Affet [+18]

By _Aytac_

18.6K 1.6K 1.3K

Zehra Balaban sevdiği herkesi kaybetmişti. Beş yaşındayken babası, on yaşındayken annesi, on dört yaşındayken... More

Giriş
Söz
Çocuk
Şefkat
Umut
Kedi
Anne Kokusu
Liste
Sınırlar
Özlem
Yanlış Anlaşılma
Hatıralarda Yaşamak
Tek Suçsuz
Aile
Tamamlanmak
Aşık Olmak
Korkmak
Yaraları Sevmek
Emine Balaban
Zehir
Sevgilim
Kirli Sır
Sevilmek
Gerçek Kişilik
Tehdit
Kimsesiz
Seni Seviyorum
Madem
Teslimiyet
Affet
Serçe Parmak Sözü

Özür Dilerim

437 49 43
By _Aytac_

Serdar Kılıçaslan

Yakın korumamın getirdiği kahveleri alıp küçük adımlarla bir süredir uyuyan kadına doğru ilerledim. Emineyle ilgili konuştuktan sonra Zehra yarım saat boyunca göğsümde dinlenmiş, en sonunda uyuya kalmıştı. Tanıştığımız günden beri sadece evde zaman geçirdiğimizden bunun onu yorabileceğini düşünerek gitmek yerine çalışanlardan battaniye ayarlamalarını istemiş, Zehrayı da üzerine yatırmıştım. İkinci battaniyeyi de üzerine örttüğüm zaman yüzünde gördüğüm huzur dolu gülümseme beni de gülümsetmişti. Dalgaların sesini dinleyerek kumların üzerinde uyumaktan bile mutlu olan birinin böylesine üzülmüş, parçalanmış olması ise kalbimi sızlatmıştı.

Kahveleri kumun içine gömdükten sonra küçük hareketlerle yüzüne düşen saçlarını geriye doğru taradım. "Zehram, kahve aldırdım." Uyanmak istemediği için Boncuk gibi mırlayınca burnumu yanağına sürterek huylanmasına neden oldum. "Üşümüşsün. Kahveyi iç, sonra uyursun." Kendisinin uyanmaması yetmiyormuş gibi beni de boynuma sarılarak yanına çekince patronlarını rahatsız etmemek için belirli bir mesafe bırakmış olan çalışanlarımın bile şaşkınlıktan donmasına neden olacak şekilde kahkaha attım.

Babamdan kalan işlerin karanlık tarafının patronu olduğum günden beri içimdeki yaşam da, sevinç de yavaşça sökülüp alınmıştı. Kumarhanelerin başına geçmeyi ben tercih ettiğim halde zamanla bunun düşündüğüm kadar kolay olmadığını anlamıştım. İçine girdiğim karanlık dünya, belime taktığım silah ve yeri geldiğinde o tetiğe basmak zorunda olmak... Hepsi yavaşça gülüşümü soldurmuştu. Günün birinde ise karşıma Zehra çıkmıştı. Eğer orada olmasaydı yeğenimi kaybedecek ve hayatımın en kötü günü olacaktı tanıştığımız gün. Onun cesareti sayesinde en kötü gün en güzele dönüşmüştü. Zehrayı tanımıştım. Bundan ötesi var mıydı?

Sevmenin, sevilmenin, birini mutlu etmenin, birinin gülümsemesiyle mutlu olmanın ne demek olduğunu hatırlamamı sağlamıştı. Zehra ilk günden beri benim sevgime, şefkatime teşekkür ediyordu. Asıl iyileşen kişinin ben olduğunu ise görmüyordu. Babamın ölümüyle girdiğim az da olsa ışık alan karanlığım kardeşimin ölümünden sonra zifiri karanlığa dönüşmüştü. Yıllardır aydınlığa hasrettim ve kokusunu soluduğum kadının paramparça olmuş kalbi kör edici bir ışık yakmıştı karanlığımda. Gerçekten gülmek ne demek onu hatırlamıştım.

"Yemezler. O kahve içilecek."

Zehra uyku mahmurluğuyla dudaklarını boynuma, tam olarak nabzımı hissedeceği noktaya bastırdı. Kaskatı kesildiğimi fark edene kadar ne yaptığını anlamamıştı. Uykulu halinden tamamen sıyrılarak gözlerini büyütüp geri çekildi. "Ben..." Ellerindeki titremeyi fark edince derin bir nefes alarak onu kollarımın arasına çektim. Boncuk ve anneannesi tarafından zihnine, ruhuna, kalbine yerleştirilen korkuyu gördüğüm her an canım yanıyordu. Yıllar boyunca neler duymuştu da küçücük bir yakınlaşma bile korkmasına neden oluyordu? İşte bu sorunun cevabını düşünmek istemiyordum.

Bir kolum beline sarılıyken diğer elimle yanağını okşayarak dudaklarımı kulağının iki parmak aşağısına bastırdım. Bıraktığım her öpücükle Zehranın hızlanan nefesini kulağımda hissediyordum. "İkisinin de söylediklerini sil o güzel kafandan," diye fısıldadığım sırada bu kez dudaklarımızı birleştirdim. Öpüşmemiz derinleştikçe nefes alışlarımız hızlanıyor, kalp atışlarımız birbirine karışıyordu. Kokusundan uzaklaşmaya henüz hazır olmadığımdan alnımı alnına yasladım. "Dokunarak sevmek yanlış değil, Zehram."

Zehranın bir anda "Özür dilerim," diyerek başını göğsüme yaslamasıyla şaşkınlıkla yüzüne bakmaya çalıştım. Bu konuşmanın nasıl olup da özre bağlandığını anlayamamıştım. İlişkimiz öylesine garipti ki. Onu açık kitap gibi okuyor olmama rağmen bazen bir an geliyordu ve verdiği tepkiler, kurduğu cümleler karşısında ne yapacağımı şaşırıyordum. Zehra ne düşündüğü anlaşılır biri olduğu kadar ne yapacağı da tahmin edilemez bir kadındı.

"Saçmalama, Zehra. Özür dilenecek bir şey yok."

"Normal biriyle olmadığın için özür dilerim."

Göğsümden ayrılmamak konusunda fazlasıyla ısrarcı olan kadının yüzünü ellerimin arasına alarak gözlerime bakmasını sağladım. "Daha ilk günlerdeyken sana ne dediğimi hatırlıyor musun?" dediğimde ses tonum yüzünden Zehra nefesini tutmuştu. "Tüm normalliklerden daha güzelsin demiştim. Hala da öyle düşünüyorum. Hatta gün geçtikçe daha da güzelleşiyorsun."

Yüzü ellerimin arasındayken en sevimli gülümsemesiyle "Sen sevdikçe güzelleşiyorumdur belki de," diyen Zehrayla kocaman gülümsedim. Tanıştığımızdan beri yaşadığı değişimi görmek kalbimi ısıtıyordu. İlk günlerde saçlarının okşanmasına şaşıran, korkan kadın gitmiş, yerine sevilmenin tadını çıkaran biri gelmişti.

"O zaman başım dertte ha?"

"Neden?"

Zehrayı göğsüme çekerek "Çünkü seni çok ama çok sevmeyi planlıyorum," dedikten sonra sıkıca sarıldım. Tam da tahmin ettiğim gibi utançtan kıpkırmızı olduğu anda sırtıma vurdu. Daha önce birkaç kez bunu yapmak istediğini fakat yabancı olduğumuzdan her seferinde kendine engel olduğundan bahsetmişti. Bir kadın tarafından tokatlanınca sevinecek hale geldiğim için kafamı duvardan duvara vurasım geliyordu. Gülüşlerinin arasında kokusunu soluyarak huzuru bulduğum kadının saçlarını öptüm.

"Şiddet ha?" Bir elim beline sarılıyken diğeriyle uzanıp kumların arasına gömdüğüm kahveleri aldım. Birini Zehraya verdim, diğerini de kendime aldım. Kahvelerimizi yarıladığımız sırada derin bir nefes alarak Emineyle ilgili konuştuğumuzdan beri zihnimde dönüp duran şeyleri dile getirmek için dudaklarımı araladım. "Zehram, sana bir şey sorabilir miyim?" Bakışlarının denizden bana çevirdi. "O gün... Haberimizin çıktığı gün benden korkmuştun ya. Nedeni ablan mıydı?"

Sorumla kollarımdan uzaklaşıp başını kendine çektiği dizlerinin üzerine yasladı. Loş ışık eşliğinde izlediği deniz, kulaklarına dolan dalgaların sesi sayesinde daha sakindi. En azından ağlamadan ablasının ölümünden bahsedecek kadar iyi hissediyordu. "O adamın yüzü zihnime kazınmış durumda, Serdar. Gözlerindeki nefret, sesindeki öfke, attığı her adımda etrafa yaydığı korku..." Bakışlarını yüzüme çevirdi. Ben de bazen tıpkı anlattığı kişi gibi görünüyor olmalıydım. "Hepsi zihnime kazınmış durumda. Yalan söylemeyeceğim. İlk başta, yani senin belinde silah taşıdığını öğrendiğim ilk anda çok korkmuştum. Yıllar önce bir katille yollarımız kesişti ve ben kimsesiz kaldım."

"Bir an önce evden ayrılmak istemenin nedeni bu muydu?"

"Emine ablamı senin gibi karanlık bir adama kurban verdim. Boncuk'u da kaybetmekten korktum. Ne yaparsa yapsın ablam o benim. Bu hayatta ailemden geriye kalan ve beni seven tek kişi. Onun da zarar görmesinden korktum." Çöken omuzlarımı fark edince başını omzuma yaslayarak derin bir nefes aldı. "Kızma bana. O zamanlar farklı düşünmem mümkün değildi."

"Sana kızmadım." Kolumu omzuma yaslanmış olan Zehranın beline sarıp "Seni korkutan biri olduğum için kendime kızdım," dedim. Birbirimize sarılı halde dakikaları geride bırakırken korkunun esiri olmuş durumdaydım. Zehra yaptığım işi öğrendikten sonra hala elini tutmama izin verir miydi? Öylesine tüketici bir korkuydu ki bu.

"Biraz anlatır mısın?" Kaşlarımı çatarak Zehraya baktığımda derin bir nefesi ciğerlerine doldurup sorusunu yineledi. "Yaptığın işi biraz anlatır mısın?" Alacağı cevaptan hala korkuyordu ama daha fazla bilgisiz kalmak da istemiyordu. İlişkimiz her gün biraz daha ilerliyordu ve ben gelecekle ilgili konuşurken tereddüt etmiyordum. Böyleyken birbirimizle ilgili her şeyi bilmek zorundaydık.

"Bu gece yeterince yoruldun zaten, Zehram. Fazlasına gerek var mı?"

✂️

Gerek yoktu, ikisi de biliyorlardı fakat hayatın onlar için farklı planları vardı. Hızlı adımlarla yanlarına yaklaşan Turgut Serdarın kulağına eğilip "Patron, gelenler var," dediğinde Zehra ne konuştuklarını duymadığı halde Serdarın kaskatı kesildiğini fark etmişti. "İki araba, sekiz kişi. Sayımız az. Hemen gitmemiz gerekiyor."

Zehra saatlerdir yanında olduğu, sarıldığı, öptüğü adamın belindeki silahını çıkarmasını, diğer eliyle elini tutup onu ayağa kaldırmasını, arabaya doğru koşmasını nefesini tutarak izledi. Arabaya bindiklerinde Serdar çalışanlarına "Şükrü, gaza bas. Turgut, sen de arkadakilere söyle hazırda beklesinler," diye emir verdi. Emriyle birlikte ön koltuktaki Turgut telefonunu çıkarmış, onları takip eden arabadakilerden birini aramıştı. Serdar silahının emniyetini açtığı sırada Zehra boğulmak üzere olduğunu hissettiğinden tırnaklarını boğazına geçirdi. Hemen sonra ilk silah sesi duyuldu.

Serdar kadını başından tutarak koltuk altına itip "Başını kaldırma," dedi. Attığı çığlığı duymuş olmasına rağmen tek kelime etmemiş, vücudunun bir kısmını dışarı çıkararak ateş etmeye başlamıştı. "İlk sapaktan dön. Evden uzağa sür." O andan sonra Zehranın duyabildiği tek şey silah sesiydi. Ne arabada geçen konuşmaları duyuyor ne de nereye gittiklerini biliyordu. Kulaklarını, gözlerini sıkıca kapatmıştı ve saklandığı karanlığın ona sunduğu tek görüntü vardı. Evlerinde, yerde, kendi kanının oluşturduğu gölün içinde uzanmış ablası Emine Balabanın görüntüsü...

Emineye sarıldığı son anın içinde kaybolmuşken ona doğru uzanan elleri fark ettiği anda "Dokunma!" diye çığlık atarak geriye kaçtı. Arabanın ne zaman durduğunu, kapılarının ne zaman açıldığını fark etmediğinden yere düşmüştü. Fakat canının acısını hissedemeyecek kadar korku içindeydi. Bu yüzden sırtı ağacın gövdesine yaslanana dek yerde geri gitmeye devam etti.

Serdar dumur olmuş halde arabadan inip kadının yanına geldiğinde ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. "Zehram..." dediği anda yeniden çığlık atmıştı Zehra. Gözlerini bir an olsun açmıyordu. Sol göğsünde hissettiği sızı yüzünden boğuk çıkan sesiyle "Benim, Serdar," dese de bunun şu an Zehra için anlamsız olduğunun farkında değildi. Kadına uzanmaya çalıştığı sırada yeniden çığlık atmasıyla hava duran ellerini ruhunu saran hayal kırıklığının eşliğinde indirdi. Senden korkmam demişti. O gün korktuğu halde sadece irkildiğini ve ondan korkmayacağını söylemişti. Şimdiyse... Yüzüne, kahvelerine sinmiş korku, titreyen sesi ve bedeni gerçeği gözler önüne seriyordu.

"Patron, silahını ver. Sonra bir daha dene."

Düşen omuzlarıyla yanına gelen yakın korumasına döndü Serdar. "Korkuyor," derken dudaklarından çıkan kelime geride ekşi bir tat bırakmıştı. Zehranın ona parlayan gözlerle bakmasına öylesine alışmıştı ki, bu halini kabullenemiyordu. Üstelik başından beri bunun yaşanacağını tahmin etmiş olmasına rağmen böyle hissediyordu. "Benden korkuyor, Turgut."

"Yengeyi tanımıyorum. Konuşmuşluğumuz bile yok ama bunca zamandır sana nasıl baktığını izliyorum. Seviyor seni, patron. Az önce yaşananlar normal değildi. Belli ki, bir nedenden dolayı onu ekstra etkiliyor. Vazgeçmek yerine sahilde onunla oturan adam olduğunu hatırlat."

Çatlayan sesiyle "Ya yine korkarsa?" demesi üzerine Turgut derin bir nefes aldı. Hayatı boyunca ilk kez patronundan izin almadan uzanıp silahını elinden aldı. Onun silahını da kendi silahının yanına yerleştirdikten sonra omzunu sıkarak bakışlarının buluşmasını sağladı.

"O silahı eline aldığın günden beri yanındayım. Benim patronum böyle bir korkak değil. Eğer öyleysen söyle, bileyim. Hemen şu anda işi bırakayım."

Serdarın duyduklarından gereken cesareti alabilmesi birkaç dakika sürmüştü. Toparlanabilmek umuduyla sertçe yüzünü ovuşturdu. Kendine gelmesi gerekiyordu. İlişkileri başladığı andan, hatta tanıştıkları günden beri hayat tarzının Zehraya uymadığını, onu korkutacağını biliyordu. Hele de Emine Balabanın ölüm şekli düşünülünce... Tepki vermemesi imkansızdı. Barut kokusunun sindiği ceketini arabaya bıraktıktan sonra yavaşça ağaca yaslanmış kadının önünde diz çöktü. Az öncekine göre daha yumuşak sesle "Zehram," dediğinde bu kez göremediği birkaç dakikada hasret kaldığı kahve gözler aralanmıştı. Orada gördükleri yüzünden bir kez daha nefret etmişti kendinden. Karşısındaki kadının hayatı korkmakla geçmişti zaten. Yeniden aynı şeyleri yaşamasına neden olmaktan nefret etmişti.

"Serdar."

Çok seveceğini söylediği kadının sesini duyduğu zaman ilk kez sağır olmayı diledi Serdar. "Benim." Zehranın korkudan titreyen sesini duymaktansa sağır olmak isterdi. Bugüne kadar hep gülüşünün, kahkahasının nedeni olmuştu. Korkusunun nedeni olmak ölümden beterdi. "Sorun yok. Bitti. Güvendeyiz artık."

Zehra "Kim..." dese de vücudunu saran titreme yüzünden konuşmakta zorlanıyordu. Patronunun kadına dokunmaya bile çekindiğini fark eden Turgut şoföre ceketini çıkarmasını söyledi. Silah kullanmayan tek kişi o olduğundan barut kokusunun en az onun üzerine sindiğini düşünüyordu. Ceketi Serdara uzatıp Zehrayı işaret ettiğinde biraz olsun kendine gelen adam ceketi titreyen sevgilisinin omuzlarına yerleştirdi. "Onlar kimdi?"

"Bilmiyorum ama öğreneceğim. Korkma artık. Güvendeyiz." Zehraya sarılma isteğiyle yanıp tutuşmasına rağmen onu yeniden korkutmaktan korkuyordu. Bu yüzden önce "Sarılmak ister misin?" diye sordu. Sorusu sayesinde Zehra dakikalar önce yaşananları hatırlamıştı. Serdardan kaçtığını hatırladığı anda ileri atılıp kollarını sıkıca adama sardı.

"Özür dilerim." Serdarın kollarında olduğu için gözyaşlarını sonunda serbest bırakabilmişti. Yıllar boyunca hep yalnızken ağlamış, gözyaşlarını etrafındaki herkesten saklamıştı. Yanındayken ağlayabildiği tek kişi az önce korktuğu kişiyle aynıydı. Bu bile bundan sonrasıyla ilgili endişelenmesine neden oluyordu. Tüm korkuların kaynağı olan kişiye birebir benzeyen birini sevebilir miydi? Fakat sorunun cevabını aramak için geç kalmıştı. Sevmeye başlamıştı bile. Peki, onu severken yaraları gerçekten iyileşecek miydi? Yoksa yenileri mi açılacaktı? İşte bu soruların cevabıydı kadının bedenindeki, ruhundaki titremenin nedeni. "Serdar, ben..."

"Dileme, Zehram." Neyin özrünü diliyordu ki Zehra? Az önce yaşananların tek suçlusu oydu. Yaşadığı hayat, babasının işlerinin karanlık tarafını seçmesi, belinde taşıdığı silah, sevdiklerini evinden çıkaramaması, çıktıklarında da güvenliği sağlayamaması... Hepsi onun suçuydu. Düşünmemişti ki. Günün birinde aşık olacağını, bir kadının elini tutup onunla özgürce gezmek isteyebileceğini aklına bile getirmemişti. Abisi evliydi. Kendi ailesini kurmuştu ve o ailenin güvenliğinden de o sorumluydu. Yeşim de ailelerini kaybettikleri zaman kiminle evleneceğine karar vermişti. Resul karısını, sahip olacakları çocuğu ya da çocukları koruyabilecek biriydi. Serdar hep sadece kendisinden sorumlu olacağını düşünmüştü. Ne Resulun karısını öldüreceğini, bu yüzden de yeğenine bakmak zorunda olacağını ne de günün birinde aşık olacağını düşünmüştü. Babasından geriye kalan karanlık hayatı seçerken tereddüt etmemesinin tek nedeni buydu. "Dileme. Bu hayatı ben seçtim. Sen özür dileme."

Kollarının arasındaki kadının sakinleşmesini beklerken yeşilini kaybetmiş gözlerini Turguta çevirdi. Yüzündeki ifade yeniden sertleşmişti. Patronunun buz kesmiş mavilerine bakarken ne demek istediğini anladı Turgut. O adamları bul diyordu. O adamları bul ve bana getir. Bulacaklardı da. Sonrasında olacakları tahmin etmek ise zor değildi. Sevgilisinin bu hale gelmesine neden olan herkese yaptıklarının hesabını soracak, bedelini ödetecekti. Kan akacaktı. Hem de çok kan akacaktı...

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Continue Reading

You'll Also Like

38.6K 2.8K 10
Sezen, sıradan bir öğretmendi, ta ki İzmir'den İstanbul'a anneannesinin yanına dönene ve Tepeli Deve ile tanışana kadar. Başlangıç; 17 Eylül 2022
3.4M 102K 53
Uğur ve Masal'ın hayatında olanları hâlâ merak ediyor muyuz? :)
3.8M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...
19.2M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...