadının tek gülüşüyle erimiş, yeniden atmaya başlamıştı. Hangi insan isteyerek böyle bir gülüşten vazgeçebilirdi ki?

Ben yapamazdım. Mümkünse kararını kalbinin değil, vicdanının sesini dinleyerek ver demişti Zehra. Ben ise kararımı kalbimi dinleyerek verdim. Birlikte olmamamız gerektiği gün gibi ortadayken hayatımı gülüşüne saklamış olan kadına daha sıkı sarıldım. Sonumuzun nasıl olacağını da, yapmam gerekeni de düşünmek istemiyordum. Elimde Zehrayla geçireceğim kaç ay varsa onunla yetinecektim. Tek dileğim vardı. En sonunda yokluğuyla mücadele etmek zorunda kalacağını bildiğim kadını öperken tek dileğim vardı.

Yalvarırım, ondan gülüşünü çalan kişi ben olmayayım.

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Continue Reading

You'll Also Like

638K 41.6K 86
"Ne var biliyor musun? Sana zerre inancım da güvenim de yok." Alp kafasını iki yana sallayıp telefonu hoparlörden alıp direkt kulağına götürdü. Söyle...
81.8K 17.6K 65
Süveyda, kalbin üstündeki siyah benek demektir. Kalpteki gizli günah merkezi... Sen, ben, onlar aslında hepimizin kalbinde bir yerlerde bu gizli güna...
1.6M 82K 47
"Anlatayım mı sana? Anlayacak mısın anlatırsam?" Dedi bir anda ateş gibi bir sesle. Elleri kollarımı kavradı. "Neyi?" Dedim titrek bir nefesle. "Anl...
43.9K 2.1K 14
İki tutsak kalbin hikayesi... Hiç berdel yüzünden annenizin katiliyle evlenmek zorunda kalmışmıydınız? Ben kalmıştım.Berdel uğruna annemin katiliyle...