Affet [+18]

By _Aytac_

18.7K 1.6K 1.3K

Zehra Balaban sevdiği herkesi kaybetmişti. Beş yaşındayken babası, on yaşındayken annesi, on dört yaşındayken... More

Giriş
Söz
Çocuk
Şefkat
Umut
Kedi
Anne Kokusu
Liste
Sınırlar
Özlem
Yanlış Anlaşılma
Hatıralarda Yaşamak
Tek Suçsuz
Aile
Tamamlanmak
Aşık Olmak
Korkmak
Yaraları Sevmek
Emine Balaban
Özür Dilerim
Zehir
Sevgilim
Kirli Sır
Gerçek Kişilik
Tehdit
Kimsesiz
Seni Seviyorum
Madem
Teslimiyet
Affet
Serçe Parmak Sözü

Sevilmek

408 37 47
By _Aytac_

Zehra Balaban

Çok özledim. Seni çok özledim, ablam. Şu sıralar yokluğunun hayatımı ne hale getirdiğinin daha da farkına varıyorum. Şimdiye kadar anlatacak bir şeyim olmadığından yalnız olduğumun farkında değilmişim. Sevdiğim bir adam var. Ondan sakladıklarım var. Anlatırsam ne olur diyerek kendimi yeyip bitirdiğim sırlarım var ve bunları konuşabileceğim kimsem yok. Bu kadar yalnız olmak zorunda mıyım, ablam? Senden sonra neden kimseye tek kelime edemedim ki?

Ellerim titrerken kalemi defterin üzerine bıraktım. Çünkü karşılık olarak alacağım tepkiden korktum. Cevap buydu. Cevap hep buydu. Şimdi de aynısını yapıyordum. Serdarın bakışının, gülüşünün, dokunuşunun değişmesinden korkuyordum. Bu yüzden içim içimi yese de tek kelime edemiyordum. Eninde sonunda öğrenecekti. Buna rağmen susmaya devam ediyordum. Sanki susarsam geçmiş değişecekti.

Kapının tıklatılmasıyla defteri çekmeceye koydum. Bu saatte yanıma gelebilecek tek kişi olduğundan ve o kişinin de parmak izi kapıya tanıtıldığından "Gel," dedim. Günün bu saatinde bile üzerinde takım elbise olan adamı gördüğüm anda dudaklarım kendiliğinden hareket etti. Ona bakarken gülümsemek alışkanlık haline gelmişti. "Nasılsın?"

Serdar elimden tutarak ayağa kalkmamı sağladı. Yatağa doğru ilerleyip önce beni oturttu, ardından da kendisi uzanıp başını dizime koydu. Bakışlarımız buluştuğunda ben şaşkın, o ise huzurluydu. Karnının üzerinde duran elimi tutup avucuma kokumu içine çekerek küçük bir öpücük kondurdu.

"Şimdi iyiyim."

Diğer elimi dizlerimde yatan adamın saçlarının arasına daldırdım. "Yoğun bir gün müydü?" Son günlerde Kılıçaslan kardeşlerin ikisi de zamanlarının çoğunu işlerine ayırıyorlardı. İşin kötü yanı Çetinin nerede olduğunun bilinmesi, Serdarın ise bilinmemesiydi. Bir kardeş şirketteydi ama diğeri... Nerede olduğunu kendisi dışında kimse bilmiyordu. Beni en çok bu yoruyordu.

"İşler biraz karışık." Ona doğru eğildiğimden Serdar yüzüme düşen saçlarımın bir kısmını kulağımın arkasına itti. "Daha da karışacağından Antalyaya gitmem gerekiyor."

"Anlatya mı?"

"Birkaç günlük bir işim var ama erken dönebilmek için elimden geleni yapacağım."

Bir elim saçlarının arasında dolaşırken diğerinin tersiyle yanağını okşadım. "Orada da..." Serdarın işiyle ilgili geride bıraktığımız yedi ayda öğrendiklerim sınırlıydı. Saldırıya uğradığımız günün neden olduğu tartışmamız dışında oturup da bu konuyla ilgili konuşmuşluğumuz yoktu. Bir kısmını evin etrafındaki korumaların konuşmalarından, bir kısmını da gördüklerimden, Serdarın yaptığı konuşmalardan duymuş ve kafamda birleştirmiştim. Emin olduğum tek şey ne işle uğraştığıydı. "Orada da kumarhanen mi var?"

İlk kez işiyle ilgili direkt konuşmamla irkilen Serdar birkaç saniye yüzümü inceledi. Öncesine göre daha kararlıydım. Hala korkuyor olsam da aynı zamanda öğrenmeye de hazırdım. O da bunu gördü. Bu yüzden "Var," diyerek sorumu cevapladı.

"Sorun ciddi mi? Hayatın tehlikede mi?"

"Hayır, Zehram." Yeniden avucumu öptükten sonra dizimden kalktı. Yatakta karşılıklı oturduk. "Gerçekten bilmek istiyor musun?" Kısa bir tereddüt anının ardından derin bir nefes alarak başımı olumlu anlamda salladım. Serdar konuşmadan önce bileklerimi tuttu. Sağ elinin baş parmağını kolumun üzerindeki yara izinin üzerinde dolaştırmaya başladı. Unutmayayım istiyordu. Ne anlatırsa anlatsın karşımdaki kişinin beni seven, yaralarımla ilgilenmek isteyen, saçımın teline kıyamayan o adam olduğunu unutmayayım istiyordu. "Kurpiyerin müşterilerden biriyle anlaştığından şüpheleniyorlar. Uzun süredir aynı kişi aynı masada aynı kurpiyerle oynuyor ve kazanıyormuş. Gidip bizzat emin olmam gerekiyor."

"Ya öyleyse? Kurpiyere ve müşterisine ne yapacaksın?"

Sorularımı dile getirmeye cesaret etmiş olmama rağmen sesim titriyordu. Yalan söylemenin anlamı yoktu. Serdarın karanlık tarafı ödümü koparıyordu. Bir kez... Bir kez olsun mutluluğa ulaşmak kolay olsa olmaz mıydı? Elini tutmaya karar verdiğim adamın normal işi olsa olmaz mıydı? Ellerinin kanla kaplı olduğunu bildiğim birini sevmek o kadar zordu ki. Son zamanlarda ablamın cansız bedeni sürekli gözlerimin önündeydi, hatta rüyalarıma bile giriyordu. Bunun nedeninin Serdar, daha doğrusu belindeki silah olduğunun farkındaydım. Tüm yaralarıma iyi gelen adam en derin yaramı kanatıyordu. Sorumun anlamı var mıydı? Cevap o günkü konuşmamızda saklıydı zaten.

"Bu kadar basit mi yani?"

"Basit olmayan o oyunlar. Binler, bazen ise milyonlar söz konusu oluyor aptal dediğin oyunlarda. İster beğen, ister beğenme ama evet, böyle bir oyunda hile yaparsan bedelini canınla ödersin."

Yine aynısı olmuyor muydu? Yapılan şey hileydi. O zaman Serdarın oraya gitme nedeni de bu muydu? Hile yapanları öldürecek miydi? Ya ben? Bunu bilirken nasıl uyuyabilirdim?

Her zamanki gibi zihnimden geçenleri tahmin etmekte zorlanmadı. "Zehram, yapma." Konuşmak zorundaydık. Fakat benim cesaret ettiğime o cesaret edemiyordu. Çünkü biliyordu. Her konuşmamızda biraz daha uzaklaşacaktık. Yapabildiği kadar geciktirmek istiyordu. Ne yazık ki, benim istediğim bu değildi.

"Bilmek istiyorum. Buna hakkım var, Serdar. Elini tuttuğum adamın yanımdan giderken ne yapacağını ve yanıma döneceği zaman ellerinin ne halde olacağını bilmeye hakkım var."

"Aklından geçeni yapacağım." İrkildiğimi görse de "Eğer hile varsa ikisini de öldüreceğim," dedi. "İster beğen, ister beğenme, Zehram. Benim hayatım bu. Birini bile hayatta tutarsam başkaları da şansını denemeye çalışır. Babamdan sonra işleri ne kadar zorlanarak ilerlettiğimi bilmiyorsun. Şu anda ismim saygı görüyorsa, yurt dışında bile kumarhanelerim herkesin gitmeye can attığı yerlerse bunun nedeni canımı dişime takıp çalışmam. Şu noktadan sonra kimsenin bunu bozmasına izin verecek değilim."

Ellerimi tutuşundan kurtarmak istesem de izin vermedi. Canımı yakmamaya dikkat ederek ellerimizi bir arada tutmaya devam etti. "Kan dökmek pahasına mı?" dediğimde parmağı hala sağ kolumdaki yara izinin üzerindeydi.

"Birinin Serdar Kılıçaslanı kandırdığı, hile yapıp hayatta kaldığı ortaya çıkarsa saygınlığımı kaybederim. Kaybedersem ne olur, biliyor musun? Ezerler. Gözlerini bile kırpmadan ezip geçerler ve benim buna izin vermeye niyetim yok."

Düşünürsem uzaklaşırdım. Düşünürsem elini bırakırdım. İstemiyordum. Bu çelişki enkazdan farksız ruhumun yorulmasına neden olsa da istemiyordum işte. Ellerimi tutuşundan kurtarıp ensesine yerleştirdim. Serdarı kendime çekerken de, dudaklarımızı birleştirirken de zihnimi tamamen kapatmıştım.

Belimden tutarak bedenimi geriye doğru yatırdı. Öpüşmemiz daha öncekiler gibi değildi. Benim bastırmaya çalıştığım öfkem, Serdarın ise hissettiği arzu dudaklarımızın öncesinden daha sert hareket etmesine neden oluyordu. Nefes almak için ayrıldığımızda dudakları boynuma doğru ilerledi. İlk başta omzuna tırnaklarımı batırmamı umursamasa da baskı artınca masmavi bakan gözlerini yüzüme çevirdi. Alt dudağımı kanamasına neden olacak kadar ısırdığımı görünce baş parmağıyla çenemi okşayarak dudağımı dişlerimin arasından kurtardı.

"Sesini duymak istiyorum."

"Ben..." Serdarın eli sol göğsümü sardığı anda dudaklarımdan dökülen inlemeyi engelleyemedim. Duymak istediği sesin tam da bu olduğu kararan bakışlarından belliydi. "Kalbim patlayacakmış gibi hissediyorum."

"Kalbinin patlamasını sağlayabilirim." Serdar çenesini çıldırtıcı bir yavaşlıkta boynuma sürttü. "Sadece izin vermen gerekiyor," dedikten hemen sonra kulak mememi ısırdı. Karşılık olarak aldığı inleme öncekinden daha sesliydi. "Zehram, bana güveniyor musun?"

"Benim çok isteğim kursağımda kaldı. Ya senin, güzel kızım? En çok istediğin şey neydi?"

"Sevilmek isterdim, Selma teyze. Bu hayatı yaşamak zorundaysam bile en azından öncesinde sevilmek isterdim."

Komşumuz Selma teyzenin evinde Eminenin dizinde yattığım bir gece ikisinin yaptığı konuşma zihnimde yankılanınca Serdara sıkıca tutundum. Ablam gibi ben de sevilmeye geç kalmıştım ama denemek istiyordum. Saçımın teline bile kıyamayan bir adamla tanışmışken sevilmenin nasıl hissettirdiğini bilmek istiyordum. "Güveniyorum," diyerek sorusunu cevapladığım anda belimden tutarak yerlerimizi değiştirdi. Şimdi o yatakta sırt üstü yatıyordu, ben ise üzerindeydim. Sağ ayağını hafifçe kırdıktan sonra beni bacağının üzerine oturttu. Soyunmak yoktu. Çıplaklık yoktu. Beni korkutabilecek, kötü anıları hatırlatacak hiçbir şey yoktu. Ellerim omuzlarına tutunmuşken belimi sıkıca tutarak bedenimi kolayca bacağının üzerinde ileri geri hareket ettirdi.

Titrememe neden olan hareketin ardından nefes nefese Serdara doğru eğildim. Bedenim alev almış gibiydi. Nabzım bacak aramda atıyordu ve hissettiklerimin doğru olup olmadığını bile bilmiyordum. Yapabildiğim tek şey omuzlarına tutunmak, tırnaklarımı tenine gömmekti. Serdarın yüzüne dökülen saçlarımın sakallarına takılışını seyrederken dudaklarımdan firar eden inlemeleri engelleyemiyordum. Sonra fark ettim, Serdarın yeşilini kaybetmiş gözlerine bakarken kalçamı ellerinin ritmine uygun şekilde hareket ettiriyordum.

Ta ki Serdarın kendini ne kadar sıktığını fark edene kadar. Dişlerini öylesine sıkmıştı ki, çenesindeki kas seğiriyordu. Alnının sol kısmındaki ve boynundaki damar belirginleşmişti. Nabzının atışını görebiliyordum. Derin bir nefes alarak beline sarılı ellerini bileklerinden tuttum. "Serdar," derken sesim aynı vücudum gibi titriyordu.

Yeniden geçmişin etkisine girmiş olma ihtimalim yüzünden anında endişeye kapıldı. Başparmaklarını hareket ettirerek tenimi okşarken "Güzelim," diye fısıldadı. Sesi tahmin ettiğimden daha boğuk çıkmıştı.

"Senin de..." Yüzümün yanmasının nedeninin az önceki hareketlerim mi yoksa söylemek istediklerim mi olduğunu bilmiyordum. Sol göğsümdeki sıkışma artınca tırnaklarımı bu kez de bileklerine batırdım. Dürüst olmaktan vazgeçmeyecektik, değil mi? "Senin de benim gibi hissetmeni istiyorum."

Benden duymayı beklediği son kelimelerin kulaklarına ulaşmasıyla şaşırırken yutkundu. Öylece gözlerime bakarken ne gördü bilmiyorum. Belime sarılı elleriyle ona doğru eğilmemi sağlayıp burnunu yanağıma sürttü. "Ben halimden memnunum."

"Lütfen."

Sakallarına takılan saçlarımı okşayarak kulağımın arkasına itti. "Zehram," derken ses tonu samimiyetini hissettirecek şekilde yumuşacıktı. Hangi hareketinin, kelimesinin zihnimdeki kötü anıları devreye sokacağını bilmiyorken kendi zevki için risk almak istemiyordu, biliyordum. "Kendini zorlamanı istemiyorum."

"Normal hissetmek istiyorum." Serdar kararlı şekilde başını sağa sola sallayınca beni engellemesine fırsat tanımadan oturuşumu değiştirdim. Dizlerimi belinin iki yanına yerleştirirken de, az önce fark edilmeyecek şekilde baktığım pantolonunun önündeki şişkinliğin üzerine otururken de dişlerimi canımı yakacak kadar sıkmıştım. Bacaklarımın arasında Serdarı hissedene kadar. Dudaklarımdan dökülen inlemeyi Serdarın küfrü takip etti. Belimi daha sıkı tutarak doğruldu. Delirmek üzereydi ve bunun farkındaydım. Bu yüzden kollarımı boynuna sararak "Lütfen, Serdar," dedim titreyen sesimle. Ne istediğimi bile bilmiyordum. Sadece... Serdarın da benim gibi hissetmesini, kalbinin titremesini istiyordum.

"Korkarsan..."

"Lütfen."

"Bir an bile olsun..."

"Lütfen."

Serdar-resmen-hırlayarak bedenimi üzerinde ileri geri hareket ettirmeye başladı. Yüzlerimiz birbirimizin nefesini soluyacağımız kadar yakındı. Öpücüklerini bazı anlarda, özellikle de kalçamı hareket ettirdiğim anlarda küçük ısırıklar takip ediyordu. Nefes alışlarım her an biraz daha hızlanıyordu. Serdar parmaklarını sarıldığı belime gömmüştü, benim tırnaklarımı ensesine gömdüğüm gibi. İpleri koparmış gibi görünmesine rağmen bakışlarını gözlerimden bir an olsun ayırmıyordu. Nedenini tahmin etmek zor değildi. Geçmişe daldığımı işaret edecek herhangi bir şeyi kaçırmamak için bakıyordu.

Bedenim daha önce deneyimlemediğim kadar şiddetli bir titremenin esiri olurken zorlukla "Serdar," diyebildim. Bacaklarımdaki titremeyi durduramıyordum ve bu fazlasıyla yorucuydu. Öyle ki, tüm gücüm tükenmişti. Destek alabilmek için Serdara sıkıca sarıldım. Onun kolları da anında belime sarılırken başını göğsüme yasladı. Bedenlerimizin arasında mesafe yoktu. Tek vücut olmuş halde hareket ediyorduk.

Başını yasladığı göğsümü kokumu soluyarak öptü. "Korkma." Geri çekilip bakışlarımızı buluşturdu. Görmek istiyordu. Fısıldayarak "Bırak kendini," dedikten hemen sonra hareketlerini hızlandırdı. Bedenim bu kelimeleri duymayı bekliyor gibiydi.

Kollarına yığıldım. Dağılmış ifademi izlerken gelecek sefer etrafta kimsenin olmamasını sağlayacağına dair bir şeyler söyledi. Ardından terlediğim için yüzüme yapışan saçlarımı geriye doğru taradı. "Çok güzelsin."

Göğsüm sıkışıyordu ve buna hangi duygunun neden olduğunu çok iyi biliyordum. "Seni yoruyorum, değil mi?" Serdarın hayatının bundan daha farklı olduğuna emindim. İstediği kadınla olabilir, bundan çok daha iyisini yaşayabilirdi. Etrafındaki kadınların ona daha iyi deneyimler sunacaklarına emindim. Az önce yaşadıklarımız ne kadar güzel olsa da olması gerekenin bu olmadığının farkındaydım. Özellikle de pantolonlarımızdaki ıslaklığı hissederken Serdarı benim gibi bir enkazla uğraştırdığım için daha da kötü hissediyordum.

"Ne kadar iyi hissettirdiğin hakkında hiçbir fikrin yok. Birkaç saat öncesine kadar sürtünerek boşalma yaşımı geçtiğime emindim. Şimdiyse böyle düşündüğüm için kendimi yumruklamak istiyorum." Fark ettiği hareketlilikle tek kaşını kaldırarak aşağı baktı. Ayaklarımı birbirine bastırdığımı görünce şaşkınlıkla "Tahrik oluyorsun," dedi. Yanaklarım söylediği şeyi destekler gibi alev aldı. Elinin tersiyle sıcacık yanaklarımı okşarken yeni keşfinin etkisiyle yüzünde sevgi dolu bir gülümseme vardı. "Bu tarz konuşmalardan tahrik oluyorsun."

Neyin beni tahrik ettiğini bilmiyordum ki. Serdar benimle, bedenimle, tepkilerimle ilgili ne keşfediyorsa ben de o anda keşfediyordum. Bunu onun da bildiğine emindim. Sadece benimle uğraşmayı seviyordu. Beline sarılı halde duran elimi kaldırarak sırtına vurup "Kes şunu," dedikten sonra yüzümü göğsüne sakladım. Hem ondan utanıyor hem de onun göğsüne sığınarak saklanıyordum.

"Hadi, seni yıkayalım."

✂️

Saçlarımı örmeyi bitirince aynadaki yansımamı inceledim. Serdar dört günün ardından sonunda dönüyordu. Ben de bugüne özel görünüşüme özen göstermek istemiştim. Beni gardırobumun önünde surat asmış halde bulan Pınarın verdiği mor elbiseyi giymiştim. Üzerindeki küçük çiçekler elbiseye ayrı bir hava katıyordu. Söylediğine göre geçen gün alışverişe çıktığında almıştı ama onu yanlış anlayacağımdan endişe ettiğinden verememişti. Gardırobun önündeki bezmiş halimi görünce dayanamamış ve getirmişti. Kaç kez teşekkür ettiğimi hatırlamıyordum çünkü zamanlaması mükemmeldi. Geriye sadece saçlarımı yapmak kalmıştı. Onları da örmüş, ıslatmış ve kıvrılmalarını sağlamıştım. Ön kısımlarını örerek başımın arkasında toplamıştım. Güzel görünüyordum. İşin garip yanı bana bu güzelliği verenin ne elbise ne de saçlarım olmasıydı. Gözlerimdeki parıltılara eşlik eden engelleyemediğim gülümsemem sayesinde güzel görünüyordum. Bunun nedeni de ortadaydı. Serdar.

Kapının tıklatılmasıyla banyodan çıktım. Gelen Pınardı. Onu görmek ilk kez yüzümdeki gülümsemeyi soldurdu. Kan çanağına dönmüş gözlerini gördüğüm anda adımlarım durdu. Bacaklarımdaki tüm güç çekilmiş gibiydi. Pınarın gözleri kıpkırmızıydı. Dudağının titremesini ısırarak durdurmaya çalışıyordu. Yumruk yaptığı ellerinin iki yanında sallanışı bile kalbimin sıkışmasına neden oluyordu. "Ne oldu?" Cevap yoktu. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurup elbisemi avuçlarımın arasında buruşturdum. Yapabilirdim. Yapmak zorundaydım. "Pınar, ne oldu?"

Pınarın dudaklarından dökülen cevap yok saydığım, daha doğrusu yok saymaya çalıştığım gerçeği bir kez daha yüzüme vurdu. Sevilmek Zehra Balabanın kaderinde yoktu.

"Serdar vurulmuş."

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 122K 83
ZERYA💙🖤 Anne ve babasından güçlü olmasını öğrenen Asla kimseye boyun eğmeyen dediğim dedik olan Sadece ziyaret amacıyla geldiği Mardin'e tutsak ola...
5.7M 269K 58
"Küçük bir kız çocuğu gibisin." Soğuğun içime ilmek ilmek işlemesi gecenin ayazından değildi, onun buz gibi sözlerinden ürpermiştim. Gök yüzünde bizi...
1.6M 81.9K 47
"Anlatayım mı sana? Anlayacak mısın anlatırsam?" Dedi bir anda ateş gibi bir sesle. Elleri kollarımı kavradı. "Neyi?" Dedim titrek bir nefesle. "Anl...
38.7K 2.8K 10
Sezen, sıradan bir öğretmendi, ta ki İzmir'den İstanbul'a anneannesinin yanına dönene ve Tepeli Deve ile tanışana kadar. Başlangıç; 17 Eylül 2022